Bir Psikiyatristin Günlüğü

Psych-Istanbul, Cinema-Philia, Tiyatroseverler ve Hayata Dair Ayrıntılar…

Genç subay kardeşim, rahatsız mısın?

GENÇ subay kardeşim;

Çiçeği burnunda zabit.

Harp Okulu’ndan mezun olurken ettiği yemini hâlâ dün gibi hatırlayan kardeşim;
Karısını, çoluğunu çocuğunu, bilmem kaç yüz kilometre uzakta bırakıp, ıssız dağ başlarında, kuş uçmaz kervan geçmez patikalarda, kalleş bir mayının her an patlayacak gümbürtüsüyle yaşayan teğmenim, üsteğmenim, yüzbaşım; binbaşım, albayım.
Sen;
Sen uzatmalı çavuşum, başçavuşum;
Bu mektup hepinize;
Hepimizden hepinize;
* * *
Sanmayın ki, koparılan bu yaygaraya, atılan iftiralara, şuna buna bakıp da, askerimizden soğuduk.
Sanmayın ki, üç beş kendini bilmezin hoyrat, nobran, tepeden bakan afrasına tafrasına bakıp peygamber ocağına olan itimadımız sarsıldı. 
Sanmayın ki, aranızdan üç beş densiz, beş on darbe sersemi çıktı diye sizi gönül defterimizden sildik.
Sanmayın ki, o dağlarda yaptığınız kahramanlıkları, bıraktığınız kolu bacağı, verdiğiniz canı, canları unuttuk.
Sanmayın ki unutabiliriz.
Unutturabilirler…
Sanmayın ki, her resmi geçitte kabaran göğsümüz indi, dökülen gözyaşımızın pınarı kurudu.
Sanmayın ki, iner, kurur.
Biz her şeyi biliyoruz, her şeyi görüyoruz genç zabit kardeşim.
Merak etme; medyasıyla, Göbels makinesiyle gözümüze mil çekse, gönlümüzle görürüz.
Genç zabit kardeşim, bu mektubu işte bu duygularla yazıyorum.
Sen de bu duygularla oku.
* * *
Bir sabah kalkıyorsun, cephede birlikte savaştığın komutanın hakkında yakalama emri çıkmış.
Biliyorum için acıyor.
Teslim olmaya giden komutanına yapılan muameleyi görüyorsun.
Biliyorum, o sahneyi görünce kahroluyorsun, masaları, sandalyeleri yumrukluyorsun.
Emin ol ki benim içim, bizim içimiz de o kadar acıyor; ben de, biz de, hepimiz de o kadar kahroluyoruz.
Sevgili kardeşim; bil ki sabrını test ediyorlar.
Tepeni attırıp, seni o eski malum tuzaklara çekmek istiyorlar.
Sakın ola ki düşme o tuzağa.
Sakın ola ki dolduruşa gelme.
Dolduruşa getirme; geleni yatıştır, getireni uzaklaştır yanından.
Sabrını, sabrımızı deniyorlar.
Sinirinle oynuyorlar, oranı buranı kurcalıyorlar.
Sakın ha, sakın… sakın…
* * *
Ne diyor Keykavus:
“Sabır ikinci akıldır.”
Sabret, bekle.
Gözün dağlarda, dikkatin mayında olsun.
Bil ki, bir mayın oradaysa, bin mayın burada.
Sakın ha, gözü dönmüş siyasetçinin, nefreti bilenmiş köşe yazarının, vicdanının fişini çekmiş aydının her gün döşediği o kalleş tahrik mayınına basma.
Son umudu, “Genç subaylar rahatsız” manşetlerine kalmış; gece yarıları gelecek bir e-muhtırası için duaya çıkmış, hezimete bahane arayan ruhların aşına tuz katma.
Bekle, sabret…
Ne diyorum, bu millet unutmaz, yeri ve zamanı geldiğinde herkese de hatırlatır.
* * *
Sevgili kardeşim, 
Sen de biliyorsun ki, demokrasi, gerçek bir demokrasi hem senin, hem bizim, hem bütün milletin tek umudu.
Sabret;
Bu millet askeri darbeler dönemini kapattı.
Hiç merak etme.
Sivil darbe dönemini de kapatacak.
Onu da kapatınca, artık ne genç zabit rahatsız olacak, ne genç sivil.
Az kaldı, sabret.
Ne yazıyor Kâbusname’de:
“Sabır ikinci akıldır…”
Emin ol bazen “sineye çekmek”, elindeki G3’ten çok daha güçlü bir silahtır.
Üstelik geri tepmesi de yoktur.

