Başka birşeyler söylememize gerek var mı?
Nazım HİKMET -‘KIZ ÇOCUGU’ |
‘Kapıları çalan benim kapıları birer birer. Gözünüze görünemem göze görünmez ölüler. Hiroşima ‘da öleli Saçlarım tutuştu önce, Benim sizden kendim için Çalıyorum kapınızı, |
Nazım HİKMET -‘KIZ ÇOCUGU’ |
‘Kapıları çalan benim kapıları birer birer. Gözünüze görünemem göze görünmez ölüler. Hiroşima ‘da öleli Saçlarım tutuştu önce, Benim sizden kendim için Çalıyorum kapınızı, |
ALTIN KÜRE HİNDİSTAN’A DÜŞTÜ!
Geçtiğimiz sene Amerikan Yazarlar Birliği grevinin gölge düşürdüğü Altın Küre Ödül Töreni, eskisi gibi prestijini sürdürüp bir kez daha TV’nin ve beyazperdenin en iyilerini seçti.
Bu yıl 66’ncısı düzenlenen ödül töreninde geceye damgasını “Slumdog Millionaire” adlı film film vurdu. Genç bir Hintli’nin televizyonda yayınlanan bir bilgi yarışmasını tam kazanacakken hile yaptığı şüphesiyle gözaltına alınmasını anlatan film, En İyi Yönetmen ve Drama dalında En İyi Film dahil 4 dalda ödül kazandı.
WINSLET’IN MUTLULUĞU
Geceye bir başka damgasını vuran isim de Kate Winslet oldu. Winslet The Reader’daki rolüyle En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu, Revolutionary Road’daki rolüyle de en iyi kadın oyuncu ödüllerinin sahibi oldu. Winslet en iyi kadın oyuncu ödülünü alırken gözyaşlarını tutamadı.
HEATH LEDGER EN İYİ YARDIMCI ERKEK OYUNCU
Drama dalında En İyi Erkek Oyuncu ödülü The Wrestler filmindeki rolüyle Mickey Rourke’a giderken, En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu ödülü Batman-The Dark Knight filmindeki rolüyle geçen yıl hayatını kaybeden Heath Ledger’ın oldu.
Mickey Rourke, “The Wrestler”la küllerinden yeniden doğdu. Bruce Springsteen aynı filmle En İyi Film Müziği ödülünü kazandı. Kate Winslet ise ikinci küreyi aldığında uzun süre kendine gelemedi. |
WOODY ALLEN’DAN EN İYİ KOMEDİ
Müzikal veya komedi dalında En İyi Film ödülünü, Woody Allen’ın yönetmenliğini yaptığı “Vicky Christina Barcelona” kazandı.
Haber: Bu yılki Altın Küre’ye, ‘Slumdog Millionare’ damgasını vurdu
EN İYİ TV DİZİSİ MAD MEN
Drama dalında En İyi Televizyon dizisi ödülü ise e-2’de yayınlanan Mad Men’in oldu.
Mad Men’in yaratıcısı Matthew Weiner ödülü aldığında, “Geçen sene de ödül almıştık ve ben yine aynı konuşmayı yapmaya hazırlanıyordum ama şu anda ne diyeceğimi bilmiyorum” dedi. |
Oscar’dan sonra en saygın ödüllerden biri olarak görülen ve Hollywood Foreign Press Association tarafından 1944’den beri verilen ödüllerin dağıtıldığı törende, son 35 yılın en parlak kariyerine sahip yönetmenlerinden biri kabul edilen ABD’li Steven Spielberg’e kariyeri için özel bir ödül verildi.
GECEDE, ÖDÜL KAZANANLARIN LİSTESİ
Sinema dalında En İyi Film: Slumdog Millionaire
Drama filmi dalında En İyi Erkek Oyuncu: Mickey Rourke (The Wrestler)
Drama dalında En İyi Dizi: Mad Men
Drama filmi dalında En İyi Kadın Oyuncu: Kate Winslet (Revolutionary Road)
Müzikal veya Komedi dalında En İyi Film Ödülü: Vicky Christina Barcelona
Müzikal veya Komedi dalında En İyi Erkek Oyuncu: Colin Farrel
TV Dizisi Müzikal ya da Komedi dalında En İyi Kadın Oyuncu: Tina Fey (30 Rock)
En İyi Film Müziği: A.R. Rahman (Slumdog Millionaire)
En İyi Televizyon Dizisi – Komedi ya da Müzikal: 30 Rock
Mini dizi ya da film dalında En İyi Erkek Oyuncu: Paul Giamatti (John Adams)
Mini dizi ya da film dalında En İyi Kadın Oyuncu: Laura Linney (John Adams)
En İyi Senaryo: Simon Beaufoy (Slumdog Millionaire)
En İyi Mini Dizi: John Adams
Sinema dalında En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Heath Ledger
En İyi Yabancı Film: İsrail yapımı “Waltz with Bashir”
Müzikal- Komedi Film dalında En İyi Kadın Oyuncu: Sally Hawkins
En iyi animasyon film: Wall-E
TV dizisi drama dalında En İyi Kadın Oyuncu: Anna Paquin
TV dizisi drama dalında En İyi Erkek Oyuncu: Gabriel Byrne
Dizi dalında En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Laura Dern
Dizi dalında En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Tom Wilkinson
En İyi Orijinal Film Müziği: Bruce Springsteen
Sinema dalında En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Kate Winslet
TV dizisi dalında En İyi Erkek Oyuncu: Alec Baldwin
Nilgün Cerrahoğlu – Sağnak
“Sözcükler, taştır!”
