‘Sağcılara göre solcu, solculara göre sağcıyım’

Gazeteci Nedim Şener, kaleme aldığı Uğur Dündar-İşte Hayatım adlı kitapta meslek yaşamında 40 yılı geride bırakan Uğur Dündar’ın zorlu koşusunu ilk başladığı günlerden bugüne getirerek anlatıyor.

Gamze Akdemir

Cumhuriyet– Kitapta, Dündar’ın en çok da genç nesil gazetecilere örnek, büyük başarılarla dolu meslek yaşamı odağa alınıyor, onlara bir pusula sunmak amaçlanıyor. Uğur Dündar meslek yaşamında birçok kez iftirayla karşı karşı kaldı ve iftiraların çoğu ne yazık ki meslektaşları tarafından atıldı. Bir dönem siyasi erk tarafından öldürülmek bile istendi. Orgeneral Doğan Güreş divanı harbe vermekle tehdit etti. Başbakan Tayyip Erdoğan ile milyonların önünde hesaplaştı. Melih Gökçek dünyayı ona dar edeceğini açıkladı. Fethullahçıların iftiraları bini aştı. Yılmadı. Müjdat Gezen, Haluk Şahin, Yılmaz Özdil, Emin Çölaşan gibi kadim dostlarıyla birlikte aynı anlayışla devam ediyor yoluna, hem kitabın satırlarında hem de ekranlara getirdiği programlarında. Nedim Şener, Dündar’ın Fahrettin Aslan’ın gazino teklifini nasıl reddettiği, ilk oyuncağına Marshall Yardımıyla nasıl kavuştuğu, Yeşilköy’de ne canlar kurtardığı, Hülya Koçyiğit’le çektiği filmin kamera arkası gibi hoş anıları da serpiştiriyor kitaba. Uğur Dündar ve Nedim Şener ile İşte Hayatım adlı bu zorlu koşuyu konuştuk.

-Uğur Dündar ile nasıl tanıştınız?

NEDİM ŞENER- Bu sorunun tek cevabı var. Ben Uğur Dündar’ı tıpkı Uğur Mumcu’yu olduğu gibi haberlerinden takip eden bir ölümlü olarak bu meslekte kendini var etmeye çalışan bir adamdım.

UĞUR DÜNDAR- İlk Orhan Aslıtürk getirdi Nedim’i bana; Kanal D binasına ben Mecidiyeköy’deyken. Naylon Holding kitabını yazmıştı.

ŞENER- Böylelikle bir merhabamız başladı. Tam anlamda hukuğumuz Uzanlar: Bir Korku İmparatorluğunun Çöküşü kitabımı hazırlarken başladı. Sonrasında Uzanlar art arda davalar açmaya, bir muhabir maaşıyla ödenemeyecek tazminatlar istemeye başladı. Bu gazetede haber oldu. Uğur Abi bir muhabirin çekebileceği sıkıntıları bizzat yakından bilen biri olarak destek oldu. 2004 yılıydı, o dönem kocaman bir güçtü Uzanlar. Uğur Abi ‘para meselesini dert etme, annemin Silivri’de birkaç parça arazisi kaldı, onları satar öderiz’ dedi. Çok rahatladım tabii ve bunu da Güngör Uras’a anlattım, o da köşesinde yazmıştı. Patronlar da ‘dert etme biz de öderiz’ dedi. Sonrasında Uğur Abi ile haberci olarak çalışmaya başladım.

– Nedim Şener nasıl bir çalışma arkadaşı, nasıl bir meslektaş?

DÜNDAR- Çok dürüst, çalışkan, özverili, kaprissiz, komplekssiz bir çalışma arkadaşı. Ayrıca çok cesur ki biliyorsunuz özellikle cesaret çok önemli bizde.

– Kitabı yazma fikri sizden mi geldi?

DÜNDAR- Ben önerdim.

– Değişik bir tarzda yazılmış, okuduğum diğer biyografilere hemen hiç benzemiyor. Daha çok mesleki yaşam önde tutularak kaleme alınmış.

ŞENER- Uğur Dündar’ı benim yani yazarın kahramanı diye düşünün. Kitapta yazar onu sürekli izliyor. Olayların içine zaman zaman Uğur Dündar girip çıkıyor ama olayları ben anlatıyorum. Zaman zaman da ona müracaat ederek onun dilinden anlatımlara yer veriyorum. Böyle bir yöntem seçtim çünkü kendisi istese hepimizin imrenerek okuyacağı bir metni rahatlıkla oluşturabilirdi. Dışarıdan birisinin kontrolünü de dış göz anlamında istediği için, daha objektif olması adına bunu istediğini düşünüyorum.

