Bir Psikiyatristin Günlüğü

Psych-Istanbul, Cinema-Philia, Tiyatroseverler ve Hayata Dair Ayrıntılar…
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 •Ghandi’nin sözleri
Önce önemsemezler,

sonra gülerler,

sonra kıskanırlar,

en sonunda ise yenilirler…

•Adaletsiz rejimi, adaletle yıkınız. Alkışlar önüne kansız elle çıkınız.
•Basit yaşa ki başkaları da varolabilsin.
•Bir insanı, ancak gerçekten uyuyorsa uyandırmak mümkündür. Ama, eğer uyumuyor da uyku taklidi yapıyorsa, dünyanın bütün gayretlerini sarfetseniz, nafiledir.
•Bizi yokedecekler şunlardır: İlkesiz siyaset; vicdanı sollayan eğlence; çalışmadan zenginlik; bilgili ama karaktersiz insanlar; ahlâktan yoksun bir iş dünyası; insan sevgisini alt plana itmiş bilim; özveriden yoksun bir din anlayışı.
•Bu dünyada öylesi aç yaşayan insanlar var ki, Tanrı onlara ancak bir somun ekmek suretinde görünebilir.
•Dinler aynı noktada birleşen farklı yollardır. Aynı amaca ulaşacak olduktan sonra ayrı yollar seçmemizin ne önemi olabilir?
•Dünyada görmek istediğiniz değişikliğin kendisi siz olun..
•Düşünceye gem vurmak, zihne gem vurmak gibidir. Bu ise rüzgarı zaptetmekten de zordur.
•Düzenli, temiz ve şerefli olabilmek için paraya ihtiyacımız yoktur.
•Göze göz, dişe diş düşüncesi bütün dünyayı kör edecek.
•Güç fiziki kapasiteden değil, boyun eğmeyen iradeden gelir.
•Haksızlığa sapıp bütün insanlar seni takip edeceğine, adaletle hareket edip tek başına kal daha iyi.
•Her sabah kalktığım zaman kendi kendime şöyle söz veririm: Dünya üzerinde vicdanımdan başka kimseden korkmayacağım. Kimsenin haksızlığına boyun eğmeyeceğim. Adaletsizliği adaletle yıkacağım ve mukavemet etmekte ısrar ederse onu, bütün mevcudiyetimle karşılayacağım.
•Keyif zaferde değil; asıl mücadele, girişim ve çekilen ıstıraptadır.
•Özgürlük hiçbir zaman “her istediğini yapma izni” anlamı taşımamıştır.
•Sevgi dünyadaki en incelikli güçtür.
•Sevgi her zaman ıstırap çeker, hiçbir zaman ne gücenir ne de intikam almaya çalışır.Günün sözü 14 Kasım 2006
•Sevgi insanlığın, şiddet hayvanlığın kanunudur.
•Sevginin olduğu yerde hayat vardır.
•Sıkılmış yumruklarla el sıkışamazsınız.
•Siz kendi elinizle teslim etmedikçe, kimse kendinize olan saygınızı elinizden alamaz.
•Söylediklerinize dikkat edin; düşüncelere dönüşür… Düşüncelerinize dikkat edin; duygularınıza dönüşür… Duygularınıza dikkat edin; davranışlarınıza dönüşür… Davranışlarınıza dikkat edin; alışkanlıklarınıza dönüşür… Alışkanlıklarınıza dikkat edin; değerlerinize dönüşür… Değerlerinize dikkat edin; karakterinize dönüşür… Karakterinize dikkat edin; kaderinize dönüşür…
•Şiddet göstermeme, inancımın birinci maddesidir. Aynı zamanda o, benim itikatımın da son maddesidir.
•Şiddet karşıtlığının ürettiği güç kesinlikle insan yeteneğinin icat ettiği tüm silahlardan gücünden üstündür.
•Tanrı dularımızı bize göre değil, kendi yöntemine göre yanıtlar.
•Toplum hayatı için bireysel özgürlük ve bağımsızlık şarttır.
•Toprağı kazıp onu işlemeyi unutmak, kendimizi unutmak demektir.
•Zayıf insanlar affedemezler. Affetmek güçlülere has bir özelliktir.

Annenin sesi dil gelişimini etkiliyor

Annenin sesinin, yenidoğanın beyninde dil öğrenmeyle ilgili bölümlerin etkinleşmesinde özel bir rol oynadığı bildirildi.

Montreal Üniversitesi ve Sainte-Justine Üniversite Hastanesi Araştırma Merkezi’nden bilim adamlarının yaptığı araştırma, yenidoğanların beyinlerinde dil öğrenmeyle ilgili bölümlerin, annenin sesiyle etkinleştiğini ortaya koydu.

Araştırma çerçevesinde, bebeklerin doğumdan sonra 24 saat içinde beyinlerindeki elektriksel kayıtlar izlendi. İzleme sonucu, beyin sinyallerinin bebeklerin diğer kadın seslerine, annelerinin seslerine verdikleri tepkiyi vermezken, bu seslerin, sadece beyinde seslerin tanınmasıyla ilgili bölümlerini etkin hale getirdiğini gösterdi.

Araştırma ekibinin lideri doktor Maryse Lassonde, “Bu, yenidoğanın beyninin, annenin sesine güçlü biçimde yanıt verdiğini ilk kez kanıtlayan ve bilimsel konuşmak gerekirse, annenin sesinin bebekler için özel olduğunu gösteren heyecan verici bir araştırma” dedi.

Bilim adamları, 16 yenidoğanın başına uyurken elektrot bağladı. Bu sırada, anneden sesli harf olan “A” sesini çıkarmaları istendi. Aynı çalışma, daha sonra bebeği laboratuvara getiren kadın hemşireyle yapıldı.

