Bir Psikiyatristin Günlüğü

Psych-Istanbul, Cinema-Philia, Tiyatroseverler ve Hayata Dair Ayrıntılar…

"Fuat BEŞKARDEŞ" tarafından yazılmış yazıları görüntülüyorsunuz

Aileleri ve toplum tarafından dışlanan şizofreni hastaları için ‘Şizofriend’ adlı kafeterya açıldı.

10 Şubat 2011 Perşembe

Özlem İSPİR/ ELAZIĞ (AHT)

Elazığ’da SODES Projeleri kapsamında hazırlanan ve Devlet Planlama Teşkilatı tarafından kabul edilen, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde bir ilk olan Şizofriend Kafe’nin açılışını Vali Yardımcısı Bedrettin Özmen, Elazığ Şizofreni Dayanışma Derneği Başkanı Dr. Ömer Deniz ve şizofreni hastası birlikte yaptı. Aileleri ve toplum tarafından dışlanan şizofreni hastaları kendileri için özel tasarlanan mekana arkadaşları ile gelip vakit geçirecek. Hastalara sınırsız ücretsiz içecek ikramı yapılacak.

Elazığ Şizofreni Dayanışma Derneği Başkanı Dr. Ömer Deniz, projenin, şizofreni hastalarının toplumla kaynaşmasını amaçladığını belirterek, “Hastaların sosyal rehabilitasyonuna yönelik bir proje. Türkiye’de örneği yok. Cumhuriyet tarihinin ilk akıl hastanesi 1925 yılında Elazığ’da kuruldu. Bugün de bir ilki daha gerçekleştiriyoruz. Elazığ’da da bundan sonra hastaların arkadaşlarıyla biraraya gelebilecekleri, ücretsiz çay kahve içebilecekleri mekanları var. Bu mekanın özelliği herkesin gelebilmesi. Amacımız önyargıları yıkmak, şizofrenlerin topluma karışmasını sağlamak ve özgüven kazandırmak”dedi.

Ailesi tarafından dışlanan ve 20 yıldır tedavi gören şizofreni hastası Mahmut Aktaş, mekanın açılmasından memnun oldğunu belirterek, “20 yıldır şizofreni hastasıyım. Toplum bizi dışlıyor, soyutluyor. Bize hasta gözü ile bakıyorlar. Ailem de dışladı beni. Açılan mekanda dertlerimizi unutup
dinleniriz” “diye konuştu

Yüksek Sadakat’in rakipleri belli oldu

Yüksek Sadakat, Eurovizyon’da ilk yarı final gecesinde sahne alacak. Aynı gece final için yarışacak ülkeler arasında Ermenistan, Norveç, Rusya, Sırbistan, Azerbaycan ve Yunanistan da var.

Düsseldorf– Türkiye’yi Yüksek Sadakat grubunun temsil edeceği 56. Eurovizyon Şarkı Yarışması için bugün, finalin düzenleneceği Düsseldorf kentinde kura çekimi ve anahtar teslim töreni düzenlendi.

Bu yıl toplam 43 ülkenin katılacağı Eurovizyon Şarkı Yarışması’nın kura çekimine 4. torbadan katılan Türkiye, 10 Mayıs’taki ilk yarı final gününde sahneye çıkacak.

Türkiye, Arnavutluk, Finlandiya, Ermenistan, İsviçre, Norveç, Gürcistan, Rusya, Polonya, Sırbistan, Hırvatistan, Azerbaycan, Litvanya, Macaristan, Malta, San Marino, İzlanda, Portekiz ve Yunanistan ile birlikte yarışacak.

12 Mayıs’ta düzenlenecek olan ikinci yarı final gününde de Hollanda, Bosna-Hersek, Ukrayna, Kıbrıs Rum kesimi, Avusturya, İsveç, Belçika, Slovakya, Moldovya, İsrail, Makedonya, Danimarka, Beyaz Rusya, Letonya, Bulgaristan, Estonya, Romanya, Slovenya ve İrlanda final için yarışacak.

56. Eurovizyon Şarkı Yarışması’na uzun yıllar katılmayan İtalya, Avusturya ve San Marino’nun bu yıl tekrar yarışmaya katılacağı açıklandı. Yapılacak yarı finallerden sonra toplam 25 ülke finalde birincilik için mücadele edecek.

Ayrıca bugünkü törende Norveç’in başkenti Oslo’dan gelen bir heyet, Eurovizyon Şarkı Yarışması’nın sembolik anahtarını Düsseldorf Büyükşehir Belediye Başkanı Dirk Elbers’e teslim etti.

Elbers, Eurovizyon Şarkı Yarışması’nın Almanya’da ve özellikle Düsseldorf’ta düzenlenecek olmasından dolayı büyük mutluluk duyduğunu belirterek, çok güzel bir organizasyona ev sahipliği yapmak istediklerini söyledi.

Almanya, İtalya, Fransa, İspanya ve İngiltere’nin doğrudan katılacağı finaller 14 Mayıs’ta Düsseldorf Arena’da yapılacak. Final biletlerinin tamamen tükendiği ve yarı final biletlerinin yarın satışa çıkacağı bildirildi.

‘Eyvah Eyvah 2’ gişede de güldürdü

Demet Akbağ ve Ata Demirer’in başrolünde olduğu ‘Eyvah Eyvah 2’yi ilk 3 günde 801 bin kişi izledi.

 Ata Demirer‘in senaryosunu yazdığı ve Demet Akbağ ile başrolünü oynadığı ‘Eyvah Eyvah 2’ ilk üç günde 801 bin kişi tarafından izlenerek zirveye oturdu.

Türkiye’de bugüne kadar ilk üç günde en çok seyredilen altıncı film olmayı başaran ‘Eyvah Eyvah 2’, ilk 3 günde 703.330 gişeye sahip olan ‘New York’ta Beş Minare’yi de geçmiş oldu.

