Kahve Bahane köşemizin bu günkü konuğu Bolu İzzet Baysal Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi Başhekimi Dr. Hülya Ensari. Dr. Ensari’den hastanedeki poliklinik çalışmaları, hastalıklar ve çözüm yolları, hastaneye bağlı birimlerin çalışmaları hakkında ruhunuzu aydınlatacak bilgiler aldım.
Hastane hizmetlerinizden bahseder misiniz?
Bolu İzzet Baysal Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi bugün için Türkiye’nin 8’inci bölge hastanesi konumunda olan ruh sağlığı ve hastalıkları alanında hizmet veren özel dal hastanesidir. Bölge olarak geniş bir kitleye hitap ediyoruz. Bolu dışında Zonguldak, Karabük, Bartın, Düzce, Kırıkkale ve Ankara’yı da içine alacak şekilde geniş bir bölgeye hitap ediyoruz. Dolayısıyla Bolu dışından gelen ağır ruhsal hastalığı bulunan kişilere hem poliklinik hem de yataklı ünite olarak hizmet veriyoruz. Kadro olarak 10 Psikiyatri uzmanı, 5 psikolog,1 sosyal hizmet uzmanı, hemşiresi, sağlık memuru ve diğer çalışanlarıyla birlikte yaklaşık 150 personelimizle hizmet vermeye çalışıyoruz. Yataklı bölge hastanesi olmamızdan dolayı yataklı ünitede ağır ruhsal hastalığı olan hastalarımıza hitap ediyoruz. Bunlar şizofreni, Şizoaffektif bozukluk, duygudurum bozuklukları, ağır depressif bozukluk gibi hastalıkları içeren gurupları kapsıyor. Poliklinik hizmeti olarak ise ortalama 150 hastaya ayaktan hizmet veriyoruz. Yatak kapasitesi olarak 100 yatak kapasitemiz var. Yüzde doksanın üzerinde yüksek yatak işgal oranıyla çalışıyoruz.
Polikliniklerde en çok hangi hasta gruplarına bakıyorsunuz?
Poliklinik de baktığımız hasta gurubu çok geniş bir yelpazeyi içeriyor. Ne yazık ki insanlarda psikiyatrik hastalıklar konusunda, psikiyatri hastanelerine karşı olumsuz bir önyargı var. Oysa aramızda birçok kişi fark etmeden depresyona girebiliyor ve anksiyete (kaygı) bozukluğu yaşayabiliyor. Çekingenliği, aşırı titizliği, kaygı bozukluğu, panik atakları olan, alkol-madde problemi, cinsel işlev bozuklukları, depresyon ve sigara bağımlılığı gibi hepimizi ilgilendiren herkesin ailesinde mutlaka birinin şikâyetçi olduğu bir hastalık var. Ama insanlar nedense psikiyatri hastanelerini ağır hastaların başvurduğunu yerler olarak algılıyorlar. Bu geçmişten kalan bir ön yargıdan kaynaklanıyor. Sadece ağır akıl hastalarının halk arasında “deli” olarak adlandırılan kişilerin yardım aldığı merkezler olarak algılanıyor. Oysa psikiyatri hastanelerinde özellikle ayaktan poliklinik bölümlerinde toplumun her kesimini ilgilendiren çocuk, ergen, erişkin, bayan, erkek her yaş grubuna ait tüm ruhsal sorunlarla ilgileniyoruz. Dolayısıyla hastanemiz ayaktan polikliniklerinde ruh sağlığı ile ilgili her türlü danışmanlık, tanı ve tedavi (bireysel ve grup psikoterapileri dahil) uygulanmaktadır. Buna evlilik içi sorunlar ve aile terapileri de dahildir. Psikiyatrik hastalıkların büyük bölümü tahmin edilenin aksine ayaktan takip ve tedavi ile tam düzelen hastalıklardır. Ve yine tahmin edilenin aksine tedavi ile birlikte hastalar aynı zamanda işlerine devam edebilmekte veya öğrenciler okullarına gidebilmektedirler. Yine ayaktan tedavi edilen hastalıklarımızın büyük çoğunluğu kişinin kendisine ızdırap veren, tedavi edilmediği takdirde kişinin yaşam kalitesini bozan hastalıklardır. Dolayısı ile bizim amacımız herkesin kısa süre içinde önyargılarından sıyrılıp, ruhsal tüm sorunlarını ve sıkıntılarını bizlerle paylaşmak için tıpkı diğer hastanelerin polikliniklerine başvurdukları gibi çekinmeden sıkılmadan bizlere yardım için başvurabilmeleridir.
