Bir Psikiyatristin Günlüğü

Psych-Istanbul, Cinema-Philia, Tiyatroseverler ve Hayata Dair Ayrıntılar…

"Fuat BEŞKARDEŞ" tarafından yazılmış yazıları görüntülüyorsunuz

Kanal:CNBC-E
Tarih:25.06.2008
Saat :22:00
Türü :Yabancı Sinema
Yönetmen: Michael Haneke
Oyuncular: Ulrich Mühe, Susanne Lothar, Stefan Clapczynski, Frank Giering, Arno Frisch.
Yapım Yılı: 1997 / 108 dk.

Nedensiz şiddeti konu alan “Funny Games” ilk kez gösterildiğinde Cannes seyircisini derinden sarsmıştı. Film seyircisi üzerinde bugün de hemen hemen aynı etkiye sahip. okumaya devam edin…

Uzmanlar bugün ve yarın 33 dereceye çıkacak sıcaklık nedeniyle yurttaşları uyardı

Marmara Bölgesi’nde etkili olması beklenen güneşli ve sıcak hava yurttaşları bunaltacak. Uzmalar, sıcaklığın 33 dereceye kadar çıkması beklenen İstanbul’da yurttaşları güneş çarpmalarına karşı uyardı. İstanbul’da hafta başından bu yana sıcaklık 30 dereceyi aştı. Bugün 33 dereceye çıkacak sıcaklık ve yüzde 47 civarındaki nem oranı nedeniyle bunaltıcı bir gün yaşanacak. Perşembe günü ise sıcaklığın 33 derece, nem oranının da yüzde 55 civarında olacağı tahmin ediliyor.

Uzmanlar, özellikle yaşlı, hasta ve çocukları güneşin en tepe noktaya ulaştığı 11.00-16.00 saatleri arasında dışarıya çıkmamaları konusunda uyardı. Uzmanların önerileri özetle şöyle:

  • Açık renk ve pamuklu giysileri tercih edin.
  • Hafif ve sulu gıdalar tüketin.
  • Ağır sporlar yapmayın.
  • Alkol almayın.
  • Yürüyüş ritminize dikkat edin.
  • Sık sık ılık duş alın.

Uzmanlar, sıcak çarpması durumunda yapılması gerekenleri de şöyle anlattı: “Şuuru kapalı olan bir hastaya sıvı içirilmeye çalışılmamalı. Kişi hemen gölge bir yere alınmalı ve elbiseleri tamamen çıkarılarak, vücut yüzeyi ıslatılmalı. Hasta en kısa zamanda hastaneye ulaştırılmalıdır.” okumaya devam edin…

2007 yılında dünyada yüzde 6 artan süper zengin sayısı Türkiye’de rekor artış kaydetti

8 Bin Yeni Dolar Milyoneri

Dünya genelinde yüksek varlıklı olarak adlandırılan, oturdukları konut ve tüketim kalemleri dışında her biri 1 milyon doların üzerinde varlığa sahip kişi sayısı 2007 yılında yüzde 6 oranında artarak 10.1 milyona çıkarken, Türkiye’de bu oran ortalamanın oldukça üzerinde bir artış (yüzde 17.5 ) göstererek 50 bine ulaştı. Merrill Lynch ve Capgemini tarafından hazırlanan 12 yıllık Dünya Varlık Raporu’nun sonuçlarına göre, Türkiye’deki dolar milyonerleri sayısındaki artış, yüzde 4.5’lik 2007 yılı büyüme oranı, enerji hariç ithalatın yavaşlaması, ihracatın hızlanması, tasarruf eğiliminin artması ve güçlenen liranın etkisiyle gerçekleşti.

Dünya genelinde yüksek varlıklı kişilerin varlık toplamı 2007 yılında bir önceki yıla göre yüzde 9.4 artarak 40.7 trilyon dolara ulaşırken, yüksek varlıklı kişilerin ortalama varlık düzeyi 4 milyon doları aşmış oldu. okumaya devam edin…

Prof. Dr. Öz’e göre kalorilerin kontrolü, gücün arttırılması ve tam uyku genç kalmanın sırrı

Yaşlanmamak elinizde

Prof. Dr. Mehmet Öz, yaşlanmaya yönelik algıların değiştirilmesi gerektiğini vurgularken Doç. Dr. Doğan “Sigara içmiyorsanız, tansiyon ve kilo probleminiz yoksa, hareket ediyorsanız 90’ın üzerine çıkma şansınız yüzde 54” dedi. Doç. Dr. Çelebi de “Güneşten ve sigaradan uzak durun” uyarısında bulundu.