“Geçen 10 yıl en sıcak dönem oldu”

Bilim adamları, küresel ısınmanın devam ettiğine dair yeni kanıtlar sundu.

Yıllık yayımlanan ”İklimin Durumu” raporunda, iklimle ilgili önemli göstergelerin küresel ısınmanın sürdüğüne işaret ettiği ve geçen on yılın en sıcak dönem olduğunu belirtildi.

48 ülkeden 300’den fazla bilim adamının hazırladığı raporda, hava sıcaklığı, suyun buharlaşma oranı, deniz yüzeyi sıcaklığı, okyanus üzerinde hava sıcaklığı, kar kalınlığı ve buzullar gibi göstergelerin incelenmesinin hep ”küresel ısınmanın yadsınamaz” olduğu sonucuna götürdüğü vurgulandı.

Raporda, 80’li, 90’lı ve 2000’li yılların karşılaştırmalarının yapıldığı ve son 10 yılın en sıcak dönem olduğu belirtilirken, devam eden ısınmanın sahil kentleri, altyapı, su tedariki, sağlık ve tarımı tehdit edeceğine dikkat çekildi.

Geçen her 10 yılda ısınmanın 0,11 santigrat derece kadar arttığı, bunun çok küçük bir artış gibi görünebileceği, ancak son 50 yılda sıcaklığın 0.55 santigrat derece artmasının bile dünyayı halihazırda değiştirdiğine işaret edilen raporda, buzulların eridiği, şiddetli yağışların yoğunlaştığı, sıcak hava dalgalarının daha yoğun ve sık görüldüğü hatırlatıldı.

Aşk uyuşturucu gibi…

ABD’de yapılan bir araştırma, aşkın da uyuşturucu gibi bağımlılık yaptığını ortaya koydu.

İtalyan Adnkronos haber ajansında çıkan habere göre, Stony Brook Üniversitesi’nden bir grup bilim adamı, sevdiği kişiyi kaybedenlerle madde bağımlılarının beyninin aynı bölgelerinin faaliyete geçtiğini ve bu süreci atlatmamın kokain bağımlılığından kurtulmak kadar zor olduğunu belirtti.
Aşk acısı çeken bir gruba ayrıldıkları partnerlerinin fotoğraflarını gösteren ve manyetik cihazlarla bu kişilerin beyin faaliyetlerini gözlemleyen bilim adamları, araştırmanın sonuçlarının, aşkın bir tür bağımlılık olduğunu gösterdiğini söyledi.

Araştırmanın, aşk acısının ardından neden tüm kültürlerde saplantı, cinayet, intihar ve depresyon gibi durumların ortaya çıktığına da açıklık getirdiğini belirten bilim adamları, bu duyguyla savaşanlara iyi bir haber vermeyi de ihmal etmedi.

Yaptıkları testlerde, beynin fotoğraf karşısında verdiği tepkinin zaman geçtikçe hafiflediğini gözlemleyen araştırmacılar, zamanın her şeyin ilacı olduğunu bir kez daha teyit etti.

UNESCO Dünya Mirası Komitesi, İstanbul’un Dünya Mirası Listesi’nden çıkarılarak tehlike altındaki dünya mirası listesine alınmasını reddetti.

UNESCO Dünya Mirası Komitesi’nin  Brezilya’da sürmekte olan 34’üncü Yıllık Toplantısı’nda dün İstanbul’un tarihi alanları ile ilgili gündem maddesi ele alındı. Dünkü oturumda, UNESCO’nun Dünya Mirası Listesi’nde kayıtlı olan İstanbul’un dört tarihi alanındaki sorunlar ve ilerlemeler tartışıldı. Toplantıya katılan Türk Heyeti Komite üyelerine bir sunuş yaparak soruları cevaplandırdı. Tartışmalar sonucunda, Kültür ve Turizm Bakanlığı ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin son dönemdeki olumlu adımları  ve yaklaşımları ile gösterdiği somut çabalar dikkate alındı ve İstanbul’un Dünya Mirası Listesi’nden çıkartılarak Tehlike Altındaki Dünya Mirası Listesi’ne alınması yönündeki talepler oybirliğiyle reddedildi.