Araştırmada, anne konuştuğunda, bebeğin beyninde özellikle motor beceriler ve dil öğrenmeyle ilgili sol lobda açık tepkiler, yabancı biri konuştuğunda ise sesin tanınmasıyla bağdaştırılan sağ lobda tepkime gözlendi. Araştırmanın sonuçları Cerebral Cortex dergisinde yayımlandı.

Kış depresyonu sizi esir almasın!

Yüzünü daha az gösteren ‘güneş’ nedeniyle çoğumuz enerji yoksunluğu ve hayattan keyif alama gibi sorunlarla baş etmek zorunda kalıyoruz!

Aslında ‘Kış depresyonu’ olarak adlandırılan ve özellikle kadınları etkisi altına  alan  bu hastalıktan korunabiliriz. İşin püf noktası ise haftada en az 2 kez balık tüketmek ve bol bol egzersiz yapmak! Psikolog Orhan Öztürk Sağlık ve Yaşam dergisinde depresyondan korunma yollarını anlatıyor:

“Çok uykum olmasına rağmen gece uykuya dalmakta zorluk çekiyorum, sabahları da zar zor uyanıp gün boyu halsiz oluyorum”,  “Kimse ile görüşüp konuşmak istemiyorum”, “Çok mutsuzum, içimden bazen ağlamak geliyor”,  bu tarzı yakınmaları kış mevsiminde çevremizden sıkça duyuyor ya da kendimiz de dile getiriyoruz… Özellikle kadınları etkisi altına alan kış depresyonunun yaşamı çekilmez hale getiriyor, oysa bu hastalıktan korunmanın mümkün. Kış mevsimi bazı kişiler için oldukça zor geçiyor. Çünkü enerji yoksunluğu, gün içinde aşırı uyuklama, sabahları geç uyanma ve hayattan keyif alamama gibi durumlar yaşam kalitesini ciddi boyutlarda bozabiliyor. Ancak alınacak olan bazı önlemler ile kış mevsimini enerjik ve keyifli bir şekilde geçirmek mümkün.

Toplumun yüzde 10’unu etkiliyor!

Kış depresyonu, yılın diğer zamanlarında zihinsel durum açısından oldukça sağlıklı olmalarına karşın, soğuk aylar yaklaştıkça depresyon belirtileri gösteren kişilerde görülen ruhsal bir düzensizlik durumu olarak tanımlanıyor. Teknik adı “mevsimsel duygu durum bozukluğu” olan bu rahatsızlık nadiren de olsa diğer mevsimlerde ortaya çıkabiliyor. Kış depresyonu yaşayan kişilerin en belirgin özellikleri ise her sene kış ayları yaklaştıkça gözlenen depresyona özgü mutsuzluk, keyifsizlik, hayattan tat alamama ve enerji azalması gibi durumlar yaşamaları. Yapılan çalışmalar özellikle kadınları etkisi altına alan kış depresyonunun tüm yetişkinler arasında yüzde 1.5 – 10 gibi yüksek bir oranda gözlendiğine işaret ediyor.   

Belirtileri neler?

Genellikle soğuk ve az ışıklı aylar yaklaştıkça giderek artan belirtiler şöyle sıralanıyor:

•Enerjisi yoksunluğu,
•Sabahları güç uyanma,
•İsteksizlik,
•Genel keyifsizlik,
•Gün içinde aşırı uykulu olma,
•Konsantrasyon güçlüğü,
•Performans düşüklüğü gibi depresyona özgü durumlar yaşanıyor.
•Sıklıkla karbonhidratlı besinler tercih edildiği için kilo alınıyor.  
Depresyonu önlemenin 7 püf noktası!

•Kış boyunca gündüz saatleri süresince olabildiğince doğal güneş ışığı almalısınız. Bu nedenle penceresi olmayan ve yapay ışıkla aydınlatılan ortamlarda çalışıyorsanız, sabah mesai saatinden önce ve hafta sonları güneşli ortamlarda bulunmaya çalışın.
•Evde ve işyerinde aydınlatma için doğal güneş ışığı tarzında ışık veren ampuller kullanın.
•D vitamini açısından zengin olan balık etini haftada en az 2 kez tüketin. Bol sıvı ve meyve suyunu ihmal etmeyin.
•Mümkünse kış tatillerinizi güneşli ve rahat ortamlarda geçirin.
•Uyku alışkanlıklarınızı değiştirmeyin, hafta sonları geç saatlere kadar uyanık kalmayın.
•Haftada 3-4 gün egzersiz yapın. Böylelikle hem kendinizi daha dinç hissedecek, hem de gece daha rahat uykuya dalacaksınız.
•Yapmak isteyip de devamlı ertelediğiniz sosyal aktiviteler için kış mevsiminin iyi bir fırsat olduğunu akıldan çıkarmayın.
Uzmana ne zaman başvurmalı?

Değişken sosyal ve fizyolojik şartlara bağlı olarak ortalama ruh halindeki dalgalanmalar herkeste görülebilir ve bu durum bir seviyeye kadar son derece olağan. Kış depresyonu bir uzmana başvurulmadığı durumlarda baharın gelmesiyle de pekala kendi kendine geçebilir. Ancak duygu durumdaki düşüşler her sene kış aylarında belirgin olarak ortaya çıkıyorsa ve kişinin psikolojik, sosyal, ailevi ve akademik hayatını ciddi derecede etkilemeye başlamışsa, artık bir uzmana görünme vakti gelmiştir. Böylelikle profesyonel yardım alan hastalar bir sonraki yılın kış depresyonuna karşı daha hazırlıklı olur ve hastalıkla çok daha verimli metotlarla başa çıkmayı öğrenirler.

