Bir Psikiyatristin Günlüğü

Psych-Istanbul, Cinema-Philia, Tiyatroseverler ve Hayata Dair Ayrıntılar…

"İzzet BEŞKARDEŞ" tarafından yazılmış yazıları görüntülüyorsunuz

Çömelmek, Medeniyet artışı ile ters yönde, gerileyen ve unutulan bir DURUŞ. Spor hayatımla beraber, insanların çömelme konusundaki yeteneklerinde olan kaybı ve bunun sonucu olduğuna İnandığım Sağlık Sorunlarının artışını izlerken, bir yandan da araştırmaya başladım. Sonuç, çömelmeyi unuttukça artan sağlık Sorunlarının bilimsel açıklamalarına dair pek çok araştırma oldu.

Bu konuda ne zaman derslerimde veya ders dışı zamanlarda konuşmaya kalksam, ilkel buldukları bu yöntem hakkında çoğunun konuşmak istememesi veya konuya müstehzi yaklaşması beni şaşırttı, konuyla ilgilenip hak verenlerin olduğunu da söylemeliyim tabii.

Özellikle üç tanesi fazlasıyla öne çıkıyordu beni araştırmaya zorlayan konular arasında, bunlar;

1 – Doğum yapamayan kadınlar
2 – Kolon kanserindeki artış
3 – Omurga Problemleri

Ama araştırdıkça konunun sadece bu 3 başlıktan çok daha öte olduğuna dair sonuçlara ulaştım. Bunları mutlaka paylaşmam gerektiğine karar verdim. Artık sadece konuşarak değil, websitede DOĞAL YAŞAM bölümünde bu konuya özel bir bölüm açarak çalışmalar hakkında bilgilerimi sizlerle Paylaşmaya karar verdim. okumaya devam edin…

Adalet Bakanı Sadullah Ergin, Almanya’daki Deniz Feneri Derneği’nin, Türkiye’de aynı adı taşıyan derneğe yardımda bulunduğunu açıkladı. Konya’da yardım yapılan bir başka derneğin başkanı ise, AKP’li ve Kanal 7 yöneticisi çıktı.

Almanya’da milyonlarca euroluk vurgun yapan Deniz Feneri e. V Derneği ile Türkiye’de aynı adı taşıyan dernek arasındaki bağlantı olduğu ortaya çıktı.

Adalet Bakanı Sadullah Ergin, Almanya’daki derneğin Türkiye’deki derneğe yardımda bulunduğunu açıkladı.

Deniz Feneri yolsuzluğunu yakından takip eden CHP’li Atilla Kart, bir soru önergesi ile, Deniz Feneri e.V’nin Türkiye’de yardım yaptığı derneklerin açıklanmasını istedi. Kart’a ilk cevap Mehmet Ali Şahin’in Adalet Bakanlığı döneminde geldi. Şahin, Almanya’daki Deniz Fenerinin, Türkiye’de 9 derneğe yardımda bulunduğunu belirtti amcak bu derneklerin isimlerini açıklamadı.

“SEHVEN” HATA, GERÇEĞİ ORTAYA KOYDU

Sadullah Ergin’in bakanlık koltuğuna oturmasıyla yeniden önerge veren Kart, 9 derneğin isimlerini istedi. Ergin’in yazılı cevabı ise, Almanya’da mahkum olan dernek ile Türkiye’deki dernek arasındaki bağı ortaya çıkardı.

“Almanya’da kurulu bulunan Deniz Feneri e.V isimli derneğin Türkiye’de yardımda bulunduğu dernek sayısının sehven dokuz olarak bildirildiği; kayıtların tetkikinden 3 dernek ve 1 federasyona yardımda bulunulduğunun anlaşılmıştır’’ diyen Bakan Ergin, bu dernekleri Deniz Feneri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği, Sofular Alaaddin Camii ve Çevre Koruma Derneği, Türkiye İlahiyat Tedrisatına Yardım Eden Dernekler Federasyonu ve İlim Yayma Cemiyeti Konya Şubesi olarak açıkladı.

