Bir Psikiyatristin Günlüğü

Psych-Istanbul, Cinema-Philia, Tiyatroseverler ve Hayata Dair Ayrıntılar…

Türk Eczacılar Birliği Genel Sekreteri Ecz. Özel, Medula Provizyon Sistemi’nin çalışmadığını öne sürerek, “Çalışmayan sistem nedeniyle, hastalarımız ilaçlarını hiçbir eczaneden alamıyorlar. Ne yazık ki buna acil hastalar da dâhil” dedi.

Türk Eczacılar Birliği (TEB) Genel Sekreteri Ecz. Özel yaptığı yazılı açıklamada, eczanelerde kullanılan ve reçete onay sistemi olarak adlandırılan Medula Provizyon Sisteminin 2 gündür çalışmadığını söyledi. Pazartesi gününden itibaren de sistemde sorun yaşandığını; fakat 2 gündür sistemin tamamen kullanılamadığını bildiren Ecz. Özel, acil durumdaki hastaların ilaç alımında sorun yaşadığına dikkat çekti.

Özel, “Şu anda çalışmayan sistem nedeniyle, hastalarımız ilaçlarını hiçbir eczaneden alamıyorlar. Ne yazık ki buna acil hastalar da dâhil! Pazartesi gününden beri, sistemden zor da olsa onay almayı başarabilen eczacılar, hastalarına ilaç ve danışmanlık hizmetlerini verebiliyorlardı. Ancak ne yazık ki, sistem tamamen çökmüş durumda. Eczacılar hastaların ilaçlarını temin edebilmek için sistemin düzelmesini bekliyorlar, 2 gündür eczanelerinde sabahlıyorlar” dedi.

Hastaların reçete onay sistemi nedeni ile mağdur edilmemesi gerektiğini belirten Ecz. Özel, sistemdeki sorunun eczacılardan kaynaklanmadığını ifade etti. Ecz. Özel, “İlaçlarını alamayan ve haklı olarak kızgın olan hastalarımızın sorunun eczacılarından kaynaklanmadığını bilmelerini istiyor, yetkililerin içinde acil hastalar da bulunan yüz binlerin ilaca erişimini ortadan kaldıran bu arızayı bir an önce düzeltmelerini bekliyoruz” şeklinde konuştu.

“Performans problemi”

Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) Başkan Yardımcısı Hüseyin Rahmi Çetin, eczane provizyon sisteminde bir performans probleminin yaşandığını belirterek, ”Ancak ortaya çıkan sonuç sistemlerin çökmesi değil, yüzde 5-7 arasında yaşanan performans problemidir” dedi.

Çetin, makamında düzenlediği basın toplantısında, Türk Eczacıları Birliğinin, perşembe gününden itibaren Medula Provizyon Sistemi’nde kendilerinin de hissettiği performans problemiyle ilgili açıklamaları nedeniyle toplantı düzenleme ihtiyacı hissettiklerini söyledi.

SGK’nin tüm işlemlerinin yürütüldüğü sistemlerinin, 24 saat konusunda uzman kişilerce izlendiğini vurgulayan Çetin, ancak sisteminin çok büyük bir işlevi yerine getirdiğine ve yaklaşık 20 bin eczanede yaklaşık 70 bin bilgisayar üzerinden ortaya çıkan bir işlem yüküyle karşı karşıya bulunduğuna dikkati çekti.

Sistemin perşembe günü, hafta içinde ve bugün itibariyle herhangi bir çökme durumuyla karşı karşıya kalmadığını vurgulayan Çetin, ”Normal günlerde ve hafta içinde ortalama 1 milyon 200 bin adet reçete girişi yapılıyor. Bizim de performans problemi izlediğimiz perşembe günü ise 1 milyon 129 bin, dün de 1 milyon 44 bin reçete girişi yapılmış” dedi.

Çetin, ”Buradan çıkarılacak sonuç şu, sistemde bir performans problemi yaşanmaktadır. Ancak ortaya çıkan sonuç sistemlerin çökmesi değil, yüzde 5-7 arasında yaşanan performans problemidir. Bu yüzde 5’lik problemin giderilmesi için arkadaşlarımız çalışmalarını tamamladığında, umut ediyorum, pazartesi sabah saatlerinden itibaren performans problemi de giderilmiş olarak hizmet vermeye devam edeceğiz” diye konuştu.

Teknik ekiplerinin performans problemini hissettiğinden beri bunu çok yakından takip edip sorunu gidermek üzere her türlü çalışmayı yaptıklarını ifade eden Çetin, ”Bu tür problemler yaşandığında yerimizde oturmuyoruz, sahada oluyoruz. Üzerimize düşeni yaptığımızı düşünüyoruz. Bu kadar yerilmeyi hak etmiyoruz” diye konuştu.

Hüseyin Rahmi Çetin, şunları kaydetti:
”Sistemimizde hiçbir şey yoktur, olmamıştır demeye çalışmıyoruz. Performans probleminin yaşandığı dönemlerde bunun eczacılara yansıması şudur, biz sistemlerimizde belirli bir dönem normal akış olmakla birlikte perşembe gününden itibaren 4-5 dakikada bir artış periyodu hissetmeye başladık. Eczacıların bu sorgulamaların geri dönüş sürelerinde yaşanan artış nedeniyle o ana denk geldiklerinde sistemin çok ciddi yavaşladığını, ancak bir sonraki tıkta sistemin rahatladığını muhtemelen görüyorlardır. Eczacılarımızdan, bu tür dönemlerde biraz daha sabırlı olmalarını rica ediyorum.”