Columbia Üniversitesi Başkan Yardımcısı ve Cerrahi Profesörü, New York Presbyterian Hastanesi’nde Kalp ve Damar Enstitüsü ve Tamamlayıcı İlaç Programı yöneticisi Prof. Dr. Mehmet Öz, yaşlanmaya yönelik algıların değiştirilmesi gerektiğini vurgulayarak Yaşlanma kaçınılmaz olabilir, ancak yaşlanma oranı kaçınılmaz değildir. Kalorileri kontrol altında tutmak, gücünüzü arttırmak ve tam uyku almak doğanın en iyi yaşlanma karşıtı ilaçlarıdır dedi. okumaya devam edin…

50 Cesur Kemancı – Music Of The Heart 50 Violins / Yönetmen: Wes Craven / Oyuncular: Meryl Streep, Gloria Estefan, Aidan Quinn, Angela Bassett, Robert Ari, Joigh Pais, Victoria Gamez / 1999 ABD yapımı 118 dakika.

“50 Cesur Kemancı” bu akşam CNBC-e’de ekrana geliyor. Seksenli yıllarda esmeye başlayan “yeni moda’’ korku rüzgarının babası kabul edilen Wes Craven (“Nightmare” ve “Scream’’ serileri) bu ünvandan biraz sıkılmış olacak ki, eleştirmenlerden çok olumlu eleştiriler toplayan farklı bir film yaparak hem melodramı hem de sosyal yanı ağır basan hassas bir konuyu işlemeyi denedi.

Film aslında Oscar’a aday gösterilmiş, Venedik’te ödüllendirilmiş ve Toronto’da büyük ilgiyle karşılanmış, ancak sinemateklerin dışına çıkamamış “Mall Wonders’’ adlı bir “yarı belgesel’’ in yeniden yorumu. Filmi izledikten sonra yeniden çekmeyi kafaya koyan Craven konuya büyük ölçüde sadık kalarak, mutsuz bir evlilikten sonra iki çocuğuyla ayakta kalmaya çabalamış Roberta Tzavaras (Streep) adlı bir müzik öğretmeninin gerçek öyküsünü anlatıyor “50 Cesur Kemancıda.

Türlü eleştirilere, okulun yetersiz olanaklarına, maddi zorluklara karşın Harlem’de İspanyol ve AfroAmerikan asıllı çocuklara keman öğreterek onlara yeni bir yaşam umudu sunuyor bu öğretmen. Başta Madonna ‘ya teklif edilen, ancak daha sonra ünlü şov yıldızının bu kalıba sığmayacağı düşünülünce devreye sokulan Streep’in üstün oyunculuğuyla gidiyor film. Bu yorumuyla Oscar heykelciğine de aday gösterilen Streep, Craven’in ölçülü yönetmenliğinde o bol mendil tüketen meşhur yorumundan parlak bir örnek daha veriyor.

Yönetmen Craven’in başarılı çalışması ağlatıyor.

CNBC-e 22.00

Sıradanmış gibi görünen hayatların, aslında öyle olmadığını görmek için iyi bir anlatıcıya ihtiyaç vardır. Ventura Pons da bunu beyaz perdede en başaranlardan. Son filmi “Barcelona” ile köklerine saygı duruşunda bulunan Katalan yönetmen, geçen hafta İstanbul’daydı.

Deniz ÜLKÜTEKİN

Ölüm ve yaşam hakkında yazmak, çizmek hatta konuşmak bile herkesin harcı değil. Kullanılan her kelime ince bir süzgeçten geçirilip, bu ucu çok keskin çizgide dolanmak için özenle seçiliyor. Oysa Katalan yönetmen Ventura Pons için bir tür mahremiyet arz eden konuları filmlerine taşımak hiç de zor değil. Çünkü kendine has anlatımı, hayatın içinden çıkan karakterleriyle birleştiğinde zaten ortaya sabun köpüğünden bir hikâye çıkmasını kimse beklemiyor. Anita Treni Kaçırmadı ve Ölmek ya da Ölmemek gibi filmlerin yönetmeni Pons, geçen hafta, bir söyleşi vermek için İstanbul’daydı. Kendisiyle söyleşi yapma fırsatı bulduğumuzda, filmlerinde yer verdiği bir başka önemli nokta, İspanya’da Franco öncesi ve sonrasında yaşanan değişim hakkında da konuştuk. okumaya devam edin…

Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ömer Üre, “Bilgisayar oyunları, çocukları, sağlıklı gelişmelerinde önemli rol oynayan sosyal oyunlardan uzaklaştırıyor” dedi.

Prof. Dr. Üre, yaz tatilinin başladığı bugünlerde ailelerin, çocuklarının ruh ve beden gelişimleri için oyunun önemini unutmamalarını istedi. Bilgisayar oyunlarının, çocukları, sağlıklı gelişmelerinde önemli rol oynayan sosyal oyunlardan uzaklaştırdığını ifade etti.

Üre şunları söyledi: “Birlikte oynanan oyunlar çocuğa ahlakı öğretiyordu, mülkiyet duygusunu, iyiyi, kötüyü, sosyal normları, âdet, gelenek göreneği öğretiyordu. Bilgisayar oyunlarına kendilerini kaptıran çocuklar ise bağımlı hale geliyor, sosyal yönleri, arkadaş ilişkileri zayıflıyor. Fakat günümüzde ne yazık ki internetten ayrı kalamıyoruz. Burada anne babalara veya okul idarecilerine önemli görevler düşüyor. İnternet kullanımı konusunda çocuğu çok da rahat bırakmamak gerekir.”