AKP VE KANAL 7 İLE İLİŞKİ

Yardım edilen dernekler arasında yer alan, Deniz Feneri Derneği’nin dışında İlim Yayma Cemiyeti Konya Şubesi ilginç bir bağlantıyı da ortaya koydu. Çumra Belediye Başkanlığı da yapan ve son seçimde AKP’den yeniden aday olan Nasır Ersöz, derneğin yönetiminde yer aldı. 14 yıl Niğde ve Konya’da imamlık yapan Ersöz, Kanal 7 TV’nin bölge koordinatörlüğünü yaptı. Son seçimde ise başkanlığı MHP’li adaya kaptırdı.

“KAMU YARARINA” ÇALIŞAN FEDERASYON

Deniz Feneri e.V’nin yardımda bulunduğu Türkiye İlahiyat Tedrisatına Yardım eden Dernekler Federasyou ise, Başbakan Erdoğan ile Cemil Çiçek ve Abdülkadir Aksu’nun da kurucuları arasında bulunduğu Birlik Vakfı içinde yer alıyor. Bu federasyon Bakanlar Kurulu kararı ile “Kamu yararına faaliyet gösteren dernek” statüsü kazandı. Halen federasyona bağlı olarak hizmet veren Saadet Narin Din Öğretimine Yardım Vakfı ise Ankara Gençlik Caddesindeki 4 dükkanının gelirini İmam-Hatip liselerinden seçilen öğrencilere burs olarak veriyor.

“HÜKÜMET DELİLLERİ KARARTIYOR”

Bakan Ergin’e “yardım yapılan dernek sayısı neden daha önce 9 olarak bildirilmiş daha sonra 4 olarak düzelmiştir? MASAK’ın çalışmaları soruşturmayı sürdüren Ankara Cumhuriyet Savcılığı’na iletilmiş midir, yoksa MASAK göstermelik bir inceleme mi yapmaktadır?” sorularını yönelten Atilla Kart, “Mevcut anayasal sistemin zafiyet ve çelişkileri istismar edilerek kamu kaynakları talan edilmektedir. Sistemi çökerten, içini boşaltan ve sistemden öç alan bu süreçler yaşanırken, Türkiye’yi yönetemeyen, Türkiye’de Fetret dönemini yaratan, Türkiye’yi diktaya ve kutuplaşmaya götüren bu siyasi iktidar diğer taraftan da Türkiye’yi müstemleke bir ülke haline getirme görevini üstlenmiş durumdadır.” diye konuştu.

“MASAK’A DA MÜDAHALE EDİLİYOR”

Kart bir soru üzerine, dernek sayısının önce 9 daha sonra 4 olarak bildirilmesinin kuşkuların ne kadar yerinde olduğunu gösterdiğini ifade ederek “Hükümet delilleri karartmaktadır. Karartabildiğini karartıyor, karartamadığını bırakıyor. Mehmet Ali Şahin’in bakanlığı döneminde MASAK’ın analiz ve inceleme yaptığı belirtiliyor. Sadullah Ergin yapılan çalışmaların inceleme aşamasına geldiğini söylüyor, nasıl bir çalışma ciddiyetiyse mesafe alınamıyor, 8 aydır bu inceleme ve çalışmalar sürüyor. Hükümet İçişleri Bakanlığının kayıtlarına da MASAK’a da müdahale ediyor.” diye konuştu.

İGDAŞ, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı bir şirket.
İstanbul’da doğalgaz dağıtıyor ve satıyor.
Şirket bir süre önce İstanbul’un beş yıldızlı otellerinden birinde görkemli bir tören düzenledi.

Törene İstanbul’un AKP sosyetesi, İstanbul Üniversitesi Rektorü falan tam kadro katıldı. Konser verildi, yediler içtiler, doyasıya eylendiler.
Peki bu törenin amacı neydi?
İGDAS şirketi, üç milyonuncu doğalgaz abonesine hoş bir armağan verecekti. Belediyede ve şirkette para nasılsa boldu ve bu armağanın da görkemli bir şey olması gerekiyordu.
Düşündüler taşındılar, üç milyonuncu doğalgaz abonesine 40.000 TL değerinde bir otomobilde karar kıldılar.
Şimdi sıra üç milyonuncu doğalgaz abonesinin kim olacağına gelmişti.
İşin içinde hile hurda, adam kayırmaca kesinlikle yoktu. Üç milyonuncu abonelik kime denk gelirse, otomobili o kazanıp götürecekti.
Günün birinde bu şanslı vatandaş belli oldu!
Mehmet KÖŞKER!
Peki kim bu Mehmet KÖŞKER?
Yeni Şafak Gazetesi var ya!.. Onun haber müdürü… Herhalde o güne kadar evinde doğalgaz yoktu ve tam tamına üç milyonuncu abone olmayı başarmıştı!

