Bir Psikiyatristin Günlüğü

Psych-Istanbul, Cinema-Philia, Tiyatroseverler ve Hayata Dair Ayrıntılar…

"Site varsayılanı" tarafından yazılmış yazıları görüntülüyorsunuz

Çeşitli üniversitelerden bir grup öğrenci, hastanede tedavi gören Hababam Sınıfı’nın ”Mahmut Hocası” ünlü sanatçı Münir Özkul’a sevgi ve desteklerini bir mektupla iletti.

Yıldız Teknik, İstanbul Teknik, Mimar Sinan, Boğaziçi ve İstanbul üniversitelerinden gelen öğrenciler, Münir Özkul‘un tedavisinin sürdürüldüğü Bahçelievler Medical Park Hastanesi önünde toplandı.

İstanbul Üniversitesi Ekonometri Bölümü öğrencisi Sibel Eliçora, grup adına şu mektubu okudu:
”Sevgili Hocam, biz Hababam Sınıfı’nı tekrar tekrar izleyerek büyüdük. Sen bizim için ilk önce Mahmut Hoca oldun. Sonradan Adile Naşit ile kavgalarını izledik. Fabrikatöre insanlık dersi verirken senin tarafını tuttuk. Ama en çok aklımızda Mahmut Hoca olarak kaldın. Biz üniversite öğrencisi olduk, hala Hababam Sınıfı’nı izliyoruz. Sen, parasız öğrencileri paragöz müdüre karşı savunuyorsun. Öğrencileri hiç umursamayan, onları sokağa atarken bile kar-zarar hesabı yapan müdüre karşı sesini yükseltiyorsun. Okulu ‘dükkana’ çeviren rektörlere karşı az da olsa sesimizi yükseltebiliyorsak, bu biraz da senin sayendedir.
Okulun 4 duvar arası olmadığını da senden öğrendik. Okulu okul yapan duvarlar değil, içindeki insanlardı. Önemli olan insandı. Hababam Sınıfı’na insanları umursamayı öğrettin. Bu yüzden arkandan ‘Kel Mahmut’ diyen, hiçbir şeyi umursamaz görünen talebeler, senin için topluca hastaneye geldiler. Biz de okuldan çıktık. Bize insanları umursamayı öğreten Mahmut Hocamıza geldik. Biz de Mahmut Hoca gibi sesimizi öğrenciyi umursamayan müdür ve rektörlere karşı yükseltiyoruz, yükselteceğiz ve haksızlığın karşısında dimdik duracağız. Senin sesin öğrencinin yanında, hep bizim tarafımızda oldu. Seni yalnız bırakmayız, sen de bizi yalnız bırakma.”

Mektubun okunmasının ardından bir açıklama yapan Münir Özkul’un doktoru Ahmet Selvi, durumu iyi olan sanatçıyı birkaç gün içerisinde taburcu edeceklerini, ancak Özkul’un istirahatinin evde de devam edeceğini söyledi.

Öğrencilerin Münir Özkul’u görme ısrarına karşı Selvi, Özkul’un zatürre geçirdiğini ve yorgun olduğunu ifade etti.

Selvi daha sonra öğrencilerin getirdiği mektup ve çiçeği Özkul’a iletmek üzere teslim aldı.

Öğrencilerden Veysel Can Karakaş da Münir Özkul’un filmlerini izleyerek büyüdüğünü belirterek, Özkul’un öğrencinin yanında yer alan karakterleri oynadığını, kendilerinin de bu sebeple ziyaretine geldiklerini anlattı.

Türkiye’nin en eski 100 lokantasının tarihi hikayelerinin anlatıldığı ”100 Tarihi Lokanta” isimli kitap okurla buluştu.

Oğuz Erkara tarafından tespit edilen ve birebir görüşmeler yapılarak hazırlanan kitap, Lokanta Dünyası ve Cinius Yayıncılık işbirliği ile yayımlandı. Türk lokanta tarihinde yer alan işletmelerin hikayelerine ışık tutan kitapta, Bülent Ecevit‘in eşi Rahşan Hanım’a evlenme teklif ettiği lokantadan, 100 yıldır aynı masaları kullanan lokantaya, hakkında şarkı yazılan lokantadan, kebabı metreyle satan lokantaya, kuru fasulyenin gazını alan lokantadan, adını Atatürk’ün koyduğu lokantaya kadar tarihi işletmelerin hikayelerine yer verildi.