Depresyon tedavisi ile ilgili bilgiler verir misiniz?
En sık başvurulan hastalıkların başında depresyon geliyor. Depresyon çok yaygın olarak toplumda görülen bir hastalık, ama ne yazık ki bu konuda bile insanlar gelip yardım almıyorlar. Ondan sonra basında biz son zamanlarda üzücü haberlerle karşılaşıyoruz.
İşte o kişi intihar etti, gencecik çocuk yaşamına son verdi gibi birçok haber duyuyoruz. Ne yazık ki Bolu’da da son zamanlarda aynı haberlerle karşılaşıyoruz. Herkes oturup bunu sorgulamaya başlıyor. Bu intiharların altında, altta yatan bir depresyon vardır. Ama depresyon çevre tarafından kişinin kendisi tarafından da çok rahat fark edilen bir durum olmadığından bu kadar tatsız sonuçlara kadar ulaşılabiliyor. O zaman önce depresyonu tanımak lazım. Depresyon bizim çok sık gördüğümüz duygudurum bozukluğu olmakla beraber; tedavi ile tam düzelen bir hastalıktır. Tedavisinde her hangi bağımlılık, alışkanlık yapan ilaçlar yoktur. Düzenli olarak, başka hastalıklar gibi nasıl doktora gidip rahatlılıkla yardım alınabiliniyorsa depresyonla ilgilide gelip bizden yardım alabilirler. Depresyon tedavisinde en az altı aylık bir tedavi süremiz var. Bununda sebebi kişinin altı ay sonra iyileşeceğinden değil, tam tersi ilaçların etki mekanizması gereği yanıtı 1–2 ayda aldığımız, bunu kalıcı kılmak adına tedaviyi altı aya sürdürmemiz gerektiğinden kaynaklanıyor. Dolayısıyla herkes tarafından bir kere depresyonun tamamen düzelen tedavi edilebilir bir hastalık olduğunun; bunun tedavisinde verdiğimiz ilaçların alışkanlık yapmadığının bilinmesini ve tedaviyle birlikte günlük işlevlerini çok rahat bir şekilde yerine getirebileceklerinden emin olmalarını istiyoruz. Bu tip sorunları olan hastalar bize çok rahat bir şekilde müracaat edebilirler.
Depresyonun belirtileri nelerdir?
Depresyonun en temel 2 belirtisi vardır.1’incisi kişide ilgi ve istek kaybının olmuş olması. Yani eskiden ilgi duyduğu zevk aldığı etkinliklere karşı son zamanlarda ilgide azalma, istekte azalma, zevk alamamaya başlaması en temel belirtilerdendir. Kişi kendisini son zamanlarda en az 15 gün boyunca mutsuz hissetmeye başlar, gün boyu devam eden üzüntü, sıkıntı hali, genel isteksizlik, yaptığı etkinliklerden zevk alamama, bıkkınlık, bitkinlik, hareketlerde yavaşlama, uyku düzeninde bozulma, uykusuzluk veya aşırı uyku hali, iştahta bozulma, aşırı iştah veya iştahsızlık şeklinde görülebilir. İşe gitmeye karşı isteksizlik yaptığı her zaman ki rutin işlerde ki performansında düşme, dikkat dağınıklığı bütün bunlar depresyonun belirtileri. Eğer yukarıda saydığımız belirtilerden iki tanesi 15 gün boyunca tüm gün devam ediyorsa, bu arada mesleksel ve işlevsel bozulmada eşlik ediyorsa, örneğin öğrenciyse okula gidemiyorsa, derslerinde düşüş varsa, iş yerindeki performansında düşüş varsa, devamsızlık, düzensizlik başlamışsa, yavaş, yavaş kişinin çalışma hayatını da olumsuz etkiliyorsa bu kişilerde depresyon var diyebiliriz. Bu kişiler bize ne kadar erken başvurursa o kadar tedavide olumlu yanıt alma şansımız var. İlerleyen