Film sayısı arttı, kalite azaldı

Türk sinemasının, çoğu Hollywood orijinli yabancı filmler karşısındaki atağı 2009’da da sürdü.

Alper Turgut

Vizyona giren yerli filmlerin sayısı geçtiğimiz sene 50 iken bu yıl rekor bir artışla 70’e çıktı. Yabancı filmlerin adedi de 214’ten 185’e düştü. (2008’de vizyona giren toplam film sayısı 264, 2009’da ise bu rakam 255’e indi.) Evet, sinemamız adına nicelik konusunda emin adımlar atılıyor, peki ya nitelik? Ne yazık ki; sayısal artış, kaliteye pek yansıtılamadı. Üstelik geçen yılı baz aldığımızda yerli filmler, yaklaşık 4.5 milyon seyirci kaybetti. Ama bakın Fransa’ya; Avrupa sinemasının en önemli merkezlerinden olan bu ülkede, son 30 yılın gişe rekoru kırılmış ve 200 milyon insan, sinema salonlarına koşmuş.

“Recep İvedik” serisi, tek meselesi para kazanmak olan ve sinema-sanat ve hayat adına herhangi bir derdi bulunmayan filmlerin ortaya çıkmasına yol açtı. Gişeye oynamaya çabalayan ancak büyük bir hüsrana uğrayan taze soluklu bu yapımlar, umarız eskiye dönüşün sinyalleri değildir. Deneysel filmlere çok ama çok uzağız, belgesellere de gereken önemi vermiyoruz, bize dair bir sinemadan hâlâ bahsedemiyoruz. Ancak yine de haksızlık etmeyelim, bu yıl gösterim şansı yakalayan iyi ‘kotarılmış’ filmler de vardı. Misal, “Pandora’nın Kutusu”, “Hayat Var”, “Pazar: Bir Ticaret Masalı”, “Vavien”, “Kız Kardeşim Mommo”, “İki Dil Bir Bavul”, “Bornova Bornova”, “Neşeli Hayat”, “Karanlıktakiler”, “Gölgesizler”, “Uzak İhtimal”, “Süt”, “Dilber’in Sekiz Günü”…

Sinemaseverler, Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde seyrettiğimiz ve bence yılın en iyi yerli filmi olan Reha Erdem’in “Kosmos”u için ise 8 Ocak 2010’u bekleyecek. 2009’da en ses getiren Türk filmleri ise hiç kuşkusuz “Güneşi Gördüm” ve “Nefes: Vatan Sağolsun” idi. Hayal kırıklığı yaşatanların en başında ise usta ve kabiliyetli yönetmen Zeki Demirkubuz’un dönem filmi “Kıskanmak” vardı.

“11’e 10 Kala”, “Başka Dilde Aşk”, “Acı Aşk”, “Deli Deli Olma”, “Usta” ise yılın orta karar yapımlarıydı.

Festivallerden birçok ödülle dönen “Köprüdekiler”, vasatı aşamayan “Kara Köpekler Havlarken”, Adana Altın Koza’da görücüye çıkan “Pus”, Bursa İpek Yolu’nda yarışan “7 Avlu” ve “Bahtı Kara”, Antalya’da boy gösteren “Beş Şehir”, “40”, “İlkbahar, Sonbahar”, “Aya Seyahat”, “Babam Büfe” ve “Min Dît” (Ben Gördüm) ise henüz gösterime giremediler.

Türk sineması, 2009’da Halit Refiğ, Zeki Ökten, Yücel Çakmaklı, Ahmet Uluçay, Ersin Pertan gibi yerleri kolay kolay doldurulamayacak yönetmenlerini yitirdi. Aktör Aykut Oray’ın zamansız kaybı da yıla damgasını vurdu.

İlk filmler furyası

Dijitale geçiş, film çekmeyi daha da kolaylaştırdı. Bu bilinen bir gerçek… Ve 2009’un belki de en büyük kazancı, ilk filmlerin, genel toplamdaki bariz üstünlüğü olsa gerek. Özcan Alper’in “Sonbahar”ı gibi henüz ilk filmde, mutlak bir başarıyı sağlamak kolay değil. Yönetmenlerimiz en az ikinci ve üçüncü de çekecekler ki, tarz ve üslup üzerine konuşabilelim. Ustalaşmaya meyilli ve gerçekten yetenekli genç görüntü yönetmenlerinin varlığından ise rahatlıkla söz edebiliriz. Eyüp Boz, Gökhan Tiryaki gibi… Sinemamızın ses sorunu, yeni atılımlarla birlikte çözüme kavuşmak üzere… Senaryo ve kurgu konusunda ise hâlâ acemiyiz.

Benzeşen metinler, meselesizlik, kadınlara yönelik yazılan rollerin belirgin basiretsizliği, karakter analizinde derinleşememek, oturmayan karakterler, estetik yoksunluğu, oyuncu yönetimindeki zaaflar, gündelik hayatta karşılığı bulunmayan karikatürize tipler, merak uyandırmayan gidişat, temposuzluk, inandırıcılıktan uzak öykü, kötü finaller. Tek başına bir filmin her şeyi olmaya soyunmaktansa, ekip ruhuyla yukarda sözünü ettiğimiz olumsuzlukların aşılmasına gayret edilmeli…

Festivallere dair

Bu yıl sinema tutkunlarının haricindeki kitleyi de kucaklayabilmeyi başaran festivallerden biri Altın Koza’ydı. Adana’da “Okullar Sinemada-Sinema Okullarda” projesi kapsamında ortalama 100 bin öğrenciye ulaşıldı. İstanbul Film Festivali ise yüzde 5’lik seyirci kaybına rağmen 162 bin kişiyi sinema salonlarında toplayabildi. İpek Yolu hızla büyüyor, Altın Koza emin adımlarla ilerliyor, yönetimi değişen Altın Portakal ise tez zamanda silkelenip organizasyonu rayına oturtacaktır. Ankara Film Festivali, başkente yakışacak biçimde vitesi büyütmeli, Ege’nin incisi İzmir’in ulusal bir uzun metraj sinema festivali kurmak için daha ne kadar bekleyeceği ise ayrı bir merak konusu.
 

Üç boyutlu sinemaya doğru…

Dünya, ilerleyen teknolojinin de desteğiyle üç boyutlu sinemaya yöneliyor. Yılın en büyük bombası ise hiç şüphesiz yeni nesil sinemanın destansı bir örneği olan “Avatar” idi. Görselliği hoş, gerisi boş bir yapım hüviyetindeki “2012”, animasyon devi Pixar’ın 10. mucizesi “Yukarı Bak” (Up), bir tür bilimkurgu fenomeni “Yasak Bölge 9” (District 9), yılın en iddialı seyirlikleriydi. Quentin Tarantino’nun “Soysuzlar Çetesi” (Inglourious Basterds) ve Star Trek’i de es geçmeyelim. Bulgar usulü kara komedi “Zift”, 28. Uluslararası İstanbul Film Festivali’nde izlediğim uzak ara en güzel filmdi. İpek Yolu’ndaki Latin Amerika soslu “Ressam” ve Filmekimi’ndeki “Ay” (Moon) ise kişisel en iyi listeme eklendiler bile…