Bir Psikiyatristin Günlüğü

Psych-Istanbul, Cinema-Philia, Tiyatroseverler ve Hayata Dair Ayrıntılar…

Çağlardan beri insanların tedavi amacıyla bitkilere yönelmesinin birçok nedeni var. Son yıllarda bunun daha popüler olmasının nedeni, sağlık sigortalarının ve ilaçların fiyatlarının yüksek olmasıdır. Bazen de sorunlar için en sağlıklı ve doğal yöntem olarak bitkiler tercih ediliyor.

 Amerika Los Angeles’daki Cesars-Sinai Sağlık Merkezi’ne göre bitkiler tıbbi ilaçlara eş değer etkiye sahip değil. Ancak çoğu zaman oldukça yararlı olan bu bitkiler, ilaçlardan çok daha ucuz ve daha az yan etkiye yol açıyor.

Bu nedenle hastalar bitki tedavilerine ilgi duyuyor ve doktorlar da gün geçtikçe bitkilere daha fazla yöneliyor. Bazı bitkiler oldukça yararlı; ancak bazılarının doktor kontrolü dışında kullanılmaması gerekiyor.

e-kolay’ın haberine göre en faydalı 12 bitki ve faydaları şöyle:

1.Aloe Vera

Toplum arasında en çok bilinen ve kullanımına en çok rastlanılan bitki olan aloe vera, güneş veya kazalar sonucu oluşan yanıkların tedavisinde tercih ediliyor. Bitkinin asıl yararlı kısmı aloe vera yaprağı. Aloe vera yetiştirmek için tek gerekli şey ise su. Yaprağın içinden çıkan su yanıkların neden olduğu acıyı azaltıyor ve iyileşme sürecini hızlandırıyor.

2.Kızılcık Suyu

Kızılcık suyunun en çok bilinen yararı boşaltım sistemi sorunlarını çözmekteki etkisidir. Bakteriyel enfeksiyonu tedavi ederek sorunların çözülmesini sağlar. Kızılcık suyu, yüksek kolesterol ve kalp yetmezliği gibi sıkıntıları olan hastaların kalp sağlığını olumlu yönde etkilemektedir. C vitamini yönünden de oldukça zengin olan kızılcık suyu, dişlerin çürümesini ve plak oluşumunu engeller. Kızılcığın içinde bulunan asitler bileşikler ise böbrek ve tümör oluşumunu önler.

3. Ekinezya

Ekinezya Amerikan yerlilerinin yaraları iyileştirmekte kullandıkları ve bilinen hiçbir yan etkisi olan bir bitkidir. Ekinezyanın içinde bulunan maddeler grip ve nezle virüslerine karşı etkili olduğu için özellikle grip mevsimlerinde tercih edilmektedir. Ekinezya bağışıklık sistemini güçlendirerek daha hızlı bir iyileşme sağlar. Boğaz ağrıları, öksürük ve tıkanıklık ekinezya bitkisi sayesinde kolayca atlatılmaktadır.

4. Siyah Yılan Kökü

Siyah yılan kökü, menopoz için önerilen ve bu yönüyle bilinen bir bitkidir. Siyah yılan kökü sinirlerin gevşemesine ve dolayısıyla menopoz döneminin kolay atlatılmasına yardımcı olur. Siyah yılan kökü, menopoz döneminde oldukça sıkıntı veren ateş basması ataklarını önler. Üreme sistemi üzerinde oldukça etkili olan siyah yılan kökü hormonları dengeleyerek menopozun yanı sıra adet öncesi sendromu ve kaslarda meydana gelen kramplar gibi durumların tedavisinde de kullanılır.


5. Günlük

Anadolu Sığla ağacı olarak da bilinen günlük ağacının gövdesinden elde edilen sakız, özellikle eklem iltihabı ve bursitin tedavisinde kullanılır. Aynı zamanda ishal ve solunum yolları şikâyetleri gibi sorunların tedavisinde de oldukça etkilidir. Ayrıca yüksek kolesterol, damla hastalığı, bel ağrıları, kas yangısı, fibromiyalji, obezlik, dizanteri ve göğüs hastalıklarına da iyi geldiği bilinmektedir.


6. Papatya

Genellikle çayı yapılarak içilen papatya, bağırsaklarda oluşan sorunları rahatlatmasıyla bilinir. Ayrıca mide bulantısı ve gastroentirit tedavisinde de kullanılır. Papatyanın rahatlatıcı özelliği hem çocuklar hem de yetişkinler üzerinde etkilidir. Uyumakta zorluk çeken çocuklarda güvenle kullanılabileceği gibi stres altında hissedildiği zamanlarda da yetişkinler tarafından tercih edilebilir.

7. Hayıt Ağacı

Hayıt ağacı menstural dönemi düzenler ve kadınlarda progesteron hormonunun salgılanmasını sağlar. Hayıt ağacı meyveleri yavaş etki eden ve ancak uzun süreli kullanımda etkilerini gösteren bir bitkidir. Hamile kalma sorunu yaşayan bayanlarda 1–2 yıl süreli kullanılır ve hamilelik başladığında kullanımına son verilir. Ayrıca adet öncesi dönemle ilişkilendirilen kramplar ve göğüs bölgesinde hassaslığa neden olan prolaktin hormonu üretim seviyesini de düşürür.

8. Kahve

İçerdiği kafein nedeniyle çoğu beslenme önerisinde yer almayan kahve, bazı durumlarda olumlu etkilere de sahiptir. Acının algılanmasını bloke ederek ağrıların azaltılmasında, bronşları açarak grip, soğuk algınlığı ve astım gibi rahatsızların tedavisinde kullanılabilir. Koreli bilim adamlarının yaptığı araştırmalara göre kahvenin içinde bulunan kafein, fiziksel dayanıklılığı da artırıyor.

