Defne Samyeli, yeni programı “Defne-Her şey Bambaşka” ile tekrar ekranlara döndü. Artık yaşamında yeni bir sayfa, yeni heyecanlar var. Ne iş yaşamında yediği kazıklar, ne GS Stadı projesinde yaşadıkları sıkıntılar, ne Eren Talu ile boşanması ne de sonrasındaki yıpratıcı sürecin izlerini taşımayı tercih ediyor. Boşanma sürecini ve sonrasını konuşmamasının sebebi kaçması değil, başlayan yeni döneme odaklanması. Yaşananların etkisi elbette baki, hepsinin izi bir yerinde duruyor, görebiliyorsunuz. Ama artık kendini yenilemiş, yaralarını sarmış, olaylardan daha az etkileneceği bir bakış belirlemiş kendine. Yeni programından iş yaşamına, annelikten çocuk olmaya, siyasetten medyaya bakın neler anlatıyor Samyeli.
– İki yıl aradan sonra “Defne-Her şey Bambaşka” ile geri döndünüz. Neler başka şimdi?
– Aslında çok farklı bir Defne Samyeli yok. Neysem oyum. 19 yıl olmuş televizyonda çalışmaya başlayalı. Onca program yapmış olmama rağmen, bu çok daha farklı. İsmi o yüzden Bambaşka. Zaten hayatımda da başka bir dönem. Bu dönemin, yeni programla taçlanıyor olması büyük keyif. Çok daha fazla sohbet imkânı tanıyan bir format ve sınırları çok geniş. Başka taraflarımı da ortaya koyabiliyorum. Haber, doğası gereği ön planda, o yüzden kendinize çok fazla alan bulamıyorsunuz. Şimdi sohbet edebiliyor, seyirciyle interaktif bir şekilde yayın yapabiliyorum.
– Gündüz kuşağına nasıl bir yenilik getireceksiniz?
– Gündüz kuşağına yenilik getirmeyi ilk planlayan ATV ve bana projeyi getiren Tayfun Dinçer. Esas hedeflenen daha sosyal, gündüz seyircisinin çok alışık olmadığı, güncel ve mesajı olan konulara ağırlık verebilmek. Daha farklı bir seyirci kitlesine hitap edebilecek tarzda program yaratmayı amaçlıyoruz. Bana bu fikir olarak cazip geldi. Çünkü o saatte böyle bir iş denemek, meydan okumak bir anlamda.
– “Hayatımda da başka bir döneme girdim” dediniz. Nasıl bir dönemden söz ediyoruz?
– Çocuklarımla daha baş başa, yeni bir eve geçtiğim, yeni bir düzen kurduğum bir dönem her açıdan. Bu da yeni bir iş ve bu anlamda bambaşka bir sayfa.
– İki yıllık bir ara yaşadınız ancak bu süreçte de boş durmamışsınız. Neler var bohçanızda?
– Ekrana çıkmasını düşündüğüm kişilere olanak sağlamak amacıyla bir prodüksiyon şirketi kurdum. Ancak prodüktör olarak nereye bir proje satmaya gitsem, benimle iş yapmak üzere masaya oturmak istediler. O yüzden yapımcı olarak başarılı olamadım. Gerçi şirket hâlâ aktif, projelerimiz de var. Yabancı ajanslara bağlı olarak freelance haberler yapıyorum. IHD ve HIM gibi ajanslardan CBS ve CNN gibi kanallara haberler geçiliyor. Washington Post’ta da siyasi yazılarım yayımlanıyor. CBS’de yakın çalıştığım bir grup için buradaki çekimlerinde görüşmek istedikleri kişiler konusunda yardımcı oluyorum. Yanı sıra Bahçeşehir Üniversitesi’nde ders verdim ve Amerikan Araştırmaları Merkezi’nde danışma kurulu üyesiyim. Aktif bir şekilde bunlarla ilgilenmeye devam ediyorum.
– Bir de Kagider’le yaptığınız aktif çalışmalar var.
– Kadın Girişimciler Derneği üyesiyim. Desteklediğim ve çalışmalarına değer verdiğim bir dernek, çünkü kadın emeğine saygı duyan, Türk kadınını yüceltmeyi amaçlayan girişimci kadınlardan oluşuyor. Bir parçaları olmaktan dolayı gururluyum. Ayrıca Türk kadınının dünyaya açılımı için büyük işler yapıyorlar. Avrupa Parlamentosu’yla aktif çalışmalar yürütüyoruz.