Işık terapisi ile etkili çözüm!

Kış depresyonunda diğer depresif bozuklukların tedavisinde kullanılan klasik yöntemler olan bilişsel-davranışçı psikoterapi ve ilaç tedavisinden farklı olarak, ışık terapisi (fototerapi) ile melatonin hormon desteği uygulamalarına yöneliniyor. Özellikle ışık terapisi ve psikoterapi kombinasyonu ile hastaya ilaç vermeden ve olası yan etkilerden uzak kalarak çok başarılı sonuçlar elde etmek mümkün oluyor. Tedaviye yanıt oranı kişiden kişiye ve kullanılan yöntem kombinasyonuna bağlı olarak değişiyor. Ortalama bir ışık terapisi seansı 30-60 dakika sürüyor ve hastalar genellikle ilk 1 hafta sonrasında iyileşme fark etmeye başladıklarını ifade ediyor.

Konuşma şekliniz sizi ele veriyor

Atatürk Üniversitesi (AÜ) İletişim Fakültesi öğretim üyelerinden Murat Bulut, oturuşun, bakışın, nefes kontrolünün, konuşurken nereye bakıldığının, kişinin karakter ve ne kadar donanımlı olduğunu ortaya koyduğunu söyledi.

 Atatürk Üniversitesi (AÜ) İletişim Fakültesi öğretim üyelerinden Murat Bulut,  her geçen gün güzel konuşmanın, kelimeleri doğru telaffuz etmenin öneminin arttığını söyledi.

Hatiplerin, siyasetçilerin hitabetleriyle, doğru telaffuzlarıyla insanları etkilediğine dikkati çeken Bulut, içtenlikle, samimi bir şekilde yapılan konuşmanın muhatabını mutlaka etkileyeceğini belirtti.

Bazen güzel konuşmanın ukalalık anlamına geldiğini öne sürenlerin olduğunu dile getiren Bulut, güzel konuşmanın kesinlikle ukalalık olmadığını vurguladı.

Ancak kibarlık adına bazı kelimelerin ziyan edildiğini ifade eden Bulut, şunları kaydetti:
”Şöyle bir yanılgı var; Bölgelerde güzel konuşmak demek, sanki biraz daha kendini toplumun üzerinde görmek, konuşurken yukarıdan bakma tavrı gibi bir düşünce vardır, ancak gerçekte böyle bir şey yok. Doğru telaffuz etmek en samimi telaffuzdur. Kibarlık adına bazı kelimeler ziyan ediliyor. Bir kural var: Harf daralması. ‘Olacak’ kelimesi ‘olacak’ diye yazılır ama ‘olucak’ diye okunur. Bazıları kibarlık olsun diye ‘olcak’, ‘gelcek, ‘incek’ der, yani harf atlaması hatasını yapıyor. Bu da konuşma kusurlarına giriyor.”

Bireyin konuşmasıyla kendini hemen ele verdiğini söyleyen Bulut, ”Bireyin konuşması, onun konumunu, Türkçe’ye olan hakimiyetini, hayata bakışını gösterir. Güzel konuşmak bir sanattır. Çok güzel konuşuyorsa en azından kitap okuyor demektir. Çok kitap okuyan birinin kelime dağarcığı geniş olacağı için kurduğu cümleler de kaliteli olacaktır” şeklinde konuştu.

Bulut, güzel konuşan birisinin girdiği ortamda etkinliğini, farklılığını ortaya koyacağını, insanların dikkatini çekeceğini belirtti.
 

”İş sahibi olmak için güzel konuşmak  da gerekiyor”

Bulut, gelişen teknolojiyle birlikte iş alanında da farklılaşma olduğunu belirterek, Türkiye’de hizmet sektöründe çok önemli gelişmelerin kaydedildiğini söyledi.
Hizmet sektöründeki gelişmelerle birlikte çalışanlardan beklentilerin de değiştiğini anlatan Bulut, ”Eleman alımında kişide aranan özellikler farklılaştı. Bundan 15 yıl önce işe alımlarda sadece yazılı sınav yapılıyordu. Ancak günümüzde çoğu sektörde, yazılı sınavın ardından sözlü sınav da yapılıyor” dedi.

İş müracaatlarında, bireyin güzel konuşması, kelimeleri doğru telaffuz etmesi gerektiğini belirten Bulut, insan kaynakları müdürünün, işe alacağı elemanının donanımlarını, uzmanlık alanlarını, kendini nasıl ifade ettiğini, beşeri ilişkilerinin ne düzeyde olduğunu tespit etmeye çalıştığını ifade etti.

Alanında uzman olmanın yanında, donanımlarını ifade edebilmenin de önemli olduğuna dikkati çeken Bulut, şöyle konuştu: ”Beşeri ilişkileriniz ne düzeyde? Olayları anlatırken heyecanınızı kontrol edebiliyor musunuz? Öfkelendiğiniz zaman tepkileriniz nasıl?’ İnsan kaynakları müdürü bunları ölçüyor. Bununla birlikte vücut dili de çok önemlidir. Sizin oturuşunuzdan, bakışınızdan, nefes kontrolünüzden, konuşurken nereye baktığınız, nasıl (dik, kambur) durduğunuz, duygusal durumunuz, bunlar sizi hemen ele verir. Asıl niyetinizi hemen anlar. İşe alınırken, alanında uzman olmanın yanında bu özelliklere de bakılıyor.”
 