9. Çuha Çiçeği Yağı

Çuha çiçeği yağı, genellikle romatoid artiridin etkilerini azaltmada ve kolesterolü düşürmede kullanılır. Çuha çiçeği obezlik, sindirim sorunları ve solunum yolları şikâyetleri için de tercih edilen bir bitkidir. Ayrıca adet öncesi sendromunu şikâyeti olan bayanlar tarafından da kullanılır. Ancak hamilelik söz konusu olduğunda kullanılmaması gerekmektedir.
 

10. Gümüş Düğme

Dayanılmaz ağrıya neden olan migrenin tam nedeni bilinmiyor. Bazı uzmanlar bu sorunun nedenini baştaki kan damarlarının genişleyerek sinirlere baskı yapmasından kaynaklandığını savunuyor. Gümüş düğme beyinde bulunan kan damarlarını rahatlatarak duyulan acıyı azaltıyor. Gümüş düğme bitkisinin diğer yararları ise doku ve eklemlerde meydana gelen iltihaplar azaltması. Ayrıca yüksek ateşin düşürülmesinde de oldukça etkili olan gümüş düğme, vücutta aspirin gibi işlev görürken yan etkileri olmadığı için daha çok tercih edilebilecek bir bitki.
 

11. Keten Tohumu

Susam tanelerinden biraz daha büyük olan keten tohumu, Omega–9 ve Omega–3 asitleri, lif, protein, manganez, magnezyum, çinko ve diğer bir dizi mineral açısından oldukça zengindir. Keten tohumu birçok soruna çözüm getirmesi nedeniyle geniş bir kitle tarafından tercih edilir. İşte mucize bitki keten tohumunun kullanıldığı bazı sağlık sorunları:

• Kolon ve göğüs kanseri
• Akne ve egzama gibi cilt problemleri
• Astım ve diyabet
• Yüksek tansiyon
• Romatoid artirit
• Kolesterol
• Bağışıklık sistemi sorunları
• Burkulmalar ve incinmeler
• Obezlik
• Saçlarda oluşan kepek
• Adet öncesi sendromu

Keten tohumunun bu özelliklerinden yararlanmak için ise evde hazırlanabilecek çok kolay bir tarifi de mevcut: 1 yemek kaşığı keten tohumunu öğüterek bir bardak ılık suyla karıştırın. Sabah, öğle ve akşam olmak üzere 3 gün boyunca aynı karışımı için. Bu sayede sorunlarınıza çözüm bulabilirsiniz. Ancak elbette vücudun olumsuz tepki verebileceğini de göz önünde bulundurarak beklenenin dışında bir durum söz konusu olduğunda, doktorunuza danışın.

12. Sarımsak

Sarımsak pek beğenilmeyen bir kokuya sahip olmasına rağmen sağlık açısından oldukça yararlı bir bitkidir. Mikroplara ve virüslere karşı vücuda direnç kazandırdığı bilinmektedir. Sarımsak kolesterol ve yüksek tansiyonun düşürülmesinde, kan şekerini dengelemede, kanserle mücadelede, bronşitin belirtilerini azaltmada ve bağışıklık sistemini güçlendirmede oldukça etkilidir. Ayrıca soğuk algınlığına da iyi gelmektedir.

Sağlık Bakanlığı’nın dört yıldır pilot uygulamayla devam eden aile hekimliği sistemi, yıl sonuna kadar tüm Türkiye’yi kapsamış olacak.

Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Prof. Dr. Nihat Tosun, Ocak ayında aile hekimliğine geçilen il sayısının 40’a ulaştığını belirterek, planlanan takvime göre, yıl içinde uygulamanın 41 ilde daha başlamasıyla 2011 yılına girerken aile hekimliğinin tüm Türkiye’de yerleşmiş ve 4 yıllık tecrübelerin getirisiyle sistemin oturmuş olacağını söyledi.

İllerde eğitimler tamamlandıktan sonra yerleştirmelerin yapıldığını, bu sürecin ardından ise uygulamanın başladığını anlatan Tosun, ”Her ilde merkezi laboratuvarların kurulması tamamlandı. Bunlar taşımalı sistemle çalışıyor. Toplum sağlığı merkezlerindeki laboratuvarlardan toplanan numuneler burada analiz ediliyor ve sonuçlar direkt olarak aile hekiminin bilgisayarına gönderiliyor. Bu laboratuvarlardan her ilde kuruldu” diye konuştu.
 

‘Sevk zinciri şu anda düşünülmüyor’

Geçmişte pilot uygulamalarda yurttaşların sevk zinciri konusunda sıkıntı yaşadığı görüldüğü için bu aşamada bunun başlatılmasının düşünülmediğini açıklayan Tosun, ”Hekim sayısı yetersiz olduğu için sevk zincirine geçmeyi henüz planlamıyoruz” dedi.
Aile hekimlerinin 2. aşama eğitimlerinin başladığını da bildiren Tosun, bir yıl boyunca uzaktan internet yoluyla yapılacak eğitimden sonra, hekimlerin sınava tabi tutulacaklarını belirtti. Sağlık Bakanlığının yönergesine göre toplum sağlığı merkezleri, kendi bölgelerinde sağlık hizmetlerini yürütecek, sağlık kuruluşları ile koordinasyonu sağlayacak, gerektiğinde diğer kuruluşlarla işbirliği yaparak toplumun ve bireylerin sağlığını korumak ve sağlık düzeylerini yükseltmekten sorumlu olacak.

Söz konusu sağlık kurumları bunun için şu hizmetleri sunacak veya sunulmasını sağlayacak:

-İdari ve mali işler,

-Kayıt ve istatistik,

-Plan ve program yapma,

-Üniversitelerle işbirliği,

-İzleme ve değerlendirme,

-Bulaşıcı hastalıkların kontrolü,

-Bulaşıcı olmayan hastalıkların kontrolü,

-Üreme sağlığı hizmetleri,

-Ulusal programlar,

-Adli tıp hizmetleri,

-Acil sağlık hizmetleri,

-Kaza ve yaralanmalardan korunma hizmetleri,

-Görüntüleme ve laboratuvar hizmetleri,

-Çevre sağlığı hizmetleri,

-İş sağlığı ve güvenliği hizmetleri,

-Afet hizmetleri,

-Sağlığın geliştirilmesi ve teşviki,

-Sağlık eğitimi hizmetleri,

-Toplu yaşam alanları ve okul sağlığı hizmetleri,

-Sosyal hizmet çalışmaları.