 

Türkiye’den istekleri var

Ancak Türkiye’den önümüzdeki dönem içinde bazı şartları sonuçlandırması istenildi. Bunların başında Haliç Metro Geçişi Köprü Projesinin başta Süleymaniye Camii olmak üzere İstanbul’un tarihi yarımadasının görüntüsünü zedeleyip zedelemeyeceğinin tespiti için bağımsız bir etki değerlendirmesi yaptırılması talebi geliyor. Bunun yanı sıra, İstanbul’un tarihi alanlarının bütünsel biçimde korunması için hazırlanmakta olan Yönetim Planının bir an önce bitirilmesi, büyük ölçekli altyapı projeleri uygulanmadan önce kültür mirası üzerindeki etkilerinin  değerlendirilmesi, Osmanlı ahşap evlerinin bütünsel bir plan içinde korunması gibi hususlar yer alıyor. Kararda Four Seasons otelinin ek inşaatının mahkeme kararıyla durdurulması memnuniyetle karşılanıyor. Kararda ayrıca, KUDEB’in Osmanlı ahşap mimarisinin korunması ve rehabilitasyonu için İstanbul 2010 Ajansı ile ortaklaşa yürüttüğü çalışmalardan övgüyle sözedildi.

 

3 Ağustos’ta karar son halini alacak

21 ülkeden uzmanlardan oluşan Komitenin kararı 3 Ağustos günü son haline gelecek. Komite İstanbul’un Tarihi Alanları ile ilgili gündem maddesini  2011 yılında Bahreyn’de yapılacak olan 35. Yıllık Toplantısında tekrar ele alacak. Dünya Miras Komitesi, Türkiye’nin de taraf olduğu 1972 tarihli Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunmasına Dair Sözleşme’nin uygulanmasını denetleme görevi yapıyor. Anılan sözleşme seçkin evrensel değeri olan varlıkları “Dünya Mirası” olarak niteliyor ve Taraf Ülkelere buları en iyi şekilde korumakla yükümlü kılıyor. Bunun karşılığında söz konusu varlıklar prestij, turistik ilgi, teknik ve mali yardım imkanı sağlıyor.  İstanbul’un 1985 yılından bu yana yer aldığı listede Türkiye’den toplam dokuz yer bulunuyor. Türkiye’nin Dünya Miras Listesi’ne sunulacak yerlerinin bulunduğu geçici listedeyse 23 yer daha bulunuyor.

UNESCO,  İstanbul’u Dünya Miras Listesi’ne alış gerekçesinde Süleymaniye Camiini  ‘’insan dehasının emsalsiz bir başyapıtı ve Osmanlı yapılarının en üst rütbesi’’ olarak nitelemişti. UNESCO uzmanları ve Dünya Miras Komitesi, Haliç Metro Geçiş Köprüsü’nün yapılmasına itiraz etmiyor, hatta köprünün tarihi yarımadadaki trafiği azaltmak bakımından yararlı olabileceğini ifade ediyorlar. Ancak, uzmanlar, projeye göre 65 metre olan köprü direklerinin “dünyada en iyi korunan tarihi – kültürel manzara” olarak niteledikleri İstanbul’un Tarihi Yarımadası’nın manzarasını zedelemesi ihtimalinden endişe duyuyorlar. 

Dünyaca ünlü piyanist besteci Tuluyhan Uğurlu, ”Türkiye artık arabesk modasından sıyrılmıştır. Bugün arabesk müzik, fantezi müzik tartışmalarının gündeme gelmesini, konuşulmasını çok doğru bulmuyorum” dedi.

 Ünlü piyanist besteci Uğurlu, Karaman’da verdiği konserde, Osmanlı’nın batıya yönelen zaman dilimini anlatırken, zaman zaman müziğinin içinde mehteri kullandığını söyledi.
Sadece kendisinin değil, batılı sanatçıların da mehter müziğini kullandığını ifade eden Uğurlu, ”Haydın’ın askeri senfonisi, Mozart’ın Türk Marşı hemen aklıma gelenidir. Mehter bizim kadar Avrupa’yı, Avrupalı sanatçıları da etkileyen son derece ihtişamlı, Anadolu’daki kökleri Hititlere dayanan son derece zengin bir geçmişi olan askeri bir bandodur” dedi.
 

