Bazıları geride bir şeyler bırakacaklar. Bir kitap, bir tablo, bilimsel bir buluş, namuslu bir davranış, bir merhamet öyküsü, bir türkü… Gönlü daha zengin olanlar “Bu dünyadan gider olduk / Kalanlara selam olsun” diyecekler ve bu insan çığlığı yüzyıllarca yankılanacak kulaklarda.

Bencilliğin kör kuyularında boğulanları ise torunları bile hatırlamayacak.
***

O zaman nedir bu kavga, nedir bu hırs, nedir bu çırpınma?

“Soluk mavi noktanın” geçici konukları niye birbirini öldürür, niye birbirinin ayağını kaydırmaya çalışır, niye bir başkasının başına gelen felaketten zevk alır, niye bir iki incik boncuğu fazla diye gururlanır, niye mertebesi yüksek diye çevresindeki insanları hor görür; niye, niye…

Bazen insanın gerçekten içi yoruluyor.

Bunca hoyratlık, bunca kan, bunca hunharlık, bunca yalan dolan, iftira, ruhlarımızda iz bırakmadan mı geçip gidiyor sanıyorsunuz?

Sonunda sanata, şiire, müziğe, yani temiz okyanus dalgalarına, kirletilmemiş limanlara sığınmaktan başka çare yok!

Melih Cevdet’in “insanoğlunun ataları”olarak nitelediği bizler, durmadan aydınlığa doğru yüzeriz.

Engin denizlerin çağrıştırdığı temizlik duygusu hiç bitmez.

Çünkü o arınma, içi yorulan insanların son sığınağıdır.
***

Evrende bir toz zerresi bile sayılamayacak olan dünya gezegeni, belirli bir süre için canlıların yaşamasına elverecek sıcaklık koşullarına kavuşmuş. Canlı türlerinden biri olan insanoğlu kışın ısınma, yazın da serinleme önlemleri alarak hayatiyetini sürdürüyor. Bu sıcaklık koşulları da bir gün değişecek ve diğer canlı türleriyle birlikte insan soyu da ortadan kalkacak.

Bu dış denge.

Kolunuzu kaldırıyorsunuz; laktik asit salgılanıyor; vücudun her bölgesine “Enerjiye ihtiyacım var” çağrısı gidiyor ve başlıyor kimya dengeleri çalışmaya.

Biz bunun farkında olmuyoruz ama gövdemizde öyle nazik, öyle hassas bir denge var ki, akıllara durgunluk verir.

En ufak bir aksama yaşam denilen enerjiyi alıp götürüyor bizden.

Bu da iç denge.
***

Sınırları bilinmeyen ve kavranılamayan bir evren içindeki dış denge ve gövdemizdeki iç denge sayesinde kısa bir ömür bağışlanmış bize.

Mutlaka sonlu olduğunu bildiğimiz bir ömür.

Bir bilinmeyenle, bir başka bilinmeyen arasında nefes alma fırsatı.

İsterseniz kavgalarınızı, üzüntülerinizi kıskançlıklarınızı, övünmelerinizi bir de bu açıdan düşünmeyi deneyin.

Ölçek değiştirerek bakın olaylara.

Einstein da biliyordu bu ölçekleri, Sokrates de, Kordoba Müftüsü İbni Rüşd de.