Her aile hekimi için kayıtlı hasta sayısı en az bin, en çok 4 bin olabilecek. Her il ve ilçede, sorumluluk bölgesi mülki sınırlar olan birer toplum sağlığı merkezi kurulacak. Büyükşehir Kanununa tabi illerde büyükşehir belediyesine bağlı her ilçede, nüfusu 100 binden fazla olan il merkezlerinde ise her 100 bin kişiye bir toplum sağlığı merkezi kurulacak. Toplum sağlığı merkezleri nüfusa göre; 20 bin nüfusa kadar ”D” tipi, 20 bin-50 bin nüfusa kadar ”C” tipi, 50 bin-100 bin nüfusa kadar ”B” tipi ve 100 bin nüfusun üzerinde ”A” tipi olarak sınıflandırılıyor.

Aynı ilçede birden fazla toplum sağlığı merkezi kurulabiliyor. İlçede birden fazla toplum sağlığı merkezi varsa, o ilçenin mülki idare sınırları içinde kalmak kaydıyla sorumluluk bölgeleri il sağlık müdürlüğünce belirleniyor. Kolay ulaşılabilecek merkezi yerlerde, uygun büyüklükteki bina veya binalarda hizmet sunabilen toplum sağlığı merkezleri, belirli şartlarda valiliğin teklifi ve Bakanlığın onayı ile hizmete açılıp kapatılabiliyor.
 

Hangi illerde ne zaman başlayacak

Sağlık Bakanlığının planlamasına göre; aile hekimliği Kilis ve Iğdır’da Nisanda, Niğde’de Mayısta, Kırklareli, Giresun ve Konya’da Haziran’da, Bingöl, Yozgat, Çanakkale, Malatya, Ankara ve Aksaray’da Temmuzda, Tokat, Ardahan, Batman, Tekirdağ ve Kars’ta Ağustosta, Mersin, Ordu, Siirt, Bitlis, Zonguldak, Muş, Hakkari ve Sıvas’ta Eylül’de, Ağrı, Afyonkarahisar, Balıkesir, Van ve İstanbul’da Ekimde, Mardin, Diyarbakır ve Kocaeli’de Kasım’da, Şırnak, Kahramanmaraş, Hatay, Gaziantep, Şanlıurfa, Aydın, Muğla ve Antalya’da Aralık’ta başlayacak.

Oscar törenine yönetmenliğini Cathrine Bigelow’un yaptığı “The Hurt Locker” filmi damgasını vurdu. Kathryn Bigelow ise Oscar tarihinde kazandığı ‘En İyi Yönetmen” ödülüyle ilk kadın yönetmen oldu. Avatar Oscar’dan sadece 3 ödülle ayrıldı.

ABD‘nin Los Angeles kentinde, Kodak Tiyatrosu’nda yapılan tören öncesinde kırmızı halı, renkli görüntülere sahne oldu. Törende de sunuculuğu Steve Martin ve Alec Baldwin üstlendi. İkilinin esprileri ve “iğneleyici” şakalarına sahne olan geceye, dans gösterisi renk kattı.

Bu yıl ilk defa 5 yerine 10 adayın gösterildiği “en iyi film” kategorisinde ödülü “The Hurt Locker” aldı. Ayrıca, bu yıl Oscar ödülünü ilk kez bir kadın yönetmen de aldı. Kathryn Bigelow, “The Hurt Locker” ile “en iyi yönetmen” ödülüne layık görüldü. Oscar’a daha önce Sofia Coppola, Jane Campion ve Lina Wertmuller bu kategoride aday gösterilmişti.

Bigelow’un filmi, “En iyi kurgu”, “En iyi özgün senaryo”, “En iyi ses kurgusu” ve “En iyi ses miksajı” ödüllerini de topladı.
Bigelow, ödül konuşmasında, “Başka türlü tarif edemem, bu hayatta bir kez olur” dedi.

 
 
OSCAR ALAN İLK KADIN YÖNETMEN OLDU
Bu yıl ilk defa 5 yerine 10 adayın gösterildiği “en iyi film” kategorisinde ödülü “The Hurt Locker” aldı.
Ayrıca, bu yıl Oscar ödülünü ilk kez bir kadın yönetmen de aldı. Kathryn Bigelow, “The Hurt Locker” ile “en iyi yönetmen” ödülüne layık görüldü. Oscar’a daha önce Sofia Coppola, Jane Campion ve Lina Wertmuller bu kategoride aday gösterilmişti.
Bigelow’un filmi, “En iyi kurgu”, “En iyi özgün senaryo”, “En iyi ses kurgusu” ve “En iyi ses miksajı” ödüllerini de topladı. Bigelow, ödül konuşmasında, “Başka türlü tarif edemem, bu hayatta bir kez olur” dedi.
“AVATAR” BEKLENEN ÖDÜLLERİ BULAMADI

/_np/1791/10071791.jpgGecede, “En iyi erkek oyuncu” ödülünü, daha önce 4 kez Oscar’a aday gösterilen 61 yaşındaki deneyimli oyuncu Jeff Bridges, “Crazy Heart” filmindeki rolüyle aldı. “The Blind Side”daki başarılı performansıyla, “En iyi kadın oyuncu” ödülü alan Sandra Bullock, ödül konuşması sırasında duygulandı.

9 dalda aday gösterilen James Cameron’un tüm dünyada yoğun ilgi gören “tüm zamanların en çok kazanan” filmi unvanlı “Avatar”, geceden sadece 3 ödülle ayrıldı. Bu ödüller, “En İyi Görüntü Yönetmenliği”, “En iyi sanat yönetmenliği” ve “En iyi görsel efekt” gibi teknik dallar.

Törende, 9 dalda aday gösterilen “Precious” da “En iyi uyarlama senaryo”, “En iyi yardımcı kadın oyuncu” olmak üzere 2 ödül kazandı.
“En iyi animasyon” ödülünü alan “Up”, aynı zamanda “En iyi film müziği” ödülünü de kaptı.

