Bir Psikiyatristin Günlüğü

Psych-Istanbul, Cinema-Philia, Tiyatroseverler ve Hayata Dair Ayrıntılar…

"İzzet BEŞKARDEŞ" tarafından yazılmış yazıları görüntülüyorsunuz

ÇENE: Takıyye organıdır… Vücutta “çift” taraflı çalışan tek eklemdir. Hem aşağı-yukarı, hem sağa-sola hareket eder. Yani, neresi işine geliyorsa, oraya gider.

Çene çalmak: Herkes türbanı konuşurken, türbanla meşgulken, şakır şakır malı götürme durumu, araklama.

Çenen tutulsun!: “Türbanı sakın üniversiteye sokmayın” diyenlere yönelik temenni, antilaik hissiyat.

Çeneyi dağıtmak: Tenhada tek tek kıstırılan laiklerin başına gelecek olan.

Çene yarıştırmak: Acun’un yeni projesi… Kutulara türban, çarşaf, burka, tülbent, peruk koyuyorsun, yarışmacı açıyor, kutusundan ne çıkarsa, onu takıyor.

Çenesi kilitlenmek: AB… Car car konuşur, böyle zamanlarda çıtı çıkmıyor!

Çenesini tutmak: Hükümetten tırsan eyyamcı aydınların, söyledikleri aman duyulmasın diye, çenesini eliyle kapatarak fısır fısır konuşması durumu.

Çenesi düşük: “Uyardırma kerizi” politikası uygulayan partinin disiplinine uymayıp, “Üniversiteye girelim, arkası gelecek” diye itiraf eden, acemi politikacı.

Çene egzersizi: Merve Kavakçı.

Çene çıkması: Aşırı zorlamadan mütevellit parti kapanması, geçici felç.

Çeneye kuvvet: Nazlı Ilıcak.

Çene cerrahisi: Anayasa komisyonu.

Çene estetiği: Cemil İpekçi.

Çene yormak: Hukukun, sakız gibi çiğnene çiğnene, guguk olmuş hali.

Çene suyu çorba: Haber kanalları.

Çeneaşı: Seçim öncesi dağıtılan bulgur, makarna… Beslemez, tokluk hissi verir.

Çene çukuru: Velev ki, erotik gamze.

Rüyada çene görmek: Daima hayra yorulur… Muradınıza ereceğinize, üç vakte kadar ÖSS’yi kazanacağınıza, yüksek makamlara geleceğinize işaret eder.

Geniş çene: “Bana ne birader, ben cebime bakarım, memleketi ben mi kurtaracağım” diye düşünen, rahat insan.

*

Uzun lafın kısası…

Çenebazlık etmenin álemi yok. Anatomiyi, fizyonomiyi Anayasa’ya koysan ne olur, koymasan ne olur kardeşim.

*

Anayasa gereği “laiklik” üzerine yemin eden milletvekili, “türbanlı hákim olmalı” diyorsa… Anayasa gereği “vatanın milletin bölünmez bütünlüğü” üzerine yemin eden milletvekili, “konfederasyon” istiyorsa… Anayasa gereği “Cumhuriyet’in şan ve şerefini korumak, yüceltmek” için yemin eden cumhurbaşkanı, şeriatçı Kral’ın oteline gidip, şeref madalyası takıyorsa…

*

O milletin çenesi değil…

Aslında gözleri bağlanmıştır, gözleri.

Sabah Gazetesi, Ahmet Altan ve surekasi Turk Silahli Kuvvetlerini yipratmak uzere ciktigi destekli (!!) yolda yalan, dolan ve hileye kadar geldi, alcakligin bu kadarina soylenecek her soz yetersiz kalir.

Asagidaki haber Kanal 1’in sitesinden alinmistir.

http://www.kanal1.com.tr/haber,Goruntuler-Aktutun-e-110-km-uzaktan,95740964D8FB4DBB89E58289481E959C.html

Habercilik güven mesleğidir. Sayfaya ya da televizyonda bülteninize girecek haberlerin titiz bir elekten geçmesi gerekir. Çünkü haber, habercinin namusudur. Ve o müessese hiç bir şekilde riske edilemez.