döneminde depresyonu fark etmezsek hafif dereceden orta ve ağıra kadar gidebilir ve ağır düzeyde bu sefer kişide intihar düşünceleri eklenir. Şiddetli depresyonda kişide mutsuzluğun yanı sıra çaresizlik duygusu, karamsarlık duygusu, değersizlik duygusu ön plana çıkar dolayısıyla kişinin öz güveni daha bir düşer, hem çevreye karşı ümidi azalır, umutsuz hisseder, gelecekle ilgili beklentisi azalır, karamsar olur dolayısıyla kendine öz güveni azaldığı için, hem de gelecekle ilgili ümitsizliği arttığı için bu çaresizlik duyguları içinde intihar duyguları belirginleşir ve intihara teşebbüs bu aşamada daha sık karşılaştığımız bir durum olur. Dolayısıyla bu kadar kötü bir sonuca giden bir tablo olduğu için başından depresyonun yakalanması çok, çok önemli. Hastanemize ağır aşamalarda veya psikotik belirtiler eşlik ediyorsa yatırıyoruz. İlerleyen durumlarda intihar düşünceleri ilave olabilir, bazı durumlarda psikotik özellikli depresyon dediğimiz durumlarda kişide algı bozuklukları başlayabilir bu gibi durumlarda hastaneye yatırmak söz konusu olabilir. Ancak hastalığın erken aşamasında ayaktan yardımla tedavi edilebilir olduğundan emin olmamız lazım. Tek tedavisinin ilaç tedavisi olmadığını; psikoterapinin de tedavinin içinde yer aldığını bilmek lazım. Belki kişi başvurduğunda depresyonda değildir, ama depresyona yatkındır. Sadece danışmanlık hizmetinden fayda görecektir. Veya geldiğinde ilaç tedavisi yanında piskoterapi yönteminden yararlanacaktır. Son çare olarak ta ağır durumda ise yatış söz konusu olabilir. Bu olanakların hepsini hastanemizde sağlamamız mümkün.
Hastanenin yatak kapasitesi ve doluluk oranı nedir?
Hastanemizde yatak olarak 100 yatağımız var. Genelde de %90’ın üzerinde yatak doluluk oranımız var. Hastaların toparlanıp taburcu olmaları süreleri yaklaşık 20 gün gibi bu döngüyü bu şekilde sağlamaya çalışıyoruz. Hastanemizde yatan hastaların yarısından fazlası il dışından sevkli geliyor. Özellikle Ankara ve diğer illerden (Zonguldak, Karabük, Düzce, Bartın, Kırıkkale) sevkli hastalar geliyor. Bu da bölge hastanesi olmamızdan kaynaklanan bir durum.
Krize Müdahale ve İntiharı Önleme Birimi’nizin yürüttüğü çalışmalar nelerdir?
İzzet Baysal Bolu Devlet Hastanesi’nin acil bünyesinde bize bağlı bir ünite olarak kurulan Krize Müdahale ve İntiharı Önleme Psikososyal Destek Birimi’miz var. Mesai saatleri içerisinde sürekli orada kalan bir psikologumuz var. Acile intihar girişimi ile gelmiş olan vakaların kayıtlarını burada tutuyoruz. Hastaların ilk müdahaleleri bittikten sonra bu hastaların psikolojik durumlarının değerlendirilmesinde, altta yatan bir psikiyatrik problem olup olmadığına bakıyoruz. Sonrasında gerekirse psikiyatrist ile konsültasyonun sağlandığı veya psikologlarla görüşmelerin planlandığı bir ünite. Burada ki amacımızda krizle veya intihar düşüncesi ile gelen hastanın o yoğunlukta kaybolup gitmemesi; bunların kayıt altına alınıp sonra düzenli takiplerinin yapılmasının sağlanması.
Anksiyete (Kaygı) bozukluğu ve sosyal fobi hakkında bilgi verir misiniz?