Yöresel ağız olumsuz etkiler

İnsan kanyakları müdürünün, alanında ne kadar uzman olursa olsun, kişide yöresel ağız varsa bundan olumsuz etkileneceğini dile getiren Bulut, hizmet sektörü çok geliştiği için insan ilişkilerinin, hitabın ve her alanda güzel konuşmanın öneminin arttığını kaydetti.
İletişimin başlangıcının ”Merhaba” kelimesi olduğunu anımsatan Bulut, ”İkili ilişkilerde bencilleşmek, iç dünyasında yaşamak var. ‘Merhaba’ iletişimin başlangıcıdır. İlla ki ‘merhaba’ demek için birini tanımak gerekmez. Geneldir ve herkese ‘merhaba’ diyebilirsiniz. İletişimin adımı burada başlıyor” diye konuştu.

Bulut, herkesin ortak ağız (İstanbul) kullanması gerektiğini, bunun bir zorunluluk olduğunu vurguladı.

”Sağa sola bakan birinin söyledikleri doğru olmayabilir”

Konuşma sırasında el hareketlerinin de önemli olduğunu ifade eden Bulut, şunları ifade etti:

”Konuşmaya jest katmak, konuşmayı daha zarif hale getirir. İş başvurusu için gittiğinizde çok heyecanlıysanız ve elinizi, kolunuzu nereye koyacağınızı bilemiyorsanız, o zaman elinize bir kalem alın. O kalem hem bir aksesuar olur hem de elinizi nereye koyacağınız kaygısını ortadan kaldırmış olur. Kalemi sakın hoplatmayın çünkü dikkati dağıtırsınız. Konuşurken kollarını bağlıyorsa o kendini kapatmış demektir. Bu da vücut dilinde önemlidir. Göz teması kurmak. Gözlerini kaçıran, konuşurken tavana, yere, sağa sola bakan birinin söyledikleri doğru olmayabilir ya da söylediklerinden emin değildir. Kendine güveni yoktur. Sesi titriyorsa çok heyecanlı bir yapıya sahiptir ve bunu kontrol altına alamıyor demektir.”

İş görüşmelerinde, insanın kendine olan güveni, konuşurken bildiklerini doğru telaffuzla ifade etmesi gerektiğini söyleyen Bulut, muhatapla göz teması kurmanın da önemli olduğunu belirtti.

Diksiyonun, güzel konuşmanın her geçen gün öneminin arttığını söyleyen Bulut, 2002 yılında diksiyon kursu vermek için 20 kişiyi bir araya getiremediğini, insanların ”diksiyon” kursuna ”direksiyon kursu veriliyormuş” diye söylemlerde bulunduğunu dile getirdi.
 

”TV programlarında Türkçe’yi katlediyorlar”

Bazı televizyon programlarında, dizilerde, haber bültenlerinde Türkçe’nin adeta katledildiğini ileri süren Bulut, şöyle devam etti:

”Bunun kontrol altına alınması gerekiyor. Şuan RTÜK’ün kontrolü yeterli değil. Daha ciddi kontroller olması lazım. Haber bültenlerini okuyan spikerler, program sunucuları mutlaka bir sınavdan geçirilmeli. Eksiklikler giderilmeli. Tabii Türkçe canlı bir dil, her gün yeni şeyler ekleniyor. Gençler en çok televizyondan sinemadan etkileniyor. Artık kitap okuyanların sayısı azaldığı için televizyon çok önemli bir lokomotif. ”

Bulut, televizyonlarda özellikle en çok izlenen programlarda, dizilerde kelimeleri eksik, yarım ya da kısa telaffuz etmenin doğruymuş gibi yansıtıldığını dile getirerek, bunun da mutlaka önüne geçilmesi gerektiğini sözlerine ekledi.

Türkiye’de neredeyse hiçbir parti sitesinin, sosyal medya ile ilişkili olmadığını işaret eden Atıf Ünaldı, son derece başarılı bulduğu CHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin’i, Twitter’da favorisi olarak gösterdi.

Sosyal medya ve İnternet’in, seçimin en can alıcı mecralarından olacağına işaret eden İnternet stratejisti Atıf Ünaldı, “Sosyal ağların bu kadar yaygın olduğu bir dünyada, dinamik veya statik web sitelerine takılı kalmaları, partilerin hâlâ Türkiye gerçeği içinde yaşadıklarını ve İnternet teknolojilerinin onlara yaratacağı farkı anlayamadıklarının en güzel göstergesi” dedi.

Genel seçim öncesinde partilerin web sitelerinde milletvekilli adayları ve e-seçmenin de bulunduğu sosyal ağların gerekli olduğunu düşünen Ünaldı, içerik üretiminde crowd sourcing yönteminin kullanılması gerekliliğine dikkat çekti. Ünaldı, “AKP’nin sitesinde Ahmet Davutoğlu’nun genel söylemlerine paralel bir dünyaya açılma yapısını görmek isterdim. Egemen Bağış’ın İngilizce blogunun olması gerekirdi. CHP’nin sitesinde gölge hükümet gibi bir yaklaşımla günün sorunlarına cevap olacak dosyaların olması gerekirdi. Kemikleşmiş kitlesi okur-yazar ve fikir üretir olan bir partinin sitesinde halka açık bir blog mutlaka bulunmalıydı. Bu alanların parti yönetimi ile interaktivitesi olmalıydı” diye konuştu.

Seçimin yaklaştığı dönemde twitter’da trending topic olan partinin haber değeri taşıyacağını anlatan Ünaldı, bunun kendi başına bir reklam unsuru olduğunu, maliyetinin destekçilerle yapılırsa neredeyse hiç bulunmadığını ancak partilere prestij katacağı için seçim döneminde birçok parti tarafından kullanılacağını söyledi.