İşte size yeni örnek: Dün Taraf Gazetesi’nde yer alan fotoğrafların üzerindeki başlıkta şunlar yazıyordu: Aktütün’ü itiraf edin demiştik. Biz açıklıyoruz. İç sayfalardaki başlıkta ise, ‘canlı yayında karakol baskını’ deniyordu.

Ne diyor gazete ve haber bültenleri: Tarih 3 Ekim’i yani saldırı gününü gösteriyor. Saatler ise olaydan 3.5 saat öncesini. Ve teröristler ne yapıyor. Az sonra saldıracaklar ve siper kazıyorlar.

Bir başka fotoğrafın altındaysa, “casus uçaklar, saldırı anını karargaha da canlı izletti” deniyor. Yani bu görüntü saldırı anında çekilmiş. Ne demiştik; bu görüntüler, haber ajansının servisiyle haber bültenlerinde de aynen kullanıldı. Ve yine biz ne demiştik, haberciliğin yeni hastalığı yapıştırmacı gazetecilik.

Çünkü bakın; saldırı günün gösteren ve olaydan 3.5 saat önce çekilen bu görüntüler nereden? Zaten üzerinde de var. 37. 09 enlem, 44.07 boylam. Neresiymiş, Kuzey Irak. Aktütün ya da yakını değil. Peki, Aktütün’e mesafe ne? Kuş uçuşu 20 kilometre. Peki dağları aşıp, yürüyerek gittiğinizde mesafe ne? 65-70 km. Peki, siz hiç 65-70 kilometreden ve dağların ardından insan öldürebilen tüfekler gördünüz mü?

Diyelim ki teknolojik gelişmelerden haberimiz yok. Başka bir fotoğrafta enlem ve boylam 36.20’ye 45.04 . Peki nereye denk geliyor? İran sınırına yakın. Daha da açalım, Kandil Dağı. Mesafe ne? 110 Km. Unutmadan bu da kuş uçuşu. Çünkü yürüme mesafesi dağları da hesaba katında 200 km. Hadi dağların ardından 65-70 km’den vurdu bu teröristler, bari 200 kilometreden vuramazsın değil mi?

Bir kez daha hatırlatalım. Bu mesafeler kuş uçuşu, haberciliğin de kuş gibi uçmasıyla bir ilgisi yok ama komik bir durum.
Bütün bunları söyledikten sonra altını çizelim, Kanal 1 Haber Merkezi, insanın saçının teline gelen zarardan bile hesap sorabilme özgürlük ve anlayışına sahip. Tabi ki bu olayda zafiyeti olanlar varsa gerekli yaptırım uygulanmalı. Ancak buradaki mesele, habercilik mesleğinin asgari kontrol mekanizmasının işlemesini sağlayıp sağlayamamak.

Bu görüntü ve fotoğraflarda Aktütün yok. O bölgeye çok uzaklarda yapılan istihbari çalışmaların ürünü bunlar. Tabi teröristler bu kadar izlenebiliyorsa, yapılacak bir şeyler yok mudur? Sorusu bir başka konu. Yapıştırmacı gazeteciliğin son örneğini sunalım istedik. Üzerinde yazan rakamları bile merak etmeden. Bu rakamların nereyi işaret ettiğini öğrenmeden, tut kulağından çek ve at haberlerin arasına. Bu editoryal kalibrenin amacını sorgulamak bile gelmiyor insanın içinden değil mi?

http://www.kanal1.com.tr/haber,Goruntuler-Aktutun-e-110-km-uzaktan,95740964D8FB4DBB89E58289481E959C.html

Kriz hakkında uyarılarda bulunanları ‘kriz edebiyatı yapmakla ve yangına körükle gitmekle’ suçlayan Başbakan Erdoğan, neden yurtdışındaki paraların Türkiye’ye gelmesi için her türlü güvenceyi veriyor. Yoksa kriz yavaş yavaş Türkiye’yi de mi etkilemeye başladı?

Önce bir durum tespiti yapalım. Herkesin bildiği bir tespit olacak ama yine de hatırlatmakta fayda var. Görünen o ki, devlet yönetimi olup bitenlerden ya habersiz ya da görmezden gelmeye çalışıyor.