NTV’den alınan habere göre, 2010’un en fazla izlenen yapımlarından olan ilk filmden sonra ikinci filmin de tüm zamanlar içerisinde yer alacağı tahmin ediliyor.

Toplamda 2 milyon 459 bin kişi tarafından seyredilen ‘Eyvah Eyvah’ı ilk 3 gününde 259 bin kişi izlemişti.

İlk üç günde en çok seyredilen 10 film
1 – Recep İvedik 2 – 1.209 .453
2 – Recep İvedik 3 – 1.153 .071
3 – Kurtlar Vadisi: Irak – 1.099 .219
4 – Yahşi Batı – 906.6 63
5 – A.R.O.G – 816.3 04
6 – Eyyvah Eyvah 2 – 801.8 63
7 – Recep İvedik – 791.5 36
8 – New York’ta Beş Minare – 703.3 30
9 – Organize İşler – 583.8 70
10-Güneşi Gördüm – 507.9 32

7-9 Ocak gişe rakamları:

1 – Eyvah Eyvah 2  – 801.863
2 – Hür Adam: Bediuzzam 239.176
3 – Av Mevsimi 49.242 (Toplam: 2.031.893)
4 – Karmakarışık 29.838 (Toplam: 170.894)
5 – Gulliver’in Gezileri 28.017 (Toplam: 97.657)
6 – Turist Pinema 13.093 (Toplam: 447.852)
7 – Zor Baba 3 11.928 (Toplam: 96.529)
8 – Çakallarla Dans 5.104 (Toplam: 220.628)
9 – Hırsızlar Şehri 3.723 (Toplam: 55.865)
10-Memleket Meselesi 2.875 (Toplam: 19.035)

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 •Ghandi’nin sözleri
Önce önemsemezler,

sonra gülerler,

sonra kıskanırlar,

en sonunda ise yenilirler…

•Adaletsiz rejimi, adaletle yıkınız. Alkışlar önüne kansız elle çıkınız.
•Basit yaşa ki başkaları da varolabilsin.
•Bir insanı, ancak gerçekten uyuyorsa uyandırmak mümkündür. Ama, eğer uyumuyor da uyku taklidi yapıyorsa, dünyanın bütün gayretlerini sarfetseniz, nafiledir.
•Bizi yokedecekler şunlardır: İlkesiz siyaset; vicdanı sollayan eğlence; çalışmadan zenginlik; bilgili ama karaktersiz insanlar; ahlâktan yoksun bir iş dünyası; insan sevgisini alt plana itmiş bilim; özveriden yoksun bir din anlayışı.
•Bu dünyada öylesi aç yaşayan insanlar var ki, Tanrı onlara ancak bir somun ekmek suretinde görünebilir.
•Dinler aynı noktada birleşen farklı yollardır. Aynı amaca ulaşacak olduktan sonra ayrı yollar seçmemizin ne önemi olabilir?
•Dünyada görmek istediğiniz değişikliğin kendisi siz olun..
•Düşünceye gem vurmak, zihne gem vurmak gibidir. Bu ise rüzgarı zaptetmekten de zordur.
•Düzenli, temiz ve şerefli olabilmek için paraya ihtiyacımız yoktur.
•Göze göz, dişe diş düşüncesi bütün dünyayı kör edecek.
•Güç fiziki kapasiteden değil, boyun eğmeyen iradeden gelir.
•Haksızlığa sapıp bütün insanlar seni takip edeceğine, adaletle hareket edip tek başına kal daha iyi.
•Her sabah kalktığım zaman kendi kendime şöyle söz veririm: Dünya üzerinde vicdanımdan başka kimseden korkmayacağım. Kimsenin haksızlığına boyun eğmeyeceğim. Adaletsizliği adaletle yıkacağım ve mukavemet etmekte ısrar ederse onu, bütün mevcudiyetimle karşılayacağım.
•Keyif zaferde değil; asıl mücadele, girişim ve çekilen ıstıraptadır.
•Özgürlük hiçbir zaman “her istediğini yapma izni” anlamı taşımamıştır.
•Sevgi dünyadaki en incelikli güçtür.
•Sevgi her zaman ıstırap çeker, hiçbir zaman ne gücenir ne de intikam almaya çalışır.Günün sözü 14 Kasım 2006
•Sevgi insanlığın, şiddet hayvanlığın kanunudur.
•Sevginin olduğu yerde hayat vardır.
•Sıkılmış yumruklarla el sıkışamazsınız.
•Siz kendi elinizle teslim etmedikçe, kimse kendinize olan saygınızı elinizden alamaz.
•Söylediklerinize dikkat edin; düşüncelere dönüşür… Düşüncelerinize dikkat edin; duygularınıza dönüşür… Duygularınıza dikkat edin; davranışlarınıza dönüşür… Davranışlarınıza dikkat edin; alışkanlıklarınıza dönüşür… Alışkanlıklarınıza dikkat edin; değerlerinize dönüşür… Değerlerinize dikkat edin; karakterinize dönüşür… Karakterinize dikkat edin; kaderinize dönüşür…
•Şiddet göstermeme, inancımın birinci maddesidir. Aynı zamanda o, benim itikatımın da son maddesidir.
•Şiddet karşıtlığının ürettiği güç kesinlikle insan yeteneğinin icat ettiği tüm silahlardan gücünden üstündür.
•Tanrı dularımızı bize göre değil, kendi yöntemine göre yanıtlar.
•Toplum hayatı için bireysel özgürlük ve bağımsızlık şarttır.
•Toprağı kazıp onu işlemeyi unutmak, kendimizi unutmak demektir.
•Zayıf insanlar affedemezler. Affetmek güçlülere has bir özelliktir.

Kış depresyonu sizi esir almasın!

Yüzünü daha az gösteren ‘güneş’ nedeniyle çoğumuz enerji yoksunluğu ve hayattan keyif alama gibi sorunlarla baş etmek zorunda kalıyoruz!