Sağlık Bakanlığı ile sorumluluk paylaşımı konusunda şu ana kadar bir sıkıntı yaşamadıklarını da bildiren Çetin, bu tür problemler ortaya çıktığında sorunun üstesinden gelmek üzere çalışmalarını yürüttüklerini, önemli olanın sorunu çözebilmek olduğunu düşündüklerini kaydetti.

Bu tür performans problemlerinin bütünüyle üstesinden gelmenin mümkün olduğunu düşündüklerini ifade eden Çetin, şöyle konuştu:
”Parametrik anlamda çok farklı sonuçlar ortaya çıkabilecek kadar dağınık yapılarda bir kapalı sistem oluşturmanın doğru olabileceği düşüncesiyle, uzunca bir süredir çalışma yapıyoruz. Bu çalışmayı yakın zamanda paylaşacağız. Medula Sistemi’nin İlaç Takip Sistemi ile entegre kullanımını sağlayacak bir altyapı sunulması söz konusu olacak. Bu tür problemlerin çok aza indirileceği, çok daha güvenle takip edilecek bir sistem olacağını düşünüyoruz.”

Çetin, bir gazetecinin ”sistem çöktü haberlerinin sık yapıldığını” belirterek, ”şimdiye kadar neden yanıt verilmediğini” sorması üzerine, ”Kamuoyunu bunlarla meşgul etmek istemiyoruz, biz zaten işimizin başında olduğumuz için” dedi.

Sigara bırakmada yararlı ajanların ülkemizde geç piyasaya çıkması ya da bir bölümünün bulunamaması önemli bir eksiklik. Bu konuda yararlanılabilecek piyasada bulunan nikotin deri bandına ek olarak, antidepresan bir ilaç olan Bupropion  yakın zamanda ülkemize gelmiş bulunmakta.

İlaçla tedavi nikotin bağımlılığın ortadan kaldırılmasının önemli öğelerinden biridir. Sigara bırakmada doğru yöntemin seçimi ve izlenmesinde şu sorular yanıtlanmalıdır.

Aşağıdaki özellikler bireylerin bağımlı tiryakiler olduklarını ve tedavilerinin zor olduğunu gösterir.

  • Günde 20’den çok sigara içenler,
  • Uyandıktan sonra yarım saat içinde sigara içenler,
  • Daha önceki sigara bırakma girişimlerinde şiddetli yoksunluk belirtisi gösteren ve erken dönemde yeniden sigaraya başlayanlar,
  • Şimdi ya da geçmişte majör depresyon ve şizofreni gibi psikiyatrik bozukluğu olanlar,
  • Şimdi ya da daha önce tedavi olmuş alkol ve diğer ilaç bağımlıları.

Nikotin bağımlılığı için ilaç yazan hekimler, güvenli ve etkili sonuç olasılığını artırmak için aşağıdaki işlemleri göz önüne almalıdır. Uygun seçim için bilgilendirici broşürler sağlanmalıdır.Tedavi dozu ve süresi kişiye göre ayarlanmalıdır.

Hekimler hastalarının bağımlılık düzeyini, yoksunluk belirtilerine hasta uyumunu bilmeli buna göre ilacın kullanım süresini, tipini, sıklığını ve dozajını belirlemelidir.

Genellikle ilaçların 2 haftalık yazılması doz değişikliği ve fazla ilaç kullanımının engellenmesi için esneklik sağlamaktadır. Genel olarak tedavi kişi gereksinim hissettiği sürece sürdürülmelidir. Ancak tedavi 6 aydan uzun sürerse, kişinin tek ilaçla sigara bırakma girişimi daha önce başarısız olmuş ya da bir ilacı yüksek dozda kullanma isteği varsa  kombine tedavi göz önüne alınmalıdır. Önceki çalışmalar kombine tedavinin yararlarını ortaya koymuştur.

Sigara Bırakmada Nikotin Yerine Koyma (Replasman) Tedavisi:

Nikotin Sakızı: Nicotine polacrilex’in nikotin bağımlılık tedavisindeki değeri kanıtlanmış olmasına karşın, diğer nikotin replasman ürünleri ve antidepresan (bupropion) ile birlikte kullanımı daha sıktır.
Nikotin Deri Bandı: Ülkemizde bulunan nikotin deri bandı kolay kullanımı ile nikotinin deri yoluyla alınmasını sağlar. Çalışmalar yoksunluk belirtilerinin tedavisinde doyurucu  sonuçlar sağladığını göstermiştir.
Nikotin  Burun Spreyi: Nikotin burun spreyi plaseboya göre bırakma hızı iki kat fazla olduğu gibi yoksunluk belirtilerini de ortadan kaldırıcıdır. Ancak doğru kullanımın öğretilmesi gereklidir.
Nikotin İnhaler: En yeni nikotin replasman yöntemi nikotin inhalerdir. Sigaraya dokunma alışkanlığı olanlar için en uygun seçenek olduğu söylenebilir. Diğer nikotin replasman ürünleri ve bupropion ile kombine tedavide yararlı bulunmuştur. Nikotin inhaler, inhalerden çok soluma aygıtıdır. Nikotin replasman tedavisinin güvenliği mükemmel gözükmektedir. Birçok hekim ve tiryaki nikotin içerdiği için nikotin replasman tedavisinden kaçınmakta ya da olabildiğince kısa süre kullanmaktadır. Çalışmalar anlamlı kardiyovasküler yan etkisi olmadığını göstermiştir. Kanser yaptığına ilişkin kanıt yoktur.