Klasik müzik sevilmez kanaaati

Uğurlu, toplumda ”Klasik müzik sevilmez” kanaatini yaptığı müzikle yıktığını, bundan büyük mutluluk duyduğunu vurgulayarak, şunları kaydetti:

”Ben sahneye bağlamayla, kavalla, bir taraftan viyolayla, bir taraftan Osmanlı çalgılarıyla, bir taraftan Uzak Doğu çalgılarıyla çıkıyorum. Yani bir bakıma dünya sentezini aynı sahnede paylaştırmanın peşinde oluyorum. Bu bakımdan konsere gelen sanatseverler, kendinden rahatlıkla bir şeyler bulabiliyorlar. Benim müziğimin felsefi kaynağı Anadolu müziği olduğundan dolayı Anadolu’da insanlar buna hiç yabancılık duymuyorlar. Onun için insanlar konser verdiğimiz mekanları hınca hınç dolduruyorlar.”
 

“Türkiye’de arabesk modası bitmiştir”

Türkiye’nin arabesk modasından sıyrıldığını savunan Uğurlu, arabesk müziği tartışmalarının gereksiz olduğunu bildirdi.

Önemli olanın gönülleri kazanmak olduğunu anlatan Uğurlu, asıl olanın melodilerin insanlığa mal edilmesi olduğunu vurguladı.

Türkiye’nin genç ve dinamik bir nesilden oluştuğuna dikkat çeken Uğurlu, ”Türkiye artık arabesk modasından sıyrılmıştır. Bugün arabesk müzik, fantezi müzik tartışmalarının gündeme gelmesini, konuşulmasını çok doğru bulmuyorum” dedi.
 

”Siyasetçiler sanata ilgi götermiyor”

Türkiye’de siyasetçilerin, sanata ve sanatçıya karşı çok fazla ilgili olmadığını ileri süren Uğurlu, Türkiye’yi yönlendiren kişilerin, bütün medeniyetleri kapsayan konserlere ilgi göstermesi gerektiğini savundu.

Uğurlu, Türkiye için idealleri olan tüm siyasetçilerin ”Güneş Ülke Anadolu” konserlerine gelmeleri gerektiğini dile getirerek, şöyle devam etti:

”Çünkü orada bütün medeniyetleri kendi medeniyetimiz gibi kabul eden bir anlayış görecekler ve bundan da büyük bir ilham alacaklarına eminim. Bir sanatsever gibi buna zaman ayırması gerekiyor. Konserleri takip etmeyen, sanatsal etkinlikleri takip etmeyen siyasetçinin de, yaptıkları siyasetin ruhu boş olur. Türkiye için gelecek planları olan, hayalleri olan tüm siyasetçilerin Güneş Ülke Anadolu konserlerimizi izleyip oralardan ilham almasını bekliyorum. Bu da sanatçı olarak benim en doğal hakkım.”
 

”Benim önümde Tuluyhan Uğurlu yoktu”

Karaman konserinde yanına gelen çocukların kendini çok etkilediğini ifade eden Uğurlu, gençlere örnek biri olmak istediğini bildirdi.

Kendisinin, bu işe başlarken örnek alacağı biri olmadığını açıklayan Uğurlu, ”Benim önümde örnek olacak bir Tuluyhan Uğurlu yoktu. Eğer benim önümde bir örnek olsaydı belkide ben çok farklı bir noktada olurdum. Kavalla, bağlamayı, piyanoyu, çelloyu, senfoni orkestrasını bir araya getiren piyano ile sahneye çıkaran, dünya görüşünden ödün vermeyen bir besteci olsaydı ben gençken bunun başarılabildiğini görseydim belki daha erken cesaret sahibi olup kendi konserlerime daha küçükken başlayabilirdim” diye konuştu.

Genç bestecilerin kendisini arayarak bestelerini dinlettirdiklerini söyleyen Uğurlu, zaman zaman okullara gidip öğrenciler ile bir araya geldiğini belirtti.

Konser sonrası yanına gelen çocukların, sorduğu sorularla kendisini mutlu ettiğini ifade eden Uğurlu, ”İlk defa piyanoya elleri değen o minik ruhların, minik güzelliklerin yanıma gelmesi benim için çok güzel bir mutluluk oldu. Hayretleri, sormuş oldukları sorular, ‘Bu neden yapılıyor?’, ‘O pedallar ne işe yarıyor?’, ‘Bu tokmak nasıl çalışıyor?’, ‘Bu teller niye buradalar?’ soruları bende müthiş bir sinerji oluşturuyor” dedi.

