Yıldızlar, sadece geceleri görünür insan gözüne.

Oysa onlar, her zaman yerli yerinde, nerede olmaları gerekiyorsa, oradadırlar. Bazen başka bir güneşten yansıyan, bazen kendilerinin güneş olup yaktıkları ışık, yıldız ömürleri boyunca deler geçer karanlıkları…

Sonra bir gün, milyarlarca insanın ömrüne eşit bir ömrün sonunda bir gün, onları var eden ateşi besleyen enerji kaynağı biter, yörüngelerinden çıkan yıldızlar, son ışıklarını çakarak kayıp giderler sonsuz boşlukta.

Kimi insanlar, gece yıldızlara bakarken bir yıldız kaydığını görünce, ışığının yansıdığı dünyadan bir can eksildiğine inanırlar.

İnancın tartışması olmaz. Efsane deyip geçebilirsiniz, ama depremlerden önce görülen “yıldız yağmuru”, birbiri ardına kayan yıldızların, depremin alacağı canların habercisi olmadıklarını kim iddia edebilir?

***

Türkan Saylan ölmeden az önce, milyarlarca kilometre uzaklıktan yeryüzüne ışık gönderen bir büyük, bir parlak yıldızın, Türkan hoca son dondurmasını yerken en son kıvılcımlarını çaktığına ve onun son soluğuna yörüngesinden kayarak eşlik ettiğine eminim.

Türkan Saylan, çocukları aydınlatmak için harcadığı ömür ışığının sonunda, ölüme karşı son savaşını verirken, onunla “Allah’ın sopası yok, kanser saçlarını döktü, kafasını örttü,” diye alay eden yecüc mecücler, boşuna sevinmesin!

Evrenin “henüz” sonsuz sayılan boyutlarında, dünyadaki insan nüfusundan çok daha fazla yıldız var ve her saniye, milyonlarcası sönerken milyonlarcası ışıldıyor.

Oysa, kadın kafasını örttürmek için kanseri bile Allah’ın sopası gibi algılayan yecüc mecüclerin, ne onlarla birlikte kayacak, ne de yerlerine doğacak yıldızları var. Onlar, belki Türkan hocanın yaşına varacak, belki varamayacak, ama ömür zilleri son teneffüsü çaldığında, evrenin kara deliklerine karışacaklar.

Merak etmesinler, evrensel sonsuzlukta ışık insanlarına eşlik eden yıldız sayısı kadar, karanlıktan beslenen ve karanlığı besleyenleri yutup öğüten kara delik de var.

Uğurlar olsun Türkan Saylan hocamız, yıldızların ışığına emanet ettiğimiz eserini, aydınlattığın çocuklar ışıtacak ve hatıran, evrenin dengesine güvenirsin sen, çok iyi biliyorsun ki, karanlıkların ömründen daha uzun olacak…

iyi olacak eflatun

her şey iyi

sen sarıya çalmadan

biz geliriz sana

o yelkensiz kayığa, kimsesiz binmiş çocuğu kurtar sen önce

sonra paltosunun astarını tersyüz etmiş kadına bi’el ver

duydun mu sokağa atılan dulu, kocası birden ölünce?

sen yolu bulanla, yolu sapanı önceden bi’ayırıver

iyi olacak eflatun

her şey iyi

Sen güneşi sarmadan

gel gir koluma

az önce öldü o bebe bulunamadı aranılan kan yaşarsa babası hiç sevmeyecekmiş, töreye kurban gidecekmiş az önce döndü kasırga, ayrılığı bol limandan korkuyu, ihaneti öğretmiş, bi daha gelmeyecekmiş

iyi olsun eflatun

her şey iyi

varsa elimizden gelen?

sen anladın eflatun…

sen gördün!

sen bildin!

Nerhan Hepşen / Üç Vakit Ayna, Hermes Yayınları, 2009)