Bir İtalyan özdeyişi…
Türkçeye “İsa bu köye uğramadı” şeklinde aktarılan “Cristo si e fermato a Eboli” kitabının yazarı Carlo Levi’nin fazla bilinmeyen bir başka romanı “Le parole sono pietre” adından kalmadır….
Yalnız “yazı” ile kalem kâğıda dökülen sözcüklerin değil, ağızdan çıkan kelamın da icabında “kılıçtan keskin”; “yazı” denli “kalıcı”, “yaralayıcı” olabileceğini anlatmak için kullanılır.
“Sözcükler”; ayrıca bir binanın temelindeki “taşlar” gibi, içinde yaşadığımız dünyayı ve “gerçekliği”, “gerçekliğimizi” inşa eder; yaratır, evrenimizi biçimler, tarif ederler.
Bu nedenle ağır ve önemlidirler.
Yeni bir yıla girerken “lügatımızdan çıkan -taş gibi- sözcükleri” düşündüm.
“Devrim”i bu ülkede insanlar, bir dönem çocuklarına bu adı verecek denli çok sevmişti örneğin.
“Devrim” sözcüğü çoktandır “out” oldu. “Devrimi” bırakın, içinde “ilerici” ya da “ilericilik” sözcüklerinin geçtiği cümleler kurmaya cesaret eden kaç kişi kaldı?
Dağarcığımızdan silinen bunun gibi pek çok sözcük var:
“Eşitlik”, “adalet/sosyal adalet”, “dayanışma” ilk aklıma gelenler…
Bu sözcükleri, uzun zamandır siyasal, sosyal söylemler içinde duyduğumu hatırlamıyorum.
‘in’ sözcükler
“Out” olan her sözcüğe karşın “in” olan bir o kadar da sözcük var.
Kimi yeni, kimi çok eski ama artık başka anlamlar içeriyor. Bunların en başta geleni “demokrasi” ve “demok-ratikleşme…”
“Demokrasi”, “taş gibi ağırlığı” olan sözcüklere tipik örnek. İçeriği öteden beri değişegelmiş… Vaktiyle Sovyet “diktasına” “işçi demokrasisi” kulpunu takmaya çalışanlar olduğu gibi, Irak’a bombalarla ihraç edilen “rejime” bugün “demokrasi” diyen var…
Türkiye’de -ama sadece Türkiye’de değil, Batı’da da- geçen yüzyılda bellediğimiz, anladığımız içeriğinden uzaklaşan, başkalaşan bir sözcük artık “demokrasi.”
Kapsama alanından “eşitlik”, “adalet”, “dayanışma” sözcükleri artık çıkmış. Yükselen, başka sözcüklerle vaftizlenip donatılmış:
“Laiklik/laikçilik”, “liberalizm”, “ılımlı İslam”, “uygarlık/uygarlık çatışması”, “kimlik”, “etnik/dini/kültürel değerler”, “çokkültürlülük”, “küreselleşme”, “kriz” vs… Liste böyle uzayıp gidiyor.
Özellikle 11 Eylül sonrası öne çıkan ve Batı’nın değme fikir önderlerince oya gibi sil baştan işlenen günümüz “demokrasilerinin” içeriğini dolduran -her biri “taş gibi”- sözcükler bunlar da…
Yılın parolaları: ‘Avro’ ve ‘dolar’
Yaşadığımız zamanı, çağı şekillendiren bu sözcükleri düşünürken “Google”a girip bir göz atmak istedim.
Bir de ne göreyim?
“Google” meğer her yıl, “zeitgeist (zaytgayzt; dönemin/zamanın ruhu)” başlığı altında böyle bir araştırma yaparmış.
Dünyaca tanınan bu popüler arama motoru, kullanıcıların yıl içinde “en çok aradığı sözcükleri” tarıyor ve ülke bazında kafayı taktığım “sözcükler gezegeninden” bir “zeitgeist” (dönem portresi) çıkarıyor. Türkiye’de internet kullanıcılarının en çok tıkladığı sözcüklerin; benim mesele ettiğim unutulmuş sözcüklerle bir ilgisi var mı, yok mu, buyurun buna siz karar verin.