Tespit şu: Dünya büyük bir ekonomik kriz ile çalkalanıyor. Ve ABD merkezli krizin sonunun gelip gelmediği ve dibe vurulup vurulmadığı halen belirsiz. Her gün krizin yeni bir boyutu ile karşı karşıya kalınıyor. Yine her gün ABD’de bir bankaya el konuluyor. Bugüne kadar el konulan banka sayısı 15’e çıkmış durumda.

Dünyanın gelişmiş ülkeleri toplanıp, krize karşı önlem alıyor. Avrupa Birliği ülkeleri hiçbir bankanın batmasına izin verilmeyeceğini, gereken her türlü desteğin sağlanacağını açıklıyor.

Dünyanın hatırı sayılır ekonomistleri; krizin, dış borcu yüzünden Türkiye’yi de etkileyeceğini altını çizerek söylüyor.

Türkiye’de iş dünyasından finans kesimine kadar herkes krizin olası etkileri için hem kamuoyunu bilgilendiriyor hem de ekonomi yönetimini uyarıyor. En son Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği de (TÜSİAD) aynı uyarıyı yaptı. Ne dedi TÜSİAD Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ: “Yapısal reformlar tamamlanmış olsaydı, küresel dalganın sınırlarımıza ulaştığı bu günlerde biz de sınırlarımızı biraz daha sağlamlaştırmış olurduk. Olumsuz konjonktürel gelişmelere karşı gerektiğinde çok hızla müdahale edebilecek biçimde her türlü hazırlığı yapmalı, daha da önemlisi piyasaları hazırlıklı olduğumuza ikna etmeliyiz.” okumaya devam edin…

Atatürk’ün başyaveri Salih Bozok anlatıyor:

Başkumandan, düşmandan kurtardığı İzmir’de geçireceği ilk geceyi yaşıyordu. Mustafa Kemal Paşa İzmir’de ilk gecesini calisarak gecirdi. Zengin bir sofra hazirlandigi halde ufak tefekle karnini doyurdu ve gec vakitlere kadar calisti. Ertesi sabah erkenden uyandik. Hafif bir kahvaltidan sonra vilayet konagina gittik. Vali, Ingiliz konsolosu ile konusuyordu. Biz gelince vali ayaga kalkti ve konsolos ile Mustafa Kemal Pasa’yi tanistirdi. Konsolos iyi Turkce biliyordu. Pasa valiye sordu:

  • Konu nedir?

Vali anlatti:

  • Sayin konsolos, ingiliz tebasi vatandaslarla rum ve ermeni azinligin guven altinda olup olmadigindan endiseleniyorlar. Ben kendilerine herkesin guven altinda oldugunu bildirdim.

Mustafa Kemal Pasa konsolosun turkce bildigini biliyordu, buna ragmen kendisine valiyi muhatap aldi:

  • Ee, peki daha ne istiyormus?

Bu soruya konsolos turkce cevap verdi:

  • Tebamiz icin hukumetinizden yazili teminat istiyorum!

Pasa:

  • Ne yani, Yunanlilar zamaninda siz tebanizi daha emniyette mi goruyordunuz?

Konsolos, kasilarak: okumaya devam edin…

Gazi, çiftliğinde dolaşıp hava alırken oldukça yaşlı bir kadına rastladı. Atatürk attan inerek bu ihtiyar kadının yanına sokuldu.

  • Merhaba nine.

Kadın Ata’nın yüzüne bakarak hafif bir sesle;

  • Merhaba.

dedi.

  • Nereden gelip nereye gidiyorsun?

Kadın şöyle bir duralayıp,

  • Neden sordun ki? Buraların saabısı mısın? Yoksa bekçisi mi?

dedi. Paşa gülümsedi. okumaya devam edin…

Suudi Arabistan’ın önde gelen din adamı Şeyh Habadan, “İki göz erkekleri baştan çıkarıyor” diyerek kadınların sadece tek gözlerini açıkta bırakmalarını istedi