“AVATAR”LI SUNUŞ

Törende, Ben Stiller, “En iyi makyaj” ödülünü açıklamak üzere sahneye “Avatar” görünümüyle geldi. Stiller’in ödülü açıklamadan önce “Avatar kuyruğu”nu sağa sola savurarak espri yaparken, “En iyi Makyaj” ödülünü “Star Trek” aldı.

“En iyi uyarlama senaryo” ödülünü “Precious” filmiyle kazanan Geoffrey Fletcher’ın, ödül konuşmasında duygulandığı görüldü.
Yunusların katledilmesini konu alan “The Cove” ile “En iyi belgesel” ödülünü alan Louise Psihoyos ve Fisher Stevens, ödül konuşmasında yunuslarla ilgili pankart açtı.

Törende ödülleri dağıtan ünlüler arasında Sigourney Weaver, Gerard Butler, Sam Worthington, Jason Bateman, Kathy Bates, Steve Carell, Miley Cyrus, Robert Downey J.R., Zac Efron, Tina Fey, Samuel L. Jackson, Queen Latifah, Kristen Stewart, Barbra Streisand ve Charlize Theron da yer aldı.

ÖDÜLLER

Gecenin, ödül listesi şöyle:
En iyi film:
The Hurt Locker
/_np/1790/10071790.jpgEn iyi yönetmen: Kathryn Bigelow (The Hurt Locker)
En iyi kadın oyuncu: Sandra Bullock (The Blind Side)
En iyi erkek oyuncu: Jeff Bridges (Crazy Heart)
En iyi yardımcı kadın oyuncu: Mo’Nique (Precious)
En iyi yardımcı erkek oyuncu: Christoph Waltz (Inglourious Basterds)
En iyi özgün senaryo: Mark Boal (The Hurt Locker)
En iyi uyarlama senaryo: Geoffrey Fletcher (Precious)
En iyi animasyon: Up
En iyi yabancı film: The Secret in Their Eyes (Arjantin)
En iyi belgesel: The Cove (Louise Psihoyos ve Fisher Stevens)
En iyi kurgu: The Hurt Locker (Bob Murawski ve Chris Innis)
En iyi sanat yönetmenliği: Rick Carter, Robert Stromberg ve Kim Sinclair (Set dekorasyonu) (Avatar)
En iyi görüntü yönetmenliği: Mauro Fiore (Avatar)
En iyi görsel efekt: Joe Letteri, Stephen Rosenbaum, Richard Baneham ve Andrew Jones (Avatar)
En iyi ses kurgusu: Paul Ottosson (The Hurt Locker)
En iyi ses miksajı: Paul Ottosson ve Ray Beckett (The Hurt Locker)
En iyi film müziği: Michael Giacchino (Up)
En iyi orijinal şarkı: The Weary Kind (Crazy Heart)
En iyi kostüm tasarımı: Sandy Powell (The Young victoria)
En iyi makyaj: Star Trek
En iyi kısa metrajlı film: The New Tenants
En iyi kısa animasyon: Logorama
En iyi kısa metrajlı Belgesel: Rabbit a la Berlin