Talih kuşu dönmuş dolaşmış, Mehmet KÖŞKER’in başına konmayı başarmıştı!
Otomobilin anahtarını beş yıldızlı otelde düzenlenen görkemli törende İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Kadir
TOPBAŞ’ın elinden aldı.
Devir teslim töreninde poz verdiler, birlikte fotoğraf çektirdiler.
TOPBAŞ kürsüye çıkıp KÖŞKER’i kutladı, KÖŞKER de bu değerli otomobili eşine vereceğini açıkladı.

Sakın hiçkimse yanlış anlamasın, “bunlar kitabına uydurup kendi adamlarına otomobil ikram ediyor” diye düşünmesin!.
Bunlar Müslüman. Hile yaparlar mı hiç?
Üç milyonuncu abonelik düzmece değil, kesinlikle rastlantı elbette.
Tamamen şans, kader ve kısmet!

Bana sorarsanız, Kıvanç Tatlıtuğ Dışişleri Bakanı olsun azizim…
Malum, Araplar en çok onu seviyor… Bakın, geçenlerde Lübnan Cumhurbaşkanı geldi, bizim Cumhurbaşkanı bizim Dışişleri Bakanı’nı çağıracağına, Kıvanç Tatlıtuğ’u çağırdı Köşk’teki resepsiyona…

Ali Babacan’ı da hemen harcamamak lazım tabii… Ali Babacan, Alican sınır kapısına gümrük muhafaza müdürü yapılsın… Ver anahtarı, açsın kapasın.

Ulaştırma Bakanı adayım, Kevin Costner… Hem özel uçağı var, masraf çıkarmaz başımıza, hem de terlikle gezeceğine, “Ne mutlu Türküm diyene” şapkasıyla geziyor hiç olmazsa.

Para verdi-vermedi stresinden gına geldi artık, IMF Türkiye komiseri Rachel van Enkel, direkt, Hazine’den sorumlu bakan olsun… İngiliz vatandaşından oluyorsa, Anzak vatandaşından niye olmasın?

(Vatandaş dedim aklıma geldi… Mehmet Aurelio da, hazır İspanya’dayken, Medeniyetler İttifakı’nın başına getirilsin.)

Adalet Bakanı?
Ergenekon’da üçüncü dalga, yedinci dalga, dokuzuncu dalga, onikinci dalga…
E yakışır Haluk Özdalga.

Hüseyin Üzmez…
Aileden Sorumlu Bakan olsun.

Spordan Sorumlu Bakan adayım, Hakan Şükür… Çevre Bakanı, çevreyi tanıyan biri olsa iyi olur, mesela Cihan Kamer… Ramsey, Milli Eğitim Bakanı olsun, iyi burs veriyor. Bayındırlık ve İskan ise, Şaban Dişli’ye emanet edilsin.

Sağlık Bakanı, takmayın kafanıza, sağlık olsun… Jose Manuel Barroso, İçişleri Bakanı; İbrahim Telkenar, Orman Bakanı olsun… Diyeceksiniz ki, İbrahim Telkenar kim? Size ne kardeşim… Orman Bakanı’nı tanıyor musunuz sanki?

Tutturdular revizyon, revizyon…
E revizyon bakanı da Hadise olsun.

Zahid Akman, hükümet sözcüsü; Asfaltçı Kepenek, başbakanlık müsteşarı olsun… İnceldiği yerden kopsun, Ekrem Tosun, bu kabineyi beğenmeyene kosun.

Haritaya bi de böyle bakalım

Üç tarafı denizlerle çevrili memleketimin, üç tarafı Deniz Baykal’la çevrilince, bir harita geyiğidir gidiyor tabii…
Kimi balık yemenin zihni açtığını iddia ediyor, kimi karbonhidrat yiyenlerin AKP’ye oy verdiğini öne sürüyor.