Aslında ‘Kış depresyonu’ olarak adlandırılan ve özellikle kadınları etkisi altına  alan  bu hastalıktan korunabiliriz. İşin püf noktası ise haftada en az 2 kez balık tüketmek ve bol bol egzersiz yapmak! Psikolog Orhan Öztürk Sağlık ve Yaşam dergisinde depresyondan korunma yollarını anlatıyor:

“Çok uykum olmasına rağmen gece uykuya dalmakta zorluk çekiyorum, sabahları da zar zor uyanıp gün boyu halsiz oluyorum”,  “Kimse ile görüşüp konuşmak istemiyorum”, “Çok mutsuzum, içimden bazen ağlamak geliyor”,  bu tarzı yakınmaları kış mevsiminde çevremizden sıkça duyuyor ya da kendimiz de dile getiriyoruz… Özellikle kadınları etkisi altına alan kış depresyonunun yaşamı çekilmez hale getiriyor, oysa bu hastalıktan korunmanın mümkün. Kış mevsimi bazı kişiler için oldukça zor geçiyor. Çünkü enerji yoksunluğu, gün içinde aşırı uyuklama, sabahları geç uyanma ve hayattan keyif alamama gibi durumlar yaşam kalitesini ciddi boyutlarda bozabiliyor. Ancak alınacak olan bazı önlemler ile kış mevsimini enerjik ve keyifli bir şekilde geçirmek mümkün.

Toplumun yüzde 10’unu etkiliyor!

Kış depresyonu, yılın diğer zamanlarında zihinsel durum açısından oldukça sağlıklı olmalarına karşın, soğuk aylar yaklaştıkça depresyon belirtileri gösteren kişilerde görülen ruhsal bir düzensizlik durumu olarak tanımlanıyor. Teknik adı “mevsimsel duygu durum bozukluğu” olan bu rahatsızlık nadiren de olsa diğer mevsimlerde ortaya çıkabiliyor. Kış depresyonu yaşayan kişilerin en belirgin özellikleri ise her sene kış ayları yaklaştıkça gözlenen depresyona özgü mutsuzluk, keyifsizlik, hayattan tat alamama ve enerji azalması gibi durumlar yaşamaları. Yapılan çalışmalar özellikle kadınları etkisi altına alan kış depresyonunun tüm yetişkinler arasında yüzde 1.5 – 10 gibi yüksek bir oranda gözlendiğine işaret ediyor.   

Belirtileri neler?

Genellikle soğuk ve az ışıklı aylar yaklaştıkça giderek artan belirtiler şöyle sıralanıyor:

•Enerjisi yoksunluğu,
•Sabahları güç uyanma,
•İsteksizlik,
•Genel keyifsizlik,
•Gün içinde aşırı uykulu olma,
•Konsantrasyon güçlüğü,
•Performans düşüklüğü gibi depresyona özgü durumlar yaşanıyor.
•Sıklıkla karbonhidratlı besinler tercih edildiği için kilo alınıyor.  
Depresyonu önlemenin 7 püf noktası!

•Kış boyunca gündüz saatleri süresince olabildiğince doğal güneş ışığı almalısınız. Bu nedenle penceresi olmayan ve yapay ışıkla aydınlatılan ortamlarda çalışıyorsanız, sabah mesai saatinden önce ve hafta sonları güneşli ortamlarda bulunmaya çalışın.
•Evde ve işyerinde aydınlatma için doğal güneş ışığı tarzında ışık veren ampuller kullanın.
•D vitamini açısından zengin olan balık etini haftada en az 2 kez tüketin. Bol sıvı ve meyve suyunu ihmal etmeyin.
•Mümkünse kış tatillerinizi güneşli ve rahat ortamlarda geçirin.
•Uyku alışkanlıklarınızı değiştirmeyin, hafta sonları geç saatlere kadar uyanık kalmayın.
•Haftada 3-4 gün egzersiz yapın. Böylelikle hem kendinizi daha dinç hissedecek, hem de gece daha rahat uykuya dalacaksınız.
•Yapmak isteyip de devamlı ertelediğiniz sosyal aktiviteler için kış mevsiminin iyi bir fırsat olduğunu akıldan çıkarmayın.
Uzmana ne zaman başvurmalı?

Değişken sosyal ve fizyolojik şartlara bağlı olarak ortalama ruh halindeki dalgalanmalar herkeste görülebilir ve bu durum bir seviyeye kadar son derece olağan. Kış depresyonu bir uzmana başvurulmadığı durumlarda baharın gelmesiyle de pekala kendi kendine geçebilir. Ancak duygu durumdaki düşüşler her sene kış aylarında belirgin olarak ortaya çıkıyorsa ve kişinin psikolojik, sosyal, ailevi ve akademik hayatını ciddi derecede etkilemeye başlamışsa, artık bir uzmana görünme vakti gelmiştir. Böylelikle profesyonel yardım alan hastalar bir sonraki yılın kış depresyonuna karşı daha hazırlıklı olur ve hastalıkla çok daha verimli metotlarla başa çıkmayı öğrenirler.

Işık terapisi ile etkili çözüm!

Kış depresyonunda diğer depresif bozuklukların tedavisinde kullanılan klasik yöntemler olan bilişsel-davranışçı psikoterapi ve ilaç tedavisinden farklı olarak, ışık terapisi (fototerapi) ile melatonin hormon desteği uygulamalarına yöneliniyor. Özellikle ışık terapisi ve psikoterapi kombinasyonu ile hastaya ilaç vermeden ve olası yan etkilerden uzak kalarak çok başarılı sonuçlar elde etmek mümkün oluyor. Tedaviye yanıt oranı kişiden kişiye ve kullanılan yöntem kombinasyonuna bağlı olarak değişiyor. Ortalama bir ışık terapisi seansı 30-60 dakika sürüyor ve hastalar genellikle ilk 1 hafta sonrasında iyileşme fark etmeye başladıklarını ifade ediyor.