Türkçe ve İngilizce olarak hazırlanan kitap, Türkiye’yi tanımak isteyen turistlerin yanı sıra farklı tat arayanların da beğenisine sunuldu. Dr. Oğuz Erkara, 2 yıl süren araştırmalar sonucunda derlediği ”100 Tarihi Lokanta” kitabının, lokantacı olmak isteyenler için bir yol haritası olmasını umduğunu belirterek, bir doktor olarak böyle bir kitap yazma nedenini şu sözler ile anlattı:

”Bence çağdaş bir insanın mutlaka bir hobisi olmalıdır. Çünkü hobiler insanların sosyal ve ruhsal yönden sağlıklı olmasını sağlar. Benim hobim ise lokantalar. Bir lokantaya gitmek çocukluğumdan beri oldukça ilgimi çeker. Çocukken tezgahtaki yemekleri, fırındaki pideleri, ızgaraları ilgiyle izlerdim, en çok da garsonun tepemize dikilip yemek çeşitlerini saymasına bayılırdım. Ne iş yapıyor olursa olsun birçok insanın bir lokanta açma hayali vardır.

Bir kısmı bunu gerçekleştirir; başarılı olur ya da olamaz. Hep bunun nedenini merak ederdim. Bu nedenle tarihi olarak nitelendirebileceğimiz, uzun yıllardır var olan lokantaları incelemek ve nasıl ayakta kalabildiklerini öğrenmek istedim. Yaptığım görüşmeler sırasında öğrendiğim hikayeleri de kitap haline getirdim. Umarım bu kitapta yer alan hikayeler, bana verdiği keyfi değerli okuyuculara da verir.”

Marmaris’e 21 kilometre uzaklıkta bulunan ve ender rastlanır doğal güzelliklere sahip Turunç beldesi, son yıllarda yerli ve yabancı turistlerin ilgisini çekmeye başladı.

Kış aylarında 2 bin civarında olan nüfusun, yazın 15 binin üzerine çıktığı Turunç’ta, konaklama tesislerinin Temmuz ayı başından itibaren yüzde 100 doluluk oranına ulaştığı belirtildi.

Beldesinin turizm potansiyeli hakkında bilgi veren Turunç Belediye Başkanı Ali Fuat Fidan, doğal güzellikleri ve bu güzelliklerin halkı tarafından özenli bir şekilde korunması nedeniyle Turunç’un turizmdeki yıldızının sürekli yükselme gösterdiğine işaret etti.
Turunç beldesinin yatak kapasitesinin 2 bin 500’ü Turizm Bakanlığı belgeli olmak üzere toplam 7 bin olduğunu kaydeden Belediye Başkanı Fidan, bu sayının gelecek yıllarda artmasını beklediklerini söyledi.
 

10 yıldır Mavi Bayrak lan halk plajı

Kültür ve Turizm Bakanlığı verilerine göre, son 10 yılda sürekli mavi bayrak ödülünü alan marina ve plajlar arasında Turunç Halk Plajı’nın da bulunduğuna dikkati çeken Başkan Fidan, ”Bakanlığın sitesindeki açıklamayı okuduğumuzda 10 yıldır aralıksız olarak mavi bayrak ödülü alan tek halk plajının Turunç olduğunu gördük ve çok sevindik” dedi.
Köyken altyapısını tamamlayan tek turizm beldesinin Turunç olduğunu anlatan Fidan, muhtarlık zamanından itibaren kurulan dernek çatısı altında mavi bayrak çalışmalarına başlandığını kaydetti.

Turunç halkı olarak, deniz ile kumsalın temiz ve güvenilir olduğunu kanıtlayan mavi bayrağa önem verdiklerini belirten Fidan, ”Bu işe başlarken Turunç Mavi Bayrak Geliştirme Derneği’ni kurmuştuk. Yıllarca bu dernek bünyesinde çalışmalar devam etti. Belde olduktan sonra belediyeyle bu işi yürüttük. Duyarlılığımız, altyapımızın sağlam olması, arıtma tesisimizin çok iyi çalışması bu ödülü sürekli almamızda etkili oldu. Deniz suyu tahlillerini sürekli alıp tahlil ettirerek, son durumumuzun ne olduğunu aralıksız takip ettik” diye konuştu.