Aşırı sıcaklar öfke patlaması yapabilir

Ülke genelinde bunaltıcı hava sıcaklıkları devam ederken, özellikle nispi nem oranının yüksek olduğu Doğu Karadeniz’de yaşayanlar sıcak çarpmaları ve ısı rahatsızlıkları konusunda uyarılıyor.

Giresun Prof. Dr. İlhan Özdemir Devlet Hastanesi Başhekimi Dr. Ahmet Bal, sıcak havaların rahatsızlık verdiği yaz döneminde, nem oranının yüksekliğinin bu sorunu daha da artırdığını ifade etti. Bal, sıcak ve nemli ortamda kalarak ağır efor sarf eden kişilerde halsizlik, bitkinlik, baygınlık, aşırı terleme, bulantı ve baş ağrısı ile kol ve bacaklarda krampların görülebileceğini ifade ederek, ”Bu gibi durumlarda sıvı ve mineral kaybına bağlı olarak bitkinlik ve şok gelişebilir. Hava akımının olmadığı kapalı ortamlarda kalan kişiler sıcak çarpması riski altındadır. Bu durum, güneş ve sıcak çarpması denilen, acil ve yoğun tedavi gerektiren ölümcül duruma kadar götürebilir” diye kaydetti.
 

Ruh sağlığına etkisi

Ahmet Bal, aşırı sıcak ve nemin, ruhsal hastalığı olmayanlarda bile tahammülsüzlük, sinirlilik, uyku bozukluğu ve öfke patlamaları gibi sorunlara yol açabildiğini söyledi. Bal, aşırı sıcak ve nemin beden sağlığı yanında ruh sağlığı üzerinde de olumsuz etkiler yaptığına işaret ederek, şöyle devam etti: ”Ruhsal hastalığı olan bireylerde zaten var olan bazı belirtiler, aşırı sıcak ve nemli havalarda artarak hastalıklarını daha çekilmez hale getirmektedir. Yaz aylarında depresyon vakalarının yüksek oranda görüldüğü bilimsel çalışmalarla da desteklenmektedir. Sıcak havalarda dikkat edilmemesi durumunda özellikle yaşlılar, kalp rahatsızlığı olanlar ve çocuklarda önemli sağlık sorunları yaşanabilir. Solunum zorluğu yaratan faktörlerden birisi de sıcak ve nemli havadır. Bu nedenle yaşlılar, kalp rahatsızlığı olanlar ve çocukların böyle durumlarda daha fazla dikkat etmesi gerekmektedir. Kalp hastalarının solunum zorluğu çekmesi kalbin iş gücünün artması ve kalbi fazla yorması anlamına geliyor. Böylece hastaların risk oranı daha fazla artmaktadır. Aşırı nemli olan Karadeniz yöresinde yaşlılar, kalp rahatsızlığı olanlar ve çocuklar sıcaktan korunmaya daha çok dikkat etmeliler. Ülke genelinde olduğu gibi yörede de artan sıcaklardan korunma konusunda özellikle bu grup son derece önemsenmelidir.”

Alınabilecek önlemler

Bal, alınacak bazı önlemlerle sıcak hava ve yüksek nemin insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerinin önlenebileceğine dikkati çekerek, öğle ve sıcaklığın çok yükseldiği saatlerde güneş altında kalınmaması, kapalı mekanların mutlaka havalandırılması, yeterli hava akımı olmayan mekanlarda klima veya vantilatör kullanılması, aşırı efor gerektiren işlerden, alkol, sigara ve ağır yiyeceklerden uzak durulması ve bol sıvı tüketilmesi gerektiğini vurguladı.

Sıcak çarpması fark edildiğinde, kişinin hemen serin ve olabildiğince soğuk bir ortama taşınması gerektiğine işaret eden Bal, şunları kaydetti: ”Kişinin üstü ıslak havlu veya çarşafla örtülüp, vantilatör karşısına konulmalı ve varsa klima maksimum soğuklukta ve hızda çalıştırılmalıdır. Hastaya buzlu su banyosu yapılabilir. Hasta acilen hastaneye kaldırılmalıdır. Aşırı sıcak nem etkisinde kalarak bulantı, kusma ve baş ağrısı gibi şikayetlerin ortaya çıktığı kişilerin hemen gölge, serin bir yere alınıp sırt üstü yatırılması ve bol su verilmesi gerekir. Özellikle ruhsal hastalığı olanların bu aylarda ilaçlarını düzenli olarak kullanmaları ve doktor kontrollerini aksatmamaları gerekmektedir. Ruhsal hastalığı olmayan bireyler ise sıcak ve nemden en az etkilenecekleri şekilde yaşamaya çalışmalıdır. Aşırı sıcak ve nemli havalarda mecbur kalınmadıkça dışarı çıkılmamalıdır. Bol bol sıvı tüketmeli, alkolden uzak durulmalı, aşırı fiziksel egzersiz yapmamalı ve rahat giyecekler tercih edilmelidir. Dengeli ve hafif yiyecekler tüketilmelidir. Fazla güneşlenmekten kaçınılmalıdır.”
 

