İzmir Eczacı Odası Başkanı Tuncay Sayılkan, ilaçların marketlerde satılmasının Türkiye’de uygulanamayacağını söyledi.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan‘ın, ilaçların marketlerde satılabileceği yönündeki açıklamalarını değerlendiren İzmir Eczacı Odası Başkanı Tuncay Sayılkan, hükümetin eczacılarla anlaşma masasına oturmadan önce meslek örgütünü baskı altına almak için böyle bir öneri ortaya atıldığını belirterek, ”Böyle bir düzenlemenin Türkiye’de uygulanabilirliği yoktur” dedi.

Eczacıların kendilerine yapılan uyarılara karşın kepenk kapatmaları ve Sağlık Bakanlığı ile tek tek masaya oturup anlaşmayı reddetmeleri nedeniyle ”cezalandırıldığını” ifade eden Sayılkan, şöyle konuştu:

”İlaç, dünyada sadece ABD’de marketlerde satılıyor ve ABD, hatalı ilaç kullanımından hayatını kaybedenler sayısı bakımından listenin ilk sırasında yer alıyor. ABD’deki modelde vitaminler, öksürük şurubu, pastil gibi reçetesiz ilaçlar satılmaktadır marketlerde. Çünkü orada ilaç reklamı serbesttir, ilacı ticari mal olarak algılarlar. Kişi başına en fazla ilaç harcaması da 680 dolar ile ABD’de yaşayanlara aittir, Türkiye’de bu rakam 68 dolardır. Reklamla pompalanan bu endüstride market sahipleri kazanır, ilaç firmaları kazanır. Bu sistemin devlete de vatandaşa da faydası yoktur.

ABD, hatalı ilaç kullanımından ölümlerde de dünyada ilk sırada yer alır. Böyle bir sistemin Türkiye’ye ne faydası vardır, ne de uygulanabilirliği.”

“Doğru kullanılmayan ilaç ciddi sonuçlar doğurur”

Sağlıkta ilaçların doğru kullanılmamasının çok ciddi sonuçlar doğurabileceğine işaret eden Sayılkan, ilaçların doğru, danışmanlık desteğiyle ve etkileşimleri hakkında sağlıklı bilgi alınarak kullanımını sağlayan tek meslek grubunun ise eczacılık olduğunu söyledi. Sayılkan, ”Eczacılar eylem yaptı diye kızarsanız, böyle tepki verirseniz, ortaya böyle tehlikeli bir durum çıkar. Sadece eczacılar değil, toplum olarak da tepki koymamız gerekiyor” dedi.

Türkiye’de yıllarca eczacılar ile yurttaşlar arasında sıcak bir ilişki olduğunu, son dönemde arka arkaya gelen uygulamalar ile bu ilişkinin bozulmaya çalışıldığını savunan Sayılkan, sözlerini şöyle sürdürdü:

”İlaç, insan sağlığı açısından önemli bir ürün. Eczacısız sağlık hizmeti olmaz. İlacı sadece ticari bir mal olarak algılayan uygulamalara giderseniz, bundan yalnızca ilaç firmaları ve yabancı sermayeli bazı gruplar kazanç sağlar. Biz ilaç fiyatlarındaki indirimlere karşı değiliz. 5 yılda 100 kez indirim olmuş, hiçbirine tepki göstermedik. Sorun, eczane raflarında bulunan parası, KDV’si ödenmiş ürünlerimizin bir gecede yüzde 25 değer kaybetmesi. Bir anlamda yüzde 25 kamulaştırma yapılıyor ama eczacıların zararlarını gidermeye yönelik bir düzenlemeye yanaşılmıyor.”

Türkiye’deki 24 bin eczaneden 20 bininin küçük ve orta ölçekli olduğunu, yapılmak istenen yüzde 25’lik indirimin bu eczaneler için ciddi bir kayıp olduğuna dikkati çeken İzmir Eczacı Odası Başkanı Tuncay Sayılkan, bu uygulamadan ecza depoları ile ilaç firmalarının değil, eczacıların zarar gördüğüne işaret etti.

Konuşmasını, ”Biz çözüm istedikçe tehdit geldi. Yangın o kadar büyüktü ki, anlaşmaların feshi tehdidine karşın, eczacıların tamamı eyleme katıldı. Fesih sonrası ‘Gelin tek tek anlaşalım’ dendi, eczacıların yüzde 98’i buna da karşı çıkınca, şimdi ‘Marketlerde satarız’ deniyor” şeklinde sürdüren Sayılkan, yaptıkları her görüşmede aynı taktiğin uygulandığını, hep masada bir şeyler kaybettiklerini savundu. Sayılkan, ”Bizi öyle bir hale getirmeye çalışıyorlar ki, masada artık söylenen her şeye razı olalım, hatta yeni kayıplar verelim. Oysa öyle bir noktaya geldik ki, artık sıtmaya razı olmayız’‘ dedi.

Sayılkan, ilaç satacak tüm marketlerde birer eczacı istihdam edilmemesi durumunda, birçok sorunla karşılaşılacağını da belirterek, ”Bir market görevlisi, reçetesiz de satılsa, bir şeker hastasına farkında olmadan içindeki şeker oranı çok yüksek bir öksürük şurubu verebilir, böyle bir sorumluluğu kimse almak istemez” dedi.

Sağlıkta dönüşüm

Yapılan ilaç indirimlerine karşın, sağlıkta yurttaşların cebinden çıkan paranın her gün biraz daha artırıldığını söyleyen Sayılkan, muayene ve katkı paylarının, hizmetin yüzde 30-40’ına kadar ulaştığını söyledi.

”Hükümetin sağlıkta dönüşüm politikası, sağlıkta yıkıma dönüşüyor, sağlık sektöründe çalışan, geleceğini aydınlık gören, mutlu tek insan gösteremezsiniz” diyen Sayılkan, nihai olarak yapılmak istenenin sağlığın tamamen özelleştirilmesi olduğunu savundu.
Sağlıkta dönüşüm adı altında altyapısı olmayan uygulamalara imza atıldığını, bu uygulamaların da beraberlerinde doğal olarak sorunlar getirdiğini ifade eden Sayılkan, ”Altyapısı olmayan bir şey, yukarı doğru taşınmaya çalışılıyor. Bu ayaklar o yükü taşımaz, her seferinde vatandaş mağdur oluyor”
diye konuştu.