Katı şeriat kurallarıyla yönetilen Suudi Arabistan’da kadınlara hayatı zindan eden aşırı muhafazakârlar, yasak getirmekte dur durak tanımıyor. Kadınların tepeden tırnağa örtünmeden sokağa çıkamadığı, kamuya açık yerlerde akrabası ya da eşi olmayan erkeklerle birarada bulunamadığı, hatta otomobil kullanamadığı ülkede üst düzey bir din adamı, kadınların sadece bir gözleri açık kalacak şekilde örtünmelerinin şart koşulmasını önerdi. Aşırı muhafazakâr Suudiler arasında büyük saygınlığı olan Şeyh Muhammed el Habadan’a geçen hafta katıldığı bir televizyon programında “Müslüman kadınların yüzlerinin hangi bölümlerini örtmeleri gerektiği” sorusu yöneltildi. Kadınların sadece saçlarını kapatan örtüler takmasının yanlış olduğunu savunan Habadan şöyle konuştu:

Kadınların yalnız gözlerini açıkta bırakması da sakıncalı. İki gözün açıkta kalması, kadınları makyaj yaparak baştan çıkarıcı bir hale gelmeye özendiriyor. Kadınlar ya yüzlerini tamamen kapatmalı ya da tek gözü açıkta bırakan çarşaflar giymeli.

Deniz Feneri e.V’nin kurucusu Gürhan, Almanya’da tutukluyken, İstanbul’da hazırlanan bir vekaletnameyle Karaman’ı vekil tayin etmiş! Aynı gün Gürhan’ın hisseleri Kanal 7’den Karahan’a devredildi

CHP Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu dünkü basın toplantısında Almanya’daki davada 5 yıl 10 ay hapis cezası alan Deniz Feneri e.V’nin kurucu başkanı Mehmet Gürhan’ın, iddianamede de adı sıkça geçen Kanal 7 sahibi Zekeriya Karaman’a geçen yıl verdiği “Genel vekaletname”yi basına dağıttı. Kılıçdaroğlu, bu belgeyi ’ilişkinin belgesi’ diye tanıttı. Ancak VATAN, bu vekaletnamenin çok daha büyük bir skandalın belgesi olduğunu ortaya çıkardı. okumaya devam edin…

Özellikle Türk’lüğünden utananlar veya Ata’mıza farklı genler atfetmeye kalkışanlar şu yazıyı okuyup şöyle bir silkinsin derim:

ATATÜRK’ÜN KENDİSİNİ TANIMLAMASI:

(1) ‘Benim hayatta yegane fahrim (onurum), servetim, Türklükten başka bir şey değildir.’
‘Bana, insanlar üstünde bir doğuş atfetmeye kalkışmayınız. Doğuşumdaki tek fevkaladelik, Türk olarak dünyaya gelmemdir.’

(Bozkurt, Mahmut Esat; Yakınlarından Hatıralar, Sel Yayınları, İst., 1955, s.95)

(2) Bir İngiliz’in ‘siz hangi asil ailedensiniz?’ sorusuna verdiği yanıt:

‘Anasının ve babasının asilliğiyle iftihar eden Teodoz, İtalya Yarımadasına inmek isteyen Türk Atilla’ya barış görüşmesinden önce sormuş: ‘Siz hangi asil ailedensiniz?’ Atilla’da ona cevap vermiş: ‘Ben asil bir milletin evladıyım!’ işte benim cevabımda size budur!’

(Egeli, Münir Hayri; Atatürk’ten Bilinmeyen Hatıralar, İst., 1959, s.15)

(3)’ Türk, Türk olduğu için asildir… çoğumuz, büyük babamızın babasını hatırlamayız. Bütün soy gururumuzu, Türk olmanın içinde buluruz.’

(Ünaydın, Ruşen Eşref; Atatürk Tarih ve Dil Kurumları (Hatıralar), TDK. Yayını. Ank., 1954, s.549)

(4)’… Türklük, benim en derin güven kaynağım, en engin övünç dayanağım (dır)’ (Egeli, Münir Hayri, s.699

(5)’Millî mevcudiyetimize düşman olanlarla dost olmayalım. Böylelerine karşı…’Türk’üm ve düşmanım sana, kalsam da bir kişi!’ diyelim’

(Faik Reşit Unat’ın ‘Ne Mutlu Türk’üm Diyene’ Türk Dili Dergisi, Sayı 146, 1963 makalesinden aktaran Utkan Kocatürk, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, Ank., 1984, s.171-173)