– Aslında hep görünen kadarınız bilindi. Bu çalışmalarınızdan çoğu kişi habersiz.
– Kimse sormazsa söylemiyorum. Zaten sormuyor da. İlk birkaç yıl hep kendimi ifade etmeye çalıştım. Sonra akışına bıraktım. Zaten kendimle ilgili mahcubiyetlerim var. Kimse sormazsa anlatmayı sevmem, utanırım. Sanki kendimi parlatmaya çalışıyormuşum gibi, rahatsız olurum. Başkası yaptığında takdir ediyorum. Ama ben mütevazı insanları beğenirim, kendim de öyle olmaya çalışırım. Şanslı doğduğuma inanıyorum pek çok açıdan. Hem donanım, hem fizik açısından. Belki de o şansların getirdiği bir edeplilik hali var üzerimde.
Yaşamıma pek çok şey sığdırdım
– Yaşama karşı nasıl bir motivasyonunuz var? Pek çok sıkıntıyla ve hastalıkla baş ettiniz. Affedici misinizdir, kırgınlıklarınızı kolay yenebilir misiniz?
– Güzel şeyleri görmeyi tercih ediyorum. Affediciyimdir. Başka türlüsünü yapamıyorum çünkü kumaşımda yok. Hayat kendi içinde zaten zor bir sınav. Yaşım çok fazla olmasa da bu hayatın içine çok fazla şey sığdırdığıma inanıyorum. Çok küçük yaştan beri çalışıyorum. Babamı kaybettim, hastalıklarla boğuştum. Öyle tecrübelerden süzülüp geldim ki sadece yaşamanın bile ne kadar önemli bir hediye olduğunun farkına vardım. Ben galiba bunlardan beslenmeyi iyi beceriyorum. Çünkü hayat devam ediyor bütün acılarına rağmen. Yaşadıklarınızın, sizi daha güçlü kılmak için karşınıza çıkan birtakım yeni oyunlar, testler olduğunu fark ettiğiniz zaman aslında hayatı çözmek çok kolaylaşıyor.
– Hep mi böyleydiniz?
– Zamanla oldu tabii. 18 yaşında mesleğe atıldığımda çok hırslıydım ki bir şey de kaybetmedim hırsımdan. Çünkü iyi şeyler yapmayı ve aferin almayı seviyorum. Bu anlamda zaaflarım var. Ama hayat sizi çok değiştiriyor. Yaşadıklarımdan daha az etkilenmeye çalışarak başa çıkıyorum dertlerimle.
– Gardınız yüksek midir?
– Bütün üzüntümü, sıkıntımı aslanlar gibi yaşarım. Çok kolay ağlarım. Ketum değilim, gardım da yok. Belki o yüzden, karşıma çıkan herkes bana hikâyesini, en gizli sırlarını anlatır.
– Yazmak istedikleriniz var mı?
– 12 yaşından beri yazıyorum aslında. Yaşadıklarımızdan, gördüklerimizden etkilendiğimiz muhakkak. Bazen yazarken karakterlerin üzerine yapışır bunlar. Sizinle ilintili durumları ortaya koyabilir böyle olunca. Orada ruhsal durumumu deşifre etmeye karar verirsem sanırım ortaya birkaç kitap çıkar.
– Geriye dönüp baktığınızda o yazdıklarınızdaki Defne’yi nasıl buluyorsunuz?
– Acıyorum kendime çok. Çünkü küçük yaşta her şeyi çok dert edermişim. Şimdi okurken o 15 yaşındaki halime dönüp, kendimin elini tutabilmek ve teskin edebilmek istiyorum.
Annelikte “ben” olmayı seçtim
– İki kız çocuğunuz var. Nasıl bir anne olmayı tercih ediyorsunuz?
– Annelikte “Ben” olmayı seçtim. Kızlarımla ilişkilerimde şeffaf olmaya özen gösteriyorum. Anne baba olduğumuz için bazı şeyleri onlardan daha iyi biliyor değiliz. Şunu bilmelerini istiyorum ki ben bir anne ve büyük olarak, hatalar yapıyor olabilirim. Komik duruma da düşebilirim, birlikte bana da gülebiliriz. Her şeyi en iyi ben bilmek durumunda değilim. Doğru mudur, yanlış mıdır hiç bilmiyorum. Çok iyi bir anneyim iddiasında da değilim. Daha iyisini olmak isterim.