DÜNDAR- Evet, kesinlikle..

ŞENER- Onu da sağlamaya çalıştık en yalın haliyle. Nitekim gereksiz nitelemeler hani abartılar kullanmadan sadece olguları anlatarak bir bütünlük meydana getirmeye çalıştık. O zaman koca bir Uğur Dündar profili ortaya çıkıyor zaten.

‘Haberlerimle intikam almam’

– Aile yaşamınız da var kitapta çok arka planda, fonda’

DÜNDAR- Özel hayatların çok fazla konuşulmaması ve teşhir edilmemesi gerektiğine inanıyorum. Yine de insanlar nasıl bir aileye sahip olduğumu, nasıl bir çocukluk yaşadığımı, nerelerden bu koşuya başladığımı, hangi öğretmenlerin etkisinde kalarak bu yolculuğa çıktığımı, yoldaşlarımın kimler olduğunu, başta Müjdat Gezen ve Haluk Şahin olmak üzere hayattaki en eski dostlarımı merak eder diye düşündük ve belli ölçüde söz ettik. Bu çerçevede kitabı yayınlamaktaki asıl amacımız daha çok gençlere seslenebilmek ve bir model sunabilmekti.

Hayat ülkemizde özellikle gençler için hiç toz pembe değil, tehlikeler, tuzaklarla dolu. Bu kitapla ‘Kendinizi en yenik, en başarısız hissettiğiniz anda eğer bu kitaba göz atabilirseniz bu yollardan geçmiş bir büyüğünüzün hep dürüst kalarak ve çok çalışarak engelleri nasıl aştığını görebilirsiniz. Bu pusula sizi yanıltmaz’ demeye çalışıyoruz.

ŞENER- Biyografilerde yaygın olduğu gibi özel yaşamında ne yediğinden, içtiğinden, komşusundan falan söz etmeyi bazı kişiler isteyebilir. Ama Uğur Dündar’ın kafamızdaki imgesi ne, ilkeleri nedir diye düşündük. Ne ile var oldu, Türkiye’nin önüne neyiyle çıktı? İşiyle. 40 yıllık dev bir gazeteciden bahsediyoruz burada. Yoksa bir insana eşinizle nerede tanıştınız, nerede eğlenirsiniz gibi sorular da sorabilirdim hatta yayıncı bunu tercih ettiği halde ben de istemedim. Aile anlayışı, disiplini, terbiyesi nedir bunu yazdık ama gereksiz ölçüde öne çıkararak değil.

– Kitabı yazarken sizi en çok ne şaşırttı?

– ŞENER- Uğur Abinin çocukluk resimleri, bisiklete binerken gördüğüm resim mesela. Siz çocuk da olmuşsunuz falan dedim. Çünkü tanıdığım, örnek aldığım Uğur Dündar elinde kamera, nerede hırsız, yolsuz var ensesinde bir kahraman.

– Bu uğurda birçok kez iftiralara uğradınız.

DÜNDAR- Evet maalesef. Siyasi erk öldürmeye çalıştı beni düşünün. Adımı ölüm çetesine sipariş ettiler ama onlar bile ya bu adam dürüst, vatanını, milletini seven bir adam niye öldürelim diye vicdan muhasebesi yapmış ve vazgeçmiş. Onun ötesinde en büyük iftiralara kendi meslektaşlarımdan maruz kaldım ne yazık ki. Bunun da nedenleri belli, var. Ya üzerine gittiğimiz güç odaklarının kiralık kalemleri oldular ya da mesleki başarılara duyulan kıskançlık duygusundan kaynaklandı.

Söyleşimizde şunu da özellikle belirtmek isterim: Mesela bugün Yılmaz Özdil’e yapılan saldırılara bakın, Yılmaz linç edilmek isteniyor üstelik onların iddia ettiğini yazmamış bir kişi olarak düşünebiliyor musunuz? Neden? Çünkü Yılmaz Türkiye’nin en çok okunan, sevilen yazarlarından biri. Görüyorsunuz ki bu hep belli kişilerin başına geliyor.

ŞENER- Korku..

DÜNDAR- Tabii korkuyorlar.

– Bu sizde nasıl duygu uyandırıyor… Korkulur olmak..

DÜNDAR- Beni korkutmuyor hiç.
 

Meslek ilkeleri

– ‘Uğur Dündar haberleri ve yazılarıyla intikam almaz’ı anlatır mısınız?

DÜNDAR- Almam hayır.