(6)’ Mensup olduğum Türk milletinin şan ve şerefi varsa, benim de bir ferdi olmak sıfatıyla şanım ve şerefim vardır…’

(Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C. II. derleyen Nimet Unan, Türk İnk. Tarihi Ens.yayını, Ank.,1959,s.143)

(7) Zübeyde Hanım’ın soyu Yörük’tür. Fatih döneminde Karamanoğlu Beyliği’nin yıkılmasından sonra (1466), Balkanlar’da fethedilen yerlerin Türkleştirilmesi için göç ettirilen ailelerdendir. Konya bölgesinden geldikleri için bunlar, ‘Konyarlar’ ismi ile resmi kayıtlara geçmiş ve böyle anılmıştır.

Aile, Vodina sancağının Sarıgöl nahiyesine yerleştirilir. Zübeyde’nin babası Sofi-zade Seyfullah Ağa, Selanik yakınlarındaki Lankaza’ya göçer ve bir çiftlik sahibi olur. Ve Zübeyde Hanım 1857′de burada doğar. Annesi, babasının üçüncü eşi Ayşe Hanım’dır. (Güler, Ali; Atatürk Soyu, Ailesi ve Öğrenim Hayatı, Ank.1999, s.40-46 – Göksel, Burhan; Atatürk’ün Soykütüğü Üzerine Bir Çalışma, Kültür Bak. Yay., Ank.1994, s.7)

(8) M. Kemal’in kız kardeşi Makbule Hanım (1885-1956):

‘Annemden sık sık şunları dinlemişimdir. Bizim esas soyumuz Yörük’tür. Buralara Konya-Karaman çevrelerinden gelmişiz’ diyor ve atalarından bazılarının da sonradan tekrar Konya’ya geri döndüğünü de şöyle açıklıyor: ‘Dedem Feyzullah Efendi’nin büyük amcası Konya’ya gitmiş, Mevlevi dergahına girmiş, orada kalmış. Yörüklüğü tutmuş olacak.’

(Güler, Ali; Atatürk Soyu, Ailesi ve Öğrenim Hayatı, Ank.1999, s.46)

(9) Makbule Hanım Yörüklük için şunları söylüyor:

‘…Annem her zaman Yörük olmakla iftihar ederdi. Bir gün Atatürk’e ‘Yörük nedir?’ diye sordum. Ağabeyim de bana ‘Yürüyen Türkler’ dedi.’

(Şapolyo, Enver Behnan, Kemal Atatürk ve Milli Mücadele Tarihi, İst.,1958, s.33,23- aktaran Güler, Ali s.45)

(10)Yörük ile Türkmen eş anlamlıdır. Atatürk, soyunu açıklarken bunu da vurgular:
‘…. Benim atalarım Anadolu’dan Rumeli’ye gelmiş Yörük Türkmenler’dendir.’

(E.B.Şapolyo, a.g.e.den aktaran Güler, Ali a.g.e. s.27, 28)

Mustafa Kemal Atatürk’ün Babası
Ali Rıza Efendi (1841–1888).

Ali Rıza Efendi 1841 yılında Selanik’te doğdu. Söke’den Selanik’e yerleşmiş Türkmenlerden ‘Kırmızı Hafız’ lakaplı Ahmet Efendinin oğludur.

İlkokulu Abdi Hafız Mahalle Mektebinde okudu. Selanik’te Evkaf İdaresinde katiplik, sonrada Gümrük Muhafaza Teşkilatında memurluk yaptı. Memurluğu sırasında, Hacı Sofi ailesinden Feyzullah Ağa’nın kızı Zübeyde Hanımla evlendi.

1876 yılında da Selanik Asakir-i Milliye taburunda subay olarak görev alan Ali Rıza Efendi, daha sonra da kereste ticareti yapmaya başladı. Zübeyde Hanım’dan beş çocuğu oldu.

Çocuklarından Naciye, Ömer ve Fatma fazla yaşamadı. Sadece Mustafa ve Makbule hayatlarına devam edebildi.