Zekanın 12 bileşeni

Zekâ, bilimin üzerinde en fazla durduğu ve bugüne dek en fazla tartışılan konuların başında geliyor. Tanımı hâlâ netleşmiş değil. Son günlerde İngiliz Tıp Araştırmaları Konseyi’nin Cambridge’deki Bilişsellik ve Beyin Bilimi Bölümü’nden bir ekip, tartışmaların belli bir çerçeve içinde yürütülmesi için, 20 yıllık deneyimlerine dayanarak zekâ kavramına yeni bir bakış açısı getirdiler. Bu amaçla beyindeki belli başlı merkezlerin işlevlerini baz alarak zekâyı12 bileşenine ayırdılar.

 Tarih boyunca insanlar, zekâyı ölçmek için frenoloji* gibi bilim dışı yollar da dâhil çeşitli yöntemlerden yararlandılar, fakat hepsinin bir noktadan sonra yetersiz kaldığı, ölçüm yöntemlerinin bazı koşullarda hatalı sonuçlar verdiği anlaşıldı. Kesin ve net sonuçlar veren boy veya kilo ölçümlerinin tersine, zekânın da dürüstlük, tutarlılık, iyimserlik gibi mutlak bir ölçümü yoktur. Ancak bazı insanların diğerlerinden daha zeki olduğunu anlamak zor değildir; tıpkı şişman insanı zayıf insanlardan kolayca ayırt ettiğimiz gibi…

Son yıllarda fiziksel yetenekleri ölçen testler gibi artık bilişsel yetenek farklılıklarının saptanması için de testler de geliştirilmiş durumda. 

Zekâ yeniden tanımlanıyor:

Zekâ 12 bileşenden oluşuyor!

1. Görsel-uzamsal kısa süreli bellek 

2. Uzamsal kısa süreli bellek 

3. Odaklanmış dikkat 

4. Zihinsel evirip çevirme 

5. Görsel-uzamsal kısa süreli bellek+strateji 

6. Birleştirerek, bağ kurarak öğrenme 

7. Tümdengelimli muhakeme 

8. Görsel-uzamsal işleme 

9. Görsel dikkat 

10. Sözel muhakeme 

11. Sözel kısa süreli bellek

12.Planlama

Halihâzırda zekâ nasıl ölçülüyor?

Şu anda kullanılmakta olan zekâ testlerinin pek çoğu farklı zihinsel işlevleri toplu olarak ölçer. En yaygın kullanılanı IQ testi (intelligence quotient-zekâ katsayısı) adı verilen testtir. Bu test, bugün Wechsler Yetişkin Zekâ Ölçeği’nden yararlanır. Bu testte algılama, kelime dağarcığı ve aritmetik gibi alanları kapsayan, 90 dakika süren testlerden alınan sonuçlar bir araya getirilerek nihai IQ değeri elde edilir

Zekânın bu şekilde ölçülen değerinin, iş ve okul performansı ile örtüştüğü gözleniyor. Bu nedenle IQ bir insanın ne kadar akıllı olduğu hakkında en azından genel bir fikir edinmemizi sağlıyor diyebiliriz.

Zekâyı parçalara ayırma

Orijinal Wechsler testinin 1955 yılında basılmasından bu yana, sistematik olarak zekâyı bileşenlerine ayırma girişimlerine sık sık rastlıyoruz. Bunun nedeni, birbirinden bağımsız bilişsel yeteneklerin bir araya getirilmesiyle elde edilen zekâ katsayısının mı, yoksa “genelleştirilmiş zekâ” denilen tek bir performans faktörünün mü zekâyı daha iyi temsil ettiği sorusuna yanıt bulmaktı.

Matematiksel yeteneğe sahip kişilerin, sayısal dizileri daha iyi akılda tutmak gibi işlerde de yetkin olduğunun anlaşılmasıyla genelleştirilmiş zekâ kavramı, doğdu. 1904 yılında psikolog Charles Spearman, çeşitli bilişsel işlevlerin Spearman Faktörü veya “g” olarak bilinen Genel Akıl Yeteneği’nin şemsiyesi altında toplanmış olduğunu ileri sürüyordu.

Genelleştirilmiş zekâ

Genelleştirilmiş zekâ konusundaki araştırmalar, bu kavramın, temel bilişsel performansın dışında kalan muhakeme stratejilerini kullanma yeteneğine dayandığına işaret ediyor. Örneğin, bir dizi rakamı akılda tutmaya dayanan kısa süreli bellek testlerinde, zeki insanlar numaraları 2,4,6 veya 5,7,9 gibi birbiri ile bağlantılı alt gruplara ayırma eğilimindedir. Bu tür stratejiler kısa süreli belleğin boyutunu genişletmek gibi bir amaç taşımazlar; fakat belleğin içeriğinin daha verimli bir şekilde düzenlemesinin yolunu açar.

Benzer bir muhakeme, görsel-uzamsal (visuospatial) bellek için de geçerlidir. Bu bellek, geçici olarak nesneler ve mekânlar ile ilgili bilginin depolanmasına ve işlemden geçirilmesine yarar. Örneğin, uzun bir diziyi alt gruplara bölmek (chunking: Bilgiyi daha iyi bilinen alt gruplar halinde organize etmek) satranç oyuncularının 100.000 konfigürasyonu ezberleyebilmesini sağlar ve her bir hamleyi uzman olmayanlara göre daha iyi aklında tutabilmesinin yolunu açar.

Spearman’dan bir yüzyıl sonra bile genelleştirilmiş zekâ üzerinde tartışmalar sonuçlanmış değil. Bu arada bazı psikologlar, ısrarla farklı zihinsel işlevleri yürütme yetenekleri arasında bir korelasyonun bulunmadığını ileri sürüyor.