– Hani intikam isteseniz bile kimse sizi suçlayamaz da çünkü zaman zaman öyle raddelere geliyor ki iş’ Kitapta buna örnek onlarca olay belgeli, yazılı…

DÜNDAR- İktidardaki güç beni öldürmeye karar vermiş, sonra onun çocuğuna, çocuğun hayatını karartacak bir tuzak kurulmuş ve ben bunu bozmuşum, çocuğu kurtarmışım. Daha sonra o kişilerin özel hayatlarıyla ilgili onları sokağa çıkartmayacak içerikte bir kaset getirilmiş, getirene hakaretler ederek kovmuşum. Fotoğraflar gelmiş yırtmış atmışım. Bana kötülük yapanlara karşı mesleğimin ilkelerine daha sıkı sarılmışım.

– Bunun değerinin bilindiğini düşünüyor musunuz?

DÜNDAR- Bilinmiştir muhakkak çünkü onlar da aynalara bakıyor. Halk da bunu biliyor. Çok şükür sokakta yürürken bana öfkeyle bakan hiçbir insanla karşılaşmadım şimdiye kadar.

– Hiçbir ideolojinin bayraktarlığını yapmadınız?

DÜNDAR- Yapmadım, beni solcular sağcı zannetti, sağcılar solcu.

– Askerci demişler, komünist demişler.

DÜNDAR- Evet, devletin adamı da dediler. Desinler!

– TSK’ye bakışınız nedir?

DÜNDAR- Beni Genelkurmay Başkanı divanıharbe vermekle tehdit etmiş zamanında düşünün, daha ağır bir tehdit olabilir mi? Acaba bir başka gazetecinin başına gelmiş midir?

Batman’da çok faili meçhul cinayet vardı bir dönem malum Şırnak Emniyet Müdürü’nün odasında bir konuşma geçiyor, Emniyet Müdürü diyor ki: İl Jandarma Alay Komutanlığı’nın hudutları içinde bir Hizbullah kampı tespit ettik. Öyle bir imada bulunuyor ki sanki kamp jandarmanın himayesinde. Meclis Araştırma Komisyonu’nun huzurunda yapılmış ve kayda alınmış bir konuşma, bir belge. Alıyorum bunu yayınlıyorum. Ayrıca sınır karakollarının terör örgütü PKK’nin saldırısına açık şekilde çukurlarda yapıldığını ve hâkim tepelerin de hiçbir öncü birlik bulundurmadan ışıklandırılmış olmasının gel de buraya saldır dercesine karakolları açık hedef haline getirdiğini haberleştirdim. Bunlara çok kızdı Orgeneral Doğan Güreş hatta Genel Yayın Yönetmenim Ertuğrul Özkök’e telefon açıp beni divanıharbe vereceğini söyledi. Divanıharp nedir? Kurşuna dizilmek… Sonra beni Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılattırdılar. Tek celsede beraat ettim. Savcı öyle bir mütalaa serdetti ki basın özgürlüğü tarihine geçebilecek bir mütalaaydı.

Her iktidarla mücadele

ŞENER- Yine Uğur Dündar’ın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’la röportajlar yaptığı sırada da yine aynı kanat AKP’ye yakın diye yorumlar yaptı. Sonra Başbakan da şimdi Star Haberi başkalarına yakın görüp zaten görevini ifa ediyor diyor.

DÜNDAR- Memur diyor düşünün.

ŞENER- Herkes ayrı telden çalıyor ama Uğur Dündar aynı yerde duruyor.

– Her kanat safında göstermek gayretinde, olmuyorsa aforoz! Ya benimsin ya toprağın misali.

DÜNDAR- Siyasetçilerimize egemen olan bir durum evet. Gelmiş geçmiş bütün iktidarlarla görüyorsunuz bir şekilde mücadele etmişim ya da onlar beni yok etmek için her şeyi yapmışlar. Mesela Mesut Yılmaz, Turgut Yılmaz kardeşler’ Medya patronlarına telefon açıp kovulmamı telkin ediyorlar. Fenerbahçe kulübüne de aynı baskıyı yapıyorlar. Halbuki üç defa istifaya teşebbüs etmişim, Aziz Yıldırım kabul etmemiş. Turgut Yılmaz televizyonlara ‘Onu Fenerbahçe yönetiminden ben attırdım’ diyor. Çocuksu bir güç gösterisi. Ama onlarla ilgili bir hayali ihracat dosyası geldi, devletin hazırladığı bir dosya. Otur, yaz değil mi? Oysa Almanya’ya bir ekip gönderdim araştırmaları için sonra kendim kalkıp gittim ve o ihracatların hayali değil gerçek olduğunu çıkarttım ortaya. Yayınlamış olsam ne yapacaklardı? Hiçbir şey. Ben devletin hazırladığı dosyayı yayınlıyor olurdum, meseleni git onlarla hallet diyebilirdim. Yapmadım, yapmam.
 

