‘Artık popun dışında bir yerdeyim’
Â
Sertab Erener, yeni albümü Rengârenk’te farklı türlerde iyi bir bütün oluÅŸturmuÅŸ. Albümü hazırlarken ‘pop müziÄŸin ve pazarın kurallarına aldırmadığını anlatıyor ve ‘Ben artık popun biraz daha dışında bir yerlerde durduÄŸuma inanıyorum’ diyor
 Sertab tesirindeyiz bu yaz. Åžarkılarını bilmiyor olsanız bile sokakta, kafede onun sesini duyuyorsunuz. Hemen herkes ağız birliÄŸi etmiÅŸ: “Yeni albümü güzel!â€. Çıkış ÅŸarkısı ‘Koparılan Çiçekler’ dilinize dolanmak için bir uzanıverdi mi pop dinlemiyor olsanız bile kendinizi nakarat seyrinde bulabiliyorsunuz.
Mustafa Ceceli, Soner Sarıkabadayı ve Sertab, kol kola ÅŸahlanmış Rengârenk’te. GüzelliÄŸin özü, her parçanın ayrı telden çalması. Ceceli’nin yeni öğrendiÄŸimiz hip hop merakı ‘Rengârenk’ ÅŸarkısında zirve yapmış, ‘İkimiz Bir Fidanın’ ise Fairuzvari rock altyapısıyla seslenmiÅŸ, ‘Bir Damla Gözlerimde’ klasik harmonilere bürünmüş… En ufak bir beÄŸeniniz varsa Sertab’a, albümü dinleyin; yüzünüze renk gelsin.
Rengârenk, yeni tarzlar denediÄŸiniz, zengin bir albüm. En ilgi çekici ÅŸarkılardan biri de ‘Ringa Ringa’ uyarlaması olan ‘Rengârenk’. Albüme neden bir cover parçanın ismini verdiniz?Â
Birbirinden doÄŸan bir süreçti bu. Buna bir pop ÅŸarkı formu olur mu dedikten iki yıl sonra albümü yaparken o ÅŸarkının gündeme gelmesi… Aa güzel oluyomuÅŸ deyip söz için Nil’e gitmem, Nil’in ringa’dan ‘renga renga’ derken ‘rengârenk’i bulup onun üzerine bir öykü kurması… Hayat da zaten akar gider ya… Prodüktör gözüyle baktığımda albümün dediÄŸin gibi çok renkli ve farklı tarzları bir araya getirdiÄŸini gördüm. Sonra üstüne Rengârenk gibi bir ÅŸarkı, öyle bir isimle gelince dedim ki beni buraya götürüyor; adı Rengârenk bunun.
Åžu sıralar müzik piyasamızda bir ‘arabeskle yüzleÅŸme eÄŸilimi’ görülüyor. Arabesk açılımı bile diyebiliriz. Siz de bu akıma ‘İkimiz Bir Fidanın’ ÅŸarkısıyla göz kırpıyorsunuz.Â
Denk gelmiÅŸ. Tamamen tesadüfi. “Şimdi böyle esiyor, böyle bir açılım var ben de mutlaka albüme böyle bir ÅŸey koyayım†fikri deÄŸil bu katiyen. Bazı anlarda ortak bilinç diye bir ÅŸey vardır ya… Çünkü kim ne çıkardı, hangi albüm geliyor haberlerini çok da takip eden birisi deÄŸilim.
Arabesk için nasıl hisleriniz var?
Genel arabesk ruhu sıfır, yerin altında, eksilerde dolaÅŸan biriyim. Arabeski tanımlamak gerekirse daha kaderci, bütün sorunları dışarıda, baÅŸkalarında arayan, kendi içine dönüp bakmayan… Kurban psikolojisi yani. Hayatını, bütün yönetimin kendi elinde olduÄŸu fikri ve felsefesi üzerinden kurgulamış insanlardan biriyim ben. O yüzden aslında tam tersiyim diyebilirim arabeskin.
Demir Demirkan’la uzun yıllardır birliktesiniz. Hep merak ederim, dengeli bir beraberlik yaşarken aşk şarkıları yazmak, örneğin ‘gözlerinde bir büyü, içim gitti adın neydi?’ gibi sözlere ilham bulmak nasıl oluyor?
Bu çok güzel bir soru… Bence iki yolu var bunun: Biri kafanda bir öykü yaratmak. İlla senin yaÅŸaman gerekmiyor bunu. Ya da kendi yaÅŸadıklarından, yeniden onları anımsatarak bir dünya kurup, hormonlarınla oynayıp, bir atmosfer yaratıp kendi içinde yapabilirsin. Bir kitap okursun, oradaki karakterler seni etkiler, ya da çok sevdiÄŸin bir arkadaşının bir aÅŸk öyküsünden, onun acısından esinlenerek yaÅŸayabilirsin, empati geliÅŸtirebilirsin. Bir de çok canın yanar zaten ama canın yanarken yazamazsın ona mecalin yoktur. SakinleÅŸirsin sonra ve bunları bi yere dökmek istersin, o zaman da bir ÅŸarkı sözü olarak çıkar.Â
‘Bir Damla Gözlerimde’, Tuluğ Tırpan imzalı muhteşem bir klasik piyano solosuna sahip. Pop dinleyicisi daha karmaşık aranjmanları kabul eder hale mi geliyor?
