Server Tanilli ‘Nasıl Bir EÄŸitim İstiyoruz?’ adlı kitabında, bugün gelinen noktada laik demokratik Cumhuriyetin has elementi eÄŸitimin ahvalini, neden-sonuç iliÅŸkisine ve arka planlara eÄŸilerek irdeliyor. Server Tanilli ile ‘Nasıl Bir EÄŸitim İstiyoruz?’ adlı kitabını konuÅŸtuk.
 -Sizin 1980’lerin sonlarına doÄŸru yayınlanan ‘Nasıl Bir Demokrasi İstiyoruz?’ adlı eserinizin hemen arkasından ‘Nasıl Bir EÄŸitim İstiyoruz?’ adlı kitabınızın çıktığını biliyoruz ve o da ÅŸimdi Cumhuriyet Kitapları Yayınları’nda. Yine önemli saptamaları var. İlk soruda, ‘EÄŸitim’ derken ne anlıyorsunuz?
– Özetleyerek söyleyeceÄŸiz. EÄŸitimin yaptığı iki ÅŸey var: Biyolojik olarak -insana özgü yetilerle- dünyaya gelen insan yavrusunu büyütüp yetiÅŸtirerek topluma kazandırmak; yanı sıra, toplumda maddi ve manevi birikimi aktarırken, onu, içinde doÄŸup yetiÅŸtiÄŸi bir yurdun, giderek bir devletin deÄŸer ve idealleri ile donatmak, yani bir yurttaÅŸ yaratmak. İnsan ve yurttaÅŸ: EÄŸitimin eseridir bu! Ama eÄŸitim, her ÅŸeyden önce ‘ulusal’dır.
– İşin içine ‘evrensel renkler’ de giriyor elbette…
– Elbette! Her eÄŸitimin kumaşında -ÅŸu ya da bu ölçüde- ‘evrensel’ birkaç renk bulunur; bir eÄŸitimin deÄŸeri de, elbette bu renklerin çokluÄŸu oranındadır.
– İşin bu boyutlarına bakıp, 1923 Devrimi’nin eÄŸitime verdiÄŸi önem dahi iyi anlaşılıyor deÄŸil mi?
– Açık! Cumhuriyetin ilan edilmesinin hemen arkasından eÄŸitime eÄŸilip temel ilkeleri saptamanın bir anlamı olsa gerek. Gerçekten, Devrim, eÄŸitime bakarken, Aydınlanma’nın doÄŸrultusunda, ‘fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür’ kuÅŸaklar yetiÅŸtirmek isterken, ‘laikliÄŸi’ de temellerin harcına katıyordu ve evrensel kültürün en önemli sayfalarına gözleri çeviriyordu. Onun yanı sıra, ‘ulusallık’ derken de kendi ülkesinin gerçeklerine yöneliyordu. İslam dünyasında her ikisi de yeni idiler; ve ‘yeni bir insan’ın doÄŸuÅŸunun haberini veriyordu. O yeni insanlar, yine Müslüman dünyasında, ilk kez gerçekleÅŸen laik bir Cumhuriyetin yurttaÅŸları olacaktı. Cumhuriyet, ‘yurt sevgisi’ üstüne kurulmuÅŸtur.
“EÄŸitimi peÅŸkeÅŸ çektiler”
– Bunlar, Türkiye’de gerçekleÅŸti, sonra da ihanete uÄŸradı…
– Hayat öyle! 1950’lerle baÅŸlayan bu ihanetin artık gizlisi-saklısı da yoktur: ÇaÄŸdaÅŸ dünyada ‘bağımsız, demokratik ve laik bir toplum’ kurmanın kararlılığı ile çok yollar katetmiÅŸ olanların yerine gelenler, ülkemizde, daha ilk günden bu çizgiye ve ideale karşı çıkmışlardır. Toplumda, emperyalizmle iÅŸbirliÄŸi içine giren tutucu, giderek gerici sınıf ve zümreler iktidarı ele geçirmenin yolunu bulmuÅŸ; bağımsızlığın kalelerini emperyalizme teslim ederken, o kalelerden biri olan eÄŸitimi de ona peÅŸkeÅŸ çekmiÅŸlerdir.
– Somut örnekleriyle anımsatır mısınız?