8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜNDE KADIN RUH SAĞLIĞI
Ruhsal hastalıkların yaygınlığı, seyri ve yol açtığı sorunlar cinsiyetler arasında belirgin farklılıklar göstermektedir. Panik bozukluğu, travma sonrası stres bozukluğu ve fobiler başta olmak üzere anksiyete bozuklukları ve depresyon gibi toplumda sık görülen bazı ruhsal hastalıklar kadınlarda erkeklerden daha sık görülmektedir. Kadınların ruh sağlığı bedensel sağlıklarının bir parçasıdır. Toplumda ve tıp alanında kadınların sağlığı ve genel olarak yaşamları üzerinde ruhsal sağlığın önemi genellikle göz ardı edilmektedir. 
Kadınların % 8-11’inde gebelik döneminde, %6-13’ünde doğum sonrasında depresyon görülmektedir. Depresyonun 2020 yılında dünyada en çok  hastalık yüküne yol açacak hastalıklar listesinde 2. sırayı alması beklenmektedir. Bu artışın kadınlarda daha yüksek olacağı öngörülmektedir. Kadınlar erkeklerden üç kat daha fazla intihar girişiminde bulunmaktadır. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde kadınlarda depresyon erkeklerden iki kat daha sıktır.
Kadınların ruh sağlığının genel olarak daha kötü olması yalnızca erkeklerle kadınlar arasındaki biyolojik farklılıklar, bireysel ya da yaşam tarzı ile ilişkili faktörler ile yeterince açıklanamaz. Geniş bir yelpazeden bakarsak ekonomik, yasal ve çevresel faktörlerin,  erkeklerle kadınlar arasındaki güç ilişkisinin kadın yaşamını belirgin biçimde etkilediği, bunun sonucu olarak ruhsal hastalıkların sıklığını arttırdığı görülmektedir. Sosyal faktörler farklı ülkelerde, hatta ülke içinde cinsiyet rollerinin gelişmesi ya da geri kalması yönünde etkiler gösterebilir. Kadının ruh sağlığını derinden etkileyen bu sosyal faktörlerin belirlenmesi ve uygun girişimler ve politikalarla değiştirilmesinin bazı ruhsal hastalıkların görülme sıklığının azalttığı gösterilmiştir. Kadın ruh sağlığını etkileyen en temel iki sosyal faktör şiddete maruz kalma ve yoksulluktur.
Günümüzde en ilkel toplumlardan en gelişmiş toplumlara kadar bütün kadınlar geleneksel kavramların da etkisiyle fiziksel, cinsel, ekonomik, psikolojik şiddete maruz kalmaktadır. Kadına yönelik şiddet, dünyanın çeşitli ülkelerinde kadınların sünnet edilmesinden çeyiz hazırlamaya zorlanmasına, bekaret kontrollerinden, “ahlaksız” olduğu iddiasıyla öldürülmesine kadar türlü biçimlerde yerleşik toplumsal kültürün doğal bir parçası olarak sürdürülmektedir. Ülkemizde “töre” adı altında her yıl birçok kadın cinayeti işlenmekte ve resmi makamlara ulaşandan çok daha fazlası örtbas edilmektedir. Kadınların ne yapması, nasıl davranması, ne kadar eğitim alacağı, parasını nasıl harcayacağı, nasıl giyineceği hatta kimle evleneceği gibi temel seçimleri kural koyucu, yasa koyucu erkekler tarafından belirlenmektedir. Unutulmamalıdı r ki; kadına yönelik şiddet ciddi bir halk sağlığı problemi ve insan hakları ihlalidir. Kadınların eğitilmemeleri, emekleri karşılığında ücret almamaları ya da erkeklerden daha düşük ücret almaları, daha düşük sosyal konumda yer almaları şiddete uğramalarını arttırmaktadır. Kadınlar en sık eşleri, cinsel partnerleri tarafından fiziksel ve cinsel şiddete maruz bırakılmaktadırlar. Kadına yönelik şiddet sonucunda kadınların bedensel, ruhsal, cinsel ve üreme sağlıkları bozulmakta, gebelik ve lohusalık döneminde sağlık problemleri ile karşılaşılmaktadır. Dünyada birçok kadın şiddete uğramasına rağmen, çok az kadın yasal kurumlara başvurmaktadır. Şiddete uğramak kadınlarda birçok ruhsal hastalığın oluşumunu tetiklemektedir.
Yoksulluk, eşitsizlik ve sosyal adaletsizlik dünyada kadınları erkeklerden daha çok etkilemektedir. Halen tüm toplumlarda kadınlar daha az eğitim almakta, okuma yazma öğrenmeleri engellenmekte, yoksulluğa mahkum kılınmakta, aynı işi yaptıkları halde daha az para kazanmaya devam etmektedirler. Görünmeyen ev içi emekleri karşılıksız ve sosyal güvencesiz kalmaktadır. Dünya üzerinde yaşayan kadınların çok küçük bir kısmı resmi kurumlarda ve sosyal güvenceli olarak çalışmaktadırlar. Kadınlar tarım, ev işleri, gündelik yevmiyeli işler gibi alanlarda erkeklerden çok daha uzun saatler boyunca hiç durmadan çalışsalar da emeklerinin hak ettiği maddi karşılığı ve sosyal güvenceyi alamamaktadırlar. Dünya toplamında kadınlar eşit işe karşılık yaklaşık %20 oranında daha az para kazanmaktadır. Dünyada özel mülkiyetin sadece %1’i kadınlara aittir. Kadınların ve çocukların pek çoğu aynı koşullarda yaşadıkları erkeklerden çoğu zaman daha kötü beslenmektedirler ve sağlık hizmetlerine daha az ulaşabilmektedirler. Pek çok erkek, ailenin finansal kaynaklarını kontrol altında tutmakta, kadının ne kadar para harcayacağına karar vermektedir. Dünya üzerinde çok az kadın kendi kişisel ihtiyaçlarının tamamını karşılayacak kadar para kazanabilmektedir. Yoksulluk ve eşitsizlik, depresyon, şizofreni ve iki uçlu bozukluk gibi bir çok ruhsal hastalığın kadınlarda   daha sık görülmesine yol açmaktadır..
Kadınların ruhsal hastalıklardan etkilenmelerinin bir diğer şekli bakım veren kimlikleri ile ilgilidir. Dünyanın hemen her yerinde bedensel hastalıkları ve ruhsal hastalıkları olan aile bireylerine bakım hizmeti vermek kadınların yükümlülüğü olarak kabul edilmektedir. Genel olarak hastalığı olan bireylere yönelik esenlendirme (rehabilitasyon- iyileştirim) hizmetleri kısıtlıdır. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde ruhsal esenlendirme hizmetlerinin gelişimi ile kadınların sosyal yükümlülüklerinde azalma sağlanabilir.
Türkiye Psikiyatri Derneği olarak biz;
1.      Kadınlarda ve dolayısıyla toplumda ruhsal hastalıkların sıklığının azaltılması için etkin ruh sağlığı politikaları geliştirmenin başta hükümetlerin görevi olduğunu altını bir kez daha çizmek istiyoruz. Birçok ülkede olduğu gibi ülkemizde de bu amaçla kadınlara yönelik yapılandırılmış eylem planları hızla uygulamaya konulmalıdır.
2.      Türkiye’de kadın ruh sağlığını etkileyen sosyal faktörleri belirlemek için kapsamlı çalışmalar yapılmalı ve saptanan sosyal faktörlerle baş etmek için etkin eylem planları tasarlanmalıdı r.
3.      Kadın ve erkeklerde cinsiyet rollerinin ruhsal hastalıkların sıklığı ve oluşturduğu sorunlar üzerine etkilerine dair geniş çaplı epidemiyolojik çalışmalarla desteklenmelidir. Kadının ruh sağlığı üzerinde koruyucu ve iyileştirici etkisi olan faktörler belirlenmelidir.
4.      Kadınların eğitim alma hakkını engelleyen kişiler hakkında hukuki yaptırımlar iyi işletilmeli, tüm kadınların eğitim kurumlarından devlet güvencesi altında erkekler kadar yararlanması sağlanmalıdır.
5.      Kadınların maruz kaldıkları sosyal ve kültürel ayrımcılık ve eşitsizlikle mücadele etmek amacıyla etkin kültürel müdahale programları hazırlanmalıdır. Cinsiyet ayrımcılığına karşı geliştirilen araçlar başta yazılı ve görsel basın organlarında yer almalı, bu konuda duyarlılık geliştirilmelidir.
6.      Kadın, erkek ve çocuk tüm vatandaşların sosyal güvenceleri olmalı, sağlık hizmetlerine engelsiz ulaşmalı ve ücretsiz, herhangi bir katkı payı ödemeksizin bu hizmetlerden yararlanabilmelidir .
7.      Kadınların ekonomik durumlarını iyileştirmek için etkin çalışmalar yapılmalı, ev içi karşılıksız emeğin karşılıksız ve güvencesiz bırakılmaması için uğraşılmalıdır. Kadına yönelik istihdam programları arttırılmalı ve teşvik edilmelidir. Tüm kadınların ekonomik alanlarda yaşadığı adaletsizliklerin giderilmesi için zorlayıcı yasal düzenlemeler getirilmelidir.
8. Kadına yönelik travma, kötüye kullanım ve şiddete karşı ciddi ve kapsamlı bir eylem planı beklenmeden hayata geçirilmelidir. Kadına yönelik şiddetle, özellikle aile üyelerinden gelen şiddetle mücadele uzun soluklu, sistemli ve ödünsüz olarak gündemde yer almalıdır.
9.      Namus cinayetleri, uluslararası hukuk açısından yargısız infaz olarak kabul edilmektedir. Bu cinayetleri engellemek için farklı düzeylerde stratejiler geliştirilmelidir. Namus cinayetleri ile ilgili olarak konuya duyarlı kadın kuruluşlarının ve sivil toplum örgütlerinin talepleri karşılanmalı, çalışmalarına destek  verilmelidir.
10. Kadına yönelik şiddetin önlenmesinde yazılı ve görsel basına büyük görev düşmektedir. Medya, kadına yönelik şiddet ve tecavüz haberlerini kamuoyuna aktarırken, haber dilini doğru kullanmalı, etik değerlere uymalı, tecavüzün içerdiği şiddeti arka plana itmemeli ve tecavüzü erotize edici tutumlardan uzak durmalıdır. Basının, suçu işleyen erkeğe değil, şiddete uğrayan kadının özelliklerine odaklanması şiddetin sorumlusunun mağdur olduğu biçiminde bir yanılsama yaratabileceğine dikkat edilmelidir. Yazılı, görsel basın ve film ve müziklerin erkek egemen ve kadını aşağılayıcı ifadeler içermemesine dikkat edilmelidir.