Sigara Bırakmada Antidepresan (Bupropion) Kullanımı

Nikotin, tütün bağımlılığının ilaçla tedavisinin başlıca dayanağıdır, ama bupropion gibi antidepresan ilaçlar da etkilidir.
“Niçin antidepresan ilaçlar sigara bırakmada yardımcı oluyor?” sorusunun yanıtını aramamız gerekiyor. Sigara içimi ve depresyon sıklıkla birliktedir. Sigara içenlerde içmeyenlere göre daha fazla majör depresyon öyküsü vardır. Depresyon öyküsü olan tiryakilerde nikotin bağımlılığı yüksek, bırakma ise düşük olasılıktır. Sigarayı bıraktıklarında depresyon önemli bir yoksunluk belirtisi olacaktır. Sigarayı bıraktıktan sonra ortaya çıkan psikotik depresyon olguları bildirilmiştir.

Bupropion’un uzun etkili biçimi sigara bırakmada kullanılan nikotin içermeyen ve FDA (Besin ve İlaç Örgütü) onayı alan ilk ilaçtır. Norepinefrin ve dopamin nikotin bağımlılığı gelişiminde anahtar rol oynar görünmektedir. Nikotin bu nörotransmiterlerin salınımını uyarmaktadır. Norepinefrin’in locus caeruleus’dan salınımı uyanıklık, konsantrasyon ve bellek gibi yüksek kortikal işlevleri etkinleştirmektedir. Nikotin kesildiğinde oluşan norepinefrin uyarı kaybı yoksunluk belirtilerine neden olmaktadır.

Bupropionun diğer potansiyel yararı da sigara bırakma ile ortaya çıkan kilo alma konusundaki etkisidir. Bir çalışmada 7 hafta sonunda plasebo grubunda 2.9 kg alınırken,  bupropion grubunda 1.5 kg alınmıştı. Aradaki fark küçük olmasına karşın, kilo alma korkusu nedeniyle sigarayı bırakma konusunda kararsız olanlarda önemli olabilir.

Bupropion tedavisinin ilk haftasında sigara içme sürdürülebilir. Bupropionun etkili düzeye ulaştığı 2. hafta sigara içme bırakılır. Hasta bupropion tedavisini 3-4 ay sürdürebilir.

Bupropionla, özellikle tek başına nikotin replasman tedavisi ile sigara bırakma girişiminde daha önce başarısız olmuş ve yoksunluk belirtileri ortadan kalkmamış kişilere, nikotin replasman tedavisi verilebilir.
Bupropion tedavisinde en sık rastlanan yan etki uykusuzluk ve ağız kuruluğudur. Epileptik nöbet 1000’de 1 oranında bildirilmektedir.

Bupropion nikotine benzer biçimde bazı sempotomimetik etkileri vardır.  Koroner kalp  hastalığı ve hamile olanlarda güvenliği konusunda yeterli  veri yoktur. Bupropionun  yüksek dozda, zaman zaman da terapötik dozda, önemli anksiyete, hipertansiyon ve  epileptik nöbetlere neden olabilir. Bupropion’da bağımlılık riski yoktur ya da çok azdır.

Ali Poyrazoğlu ile Gölgede Muhabbet Başlıyor.

Ali poyrazoğlu 12 yıl radyolarda yaptığı Gölgede Muhabbet Programı için  Habertürk kanalı ile anlaştı. 17 Ekim Pazar günü ilk bölümüyle ekranlara gelecek olan program Saat  20:00 de başlayacak. Ali poyrazoğlu İlk önce Kiss Fm daha sonra,Alem Fm de 12 yıl boyunca Gölgede Muhabbet Programı ile dinleyicilerin beyenisini kazanmıştı. Poyrazoğlu’nun Habertürk kanalında Pazar günü saat 20:00 den itibaren ekranlara gelecek olan Tv de ilk Talk Show u merakla bekleniyor.

Toplum Ruh Sağlığı Merkezleri Kuruluyor

Toplum Ruh Sağlığı Merkezleri Kuruluyor

Sağlık Bakanlığı, akıl ve ruh hastaları için Toplum Ruh Sağlığı Merkezleri kuruyor.


Sağlık Bakanlığı, akıl ve ruh hastaları için Toplum Ruh Sağlığı Merkezleri kuruyor. Türkiye’de 250 yerde oluşturulacak merkezlerle hastalara kriz dönemlerinden önce de rehabilitasyon ve psiko-eğitim imkanı sağlanacak.

Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi Başhekim Yardımcısı ve Sağlık Bakanlığı Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Danışmanı Dr. Gazi Alataş, akıl hastalarının tedavisi noktasında bakanlığın köklü bir politika değişikliğine gittiğini ve ‘Toplum Ruh Sağlığı Merkezleri’nin (TRSM) kurulacağını söyledi. Sistemle Türkiye’de akıl ve ruh hastalıkları tek çatı altında toplanacak ve bu sayede akıl hastaları takip altına alınacak.

HASTAYA EVDE HİZMET

Doktorlar hastaların ayağına giderek hasta takipi yapacak. Diğer hastanelerdeki iş yükü de azalarak Türkiye’de ruh ve sinir hastalarının teşhis ve tedavide ivme kazanılacak. Dr. Alataş, insanların sadece kriz anında hastaneye geldiğinde hizmet aldıklarını, sistemle artık insanların yaşadığı yerde kriz anından önce teşhis ve tedavilerinin yapılacağını kaydetti.