– Geriye doÄŸru atılan adımların ve toplumu bir ‘çözülüş’ içine sokmanın da gizlisi-saklısı yoktur: Halkevlerinin ve Köy Enstitülerinin kapısına kilit vurmanın yanı sıra, okullara yeniden din derslerinin girmesi; ‘aydın din adamı’ safsatasının eseri olan imam hatip okullarının diriltilip -yüzlerce okul halinde- bir aÄŸa dönüşmesi ve giderek, mesleksel niteliÄŸini kaybedip temel eÄŸitimde bir ikinci seçenek olması; İslam Enstitüleri, her üniversiteye bir caminin yanı sıra, bir İlahiyat Fakültesi açılıp sayısının yirmiyi aÅŸması; açık-gizli Kuran kurslarının sayısının binlere varması, gerçekliÄŸin bir yüzüdür. Bir öteki de ÅŸudur: Ülkemizde, okul sayısından fazla cami vardır ve Diyanet BaÅŸkanlığı’nın yıllık devlet bütçesindeki yeri, Milli EÄŸitim Bakanlığı’nınkinin kat be kat üstündedir. Gazeteleri ve televizyonları ile, dinciliÄŸin medyada tuttuÄŸu yeri hatırlatmaya gerek bile yoktur. Gerçek ÅŸu ki, bir ‘din bataklığı’ içindedir toplum.
– Bu bataklığı yaratmada 12 Eylül’ün rolü baÅŸta geliyor deÄŸil mi?
– Şüphesiz! Demokrat Parti’den baÅŸlayarak, hemen hemen hiçbir parti, ya da dönem yoktur ki, ülkeyi bu bataklığa itelemekte çabası olmasın. Ama asıl 12 Eylül rejimidir ki, açtığı çığırla, anayasada, liselere kadar ‘zorunlu’ din dersi koyarken, eÄŸitimden ilerici, demokrat ve devrimci aydınları tasfiye etmiÅŸ ve dizginleri, tepeden tırnaÄŸa gerici, ‘Türk-İslam sentezi’ yandaÅŸlarının ellerine bırakmıştır. 21. yüzyıla bu kayıplarla gelip girdik.
“AKP her yönden tehlikelidir”
– Ve 3 Kasım 2002 seçimlerinden sonra, tablo daha da berraklık kazanır… AKP artık iktidardadır…
– Gerçekten bu parti, yurdun baÅŸka sorunları karşısındaki tavrı bir yana, eÄŸitimde tam bir karşıdevrimci davranış içindedir. Siyasal İslamcı bir parti olarak, üstelik tek başına iktidarda olmanın verdiÄŸi cesaretle, dini sömürüp devlette gitgide kadrolaşırken, laik ve ulusal eÄŸitimde de ‘tahribat’ta bulunmuÅŸtur. EÄŸitimde, ileriye doÄŸru bir adım atma bir yana, gelecek için de bir getireceÄŸi yoktur. İçinde, eÄŸitimin de yüzdüğü ‘din bataklığı’nın kurutulmasını bu iktidardan beklemek ise hiç mümkün deÄŸildir. Her yönünden tehlikelidir bu parti!
– EÄŸitimin yollarının ‘din bataklığı’na çıkmasının nasıl bir kuÅŸağın yetiÅŸmesini saÄŸladığını, araÅŸtırmalar da ortaya döküyor deÄŸil mi?
– Öyle! Lise öğrencileri üstüne bir araÅŸtırma yapan ve sonuçlarını bu yıl açıklayan (5 Mayıs 2009, Milliyet) Prof. İsa EÅŸme’nin ortaya döktüğü gerçekler korkunç: Evrim kuramını 100 öğrenciden neredeyse 40’ı kabul etmiyor. ‘Dünyayı ve evreni anlayabilmek için fen bilimlerinden çok din bilgisi gereklidir’ görüşüne katılmayan öğrenci oranı sadece yüzde 43’tür… Düşünebiliyor musunuz?
– AKP’nin tehlikeliliÄŸi, sadece dinci olmasından deÄŸil, neoliberal ideolojiyi sahiplenmesinden de kaynaklanıyor deÄŸil mi?
– Öyle… Åžu pek biliniyor: Yeni liberalizm, doÄŸaya ve yaÅŸama iliÅŸkin her ÅŸeyi metalaÅŸtırıp pazarlarken, belki daha da korkuncu, ‘ortaklaÅŸa olmamız gereken’i yıkıyor, ‘kamusal’la ‘sosyal’i de, piyasanın emrine veriyor; bu arada, okula bir ‘iÅŸletme’ diye bakıp, devlet elindeki eÄŸitime de saldırıyor ve üstünde baskı kuruyor.
Türkiye’de, 1980’li yıllarda uygulanmaya baÅŸlanan neoliberal politikaların, sosyal yaÅŸamın tüm alanlarını yıkıp soysuzlaÅŸtırırken, eÄŸitimi de bozup ‘çürütmekte’ olduÄŸu ayyuka çıkmıştır. Ülkede, bugünkü haliyle, saÄŸlıklı bir eÄŸitim hizmeti verilemez.