Kadınların hayatın birçok alanında yaşadığı ortak ezilmişliğini ve mücadelesini simgeleyen, kadınların insanca yaşam için yola çıkmasının tarihi olduğuna inanılan 8 Mart Dünya Kadınlar Gününü kutluyor, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nün birçok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de resmi tatil günü olarak kabul edilmesini talep ediyoruz.

 
Basına ve kamuoyuna duyurulur.
 
Yrd. Doç. Dr. Ayşe Devrim Başterzi
Türkiye Psikiyatri Derneği
Merkez Yönetim Kurulu adına.
 

Bu yıl ‘En İyi Film’ dalında beş yerine 10 filmin yarıştığı Oscar’larda final bu gece. James Cameron’ın ‘Avatar’ı ile Kathryn Bigelow’un ‘Ölümcül Tuza’ı dokuz dalda yarışıyorlar. Cameron ‘Yıldırımın aynı yere iki kez düşme olasılığı çok azdır, kazanırsam şaşarım’ diyerek eski karısı Bigelow’a şans tanıyor.

Amerikan Sinema Sanatları ve Bilimleri Akademisi’nin Oscar ödülleri ilk kez 1927’de verilmeye başlandı. 1940 ve 56’da sınıflandırmalara gidilerek yabancı film Oscar’ı da eklendi. Bu yılsa film dalında beş yerine 10 film aday oldu.

Akademi Başkanı Sid Ganis’in teknik nedenlerden ötürü 10 filmin adaylığını açıklaması Hollywood’da bomba etkisi yarattı. Böylelikle Oscar’lar Altın Küre ödüllerine benzedi. 10 film düşüncesi oyuncu Samuel Jackson’ın tecimsel filmler için özel bir sınıflandırma yapılsın önerisiyle geldi.

Bu durum Adaylık için gerçekten 10 iyi film var mısorusunu da getirdi. 10 film olgusu yeni değil. 1933’ten 43’e dek 12 film aday olabiliyordu. Akademi yönetimince alınan bu yeni kararın ardında Oscar töreninin izleyici sayısındaki düşüş yatıyor. 1997’de Titanicin ödül zaferini 55.2 milyon seyirci izlerken bu sayı İhtiyarlara Yer Yokun kazandığı 2007’de 32 milyona düştü, böylece reklam gelirleri azaldı. 1998’den beri ilk kez 30 saniyelik reklam için bir milyon doların altında ücret ödendi. 2007-2008’de Akademi 73.7 milyon doları doğrudan reklamdan sağladı.

Oscar töreninin bütçesi yılda 31 milyon dolar. 10 filmin adaylığı neyi değiştirecek? Aday filmler kitlelerin ilgisini çekmiyor, Batman Kara Şövalyegibi büyük yapımlar da 5800 Akademi üyesince oylanmıyor. 10 adayın Oscar’ın bütünlüğünü sarstığını düşünenler de var. 10 film ayrıca oyların bölünerek bir filmin yüzde 11’den az bir oyla kazanma tehlikesini de taşıyor. Örümcek Adamın yapımcısı Laura Ziskin türlerin karışımının olumlu etki yapacağı inancında.

Ganis, bu yıl animasyona, bağımsız ve yabancı ülkelerin sinemasına, belgesellere daha çok şans tanıdı. İnternet ve Twitter aracılığıyla edilgen olan gençlik, seçkin üyelerin değerlendirmeleriyle ilgilenmeyeceğinden beş filmlik artışın bir şeyi değiştirmeyeceği görüşü de gündemde. Akademi’nin büyük stüdyoların baskısıyla, keskin lobisiyle baş edemediği söylentileri dolaşıyor. Öte yandan stüdyoların bu artıştan hoşnut olmadıkları çünkü tanıtımların yüksek tutarlarından korktukları belirtiliyor. Üç boyutlu Avatar”, “Yukarı Bak”, “CoralineveGizli Dünyaödüllendirilecek mi?

