‘Rüyalarım ziyan olmasın’

Aziz Nesin’in kâğıda döktüğü rüyaları ‘Unutulmayan Rüyalar’ adlı kitapta bir araya getirildi.


İÖ 5.-6. yüzyıllarda yaşamış Eski Yunanlı filozof Herakleitos, uyanıkken hepimizin tek bir ortak dünyada yaşadığını, oysa uyurken herkesin kendine ait, özel bir dünyası olduğunu söylemiş. Aziz Nesin, gördüğü rüyaları uzun yıllar kâğıda dökmüş, kâğıda dökmekle de kalmamış, ‘rüyalarının’ ilginç bir kitap olabileceğini düşlemiş; Herakleitos’un deyişiyle ‘kendine ait, özel dünyasını’ okurlarına açmak, onlarla paylaşmak istemiş. Nesin Yayınevi, Aziz Nesin’in 1960’lardan 1990’lara uzanan yıllarda görüp yazdığı rüyaları kitaplaştırarak, ustanın bu düşünün gerçek olmasını sağlamış.

Aziz Nesin’in geçen ay, ressam Sali’nin desenleri eşliğinde yayımlanan Unutulmayan Rüyalar kitabının öyküsü, bir bakıma, 1990 yılının Ocak ayında Adam Yayınları’nda başlıyor. İnci Asena, Nesin’e, ‘Size bir defter vereceğim, ama yazacaksınız,’ diyerek güzel bir defter armağan ediyor.

‘İnci de herkes gibi, benim güzel, tertemiz, parlak kâğıtlara yazamadığımı biliyordu,’ diyor Nesin. ‘Gerçekten böyle kâğıtlara yazamıyorum. Bunun nedenini bilen yok. Çoğu, cimriliğimden sanıyor. Nasıl cimriliğim doğru değilse, cimri olduğumu kendim özellikle yaydımsa, başkaları cimri olduğumu söyleyince bundan gizli bir keyif alıyorsam (alay ediyorum gizliden), güzel kâğıtlara yazamayışımın cimriliğimden ileri geldiği de doğru değil.’

Peki, nedir Aziz Nesin’in güzel kâğıtlara yazamayışının nedeni? Rüyalarının kitaplaşmasını tasarlarken, 28 Ocak 1990’da kaleme aldığı yazıda nedenini kendisi açıklıyor:

‘Önüme çok güzel, tertemiz bir kâğıt ya da defter alınca şöyle düşünüyorum. Bu denli güzel kâğıda çok güzel yazılar yazmalıyım. Kâğıt ne denli güzelse, yazacağım yazının da hem kaligrafi hem de anlam (içerik) olarak o denli güzel olması gerektiğine inanıyorum. Örneğin kalın, güzel, tertemiz bir kâğıda bir bakkal hesabı yazılabilir mi? (‘) Örneğin ‘Yarın yapılacak işler’ yazılabilir mi? O güzel kâğıda ben bunları yazamam. Yazılarımın notlarını, müsveddelerini de yazamam. Çünkü bunlar herhangi bir kâğıda, bir kâğıt parçasına, bir yazı yazılmış kâğıdın arkasına da yazılabilir. (‘) O çok güzel kâğıtlara gelişigüzel yazılar, notlar, müsveddeler yazarsam, kâğıdın güzelliğine haksızlık edecekmişim gibi geliyor. Bunun cimrilikle, cimriliğimle bir ilişkisi var mı? Sanmıyorum; varsa da doğrudan değil, pek dolaylı olarak”

Ama İnci Asena’nın armağanı bu deftere yazacağına bir kez söz vermiş Nesin. Peki, ne yazacak? Günlerce düşünüyor ve sonunda bu deftere rüyalarını yazmaya karar veriyor.

Peki, niçin rüyalarını?

‘Her şeyden önce rüyalarımı çok seviyorum; kötü rüyalarımı da, korkunç rüyalarımı da’ Çünkü rüyalarım da benim yaşamım, yaşamımın bir bölümü’ Yaşamı ve yaşamımı çok sevdiğim için yaşamımın önemli bir bölümü olan rüyalarımı da seviyorum. Rüyalarımı gerçek yaşamımdan ayırmıyorum; rüyalarım da benim rüya biçimindeki gerçek yaşamımdır.’

Cimriliğe gelince, Aziz Nesin’in ‘cimriliği’ gerçekten de çok konuşulmuştur. Nesin ise, aslında ‘kendine cimri’ olduğu, en çok da ‘zaman cimrisi’ olduğu kanısında:

‘Çünkü bu dünyada zamanımdan değerli hiçbişeyim yok. Param, malım ziyan olursa yerine koyabilirim. Ziyan olan zaman, boşa geçen zaman giderilemez. Can dediğimiz şey zamandır. Zaman, can bütününü oluşturan parçalardır. Zamanla canımız gidiyor. Dünyada en tutumlu olduğum şey zamanım”

O yüzden, yaşamının hiçbir parçasının, dolayısıyla rüyalarının da ziyan olmasını istemiyor Nesin:

‘Rüyalar’ Ve rüyalarım (‘) hep ilgimi çekmiştir; elbet bilimsel olarak değil, ancak yazınsal olarak’ Dahaca kitap olarak yayımlanmamış olan Mum Hala [yazarın güncelerini, anılarını içeren bu kitap sonradan yayımlandı] adlı kitabımın notları arasında rüyalarıma ilişkin pek çok not ve günceler vardır. Rüyalarım üzerine, rüyalarımdan esinlenerek yazdığım öykülerim de var. Örneğin çok sevdiğim ‘Rüyalarım Ziyan Olmasın’ başlıklı öyküm gibi”