“Zeitgeist” sıralamasının “ekonomi” başlığında Türkiye’de öne çıkan sözcükler -birebir- şöyle:
“İş”, “kariyer”, “kredi”, “altın”, “para”, “finans”, “euro”, “borç”, “dolar”, “banka”…
“Genel” popülarite sıralamasında ilk ona şu sözcükler girmiş: “Facebook”, “mynet”, “youtube”, “oyunlar”, “msn”, “indir”, “TV”, “hürriyet” (Facebook’tan “özgürlüklerin” felsefi anlamına ilişkin bir sıçrama yapılmış olamaz. “Hürriyet”le burda kastedilen “haber” bağlantılı “gazete” anlamında aranan sözcük olmalı ki, son kalem de zaten doğrudan doğruya buna işaret ediyor): “haber”…
“Dizi” sıralamaları var bir de. Onlar da şöyle:
“Kurtlar Vadisi”, “Kavak Yelleri”, “Yaprak Dökümü”, “Selena”, “Asi”, “Avrupa Yakası”, “Arka Sokaklar”, “Adanalı”, “Binbir Gece”, “Gece Gündüz”….
Uzun lafın kısası “Türkler, bir Kurtlar Vadisi’nde yaşıyor. Başlarında Kavak Yelleri esiyor. Binbir Gece masallarıyla, köşe olmaktan başka bir şey düşlemiyorlar!”
2009’u, “Google-zaytgayzt”ın önümüze çıkarttığı bu Türkiye tablosu ile selamlıyoruz…
Son yıllarda özellikle mesleki başarının genç ve dinamik bir görünümle özdeşleşmesinin ardından, erkeklerde de estetik kaygısının artmasına neden olduğu biliniyor. Artık erkekler de yağ aldırıp memelerini küçültüyor, yüzlerini gerdiriyor, ince bacaklarına yağ enjeksiyonu yaptırıyor…
Bursa’daki özel bir hastanede görev yapan Plastik Cerrahi Uzmanı Opr. Dr. Cengiz Bozkurt, Son yıllarda kadınlar kadar erkeklerin de vücutlarında beğenmedikleri, kusurlu buldukları noktaları değiştirmek için estetik yöntemlerden faydalandıklarını söyledi.
Özelikle son yıllarda erkeklerin de en az kadınlar kadar dış görünüşlerine önem verdiklerini belirten Opr. Dr. Bozkurt, 40’lı ve 50’li yaşlarda alttan gelen genç bir ekip tarafından rekabete zorlanan bir grup erkek için, kariyerlerine destek verebileceklerine inandıkları yenilenme sürecinden geçmenin fena bir fikir değilmiş gibi göründüğünü kaydetti.
Bozkurt, bugün estetik sorunların artık erkekler tarafından da ciddi şekilde önemsendiğini ifade ederek, ”Artık erkekler de yağ aldırıp memelerini küçültüyor, yüzlerini gerdiriyor, ince bacaklarına yağ enjeksiyonu yaptırıyor” dedi.
Erkek hastaların tercih ettiği yöntemlerin başında burun estetiğinin (rinoplasti) geldiğini, bunu vakumla yağ alınmasının (liposuction) takip ettiğini belirten Bozkurt, özellikle karın, ense ve sırt bölgesindeki yağ birikintilerinin giderilmesinin dinç bir görünüm sağlamaya yönelik sıkça uygulanan estetik girişimlerden olduğunu söyledi.
Cengiz Bozkurt, meme büyümesinin kişiyi dinç ve erkeksi bir vücuttan uzaklaştırdığını ve kişinin kendine güvenini azaltarak sosyal ve iş yaşantısında çekimserliklere neden olduğunu, bu nedenle meme küçültme operasyonlarının da erkekler tarafından sıkça tercih edildiğini belirterek, şöyle konuştu:
‘‘Meme büyümesi, kişiyi dinç ve erkeksi bir vücuttan uzaklaştırıyor ve kişinin kendine güvenini azaltarak sosyal yaşam ve iş yaşantısında çekimserliklere neden oluyor. Meme küçültme operasyonlarının birçoğu yağ emme yöntemiyle hiçbir iz bırakılmadan gerçekleştirilebilirken gençlik döneminde meme dokusunun artışına bağlı büyümelere yönelik operasyonlar meme başı etrafında yapılan ve ilerleyen dönemlerde kaybolarak fark edilmiş hale gelen küçük kesilerle yapılabilmektedir.”
”Üçgen vücut hayal değil”
Opr. Dr. Bozkurt, spor salonlarında aylarca ter dökülerek elde edilmeye çalışılan ”fit görünüm”ün de plastik cerrahi mucizesiyle yaratılabildiğini ifade ederek, erkeklerin göğüs-baldır protezleri kullanarak atletik görünüme kavuşabildiğini söyledi.