250 MERKEZ KURULACAK

Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi Başhekim Yardımcısı ve Sağlık Bakanlığı Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Danışmanı Dr. Gazi Alataş, sistem için çalışmaların başlatıldığını, Türkiye çapında 250 merkezin kurulacağını ifade etti. İstanbul’da yapılacak merkezlerle ilgili yer ve arsa arayışını başlattıklarını da dile getiren Alataş, yerel yönetimlerle işbirliğine giderek çalışmaların sürdüğünü söyledi. Sistemin Dünya Sağlık Örgütü’nün önerdiği AB İlerleme Raporu’na da yer aldığını anlatan Alataş, “Birçok ilçede sistem başlatıldı. Bolu’da da sistem devrede. İngiltere ve İtalya 20 yılda bu sisteme geçti” diye konuştu.

ÜLKEMİZE NE GETİRECEK?

Dr. Alataş, TRSM’lerin ülkemize birçok katkıları da beraberinde getireceğini vurguladı. Alataş, “Halen yürüyen sistemde hastalar bir şekilde hastaneye gelmekte ve poliklinikte doktor tarafından görülüp ilacı yazıldıktan sonra yaşadığı yere gönderilmekte. Yatarak tedavi gereken akut hastalar hastaneye yatırılmakta ve iyileştikten sonra kontrole çağrılmaktadır. Bu hastaların gerçeği değerlendirme yetilerinde bozulma olduğu için hastalıklarını kabul etmeme ve kontrole gelmeleri gibi durumlarda akut ataklar ortaya çıkabilmektedir” diye konuştu.

Yatak ve psikiyatrist yetersiz

Türkiye’de yatak ve psikiyatrist yetersizlik bulunduğuna işaret eden Dr. Alataş, “Bu, hastalara verilen tedavi hizmetini sınırlamaktadır. Sonuçta hastalar toplumda, ama problemli kişiler olarak yaşamaktadır. Bu da hastalar hakkında kötü önyargıların güçlenmesi ve hastaların damgalanmalarıyla sonuçlanmaktadır” dedi. Ruhsal bozukluk yaşayan insanların kriz öncesi müdahale edileceği merkezler sayesinde istenmeyen pek çok olayların önüne geçileceğini belirten Alataş, “Kriz öncesi tedavi imkanı sağlanacak, intihar, rehin alma gibi olayların önüne geçilecek” diye konuştu.

200 bin kişiye 1 merkez

Sağlık Bakanlığı, 200-500 bin kişiye, 1 TRSM açılmasını planlanlıyor. Avrupa standartlarında hizmet verilecek merkezlerde ağır ruhsal rahatsızlığı olan hastalar ile aileleri bilgilendirillecek. Hastanın ayaktan tedavisinin de yapıldığı ve takip edildiği merkezlerde psiko-eğitim, iş-uğraş terapisi yöntemleriyle yaşama becerileri arttırılacak

Neden anestezistler intihar ediyor?

Hekimler arasında en sık anestezistlerde görülen intihar vakalarının, anestezistin sürekli kapalı ortamda uzun süre çalışmasının ve hastanın hayati fonksiyonlarının sorumluluğunun alınmasının depresyona neden olabildiği belirtiliyor.

Uzmanlar, özellikle fiziksel yorgunluk ve ruhsal baskı içinde olunmasının, anestezistlerin anestezide kullanılan ilaçlara çok rahat erişebilmelerinin ve bu ilaçları hangi dozlarda uygulayacaklarını çok iyi bilmelerinin intihara yönelimi ve ilaç bağımlılığı riskini artırdığı uyarısında bulunuyor. Türk Anesteziyoloji ve Reanimasyon Derneği (TARD) Başkanı Prof. Dr. Şükran Şahin, hekimler arasında intihar eğiliminin diğer meslek gruplarından daha yüksek olduğunu belirterek, yapılan araştırmalarda batılı hekimler arasında normal nüfusa ve diğer akademik personele göre intihar oranının yüzde 1-3 oranında daha fazla olduğunun belirlendiğini söyledi. Şahin, ”Toplumdaki diğer bireylere göre erkek hekimlerdeki intihar riski 1.1-3.4, kadın doktorlardaki risk ise 2.5-5.7 olarak tahmin edilmektedir” dedi.

Hekimler içerisinde en sık ”anestezi” uzmanlarının intihara yöneldiğine dikkati çeken Şahin, konuya ilişkin yapılan çok sayıda araştırmanın bunu doğruladığını ifade etti.
Şükran Şahin, şunları kaydetti: ”Dünyada hekimler arasındaki intihar vakalarında anestezi uzmanlarının isminin diğer hekimlere göre daha sık geçmesi de sadece gözlemlenen bir durum değildir. Dünya genelinde yapılan araştırmalar, aneztezi uzmanlarında intihar riskinin diğer hekimlere oranla yüksek olduğunu ortaya koymuştur. Örneğin, İngiltere’de yapılan bir taramada, pratisyen hekimlere göre anestezi uzmanlarının çok daha yüksek oranda intihar girişiminde bulundukları saptanmıştır. ABD’de de intihar girişiminin ölümle sonuçlanma oranı ve ilaçla ilişkili ölüm oranının, dahiliye doktorlarına göre anestezi uzmanlarında daha yüksek olduğu bildirilmiştir. Türkiye’de doğrudan bu konu ile ilgili bir çalışma bulunmamaktadır.”