Bu konudaki en önemli başarının belde yaşayanlarına ait olduğunu ifade eden Fidan, Turunçlular olarak yıllarca mavi bayrağı bırakmayacaklarını dile getirdi.
Mavi bayrak ödüllü sahilin genişliğini 40 metreye çıkartmak için bir proje hazırladıklarını söyleyen Fidan, şunları ifade etti:

”Sahilimizin genişliğini 40 metre yapmayı hedefliyoruz. Bununla ilgili bir proje çalışması yaptık. Projeyi izin almak amacıyla ilgili bakanlığa gönderdik. Denizi doldurmadan kazıklama sistemiyle projeyi hayata geçirmek istiyoruz. Geri dönüşümlü maddelerden oluşan direkleri belirli aralıklarla çakarak sahilden denize giden kumu tekrar geri almayı planlıyoruz.”

 

Güneşin doğuşu ve batışını gören antik kent: Amos

Turunç’un Kumlubük koyu yakınlarında bulunan ve 4 bin yıllık geçmişe sahip olduğu belirtilen Amos Antik Kenti’nin gün yüzüne çıkartılarak turizme kazandırılması için başlatılan çalışmalar ise sürüyor.

Marmaris Ticaret Odası ve Marmaris Müze Müdürlüğü’nün öncülüğünde yürütülen çalışmalar kapsamında ilk olarak antik kentin çevre temizliği gerçekleştirildi.
Çalışmaların tamamlanmasının ardından Amos’un gelecek yıl turistlerin uğrak yerlerinden birisi olacağının beklendiğini ifade eden yetkililer, bu sayede Turunç’un turizm potansiyelinin daha da artacağını söyledi.

Rodos birliğinin önemli ilçelerinden biri olan Amos, Helen dilinde ”Ana Tanrıça Tapınağı” anlamına geliyor. Helenistlik dönemde ”Samnaios” adıyla bilinen Apollon, bu kentin baş tanrısı sayılmış. Tepe üzerinde kurulan kentin etrafı 1,8 metre kalınlığında ve 3,5 metre yüksekliğinde kulelerle desteklenen surlarla çevriliymiş. Helenistlik devirden Doğu Roma dönemine kadar sürekli yerleşim gören kentin, ayakta kalan en önemli yapısı ise tiyatrosu.

Turunç beldesine 10 dakika uzaklıkta olan Amos, çevresindeki koyları görebilen hakim bir noktada kurulmuş. Güneşin doğuşu ve batışını görebilme imkanı sunan antik kentte, teraslar da bulunuyor.

Evrim sanıldığından daha hızlı

Evrim, yeni türlerin gelişimi için aynı yaşam alanında binlerce hatta milyonlarca yıla ihtiyaç duyar. Fakat Nikaragua’da volkanik bir gölü inceleyen biyologlar, evrimin daha hızlı işlediğini gösterdi.

 Bu göldeki siklid balıkları, sadece yüz nesil sonra tamamen yeni bir görüntüye kavuşmuş. Balıkların dudakları kalınlaşırken, kafa kısımları daralmış. Konstanz Üniversitesi evrim biyologu Axel Meyer’ın tespit ettiği bu evrim süreci, sanılandan çok daha hızlı işlemekte.

Kalın dudaklı balıklar, ince dudaklı yakınlarına karşın aynı gölde farklı bir ekolojik nişte yaşıyor. İncelemelerden anlaşıldığı üzere, kalın ve ince dudaklı balıkların farklı beslenme alışkanlıkları var ve laboratuvar deneylerinde bu iki balık türünün melezleşmeye uygun olduğu kanıtlanmış olsa da çiftleşmiyorlar.

Yeni balık türünün dar kafa yapısı özellikle de volkanik kayalıkların arasındaki böcek ve larvaları yakalamak için ideal. Kalın dudaklarsa keskin kenarlı kayalıklara bağlı yaralanmaların etkisini azaltıyor. İnce dudaklı balığın daha fazla dişli ve güçlü bir çenesi var. Bu çene yapısı sayesinde salyangoz kabuklarını kırabiliyor. Georgia Teknoloji Enstitüsü evrim araştırmacısı Todd Streelman, yeni sonuçlar, 1990’lı yıllarda ortaya atılan tezleri de desteklemekte, diyor.

Farmakognozi ve Fitoterapi Derneği üyesi ve Mikro-Gen Ar-Ge Direktörü Dr. Özgür Göknel, Uzakdoğu’dan gelen zayıflama tabletlerinin içinde tiroit bezi ekstrelerine, kalp krizine yol açabilen sibutramin maddesine, ölüme yol açtığı için ABD’de yasaklanan amfetamine rastlandığını söyledi.