Erkekler arasında yüz gerdirme ve botoks işlemlerinin de hızla arttığına dikkati çeken Bozkurt, yaşla birlikte yüzde de birtakım değişiklikler olduğunu, eriyerek yaşlı bir görünüme neden olan yağları yine vücuttan yağ dokusu alarak tamamlamak suretiyle erkeklerin yüz bölgesinde de gençleşme sağlamanın mümkün olduğunu kaydetti.
Bozkurt, ayrıca, göz ve ağız çevresindeki kırışıklıklar ile göz kapaklarındaki düşme ve torbalanmaların yaş henüz ilerlemeden basit müdahalelerle düzeltilebildiğini belirtti.
Erkekler arasında botoksun da giderek yaygınlaştığına değinen Bozkurt, erkeklerin botoksu göz kenarı, kaş arası (sinirlilik ifadesi veren bölge) ve alın bölgesi kırışıklıklarını yumuşatma veya giderme amacıyla yaptırdığını sözlerine ekledi.
Kanada’da yapılan bir araştırma, uykusuzluk (insomniya) sorunu olanların ülke ekonomisine yılda 6,5 milyar Kanada Doları (8.3 milyar TL) kaybettirdiğini ortaya koydu. Kanada’da ülke genelinde her 7 kişiden biri uykusuzluk sorunu yaşıyor.
Montreal– Kanada’nın Quebec eyaletindeki Laval Üniversitesi tarafından yapılan ve “The Journal of Sleep” dergisinde yayımlanan araştırma, uykusuzluk sorunu sebebiyle yeterli uyku alamadan işe gelenlerin neden olduğu verim düşüklüğünün, sorunun tedavisi için yapılacak harcamalardan çok fazla olduğunu gözler önüne serdi.
Meagan Daley, Charles M. Morin, Melanie LeBlanc, Jean-Pierre Gregoire ve Josee Savard tarafından yapılan araştırmada, hesaplamalara göre uykusuzluk sorunu olan bir kişinin tedavisi için sadece 421 Kanada Doları harcanırken, tedavisi yapılmayan bu durumdaki bir kişinin ekonomiye maliyetinin yıllık toplam 6441 Kanada dolarını bulduğu kaydedildi.
Araştırmada, toplam zararın 5,5 milyar dolarlık bölümünün verimsizliğe bağlı üretim düşüşü ve geri kalan 1 milyar dolarlık kısmın ise işe gelmemeden kaynaklanan ekonomik kayıp olduğu belirtildi.
Öte yandan Kanada İstatistik Kurumu, ülke genelinde her 7 kişiden birinin uykusuzluk sorunu yaşadığını açıkladı. Kurum verilerine göre ülkede 3,3 milyon kişinin uykusuzluk sorunu bulunuyor.
Kanada İstatistik Kurumu’nun verilerinde, aşırı şişmanlık, uyuşturucu ve alkol bağımlılığının insomniyayı tetiklediğine de yer veriliyor.
Her şey İtalya’da ortaya çıkan yavaş yemek (slow food) fikriyle
başladı. Giderek yaygınlaşan hızlı yemek (fast food) ve hızlı yaşam
alışkanlığına karşı, yöresel yemek türlerinin azalmasını önlemek ve
insanların yedikleri yiyeceklerin nereden geldiğine, lezzetine
duydukları ilgiyi tekrar arttırmak amacıyla, 1989 yılında başlatılan
bu akım şu üç temel ilkeyi benimsiyor: Küçük, basit ve sürdürülebilir
olma.
Ancak bu akım daha sonra basit bir girişim olmaktan çıkıp yavaş,
dikkatli, doğru ve keyifli yaşam prensibine dönüştü. Bu fikir gündelik
hayatımızdaki birçok işte uygulanabilir.
Yavaş Ev (Slow Home)
Yavaş Ev (Slow Home) önerisinin sahibi, mimar John Brown. “Ucuz ve
kolay ama bir o kadar da yetersiz ve sıkıcı olan banliyö hayatı, tıpkı
hızlı yemek (fast food) gibi giderek yayılıyor,” diyen Brown Yavaş Ev
akımı hakkında şunları söylüyor: “Adını, yemek endüstrisinde bir tepki
olarak gelişen yavaş yemek hareketinden alan bu akım; insanların,
yedikleri yiyecekler hakkında bilgi sahibi olmasını destekleyen yavaş
yemek hareketine benzer bir yolla, kişilerin tek bir kalıptan çıkmış
gibi görünen ve birbirinden hiçbir farkı olmayan evlerin hızlı
dünyasının bir adım gerisinde durup, tasarımlar hakkında bilgi sahibi
olmalarını sağlıyor.” John Brown ideal yavaş evi bulmak için 10
aşamaya dikkat edilmesini öneriyor. Bu aşamalar arasında, yerellik,
yeşillik, küçüklük ve sadelik de var.
