SELAHATTİN DUMAN-Vatan Gazetesi

Yakın tarihin sorusu bu.. “Üç Maymun” filmi bize bir Oscar getirir mi? Getirdiğinde sinemanın öbür istemezleri ne yapar? Biz her konuda fikri olan medya leşkerleri ne yaparız?

Sorularla başa çıkamadım.. Diyeceğimi peşin peşin diyeyim de karnım ağrımasın, siyaseti güttüm..

Eskinin Eurovision inatlaşmasının yerini şimdi “Oscar” telaşesi aldı..

Aziz ahalimiz “Eurovision kazanırsak başımız göğe erecek” azmiyle bu işin peşinden yılarca gitti..

Ajda Pekkan’a saten şalvar giydirdik, Topkapı Sarayı’nın damlarına çıkarıp, ırgalattık..

Allah rahmet eylesin, Çetin Alp’i Üç Silahşörler çetesinden Dartanyan’ın silah arkadaşı kılığına sokup, Avrupalı milletlerine asıl opera nedir gösterdik..

Ali Rıza Binboğa, Cici Kızlar, Semiha Yankı, Kayahan, MFÖ, Nilüfer..

Bütün ağır silahlarımızı kullandık.. Taaa ki Sertap Erener’in birinciliğine kadar denemediğimiz yetenek kalmadı..

***

Sonunda muradımıza erdik ermesine ama baktık ki bu işi bizden başka sallayan yok..

Birkaç yıldır, yeni takıntımız “Oscar” ödüllerinden biri.. “En İyi Yabancı Film Oscar’ı..”

İnşallah onu da alırsak, sanat ve edebiyat aleminin akademik kurumlarından hiçbirinin inadımıza dayanamadığını ispatlayacağız..

Cümle aleme “Oscar pes etti sendeki inada Türk!” dedirteceğiz..

Aday adayları arasında son dokuza kalan “Üç Maymun” filminden beklediğimiz budur..

AMAN YAVAŞ!

O filmi seyrettim..

İyi bir hikâyenin sündürülmüş hali olarak aklımda kaldı.. Yavuz Bingöl ile Hatice Aslan’ın oyunculukları çok iyi.. Oğullarını oynayan Ahmet Rıfat Sungar’ın da bir gıdım eksiği yok..

Hikâye ile iyi bir oyuncu kadrosu yanyana gelince mesele kalmıyor.. Lakin yönetmen Nuri Bey’in sinemaya bakışı biraz farklı..

Bir yönetmen arkadaşım var.. Çok sever, sayarım.. Çağırdığında, çağrısını emir sayıp filmlerinde figürasyona giderim..

Allah selamet versin, onun sineması da böyle ağır aksaktı.. Eleştiriye de gelmiyordu.. “Yahu şu filme biraz tempo katsan..” türünden bir laf ettik mi ağzımıza tıkıyordu:

Bir keresinde “Benim sinemada tek kaygım..” deyip sustu..

Konuşurken kelimeler arasında verdiği “es” zaten normalin iki üç katıydı..

Bu kez cümleyi de bölüp, bir paragrafa yetecek kadar “es” verdikten sonra devam etmişti:

“Yeteri kadar yavaş çekememek..”
***

Yani biz “Film çok yavaş.. Biraz tempo..” dürtüklemesi yaparken o içinden “Acaba çok mu hızlı çektim?” diye düşünüyormuş..

Filmlerinin bütün galalarında hazır bulundum..

Sevgili yönetmen arkadaşımın “Acaba çok mu hızlı çektim?” kaygusu yüzünden o filmlerden hiçbirini sonuna kadar seyretmek nasip olmadı.. Kiminin yirminci, kiminin otuzuncu dakikasında uykuya geçmişim..

Filmlerin insan ruhu üzerindeki etkisi buydu.. Perdede “Son” yazısı gözükene kadar müşteriyi bitkisel hayata sokmak..

ALGIYI ZORLAMA

Ne demek istediğimi anlatmak için “Üç Maymun”un nasıl başladığını özetleyeyim yeter..

Bir cip yolda ilerliyor..

Kamera yakın plandan sürücüsünü gösteriyor.. Otuz saniye belki daha fazla adamın suratına bakıp duruyoruz.. Derken esniyor..

(Yönetmen sürücünün uykusuz yola çıktığını göstermek istiyormuş..)

Sonra kamera yola dönüyor.. Bir otuz saniye de yola bakıyoruz.. Yağmur yağıyor, yol da öylece yerinde duruyor..

(Yönetmen yolun yağış yüzünden kaygan olduğunu anlatıyor..)

Mesaj açık.. Yağış yüzünden yol kaygan.. Trafik canavarı olmayın..

Başka bir yönetmenin beş, bilemedin altı yedi sanineye sığdıracağı şeyi biz neredeyse bir dakika seyrediyoruz.. Sürücü esnediğinde biz de esniyoruz..

Kaza da oluyor.. Birini ezip öldürüyor..

Anlıyoruz ki adam nüfuzlu.. Hem milletvekili hem de zengin.. Şoförü Yavuz Bingöl’ü para karşılığı suçu üstlenmeye razı ediyor..

O hapisteyken de kendisinden para istemeye gelen karısını baştan çıkarıyor..
***

Sonrası ihanetin anlaşılması, cinayet ve suskunluk..

Yönetmen; hikâyeye ivme kazandıran ne varsa Amerikan sinemasının en eli çabuk yönetmenlerinden bile hızlı, üç dakika içinde halletmiş..

Diğer detayları da sündürmüş

Temsil Yavuz Bingöl merdivenden iniyor.. Merdiven yirmi iki basamaksa hepsine tek tek basıyor..

Kameraman da üşenmeden kayda geçiyor..

Montajda tek karesi bile zayi edilmeden filme giriyor..

AYILAN BAYILAN

Yukarıdaki ara başlık bizim “Üç Maymun” filmine Avrupa’dan gelen tepkileri ifade eder..

Fransız sinemacılar tarafından terbiye edilen Avrupa seyircisinin sinemada acelesi olmadığından Nuri Bilge Ceyhan’ın filmini baş döndürecek kadar hızlı bulmuş dahi olabilirler..

Zırt pırt dışarı gidip geldiğimden biliyorum..

Ölmeyi akıl edemediği için Avrupa ülkelerinin sosyal güvenlik sistemlerini tehdit eden yaşlı bir kadın eczaneden aspirin alıyordu..

Aspirini ilk kez görmüş gibi evirip çevirdikten sonra satıcıya on tane soru sordu..

Neredeyse kutunun üzerindeki bütün küçük punto yazıları okuttu..

Niye mi? Kadının derdi sosyalleşmek.. Yalnızlık yüzünden konuşmayı unutmamak için talimini böyle yapıyor..
***

O yüzden de ağır aksak filmler meşreplerine uygun geliyor.. Tam tersine film ne kadar yavaşsa onların ruhunu o kadar okşuyor..

Kadınlarda ömür ortalaması seksen yediye gelmiş Avrupa ahalisi için bu tür filmler zamanı durduruyormuş hissi verdiğinden iş yapıyor..

Rağbet görüyor, alkışlanıyor..

Biri akıl edip “Üç Maymun” dan daha ağır bir şey çekse, Avrupa’da omuzlarda gezdirirler..

Ama iş Oscar almaya gelince..

Bu yavaşlık, hatta baygın tempo oralarda iş yapar mı bilemem.. Belki şu kriz.. Hayatı biraz durdurdu ya! Onun bir faydası olabilir..

Durun bakalım.. Buradan nasıl bir ekmek çıkacak?