Nesin, cimrilerin cimriliklerine değgin çok şey duyduğunu, ama bu cimriler içinde rüyalarının bile ziyan olmamasını isteyenini duymadığını söylüyor: ‘İşte ben rüyalarımın bile ziyan olmamasını, bir işe yaramasını isteyen dünyanın en cimri bir cimrisiyim”

Rüya denince, rüyaların yorumlanması gelir akla. Aziz Nesin’in Unutulmayan Rüyalar’da yer alan rüyalarını da yorumlamak isteyen uzmanlar çıkabilir. Böyle bir çalışma belki de bir ilk olacaktır. Edebiyatımızın önde gelen yazarlarından birinin rüyalarının yorumlanması, gerek bir rüya yorumcusu, gerek bir ruhbilimci için benzersiz bir fırsat olabilir. Ama Nesin’i, yine de, rüyaların bilimsel değerinden çok, yazınsal, sanatsal değeri ilgilendiriyor:

‘Rüyalarım (belki herkesin rüyası da) ne ilginç, ne güzel, ne renkli, ne zengin’ Hiç kimsenin uyanıkkenki fantezisi, rüyaları kertesinde fantazya olamaz, hiçbir imgelem, rüyalarımızın imgeleri kertesinde zengin ve imgesel olamaz” Doğru söze ne denir? Rüyalarımızda hepimiz birer ‘gerçeküstücü’ değil miyizdir biraz da?

Nesin, en çok, rüyalarını çocukluğundan başlayarak yazmadığına yazıklanıyor. Böylesi bir kitabın ‘başyapıtı’ olabileceğini düşünüyor. Bir insanın rüyalarını yazmasını, gerçeğe dayanan günce ya da anı yazmasından çok daha önemli ve değerli sayıyor. ‘Düşünsenize,’ diyor, ‘Goethe’nin yaşam boyu rüyaları, Napolyon’un, Shakespeare’in, Dostoyevski’nin, Çehov’un rüyaları, Atatürk’ün, Nâzım Hikmet’in rüyaları, sıradan bir insanın, örneğin bir memur emeklisinin, bir siyasi polisin, bir bakkalın rüyaları”

Nesin’in bu düşü gerçek olsaydı, yapıtlarını okuduğumuz bir yazar, yaptıklarıyla tanıdığımız bir siyasal önder rüyalarındaki gizli dünyasıyla önümüze serilseydi’ Daha da ileri gidersek, bir işkencecinin, rüyalarına yansıyan altbilinci kâğıda dökülebilseydi’

Kuş Hamdi Efendi

Aziz Nesin bu rüyasını 8 Mart 1963’te kaleme almış:

‘Rüyamda gördüğüm kuş olan ölmüş ‘Hamdi Efendi’. Hamdi Efendi adına bir sempati duydum rüyamda. Bu adı bir piyesimde kullanayım diye düşündüm rüyamda. Dala konmuş Hamdi Efendi’yi çağırdım:

Gel Hamdi Efendi, gel!

Yanımda bilmediğim biri daha vardı.

Çağırıyordum. Hamdi Efendi gelse yanıma, onu ölmüşlüğünden kurtaracaktım.

Dala konmuş güler yüzlü Hamdi Efendi kuşlaşıyor. Sevimli, insan yüzlü, renkli sakakuşu oluyor, Ama az kalırım yanınızda’ diyordu.

Kanatlarını çırpıp uçuyordu bize doğru gülümseyerek tatlı yüzüyle’ Geliyor, geliyor’ Sonra havanın açık mavimsiliğinde dağılıp eriyor Kuş Hamdi Efendi’

Üzünç duyarken ben, yeniden somutlaşıyor. Ama yine uzak bana’ Gülüyor. Kanat çırpıyor, geliyor bana’ Eriyor, yine dağılıyor havanın maviliğinde’ Bikaç kez böyle olurken, ‘Hamdi Efendiyi sevdim,’ diyorum rüyamda. İçimden, ‘Ona bir oyunumda yer vermeliyim” ‘Hamdi Efendi’ adını ilk duymuş gibi oluyorum, bir seviyorum ki o adı, bir seviyorum ki güler yüzlü Kuş Hamdi Efendi’yi’ Uyanıyorum gülerek, uyanınca korkuyorum”

Sözün özü

Uyanıkken hepimiz tek bir ortak dünyada yaşarız; oysa uyurken herkesin kendine ait özel bir dünyası vardır.

Herakleitos

Göz, uykudaki düşlerde, uyanıklıktaki düşgücünden daha açık seçik görür.

Leonardo da Vinci

Yataktaki gerçek aşkım, rüya görmemi sağlayan uyku olmuştur her zaman.

Luigi Pirandello

Gündüz düş görenler, yalnızca geceleri düş görenlerin kaçırdığı birçok şeyi görürler.

Edgar Allan Poe

Düş görüyorum, demek varım.

August Strindberg

Hiç rüya görmeseydik, yaşamak dayanılmaz olurdu.

Anatole France

Rüyanın bir özelliği de, gördüğümüz hiçbir şeyin bize şaşırtıcı gelmemesidir.

Jean Cocteau

Herkes uykuya sığınabilir, düş görürken hepimiz dâhiyizdir, orada kasapla şair birdir.

Emile C. Cioran