Tarkan gururla sunar: Adımı Kalbine Yaz

Tarkan’ın çalışmalarını büyük bir titizlikle yürüttüğü, “Adımı Kalbime Yaz” isimli albümü HİTT-DMC etiketiyle bugün müzik marketlerdeki yerini aldı. 

Tarkan, 3 yıllık bir aradan sonra sevenlerinin karşısına “Adımı Kalbine Yaz” albümüyle çıktı. Sanatçı, aynı albümde yer alan “Sevdanın Son Vuruşu” adlı şarkısını Mayıs ayında sevenlerinin beğenisine sunmuştu.
 
Albümde, söz ve müziği Tarkan’a ait olan şarkıların yanı sıra, Sezen Aksu, Yıldız Tilbe, Ozan  Çolakoğlu, Mithat Can Özer, Günay Çoban ve Gülşah Tütüncü’nün imzasını taşıyan şarkılar da yer alıyor.

Albümünün her ayrıntısıyla tek tek ilgilenen Tarkan, fotoğrafları için de dünyaca ünlü bir isimle çalıştı. Sanatçı, Los Angeles’a giderek Giuliano Bekor’ın objektifine poz verdi.

İlk buluşma Harbiye’de

Tarkan, albümle birlikte ilk konserini de Harbiye Cemil Topuzlu Açık Hava Sahnesi’nde verecek. Sanatçı, 31 Temmuz ve 1 Ağustos tarihlerindende iki gün boyunca Açıkhava’yı sallayacak. 

 

GÜÇLÜ BİR HAFIZA İÇİN

Beyninizi ve hafızanızı yaşınız kaç olursa olsun genç tutabilirsiniz. Nasıl mı? İşte cevabı.

1- Ters el alıştırması

Sağ eliniz yerine biraz da sol elinizi kullanmaya başlayın. Saçlarınızı sol elinizle tarayın, kalemi ters elinizle tutun gibi… Sonuç olarak, rutin alışkanlıklarınızı kırar ve beyninizin kullanmadığınız diğer yarısını da harekete geçirmiş olursunuz.

2-Çocuk oyunu alıştırması

İşe veya alışverişe giderken, tıpkı bir çocuk gibi merak içinde bütün duyularınızı harekete geçirin. Bakın, dokunun, dinleyin, koklayın. Bu şekilde çok ender yaptığınız bağlantıları canlandırır, beyninizin kapasitesini artırırsınız. Duyu organlarınızın ne kadar fazlasını kullanırsanız, hafızanız her zaman canlı kalır.

3-Harf alıştırması

Elinize bir gazete ve bir fosforlu kalem alın. Sırasıyla paragrafları okuyun ve çift yazylmış harflerin üzerini çizin. Mesela, çift ‘t’ ve ‘m’lerin üzerini işaretleyin. Böylelikle konsantrasyonunuzun ne kadar uyarıldığını hemen hissedeceksiniz. Bu, zihnin canlanmasını artırır.

4-Polisiye alıştırması

“Dün akşam şu saatte ne yaptım, neredeydim, iki saat önce ne yaptım?” gibi, genellikle polisiye romanlarında sorulan soruları kendinize yöneltin. Ve tabii cevaplayın. Bu alıştırma sonucunda yaptıklarınıza karşı dikkatinizi geliştirebilirsiniz.

5-Yürüyüş alıştırması

Asker yürüyüşü gibi olduğunuz yerde hareket edin. Sol bacağınızı her kaldırdığınızda, önce sağ elinizle, sonra sol elinizle dizinize dokunun. Böyle çaprazlama hareketlerle beyninizin her iki tarafını kullanmış olursunuz.