Yavaş Şehirler (Slow Cities)
Yine yavaş yemek fikri üzerinden gelişen Yavaş Şehirler akımı da
İtalya’da başladı. Der Spiegel’e göre, Yavaş Şehirler, küçük kentlerin
yerel değerlerini korumalarını ve bunun için de bir takım kurallara
uymaları gerektiğini savunuyor. Bu kurallardan bazıları şunlar: Kent
merkezlerine araba girişi yasaklanmalı, kent halkı sadece yerel
yiyecekleri tüketmeli ve sürdürülebilir enerji kullanmalı. Bu
kentlerde süpermarket zinciri ya da McDonald’s aramak anlamsız.
Yavaş Seyahat (Slow Travel)
İsveç’te başlayan yavaş seyahat hareketi kapsamında, bu yaz 8.000 tren
seferi sözleşmesi yapıldı. Tren seferlerinin biletlerini sadece
hevesli, ekonomik seyahat meraklıları değil, uçma korkusu yüzünden
şimdiye kadar hiçbir yere gidememiş olan kişiler ve çocukluklarındaki
uzun tren yolculuklarının nostaljisini yaşamak isteyen emekliler de
aldılar.
Yavaş Uçuş (Slow Flying)
Çok daha az yakıt harcayan ve daha aşağıdan uçan uçaklar geri döndü.
50 yıl önce Avrupa’dan New York’a uçabilmek için Gander, Reykjavik ve
Shannon’da durmanız gerekirdi. Yavaş ve alçaktan uçarak ancak bir gün
içerisinde New York’a ulaşırdınız. Yavaş yaşam prensibini bu alanda
uygulayabilmek için uçmaya bir son vermemiz gerekmiyor ama uçuşu
yavaşlatarak tadını çıkarabiliriz.
Yavaş Tasarım (Slow Design)
Gastronomi kökenli atası gibi, yavaş tasarım da tamamen dizginleri
biraz geriye çekerek, işleri, sorumluluk bilinciyle ve daha iyi
yapabilmek için biraz zaman ayırmakla ilgili. Bu sayede hem tasarımcı,
hem satıcı, hem de kullanıcı bu işten keyif alabiliyor.
Yavaş yemekte olduğu gibi, burada da işin özünde yerel malzeme
kullanımı, sosyal ve çevresel yükümlülüğü de göz önünde bulundurarak,
malzemeyi bir araya getirmek ve üretmek amaçlanıyor. Hepsinden
önemlisi, yavaş tasarım hareketi, büyük bir hızla yaşamakta olduğumuz
21. yüzyılda, gündelik hayatın temposunu kontrol edebilmemiz için,
tasarımların özenli, sistemli ve yavaş üretilmesinin ve tüketilmesinin
önemini vurguluyor.
Yavaş Moda (Slow Fashion)
Hızlı moda, stili demokratikleştiriyor. Pistlere yönelen bakışlar,
Target, Old Navy ve H&M bütçesiyle, müşterileri için modayı
olabildiğince çabuk kopyalıyor. Marc Jacobs gibi tasarımcılar, ikinci
ve üçüncü bayiliklerini açarak, kitlelere bir parça hüner satın alma
fırsatı sunuyorlar. Modanın ömrünün kısalmasıyla birlikte,
kıyafetlerin dayanıklılığına duyulan ihtiyaç da azalıyor. Bu durum
üretim fazlasına ve tek kullanımlık giyim alışkanlığına sebep oluyor.
Yemekte olduğu gibi, modada da kıyafeti kimin, nasıl yaptığı ve buna
bağlı olarak sosyal ve çevresel etkileri önem kazanıyor.
Yavaş yemek hareketi, bir lokma yemeğin büyümesine, tadına
odaklanarak, tüketicilerin insan ve çevre ile ilgili tercihlerini,
kaynakların şeffaflığı üzerinden yansıtmamıza yardımcı oluyor. Londra
Tasarım Haftası’nda da, Estethica sergisindeki tasarımcılar, benzer
bir dil kullanarak tasarım ve üretim süreçlerini anlattılar. Yavaş
moda, bilinçli tercihlerin başladığı giyim ve aksesuarların iyi ödeme
yapılan tasarımcılar tarafından hazırlanması ve yıllarca
kullanılabilir olması anlamına geliyor.
Yavaş Arabalar (Slow Cars)
Petrolün en yoğun kullanıldığı ve küresel ısınmanın patlak verdiği bu
zamanlarda, belki de yavaş yemek akımı gibi, bir de daha küçük ve daha
yavaş arabaların kullanılacağı, yavaş araba akımına ihtiyacımız
olduğunu söyleyebiliriz. Yeni teknoloji ürünü, hidrojen arabalarına ya
da yolları pelteye çeviren büyük SUV lastiklere ihtiyacımız yok, daha
küçük, düşük hızlı ve iyi arabalar yeterli.