Ali Rıza Efendi, 1888 yılında, tek oğlu Mustafa Kemal ilkokulda okuduğu sırada, rahatsızlandı ve öldü.

Atatürk ve Ailesi

Zübeyde Hanım 1857 yılında Selanik’te doğdu. Orta Anadolu’dan göç ederek, Selanik’in batısında Arnavutluk sınırına yerleştirilen Yörüklerden, Hacı Sofi ailesinden Feyzullah Ağanın kızıdır. Selanik’te Gümrük Muhafaza Teşkilatında memur olan Ali Rıza Efendi ile evliliğinden beş çocuk sahibi oldu. Fatma ve Ömer’i daha küçükken kaybetti. 1888 yılında Mustafa ilkokuldayken kocasını da kaybeden Zübeyde Hanım, zaman zaman çocukları ile birlikte kardeşi Hüseyin Ağa’nın çiftliğine giderdi. Bu sırada, Atatürk’ün ifadesiyle; iyi kalpli bir insan olan Ragıp Bey’le evlendi. Kızlarından Naciye de çok yaşamadı.

Balkan harbinden sonra, birçok Türk ailesi gibi, kızı Makbule ile birlikte Selanik’ten göç etti ve İstanbul’a gelerek Beşiktaş-Akaretler’de bir eve yerleşti. Milli Mücadele yıllarında Ankara’ya gelen Zübeyde Hanım, 1919′da ayrılmak zorunda kaldığı oğlunu, yıllar sonra Ankara’da Devlet Başkanı olarak gördü. 14 Ocak 1923′te tedavi amacıyla gittiği İzmir’de 66 yaşında vefat etti.

Kızkardeşi Makbule Atadan

Mustafa Kemal Atatürk’ün kız kardeşi olan Makbule Atadan, 1887 yılında Selanik’te doğdu. Balkan Savaşlarından sonra, annesi Zübeyde Hanım’la birlikte Selanik’ten ayrılarak İstanbul’a yerleşti. Cumhuriyet’in ilanından sonra ağabeyinin isteği üzerine, annesiyle birlikte Ankara’ya geldi. Bir süre Atatürk’ün yanında kalan Makbule Atadan, daha sonra Çankaya Köşkü arazisi içinde kendisi için yaptırılan Çamlı Köşke yerleşti.

1930′da Atatürk’ün isteğiyle Fethi Okyar’ın kurduğu Serbest Cumhuriyet Fırkasına giren Makbule Hanım birkaç ay sonra parti kapatılınca siyasetten çekildi ve 1935′de milletvekili Mecdi Boysan ile evlendi. Makbule Atadan’ın ağabeyi Atatürk ile ilgili anıları ‘Büyük Kardeşim Atatürk (1952)’ ve ‘Ağabeyim Mustafa Kemal (1952)’ adlarıyla yayımlandı. 1956 yılında 69 yaşında öldü.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın katılacağı bir geceye şarkı söylemesi için Candan Erçetin çağrıldı.
Fakat Erçetin’in cevabı partilileri şoke etti: Ben Başbakan’ın olduğu yerde şarkı söylemem!

Olayı Bugün yazarı Aykut Işıklar köşesinde şöyle anlatıyor:

Olay yeni değil. Mayıs ayından kalma. Kusura bakmayın yeni duydum. İzmir’deki Balkan Göçmenleri Derneği bir gece düzenler. Geceye Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da davet edilir. Sahne için de sevdikleri Candan Erçetin’e teklif gider. Belki parada indirim yapar diye de ‘Çok görkemli bir gece olacak, Başbakanımız da gelecek’ denir. İşte o saniye iş bozulur. ‘Ben Başbakan’ın olduğu yerde şarkı söylemem Atatürkçüyüm. AKP benim ilkelerime terstir’ yanıtı gelir.

Zekeriya Beyaz’ın Fox TV’de yayınlanan programına son verildi. Peki sebep ne?

Fox TV’de Kutsal Yolculuk programında çarpıcı yorumlarıyla dikkat çeken Zekeriya Beyaz’ın programına son verildi. Fox TV, sözleşmeye aykırı hareket ederek Beyaz Hoca’nın İbo Show programına katılmasını gerekçe gösterdi. okumaya devam edin…