“Veda, bir direniş filmi”

Veda filminin yönetmeni Zülfü Livaneli, 12 Mart ve 12 Eylül dönemlerinde direniş şarkıları yazdığını, bugün Atatürk’le ilgili bir film yapmasının da bir direniş olduğunu söyledi. Zülfü Livaneli, “Onun adını karalamak, küçük düşürmek isteyenlere karşı bir direniş” dedi.

Celal Üster

Cumhuriyet– “Veda”, Zülfü Livaneli’nin “Yer Demir Gök Bakır”, “Sis” ve “Şahmaran”dan sonra yönettiği dördüncü film. Livaneli, bugüne kadar yalnızca yaptığı müzikler, yazdığı romanlarla değil, filmleriyle de pek çok ödüle değer görüldü. Atatürk’ün başyaveri ve Atatürk öldüğünde canına kıymaya kalkışacak kadar yakın dostu olan Salih Bozok’un anılarından yola çıkarak senaryosunu yazdığı, müziğini yaptığı ve yönettiği “Veda” şu sıralar gösterimde.

“Bir Atatürk filmi değil, bir dostluk filmi” diye tanımladığı “Veda”da, Mustafa Kemal’i bir klişe, bir tabu olarak değil, insan olarak anlatmaya çalıştığını vurgulayan Livaneli, filme yöneltilen kimi eleştirileri yanıtlarken, “Veda”yı nasıl bir yaklaşımla gerçekleştirdiğini ayrıntılarıyla anlattı.

– Sevgili Zülfü, “Veda”yı Atatürk’ün yakın dostu ve yaveri Salih Bozok’un anılarından yola çıkarak kaleme aldığın senaryodan çektin. Bu anılarda sana çekici gelen, seni etkileyen neydi?

– Hikâyeyi, sinemada epey kullanılan yansıtma tekniğiyle anlatmak istedim. Milos Forman’ın “Amadeus” filminde Mozart’ı anlatmak için Salieri’nin anılarından yola çıkması gibi. Zaten filmin uyarlandığı tiyatro oyunu da aynı tekniği kullanıyordu. Böylece, kahramanı anlatıcının gözünden aktarma olanağı buluyorsunuz. Yani öznel bir bakış. Arkadaşının ölümünde intihar etmeyi planlayan bir dostun öznel bakışı. Sevgi, saygı ve hayranlıkla dolu bir bakış. Açıkçası bu duygular benim de Atatürk anlayışımla bağdaştığı için bu anlatım yolunu seçtim. 

-“Veda”yı nasıl tanımlarsın: Bir Atatürk filmi mi, yoksa Salih Bozok’un anılarından hareketle çekilmiş bir film mi?

-“Veda” bir Atatürk filmi değil, bir dostluk filmidir. Dünyanın her bölgesinde anlatılabilecek evrensel bir hikâyedir, ama bu dostlardan birisinin adı Mustafa Kemal, ötekinin adı Salih Bozok olunca, bu hikâye bambaşka bir boyut kazanıyor. İster istemez savaşlar, ayrılıklar, göçler, mücadeleler giriyor içine.

-“Veda”nın gerçekleştirilmesinin büyük çaplı bir “örgütlenmeye” dayandığı görülüyor. İç ve dış mekânların belirlenmesinden makyajlara, çok sayıda figüranın yer aldığı kalabalık sahnelerden oyuncuların kullanımına vb. baştan sona geniş bir “örgütlemeyi” gerektiren bir film. Böyle bir filmin çekiminde en büyük zorluğu nerede yaşadın?

– Savaş sahneleri çok zorladı diyebilirim. Çünkü birçok büyük patlama oluyor. Yaralanmalar oluyor. Gerçekten zordu. Yüzlerce yardımcı oyuncuya 20 gün eğitim veren askerlik danışmanlarımıza ve ekiplerimize teşekkür ederim.


– Filmde Atatürk’e yaklaşımı nasıl tanımlamak istersin?

– Bu filmde Atatürk’ü bir klişe, bir tabu değil insan olarak anlatmaya çalıştım. Ama mükemmel, hayranlık uyandırıcı, karizmatik, olağanüstü bir insan o. Dünyanın önünde hayranlıkla eğildiği, Nâzım’ın en büyük övgü şiirini yazdığı bir büyük insanda ille de kusur mu arayacaktım.

– Yaşadığımız günlerde bir “Atatürk filmi” değilse de, “Atatürk’le ilgili bir film” yapmanın özel bir anlam kazandığı söylenebilir mi?

– 12 Mart ve 12 Eylül darbelerinin en ağır günlerinde direniş şarkıları yazdım. Kurulu düzene kafa tuttum, hapse girdim. İlk albümüm hâlâ yasaktır. Nâzım’ın tabu olduğu yıllarda “Nâzım Türküsü” albümünü yayımladım. Hayatım hep rüzgâra karşı yürümekle, yasaklanmakla, saldırıya uğramakla geçti. Bugün Atatürk’le ilgili bir film yapmam da bir direniştir. Onun adını karalamak, küçük düşürmek isteyenlere karşı bir direniş. Atatürk’e neredeyse hakaret etmenin moda olduğu bir dönemde, bu direniş filmini başaran sinema emekçilerine, yapımcılara, oyunculara ve filmi her seansta alkışlayan duyarlı, aydınlık insanlara teşekkür ederim. Büyük Atatürk ve dostunun hikâyesini bir nebze anlatabildiysek ne mutlu bize.