Türkiye’de neredeyse hiçbir partinin sitesinin, sosyal medya ile ilişkili olmadığının altını çizen ve mevcut  durumu analiz eden Ünaldı, CHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin ve Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül hariç bütün liderlerin twitter üzerinde monolog yaptığını belirterek bunun yeni dönem siyasetçi ile eskileri arasındaki farkı net bir şekilde ortaya koyduğunu vurguladı. Ünaldı, “Twitter tarafında benim favorim kesinlikle Gürsel Tekin. Kullandığı dilden, kullanım sıklığına, interaktiviteye kadar her konuda son derece başarılı” dedi.

Haberin ayrıntısını TBD Bilişim Dergisi’nden okuyabilirsiniz. Bilişim Dergisi’ne  www.bilisimdergisi.org ve  www.tbd.org.tr bağlantılarından ulaşabilir, dergiyi pdf olarak  http://www.bilisimdergisi.org/index.php?sayi=son&tip=pdf adresinden indirebilirsiniz.

İstanbul’a ait kültürel değerleri tek çatı altında toplamak ve elektronik ortamda herkesin kullanıma sunulmasını amaçlayan ”İstanbul Kültür Mirası ve Kültür Ekonomisi Envanteri Projesi” tamamlandı.

İstanbul Kültür ve Turizm Müdürü Ahmet Emre Bilgili, Richmond Otel’de düzenlenen bilgilendirme toplantısında, projenin Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi ortaklığında, Fransız Anadolu Araştırmaları Enstitüsü ve İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansının desteğiyle gerçekleştirildiğini söyledi.

İstanbul’un neyi olup olmadığına ilişkin bilgilerin elde olması ve herkesin kullanıma açık halde bulunması ana fikriyle yola çıkıldığını vurgulayan Bilgili, konuşmasını şöyle sürdürdü: ”Bundan sonra elektronik ortamda, her isteyen, İstanbul’un bilgilerine sahip olabilecek. İstanbul üzerine proje geliştirebilecek, kentin kültür, kültür endüstrisi ve turizm politikasını ortaya çıkarabilecek. İstanbul dünyada iddialı bir şehir. İddialı olmanın gereklerini de yerine getirmek gerekiyor. En büyük eksiklerimizden biriydi. İstanbul’un kültür ve turizm potansiyeline yönelik envanterimizi yarından itibaren kullanıma açmış olacağız.”

”Türkiye’de bir ilk, dünyada da iddiaya sahip”

2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansının desteğiyle geç de olsa bu projeyi hayata geçirmeyi başardıklarını vurgulayan Bilgili, envanterin hem kültürel mirasa ilişkin bütün bilgileri içerdiğini hem de kültür endüstrisini ve kültürün tüm boyutlarını kapsadığını kaydetti.
Bilgili, ”Bu yaptığımız çalışma Türkiye’de bir ilk, dünyada da bir iddiaya sahip” dedi.

”İstanbul Kültür Mirası ve Kültür Ekonomisi Envanteri Projesi” kapsamında İstanbul’da 200 kurumla iş birliği yapıldığını ve ülkenin en iyi uzmanlarıyla çalıştıklarını ifade eden Bilgili, ”Bu çalışma, Türkiye’nin diğer şehirleri için model olacaktır. Mardin böyle bir envanter hazırlayacaksa yöntem burada. Gerekirse danışmanlık da yaparız. Her şehir kendi envanterini bizim yaptığımız bu usulle hazırlarsa Türkiye’nin kültür mirası ve endüstrisi envanteri de ortaya çıkmış olur” şeklinde konuştu.

Emre Bilgili, sadece Türkiye’deki değil dünyadaki şehirlere de talep etmeleri halinde destek verebileceklerini kaydetti. Bilgili, envanterin elektronik ortamda sürekli geliştirilip güncelleneceğini, projenin bundan sonraki asil sahibinin İstanbul Valiliği veya İstanbul Büyükşehir Belediyesi olacağını, onların kendi aralarında bu konuda anlaşacağını vurguladı. İnternet sitesinin, şu anda sadece Türkçe olduğunu, daha sonra farklı dillerde de hazırlanabileceğini aktaran Bilgili, bu çerçevede 17 kitap hazırlandığını ve 3’ünün İstanbul Bilgi Üniversitesi tarafından basıldığını anlattı.

”İnsanlığa ve Türk milletine adanmak üzere hazırlandı”

TÜBA Başkanı Yücel Kanpolat da tarih boyunca 3 büyük imparatorluğa başkentlik yapmış, bulunduğu coğrafyanın en önemli kenti İstanbul’un neyi olup olmadığını ortaya koyan bu projenin çok büyük önem taşıdığını vurguladı.

Projenin kar amaçlı değil, insanlığa ve Türk milletine adanmak üzere hazırlandığını dile getiren Kanpolat, projeyi başka ülkelerle de paylaşmaya hazır olduklarını söyledi. Proje koordinatörü Hakan Tanrıöver de projenin 15 ay boyunca 48 kişilik bir ekibin, İstanbul’da kültürün yaratıldığı ve tüketildiği alanlarda yaptığı saha çalışması sonucunda tamamlandığını belirtti.

Analitik verilerin yer aldığı 150 bin web sayfası ve 60 bin fotoğraftan oluşan ”www.istanbulkulturenvanteri.gov.tr’‘ adresinden ulaşılabilecek dinamik bir web sayfası tasarlandığını anlatan Tanrıöver, sitenin yarın sabahtan itibaren açılacağını belirtti. Tanrıöver, bilgi ve verilerin ”kentsel mimari”, ”arkeoloji”, ”halk kültürü”, ”kültür ekonomisi”, ”haritalar” ve ”İstanbul bibloyografyası” olmak üzere 6 başlıkta toplandığını kaydetti.