20 yıllık araştırmaya dayanan test çözümleri 

Şimdi İngiltere Cambridge’deki Tıp Araştırmaları Konseyi’nin Bilişsellik ve Beyin Bilimleri Bölümü’nden bir ekip 20 yıllık araştırmalarından elde ettikleri sonuçlara dayanarak, zekânın en az sayıda test ile nasıl ölçülebileceğini araştırıyorlar. Burada amaç, test sayısını olabildiğince az tutmak, ölçülen bilişsel yetenek sayısını en yüksek düzeye çıkartmak. Bu arada beynin anatomisini de göz önünde bulunduran bilim insanları serebral korteksin (Korteks kelimesi Latince “kabuk” kelimesinden gelir. Kalınlığı 2-6 mm arasındadır) belli başlı bölgeleri ile bu yetenekler arasında bir ilişki kurmaya çabalıyor. Beynin bu dış kabuğu yüksek zihinsel işlevlerden sorumludur. Belli başlı bölümleri frontal, temporal, oksipital, parietal ve serebellum bölümlerdir (Bknz: Şekil 1). Cambridge’li bilim insanlarına göre zekâyı oluşturan 12 yapı taşı şöyle.

1-Görsel-uzamsal kısa süreli bellek 

Hiç tanımadığınız bir çevrede yolunuzu bulmaya çalışırken görsel-uzamsal belleğinizden yararlanırsınız. Zekânın bu bileşeni günlük olarak yaptığımız pek çok işte bize yol gösterir. Araba kullanırken, diğer sürücülerin izleyeceği yol hakkında tahminlerde bulunurken, arabayı nerede park ettiğinizi hatırlarken vb…

Bu, çevremizdeki nesnelerin konumları ile ilgili bilgiyi kısa süreli belleğe depolama ve ihtiyacımız olduğunda geri çağırma konusundaki yeteneğimiz ile ilgilidir. Bu yeteneğin ne denli önemli olduğu, buna sahip olmama durumunda yaşayacağımız kaosu düşündüğümüzde daha iyi anlaşılır. Atalarımız bu yetenekleri sayesinde yiyeceklerini depoladıkları yerleri, yaşadıkları mağarayı, bol meyve veren ağaçları unutmama başarısını göstermişlerdi.

İlgili beyin bölgesi: İnsanlar görsel-uzamsal kısa süreli bellekleri ile ilgili işlere kalkıştıklarında, gözlerin birkaç cm arkasındaki ventrolateral frontal korteks bölgesinin, özellikle de beynin sağ yarısının, beynin arka ve tepe bölgesindeki parietal lobun faaliyeti artar.

2- Uzamsal kısa süreli bellek 

100 daireli bir apartmanın bir odasında, içi altın dolu bir kasanın saklanmış olduğunu ve sizin de bu kasanın peşinde olduğunuzu varsayın. En iyi strateji nedir?

Seçeneklerden biri hazineyi gelişigüzel bir şekilde aramaktır. Ancak bu strateji kısa süreli bellek üzerinde büyük bir yük oluşturur, çünkü ziyaret ettiğiniz her daireyi hatırlamak zorunda kalmak gerçekten çok zordur. Oysa doğru olanı aramayı bir düzen içinde yürütmektir; bir dairedeki odaları tümüyle aramadan diğerine geçmezsiniz; ayrıca bir kattaki daireleri bitirmeden başka katları aramazsınız. Bu şekilde bulunduğunuz yerin izini hiçbir zaman kaybetmezsiniz.

İlgili beyin bölgesi:  Frontal lop bölgesi hasarlı kişiler, karmaşık ortamlarda belirli bir noktayı bulma konusunda büyük sıkıntı yaşarlar. Bu da frontal lobun belleğin düzenlenmesiyle ilgili olduğunu gösteriyor. Posterior parietal lop da frontal loba destektir.

3- Odaklanmış dikkat

Bir sözcüğü okuduğunuz zaman, sözcüğün otomatik olarak kafanızda tekrar edildiğini duyarsınız. Bu, öğrenilmiş veya öncelikli tepkiye bir örnektir. Bu öyle bir temel tepkidir ki baskılanması neredeyse olanaksızdır. Baskılamaya kalktığınızda, dikkat ve yoğunlaşma gerektirir. Bu ikisi de odaklanmış dikkatin temelini oluşturur.

Öğrenilmiş bir tepkiyi baskılama yeteneği Stroop Etkisi adı verilen test ile ölçülür. Tipik bir Stroop Testi’nde amaç refleksin yanıltılmasıdır. Örneğin “yeşil” sözcüğü kırmızı mürekkep ile yazılır. Testi çözmeye çalışan kişi bu durumda, sözcüğü okuyacağı yerde mürekkebin renginin adını söyler.

İlgili beyin bölgesi: Bu oldukça karmaşık bir süreçtir, dolayısıyla beynin aynı anda farklı bölgeleri devreye girer. Örneğin sağ frontal korteksi hasarlı kişilerin bu testi çözerken zorluk çektiği görülüyor.

4- Zihinde evirip çevirme

Yolunuzu bulmak için bir haritaya bakarken, gideceğiniz yönü daha anlamlı kılmak için fiziksel olarak kendi yörüngenizde döner misiniz, yoksa dönme işlemini zihninizde yapabilir misiniz? Zekânın bu bileşeni navigasyon ve nesneleri farklı açılardan görme yeteneği ile ilgilidir. Günlük yaşantımızda sıklıkla kullanmak zorunda kaldığımız bir yetenektir. Örneğin evimizin yolunu bulmak, tanıdık nesneleri alışılmadık pozisyonlarda tanımak gibi…

İlgili beyin bölgesi: Beynin arkasında ve tepesindeki superior parietal korteks bölgesi bu işlemle ilgilidir.

5- Görsel-uzamsal kısa süreli bellek+strateji

Bu yetenek yalnızca görsel-uzamsal kısa süreli belleği değil, hedefin peşine düşmek için stratejiler geliştirmeyi ve uygulayabilmeyi de gerektirir.