James Cameron’la (Avatar) Kathyrn Bigelow (Ölümcül Tuzak) dokuz dalda yarışıyorlar. Bugüne dek Oscar’a aday dördüncü kadın sinemacı olan Bigelow, Amerikan Yönetmenler Birliği’nce en iyi yönetmen seçildi, Bafta ödüllerini de aldı. Cameron, Yıldırımın aynı yere iki kez düşme olasılığı çok azdır, kazanırsam şaşarım diyerek eski karısı Bigelow’a şans tanıyor. Beşinci kez yarışan Morgan Freeman, Nelson Mandela rolüyle (Yenilmez) adaylığından gurur duyuyor. Meryl Streep 15. adaylığıyla (Julie ve Julia) kendi rekorunu kırıyor. Yabancı filmde Avrupa Film Akademisi’nin en iyisi Beyaz Bantın (Michael Haneke) rakibiyse César’ları alan Yeraltı Peygamberi(Jacques Audiard).

Yıldız Kenter, önceki gün yönetip oynadığı Kenter Tiyatrosu’nun yeni mevsim oyunu ‘Kraliçe Lear’i sahneledikten sonra Cumhuriyet Gazetesi Ankara temsilcisi Mustafa Balbay’n Ergenekon soruşturması kapsamında 365 gündür tutuklu olmasına tepki gösteren bir konuşma yaptı.


Yıldız Kenter, Balbay’ın hâlâ tutuklu olmasını sahnede şu sözlerle eleştirdi: “Mustafa Balbay sorgusuz sualsiz, nedensiz tutuklandı. Beş gün, 25 gün, 90 gün, 200 gün, 300 gün, 365 gün… Nedeni mi? Bilmiyorum, anlayamıyorum. Demokrasiyle, hukukun üstünlüğüyle hiç de bağdaşmayan bir biçimde… Güven duygum yok oluyor, canım acıyor, korkuyorum. Utanıyorum.”

Bu durumda pek çok insanın olduğunu ve Balbay’ın kişiliğinde onları da andığını söyleyen Kenter, “Hep saydım günleri çıkar diye ama 365 gün olunca bir şey kabardı içimde… Neden tutuklu olduklarını anlayamadığımız insanların neden tutuklu olduklarını anlamamız lazım. Anlayamıyorsak, o işte bir bit yeniği var demektir” dedi.

Kadınlar depresyondan kaçamıyor

Türkiye Psikiyatri Derneği’nin yaptığı çalışmada depresyon ve anksiyete bozukluklarının kadınlarda çok daha sık görüldüğüne dikkat çeken Yrd. Doç. Dr. Ayşe Devrim Başterzi, yaşam boyu depresyon görülme sıklığının kadınlarda yüzde 20, erkeklerde ise yüzde 12 olduğunu belirtti.

Türkiye Psikiyatri Derneği’nin yaptığı çalışmada depresyon ve anksiyete bozukluklarının kadınlarda çok daha sık görüldüğüne dikkat çeken Yrd. Doç. Dr. Ayşe Devrim Başterzi, yaşam boyu depresyon görülme sıklığının kadınlarda yüzde 20, erkeklerde ise yüzde 12 olduğunu belirtti.

Başterzi, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla kadınların ruh sağlığı hakkında yaptığı değerlendirmede, dünyada sık görülen ruhsal hastalıklardan depresyon ve anksiyete bozukluklarının kadınlarda çok daha sık görüldüğüne dikkat çekti. Yaşam boyu depresyon görülme sıklığının kadınlarda yüzde 20, erkeklerde ise yüzde 12 olduğunu belirten Başterzi, major depresyonun yıllık sıklığına bakıldığında kadınlarda yüzde 12, erkeklerde yüzde 7 olduğunu belirtti.

Başterzi, şunları söyledi: “Şiddete uğrayan kadınların yüzde 20’si intihar girişiminde bulunmaktadır. Travma sonrası stres bozukluğu dünya üzerinde sık görülen ruhsal hastalıklardan birisidir. Her 12 erişkinden biri yaşamının bir döneminde travma sonrası stres bozukluğuna yakalanmaktadır ve kadınlarda erkeklerden 2 kat sık görülmektedir. Erkeklerde ise kadınlara göre daha sık alkol ve madde kullanım bozuklukları görülmektedir.” Doğum sonrası depresyon sıklığı artıyor Başterzi, kadınlarda düşük gelir, düşük eğitim seviyesi, evlenmemiş olma ve işsizlik gibi sosyoekonomik faktörlerin doğum sonrası depresyonu artırdığını vurgulayarak, “Bu faktörlerden etkilenen kadınlarda, etkilenmeyen kadınlara göre doğum sonrası depresyon sıklığı 11 kat artmaktadır” dedi.

Başterzi, doğum sonrası depresyonu olan annelerin çocuklarında, çocukluk çağı astımı görüldüğüne dikkat çekerek, şunları dile getirdi: “Hamilelik döneminde depresyonu olan kadınların depresyonu olmayan kadınlara göre çocuklarında büyüme gelişmelerinde duraklama ve düşük kiloda olma sıklığı 4 kat artmaktadır. Özellikle okul öncesi çağdaki çocukların annelerinde ruhsal hastalık varsa, bu çocuklarda da okul döneminde ruhsal hastalık görülme sıklığı artmaktadır.”

Başterzi, annede doğum sonrası görülen depresyonun, çocuğuyla bağ kurmasını zorlaştırdığını anlatarak, “Doğum sonrası erken dönemde depresyonu olan anne, çocukların güvenliği ile ilgili daha az önlem almakta, çocuklarıyla daha az ilgilenmekte, daha az konuşmakta, daha az oynamakta, daha çok TV izletmekte ve daha sert cezalar vermektedir” dedi.

Başterzi, Türkiye Psikiyatri Derneği olarak, kadınların ruh sağlığını etkileyen sosyoekonomik faktörlerde düzenlemeler yapılması gerektiğini vurguladı. Başterzi, kadınların eğitim alma hakkını engelleyen kişiler hakkında hukuki yaptırımların işletilmesi gerektiğini belirterek, tüm kadınların eğitim kurumlarından devlet güvencesi altında yararlanması gerektiğini söyledi.