Şekilci zihniyetin zavallılığıdır bu.

Haritaya şeklen baktığın için…
Iğdır’ı DTP kazandı diye panik yaparken; Iğdır’dan kat be kat fazla Kürt vatandaşımızın yaşadığı İzmir’de CHP’nin neden rekor kırdığını kavrayamazsın.

Veya…
AKP’nin kazandığı Kayseri’de MHP’ye oy verenlerin sayısının, MHP’nin kazandığı Uşak’ta MHP’ye oy verenlerin sayısının 3 katı olduğunu göremezsin!

Ya da…
Birinci çıkan parti alt tarafı 200 tane fazla oy aldı diye, diğerlerinin toplamına bakmadan, o şehrin komple AKP’li olduğunu filan sanırsın.

Demem o ki…
Zarfa değil, mazrufa bakacaksın.

Yani?

22 Temmuz 2007’de…
81 şehrimizin 41’inde açık ara fark yapmış; yüzde 50’den fazla oy almıştı.
29 Mart 2009’da?
81 şehrimizin sadece 13’ünde yüzde 50’den fazla oy alabildi.

AKP’yi “çoğunluk“la istemeyen şehirlerin sayısı, 40’tan 68’e çıktı.

AKP artık, “azınlığın iktidarı“dır!

Hatırlarsınız, kasım kasım kasılarak soruyordu Başbakan, “azınlığın çoğunluğa tahakküm ettiği bir demokrasi duydunuz mu?” diye…

AKP AKP duy sesimizi…
Bu gelen çoğunluğun ayak sesleri!

Baştan söyleyeyim; ne bir oran tahminim var ne de şu aday kazanır bu kazanamaz gibi bir iddiam. Ayrıca biz gazeteciler falcı da değiliz. Sonuçta gözlemlerimizi ve aldığımız bilgilerden süzdüklerimizi yazabiliriz.

Peki anketlere neden inanmıyorum?

Çünkü kimse alınmasın ama hakkıyla yapıldığını sanmıyorum.

En önemlisi aylar, öncesinden başlatılan bir yönlendirme olduğuna da inanıyorum.

Şöyle: Aylar öncesinden kamuoyu araştırmaları başlatılıyor. “Tarafsız” adı altındaki bazı kuruluşlar belli bir partiyi sürekli yüksek gösteriyor. Devam eden araştırmalarda bu parti oy kaybına uğramış gibi görünüyor. Sonra bir bahaneyle tekrar yukarı çekiliyor.

Sonuçta kamuoyu, olması gerekene adeta hazırlanıyor. Seçimde buna yakın sonuç çıkarsa da “Biz bildik” övünmesiyle karşı karşıya kalıyoruz.

Bu genel görüşüm. Ancak bir de anketlerin yapılış biçimine ve alınan cevaplara ilişkin gözlemlerim var. Şans eseri son hafta içinde “anketörlerin uğradığı” üç kişi ile karşılaştım. Açıkçası bugüne kadar kamuoyu anketine cevap veren biriyle hiç karşılaşmamıştım.

İlginçtir üçü de “cevap vermediklerini” söyledi. Bu üç kişi elbette kesin bir bulgu için yeterli değil. Anketlerin sonuçlarına baktığımda “cevap vermeyenlerin oranı” çok yüksek değil. Kararsızlar çok daha yüksek. Bu durumda aklıma “acaba anketlerde ‘kararsız’ ya da ‘cevap yok’ diyenlerin oranı biraz indiriliyor mu?” sorusu geliyor.

Neyse, bu üç kişiye de “Neden cevap vermediniz?” diye sorduğumda aldığım yanıt çok ilginçti. Dediler ki “Korktuk.” Doğal olarak “neden korktuklarını” sordum. AKP’nin ev ev gezdiğini, anketörlerin de AKP’li olabileceğinden kuşkulandıklarını, AKP’den başka bir partinin adını söylemeleri halinde mimleneceklerinden endişe ettiklerini söylediler.

Gizli bir anket çalışmasında bile insanlar korku içinde kalıyorlarsa, ülkenin geldiği durumu anlayın artık.