Poliklinik müracaatlarımız arasında depresyonun dışında ankisiyete (kaygı) bozukluğu da çok sık karşılaştığımız bir problem. Örneğin gençlerde sınav kaygısı çok yoğun karşılaştığımız bir durum. Gelip bizden yardım alabiliyorlar. Erişkinlerde gün boyu devam eden endişe, kaygı her an başına kötü bir şey gelebilecekmiş gibi tedirginlik, gerginlik hali vücutta bir takım somatik yakınma dediğimiz bedensel ağrılarla giden aslında temel problemin ruhsal gerginlik olduğu tabloyla giden durumlar. Bunlar arasında sosyal fobi dediğimiz bir durum var. Halk arasında kaçıngan kişiler diye adlandırılan topluma girmekten kaçınan, kendisini ifade etmekten çekinen, kalabalığa hitap etmekten kaçan, kız arkadaşıyla konuşmaktan çekinen özellikle gençler arasında çok yaygın olarak gördüğümüz kişiler aslında sosyal fobisi olan insanlardır. Bu kişiler takip ve tedavide çok güzel sonuçlar aldığımız tam olarak düzelen hastalarımızdır. Ama maalesef bu saydığımız özellikleri taşıyan hastalarımızın birçoğu gelip yardım almıyorlar. Hastanemize müracaat etmeleri durumunda yaşadıkları bu sorunların büyük bir çoğunluğunu tamamen ortadan kaldırabiliriz.
Travma sonrası stres bozukluğu dediğimiz tablolar var. Özellikle 1999 depremini yaşamış bir il olarak 10 yılı aşkın bir süre geçmiş olmasına rağmen halen deprem olmasından korkan, yüksek binalara girmekten çekinen kişilerde travma sonrası stres bozukluğundan söz ediyoruz. Bu tip rahatsızlıkları da polikliniklerimizde tedavi ediyoruz.
Dr. Hülya Ensari “Panik atak hastaları en son bize geliyorlar”
Halk arasında çok duyduğumuz çok panik yapıyorum. Panikledim denilen birçok insanın panik atak olduğu halde kardiyoloji polikliniklerine, oradan da dâhiliye birimlerine gittiğini biliyoruz. Bu hastalarımız maalesef en son psikiyatri servisine geliyorlar. Çok tipik belirtileri olan panik bozuklukta nöbet halinde gelen kişide çarpıntı, terleme, nefes almada güçlük, titreme, o anda yere düşecekmiş, bayılacakmış hissi veya ölüm korkusu ile gelen nöbetler; nöbetlerin olmadığı zamanlarda beklenti endişesi ve kaçınma davranışları ile karakterize bir tablodur. Bu hastalar ne yazık ki öncelikle kalp krizi geçiriyorum diye acillere veya kardiyologlara gider ama nedense bize en son başvururlar. Oysa panik bozukluk yine %100 ayaktan tedavi ile tam düzelen hastalıklarımız arasında yer alır. Ama tedavi edilmediklerinde evde yalnız kalıp yanlarında birilerini mahkûm edebiliyorlar, kalabalık ortamlara örneğin camiye, insanların yoğun olarak bulunduğu yerlere gidemiyorlar. Oysaki diğer polikliniklere gidip vakit kaybedeceklerine bize gelseler sorunlarını kısa sürede çözebilecekler.
Başhekim Ensari, “Titizlik hastaları hastalıklarının farkında değiller”
Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB) dediğimiz halk arasında titizlik hastalığı denilen; sık sık ellerini yıkayan, banyoda uzun süre kalan, arabasını veya evinin kapılarını kilitleyip, kilitlemediğinden emin olamayıp; defalarca dönüp bakan; yolda giderken tabelaları sayan aramızda birçok kişi vardır ama bunların tedavi ile düzelebilir bir durum olduğunu bilmezler. Bu hastalık kişinin kafasından söküp atamadığı takıntılar, saplantılar veya kontrol etmekte zorlandığı davranışlarla giden bir tablo. Aslında temel problem ruhsal sıkıntıdır. Bu sıkıntıyı tedavi ettiğinizde bu belirtiler ortadan kalkar ama tedavi edilmediği takdirde aile içinde çok büyük sıkıntılara sebep olan bir tablodur. Kişinin gerçek performansını ortaya koymasına engel olan bir tablodur. Çünkü her şeyi kafasına taktığı için gerçek işine konsantre olamaz ve istediği verimi gerçek kapasitesini işine yansıtamaz. Oysaki bu durumu da tedaviyle ortadan kaldırmamız mümkündür.