Erdoğan- Dündar düellosu

– 12 Mart 1971’de ‘Bu adam çok fazla öz Türkçe konuşuyor, solcudur!’ denilip işten atılmak isteniyorsunuz.

DÜNDAR- Evet. Nurullah Ataç’ı çok seviyorum ve çok okuyorum. Ecevit’i seviyorum, Ecevit’in ‘olasılık’, ‘olanak’ sözcüklerini kullanıyorum diye ihbar ediyorlar.

– Recep Tayyip Erdoğan ile ilişkileriniz de bir milat; Ali Kalkancı olayı’ İlk orada geriliyor ilişkileriniz… O süreci de okuyoruz kitapta. Özetler misiniz?

DÜNDAR- 18 Ocak 1997’de televizyon ekranlarında bir söyleşi yaptık Ali Kalkancı’nın eşi Emire Ersoy ile. Seçim dönemlerinde bazı politikacıların Kalkancı’yı dergâhında ziyaret ederek destek istediklerini önü sürdü. Ersoy’a göre Refah Partisi tarikatların yanındaydı ve tarikatların bir ikisi kurban edilerek, diğerleri kurtarılmak isteniyordu. Ersoy, söyleşimizde Kalkancı’nın o zaman İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olan Erdoğan’la da ticari bir iş dolayısıyla görüştüğünü söyledi. Ersoy’a ait bir iddia diyerek hiç sormadan yayınlayabilirdim. Kaldı ki Erdoğan belediye başkanı olmadan önce seçim kampanyası sırasında onunla ilgili pek çok ihbar geldi bize. Seçim kampanyaları sırasında bu tür ihbarlara namertlik olacağına inandığım için itibar etmem. İçimizdeki sorumlu gazetecilik anlayışıyla yanıt hakkını kullanması için Erdoğan’ı aradım. O da ‘Yalandır’ dedi, ben de bunu ses olarak programa koydum. O akşam Arena’da yayınlandı. Erdoğan seyretmemiş, arkadaşlarından duyup, ses kaydını kullandılar diye dolduruşa getirilerek Arena’dan sonra yayınlanan ve o sıralarda henüz acemi olan Defne Samyeli’nin sunduğu Gece Hattı’na bağlanıp veryansın ediyor.

Halbuki kızdığı ses kaydında kötü bir şey yok, kendi yalanlaması var yani lehine bir durum söz konusu. Ama anlamadan dinlemeden hareket ediyor. Başbakan kızdığı zaman tarzını biliyorsunuz! Hemen aşağıya indim, yanlış anladığını, dolduruşa getirildiğini, yaptığımızın sorumlu habercilik olduğunu anlattım. İkna olmadı ve Hulki Cevizoğlu’na bunu siyaseten yaptığımı falan söyledi. Bunu da hep söylerler işte siyasete atılacak falan halbuki hiç öyle bir niyetim olmamıştır. Aramızda böyle bir düello olunca çocuklara ‘Şimdi bize ihbar yağacak, bunu bir husumet, kan davası haline getirmek gazetecilik anlayışımıza sığmaz. Dolayısıyla Erdoğan ile ilgili olarak yeri göğü inletecek bir belge elimize geçmedikçe bu dosyayı kapatıyoruz’ dedim.

– 2002’ye kadar tek haber yapmadınız…

DÜNDAR- Evet ve bu davranışım dolayısıyla saygı duydu Tayyip Erdoğan. Derken ‘Büyük Buluşma’da Erdoğan ile Baykal’ı davet ettim. Her ikisi de teşekkür etti. O açıdan karşıma düşmanım bile otursa karşıma sinirleri çekilmiş bir et gibi rahat dururum.
 

‘Meslek ilkelerimden taviz vermem’

– Ama sonrasında da sular durulmadı, hiç rahat bırakılmadınız…

ŞENER- Tabii Uğur Dündar’ın mesela şu anda Tayyip Erdoğan hakkında istediği şeyi söylemeye birçok nedeni var. Çünkü şahsen ona demiş ki ‘vücut kimyası bozulmuş.’ Böyle yanlı, tamamen subjektif laflar etmiş durumda.

DÜNDAR- Hem de kendisinin de çok hassas olduğu ailevi değerlerle ilgili tepkime verdiği cevap bu.

