Her sabah yeni bir güne uyanıyoruz; hayat değişiyor, biz değişiyoruz, çevremiz değişiyor ama bunu fark etmiyoruz.

Geçip giden günler, birer tespih tanesi gibi aynı geliyor bizlere.

Gabriel Garcia Marquez’in ölümsüz romanı Yüzyıllık Yalnızlık’ta, emekli olmuş Albay Buendia sorar: “Bugün günlerden ne?”

“Salı” derler.

“O zaman dün de salıydı” der Albay. “Çünkü bugünün dünden hiçbir farkı yok.”

Biz de Albay Buendia gibi günlerin hep birbirinin aynı olduğunu düşünürüz.

Gözümüzün önünde 50 santimden 1.80’e uzayan çocuğun büyümesini fark etmediğimiz gibi.

Çocuk her gün aynı boydaymış gibi gelir ama dört misli büyür.

Zamanı algılamaktaki yetersizliğimizdir bu ama bildiğimiz gibi insanoğlunun kültürü, algısıyla sınırlı.

Yine de donmuş, mühürlenmiş zamanın kırıldığı bazı anlar vardır.

Kitaplığınızdan eski bir kitap çekersiniz ve ülkenizin elli yıl önceki haliyle bugünü arasındaki fark, bir tokat gibi çarpıverir yüzünüze.

Dün böyle bir kitap geçti elime, kitaplığımdan gelişigüzel alıverdim.

Pembe bir kapağı var, üstünde Şiirle Fransızca yazıyor. Sabahattin Eyüboğlu hazırlamış, 1964 yılında yayımlanmış.

Eyüboğlu, Fransız şiirinin en yetkin örneklerini bir sayfada aslı, bir sayfada Türkçe çevirisiyle sunuyor.

Rimbaud’un Sarhoş Gemisi’nden, Baudelaire’e, Mallarme’ye, Verlaine’e, Eluard’a, Soupault’ya uzanan bir zeka, incelikler ve yüce ruhlar demeti.

Bizim dünyamız da bir zamanlar böyleydi.

Soupault, İstanbul’a geldiğinde Eyüboğlu ona genç şair Orhan Veli’nin dizelerini çevirmiş.

“Gökyüzünü ben boyarım her sabah

Uyanıp bakarsınız ki mavi.”

Soupault şiire hayran kalmış ve “Doğrusu bu dizeleri yazmış olmayı çok isterdim” demiş.
***

Verlaine “Renklerle işimiz yok, nüansların peşindeyiz” diyor.

Bu dizenin neyi anlattığını acaba kaç belediye meclis üyesine açıklayabilirsiniz.

Rant, imar izni, delege, ihale peşine düşmüş kaç kararmış ruhu, bu engin denizlere, bu duygu ve düşünce yüceliğine taşıyabilirsiniz?

Ey ölü şairler;

Gelin de acıyın halimize.

Biz artık giderek hoyratlaşan bir it dalaşının göbeğinde, şiiriyeti kalmamış hayatlar sürdürme cezasına mahkum edildik.

Nüans değil renk bile kalmadı siyah-beyazdan başka.