Neoliberal telkinler
– ‘EÄŸitim toplumun geleceÄŸidir’ derken, hangi doÄŸruların yeniden altını çizmeli?
– Åžu doÄŸruların: EÄŸitim hakkı ‘toplumsal bir hak’tır, eÄŸitim de ‘kamu hizmeti’dir; eÄŸitim hizmeti, tüm yurttaÅŸlara ‘eÅŸitçe’ saÄŸlanmalı ve söz konusu hizmet de, ‘kamusal kaynaklar’a dayanılanarak gerçekleÅŸtirilmelidir. ‘Küreselcilik’ ise, eÄŸitimin ‘ulusallığı’nı ortadan kaldırmaktadır.
AKP, aksi görüştedir ve dolu dizgin yürümüştür. Dış politikada, ABD’nin izinde ve ne koÅŸulla olursa olsun Avrupa BirliÄŸi’ne (AB) girmek tutkusuyla çırpınırken, eÄŸitimde de dışarıdan pompalanan neoliberal telkinlere kucak açmıştır. Kimi örnekler, yeterli bir fikir veriyor.
– Üniversite ve lise giriÅŸ sınavlarında sıfır alanların yekûnu, eÄŸitimin ‘sorun’ olmaktan ‘bozgun’ olmaya doÄŸru gittiÄŸini de göstermiyor mu?
– Açık! Nitekim, üniversite ve lise giriÅŸ sınavlarında sıfır alanların sayısının hayli kalabalık olduÄŸu 2004 yılında, Prof. İsa EÅŸme, eÄŸitim sistemindeki çöküşün nedenlerini sıralarken (Cumhuriyet, 31 Temmuz 2004), eÄŸitime kaynak aktarmada cimriliÄŸi, sık sık deÄŸiÅŸen eÄŸitim politikalarını, çaÄŸdaÅŸ olmayan öğretim yöntemlerini gösteriyor ve özellikle, ‘yetiÅŸtirmeci eÄŸitim’ yerine ‘yarışmacı eÄŸitim’in sistemin omurgası olduÄŸunu belirtiyordu.
Ona göre, yarışmacı eÄŸitim, ‘sınava odaklı’ eÄŸitimdir. Bu eÄŸitimde eÄŸitim araç, sınav amaçtır. Bu eÄŸitimde heveslendirme yok; nedenlere inme, tartışma ve sorgulama, kendini ifade etme, anlama, yaratıcılık, eleÅŸtirici düşünme yok. Ne var? OlabildiÄŸince test, sadece o var! Çocuklarımızı, iÅŸte bu teste dayalı sistem okullardan soÄŸutmuÅŸ, yaratıcılıklarını, sorgulayıcı güdülerini ve özgüvenlerini köreltmiÅŸtir.
– Sorumlu kimdir?
– Elbette yalnız AKP hükümeti deÄŸil, 1946’dan bu yana yönetime gelen hükümetlerdir. Ufku dar politikacılardır. EÄŸitimde sorgulayıcı, araÅŸtırıcı yurttaÅŸ yerine ‘itaatkâr kul yetiÅŸtirme’ hedefini benimseyen zihniyettir.
Yüksek Eğitim raporu
– Peki, ne yapmalı?
– Profesör EÅŸme, ‘Ne yapılmalı’ sorusunu şöyle yanıtlıyordu:
1. Bir eÄŸitim seferberliÄŸi baÅŸlatılmalı; 2. EÄŸitime kaynak aktarılmalı; 3. Öğretmen yetiÅŸtirme daha ciddiye alınmalı; 4. Ezberci eÄŸitim terk edilmeli; 5. Bunun saÄŸlanabilmesi için de, eÄŸitimin başına dini eÄŸitim kökenliler deÄŸil, çaÄŸdaÅŸ eÄŸitimi özümlemiÅŸ, eÄŸitimde bilim ve aklın önemine inanmış, üretken, yetenekli eÄŸitimciler getirilmeli; 6. Sınava odaklı eÄŸitimin önlenmesi için ortaöğretim yeniden yapılandırılmalı! Prof. EÅŸme’nin söyledikleriyle, eÄŸitimde reform konusu daha da yerine oturuyordu ve bugün de geçerlidir.
– Geçenlerde, İstanbul Politikalar Merkezi’nin hazırladığı Yüksek Öğretim Raporu da çok önemli. Bir anımsayalım mı?