Kaynak:
http://www.arkitera.com/h36870-hayatimizi-degistirebilecek-7-yavas-akim.html
Sinema.com üyeleri, yabancı filmler açısından olmasa da, yerli filmler açısından özellikle son çeyreği fazlasıyla zengin olan 2008 yılını kendi zevklerine göre gözden geçirdi ve 10 gün boyunca sitemizdeki “2008 Yılının En İyileri” anketinde oyladı. 9 bin 700 üyemizin katılıp oy kullandığı ankette, yılın en iyi yerli ve yabancı filmi, en iyi animasyon, en iyi yerli ve yabancı kadın ve erkek oyuncular belirlendi. 2008 yılında Türkiye sinemalarında ticari gösterime girmiş filmler arasında yapılan anket sonucunda, Çağan Irmak‘ın son aylarda bir fenomen halini alan filmi “Issız Adam” oyların % 33’ünü alarak yılın en iyi yerli filmi seçilirken, son Batman filmi “Kara Şövalye” de aynı oy oranıyla yılın en iyi yabancı filmi seçildi. Sinema.com üyeleri, Animasyon dalında ise tercihlerini Pixar‘ın son bombası “Vol.İ”den yana kullandılar. Son ana kadar “Madagascar 2” ile yarışan “Vol.İ”, % 32’lik oy oranıyla birinci seçildi.
Ankette ilk beşe giren diğer filmler ve oy oranları şöyle:
Yılın en iyi yerli oyuncuları: Cem Yılmaz ve Özgü Namal
Sinema.com üyeleri, 2008’de oyuncu tercihlerini popüler isimler arasından kullandı. “A.R.O.G.”la beklenen patlamayı yapan Cem Yılmaz % 24 oyla birinci seçilirken, onu % 13 oranında oy alan Şahan Gökbakar (“Recep İvedik”) ve Taner Birsel (“Devrim Arabaları”) izledi. Yılın en iyi yerli kadın oyuncusu ise bu yıl Murat Saraçoğlu imzalı “O… Çocukları” ve Onur Ünlü‘nün yönettiği “Güneşin Oğlu”nda karşımıza çıkan Özgü Namal oldu. % 22 oy alan Namal‘ı “O… Çocukları”ndaki rol arkadaşı Demet Akbağ % 17 oyla izledi.
Ankette ilk beşe giren oyuncular ve oy oranları şöyle:
Yabancı oyuncu adaylarında Angelina Jolie ve Heath Ledger zirvede
Üyelerimiz, En İyi Yabancı Kadın Oyuncu dalında, “Wanted” filminde performansıyla olmasa da güzelliğiyle yine hafızalarda yer eden Angelina Jolie‘yi % 29 oyla birincilik tahtına oturttu. En yakın rakibi Keira Knigthley‘i % 11 oyda kaldığını düşünürseniz, Jolie ankette yer alan oyuncu kategorilerindeki en ezici birinciliğe imza atmış oldu. Yılın en iyi yabancı erkek oyuncusu ise, geçtiğimiz yıl hazin bir kazayla aramızdan ayrılan Heath Ledger oldu. Batman‘in amansız rakibin Joker’i unutulmaz bir enerjiyle beyazperdeye taşıyan Ledger yüzde 28 oyla Sinema.com üyelerinin ilk sırasında yer aldı. Ledger‘ı, geçtiğimiz yıl anketin zirvesinde yer alan Johnny Depp % 17 takip etti.
Ankette ilk beşe giren oyuncular ve oy oranları şöyle:
En İyi Yönetmenlerde Sürpriz Yok
Sinema.com üyeleri, en iyi yönetmen oylarını da en iyi filmdeki tercihlerine paralel bir şekilde kullandı. Anket sonucunda, “Issız Adam”ın yönetmeni Çağan Irmak, yüzde 50 gibi bir oranla, anketteki en ezici oyu toplarken, “Kara Şövalye”nin yönetmeni Christopher Nolan yüzde 38 oyla birinci oldu.
Ankette ilk beşe giren yönetmenler ve oy oranları şöyle:
Önemli gezi dergilerinden “Conde Nast Traveller” dünyanın en güzel adalarını seçti. Hürriyet’in haberine göre; Conde Nast Traveller okuyucularının seçtiği, dünyanın en muhteşem 22 adası arasına Bozcaada dördüncü sıradan girmeyi başardı. Dünyanın en güzel adası ise Yunanistan’da bulunuyor.
Rehber ve seyahat yazarı Saffet Emre Tonguç, Türklerin gezmek istediği 40 ülkeden 101 şehri, ”Avrupa’da görülecek 101 yer” rehberinde topladı. Şehirlerin Yıldızları’ndan mitolojiye, her ayrıntının yer aldığı kitap, aynı zamanda Avrupa’daki Osmanlı izlerini gösteren ”başucu rehberi” niteliğinde. Tonguç: ”Bu kitap, bir Türk yazar tarafından Türkler için hazırlanmış ilk Avrupa seyahat kitabı”.