Başterzi, şunları dile getirdi: “Kadın, erkek ve çocuk tüm vatandaşların sosyal güvencelerinin olması, sağlık hizmetlerine engelsiz ulaşılması, herhangi bir katkı payı ödemeksizin bu hizmetlerden yararlanması sağlanmalıdır. Kadınların ekonomik durumlarını iyileştirmek için etkin çalışmalar yapılmalı, ev içi karşılıksız emeğin karşılıksız ve güvencesiz bırakılmaması için uğraşılmalıdır. Kadına yönelik istihdam programları arttırılmalı ve teşvik edilmelidir. Tüm kadınların ekonomik alanlarda yaşadığı adaletsizliklerin giderilmesi için zorlayıcı yasal düzenlemeler getirilmelidir.”

Bel ağrısı hayatın bir döneminde hemen hemen herkesi etkileyebilen bir rahatsızlık.

Florence Nightingale Hastaneleri Nöroşirurji Bölüm Koordinatörü Prof. Dr. Cengiz Kuday, bel ağrılarında ilk akla gelenin bel fıtığı olduğunu, ancak hekimin hastasını çok iyi dinlemesi gerektiğini, ağrıların kanser belirtisi de olabileceğini söyledi. Kuday, bel ağrılarının büyük bölümünü oluşturan bel fıtığında cerrahinin en son seçenek olması gerektiğini vurguladı.

Bel ağrısı işe gitmeme sebebi

Prof. Dr. Kuday, bel ağrısının iş aksatan ve hastaneye yatırılmayı gerektiren beşinci hastalık olduğunu belirterek “Bel ağrıları, üst solunum yolu enfeksiyonlarından sonra en önemli işe gitmeme sebebi” dedi. İlerleyen yaş, sigara içme, alt sosyal ekonomik grup, yanlış beslenme, ağır işlerde çalışma, fizyolojik travmalar-spor yaralanmaları, trafik kazaları gibi nedenlerin bel ağrılarına neden olabileceğini anımsatan Kuday, pek çok hastalıkta bel ağrısının olabileceğini, bu nedenle doktorlara önemli görevler düştüğünü anlattı.

ABD’nin Los Angeles kenti ve Hollywood yarın akşam yapılacak 82. Oscar törenine hazırlanıyor.

Kodak Tiyatrosu önüne kırmızı halının serildiği, bu yıl Steve Martin ve Alec Baldwin tarafından sunulacak tören için provaların bütün hızıyla devam ettiği belirtildi. Turistlerin hazırlıkları izlemek ve dev Oscar heykellerinin önünde fotoğraf çektirebilmek için bölgeye geldiği bildirildi.

Öte yandan, kadın oyuncu, yapımcı ve teknik elemanlar, Women in Film derneğinin geleneksel Oscar töreni öncesi partisinde buluştu. Kadınların film sektörüne katkılarını öne çıkarmak amacıyla düzenlenen partide, kamera önünde ve arkasındaki kadınlara, yeni nesil kadın film yapımcılarını teşvik etmeleri çağrısında bulunuldu.

> > Iki sey ‘Kalitesiz Insan’in ozelligidir :
> > 1- Sikayetcilik
> > 2- Dedikodu
> >
> > Iki sey cozumsuz gurunen problemleri bile cozer :
> > 1- Bakis acisini degistirmek
> > 2- Karsindakinin yerine kendini koyabilmek
> >
> > Iki sey yanlis yapmani engeller:
> > 1- Şahıs ve olaylari akil ve kalp suzgecinden gecirmek
> > 2- Hak yememek
> >
> > Iki sey kisiyi gozden dusurur :…
> > 1- Demagoji (Laf kalabaligi)
> > 2- Kendini agira satmak (ovmek, vazgecilmez gostermek)
> >
> > Iki sey insani ‘Nitelikli Insan’ yapar :
> > 1- Iradeye hakim Olmak
> > 2- Uyumlu Olmak
> >
> > Iki sey ‘Ekstra Deger’ katar :
> > 1- Hitabet ve diksiyon egitimi almak
> > 2- Anlayarak hizli okumayi ogrenmek
> >
> > Iki sey geri birakir :
> > 1- Kararsizlik
> > 2- Cesaretsizlik
> >
> > Iki sey kasif yapar :
> > 1- Nitelikli cevre
> > 2- Biraz delilik
> >
> > Iki sey omur boyu bosa kurek cekmemeni saglar :
> > 1- Baskin yetenegi bulmak
> > 2- Sevdigin isi yapmak
> >
> > Iki sey basarinin sirridir :
> > 1- Ustalardan ustaligi ogrenmek
> > 2- Kendini guncellemek
> >
> > Iki sey basariyi mutlulukla beraber yakalamanin sirridir :
> > 1- Niyetin saf olmasi
> > 2- Ruhsal farkindalik
> >
> > Iki sey milyonlarca insandan ayirir :
> > 1- Sorunun degil, cozumun parcasi olmak
> > 2- Hayata ve her seye yeni (ozgun, orijinal, farkli) bakis acisiyla yaklasabilmek
> >
> > Iki sey gelismeyi engeller :
> > 1- Asirilik (mubalaga, abarti, ifrat, tefrit)
> > 2- Felakete odaklanmis olmak
> >
> > Iki sey cozum getirir :
> > 1- Tebessum (gulumseme)
> > 2- Sukut (susmak)
> >
> > Iki seyin degeri kaybedilince anlasilir:
> > 1- Anne
> > 2- Baba
> >
> > Iki sey geri alinmaz:
> > 1- Gecen zaman
> > 2- Soylenen soz
> >
> > Iki sey gercek sondur:
> > 1- Cennet
> > 2- Cehennem
> >
> > Iki sey ulasmaya degerdir:
> > 1- Sevgi
> > 2- Bilgi
> >
> > Iki sey “hayatta onemli olan her sey” icindir :
> > 1- Nefes alabilmek
> > 2- Nefes verebilmek