Aynı mekanın 200 yıllık serüveni

Siteden, 1776 yılından bu yana aynı mekanın geçirdiği 200 yıllık değişimin takip edilebileceğini, tüm tarihi haritaların da sitede yer aldığını kaydeden Tanrıöver, ”İstanbul’un var olduğu bilinen, ama derli toplu bir hali bulunmayan kültürel ve geleneksel değerler toplanarak kayıt altına alındı. Böylece İstanbul meraklıları ve araştırmacılara yol gösterecek olağanüstü bir kaynak sağlandı” diye konuştu. Tanrıöver, İstanbul ile ilgili yazılan tüm kitapların, doktora ve yüksek lisans tezlerinin künyelerinin de siteye konduğunu dile getirdi.

Sistemde 39 ilçedeki kentsel mimari alanında 27 bin 690 yapının kayıtlı olduğunu ifade eden Tanrıöver, ”Bu çalışma kapsamında, yarından itibaren yeni belirlenen bin kentsel mimari öğeyi koruma kurullarına tespit ettireceğiz” dedi.

Tanrıöver, yeni envanterlerin Silivri, Çatalca ve Arnavutköy’de bulunduğunu, bunların, tek yapı ölçeğindeki küçük yapıları içerdiğini söyledi. Kentteki kayıp eserlerin envanter kapsamında bulunmadığına işaret eden Tanrıöver, ”1776’dan 2010’a kadar İstanbul’un geçtiği tarihi evrelerini nokta bazında görebileceğiz” ifadesini kullandı.

Deniz surları envanter altına alındı

İstanbul deniz surlarının, ilk defa bu detayda envanter altına alındığını vurgulayan Tanrıöver, çalışmalar sırasında deniz surlarının etrafında tespit ettikleri kötü yapılarla kirli görüntüleri, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Tarih Çevre Koruma Müdürlüğüne ilettiklerini söyledi. Tanrıöver, Süleymaniye bölgesindeki özgün olmayan çalışmaları Vakıflar Müdürlüğüne bildirdiklerini anlattı.

Kentin kültür altyapısının mekansal dağılımını da harita üzerine yerleştirdiklerine işaret eden Tanrıöver, proje kapsamındaki yayınların, projede elde edilen verilerin analitik incelemesini içerdiğini söyledi. Tanrıöver, ”İstanbul Kültür Mirası ve Kültür Ekonomisi Envanteri Projesi” için toplam bütçenin 1 milyon 512 bin TL olduğunu ifade ederek, bunun 1 milyon lirasının İstanbul 2010 Ajansının, geri kalanının ise TÜBA ve Kültür ve Turizm Bakanlığının katkılarıyla sağlandığını kaydetti.

Türkiye’nin de aralarında bulunduğu 23 ülkede, 31 binin üzerinde kişi arasında gerçekleştirilen Philips Global Sağlık ve İyi Yaşam Endeksi araştırması, insanların sağlık ve iyi yaşam anlayışlarını global bir bakış açısıyla ortaya koyuyor.

Royal Philips Electronics (AEX: PHI, NYSE: PHG) “Philips Global Sağlık ve İyi Yaşam Endeksi: Küresel perspektif” raporunu yayınladı. Rapor, Hindistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Suudi Arabistan Krallığı ve Singapur’da yaşayanların; Japonya, Avrupa’nın büyük bölümü ve Amerika gibi dünyanın en gelişmiş ekonomilerine sahip ülkelerinde yaşanlara oranla, sağlık ve iyi yaşam koşulları hakkında daha pozitif hissettiklerini ortaya koyuyor. Bu sonuçlar, raporda sağlık ve iyi yaşamın temel etmenleri olarak tanımlanan sağlık, iş ve kişisel ilişkilerle bağlantılı konulara, kişilerin verdiği önem ve memnuniyet derecelerindeki farklılıkları yansıtıyor.

Philips Sağlık & İyi Yaşam Merkezi Direktörü Katy Hartley konuya ilişkin görüşlerini “Philips insan odaklı bir kurumdur ve Philips Endeksi, giderek artan dünya nüfusunun gereksinimlerini karşılayabilmek için insanların sağlık ve iyi yaşam anlayışına yön veren etkenleri araştırmak amacıyla gerçekleştirilmiştir” diye ifade etti.

Dünya çapında sağlık ve iyi yaşam alanında mega trendleri inceleyen rapor, Philips Sağlık & İyi Yaşam Merkezi tarafından, 23 ülkede 31 binin üzerinde kişiyle gerçekleştirilen anket ile küresel ölçekte geniş kapsamlı bir tüketici araştırma girişiminin temelini oluşturuyor.

Araştırmanın yapıldığı ülkeler arasında Türkiye de yer alıyor. Türk Philips CEO’su ve Saglık Bakım Genel Müdürü Willem Rozenberg “Toplumların sağlık ve yaşam kalitesini geliştirmek için çalışan bir firma olarak, 80 yıldan bu yana başarıyla faaliyet gösterdiğimiz Türkiye’de gerçekleşen bu araştırma, Türk halkının sağlık ve yaşam alışkanlıklarını, eğilimlerini, mevcut durumlarını net bir biçimde anlamamıza ve ihtiyaçlarını daha bir doğru biçimde tespit etmemize fayda sağlayacaktır” dedi.

Philips’in Global Sağlık ve İyi Yaşam Endeksi’nin ortaya koyduğu sonuçlar şu şekilde:

“Gelişmekte olan ekonomilerde halkın sağlık ve iyi yaşam endeksi yüksekken, gelişmiş ülkelerde bu endeks oldukça düşük. Kilo konusundaki memnuniyetsizlik tüm ülkelerde yaygın; Türk halkının yüzde 73’ü ise kilolu olmadığını düşünüyor. En stresli ülkeler; Hindistan (%95), Tayvan (%94) ve Kore (%94). Türkiye’de birincil stres sebebi yüzde 76 ile ekonomik koşullar.