 Göknel, yaptığı açıklamada, geçen haftalarda afrodizyak olarak satılan beş bitkisel tabletin Sağlık Bakanlığınca yasaklandığını, bu beş tablette de Sağlık Bakanlığı onayının olmadığını belirtti.

Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) onayının, Sağlık Bakanlığı onayı anlamına gelmediğini ve halk arasında yanlış anlaşılan bu durumun hayli suiistimal edildiğini belirten Göknel, Türkiye’de başta bitkisel afrodiziyak olmak üzere birçok alanda Sağlık Bakanlığından onaylı bitkisel tabletlerin de bulunduğunu ifade etti.

Amerika’dan ithal edilen gıda takviyesi ürünlerinin tanıtım broşürlerinde ”FDA’dan onaylıdır” ibaresinin yer aldığını, bu ibarelerin yalnızca bir aldatmaca olduğunu savunan Göknel, şunları kaydetti:
”FDA, gıda olarak kabul ettiği ve mutlak koşulda hiçbir yan etki, toksisite oluşturmayarak bütünüyle güvenli maddelerin listelerini yayınlar ve üretici firmalar pazara çıkaracakları ürünün içeriğini FDA’ya internet üstünden iletir iletmez pazara gıda takviyesi olarak verir. FDA, bunların vücuttaki toksisite dışında hiçbir etkisi ile ilgilenmez yani bir ilaçtaki gibi araştırmaz ve incelemez. Çünkü bu ürünlerin ekmek, meyve suyu ya da bisküviden bir farkı yoktur. Ülkemiz ve pek çok Avrupa Birliği (AB) ülkesi için de bu aynı şekildedir. Ancak AB ülkelerinde, İngiltere’de ve Türkiye’de bitkisel preparatlar Sağlık Bakanlığından da izin alabilmektedir.
Ancak bu oldukça güç, zor ve zahmetli bir prosedürdür ve hem ileri teknoloji hem de yüksek bir bilimsel yeterlilik gerektirir. Örneğin deve dikeni, karaciğer hastalıklarında ilaç olarak kullanılan çok faydalı doğal bir bitkidir. Deve dikeni ekstresinden yapılan tabletler, eczanelerde bol miktarda bulunmaktadır. Ancak bunlardan biri hariç diğerleri gıda takviyesidir. İlaç üretim prosedürüne göre üretilmemektedir.”

Sağlık Bakanlığı onayının önemi

Göknel, Sağlık Bakanlığı’ndan bitkisel tabletler için onay alırken bu farmasötiklerin ne için kullanılacağı, hangi hastalıkların tedavisinde etkili olacağı, ne süre kullanılabileceği, yan etkileri var ise toksisitesine ait bilgilerin Sağlık Bakanlığı ile üretici firmanın birlikte çalışması sonucu ortaya çıkan kullanım kılavuzlarında belirtildiğini söyledi.

Tüketicilerin bir hastalık durumunu ya da tıbbi bir şikayetlerini gidermek için mutlak koşullarda Sağlık Bakanlığı izinli preparatları kullanmak zorunda olduklarını vurgulayan Göknel, ancak vücuda katkı sağlayacak, vücut geliştirecek ürünleri ya da form ve enerji içeceklerinde Türk Kamu İşletmeleri Birliği (TKİB) izinli olanların kullanılabileceğini ifade etti.

Göknel, zayıflama tabletlerinin günümüzde en çok suiistimal edilen durum olduğunu söyledi.

İthalat yapan pek çok firmanın birtakım bitkisel gıda takviyelerini ”zayıflatır” sloganı ile ya da bunu net bir şekilde ifade edemese de ”kilo kaybı sağlar” gibi cümlelerle pazarladığına dikkati çeken Göknel, ”Zayıflama vücuttan doku kaybıdır. Hiçbir doğal ya da bitkisel madde, çok hızlı bir şekilde kilo kaybı oluşturamaz. Eğer böyle bir kayıp sağlıyorlarsa o zaman o kayıp böbreklerden, karaciğerden ya da diğer önemli organlardan da olabilir. Bunun olmayacağını kimse garanti edemez” diye konuştu.

Uzakdoğu’dan gelen zayıflama ürünleri

Uzakdoğu’dan gelen zayıflama ürünlerinin ölüme yol açabildiğine dikkati çeken Göknel, ”Birkaç ay önce medyada gördüğümüz haberlerdeki kırmızıbiber hapının ölüme yol açması buna bir örnek teşkil etmektedir” dedi.