İlgili beyin bölgesi:  Birinci bileşenle aynıdır. Ancak daha karmaşık bilgilerin depolanmasını ve bunlara ulaşmayı hızlandıran ve kısaltan stratejilerin geliştirilmesini gerektiren koşullarda, frontal lobun daha büyük bir bölgesi ve şakakların arkasındaki dorsolateral frontal korteks adı verilen parietal lop devreye girer.

6- Birleştirerek, bağ kurarak öğrenme 

İnsanları ve telefon numaralarını eşleştirmek gibi her gün belleğimizdeki bilgiler arasında bağ kurarız. Bu işlem bellekteki iki unsurun birleştirilmesine dayandığı için psikologlar bu süreci bağ kurarak öğrenme olarak nitelendiriyor. Kısaca bu yetenek birbiriyle ilgili kavramlar arasında bağ kurmayı sağlar.

İlgili beyin bölgesi: Eşleştirme beyinde iki ağı harekete geçirir. Parietal lop uzamsal bilgiyi işleme sokarken, temporal lobların dış kısımları nesnelerin anımsanması ve kavranması ile ilgilidir.

7- Dedüktif (Tümdengelimli) muhakeme

Bir dizi şekil arasında farklı olanın tespiti klasik bir muhakeme testidir. En basitinden 5 dairenin yanına kare geldiği zaman yanıt basittir. Ancak şekillerdeki çeşitlilik arttıkça, farklı olanı bulmak için aynı anda bilginin farklı yönlerinin değerlendirilmesi gerekebilir. Bu işleme tümdengelimli muhakeme adı verilir.

İlgili beyin bölgesi: Bu yeteneği ölçen testler frontal lobların arka ve dış yüzeyinde kendine özgü bir hareketlilik şekli oluşturur. Son yapılan araştırmalara göre bu bölgeleri hasar gören insanların farklılığı bulma konusunda çok büyük zorluk çektiği gözlenmiş.

8- Görsel-uzamsal işleme

Atalarımız hayatta kalma başarılarını, karmaşık bir çevrede önemli bir şekli saptama yeteneklerine borçludur. Bir aslanın uzun otlar arasında size yavaşça yaklaştığını veya bir dalın üzerinde dolgun bir meyvenin sallanmakta olduğunu varsayın. Bu süreçte zekânızın görsel-uzamsal işleme yeteneğini kullanırsınız. Bu yetenek günümüzde de çok yararlıdır. Örneğin yanmakta olan bir evde olduğunuzu ve kapıyı açıp kaçmak için anahtarınızı bulmak zorunda kaldığınızı varsayın. Bir taraftan alevler yaklaşmakta, siz ise diğer anahtarların arasında doğru anahtarı bulmaya çalışmaktasınız. İşte sizi kurtaracak olan bu yeteneğinizdir.

İlgili beyin bölgesi:  Parietal korteks ve beynin arkasındaki oksipital lobdaki yüksek görsel bölgeler bu işlemlerden sorumludur.

9- Görsel dikkat

“RESİMLER ARASINDAKİ FARKI BULUN” tarzı bulmacalara gazete ve dergilerde sıklıkla rastlarız. En genel şekliyle, aynı görüntünün çok az farklı iki versiyonu yan yana konur ve sizden aradaki farkları bulmanız istenir. Bu, karmaşık görüntüler üzerine dikkatinizi yoğunlaştırmanızı gerektiren algısal bir iştir.

İlgili beyin bölgesi:  Beynin arkasındaki ve en altındaki görsel bölgeler bu işlerden sorumludur.

10- Sözel muhakeme

Size A’nın B’den büyük ve C’nin A’dan büyük olduğu söylenirse, sözel muhakemeniz size C’nin B’den büyük olduğunu söyler. Bu yetenek 1968 yılında Alan Baddeley tarafından geliştirilen Gramer Muhakeme Testi yardımı ile ölçülür.

İlgili beyin bölgesi:  Muhakeme gerektiren işler dorsolateral frontal korteksi harekete geçirir. Bu bölge frontal lobun dış yüzeyi üzerindedir.

11- Sözel kısa süreli bellek

Telefon ederken aklınızda yeni bir numara tuttuğunuz zaman bu yeteneğinizden yararlanırsınız. Bir miktar sözel bilgiyi, gerektiği sürece belleğinizde tutmaya yarayan bu yetenek, avukatların, bürokratların ve elektronik eşya üreticilerinin kullanmaktan hoşlandıkları jargondan anlam çıkartmanıza da yardımcı olur.

İlgili beyin bölgesi: Frontal korteksin özellikle sol yarıküresindeki ventrolateral bölgesi sorumludur. Ventrolateral frontal korteks, kısa süreli anıların kaydedilmesinde ve lazım olduğu zaman da geri çağrılmasınd kritik bir rol oynar.

12- Planlama

Pek çok eylem doğru sıra ve düzen içinde yapılmalıdır. Pasta yapmak için önce içine koyacaklarınızı satın almalısınız; alışverişe çıkarken cüzdanınızda para olup olmadığını kontrol etmelisiniz; duvarları boyamadan önce delikleri kapatmalısınız.

Planlama yaparken son derece karmaşık bir bilişsel süreç işbaşındadır. İlk önce hedefin başlangıç ve sonuç noktaları ile ilgili bir düzenleme yaparsınız. Daha sonra bu iki noktayı birleştirmek için en uygun yolu bulup, olasılık hesaplarını yaparsınız. Bilişsel planlama insanları hayvanlardan ayıran son derece gelişmiş bir yetenektir; hayvanların çok azının gerçek planlama yaptıklarına ilişkin belge mevcuttur.

İlgili beyin bölgesi: Frontal lop planlama için en önemli bölgedir. 1930’lu yıllarda nöroşirurjist Wilder Penfield, kızkardeşinin frontal lobundaki bir tümörü çıkarttı. Bu, kadının davranışlarında çok büyük farklılıklara yol açtı. Örneğin bazı yemekleri pişirmekle birlikte, tam bir öğünü planlayamıyordu. Son yıllarda beyin taramaları, planlamanın beynin çeşitli bölgeleri arasında sağlam bir ağ olması gerektirdiğini gösteriyor. Bu bölgelerin başında beynin tepe ve ortasındaki ilave motor alanı, posterior parietal bölgeler ve beyincik geliyor.