Sigara, alkol- madde bağımlılığı:
Bağımlılık, gençlerimizin stresle baş edemediği dönemlerde, kendilerini alkol veya uyuşturucu madde gibi zararlı ama anında rahatlatıcı şeylere yönelmeleriyle başlayan bir süreç. Alkol bağımlılığı, birayla başlayıp, zamanla rakıya ve diğer içkilere dönüşüyor. Aynı şey uyuşturucu için de geçerli. Gençler arasında arkadaş seçimi çok önemli. İyi bir arkadaş seçimi olmadığı takdirde onların önerileri ile sıkıntılı bir gününde denediği uyuşturucuyu çok rahat alışkanlık haline getirip bağımlısı haline gelebiliyor. En önemlisi sigara tüketimi. Neredeyse herkesin olağan karşıladığı sigara tüketimi birçok uyuşturucu madde ve alkol tüketiminin başı aslında. Alkol içen birisi bunun yanında sigara içiyor, sigara içen biri bunun yanında alkol kullanıyor. Sigara deyip geçmemek lazım. Sigara bağımlılık yaptığından bağımlı bir kişide her zaman için diğer maddelere karşı bağımlılık potansiyeli vardır. Çok rahat grup arkadaşları, çevre etkisiyle ya da stresle baş etme yöntemi olarak madde ve alkole kayabiliyorlar. Bağımlılıklarından kurtulmak isteyen sigara, alkol ve madde bağımlısı hastalarımız bize başvuruda bulunurlarsa bağımlılıkları ile ilgili ayaktan destek alabilirler. Danışmanlık hizmeti verebiliriz. Bunun için yaptığımız grup psikoterapiler de var bunlardan da isterlerse yararlanabilirler.
Problemsiz evlilikler ruh sağlığını olumlu yönde etkiliyor:
Aileler koruyucu ve destek sisteminin temel taşlarından birisidir. Dolayısıyla depresyonda da, intihar oranlarına da baktığımızda bekarların oranları evlilere göre daha yüksek. Bu da bize evlilik mekanizmasının koruyucu bir mekanizma olduğunu gösterir. Sosyal destek ve paylaşımın kişinin sıkıntı ve streste baş etmede ne kadar önemli olduğunun bir göstergesi. Bu söylediklerim sağlıklı evlilikler için geçerli. Birde problemli evlilikler var. Biz istiyoruz ki ister bekar ister evli olsunlar bizden gelip psikolojik danışmanlık hizmeti alabilirler. Boşanmaların en önemli sebeplerinden biriside aile içi çatışmalarda taraflardan birinin ruhsal sıkıntısının olması. Boşanma öncesi bize geldiklerinde bakıyorsunuz ki eşlerden birinin ruhsal problemi var. Düzenli olarak tedavi edilince ortada problem kalmayabiliyor. Bununla birlikte bir sürü yuva dağılmaktan kurtulabiliyor. Bizim tavsiyemiz evlilikte sorun yaşayanlar çok rahat evlilik danışmanlığı hizmeti alabilirler. Aile terapisi dediğimiz kavram var. İlk önce eşlere ayrı, ayrı daha sonra ikili görüşmelerle sorunlarına çözüm bulmaya çalışıyoruz Yine cinsel işlev bozuklukları insanların çekindiği için gidip yardım almadığı tabloların başında geliyor. Bazı evlilikler bu yüzden bitebiliyor. Mesela bayanda vaginismus dediğimiz bir rahatsızlık söz konusu olabiliyor. Bu aslında tamamen psikolojik bir problem. Bedenen, hiçbir problemin söz konusu olmadığı bir durum ama birçok evliliğin bitmesine neden olabiliyor. Ayaktan psikiyatri polikliniklerimizde psikoterapi ile çözülebilecek bir problem. Ama insanlar bunu ifade etmekten çekindiği için gelip yardım almıyorlar. Oysa aramızdaki doktor arkadaşlardan bunun özel eğitimini, kursunu alan arkadaşlarımız var. Psikiyatri denilince illa akıl hastası akla gelmemeli. Endişesi, kaygısı olan aile problemleri, cinsel sorunları olan herkesin başvuru yapabileceği ayaktan tedavi polikliniklerimiz var. Beni üzen bu kadar uzman kadroyla hizmet ettiğimiz bir ilde poliklinik sayımızın az olması. Daha fazla olmasını beklerdim. Bunun altında yatan temel etkenlerin başında ön yargı olduğunu düşünüyorum. İşte kimse beni görmesin, Bolu küçük bir yer görenler hakkımda ne der. Bunların artık aşılması gerektiğini düşünüyorum. Bu kadar az nüfusa bu kadar uzman doktorun düştüğü bir ilde bu hizmetlerden hastalarımızın daha fazla yararlanmalarını temenni ediyorum.