Hongkong’da yapılan bir çalışmada, bitkisel ve doğal diye satılan zayıflama tabletleri içinde bulunan bileşiklerin, çok özel metotlar kullanılarak araştırıldığını anlatan Göknel, şöyle konuştu:
”Uzakdoğu’dan gelen tabletlerin içinde tiroid bezi ekstrelerine, sadece doktor kontrolünde kullanılmasına izin verilen ve kalp krizine yol açabilen ve bu nedenle tüm Avrupa’da ve daha sonra da ülkemizde eczanelerden satışı yasaklanan sibutramin maddesine ya da bunun türevi olan n-desmetilsibutramin ve n-bisdesmetilsibutramin maddelerine, ölüme yol açtığı için ABD’de yasaklanan amfetamin ve bunun türevleri metamfetamine rastlanmıştır. Ayrıca karaciğeri bozan n-nitrosofenfluramin, fluramine de görülmüştür.
Bu maddeler kalp krizi ve karaciğer, böbrek yetmezliği gibi ölüme yol açan pek çok toksisiteye neden olmaktadır ve işin çok daha kötü yanı bu maddeler, laboratuvarlarda saptanamayabilmektedir. Bunların varlığının gösterilmesi için çok mükemmel teknoloji kullanan laboratuvarlara, çok iyi yetişmiş teknik personele ve bu konuda uzmanlaşmış olmaya ihtiyaç vardır. Yani kırmızıbiber hapının içinde bu maddeler olsa bile bunlar saptanamayabilirler.”

Türkiye’deki durum

Göknel, Türkiye’de bir kaç tane Sağlık Bakanlığı onaylı obezite ve obeziteye bağlı ortaya çıkan metabolik sendrom tedavisinde kullanılacak ya da doğrudan zayıflatan bitkisel preparat (Exodex Tablet–Activin T Tablet) bulunduğunu belirtti.

Bu preparatların, Sağlık Bakanlığı onaylı kullanım kılavuzlarında ne için kullanıldığının net bir şekilde yazdığını ifade eden Göknel, ”Sentetik kimyasalları içeren zayıflama haplarının ise çok yakın doktor kontrolü olmadan kullanılması yasaktır. Dahası, artık sentetik bir kimyasal olan sibutramin ihtiva eden zayıflama ilacı yasaklanmıştır. Tablet ya da kapsül formunda olan ve haftada iki üç verdiren ya da verdirdiği söylenen, eskilerin tabiri ile davul tozu minare gölgesi gibi sekiz dokuz bitkisel maddeyi birden içeren ve Sağlık Bakanlığı onayı olmayan tablet ya da kapsüller, aslında hastalıklara ya da ölüme yol açabilecek sorunlara davetiye çıkarmaktadır” diye konuştu.

Kilo vermenin zor, zahmetli ve yorucu olduğuna dikkati çeken Göknel, ”Özellikle diyete çok dikkat etmek, olabildiğince egzersiz yapmak mutlak gereklidir. Sağlık Bakanlığı izni olan yeşil çay kafein tabletleri ya da üzüm çekirdeği ekstresi krom tabletleri, kilo kaybını, sağlığı koruyarak sağlayabilecek yegane seçeneklerdir’‘ dedi.

Televizyon dünyasında son yılların en popüler iş alanlarından birisi olan yerli diziler “yaprak dökümü” yaşıyor. Altı büyük kanalda geçen yıldan devam eden ve yeni yayına giren 64 diziden 28’inin yayından kalktığı belirlendi.

 Aylık iş ve ekonomi dergisi CNBC-e Business’ın yaptığı araştırma, son dönemde televizyonlarda yayımlanan yerli dizi sayısının ciddi şekilde azaldığını ortaya koydu. Buna göre, son bir yılda reyting canavarına kurban giden pek çok yerli dizi yayından kaldırılırken, kanal yönetimlerinin dizi yapımcılarına bölüm başına ödediği ücretler yüzde 50’ye varan oranlarda geriledi, ödeme vadeleri ise iki haftadan altı aya kadar uzadı. Oyuncu ücretleri de yüzde 30 civarında gerileme gösterdi. Krizin de tetiklediği bu gelişmelerin etkisiyle kriz öncesi 650 milyon dolara ulaşan sektördeki iş hacminin yaklaşık 350 milyon dolar seviyesine kadar gerilediği ortaya çıktı.