‘Anestezi hatalarının yüzde 70’i insan kaynaklı’

Aneztezinin, cerrahi girişimlere kişinin tahammülünü sağlamak olarak ifade edilebileceğini belirten TARD Başkanı Prof. Dr. Şahin, anestezinin doğrudan tedavi edici olmadığını, cerrahi başta olmak üzere tedavi sürecinde kişinin yaşamsal fonksiyonlarının kontrol altında tutulması açısından, büyük önem taşıyan bir girişim olduğunu söyledi.  Şahin, anestezi gibi koruyucu ve kollayıcı olduğu savunulan bir girişimin kazaya neden olmasının da çok çarpıcı olduğunu ve bu nedenle anesteziye bağlı herhangi bir komplikasyonun, özellikle ölümlerin çok reaksiyon uyandırabileceğini belirtti. Anestezi komplikasyonlarının cerrahiye göre çok az, fakat son derece ızdıraplı ve tıp hukuku açısından ciddi sonuçlar doğurduğunu ifade eden Şahin, cerrahi girişimlerde insan hayatının emniyetinin ancak kaliteli bir anestezi ile sağlanabileceğini vurguladı.

Şahin, anestezist ve ameliyat odasının bir insan-makine kompleksi olduğunu ve bu sistemin performansının cihaz, insan ve çevre faktöründen etkilediğini anlatarak, şöyle devam etti: ”Örneğin, cihaza ait faktörler dediğimiz zaman iyi çalışmayan bir cihazla anestezi uygulamak son derece tedirgin edicidir. Anestezi hatalarının da yüzde 70’i insan hatalarından kaynaklanmaktadır. Ancak önemli olan, bu oranın azaltılabilir olmasıdır. Bunu azaltabilmek için de çalışma koşullarının iyileştirilmesi çok önemlidir. Anestezi uzmanı en önemli eforu uyanıklık için kullanmaktadır. Uyanıklığı etkileyen faktörlerin başında anestezistin performansı gelmektedir. Performansta, kişinin eğitim ve yeterlilik düzeyi, yorgunluk, uykusuzluk durumu, çalışma saatlerinin düzensizliği ve görevin kompleks yapısı etkilidir. Türkiye’de yapılan bir çalışmada, 32 saat (nöbet tutan ve nöbet sonrası mesai saatlerinde çalışmaya devam eden) ve 8 saat (sadece mesai saatlerinde) çalışan anestezi asistanlarının psikolojik ve bilişsel fonksiyonları karşılaştırılmış; 32 saatlik çalışma sonrası depresif duygu durum, anksiyete ve stresin 8 saat çalışmaya göre daha sık olduğu saptanmıştır. Yine bir başka çalışmada, 12 saat gece ya da gündüz çalışanlar karşılaştırılmış ve çalışma süreleri aynı olmasına karşın, gece çalışanların gündüz çalışanlara göre bilişsel fonksiyonlarının bozulabildiği gösterilmiştir.”

Doktorun hastasının acısını dindirme, hastalığını iyileştirme gibi asıl amaçlarının yanında bu işlemleri yaparken ona zarar vermemesinin de en önemli konu olduğunu vurgulayan Şahin, özellikle anestezi altında, kendini hiçbir şekilde savunamayacak bir hastada bu durumun anestezi uzmanına daha büyük bir sorumluluk yüklediğini ve uzmanı strese soktuğunu söyledi.

Anestezik gazlar ortamda atık gaz kirliliği yapabiliyor

TARD Başkanı Prof. Dr. Şahin, ameliyathanede çalışan anestezi uzmanlarının risk içeren bir ortamda hizmet verdiğine işaret ederek, şu bilgileri verdi: ”Örneğin, ameliyathanede enfeksiyon riski yüksektir, sürekli çalışan cihazların oluşturduğu bir gürültü kirliliği yanısıra hastaların uyutulması için kullanılan anestezik gazların ortama olan kaçaklarına bağlı bir atık gaz kirliliği söz konusudur. Ameliyathaneler güneş ışığından yoksun ve sürekli yapay ışıkla aydınlatılan kapalı bir ortam olduğu için eğer iyi ve etkin çalışan bir havalandırma sistemi de yoksa atık, anestezik gazlar ile beraber karbondioksit birikir. İyi klimatize edilmemiş bir ameliyathane kışın çok soğuk, yazın çok sıcak olur. Tüm bunlar baş ağrısı, dikkat azalması, baş dönmesi, baygınlık duygusu ve yorgunluk oluşturur.”

Finlandiya’da yapılan çalışmada, intihara iten iş ile ilgili faktörlerin başında iş arkadaşları ya da yöneticiler ile fikir ayrılığı, işyerinde adaletin olmaması ve nöbetçi olma gibi durumların geldiğinin saptandığını belirten Şahin, ”Anestezistin sağlık sorunlarının olması, sosyal ilişkilerinin zayıf olması, ailevi problemlerinin olması, arkadaşsızlık, sigara ve alkol tüketicisi olması da intihara iten kişisel faktörler olarak bildirilmiştir” diye konuştu.
 