Rehber ve seyahat yazarı Saffet Emre Tonguç, ”Avrupa’da Görülecek 101 Yer” adlı kitabında hem Türklerin gezmek istediği 40 ülkeden 101 yeri tek kaynakta topladı, hem de ilk kez Avrupa’daki Osmanlı izlerini bir rehber kitaba taşıdı.
Dünyada 105 ülkeye seyahat eden ve ‘‘En iyi profesyonel rehber ve gezi yazarı” seçilen Tonguç’un, yurtdışını görmek isteyenler için seyahat deneyimlerini paylaştığı ‘‘Avrupa’da Görülecek 101 Yer” adlı kitap, Boyut Yayın Grubu’ndan çıktı. Tonguç, dünyada neredeyse gezmediği ülke kalmadığını ve rehberliğin yanı sıra 5 yıldır seyahat yazarlığı yaptığını söyledi.
Gezdiği ülkelerdeki kaynak kitapların yabancı dillerde olmasının yarattığı eksikliği fark ederek bu işe giriştiğini belirten Tonguç, şunları kaydetti: ”Piyasada bir Türk’ün yazdığı, yurtdışındaki ülkelerle ilgili rehber kitap yoktu. Kitaplar genelde anı niteliğindeydi. Türkçe rehberler de daha çok çeviri şeklindeydi ve çeviriden dolayı hatalarla dolu kitaplar vardı. Ayrıca, içinde Türk misafirlerin hiç gitmeyeceği yerler bulunuyordu. Benim burada yapmak istediğim, öncelikle Türklerin Avrupa’da en sık gittiği, en çok görmek istediği yerleri içeren bir kitap hazırlamaktı. Yani, bu kitap bir Türk yazar tarafından Türkler için hazırlanmış ilk Avrupa seyahat kitabı… Hem rehber hem seyahat yazarının bakış açısı var burada, o yüzden de çok farklı bir kitap ortaya çıktı.”
Kitapta, Türklerin Avrupa’da tercih ettiği 40 ülkede önemli şehirleri ayrıntılarıyla betimleyen Tonguç, ‘’22 yıldır Türklerle seyahat ettiği için rehberin, Türklerin gezi zevkine uygun” tasarlandığını vurguladı.
Avrupa’da Osmanlı ve Türk izleri
Tonguç, kitabının ”önemli diğer bir özelliğinin de Avrupa’daki Osmanlı ve Türk izlerini sürmesi” olduğunu söyledi.
Kitapta, Tallinn, Viyana, Stockholm, Berlin, Rodos gibi Avrupa şehirlerindeki Osmanlı izlerini gösteren ve Osmanlı’yla bağlantılı ilginç hikayeleri okuyucuyla paylaşan Tonguç, yabancı rehber kitaplarda bu tarz bilgilere rastlanamayacağına dikkati çekti.
Tonguç, ”Kitabı okuduğunuzda, Avrupa’da Türklerle ve Osmanlılarla ilgili neler varsa bulabiliyorsunuz. Hem kültürel anlamda, hem gündelik hayatta Türklerden Avrupalılara neler geçtiğini belirttim. Bunlar bana ilginç geldi. Yani insanlar Avrupa’da kendi köklerinden bir şeyler de bulsunlar istedim” diye konuştu.
Kitapta yer alan Osmanlı izlerine dair bazı ip uçları veren Tonguç, şunları kaydetti:
”Mesela, Arnavutluk’a gittiğinizde başkent Tiran’da dolaşırken Rahibe Teresa’nın heykelini görüyorsunuz. Detaylara girdiğinizde öğreniyorsunuz ki Rahibe Teresa aslında Osmanlı vatandaşı olarak doğmuş, asıl adı da Gonca Boyacı. Bunun dışında, Rodos’u anlatırken Rodos Şövalyeleriyle beraber Cem Sultan’ın hikayesini olayın içine koydum. Ayrıca, yurt dışındaki müzelerde Türklerle ilgili eserleri not ettim. Floransa’ya gittiğinizde dünyaca ünlü Uffizi Müzesi vardır. Bu müzenin ikinci katına çıktığınızda Osmanlı padişahlarının portresini görürsünüz. British Museum’da Efes’teki Artemis Tapınağı, Bodrum’dan gelme dünyanın yedi harikadan biri sayılan mozolenin parçalarını görürsünüz. Bunlara da yer verdim. Genellikle yabancı kaynaklarda bunlar yoktur.”
Ayrıca kitapta, seyahatte en çok ihtiyaç duyulan kelimelerin o ülke dilindeki karşılığını veren Tonguç, kültürler arası bazı ortak yönleri de vurgulamış. Tonguç, ”Mesela, Yunanlılarla ilgili çok ortak noktamız var, yemekten tutun da gündelik hayata kadar. Kitapta özel kutular yaptım. Yunanlılarla ilgili kutuda, onlarla ortak kelimeleri yazdım” diye konuştu.