Yayına girmeden kaldırılan dizi bile var

Araştırma ayrıca, son zamanlarda yayına giren dizilerin ne kadar kaliteli olursa olsun, en çok izlenen programlar arasına giremediği zaman derhal yayından kaldırılabildiğine işaret edilirken, yayına girmeden kaldırılan dizilerin de olduğuna dikkat çekildi. Buna göre, “Kış Masalı”, “Nefes”, “Elveda Rumeli”, “Yalancısın Sen”, “Aşk Bir Yalan”, “Kül ve Ateş” ile “Sonbahar” ve “Balkan Düğünü” gibi, bu yıl yayına giren ya da geçen yıllardan devam eden 64 dizinin 28’inin yayından kaldırıldı. Yine, araştırmada bu nedenle, son zamanlarda tanınmış oyuncuların yer aldığı iddialı dizilerin yanı sıra özellikle genç oyuncuların yer aldığı ve daha az kişinin rol aldığı düşük maliyetli dizilerin tercih edildiği belirtildi.


Dizisi kaldırılan yapımcıyı ağır maliyet bekliyor

Sektör temsilcilerinin verdiği bilgilere göre herhangi bir dizinin yayınına son verilmesi, yapımcılar için “dizisi kaldırıldı, başarısız oldu” imajını da aşan ağır maliyetlere yol açıyor.

Altıoklar Prodüksiyon’un kurucu ortağı Mehmet Altıoklar, kanalların sadece dört bölüm için garanti verdiğini belirterek, “Oysa, bir dizinin kendini kurtarması için en az 13 bölüm yayınlanması gerekiyor. Dizi çekilmeden önce dört aylık bir hazırlık aşaması oluyor. Bu dönemde bir Ar-Ge yatırımı var. Dekor ve lansman giderleri de eklendiğinde ortaya ciddi bir maliyet çıkıyor. Bu giderlerin riski tamamen yapım şirketlerine kalıyor. Bu maliyetleri karşılayamayan küçük şirketler yerlerini birkaç büyük şirkete bırakıyor. Şu anda sektör 3-5 şirketin bütün dizileri yaptığı bir yapıya bürünüyor. Küçük şirketlerin yapımları deneme amaçlı kullanılıyor. Finansman gücü yüksek yapımcılar daha fazla risk alarak daha fazla iş alabilecekler. Küçükler, projesi olsa bile finansman riskini alamadığı işe giremeyecek” dedi.

Dizilerin altın çağı bitti

Yönetmen Osman Sınav da dizi sektörünün altın çağı geride kaldığını belirterek, “Hepimiz hesaplarımızı ona göre yapmalıyız. Kriz tamamen bitse, ekonomi yeniden büyümeye başlasa bile o altın çağı yakalamak zor. Kanalları hâlâ diziler taşıyor, taşıyacak da…” diye konuştu.

Ergenekon soruşturması ve bu kapsamda açılan davaların yanı sıra ”Kürt Açılımı”, Deniz Feneri e.V. soruşturması ve domuz gribi 2009 yılında Türkiye gündeminin ilk sırasında yer alan konular oldu.

Ankara Ergenekon soruşturması

Ergenekon soruşturma ve bu kapsamda açılan davalar geride bıraktığımız 2009 yılında Türkiye’nin en çok konuştuğu konuların başındaydı.

Kürt Açılımı

Hükümetin önce “Kürt Açılımı” ardından “Demokratik açılım” olarak nitelendirdiği ve son olarak ” Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi” isminde karar kıldığı çalışmalar ve bu kapsamda yaşanan tartışmalar 2009’un ikinci yarısında uzun süre Türkiye gündeminde yer tuttu. 

Domuz gribi

Kamuoyunda ”domuz gribi” olarak bilinen ve birçok ülkede can kaybına yol açan Pandemik A(H1N1) virüsü, 14 Ekimde, Ankara’daki özel bir ilköğretim okulunun öğrencilerinde görüldü. Okulda eğitime bir hafta ara verildi.
”Domuz gribi” teşhisiyle tedavi edilenlerden hayatını kaybedenlerin sayısı 14 Aralık 2009 tarihi itibarıyla 415 kişiye ulaştı.