Bu yıl ilk defa Bolu’da çocuk psikiyatrisi uzmanımız var. Bu yıllardır büyük bir eksiklikti. Biz erişkin psikiyatrisler olarak çocuklara da yardımcı oluyorduk ama çoğu durumda sevk etmek durumunda kalıyorduk. Ama şimdi sadece çocuk ve ergenlerle ilgilenen bir çocuk psikiyatristimiz var. Çocuklardaki dikkat eksikliği, davranış bozukluğu, çocukluk çağı depresyonu, endişe, kaygı, okuldaki uyum problemleri gibi hepsine direk hitap edebilecek bir uzmanımız var. Çocuklar ve ergen gençler aileleri ile birlikte gelip çok rahat danışmanlık hizmeti alabilirler.
Toplum ruh sağlığı merkezi’nde ne tür çalışmalar yürütüyorsunuz?
Ek bir ünite olarak Toplum Ruh Sağlığı Merkezi’miz var. Bu da Türkiye’de ilk defa bizim hizmete açtığımız bir projedir. Avrupa da yaygın olarak geçilen bir sistemin, toplum temelli ruh sağlığı hizmet modelinin bir parçası aslında. Türkiye’de şimdiye kadar psikiyatrik hizmetler hastaneye dayalı yapılıyordu. Hasta hastalandığı zaman hastaneye geliyor, yardım alıyor evine gidiyor bir daha da kimse onu arayıp sormuyordu. Bir daha ne zaman hastalanırsa o zaman geliyordu. Bilinçli hastalar kendileri geliyor gününü, ilacını takip ediyorlar ama birde ağır ruhsal hastalığı olan kesim var ki aileleri için bir yük, büyük bir sorun. Sürekli ailenin bakımına muhtaç olan bir hasta grubu. Bunlar hastalıklarını kabul etmedikleri için takiplerini de yapamıyorlar. O zaman ne oluyordu sık, sık hastalık tekrar ettiği için yatış oluyor, tekrar çıkıp tekrar geliyor, böyle kısır bir döngü halinde hastaneye dayalı bir yöntem vardı. Ama bizim gidip gördüğümüz Avrupa gezilerinde gelişmiş ülkelerin toplum temelli ruh sağlığı modelini benimsediklerini, 150- 200 bin nüfuslu bölgeye bir toplum ruh sağlığı merkezi açarak mahallenin içinde halkın rahat ulaşabileceği mekânlarda bu hastaların ayaktan düzenli tedavisini yaparak, rehabilite ederek kontrol altına alıp topluma yeniden kazandırmayı hedef alan bir yöntem olduğunu gördük. Bizde bunun ilk örneğini Bolu’da yaptık. Nüfus olarak 150–200 bin nüfusa hitap edebilecek toplum ruh sağlığı merkezi açtık. 2008 yılında açtığımız merkez önce küçük bir merkezdi. Semerkant Aile Merkezi’nin alt katındaydı. 2010’a kadar gayet güzel çalışmalar yaptık. Bu çalışmalar içerisinde Bolu nüfusuna kayıtlı ağır hastaları bu merkezimize yönlendirdik. Düzenli olarak hastaları ve aileleri bilinçlendirecek psikoeğitim grupları yaptık. Aile eğitimleri yaptık. Aileleri bilinçlendirmek için bu çok önemli. Mesela aileler hastasını tanımıyor. Nasıl davranacağını bilemiyor, ilacını ne zaman verecek ne zaman bize müracaat edecek bunları bilmediği için bu eğitimler şarttı. Bunun yanı sıra sosyal beceri eğitimi dediğimiz eğitimleri verdik. Hastalık nedeniyle kaybettikleri yeteneklerini yeniden kazandırmaya yönelik gurup tedavileri. Halk eğitim merkezinden gelen öğretmenlerle iş uğraşı tedavileri başlattık. Resim, müzik ve el sanatları konusunda. Evin bir köşesinde duran, çalışmayan, atıl vaziyetteki hastaları toplumun içine alıp üretken ve kendi ayakları üzerinde duran bireyler haline getirmeye çalıştık. 