Sayın Başbakan tam 6 yıldır iktidardasınız

Sayın Başbakan; geçen cuma gecesi sizi ATV’de izledim. Çanak sorular soruldu demeyeceğim ama en azından kolay sorulardı. Bunlardan biri işsizlikle ilgiliydi.

Siz dediniz ki “Bir işsizliktir tutturmuşlar. Evet, dünya ekonomik kriz içinde. İşsizliğin olmadığını da söylemiyorum. Ama şunu da bilin, iktidarı devraldığımızda da işsizlik 10,3’tü.”

Bu cümlenizde bir yanlışlık yok.

Yanlışlık sizin kendinizi hâlâ Başbakan olarak görememenizden kaynaklanıyor. Sayın Erdoğan, unutmayın siz 7 yıldır bu ülkeyi yönetiyorsunuz. Geldiğiniz sırada işsizlik 10,3 olabilir. Ama aradan 6 koca yıl geçti. Bu sürede müthiş bir ekonomik atılım yaptığınızı, borsanın coştuğunu, enflasyonun düştüğünü, dövizin artmadığını, Türkiye’nin ekonomide bir dünya yıldızı olduğunu anlattınız sürekli.

Bu durumda işsizlik oranının da düşmesi gerekmiyor muydu? Öyleydi ama bu oran hiç düşmedi, işsizlere iş bulamadınız, parayla para kazandınıp kazandırdınız, yatırım yapmadınız, istihdam yaratmadınız.

Şimdi kalkıp “Ben görevi aldığımda işsizlik 10,3’tü” demenizin hiç anlamı olmadığı gibi size de yakışmıyor.

Tabii bir de “Krizi abartıyorlar, iş yerleri kapanıyor diyorlar. İşini bilmeyen kapatır tabii” sözlerinizi de büyük bir talihsizlik olarak niteliyorum. Bu sözlerinizin yarın önünüze çok konulacağından hiç kuşkunuz olmasın.

Ama ne gariptir ki siz bunları meydanda söylediğinizde büyük alkış alıyorsunuz. Bana da o zaman “Allahım aklımı koru” demek düşüyor.

‘Sen İstanbulsun’ kimin sloganı?

ATV Haber seçimlere birkaç gün kala, artık asgari meslek kurallarını bile hiçe sayarak AKP’yi zafere ulaştırmak için kılıçları çekti, rakip gördüğü kim varsa savuruyor.

Önceki akşam “Kılıçdaroğlu’na eleştiri” niteliğinde bir haber yayınlandı. Habere göre Kılıçdaroğlu’nun reklamlarında kullandığı “Sakin Güç” sloganı intihal, yani çalıntı.

Bir dönem Fransa’da Mitterrand kullanmış bu sloganı ve mucidi de ünlü reklamcı Séguéla’ymış. Birkaç dakikadan uzun süren haberde bir “gerçeği (!) ortaya çıkaran” ve Taraf Gazetesi’ne ilan vererek bunu kamuoyu ile ilk paylaşan araştırmacı konuştu ve o da bu intihalin ne kadar ayıp bir şey olduğunu anlattı, üstelik defalarca.

Ancak bu yayın yapılırken hiç kimsenin aklına AKP’nin sloganları ve “nereden alınmış olabileceği” gelmemiş belli ki.

Örneğin “Sen İstanbulsun” diye bir sloganı var AKP’nin. Bilmiyorum belki başka kentlerde de vardır bu. Gördüğüm kadarıyla bu slogan İstanbul’un her tarafına asılmış durumda. Peki bu slogan intihal yani çalıntı olabilir mi?

Bunu düşünen çıktı mı? Bu slogan 1930’larda kullanılmış olabilir mi örneğin?

“Du bist Deutschland” yani “Sen Almanyasın” sloganının Türkiye’ye uyarlanmış hali mi acaba?

Siyasette herkes kendisine yakın gördüğü politikalardan ilham alarak slogan intihali yapabilir. Demek ki Kılıçdaroğlu kendisini Fransız demokratlarına yakın görmüş. AKP ise Hitler faşizmine.

Partiye hizmet ederken biraz daha dikkatli olmak gerek.

Balbay’dan korkunun sebebi ne?