DTP kapatıldı

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın DTP’nin kapatılması istemiyle 16 Kasım 2007’de açtığı dava sonuçlandı. Anayasa Mahkemesi, ”eylemleri yanında, terör örgütüyle olan bağlantıları da değerlendirildiğinde devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne aykırı nitelikteki fiillerin işlendiği bir odak haline geldiği” gerekçesiyle DTP’nin kapatılmasına oy birliğiyle karar verdi. Parti Genel Başkanı Ahmet Türk ile Diyarbakır Milletvekili Aysel Tuğluk’un da aralarında bulunduğu 37 kişiye siyasi yasak getirildi. Türk ve Tuğluk’un milletvekilliğinin düşmesine de karar verildi. 

Şehitlere ağladık

Irak’taki Kandil ve Mahmur bölgelerinden gelen, DTP’lilerin ”Barış Grubu” olarak nitelendirdiği terör örgütü PKK mensupları, Şırnak’ın Silopi ilçesi yakınındaki Habur Gümrük Kapısı’na gelerek güvenlik güçlerine teslim oldu. 8’i Kandil’den 26’sı Mahmur’dan gelen toplam 34 kişilik grup burada özel yetkili savcılara ifade verdi. Bu kişiler için DTP’lilerce düzenlenen ”karşılama törenleri” tartışmalara neden oldu ve soruşturma başlatıldı.

Terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan’ın hükümlü bulunduğu İmralı Cezaevi’ne 5 mahkum gönderildi. Terör örgütü PKK’nın kuruluş yıl dönümü ve elebaşının cezaevi koşulları bahane edilerek bazı illerde izinsiz gösteriler yapıldı.

Tokat’ın Reşadiye ilçesinde düzenlenen terörist saldırıda 7 asker şehit düştü. Saldırıyı, olaydan birkaç gün sonra bir internet sitesinde yer alan açıklamayla bölücü terör örgütü üstlendi.

Sigara yasağı tiryakileri ve işletmecileri zorladı

Sigara yasağının kapsamını genişleten düzenleme yasada öngörüldüğü şekilde 19 Temmuz’da uygulamaya başlandı. Düzenlemenin yürürlüğe girmesiyle eğlence hizmeti verilen işletmeler ve lokantalar dahil kamu ve özel hukuk kişilerine ait tüm binaların kapalı alanlarında tütün ürünleri tüketimi yasaklandı.

“One Minute”

Dünya Ekonomik Forumu kapsamında Ocak ayında İsviçre’nin Davos kasabasında düzenlenen ”Gazze: Orta Doğu’da Barış Modeli” konulu oturuma katılan Başbakan Erdoğan, İsrail Cumhurbaşkanı Peres’in Gazze operasyonlarına ilişkin açıklamalarına tepki göstererek, Gazze’de insani bir dram yaşandığını söyledi.  Erdoğan, panel yöneticisinin ”sürenin bittiği” gerekçesiyle sözünü kesmesi üzerine, “one minute” diyerek söz istedi. Erdoğan, haksızlık yapıldığını söyledi ve bundan sonra Davos toplantılarına katılmayacağını belirtertti.

Kabinede değişiklik

2009 yılında Bakanlar Kurulu’nda bazı görev değişiklikleri oldu. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından yapılan değişikliklerin yerel seçimlerde başarısız olan illerde yapıldığı iddia edildi.

Obama’nın ziyareti

ABD Başkanı Barack Obama, yaptığı ilk resmi ülke ziyareti çerçevesinde temaslarda bulunmak üzere Türkiye’ye geldi. TBMM Genel Kurulu’na hitap eden Obama, Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan Erdoğan’ın yanı sıra Meclis’te grubu bulunan siyasi partilerin genel başkanlarıyla da görüştü.

Ermenistan ile ilişkiler

Cumhurbaşkanı Gül ile Ermenistan Cumhurbaşkanı Sarkisyan, Bursa Atatürk Stadı’nda oynanan Türkiye-Ermenistan 2010 Dünya Şampiyonası grup eleme futbol maçını izledi.

”Horizon-1” kaçırıldı

Somali’de Türk bayraklı ”Horizon-1” adlı yük gemisi, temmuz başlarında deniz haydutlarınca ele geçirildi. Geminin Türk mürettebatına ilişkin gelişmeler uzun süre kamuoyunun gündeminde kaldı. Gemi, ekim ayında, korsanların ayrılmasının ardından Eyl Limanı’ndan normal rotasına döndü ve mürettebat uçakla Türkiye’ye geldi.