İstanbullular için “İstanbul 101” yolda…
Öte yandan, Alaska’dan Patagonya’ya, 18 bin kilometrede bütün Amerika kıtasını anlatan yeni bir kitap için de hazırlık yapan Tonguç, ‘‘ABD’ye 54 kere gittim, karadan, denizden gezdim. Yine Türkler için olacak. Tabii ki rehber kitap olduğu için genel anlamda herkese de hitap edecek ama Türkler de kendilerinden çok şey bulacak” dedi.
Saffet Emre Tonguç, her semti ayrı bir hikaye olan İstanbul’a yönelik de rehber kitap hazırladığını dile getirdi. ”İstanbul 101” kitabıyla ilgili bilgi veren Tonguç, şunları söyledi:
”Bu hazırlık İstanbul 2010 için. Senelerdir yabancılara İstanbul’u gezdiriyorum. Bu kitap da hem Türkiye’ye gelen yabancılara hem vatandaşlara rehber olacak ama aynı zamanda İstanbullulara da rehber olacak. İnsanlar maalesef yaşadıkları şehri tanımıyorlar. Semt semt bütün yerleri gezebilecek bir kitap olacak tüm ayrıntılarıyla…”
”Avrupa’da görülecek 101 yer”
Hem seyahat kitabı hem de ülkelere dair her bilginin bulunabileceği başucu rehberi olan eserde, ülkelerin künyesi, turiste o ülkenin dilde en çok gereken sözcükler, Türk büyükelçiliklerinin numarası en başta verilen bilgiler arasında yer alıyor. ”Yıldızlar” bölümünde mutlaka görülmesi ve yapılması gereken şeyler veriliyor. Alışveriş, ulaşım, eğlence, yiyeceklerle ilgili ip uçlarının sunulduğu kitapta, her keseye uyması açısından hem en lüks hem ucuz otel ve yeme-içme mekanları anlatılıyor.
Ayrıca, müzelerde ziyaret edilmesi gereken özel bölüm, vergi iadesi almak için harcanacak minimum rakam, ilginç mitolojik öyküler ve Osmanlı izleri, kitabın ayrıntıları arasında… Kitapta, daha ayrıntılı bilgi almak isteyenler için çeşitli konularda internet sitelerinin adreslerine de yer veriliyor.
İlaç firması Pfizer’in 5 Avrupa ülkesinde yaptırdığı bir araştırma, katılımcıların yüzde 40’ının ”sigarayı bırakmaya yeterince hazırlıklı olmadığı için bu girişimlerinde başarısız olduklarını” ortaya çıkardı. Uzmanlar yılbaşında ani kararla sigarayı bırakan insanlara nazaran, karar verme sürecinde doktor desteği gören bağımlıların sigarayı daha kolay bırakabildiğini belirtiyor.
İlaç firması Pfizer adına Double Helix tarafından yapılan açıklamada ”Daha önce yeni yılda sigarayı bırakma girişiminde başarısız olan kişilerin tutumlarını araştırmak ve sigarayı bırakma konusunda başarılı olma şansını artırmak için hazırlıklı olmanın ne kadar önemli olduğunu değerlendirmek” amacıyla Fransa, Almanya, İtalya, İspanya ve İngiltere’de bir araştırma yapıldığı belirtildi. Açıklamada, 8 hafta süren araştırmada her ülkeden 200 kişi olmak üzere toplam 1000 yetişkin sigara kullanıcısıyla görüşüldüğü ifade edildi.
Araştırmanın, yeni yılda sigarayı bırakma girişiminde bulunanlardan yüzde 40’ının ”sigarayı bırakmaya yeterince hazırlıklı olmadığı için bu girişiminde başarısız olduğunu” ortaya çıkardığı kaydedilen açıklamada, bu gerçekten yola çıkan uzmanların ”1 Ocak günü sonsuza dek mutlu yıllar” diyebilmek için sigarayı bırakma konusunun doktorla konuşulması gerektiğinin altını çizdikleri vurgulandı.
Açıklamada, şu görüşlere yer verildi: ”Sigara kullananların çoğu yeni yılda sigarayı bırakmayı planlıyor. Fakat 10 kişiden 4’ü bu kararı son dakikada alıyor. Araştırmaya katılanların yüzde 45’i şiddetli sigara arzusunu, yüzde 45’i sigara kullanmaya teşvik eden çok sayıda faktörü, yüzde 46’sı ise stresin sigarayı bırakmadaki başarısızlıkta etkili olduğunu düşünüyor. Yeni yılda sigarayı bırakmayı deneyip başaramayanların yüzde 80’i, sigarayı bırakmaya karar vermeden önce bir doktordan yardım almadığını kabul ediyor. Sigara bırakma sürecinde doktor desteğinin, insanların sigarayı bırakma konusunda başarılı olma şansını artırdığı artık herkes tarafından çok iyi biliniyor.”