ŞENER- Kitabı hazırlarken daha önce Hürriyet binasındayken çalışmış insanlardan da yardım aldım. Onların Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu dönemde Erdoğan ile ilgili söyledikleri de var. Bence çok önemli ve bugün çok tartışılan bir konuyla da yakından ilgiliydi ki aslında yazsanız ‘Demek o zaman da böyle şeyler yapmış’ denecek türden. Bunu öğrendiğimde teyit de ettirdim ve yazalım dedim. Uğur Bey ‘Hayır bu tamamen başka bir siyasi partinin işine yarayacak bir söz’ diyerek reddetti. Aynı centilmenliği bugün dahi koruyor ve bizzat Erdoğan bunun kıymetini bilmeli ve güvenmeye devam etmeli.

DÜNDAR- Güvenmiyor diye meslek ilkelerimden ödün verecek değilim.

– Böyle yoğun bir kitabı yazarken Uğur Dündar’ın 40 yıllık gazeteciliğine denk düşen dönemlerle kendi gazeteciliğinize denk düşen dönemleri kıyaslamışsınızdır’

ŞENER- Elbette. Biz yolun başındayız diyorum. Çünkü her şeyin tek olduğu yani TRT’nin tek olduğu, medyada sayılı gazete olduğu dönemde en ufak sansür kokusu karşısında istifayı basabilen, restini hemen çeken bir tavrı var. Bir dönemde mesleğini yapmamayı bile göze alması var. Biz bugün icabında büzüşüyoruz, duruyoruz, geri çekiliyoruz, Uğur Abinin omzunda ağlıyoruz ama tekrar işimizi yapıyoruz. Bu kitabı yazdım dünyam değişti, biz hiçbir şey yaşamamışız aslında duygusu bu.

– Bu arada Gökçek’in tehditleri, Türkiye’yi size dar edeceğini söylüyordu, etti mi?

DÜNDAR- Valla şimdi kendisi yargılanıyor.

– Fethullah Gülen’in size yazdığı bir mektuptan da bahsediliyor kitapta ve Ecevit’in o dönemde Fethullah ile ilgili çok iyimser bir bakışı…

DÜNDAR- Evet, Ecevit’i çok severim. Ecevit’in Atatürkçülüğü, Cumhuriyetin değerlerine ve kazanımlarına olan bağlılığının yürekten olduğu konusunda da en ufak bir kuşkum yoktu, yoktur. Ecevit, Fethullah Gülen’e bakış açımı çok etkilemiştir. Hatta kendisine ‘Efendim elinizde istihbarat raporları olmalı, onlarda çok farklı şeylerin söylendiğini biliyorum’ da dedim. ‘İstihbarat raporları her zaman doğruyu söylemez. Gidip o okulları da gördüm, ondan böyle konuşuyorum’ dedi.

– Peki bugün baktığınızda yorumunuz..

DÜNDAR- Bana o grubun yaptığı saldırılar bile meslek ilkelerimden ve içine girdiğim kulvardan çıkmamı sağlayamaz. Bu Gülenci dediğimiz grup, bana inanılmaz iftiralar yağdırarak bir linç kampanyası başlattı. Yine de kimseye iftira atmam, programlarımı atılan iftiraların platformu haline getirmem, asla tetikçilik yapmam. Elimde çok sağlam belgeler olmadan ve karşı tarafın savunmasını almadan haber yapmam.

– Emin Çölaşan ile ilgili bir anektod da yer alıyor kitapta. Söyleşimizi gülümseyerek bitirelim, habire işletiyormuşsunuz Emin Abiyi? (gülüyoruz)

DÜNDAR- Emin’in şimdi çalıştığı Sözcü gazetesinin sahibi Burak Akbay, meslektaşımız Ertuğrul Akbay’ın oğlu. Oradaki ikinci gününde telefon açtım, Ertuğrul Akbay oldum, ‘Yahu Emin tiraj nasıl’ diye soruyorum (gülüyoruz). Bizimkinde bir heyecan, ‘Patron, acayip bir patlama yaptık, tiraj patladı. İnşallah 160 bini bulacağız’ diyor. Ben de ‘Emin senden daha çok şeyler bekliyoruz’ diyorum. İnanıyor. En sonunda benim Uğur deyince ‘Ulan yine mi çıktın karşıma’ diyor ama başka zaman aradığımda yine kanıyor. Ayda bir falan Ertuğrul Akbay oluyorum. Otomatiğe bağladım, periyodik olarak işletiyorum Emin’i. (gülüyoruz)

İşte Hayatım/ Nedim Şener/ Doğan Kitap/ 454 s.