Orta Doğu’da (BAE %75, Suudi Arabistan %63) çalışanlar işlerinden en memnun olanlar; en az memnun olanlar ise Japonya (%21) ve İngiltere (%27). Avustralyalıların yüzde 50’si en az 90 yaşına; Türk halkının yüzde 41’i ise en az 71 yaşına kadar yaşayacağını düşünüyor. Türk halkı, sağlığını tehdit eden ilk üç potansiyel tehlike olarak; kalp krizi, yüksek tansiyon ve kanseri sıralıyor.”

Araştırmanın Türkiye Künyesi

Araştırmanın Türkiye ayağı, ERA Research & Consultancy tarafından Philips için gerçekleştirildi. Ankara, Antalya, Balıkesir, Bursa, Erzurum, Gaziantep, İstanbul, İzmir, Kayseri, Samsun, Trabzon ve Van olmak üzere 12 ilde telefonla anket (CATI – Computer Aided Telephone Interviewing) yöntemi kullanılarak 1018 görüşme yapıldı. Görüşmeler kentsel ve kırsal alanlarda gerçekleştirildi. 18 yaş ve üzeri kitleyi temsil eden kadın ve erkeklerle görüşüldü. Saha çalışması 19 Temmuz – 11 Ağustos 2010 tarihlerinde gerçekleştirildi.

Zayıflarken bilimsel yöntemleri tercih edin

Uzmanlar, zayıflamak isteyen kişilerin bilimsel yöntemleri tercih etmesi gerektiğini, doktor, diyetisyen ve psikolog eşliğinde bir programla diyet yapmaları gerektiğini söylediler.

Estethica Cerrahi Tıp Merkezi’nden Uzman Psikolog Banu Akman Şahin, zayıflamada multidisipliner yöntemlerin çok önemli olduğunu belirterek, özellikle obezite tedavisinde buna daha çok dikkat edilmesi gerektiğini söyledi. Şahin, obez olan birinin diyet programında doktor, diyetisyen ve psikolog desteğinin çok önemli olduğuna dikkat çekerek “Ayrıca kadın doğum uzmanı, kardiyolog, endokrinolog da gerektiğinde ekibe dahil olmaktadır. Kişinin beslenme programı oluşturulurken dikkat edilmesi gereken birçok önemli nokta vardır. Bunlar; tedavi öncesi yapılan sağlık testleri (kan bulguları, ultrason, EKG gibi), varsa kişinin daha önceden kullandığı ilaçlar, ekonomik ve sosyal durum, iş hayatı, beslenme alışkanlıkları ve fiziksel aktivite düzeyidir” dedi.

Şahın, zayıflamak isteyenlerin önce doktorla görüştüğünü, zayıflamaya engel bir durum olup olmadığına bakıldıktan sonra gerekli tahlillerin istendiğini ve buna göre bir tedavi yönteminin uygulandığını söyledi.

Kademeli olarak, kişinin her geldiği seansta beslenme alışkanlıklarında düzeltmeler yapıldığını, kişiye ‘yeterli ve dengeli beslenme’nin öğretildiğini anımsatan Şahin, “Her hafta duruma göre gerekli olan besin gruplarında ayarlama yapılır yani arttırma ya da azaltma yoluna gidilir. Bazı besinler, kişinin sağlık problemleri göz önünde bulundurularak bir süreliğine veya tamamen sınırlandırılır. Bu gıdaların yerine kullanılabilecek uygun alternatifler üretilmeye çalışılır” diye konuştu.

Asıl önemli olanın kilo kaybından sonra kaybedilen kilonun tutulması olduğunu ifade eden Şahin, kişiye kazandırılan kendine özgü beslenme alışkanlığının, kişi hayata adapte edebilmesi gerektiğini, bu nedenle kişinin mutlaka psikolojik destek alması gerektiğini söyledi. Şahin, özetle şunları söyledi:

“Obezite tedavisinde takibin, psikolog eşliğinde olması gerekir. Kişinin beslenme alışkanlığını oturtması, elde edilen vücut ağırlığı kaybının korunması adına önemlidir. Diyet yapmanın yani sağlıklı ve düzenli beslenmenin en önemli adımı hayatımızı gözden geçirmeyi ve bazı alışkanlıklarımızı değiştirmeyi gerekli kılar.

Beslenme alışkanlıklarının ve yerleşmiş düşüncelerin değişmesi ancak bu konuda uzman bir psikolog yardımıyla söz konusu olabilir. Genelde kilolar fiziksel nedenleri elimine edildiğinde duygusal, ruhsal veya cinsel anlamda yaşanan boşlukların görüntüleridir. Bu nedenle gerçekte altta yatan nedenleri keşfetmek, kişinin kendini tanıması, yemeğe neden olan faktörleri anlamak önemlidir.

Beslenme ve diyet uzmanı tarafından kısa süreli uygulanmak üzere verilmeyen, kişilerin kendince yaptığı “şok diyetlerde” genelde uzun süren açlıklar ya da çok sınırlı yemek söz konusudur. Fiziksel olarak vücudu zorlayan bu tür yanlış beslenmelerin ardından eğer kişinin geçmişinde depresyon panik bozukluk gibi bir psikolojik problem varsa tetiklenmesi söz konusu olabilir.”

Altın Küre adayları belli oldu. Başrollerini Colin Firth, Helena Bonham Carter ve Geoffrey Rush’un paylaştığı “King’s Speech” en iyi drama filmi dahil olmak üzere 7 dalda aday gösterilirken, en iyi drama filmi dalında diğer adaylar “Black Swan”, “The Fighter”, “Inception” ve “The Social Network” olarak sıralandı.