‘Yüksek sorumluluk, depresyona neden oluyor’

Şükran Şahin, sürekli olarak kapalı bir ortamda geçen uzun çalışma saatleri, çok yoğun geçen ve sık tutulan nöbetler, uykusuzluk, fiziksel yorgunluk ve yüksek düzeyde sorumluluğun kişide belirgin bir huzursuzluk ve depresyona neden olabildiğini ifade ederek, ”Sonuç olarak yaptığı işten ürkme, korkma duyusunun gelişmesine neden olabilir, başarısızlık ve istenmeyen sonuçlar oluşabilir. Anestezistlerin bu sanatı uygulayabilmeleri, toplum tarafından tanındıkça, diğer hekimler ve hasta yakınlarının yaptıkları işin öneminin farkına vardıklarını gördükçe, tadacakları ruhsal doyum ile olasıdır” değerlendirmesinde bulundu.

TARD Başkanı Prof. Dr. Şahin, ”Yapılan birçok çalışma, anestezide kullanılan ilaçlara çok rahat erişebilmeleri ve bu ilaçları hangi dozlarda uygulayacaklarını çok iyi bilmelerinin, anestezi uzmanları arasında intihar olasılığı ve ilaç bağımlılığı riskini arttırdığını göstermiştir” dedi.

“Ülkemizin ruh sağlığı yasasına ihtiyacı var”

Türkiye Psikiyatri Derneği (TPD) Genel Başkanı Doç. Dr. Doğan Yeşilbursa, Türkiye’nin acilen ”Ruh Sağlığı Yasası”na gereksinimi olduğunu söyledi.

Dünya Ruh Sağlığı Günü dolayısıyla, Türk Psikologlar Derneği İstanbul Şubesi’nde düzenlenen toplantıda konuşan Doç. Dr. Yeşilbursa, ruhsal hastalıklarının toplumun bütününü ilgilendiren, yaygın bir toplum sağlığı sorunu olduğunu vurguladı. Bu sorunun giderek arttığını ve toplumun her kesimini etkilediğini ifade eden Doç. Dr. Yeşilbursa, ”Ruhsal hastalıklar tedavi edilmezlerse bireysel, toplumsal ve maddi kayba neden olmaktadır. Günümüzde insanların yüzde 25’i, her dört kişiden biri yaşamlarının bir döneminde ruhsal hastalıklardan etkilenmektedir. Belli bir zaman diliminde nüfusun yüzde 10’unda ruhsal hastalık görüldüğü bildirilmektedir” dedi.

Dünya Sağlık Örgütü’nün bir araştırmasına göre, dünyada yeti yitimine en çok yol açan 10 hastalıktan 5’ini ruhsal hastalıkların oluşturduğunu belirten Doç. Dr. Yeşilbursa, şöyle konuştu:

”Bu hastalıklar sırasıyla depresyon, alkol kullanımı, bipolar bozukluk, şizofreni ve obsesif kompulsif bozukluktur. Anksiyete bozuklukları, depresyon, bipolar bozukluklar ve şizofreni yeterince tedavi edilemediği zaman daha çok işlev ve iş gücü kaybı ve ailesel sorunlara yol açmakta, hastalığının yaygınlığının ve tedavi maliyetlerinin artmasına katkıda bulunmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü’nün geleceğe yönelik öngörülerine göre; 2020’de depresyon, kadınlar ve gelişmekte olan toplumlarda başta gelen yeti yitimine yol açan hastalık olacaktır.”

”Ruh sağlığı hizmetleri yetersiz”

Türkiye’nin ruh sağlığı hizmetlerine ayrılmış yatak sayısı bakımından Avrupa ülkelerinin çok gerisinde olduğunu vurgulayan Doç. Dr. Yeşilbursa, ülkede 100 bin kişiye düşen ruh sağlığı uzmanı sayısının ise yaklaşık 1,7 olduğunu belirterek, Türkiye’de ruh sağlığı hizmetlerinin yetersiz olduğunu kaydetti. Doç. Dr. Yeşilbursa, şöyle devam etti:
”Ruh sağlığı politikalarını çağdaş bir tıp ve sağlık anlayışı çerçevesinde yeniden biçimlemek ve uygun yasal düzenlemeleri yapmak önemlidir. Ülkemizin acilen Ruh Sağlığı Yasası’na gereksinimi vardır. Derneğimizin büyük bir özen ve özveriyle hazırladığı üzerine tartışılabilecek bir ruh sağlığı yasa tasarısı da vardır. Hazırlanan yasa taslağı Aralık 2006’da TBMM gündemine getirilmiş olmasına karşın hiçbir değişiklik olmamıştır.”

Türk Nöropsikiyatri Derneği Başkanı Prof. Dr. Peykan Gökalp da dünyada yaklaşık 450 milyon kişinin ruhsal sorunları olduğunu, 20 milyon insanın da ruhsal sorunlar nedeniyle yardım aradığını belirtti. Ruhsal bozukluk sonucu intihar eylemiyle ilgili, bu yılın ilk 8 aylık döneminde gazetelerde toplam 14 bin 847 haberin yer aldığını anlatan Prof. Dr. Gökalp, halktan da büyük ilgi gören bu haberlerin yılın 8 ayında 2009 yılının 8 ayına göre yüzde 26 oranında arttığını ifade etti.

20 yıldır yayınlanan Tiyatro… Tiyatro… Dergisi’nin düzenlediği 8. Tiyatro Ödülleri 11 kategoride sahiplerine verildi. Ödül töreni dün akşam İstanbul Büyükşehir Belediyesi(İBB) Şehir Tiyatroları’nın organizasyon desteği ile Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nde yapıldı. Eserleri, çalışmalarıyla tiyatronun bilimsel alt yapı kazanmasına katkıları nedeniyle Cumhuriyet Gazetesi yazarı Prof. Dr. Ayşegül Yüksel’e de “Teşekkür Plaketi” verildi.