Mustafa Balbay Silivri’de tek kişilik hücreye konmuş. Havalandırmaya bile tek başına çıkarılıyormuş. Köşesine yazı yazmak için verdiği dilekçe işleme bile konmamış. Hakkındaki iddialara cevap vermek için hazırladığı yazı dizisine de izin verilmemiş.

Bunların hepsi de insan haklarına aykırıdır. Bir gazeteciden bu kadar korkulmasının nedenini biri mutlaka açıklayacaktır herhalde.

Bunun da ötesinde Balbay, hakkındaki iddialar ile ilgili ancak avukatları aracılığıyla açıklama yapabiliyor. Balbay diyor ki: “Benim günlüğüm yok, aldığım bazı notlar var. Ama bunların bazılarını ben bile tanıyamadım. Çünkü eklemeler ve çıkarmalar yapılmış, anlamları değiştirilmiş. Eğer cevap verme imkânı tanınsa bunları tek tek açıklayacağım.” Kimi gazeteciler “fikrine katılmasam bile dayanışma içinde olurum” palavrasıyla Balbay’a destek törenine koşarak gidip şovlarını yaptıktan sonra “Ama bu günlükler olmadı Balbay” diyerek yan çizmişti. En azından Balbay’ın açıklamalarını bekleseler diyorum.

Biz de Millet olarak trene bakıyoruz, gözümüzü alamıyoruz.

DÜT… DÜT… DÜT! HORTUM HIZLANDI!

Niçin proje değişti?

Niçin eski teknoloji?

Niçin yüksek fiyat?

Türkiye’ye satılan teknoloji, Fransızların ve Japonların 1967’lerde kullanmaya başladığı ve 1972’de terk ettiği eski teknolojidir. Ankara-Eskişehir hattına, eski raylar yenilenerek konulan ve “hızlı tren” diye halka yutturulan “geleneksel ray sisteminin” son örneğidir, onun adı hızlı tren değildir.

Düt… Düt… Düt!

Aslında hızlı tren gelmiyor!

Aslında hortumlama hızlanıyor!

Hem çok paramızı aldılar, hem de dünyanın terk ettiği eski teknolojiyi Türk milletine saatte 500 km hız sınırına ulaşan yeni teknolojiden daha pahalı fiyata soktular. Türk milletini eşek yerine koydular. Ankara-Eskişehir etabının yapımını 459 milyon euro’ya yerli şirket Alsim-Alarko liderliğinde İspanyol OHL firmasına verdiler. Japon ve Fransız firmaları devre dışında bırakılınca projede değişiklik yapıp 459 milyon euro fiyatı 629 milyon euro’ya yükselttiler.

Uyanın! Ayılın!

Gözünüzü açın!

Hortumlamayı hızlandırdılar!

Eşek ölür kalır semeri!

Rahmetli dedem Ahıska Türkleri’nden Molla Mehmet, ben küçükken; bu güzel halk deyişini “doğru-düzgün adam olmam” için olsa gerek gözlerimin içine baka baka sıkça söylerdi. Başbakan da meydan meydan dolaşıyor ve halkın gözlerinin içine bakıp bağırarak söylüyor:

Eşek ölür.
Kalır semeri.
İnsan ölür.
Kalır eseri.

Kalbimin bütün samimiyetiyle söylüyorum. Başbakan, bulabildiği en güzel halk deyişini buldu. Herkes eseriyle anılmalı, övünmeli, gönenmeli. Bu açıdan bakınca; Ankara-Eskişehir arasında vagonlarına 50 yandaş gazeteci doldurularak, törenle, tantanayla, yapımcı şirket Alarko’nun; “hızlı tren hayalini gerçeğe dönüştüren Başbakan’a, bakanlara, Türk milletinin ödeyeceği borca kefil olan Hazine müsteşarlarına, TCDD’nin üst krema kadrosuna” tam sayfa teşekkür ilanları verilerek duyurulan “hızlı tren” bir gerçek eser midir? Osmanlı’dan ve Cumhuriyet’in Mustafa Kemal döneminden kalma demiryollarını düzeltip üstüne Fransızlar ile Japonlar’ın tam 37 yıl önce (1972 yılında) terk ettiği teknolojiyi koyarak yapılan nedir? Bu eser, hızlı tren midir? Yoksa hızlı tren adı altında “yavaş hortumlamayı hızlı hortumlamaya” dönüştürmek midir?