Kaynak: New Scientist, 30 Ekim 2010

*Frenoloji: 1810’da Gall tarafından ortaya atılan teori. Buna göre, insanların zihinsel yeteneklerinin beynin belirli bölgelerinde toplandığı ve kafatasının buna göre biçimlendiği, dolayısıyla kafatasının bu merkezleri örten kısımları da ona göre şekillendiği ileri sürülmektedir. Bu bölgelerin incelenmesiyle bir kişinin yeteneklerinin belirlenebileceği kabul edilmektedir.

 

El ele tutuşup koştuk taş sokaklardan, aşağı doğru…

Üzerlerimizde bayram giysilerimiz, ceplerimizde küçük sarı şekerler, ayaklarımızda yeni ama dar ayakkabılar…

Düşüp de dizimizi kanatmak dışında hiçbir şey ağlatmadı bizi…

Geçim meselesi, yaşam derdi, hastalık-mastalık, savaşlar ya da açlıklardan habersizdik.

Hatırlıyorum; avuçlarımızda bayram harçlığı 2.5 kuruşluklar…

Ortası delik…

*

Dar taş sokaklardan koştuk…

Ne kadar güzeldi dünya, ne kadar büyük ve eğlenceli. Ve bizler ne kadar da mutluyduk, ne kadar umursamaz… Kıyamet kopsa dünyada keyfimiz kaçmazdı. İş sorunları, maaşlar, ekmek parası, geçim-meçim, kimin umurunda kimin?..

Yeter ki dizimiz kanamasın…

Bir de yeter ki kimse saçını çekmesin Nermin’in…

*

Sonra…

Sonra büyüyor çocuklar…

Ne taş sokaklar kalmıştır artık koşacak, ne o küçük sarı şekerlerden var, ne bayram giysileri eskisi kadar anlamlı…

Ne de eskisi gibi; bayram sabahları…

Düşmeden ve dizi kanamadan da ağlıyormuş insan…

Büyüdükçe yalnızlaşıyor ve dalıp dalıp anılarla yetiniyoruz… Dar taş sokaktan koşuyoruz sadece hayallerimizde aşağı doğru, avuçlarımızda birer 2.5 kuruşluk…

Delik ortası…

*

Olsun…

Bugün bayram…

Ülkemiz için, çocuklarımız için korkusuz, endişesiz, aydınlık zamanlar dileyin… Toplumları ve ülkeleri ile gurur duyacakları, başlarını önlerine eğmeden yaşayacakları, bu ilkel ve çağdışı kelepçelerden uzak günler isteyin…

Bu günleri de çocuklar büyüdüklerinde hatırlayacaklardır; pilli oyuncaklarını, doluşup gittikleri babalarının küçük arabalarını, geniş çikolata tabaklarını, kâğıt bayram harçlıklarını…

Unutmayacaklardır; kendi bayram sabahlarını…

Kemal Atatürk                  –       Yılmaz Özdil, Hürriyet Gazetesi
 

Ekim 2007, İzmir.

Alsancak’ın en meşhur dövmecisi Köprüaltı’na gençten biri girer, kolunu sıyırır, dirseğine doğru Mustafa Kemal’in imzası vardır, bir bankada çalıştığını, bu dövme yüzünden işten atılmakla tehdit edildiğini anlatır, tırsmıştır, ekmek parası filan diye ağlar, “silin” der.

*

Hep söylerim, ekmek parası diye ağlayanın maaşını, tavuk gibi buğdayla ödeyeceksin!

*

Adeta bomba düşer dövmeci dükkânına… “Bu gördüğün eller Atatürk’ü yazar, Atatürk’ü silmez” deyip, kapı dışarı ederler. Ve, internet sitelerinden alenen duyururlar: “Ey ahali, madem öyle işte böyle, bugünden itibaren burada, Atatürk’ün imzası bedava!”

*

İlk kim, nerede yazdırdı bilmiyorum ama, Atatürk imzasının furya haline gelmesinin miladı, bu olaydır.

*

Bir ödlek geri adım attı…
On binlerce cesur öne çıktı.

*

Atatürk’e sövme modası…

Dövme modası yarattı.

*

Köprüaltı örnek oldu, İzmir’de yapılan Atatürk dövmesi, 50 bini aştı. Yetişemiyorlar, her gün 30-40 kişi kazıyor vücuduna… Omuzuna, bileğine, iman tahtasına, kalbinin üstüne… Doktor var, avukat var, öğrenci, dekan, ev kadınları var. İstanbul’da patladı… Ankara, Antalya, Bursa, Trabzon, Muğla, Eskişehir dövmecileri artık neredeyse sadece bu imzayı kazıyor. 29 Ekim’lerde, 10 Kasım’larda Mustafa Kemal için ücretsiz çalışan 200’ün üstünde dövmeci var.

*

Dini gerekçelerle dövme yaptırmayan, otomobiline yapıştırıyor. Taksilerin camlarında… Motosikletine, hatta, bebe arabasına yazdıranı görüyoruz. Atatürk imzalı küpe kulaklarda, rozet yakalarda.

*

Ölümünün üzerinden taaa 72 sene geçtikten sonra, hiç tanışmadığı, hiç görmediği insanların bedenine imzasını atan bir başka lider var mı dünyada?

*

Neymiş, işten atarlarmış…
Bizim işimiz Atatürk.

*

Memleketimin güzel kadınları, giydirin çocuklarınızı güzel güzel, doğum günüdür bugün… Çünkü, her 10 Kasım, aslında 19 Mayıs’tır… Cumhuriyet dediğin, korkak babalar tarafından kaybedilir, yürekli evlatları tarafından geri alınır.