Tiyatro… Tiyatro… Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Demirkanlı ile İBB Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni Ayşenil Şamlıoğlu’nun açılışını yaptığı ödül töreninde sunuculuğu oyuncu Şenay Gürler’ üstlendi. Gecede organizasyona katkıda bulunan kurum ve kuruluşlara ve Ayşegül Yüksel’e teşekkür plaketlerini Şamlıoğlu sundu. Yüksel; “Ben özgürce düşüncelerimi yazabildim, derslerimde söyleyebildim. Gelecek kuşaklarında aynı şansa sahip olmalarını diliyorum” diyerek tiyatroyu yaşatan herkese teşekkür etti.

Törende 11 dalda verilen ödülleri kazananlar;

Yılın erkek oyuncusu Yetkin Dikinciler  “Profesyonel” İstanbul Devlet Tiyatrosu

Yılın kadın oyuncusu Demet Evgar “Cimri” Kent Oyuncuları

Yılın oyun yazarı Ayşe Bayramoğlu “Hakiki Gala” Tiyatro TEM
Yılın çevirmeni. Bilge Emin “İntiharın Son Provası” İBB Şehir Tiyatroları
Yılın sahne tasarımcısı Işın Mumcu “İmparatorluk Kuranlar” İstanbul DT
Yılın giysi tasarımcısı Başak Özdoğan Pirim “Cimri” Kent Oyuncuları

Yılın ışık tasarımcısı F. Kemal Yiğitcan “Coriolanus” İBB ŞT
Yılın oyun müziği Tolga Çebi “7”/Sekspir Müzikali Oyun Atölyesi
Yılın koreografı Varvara Ştefanescu “Bakhalar” İBB ŞT

Yılın yönetmeni Mehmet Birkiye “Cimri”Kent Oyuncuları

Yılın yapımı “Mefisto” İBB ŞT

Kurumu adına “Yılın yapımı ödülü” verilen Şamlıoğlu, Mefisto’nun yönetmeni Ragıp Yavuz’u davet etti. Sahneye çıkan Yavuz, “Bu ödül onun hakkı” dedi. Yıllardır oyuncu olarak aynı tiyatroda sahneye çıkan Duran; “Bu sahnede ödül almak hakikaten hesapta yoktu” diyerek oyunun sahnelenmesini sağlayan, kendi çalışmalarını paylaşan genel sanat yönetmenine ve tüm sanatçılar gibi ekibine teşekkür etti.

Gecenin müzik molalarında piyanist Çiğdem Erken eşliğinde Güvenç Dağüstün ve Serhat Kılıç Fazıl Say besteleriyle Nazım, Orhan Veli, Ahmet Arif’ten, Brecht’ten eserler sundular.

Yeni Türkü 11 yıl aradan sonra çıkardıkları “Şimdi ve sonra Yeni Türkü” albümleriyle hayranlarının karşısına çıktı.


‘Buğdayın Türküsü”yle başlayan serüven, ”Cevriye”yi de kattı ”Göç Yollarına”… ”Yağmurun Elleri”, ”Fırtına”nın habercisi, ”Maskeli Balo” hayatın gerçeğiydi… ”Sonbahardan Çizgiler”, ”Akdeniz Akdeniz” ile yıkandı biraz… ”Yitik Bahar”a ”İstersen Hiç Başlamasın” uyarısı, ”Günebakan”larla ”Telli Telli” turnaların arkadaşlığı kadar içtendi… ”Arkadaşlar Ayrılıklar”ın hüznü derinden çökse de kalplere, elinde bir demet ”Karanfil” ile ”Mamak”ta, ”Mapusane Kapısı”nda bekleyen sevgiliye ”Olmasa Mektubun” minnettarlığı ”Fırtına”lar estirdi; ”Ağır Kapılar”dan ”Akasya Kokulu Sabahlar”a açıldı kucaklar… Özetle: ”Aşk Yeniden”…

İsimleriyle yukarıdaki gibi paragraf oluşturabilecek, nice cümleler kurulabilecek çok sayıda ”hit” şarkıya imza atan bir grup Yeni Türkü…

”Buğdayın Türküsü” 1979 yılında yayınlanmış, son albümleri ise 1999 yılında çıkardıkları ”Yeni” olmuştu. Ardından uzun süreli bir suskunluk…

Grubun kurucusu Derya Köroğlu, ”Yeniler bile eskiyeli çok uzun süre oldu. O albümün ardından gruba genç ve yeni arkadaşlar gelmişti, onlar bile eskidi” diyor, ardından da sevenlerine müjdeyi veriyor: ”Yeni albüm tamamlanmak üzere, yakında yeni şarkılarımızla huzurlarınızdayız.”

Albümün genel yapısı hakkında da bilgi veren Köroğlu şunları söylüyor: ”Yeni Türkü’nün soundu doğu ile batı müziği arasında gidip geliyor, yani albümlerimiz arasında bir iç tutarlılık söz konusu. Sadece ‘Vira Vira’ adlı albümümüzde batı popa bir kayış oldu, ancak bu albümde öyle bir şey söz konusu değil. Yeni albümle tekrar ‘Aşk Yeniden’ ve ‘Yeşilmişik’teki eski Yeni Türkü çizgisine dönüyoruz.”