Acaba hangisidir?
Biz gerçeği arıyoruz.
Gerçek olan nedir?

***

Gerçeği aramaya; sizi sıkmayacak kısa hoş bilgiler vererek başlayayım. İlk raylar ahşaptı. 16. yüzyılda insanoğlu ahşap tekerlekli arabaları ahşap raylar üzerinde yürüttü.

Sonra döküm bulundu.
Raylar dökümden yapıldı.

Demir tekerlek de icat oldu, James Watt buharlı motoru çalıştırdı. Richard Trevithick de ilk lokomotifi 1804 yılında yaptı ve bugünkü “raylı taşıma teknolojisi” gelişmeye başladı. Japonların hızlı treninin adı “Shinkansen” yani “Mermi Tren”dir. Japonlar, hızlı tren teknolojisinde 1964 yılında 300 km hıza ulaştılar. Fransız demiryollarının treninin adı TGV yani “Yüksek Hızlı Tren”dir. Fransa 1967 yılında 267 km hıza ulaştı ve 1972 yılında 318 km’yi devirdi. Fransa ve Japonya bugün saatte 578 km hız ve üstünü deniyor. Türkiye’ye satılan teknoloji, Fransızlar’ın ve Japonların 1967’lerde kullanmaya başladığı ve 1972’de terkettiği eski teknolojidir. Ankara-Eskişehir hattına, eski raylar yenilenerek konulan ve “hızlı tren” diye halka yutturulan “geleneksel ray sisteminin” son örneğidir.

Uyanın!
Ayılın!
Gözlerinizi açın!

Bize “yeni teknoloji” diye yutturulan sistem dünyada terk ediliyor.

***

Bizi eşekleştirdiler.
Eşek yerine koydular.

Hem çok paramızı aldılar, hem dünyanın terk ettiği eski teknolojiyi Türk milletine saatte 500 km hız sınırına ulaşan yeni teknolojiden daha pahalı fiyata soktular. Fransa’da ve Japonya’da saatte 500 kilometre hız yapabilen “hızlı trenin” 1 kilometre maliyeti 2 milyon euro iken Türkiye’ye satılan geri teknoloji 250 kilometre hızdaki trenin maliyeti 3 milyon euroya geliyor. Ankara-Eskişehir etabının yapımını önce 459 milyon euroya yerli şirket Alsim-Alarko liderliğinde İspanyol OHL firmasına verdiler. Japon ve Fransız firmaları devre dışında bırakılınca projede değişiklik yapıp 459 milyon euro fiyatı 629 milyon euroya yükselttiler.

Niçin proje değişti?
Niçin eski teknoloji?
Niçin yüksek fiyat?

Susuyorlar. Cevap vermiyorlar. İlk hortumlama; Turgut Özal döneminde “otoyollarda” başlatılmıştı. Dünyanın en pahalı otoyollarını Türk milletine yine böyle yandaş yalaka gazeteci ağırlamalar, tantanalı törenler, teşekkür ilanlarıyla sokmuşlardı. Bu sonradan anlaşıldı. Ve Karayolları’nın o dönemki Genel Müdürü Atalay Coşkunoğlu; “hortumlamaya göz yumup rüşvet almaktan 5 yıl hapis” yemişti. Özal döneminde otoyollarda başlatılan “eski yavaş hortumlama” şimdi Tayyip Erdoğan döneminde demiryollarında “hızlı hortumlamaya” dönüştü.

Uyanın!
Ayılın!
Gözlerinizi açın!

Milleti eşek yerine koydular. Meydanlara toplayıp, gözünün içine bakarak “eşek ölür kalır semeri…” diye nutuk atıyorlar.

AKP teşkilatının kadın üyelere göndereceği mesaj, yanlışlıkla medya mensuplarına da ulaştı

GAZİANTEP’te, AKP Kadın Kolları Genel Başkanı ve Gaziantep Milletvekili Fatma Şahin’in katılacağı panel için teşkilat tarafından kadın üyelere gönderilen mesaj, yanlışlıkla medya mensuplarına da ulaştı. Cep telefonu mesajında panele her kadının yanında 5 kişi getirmesi istendi, yanlışlık fark edilince “düzeltme” başlığıyla yeni bir SMS gönderildi.

