KEDİLER, günlük hayatlarının yüzde 85’ini hiçbir şey yapmadan geçirirlermiş.

Yani sadece oturarak veya uyuyarak…

Yemeye, içmeye, avlanmaya ve çiftleşmeye ayırdıkları zaman sadece yüzde 4’müş.

Geriye kalan yüzde 11’i de volta atarak geçirirlermiş.

Bir bilgi daha.

Kediler bundan 3500 yıl önce, Mısırlılar tarafından evcilleştirilen son hayvanmış.

Ama başka bir iddiaya göre, insan kediyi değil, kedi insanı evcilleştirmiş.

Amerika Birleşik Devletleri’nde, kedi sahiplerinin sadece yüzde 25’i, bir petshop’a gidip kedisini alırmış.

Geriye kalan yüzde 75’inde ise kedi gelip sahibini bulurmuş.

* * *

Dün benim için yaz mevsiminin ilk aylak günüydü.

Torba Koyu’nda bir teknenin güvertesinde hiçbir şey yapmadan yatıyordum.

Gözümün önünde, Paris’teki öğrencilik yıllarımda Quartier Latin’de sık sık rastladığım, o sakallı, pejmürde adam duruyordu.

Altı yıl boyunca bana hep aynı kitabı satmaya çalışmıştı:

“Aylaklığa övgü…”

Bir de İzmir’de lise yıllarımda, Sartre ve Camus’u ilk okumaya başladığım yılları hatırlıyordum.

“Egzistansiyalistliğin” raconu saydığım için, yazın en sıcak günlerinde bile çıkarmadığım dik yakalı siyah kazağımın içinde saatlerce hiçbir şey yapmadan uzanıp hayal kurduğum günler…

Bir de onları hatırladım.

Tekir kedim “Murat” da yanıbaşımda, benimle aynı pozisyonda uyurdu.

Onun da aslında egzistansiyalist olduğunu düşünür, daha çok severdim.

Yıllar sonra, bir kitapta, kedilerin günlük hayatlarının yüzde 85’inde hiçbir şey yapmadıklarını okuduğumda, o an bana en iyi gelecek kitabın bu olduğunu düşündüm.

Bir de aynı kitapta okuduğum başka bir şey.

Ayılar 7 ay kış uykusuna yatarmış.

Beni en çok şaşırtan bilgi ise şuydu:

Ayı, hiç kımıldamadan, aynı pozisyonda bir ay uyuyabilirmiş.

Bir insan bunu yapmaya kalksa, bütün kemik sistemi çökebilirmiş.

* * *

Dün sıcak bir gün vardı.

Torba Koyu’nda rüzgár esiyordu.

Üç Oblomov yan yana yatıyorduk.

Hayatının yüzde 85’ini hiçbir şey yapmadan geçiren kedi.

Bir ay pozisyonunu hiç değiştirmeden uyuyan ayı.

Ve Ergenekon’u bir saniye bile düşünmeden aylaklık yapan ben…

Üç mutlu Oblomov….

Hayvan Cehaleti (*) kitabının üç mutlu bölüm başlığı.

İkisi kitapta var.

Sonuncu hayvanı, yani kendimi de ben ekledim.

Ergenekon’u düşünmeden ve konuşmadan koskoca bir gününü geçirebilen Türk gazetecisi.

* * *

Aylak kedi bölümünü okurken eskiden beri savunduğum tez yine canlanıyor.

Kedi, insana en yakın hayvandır.

Oysa aynı kitapta insana çok benzeyen bir başka hayvanı daha keşfettim.

“Kedi balığı…”

Kedibalığı yeryüzünde duyuları en gelişmiş canlıymış.

Mesela tat alma duyusu.

13-14 santimlik bir kedibalığının üzerinde 250 bin tat alma noktası bulunurmuş.

Su dolu bir olimpik havuzda, çay kaşığının yüzde biri kadar bir maddenin tadını alabilirmiş.

Tat alma noktaları sadece ağzının içinde değil, gövdesinin her yanında bulunurmuş.

Aynı şekilde işitme duyusu da acayip gelişmiş bir canlıymış.

Geliyorum en ilginç özelliğine.

Kedibalığının kulağı yokmuş.

Ama bütün gövdesi, yüzgeçleri, her yanı müthiş bir işitme kabiliyetine sahipmiş.

Yani bütün gövdesi kulakmış.

O yüzden Çin’de depremleri önceden haber alabilmek için kullanılırmış.

Ergenekon Türkiye’sinde, insana bundan daha fazla benzeyen bir canlı düşünebiliyor musunuz?

Müteharrik ve mütecessis bir telekulak.

Her tarafıyla herkesi, her yeri dinliyor.

Hem kedi, hem balık, hem insan…

* * *

İnsan, hayvanlarla ilgili cehaletini giderdikçe, çakralarının, duyularının ne kadar kapalı olduğunu keşfediyor.

Bir adım ötesindekini bile göremeyen, hemen arkasındakini veya önündekini işitemeyen, kendisine yaslanmış bir gövdeye dokunamayan insan kalabalıkları.

İşte sırf o yüzden, bu yaz derin bir yaz aylaklığına ihtiyacım var…

(*) John Mitchinson-John Lloyd: “The Book of Animal Ignorance”, Faber and Faber, 2007