Filmlerine duygusunu veriyor

İki hafta önce vizyona giren Başlangıç’ın müziklerini Hans Zimmer yaptı. Zimmer, kariyerine sığdırdığı sayısız ödülle, film müziği denince akla gelen ilk isim. Hatta kendisi için ‘müziklerini Hans Zimmer yaptıysa film iyidir’ gibi genellemeler bile yapılabiliyor. Zimmer, dünyadaki 100 dâhiden biri olarak kabul ediliyor.

Bir film izlediğinizi düşünün, fonda hiç müzik yok. Korkar, endişelenir, gerilir miydiniz? Ya da izlediğiniz herhangi bir dizideki, filmdeki, gerilimin, mutluluğun yaklaştığını sezdiren ezgiler olmasa, havaya girer miydiniz? Müzikler filmi film yapan öğelerden biri. Hele hele, bir sinema salonundan çıktığınızda, hâlâ filmde çalan bir müzik aklınızda kalıyorsa… Şu sıralar sadece sinemanın değil, herkesin gündeminde Başlangıç var. Christopher Nolan’ın merakla beklenen filminin müzikleri, Lion King, Karayip Korsanları, Gladyatör, Sherlock Holmes gibi gişedeki başarılarıyla da dikkat çeken etkileyici filmlerin müziklerine imza atan Hans Zimmer’e ait. Zimmer, bugün dünyadaki 100 dâhiden biri olarak kabul ediliyor.

Hans Zimmer, 12 Eylül 1957’de Frankfurt’ta doğmuş. Henüz çok gençken Londra’ya yerleştiğinde, Air Edel Şirketi için reklam jingle’ları yazmış, 1980’de, The Buggles’ın The Age of Plastic longplay’inde grupla birlikte çalışmış. Hatta grupla çektikleri video MTV’nin yayına geçtiği gün ilk çaldığı klip olmuş. Daha sonra aralarında Ultravox ve avangard İtalyan grup Krisma’nın da olduğu çeşitli grup çalışmaları devam etmiş. Film müzikleri yapan Stanley Myers’la olan işbirliği ise Zimmer’i film müzikleri dünyasına sokmuş. Zimmer ve Myers, Moonlighting, Success is the Best Revenge, İnsignificance ve My Beatiful Launderette gibi fimler için çalışmış. İkili, geleneksel orkestra besteleriyle, elektronik müziği birleştirerek çok akıcı ve hatırlanan soundtrackler çıkarmışlar.

1986’da Zimmer, David Byrne ve Ryuichi Sakamoto’yla kendilerine Oscar ödülü getiren Last İmperor filmi için beraber çalışır. 1988’de çekilen A World Part filmi Zimmer’in müziklerini tek başına yaptığı ilk filmdir. A World Part’ı, kendisine ilk Oscar ödülünü getiren Rain Man filminin soundtrack’i izler. Ertesi yıldan itibaren, Zimmer, birbiri ardına pek çok film için müzik yapar. Driving Miss Daisy’yi, Black Rain, Backdraft, Thelma&Louise, A League of Their Own ve Days of Thunder filmleri izler. En büyük çıkışını ise 1994’te Aslan Kral filmiyle yapar. Bu filmin müzikleri Oscar, Altın Küre ve Grammy’nin de içinde olduğu sayısız ödül alır. 1995’te Crimson Tide filmiyle ikinci Grammy’sini alır. 1996’da ikinci Oscar’ı gelir The Preacher’s Wife filmi ile, aynı yıl BMI’nin prestijli ödülü Richard Kirk Ödülü’ne layık görülür. 1997’de As Good as it Gets, 1998’de The Thin Red Line ve 1999’da The Prince of Egypt’le birlikte üç yıl üst üste Oscar ödülü alır. 2000’ler bestecinin kariyerinde altın yıllar olarak sayılabilir. Hannibal, Gladiator, The Last Samurai, Batman Begins, The Da Vinci Code gibi önemli filmlerin müziklerine imza atan Zimmer, nihayet Sherlock Holmes filmiyle 9 yıllık aradan sonra yeniden Oscar ödülüne layık görülür. Sherlock Holmes’un ardından son olarak da İnception’la harikalar yaratır…

Başlangıç (İnception) filminde ise çok farklı bir şey denemişler. Zimmer bir röportajında şöyle anlatıyor: “Genellikle fimler parçalar halinde yapılır ve bu konuda belli bir düzen vardır. Besteci filmi izler ve yönetmenle temaları tartışır, sonra müzisyen temayı yazar. Biz bu filmde hiçbirini yapmadık. Tüm albüm, filmin bitmesinden bir yıl önce, senaryoyu okuduktan sonra şekillendi. Chris filme başladı, sete gittim, dekoru, aktörleri gördüm. Ama Chris’in filmi kurgulayacağı zamana geldiğimizde bana filmi göstermedi. Bana göre, ‘paylaşılan rüya’ydı temalarından biri filmin. Chris ise benden paralel bir rüya kavramı istedi. Sonuçta ben filmi görmeden bütün film müziğini yazdım. Daha sonra filmi izlediğimde ben de paylaşılan rüyalar ve paralel rüya görme fikrinin filmle nasıl uyumlu olduğuna şaşırdım.”

Zimmer öncelikle karakterlere ve onların hislerine kanalize oluyor. Onun müziğinin bu kadar sevilmesinin altında yatan neden bu. “Bir karakteri bir, iki notayla nasıl tasvir edebilirim” diye düşünmüş mesela Dark Knight müziklerini yaparken. Bir röportajda kendisine yöneltilen “müzik bestelemeye olan yaklaşımınızda bir değişiklik oldu mu” sorusuna verdiği yanıt da hayli ilgi çekici: “Evet, sanırım. Bu evrimsel bir şey. Şu an için Gladiator’deki gibi bir müzik yapamam, şu an olduğumuz yere aykırı durur. Sanırım zamanın ruhuna artık aykırı bir duyarlılığım var. Eğer şimdi büyük ve fazlasıyla destansı bir ezgi yazarsanız bir şeyler yanlış olur. Galiba bir filmde müzikle ne yapabileceğimi anlamakta giderek daha iyi bir hale geliyorum. Bu benim ilgi alanımın değişmesiyle de ilgili. Artık büyük, destansı ezgilerle ilgilenmiyorum. Artık iki, üç ya da dört notayı alıp bununla nasıl kompleks bir duygusal yapı inşa edebilirim ona bakıyorum.”