Belki şehre bir film gelir diyerek bekleyemedim
 

Belki şehre bir film gelir diyerek bekleyemedim  İki sene önce Hakkari’ye atanan psikiyatr Dilek Yeşilbaş’ın ‘zorunlu’ hizmeti ‘gönüllü’ye dönüştü. 26 yıl sonra şehre bir sinema açılmasını sağlayan, isimleri ‘taş atmak’la anılan çocukları sporla tanıştıran Yeşilbaş izinlerini bile onlar için kullanıyor. Görev süresi dolan Yeşilbaş, “Mesleğimi bırakırım, çocukları bırakmam” diyor

Bugüne kadar pek çok ‘idealist insan’ portresi okumuşsunuzdur. ‘Günümüz koşullarında’ gösterilen özveriden dem vuran, vicdanlarımızı hafifçe yoklamamızı sağlayan bu portrelerden birini daha okuyacaksınız az sonra. Ama bir farkla; bu hikayenin kahramanı klasik olduğu üzere kaskatı bir irade ile ‘vatan millet kurtarmak’ gibi ulvi amaçlarla çıkmamış yolculuğuna. Herkesin duyduğu insani kaygılar ve biraz da merakla hareket etmiş. Attığı küçük adımlar öyle büyük sevinçler yaratmış ki olanlara kendisi bile şaşırmış.

Bafralı genç bir doktordan, Dilek Yeşilbaş’tan söz ediyoruz. ‘Nereli olduğunun ne önemi var?’ diye düşünüyorsanız acele etmeyin. Çünkü bu hikaye tam da ‘başka bir yerli’lik üzerine…

ANNEM EMEKLİ ÖĞRETMEN

Üniversiteye kadar memleketinde yaşayan Yeşilbaş, tıp fakültesini kazanıp Eskişehir’e gider. İletişimdeki başarısına güvenerek tıbbın içinde kendisi için en verimli dalın psikiyatri olduğuna karar verir. Uzmanlığını ise mesleki olarak büyük kazanımlar sağlayacağına inandığı Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde yapar. ‘Yemek yedim’ der gibi sıradan bir şekilde ailesini kestiğini, kızına tecavüz ettiğini söyleyen hastaların karanlık dünyasıyla tanışır. Tüm zorluklarına rağmen altı yıl orada görev yapar. Pek çok hekimi korkutan mecburi hizmet dönemi 2008’de gelip çatar. Yeşilbaş’ın zorunlu istikameti, haber bültenlerinde İstanbul’dan sonra terör olayları nedeniyle adı en çok anılan ikinci il olan Hakkari’dir.

Emekli bir ilkokul öğretmeni olan annesi tedirgindir. Konuştuğu herkes “Gerçekten gidecek misin?” der. Ama Yeşilbaş gitmeye karar vermiştir. Hikayenin gerisini ise şöyle anlatıyor:

“BU ÇUKURDAN ÇIKMALIYIM”

“Hayatım boyunca hiç Doğu’ya gitmemiştim ve tedirgindim. Hiçbir şeyin tesadüf olmadığına inanan biriyim. ‘Buraya çıkmamın bir manası var’ dedim kendi kendime. Hakkari dağların ortasında çukurda kalmış bir yer. Oraya gidince ilk refleksim ‘Bir çukura girdim, buradan nasıl çıkacağım?’ oldu. Gözünüzü karşıya çevirdiğinizde dağdan başka bir şey göremiyorsunuz. Gerçekten kuyuya düşmüş gibi bir sıkıntı basıyor içinizi. Bu duygu Hakkari’de yaşayanlar için de geçerli. İnsanların büyük kısmı oradan çıkma çabası içinde. Sık sık ulaşım kesiliyor, dünyadan izole bir yer oluyor Hakkari. Benim işim konuşmakla doğrudan ilgili ve maalesef dil sorunu bizi çok etkiledi. Hastalarla daha çok birisi üzerinden anlaşmaya çalışıyoruz. O kişi de eğitimli olmadığı için kendi yorumunu katıyor. Buralara Kürtçe bilen psikiyatrlar lazım.”

Yeşilbaş’ın, şebeke suyu ara ara akan, sokakları çöpten geçilmeyen bu şehre alışması ne kadar zor olmuşsa halkla kaynaşması da bir o kadar süratli olmuş: “Oraya gidince anladım ki acılar hikaye gibi dinlenmezmiş. Hakkari’de nüfusun yüzde 50’si 19 yaşın altında. Bu çocuklara hitap eden tek tesis Şehir Stadyumu. Onlar için bir şeyler yapmak istedim ve tam o sırada altyapı hazırlıkları sürdürülen Hakkari Üniversitesi’nin bir dernek kuracağını öğrendim ve çalışmalara başladık.”