2008 yılından bu yana Bolu merkezde ulaştığımız toplam 800 ağır ruhsal problemi olan hastamız var. Bunlardan 316’sını merkezimize kayıt etmiş durumdayız. Bipoler hastalığı olan hastalardan da 740’ına ulaştık. Yine bu hastalardan da 56’sını merkezimize kaydını yaptırdık. Bu çalışmalarımızı yürütürken baktık ki merkez bize yetmez oldu. 2010 ocak ayında boşalan MİT Lojmanı’nı valilik bize tahsis etti. 7 aydır bu binada hizmet veriyoruz. Şimdilik bir bölümünü aktif olarak kullanıyoruz. İdari bölümde ise şu anda tadilat var. Sayın Ahmet Baysal’ın açtığı bir kampanya söz konusu oldu. Buraya devam eden bir şizofreni hastasının yazmış olduğu bir mektup sonrasında sayın Ahmet Baysal bu mektuptan çok etkilenip bu projenin çok önemli bir proje olduğuna inanarak il çapında bir kampanya başlatılmasını ve bu merkezin en azından tadilat kısmına destek sağlanmasını istedi. Bunun sonucunda Bağışçılar Vakfı projeyi üstlendi ve şu an o binanın ek idari binasında tadilat işlemleri sürüyor. Tadilat sonrasında basit atölyeler açarak hastaların seri bir şeyler üretmelerini sağlayacağız. Bu merkezimizde Bolu Belediyesi’nin katkılarıyla hastalar evlerinden alınıyor, merkeze getiriliyor. Burada yemeklerini yiyor ve gün boyu grup tedavilerine aktivitelere katılıyorlar. Tedavileri gözden geçirilen hastalar tekrar servislerle evlerine bırakılıyorlar. Dolayısıyla bu proje Türkiye’de bir ilk. Sağlık Bakanlığı’ da bu modele geçilmesi konusunda karar verdi. Şu aşamada tek örnek Bolu. Bu anlamda tüm psikiyatrisler ve böyle bir merkezi açmayı düşünen kurumlar Bolu’ya merkezimizi görmeye geliyorlar. Hem Türkiye de ilk olmanın, hem de örnek olmanın halklı bir gururunu yaşıyoruz. Kasım ayında uluslar arası bir sempozyum yaparak, İtalya’dan İngiltere’den konuşmacıları çağırarak Türkiye’de bulunan tüm psikiyatrisleri, psikologları ve hemşireleri merkezimize davet edeceğiz.
Gezici ekip çalışmaları ile ilgili bilgiler verir misiniz?
Ağır ruhsal problemi olup merkeze gelmeyen, tedavisini aksatan grupları biz tek, tek kayıtlardan bulup evlerine ulaşıyoruz. Hastanemizin aracı ile beraber bir psikolog, hemşire ve şoförden oluşan ekibimiz hastaların evlerine ziyaretlerde bulunuyor. Hastalıkları hakkında, merkez çalışmaları ile ilgili bilgiler verilerek toplum ruh sağlığı merkezine davet ediyoruz. Amaç hastayı sisteme dahil etmek ve bu merkezden faydalanmasını sağlamak. Bu güne kadar 504 eve gezi yapıldı. Bu hastalarda 180’i kabul edip polikliniklerimize müracaat ettiler. İlkleri ve birçok işlemi bünyesinde gerçekleştiren hastanemiz İSO kalite belgesini almış bir hastanedir.