Karpuzda bulunan laykopen maddesinin kansere karşı koruyucu olduğu bildirildi. Erciyes Üniversitesi Atatürk Sağlık Yüksek Okulu Beslenme ve Diyetetik Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Betül Çiçek, karpuzda, kansere karşı koruduğu bilinen laykopen maddesinin bol miktarda bulunduğunu, kan basıncının dengelenmesinde ve vücuttaki bazı atık maddelerin idrarla dışarı atılmasında sayısız yararı olduğunu ifade etti. Çiçek, Kansere yol açan en büyük sebeplerden biri, doku ve organların zararlı maddeler nedeniyle hasar görmesidir. Laykopen maddesi ise, serbest radikaller denilen zararlı toksinlerin sağlıklı doku ve organlara bağlanmasını engeller. Laykopen, doku ve organlara bağlanarak zararlı maddelere karşı koruma sağlar. Bu nedenle karpuz, kansere karşı koruma sağlayan en önemli besinlerden biridir dedi.

Hiç dikkat etmediğimiz bir konudur, ‘çocuklarımızın yetişme ortamları’.

Uzun yıllar çocuklar doğanın içinde yetiştiler.

Çocukluğumu anımsıyorum.

Yaşıtlarımla çıktığımız ‘erik hırsızlığı’nı.

Dalından kopardığımız kirazları.

Ağaçtan silkelediğimiz dutları.

Ellerimize batan dikenlere aldırmadan koparıp yediğimiz böğürtlenleri.

Oynadığımız hayvanları, köpekleri, kedileri, kaplumbağaları, kurbağaları.

Doğayla dostluk içinde yetişirdi çocuklar. okumaya devam edin…

VENEDİK

Evinizin önündeki sokağı, onu kesen caddeyi, hatta oturduğunuz bütün şehri suyla kaplı hayal edin. Kanallarda nostaljik gondollar. Eski görkemli günlerini özlemle arayan, biraz yorgun, biraz hüzünlü bir şehir: İşte Venedik. Eski püskü, sıvaları dökülmüş, alttan tuğlaları gözüken ve terk edilmiş binalar. Bir kişinin bile yürümekte zorlandığı sokaklar ve bu dar sokaklarda hiç ummadığınız kırık dökük bir yerde şık, pahalı ve ünlü marka eşyaların; çantaların, ayakkabıların satıldığı dükkânlar.

Kanalların kenarında yürürken birden yol bitebiliyor, çünkü yolu bir bina tamamen kapatmış. Aynı yönde devam etmek isterseniz köprüden karşıya geçeceksiniz. Ama karşıdaki yol da bitebilir aynı sebepten ve bir başka köprü. O eskimeye yüz tutmuş tarihi binalara bakıp kim yaptı acaba diye düşünüyorum. Ne bir plan, ne bir düzen. Dalgın ve sarhoş mimarlar inşa etmiş olmalı Venedik’i. Bir zamanlar 300 bin olan nüfus şimdi 70 bine düşmüş. Belli ki artık “yaşamayan” sadece turistler için ayakta tutulan bir “sanayi” Venedik.

İşte bu yüzden Venedik intikamını turistlerden alıyor. Her şey ateş pahası. Fiyatları gören gözler faltaşı. Lokantalarda garsonlar duyarsız. Kafe-barlar var, masaya oturup bir şeyler içmek yerine, ayakta içtiğinizde daha ucuz olan. Bu İtalyanlara özgü bir şey olmalı. Rialto Köprüsü’ndeki çanta satıcıları bana memleketimi anımsattı. Sanki İstanbul’dayız. Birtakım adamlar ünlü marka -taklit- çantaları yere serdikleri örtülerde satıyor. Hop, bir uyarıyla çabucak örtüler toplanıyor ve adamlar tabana kuvvet kaçışıyor. Sebep? Çünkü zabıta kovalıyor onları. İyi bilirim bu duyguyu. Ben de çocukken sana yağı kutusunda ayçiçeği veya sakız satarken zabıtadan kaçardım. Yakalanıp sermayemi kaybettiğim günler de oldu. Onlar rüyalarımdaki kötü adamlardı hep. Ama bir fark vardı buradaki satıcılarda: Zabıtalara yakalanmamak için kaçışan bu insanların çoğu siyah derili, şaşılacak denli uzun boylu, atletik yapılı insanlar.

Zabıta gözden kaybolunca gene örtüler açılıyor ve gene aynı yerden devam.

Venedik gene de bir düş kenti. Biraz sefil olduğu için sevimli. Sefil olduğu için de hakiki. Venedik Akdenizli. Venedik romantik. Onda kuzey ülkelerinin soğukluğu yok. Venedik bizden…