Mustafa Kemal, ilelebet payidardır…

Bekin Coşkun, ‘Onuncu Köy’le Cumhuriyet’te. “Kapının Eşiğinden” diye başlayan köşesinde Coşkun duygulu bir yazı kaleme aldı.

ONUNCU KÖY

BEKİR COŞKUN

Kapının Eşiğinden…

Bir engele takılıp da düşeceğimiz zaman, ayaklarımız koşmaya başlar… Ayaklar koşar, çünkü vücudun altı, düşmekte olan üst tarafın altına geçmeye çalışır…

Üst taraf düşmektedir…

Alt hızlanır…..

Ki yere varmadan yakalayıp, altına geçsin üstün…

Ayaklar bir anda popo hizasına kadar daireler çizerek teker kesilir… Var gücüyle döner havada ve bu yüzden bu pozisyona “tekerlenme” deriz…

Kafa, gövdenin üst tarafındadır.

Hızla yere yaklaşırken kafa, kendisini kurtaracak olan ayaklara acele komut verir:

“Koş…”

*

Bir gece önce referandum sonuçları belli olmuş, başına örülen çorabın farkına varamamış aziz milletimiz “evet” demişti. Cumhuriyet sevdalılarının ise yüreklerine bir sıkıntı, bir hüzün, bir yalnızlık, bir umutsuzluk çökmüştü o gün…

Birbirlerinin yüzüne bakmadan yürüyorlardı sokaklarda.

Ve aynı gün çalıştığım gazete yazılarıma son vermişti.

Ayağım takılmıştı…

Nasıl oldu bilmiyorum; tam yere kapaklanırken, o gün Cumhuriyet’in Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Yıldız telefonda, “Biraz önce karar aldık, yayın kurulu olarak seni Cumhuriyet’e davet ediyoruz” diyordu.

Tam tökezlenirken yaralı zihnim komut veriyordu ayaklarıma:

“Koş…”

*

Cumhuriyet; tarihi misyonunu sürdürüyor, bu ülkenin çağdışına sürüklenmesini istemeyen, laik cumhuriyetin dinci faşizme dönüşmesine direnen çocuklarına sahip çıkıyordu.

Bana İlhan Selçuk’un yerini verdiler.

Hani devlet adamının koltuğuna oturmuş bayram çocukları gibi gururluyum…

Ama tedirgin, şaşkın, eğreti, ürkek…

O büyük ustanın ne yerini, ne de köşesini dolduramayacağımı tabii ki biliyorum. Ben onun derya bilgeliği yanında, noktayla virgülün yerini bile bilemem.

Hele bir de noktalı virgül olduğunda başımı gökyüzüne çevirip sorarım artık ustama:

“Nokta mı üstte olacaktı, virgül mü usta?..”

*

Beni buradan kovamazlar da…

Çünkü şükür burada patron yok…

Bu büyük istilada, Türkiye’de “özgür basın” denilen şeyin olduğunu söylemek yalandır. Zannetmek ise büyük ahmaklık… Ama bu gazeteyi cumhuriyete gönül verenler özgürce-bağımsız yapıyorlar ve yönetiyorlar…

Sahibi ise siz Cumhuriyet okurlarısınız…

Sadece siz istemediğiniz anda bunu anlarım ve giderim…

Şimdiiii…

Kapının eşiğindeyim…

Korkarak tıkırdatıyorum camı…

İzin verirseniz; ben geldim…

Bekir Çoşkun-Onuncu Köy

“Cumhuriyet’i niçin yıkamazsınız?”

Başınızı dört bir yana çevirip bakın; her şey Cumhuriyetin eseridir…

Şu şehirler, şu kasabalar, şu yollar, şu otomobil fabrikaları, şu üniversiteler, şu okullar, şu hastaneler…

Şu okul bahçesinde oynayan çocuklar…

Şu üniversiteli kız…

Şu sırtında bilgisayar çantası olan oğlan…

Son lokması ağzında, saçına tokasını takarken işine koşan kadın… Şu alnında yaşamın derin çizgilerini taşıyan duraktaki adam…

Ben…

Siz…

Hepimiz…

*

Türkiye Büyük Millet Meclisi…

Cumhurbaşkanı…

Başbakan…

İktidar, muhalefet, siyaset, seçim sandıkları, tümü Cumhuriyetin eseridir…

Cumhuriyetin koltuğuna oturmuş, Cumhuriyete burun kıvıran badem bıyıklı… Cumhuriyet olmasaydı inek güdecekti, Cumhuriyet adam etmiştir onu…

Cumhuriyetin eseridir…

Övünerek yaptıklarını söyledikleri her şey, ama her şey cumhuriyetin eseridir…

Türbanlısı…

Cüppelisi…

Yobazı dahi…

Tümü Cumhuriyet’in sağladığı özgürlük ortamının eserleridir…

*

“Çok iş yaptık” diyor cumhuriyete kızan ahmak…

Sekiz senede mi büyütüp de yetiştirdin; ekonomistleri, bankacıları, profesörleri, bürokratları, gemi, uçak, makine mühendislerini?.. O yolları yapan şantiye şefini, o dozer şoförünü, o haritacıyı, o kısım amirini, o plancıları?..

Pekiiii…

Cumhuriyet olmasaydı hangi toprak üzerine yapacaktın yol, hangi toprak üzerine kuracaktın fabrika?.. Hangi özgür-bağımsız ülkenin, hangi çağdaş okullarında büyümüş, hangi Batı gibi üniversitelerde okumuş insan gücü sana “çok iş yaptık” deme olanağını verecekti?..

*

Cumhuriyeti yıkma hevesiniz için dahi ona muhtaçsınız..

Onun demokrasisinden yararlanmak, onun özgürlük ortamına sığınmak, onun kurumlarını ve kurallarını kullanmak, onun koltuklarına oturmak, onun kıyafetini giymek, onun çatısı altında durmak zorundasınız…

Cumhuriyetin gücü de buradan gelir…

Bu yüzdendir; yıkamazsınız Cumhuriyeti…