– Çocuklarınız için iş hayatından çekilmeyi hiç düşündünüz mü?
– Hiç düşünmedim. Ben önce kendim iyi ve mutlu, kendine yeten ve güvenen bir birey olacağım ki iyi bir anne olayım. Kendimden vazgeçersem, kendimi çalışarak bulan biriysem, orada çocuğa iyilik yapmış olmuyorum. Onların önünde mutlu, kendine yeten, ekonomik bağımsızlığı olan bir kadın modeli olayım, bunlarla çocuklarımı yetiştireyim diye düşünüyorum.
– Peki rol modeliniz anneniz mi? O nasıl yaklaşırdı size?
– Annem benim tam tersim. Evlendiği için üniversite eğitimine ara veren, 19 yaşında beni doğuran ve bütün hayatını ben ve kardeşim üzerine kuran bir kadın. Ama annem bana bu kadar emek vermeseydi, bugünkü ben de ben olamazdım. Hırslı bir kadındır. İşi olmasına rağmen, kariyer düşünmedi, kendini kardeşime ve bana adadı. Babamı kaybettiğimizde ben 13, annem de 32 yaşındaydı. Kadınlığını geri plana atıp bizim için muazzam bir çaba gösterdi.
– Babanızı kaybettikten sonra anneniz üzerinize titremiş. 18 yaşında çalışmaya başlıyorsunuz. Medyada çalışmak ve kadın olmak da zor. Nasıl bir süreç yaşadınız aile olarak?
– Annem medyada çalışmamı hiç istemedi. 7 yaşında TRT çocuk radyosunda şarkı söylemeye başlamıştım ve hep kamera önünde olmayı istedim. Aldığı kültür ve geldiği jenerasyondan dolayı farklı bir mesleğim olsun istedi. Ama sonra benim kararıma da saygı duydu. “O zaman kendin halledersin” dedi. Yapamadım. Bütün yayınlarda yanımda gelmesini istedim. Abartmıyorum, senelerce geldi. Artık beni boşadı, bütün ilgi torunlarda.
Dışişleri bakanı olmak istiyorum
– Aktif siyaseti düşünüyor musunuz?
– AKP’ye üye olduğum haberleri tamamen asparagas. Bu haberleri yapan gazeteye de dava açtım. Neden yaptıklarını bilmiyorum ama bir kere yapılınca bunun izi duruyor. Aktif siyaset düşüncem var. Bir gün dışişleri bakanı olmak gibi bir hayalim var. Bunların hepsi hayat planlarım içinde duruyor. Gelecek ne gösterir, bilmiyorum. İki yıl önce sorsaydınız, şimdi burada olacağımı bile göremezdim. Mesela yeni bir program yapıyorum, sizinle röportajım var, yeni bir evde oturuyorum. Bu gibi konularda kesin konuşmak da insanı kendine güldürüyor daha sonra. Ben ülkeme faydalı olmak istiyorum. Siyasete de çok ilgi duyuyorum.
– Peki siyasi gündemi nasıl görüyorsunuz şimdilerde?
– Türkiye’nin çok ciddi yol ayrımında olduğunu düşünüyorum. Hem iç, hem dış siyasette bir makas değişiminde şu an Türkiye. Yeni gelişmelerin tedirginliğini yaşıyorum ben de. Çünkü yeni ve değişik olan her şey bizi korkutuyor. Ülkemizin çok köklü dinamikleri var bugünlere getiren. Bu dinamiklerin içinde hayatımıza yön veren, etki eden dış dinamikler de söz konusu. Dünya nereye giderse tercihlerimizi o yönde kullanmak zorunda kalıyoruz, daha doğrusu karar vericilerimiz böyle. İlgiyle gözlüyorum. Değişimden ürksem de kucaklamayı tercih ediyorum. Umutsuz ve tedirgin değilim. Bence dünyada bir silkiniş söz konusu. Yeni bir denge arayışı gözlemliyorum. Sular elbette durulacak.