Yeşilbaş, rektör İbrahim Belenli ve Hakkari Valisi Muammer Türker’in desteğiyle derneğin faaliyete geçtiğini söylüyor ve “Başkan ben oldum ve derneğin adını Baran Yetenek Avcıları koyduk. Baran Kürtçe’de yağmur anlamına gelir. Halkın burayı benimsemesinde isminin çok önemi var.”

‘Taş atan çocuklar’ ifadesi onları çok üzüyor

Psikiyatr Dilek Yeşilbaş orada yapılanların duyurulmasının çok önemli olduğunu düşünüyor: “Mesele burayla oranın iletişimsizliği. Burası orayı, orası da burayı yanlış biliyor. Herkesin şunu düşünmesi lazım: Oradaki mağduriyetin ortadan kalkması bütün Türkiye’yi olumlu yönde etkileyecek. Bu bir memleket meselesi. Burada yapacağınız çok basit şeyler orada ciddi yaralara merhem oluyor. AB destekli 11 yaş altı futbol turnuvasında Türkiye’yi Hakkarili çocuklar temsil edecek. Ama elemelere çocuklar lastik ayakkabıyla geldi. Bir ayakkabı almak zor mu sizin için? Ayakkabıyla veya bir topla kaç yüz çocuğu sokaktan topladık biliyor musunuz? Onları toplumsal olayların içinden kurtarıp spor gibi sanat gibi faaliyetlerle zihinsel, bedensel ve ahlaki gelişimlerine katkıda bulunmak tek derdimiz. ‘Taş atan çocuklar ‘ diye etiketlenmek de çocukları çok incitiyor. Hatayı düzeltmenin yolu sürekli o hatayı göze sokmak değildir. Bunu olumluya çevirmek için yaptığı olumlu hareketleri öne çıkarmanız gerekir.”

Siirt ile ilgili genelleme yapmak çok yanlış

Hem bölgedeki yapıyı bilen hem uzmanlığı psikiyatri olan Dilek Yeşilbaş, Siirt’te yaşanan olaylarla ilgili şu yorumu yapıyor: “Bütün duyduklarımız tüyler ürpertici cinsten. Ama lütfen genelleme yapmaktan kaçınalım. Buralardaki kapalı yapıları sosyal ve kültürel faaliyetlerle açmaya çalışmak hedefimiz olmalı.”

Hakkari’nin tek psikiyatrı Dilek Yeşilbaş’ın mecburi hizmet süresi geçen hafta doldu. Ama o, derneği ve Hakkarilileri bırakmayı düşünmüyor: “Mesleğimi bile bırakırım ama oraya yapabileceklerimden vazgeçmem. ‘Tek başına ne yapabilirsin ki?’ diyenleri de umursamıyorum. Zaman zaman tehditler de aldım ama ben insan olarak sorumluluğumu yerine getiriyorum gerisiyle ilgilenmiyorum. Burada Arjantin ve Brezilya’daki örnekleri gibi yatılı bir futbol okulu açılması projemiz var. Tek hayalim bunun gerçekleşmesi.”

26 yıl sonra sinema açıldı

Hakkarili çocukların yüzlerine gülümseme, yüreklerine umut yerleştiren Dilek Yeşilbaş dernek vasıtasıyla iki yıla neler sığdırmamış ki ! Bakın neler anlatıyor? “Vizontele’nin memleketinde tek bir sinema bile yoktu. Bir sinema varmış o da 26 yıl önce kapanmış. Biz koordinasyonu sağladık ve atıl durumda olan kültür merkezi salonlarından biri, bir işletmeciye kiralandı. Çocuklar ilk kez sinemaya gitti. Üniversiteye hazırlanan gençleri tercih yaparken yönlendirecek kimse yoktu. İstanbul’daki öğretmen arkadaşlarımla görüştüm. Yaz tatilinde gelip gençlere gönüllü tercih rehberliği yaptılar. Hakkari’de ilk defa bu yıl daha isabetli tercihler yapıldı. ‘Futbol okulu açsak nasıl olur, gelin konuşalım’ diye duyuru yaptık o gün 500’den fazla çocuğu kayıt için getirdiler. Biz mucize yaratmadık. Zaten orada gönüllü olarak çocuklara spor yaptıran hocalar vardı. Geçen yıl yıllık izinlerimde İstanbul’a gelip görüşmeler yaptım. O zaman Fatih Terim milli takımın başındaydı. Onun bu çabadan bilgisi olmuş ve kendisi bizi çağırıp destek olmak istedi. ‘Estonya maçına çocukları getirelim’ dedi. Her ilçeden en başarılı çocuğu alıp milli takım kampına götürdük. Kimse bir şey yapmadığı için çocuklar bu tür organizasyonları şaşkınlık ve şüpheyle karşılıyorlar. Terim ve futbolcuları görene kadar da hiçbir şeye inanmadılar.”