AKP’nin Manisa mitingini kalabalık göstermek için uyguladığı photoshop programıyla uygulanan klonlama yönteminin yankıları sürerken, Gaziantep’te de yine tartışılacak bir uygulama “yanlışlıkla” ortaya çıktı. AKP Kadın Kolları Genel Başkanı Fatma Şahin’in Dünya Kadınlar Günü nedeniyle konuşmacı olarak katılacağı, Şato Restaurat’daki panel için kadın üyelerine toplu SMS atan parti teşkilatı, SMS’leri yanlışlıkla tüm gazetecilere de yolladı. Mesajda, “09.03.2009 Pazartesi saat 09.30’da Şato Restaurant’da Sn. Fatma Şahin’in katılımıyla düzenlenecek panele katılımlarınızı rica ederiz. (Her kadın yanında 5 kişi getirecektir)” ibaresi yer aldı.

SMS yanlışlıkla gazetecilere de gönderildiğinin farkına varan teşkilat görevlileri, birkaç dakika sonra AKP İl Kadın Kolları Başkanı Gülsüm Avcı imzasıyla medya mensuplarına “Düzeltme” başlığıyla sadece davetiye niteliği taşıyan yeni bir SMS gönderdi. Bu mesajda ise “09.03.2009 Pazartesi saat 09.30’da Şato Restaurant’da Sn. Fatma Şahin’in katılımıyla düzenlenecek panele katılımlarınızı rica ederiz. Gülsüm Avcı İl Kadın Kolları Başkanı” bilgisi yer aldı.

Tren raydan çıktı.

9 ölü.

Yetkililer açıkladı:

“Contadan…”

*

Conta kaçtı.

İngiliz anahtarı tutuklandı.

Olay yerinde şüpheli davranışları görülen 3 cıvata ve 4 somun, gözaltına alındı.

Levye, sorguda… Keski, tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.

Makine mühendisleri odası, tekerleklerin ifadesiyle contanın “robot resmi”ni çizdi.

Vagonlar komada.

Ayakta tedavi edilen lokomotif, “contayı kısa süre önce Veli Küçük’le birlikte gördüğünü” iddia etti.

*

Bir gazete de, “yetkililerin herhangi bir suçu-kusuru yok” diyememiş… “Güney Afrika’dan alınan raylar, eksi 12 derece soğuğa dayanamadı” demiş.

*

Zenci futbolcunun karda-kışta oynayamadığını duymuştum ama, demirin Afrikalısını ilk defa duyuyorum…

Zannedersin, ray dediğin Kompela’dır!

*

Kimse kusura bakmasın…

Türkiye artık budur.

“Facia”ların bile ciddiye alınacak tarafı yoktur… Çünkü “sorumlusu” yoktur.

*

Bakın, bindik bir alamete, haldır haldır, viraja doğru ilerliyoruz…

Kimisi “türbanlı hákim” istiyor, kimisi “türbanlı belediye başkanı…” Okullar camiye döndü; Milli Eğitim Bakanı, “Öğretmen maaşı çok” diyor. Müebbet hapsi istenen rektörün, yanlışlıkla tutuklandığı ortaya çıkıyor; Cumhuriyet Savcısı, Genelkurmay Başkanı’nı içeri tıkmaya çalışıyor. Kimisi “PKK’nın legal parti olduğunu” söylüyor, kimisi “konfederasyon” istiyor, kimisi “dağa çıkarız” diyor. Stratejik ortağımız, kafamıza çuval geçiriyor; “hoşgeldin kardeşim Kosta” denilen, “bırak şimdi hoşgeldini beşgittini, Ruhban Okulu’nu aç” diyor. Anıtkabir’e gitmeyen şeriatçıya şeref madalyası takılıyor; giden, kapüşonla gidiyor… Başbakanımız, Hillary Clinton’a çini tabak hediye ediyor, “seçilirse Beyaz Saray’da iftar verecek” deniyor; kadın, “seçilirsem, soykırımı resmen tanıyacağım” diyor.

Piyasa desen…

Ooo-fff of! Take off.

*

Sıkı sıkı tutunun ahali.

Çığlıklara hazır olun.

Contası çıktı çünkü, contası.