Telefon dinlemeleri

”Telefon dinleme” ve ”Yargı mensuplarının dinlenildiği” yönündeki iddialarına ilişkin tartışmalar uzun süre kamuoyunun gündemine kaldı. Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesince alınan karar doğrultusunda, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) Telekomünikasyon İletişim Başkanlığında (TİB) iki kez bilirkişi incelemesi yapıldı. 

Yerel seçimler yapıldı

Yerel seçimler 29 Mart’ta yapıldı. Türkiye genelindeki 16 büyükşehir, 65 il, 892 ilçe ve 1974 beldenin belediye başkanı belirlendi.

YÖK’ün katsayı inadı

YÖK Genel Kurulu kararıyla, üniversiteye girişte gelecek yıldan itibaren uygulanmaya başlanacak yeni sistemde, tüm adaylar için aynı katsayı uygulaması getirildi. Düzenlemede, meslek lisesi mezunlarına ise alanlarıyla ilgili programları seçmeleri halinde ek katsayı verilmesi ve üniversiteye giriş sınavı gelecek 2010’dan itibaren iki aşamalı olması karara bağlandı. YÖK’ün katsayı uygulamasına ilişkin kararının yürütmesi Danıştay 8. Dairesince durduruldu. Bu karara yapılan itiraz da Danıştay İdari Dava Daireler Kurulu’nca reddedildi. YÖK genel kurulunun 17 Aralık’ta yapılan toplantısında üniversiteye giriş sınavında adaylara farklı katsayı uygulanmasını öngören yeni bir düzenlemeye gidildi. 

Türkan hocayı kaybettik

Hayatını Türkiye’nin çağdaşlaşmasına, eğitimli genç kızlar yetiştirmeye adayan Prof. Dr. Türkan Saylan hayatını kaybetti.

1 Mayıs

1 Mayıs ”Emek ve Dayanışma Günü” adıyla tatil günü oldu.
 

Bu haberlerle sarsıldık

İstanbul’da ve Tekirdağ’da Eylül ayında yaşanan sel felaketinde 31 kişi yaşamını yitirdi.

Mardin’in Mazıdağı ilçesine bağlı Bilge köyündeki bir düğünde düzenlenen silahlı saldırıda 44 kişi öldü, 6 kişi yaralandı. Olayla ilgili sanıkların yargılanmasına Çorum’da başladı. 

İstanbul’un Beşiktaş ilçesindeki bir çöp konteynerinde, 4 Mart’ta, Münevver Karabulut’un parçalanmış cesedi bulundu. Olaydan sonra ortalıktan kaybolan katil zanlısı Cem Garipoğlu, 17 Eylülde avukatı tarafından emniyet güçlerine teslim edildikten sonra tutuklandı. Açılan davada Cem Garipoğlu’nun yanı sıra babası Nida Garipoğlu, annesi Tülay Makbule Garipoğlu ve amcası Hayyam Garipoğlu’nun 5 yıldan müebbete kadar değişen hapis cezası isteniyor.

Elazığ’ın Karakoçan ilçesinde, ”göreve çıkan timdeki bir askerin üzerindeki el bombasının patlaması sonucu 4 asker şehit olduğu” bildirildi. Daha sonraki süreçte, olayın, bir teğmenin ”nöbette uyuduğu gerekçesiyle askeri cezalandırmak istediği askerin eline verdiği pimi çekilmiş el bombasının patlamasından kaynaklandığı” ortaya çıktı. Hakkında dava açılan teğmen 9 yıl 2 ay hapis cezasına çarptırıldı.

Kayseri’de Ramazan Bayramı’nın ikinci günü şeker toplamak için evlerinden ayrılan 2’si kardeş 3 çocuk kayboldu.

THY’ye ait TK1951 sayılı Boeing 737-800 tipi ”Tekirdağ” adlı yolcu uçağı 127 yolcu ve 7 mürettebatıyla İstanbul-Amsterdam seferini yaparken Schiphol Havaalanına inişi sırasında yere çakıldı. Kazada, 3’ü pilot, 1’i kabin görevlisi olmak üzere 9 kişi öldü, 100’e yakın kişi yaralandı.

Bursa’nın Kemalpaşa ilçesindeki bir maden ocağında meydana gelen patlamada 19 işçi yaşamını yitirdi.

Gümüşhane’nin Torul ilçesine bağlı Zigana Dağı’nda günübirlik yürüyüşe çıkan 17 kişilik grubun üzerine çığ düşmesi sonucu 10 kişi öldü, 7 kişi kurtarıldı.