Köroğlu, yeni albümlerinin adının ”Şimdi ve Sonra Yeni Türkü” olacağını anlatıyor ve albüme de adının bir kısmını veren şarkıları ”Şimdi ve Sonra Ankara”nın, ”Mamak Türküsü” kadar güzel bir şarkı olduğunu iddia ediyor.

Yılmaz Erdoğan’ın şiirine beste

Bu albümlerinin birçok sürprizi de barındırdığını ifade eden Köroğlu, bunlardan birini de şimdiden paylaşıyor:

”Daha önceki albümlerimizde şiirlerinden şarkı sözü olarak yararlandığımız Murathan Mungan’ı maalesef bu albümümüze katamadık. Ancak bir Yılmaz Erdoğan şiirini besteledik bu albüm için. ‘Ankara Ankara’ şiiri üzerine bestelediğimiz şarkının çok beğenileceğini düşünüyoruz.”

Bu albümde de diğer albümlerinde olduğu gibi enstrümantal bir şarkıya yer verme geleneğini sürdürdüklerini belirten Köroğlu, söz konusu şarkının daha önce yazdıkları bir dizi müziğinin yeni versiyonu olacağı yönünde bir ipucu veriyor.
Köroğlu’nun ”Bu albümde de Yunanca şarkı da olacak mı” sorusuna yanıtı ise şöyle oluyor:

”Bu albümüzde ‘Eyyvallah’ adlı, Yunancası da aynı isimli bir parça yer alıyor. Bu şarkıda, geçen yıllara, geçirdiğimiz olaylara bir selam duruşumuz var. Yani bu albümde de Grek ruhunu eksik etmiyoruz”.

Yeni Türkü 1997 yılında büyük bir sarsıntı yaşamış; önce Fuat Oburoğlu, ardından da Cengiz Onural ve Murat Buket gibi önemli isimler gruptan ayrılmıştı. O günleri, ”Büyük bir kırılma yılıydı, benim de kalbim kırıldı” diyerek özetleyen Derya Köroğlu, kötü günlerin geride kaldığını şu cümlelerle vurguluyor:

”Ama sonradan bunu toparladık. Yine birlikteyiz arkadaşlarımızla. Hatta yeni albümde Cengiz Onural ile sözü, müziği ortak bir parçamız da var. Eski kalpler yine bir araya geldi. Bu da 30. yılımızda çok güzel bir şey…”

Köroğlu, grubun yeni kadrosuyla eski kadrosunu karşılaştırırken, şimdiki yapılanmanın öncekine göre avantajlarını da dile getiriyor:

”Son 11 yılı şöyle anlatayım; Bizler bir yandan çalışan, bir yandan da müzik yapan insanlardık. Kimimiz mimar, kimimiz ekonomist, kimimiz bilgisayarcıyız; gündüz çalışıp akşam müzik yapıyorduk. Son yıllarda kendini müziğe vermiş insanlar olduk. Bir de grup gençleşince doğruyu söylemek gerekirse sahnede daha iyi bir dinamizm ortaya çıktı.”

3. Toplum Ruh Sağlığı Günleri


Daha önce ilk ikisi Kocaeli Üniversitesi Toplum Ruh Sağlığı Birimi öncülüğünde gerçekleştirilen Toplum Ruh Sağlığı Günleri’nin üçüncüsü bu yıl TPD – Bolu Şubesi ve Bolu İzzet Baysal Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi’nin işbirliği ile Bolu’da yapılıyor. 25-28 Kasım 2010 tarihleri arasında gerçekleşecek toplantıyla ilgili bilgilere www. bolutrsg2010.org adresinden ulaşabilirsiniz.
www. bolutrsg2010.org
10 Ekim  Dünya Ruh Sağlığı Günü
10 Ekim Dünya Ruh Sağlığı Günü nedeniyle Türkiye Psikiyatri Derneği Kocaeli Şubesi, Kocaeli İl Sağlık Müdürlüğü ve Kocaeli Üniversitesi Toplum Ruh Sağlığı Birimi işbirliği ile bir etkinlik düzenlenmektedir.
10 Ekim Dünya Ruh Sağlığı Günü nedeniyle Türkiye Psikiyatri Derneği Kocaeli Şubesi, Kocaeli İl Sağlık Müdürlüğü ve Kocaeli Üniversitesi Toplum Ruh Sağlığı Birimi işbirliği ile bir etkinlik düzenlenmektedir.

“10 Ekim” Pazar gününe rastladığı için 11 Ekim 2010 Pazartesi günü saat 15:00 – 17:00 arasında Kocaeli Üniversitesi Anıtpark Yerleşkesi toplantı salonunda Dünya Ruh Sağlığı Günü etkinlikleri çerçevesinde düzenlenecek olan toplantıya Güney Kaliforniya Üniversitesi Psikiyatri Bölüm Başkanı Prof Dr David Baron konuk konuşmacı olarak katılmaktadır.

Prof. Baron, Erişkin Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu konusunda bir konferans verecektir. Bedensel hastalıklar ve uzun süreli hastalıkların ruhsal boyutlarının ana tema olduğu bu yılki Dünya Ruh Sağlığı Günü nedeniyle çocuk ve gençler arasında yaygın olduğu iyi bilinen ancak erişkinler için de önemli bir sağlık sorunu olan bu konuda ülkesinde ve dünya literatüründe değerli çalışmalarıyla katkıları olan Prof Baron aynı zamanda “American College of Psychiatrists” kurumunun da yönetim kurulu üyesidir.

Toplantıya konu ile ilgilenen tüm ruh sağlığı çalışanları davetlidir.