Müzikal veya komedi dalında “Alice in Wonderland”, “Burlesque”, “The Kids Are All Right”, “Red” ve “The Tourist” filmleri Altın Küre’ye aday olurken, “The Social Network” ve “The Fighter” filmleri de 6’şar dalda aday gösterildi.

Altın Küre’ye diğer kategorilerde aday gösterilen isimler ve kategoriler ise söyle sıralanıyor;
-Drama filminde en iyi erkek oyuncu adayları: Jesse Eisenberg (Social Network), Colin Firth (King’s Speech), James Franco (127 hours), Ryan Gosling (Blue Valentine) ve Mark Wahlberg (The Fighter).
-Drama filminde en iyi kadın oyuncu adayları: Halle Berry (Frankie and Alice), Nicole Kidman (Rabbit Hole), Jennifer Lawrence (Winter’s Bone), Natalie Portman (Black Swan) ve Michelle Williams (Blue Valentine).
-Müzikal ve Komedi filmlerinde en iyi erkek oyuncu adayları: Johnny Depp (Alice in Wonderland), Johnny Depp (The Tourist), Paul Giamatti (Barney’s Version), Jake Gyllenhaal (Love and Other Drugs) ve Kevin Spacey (Casino Jack).
-Müzikal ve Komedi filmlerinde en iyi kadın oyuncu adayları: Annette Bening (The Kids Are All Right), Julianne Moore (The Kids Are All Right), Anne Hathaway (Love & Other Drugs), Angelina Jolie (The Tourist) ve Emma Stone (Easy A.).
-En iyi yönetmen adayları: Darren Aronofsky (Black Swan), David Fincher (The Social Network), Tom Hooper (The King’s Speech), Christopher Nolan (Inception) ve David O. Russell (The Fighter).
-En iyi yardımcı erkek oyuncu adayları: Christian Bale (The Fighter), Michael Douglas (Wall Street: Money Never Sleeps), Andrew Garfield (The Social Network), Jeremy Renner (The Town) ve Geoffrey Rush (The King’s Speech).
-En iyi yardımcı kadın oyuncu adayları: Melissa Leo (The Fighter), Helena Bonham Carter (The King’s Speech), Mila Kunis (Black Swan), Amy Adams (The Fighter) ve Jacki Weaver (Animal Kingdom).
-En iyi animasyon filmi adayları: “Toy Story 3”, “The Illusionist”, “How to Train Your Dragon”, “Despicable Me” ve “Tangled”.
-Yabancı dilde en iyi film adayları: Meksika-İspanya ortak yapımı “Biutiful”, Fransa’dan “The Concert,” Rusya’dan “The Edge,” İtalya’dan “I Am Love” ve Danimarka’dan “In a Better World”.
-En iyi Senaryo adayları: Danny Boyle ve Simon Beaufoy (127 Hours),Lisa Cholodenko ve Stuart Blumberg (The Kids Are All Right),Christopher Nolan (Inception), David Seidler (The King’s Speech) ve Aaron Sorkin (The Social Network).
-En iyi komedi veya müzikal dizisi adayları: “Glee”, “30 Rock”, “The Big Bang Theory”, “The Big C”, “Modern Family” ve “Nurse Jackie”.
-En iyi drama dizisi adayları: “Boardwalk Empire”, “Dexter”, “The Good Wife”, “Mad Men” ve “The Walking Dead”.
-Müzikal ve Komedi dizilerinde en iyi erkek oyuncu adayları: Alec Baldwin (30 Rock), Steve Carell (The Office), Thomas Jane (Hung), Matthew Morrison (Glee) ve Jim Parsons (The Big Bang Theory).
-Müzikal ve Komedi dizilerinde en iyi kadın oyuncu adayları: Toni Collette (The United States of Tara), Edie Falco (Nurse Jackie), Tina Fey (30 Rock), Laura Linney (The Big C) ve Lea Michele (Glee).
-Drama dizilerinde en iyi erkek oyuncu adayları: Steve Buscemi (Boardwalk Empire), Bryan Cranston (Breaking Bad), Michael C. Hall (Dexter), Jon Hamm (Mad Men) ve Hugh Laurie (House).
-Drama dizilerinde en iyi kadın oyuncu adayları: Julianna Margulies (The Good Wife), Elisabeth Moss (Mad Men), Piper Perabo (Covert Affairs), Katey Sagal (The Closer) ve Kyra Sedgwick (The Closer).
Altın küreler, 16 Ocakta yapılacak törende sahiplerini bulacak.

Google’da en çok neyi aradık?

Google Türkiye, 2010 yılında en çok aranan sözcüklerin listesini yayınladı.

– Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de en çok kullanılan arama motoru Google, 2010 yılında belli kategorilerde en çok aranan sözcükleri sıraladı.

Listeye göre Türkiye’de bu yıl en çok aranan sözcük ‘Facebook’ oldu. Aranması en hızlı yükselen televizyon dizilerinde de Spartacus, yerli dizileri bile geride bırakarak ilk sıraya oturdu.

Google Türkiye’nin paylaştığı listeye göre, yükselen aramalarda Chatroulette başı çekti. Onu sırasıyla Milli Eğitim Bakanlığı’nın sitesi Mebbis, Key Ödemeleri sorgulama sitesi, Markafoni ve İzlesene Müzik takip etti.

Aranması en hızlı yükselen ünlülerin başındaysa Justin Bieber yer aldı. Onu sırasıyla Quaresma, Robinho, Deniz Baykal ve Soner Sarıkabadayı izledi.

En çok aranan TV dizilerinde ilk sırada Spartacus bulunuyor. Onu Aşk ve Ceza, Gönülçelen, Sakarya Fırat ve Çocuklar Duymasın izliyor.