– Gerçekten, söz konusu merkez, eÄŸitim sisteminin en çok tartışılan sorunları üstüne bir dizi öneri sunuyordu raporunda (Bkz. Radikal, 24.05.2009). Şöyle:
1. ÖSS, hem öğrencilerin geliÅŸimi, hem de eÄŸitimin niteliÄŸi açısından sakıncalar doÄŸurduÄŸundan, ÖSS yerine ortaöğretim baÅŸarısına dayalı bir sistem getirilmeli; Liselerde 10, 11 ve 12. sınıflarda ‘olgunluk sınavı’ yapılmalı;
2. Meslek yüksekokulları üniversitelerin bünyesinden çıkarılarak bağımsız kılınmalı;
3. İmam hatip okullarının sayıları ve öğrenci kontenjanları din adamı ihtiyacıyla sınırlandırılmalı. Bu liseler, diğer meslek liselerinden ayrı bir kategori olarak değerlendirilmeli; Mevcut Kuran kurslarının yaygınlaştırılması çabalarından vazgeçilmeli; imam hatip okullarına kız öğrenci alımına son verilmeli; türban sorununun çözümü geleceğe bırakılmalı.
4. YÖK’te sanayi ve piyasadan temsilciler de olmalı.
Yeni insan…
– Ne olursa olsun, eÄŸitim sorunumuzu temel sorunlarımızdan soyutlamamalıyız deÄŸil mi?
– Elbette. Temel iki sorunumuz var: İktisadi ve sosyal kalkınmamızı gerçekleÅŸtirerek çağımızı yakalamak ve onun içinde, saygın bir toplum olarak yer almak; öte yandan, yalnız yasalardan oluÅŸan bir sistem olarak deÄŸil, aynı zamanda bir yaÅŸam biçimi olarak demokrasiyi kurmak, özgürlüğün nimetlerinden yararlanmak. Her ikisi de birbirine baÄŸlıdır bunların ve her ikisini de gerçekleÅŸtirmek, ‘yeni bir insan’ yetiÅŸtirmemizi gerektiriyor.
Bu insan, bireysel kurtuluşa değil, toplumsal kurtuluşa inanan; ilerlemeye ve geleceğe yönelmiş, geriye değil ileriye bakan; aklın ve bilimin öncülüğünü kabul etmiş, öyle olduğu için de sistemli düşünen, tartışan ve yaratan; barışa, emeğe, insan haklarına, hoşgörüye, demokratik değerlere baş köşede yer veren insan olacaktır. Çağımızın fethine de bu insanla çıkacağız!
– Ne var ki, yurdumuzda yürürlükteki düzen, bu idealin karşısında…
– Bu bir düzen de deÄŸil, ahtapottur aslında: Kimi kollarıyla, insanlarımızın boÄŸazını sıkar ve toplumu onlar için bir cehenneme çevirirken; kimi kollarıyla okuldan üniversiteye deÄŸin eÄŸitim ve öğretimin bütün ocaklarını da kuÅŸatmış, çocuklarımızın ve gençlerimizin çevresine karanlığın duvarlarını çekmiÅŸtir. Gittikçe boÄŸucu hale gelen bu ortamda, genç kuÅŸaklar, aydınlık yarınları yaratmanın bilgi ve becerilerini kazanamadığı gibi, demokrasinin en saÄŸlam güvencelerinden biri olan demokratik bir politik kültürü de özümseyemez durumdadır. Toplum bir cangıla dönmüş, okul anlamını yitirmiÅŸtir bir bakıma. Toplumu da okulu da kurtarmak gerekiyor.
– Ne yapmalı?
– Türkiye’de eÄŸitimin gelip durduÄŸu noktada, eÄŸitimi, en ilkel bir kapitalizmin cangılında metalaÅŸmaktan kurtarmak, nimetlerini -çerçevesi gitgide daralan- bir azınlık yerine, kitlelere götürmek; bunu yaparken de çaÄŸa ve aydınlığa açmak; kısacası, onu Aydınlanma hareketimizin doÄŸrultusunda, yeniden ‘bağımsız, demokratik ve laik bir toplum’ yaratma hedefine yöneltmek ve böylesi bir toplumu yaratacak insanları, ‘fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür’ kuÅŸakları yetiÅŸtirmek.
İşte yapılması gereken! Bunu gerçekleÅŸtirecek olanlar da, bu toplumun çaÄŸdaÅŸ tarihi boyunca hiçbir zaman tükenmemiÅŸ ilerici, demokrat ve devrimci güçlerdir…
gamzeakdemircumhuriyet.com.tr
Nasıl Bir Eğitim İstiyoruz? / Server Tanilli/ Cumhuriyet Kitapları/ 264 s.