6-Ressam alıştırması

Burnunuzun ucunda bir fırça olduğunu hayal edin. Bununla havaya en sevdiğiniz renkte yatay bir sekiz çizin. Bu çizim hareketleri, yorgun zihninizi hemen canlandırır. Aynı zamanda beyni bloke eden stresi etkili biçimde yok eder.

7-Ajan alıştırması

Bu alıştırmayı daha çok sokakta yapacaksınız. Çevrenizde bulunan arabaların plakalarına bakın ve plakadaki harflerden kelimeler, hatta cümleler türetmeye çalışın. Böylece hem kelime hazinenizi geliştirir hem de beyninizi canlandırırsınız.

8-Resim alıştırması

Bu alıştırmayla alışveriş listelerini çok kolay ezberleyebilir, hafızanızı güçlendirebilirsiniz. Bunun için kalem kağıt alın ve kağıdın üzerine mum, kaktüs, yonca gibi semboller çizin. Her resim bir sayıyı sembolize ediyor. Ardından sembolleri sayılara göre ezberleyin. Bu alıştırmayla, zihninizde listeler oluşturmayı kolay başarırsınız.

9-Otobiyografi alıştırması

Düşünün ki, hayat hikayenizi tekrar yazmanız gerekiyor. Burada, işe, gittiğiniz ilkokuldan başlayabilirsiniz. Bunun için en yakın arkadaşınızı, tipini, sınıfınızın düzenini hatırlamanız gerekiyor. Bu alıştırmayla, kişilerle ilgili hafızanızı harekete geçirirsiniz.

10-Hipnoz alıştırması

Özellikle stresli anlarınızda olumlu kelimelerden destek almaya bakın. Bunlarla olumsuz düşüncelerinizi yok edersiniz. Mesela, “Benim için gerekli olan her şeyi biliyorum ve çok sakinim” cümlesini tekrarlayabilirsiniz.

Yapılan araştırmalar her geçen gün beyin ile ilgili yeni bilgiler veriyor. Kişinin duygularını tanıması ve beynini doğru yönlendirmesi de giderek önem kazanıyor.

Sol beyin ‘EĞER’ ve ‘FAKAT’ der

Bugün artık biliyoruz ki, sol beyin, kelime ve sayılarla ilgilenen, sağ beyne nazaran geçmişin üzerinde daha çok duran beyin alanıdır. Bu alanın özellikleri, soğuk, keskin, köşeli, mesafeli ve sert olması, katı kurallarının bulunmasıdır. Sol beyin ‘eğer’ ve ‘fakat’ sözlerini çok kullanır. Bu iki kelime hemen karar vermemeyi ifade eder. Beynin sol tarafı, bir şeyi anlamaya çalışırken aynı zamanda ertelemeye de yatkındır. Ayrıca benmerkezci olma eğilimindedir. Kendisini mutlu edecek şeyleri önemser. Bu sebeple de kendisi önceliklidir. Erkeklerin sol beyinleri baskın çalıştığı için benmerkezci yanları baskındır. Beynin sol kısmı, iradeyi mantıksal olarak kullanır.

Sağ beyin duygusaldır!

Sol beyin, yeni fikirlere açık değildir. Koruyucu, tutucu ve savunucudur. Oysa sağ beyin farklılıklara gebedir. Deneme yanılmayla karar verir. Duygusal alanlarla ilgili olduğu için istekleri hemen olsun ister. Stratejik düşünmek yerine, taktik bulur. Arzularını ertelemekten hoşlanmaz. Hızlı karar verip harekete geçmek eğilimindedir, acelecidir.

Sol beyin eril, sağ dişildir

Sol beyin, yeni fikirlere açık değildir. Koruyucu, tutucu ve savunucudur. Sağ beyin farklılıklara gebedir. Deneme yanılmayla karar verir. Sol beyin sayı ve rakamlarla ilgilenirken sağ beynin ilgi alanı daha çok görsel konulardan ve zevklerden oluşur. Estetik kaygılar sağ beyinde etkilidir.

Sağ beyin sevgiye göre karar verir!

Sağ beyni baskın çalışan kişiler iradelerine duygularını katarlar. Bir insanla iş yaparken ya da onun hakkında karar verirken kâr-zarar analizi yapmaktan çok, onu sevip sevmediklerini ölçü alırlar. İnsanları analiz ederken “o beni çok sever” ya da “ben onu çok severim” diyerek referanslarının duygu olduğunu belli ederler.

