Aklı başında her anababa çocuğunu yaşama hazırlamak ister; onun güçlü, saygıdeğer, kendisine yeterli bir yetişkin olarak hayatını sürdürmesini ister. O nedenle en iyi okula gitmesi, en saygın mesleği edinmesi için ellerinden geleni yapar.

Çocuklarını kendi ayakları üstünde güçlü bir kişi olarak görmek isteyen anababalar çocuklarının aklının gelişmesine önem vermelidirler; davranışları, hal hareket ve sözleriyle çocuğun düşünme yeteneğinin farkında olduklarını, çocuğun anlama çabasına saygı duyduklarını belirtmelidirler. Bir anne ve babanın çocuğun aklına saygı duyduğunun gerçek testi çocuk bir düşünme ve anlama hatası yaptığında ortaya çıkar. Çocuk doğru düşündüğü ve doğru davrandığında onu takdir etmek hiç zor değildir. Anababanın olgunluğu çocuk hata yaptığında ve anababanın onu düzeltmesi durumlarında ortaya çıkar. Anababalığın kalitesi çocuk hata yaptığında kendini gösterir.

Düşünme ya da algılama hatası yaptığında onu düzeltirken öyle bir tavır takınabiliriz ki çocuğun bağımsız düşünme çabasını ezebilir ve onu küçük düşürebiliriz. Böyle bir anababa tavrı çocuğu düşünmekten soğutur; düşünme hatasının alay edildiği aile ortamlarında çocuk çekingen ve içe kapanık biri haline dönüşür. Hata yaptığı durumları sakinlikle karşılarsak, çocuğun bu sonuca nasıl ulaştığıyla ilgilenirsek, düşünme gayretine dikkati çekersek, çocuk hatayı nerede yaptığını görmeye daha açık hale gelecektir.

Tabii bunu yapabilmek için çocuğun düşünme sürecine değer vermemiz gerekiyor; ulaştığı sonuçla ilgilenir, o sonucun yanlışlığı ya da doğruluğundan başka hiçbir şeye değer vermezsek, çocuk düşünmenin değerini anlayamaz. “Doğru düşünce” peşinde olan anababa çocukta düşünme yetisini geliştiremez; doğru düşünceyi çocuğun gırtlağından aşağı tıkan aile ortamı, ya da düşünmeyi öğretmekten ziyade “doğru”yu dayatan eğitim ortamı,  çocuğun kendine güveninin temeli olan “ben düşünebilen, olayları değerlendirerek işime yarayacak kararlar veren biriyim” duygusunun gelişmesini engeller. Sadece engellemekle kalmaz, kendine güveni olmayan, hayatı anlayamayacağını, kendi yaşamını yönetmeyeceğini düşünen karamsar, aciz bir insan yetiştirir. Aklına güvenen insan yaşamdan korkmaz; karşısına sorunlar çıktıkça bir yolunu bulup onları çözebileceğine inanır. Bu inanç onun kendine güveninin temeli olur.

Anababaların “yetişkin doğruları” vardır, ama çocuğunda “çocuk doğruları” olacaktır. Çocuğun bir süre çocuk doğrularla yatıp kalkmasına birçok anababa izin vermez. İşte burada gerçek anababalık sanatı yatar. Önemli olanın düşünmeye gayret etmek, aklını kullanmaya çalışmak, verilerle düşünmek, verdiği kararı yeniden gözden geçirebilmek olduğunu unutmayan anababa sabırla, gülümseyerek, sevgi ile çocuğuyla bir sohbet kurar. Bu sohbet içinde çocuk vardığı doğrulara nasıl vardığını gözleme imkânı bulur.
Birkaç örnek verelim: 

(1) Anne kızına bir şey yapmasını söylüyor, ama yeteri kadar açıklama yapmıyor. Kız anlamayıp şaşkın bakınca, “kafasız, hiçbir şeyi anlayamıyorsun,” bakışıyla bakıyor. Kızın içi çok kırılıyor.

(2) Çocuk öğretmenden farklı düşünüyor. Anne konuşmadan öğretmenden yana oluyor ve çocuğu eleştirmeye başlıyor.

(3) Baba sinirli ve gergin. Çocuğun bir şeyi yanlış yaptığıyla ilgili bir ima var; ama hiç kimse çocuğun neyi yanlış yaptığını söylemiyor. Sormasına izin verilmiyor; ima edilen anlam, herkesin gördüğü bir gerçeği onun anlayamayacak kadar salak olduğu. Bu kadar akılsız olduğuna göre anlatmanın da bir anlam taşımayacağı.

Çocuk sorunları çözmeyi düşünmenin cezalandırıldığı bir aile ortamında öğrenemez; aklının ödüllendirilmesi gerekir.

dcuceloglu@haberturk.com