Sağ beyin niyete sol beyin sürece bakar

Sol beyinde niyet önemli değildir. Sürece ve sonuca bakar. Sağ beyin ise niyete göre hareket eder. Sol beyin hayal kurmaz ama sağ beyin hayalcidir. Yine sağ beyin sezgilere çok değer verir. Beyin görüntüleme çalışmalarında sol beynin görsel unsurlara hızlı tepki verdiği ortaya çıkmıştır. Oysa sağ beyin duygusal sayılabilecek uyarılara daha çabuk cevap vermektedir.

Sağ beyin sempatik, ön beyin empatiktir

Sol beynin önceliği kendisindeyken, sağ beynin önceliği başkalarındadır. Oysa ön beyin, önceliğin kendisinde mi yoksa başkalarında mı olacağını, hangi şartta nasıl tercihler yapacağını iyi belirler. Ön beyin empatik düşünür. Mesela, sol beyniyle düşünen bir kimse karşısındakine yol tarif ederken, yönleri kendisine göre tarif eder. “Sola gideceksin” dediğinde bu sol taraf kendi soludur. Oysa empati yapabilen insan karşı tarafın yönünü dikkate alır.

Sol gerçekleri, sağ beyin duyguları analiz eder

Sağ beyin pembe düşler görür. Gerçeklerden uzak hayaller kurmak onun işidir. Sol beyin ise, hayali ve sezgileri önemsemez, kullanmaz. Sağ beyin dişil özellikler barındırdığı için, sezgisel düşünmeye yatkındır ve sezgilerinde çoğunlukla haklı çıkar. Ön beyin ise sezgileri süzgeçten geçirerek kullanır. Her hissettiğini doğru kabul eden sağ beyne mukabil, ön beyin sezgilerinin doğru olup olmadığını anlamaya çalışır. Sol beyin gerçekleri, sağ beyin duyguları, ön beyin ise doğruları analiz eder ve öncelik verir.

Sol beyinde erkeksi özellikler baskın!

Sağ beyin duygusal kararlar verdiği için, bu kararları inanarak vermek ister. Sol beyin, inanamasa da karar vermekten yanadır. Sol beyin tekil ve erildir. Yani erkeksi özellikleri baskındır. Sağ beyin ise çoğulcudur ve dişil özellikleri vardır. Sol beyin anlamaya çalışırken, sağ beyin hissetmek için uğraşır. Sol beyin karşılaştığı olaylarda çıkarı doğrultusunda tepkiler verirken, sağ beyin sempatik bir bakışıyla yaklaşır. Yani kendini hemen olaya kaptırır. Sağ beyni baskın çalışan kimse, birisi ağladığı zaman onunla beraber ağlar. Kendisinden çok başkalarını mutlu etmeye uğraşır. Kadınlarda bu özelliğe sık rastlanır, kadınların şefkat duyguları yoğundur ve iyi annelik yaparlar.

Aşkın ömrü ‘2 yıl 11 ay 8 gün’müş

İngiliz evlilik sitesi “confeti.co.uk” tarafından yapılan araştırmaya göre; aşkın ömrü 2 yıl 11 ay 8 gün sürüyor.

4 bin çifte evliliklerinin hangi döneminde mutlu oldukları soruldu. Posta’nın haberine göre, çiftlerin en mutlu zamanlarını ilişkilerinin üçüncü yılına doğru yaşadıkları, bu noktadan sonra beraberliklerin çöküşe geçtiği görüldü. Üç yılın sonunda hiçbir şey eskisi gibi olmuyor.

Evlilik sitesinde mutlu evliliğin reçetesi aşağıdaki gibi verildi:

– Her gün kendinize 1 saat 15 dakika zaman ayırın.

– Eşinize ev işlerine yardım ettiğinde teşekkür edin.

 – Ayda bir açık havada yürüyüş yapın.

– Günde en az bir kere partnerinize çay ya da kahve içmeyi teklif edin.

 – Yatağa girmeden önce 24 dakika dertleşin.

 – Kavga da etseniz uyumadan önce öpüşüp barışın.

– Günde beş kez kucaklaşın ve en az bir kere ‘Seni seviyorum’ deyin.

– Eşiniz iş yerindeyken mesaj, telefon ya da e-posta yoluyla dört kez haberleşin.

– Haftada üç geceyi kanepede kıvrılıp oturarak geçirin.

– İki günde bir birbirinize iltifat edin.