Ben artık popun biraz daha dışında bir yerlerde durduÄŸuma inanıyorum. O anlamda pazarın ya da popun kuralları içerisinde ne yapılır denilecek ÅŸeyleri pek fazla düşünmüyorum.Â
Painted On Water baÅŸarılı bir caz projesiydi, devamı gelecek mi?Â
İki yıldır maddi manevi oraya yatırım yapıyoruz, o bizim çocuÄŸumuz gibi bir ÅŸey Demir’le. Dünyaya dönük, müzik endüstrisi çok üretken bir yerden çıkmadığımız için zorluklarını da yaşıyoruz. Haliyle kimse bilmiyor seni, ama mümkün olan en güzel bileÅŸkeyi yaratıp bunda ısrar etmek ve süreklilik baÅŸarının en önemli anahtarı. Amerika’da iyi bir performansçıysan kimse kökenini sormaz. Avrupa’da Türksen yandın. Bu yüzden Amerika’dan baÅŸladık. Japonya’da bir ÅŸeyler yapmayı çok istiyorum. Çok hoÅŸgörüllüler. Müzik pazarı hala canlı, potansiyeli olan bir ada.Â
Sıra size gelene kadar ulusça vazgeçmiÅŸtik Eurovizyon’dan…
O kadar vazgeçmiÅŸtik ki kimse benimle ilgilenmedi. Hiçbir gazeteci gelmedi, hiç kimsenin umurunda deÄŸildi, ta ki yarışmaya iki gün kalana kadar. O zaman “Bu kız favori gösteriliyor, ciddiymiÅŸ ayol†diye oraya gelmeye çalıştılar ama kimse gelemedi, uçak kalkmıyordu çünkü. Çok sevinmiÅŸtim, “Oh canıma deÄŸsin†diye… (gülüyor)
Web siteniz tam bir sosyal medya platformu, kimin fikri?…
Sosyal medyada sesler yükseliyor, neymiÅŸ diye araÅŸtırdığımız bir dönemde Özgür Alaz ‘herkesi kendi kurduÄŸun siteye toplamaya çalışmasen büyük sitelerin içinde var ol, oradan kendini geniÅŸlet’ dedi. Bu mantık üzerine tamamen dışarıya link veren bir yapı kurmaya karar verdik.Â
Twitter mesajlarındaki sizsiniz o zaman?
O benim evet, kendim yazıyorum.
‘Sezen’den kitlelerle iletişim kurmayı öğrendim’
Vokalistiniz Zeynep Doruk’u Twitter’da keÅŸfetmiÅŸsiniz…
Bana bir tweet atılmıştı, Zeynep TV’de benim bir şarkımı söylüyordu. Çok beğendim. Öğrendim ki Yalın’a vokal yapıyormuş, Gelişim orkestrasıyla çalışmış, okulunu birincilikle bitirmiş, İtalya’ya gitmiş. Birlikte çalışabilir miyiz dedim, sözüm var şu an gelemem dedi. O tavır da çok doğru bir şey. Durumunu organize etti, bundan sonra bizimle.
Anlaşılıyor ki Sezen hanım zamanından bu yana çok şey değişti. Ama siz bu mirası sürdürüyorsunuz; Özge Fışkın da vardı.
Aslında öyle bir mirastan yola çıkmadım, kendiliÄŸinden oluyor. Özge’ye elimden gelen her ÅŸeyi yapamadım ama o buna çok da ihtiyaç duyan biri deÄŸildi. Kendi albümünü kendi yaptı zaten. Eskiden benimle çalışan Emre AltuÄŸ, Göksel, onlar da kendi albümlerini yaptılar…
Sezen Aksu’nunki biraz daha okul gibi miydi?
İnsanlar böyle bir isim koydular ama Sezen’de benim için en önemli olan ÅŸuydu: sahne üzerinde, performans anında sanatçının kalabalıklarla olan iletiÅŸimi. Provalardan konserin sonuna kadar grupla olan iliÅŸkisi, ÅŸarkıların sahneye uyarlanması, sahne üzerindeki etkin, ÅŸarkıyı nasıl söyleyeceÄŸin, ne diyeceÄŸin… Ben Sezen’den en çok bunu öğrendim. Yoksa zaten konservatuvar mezunuydum. Öyle bir okul deÄŸil, “sahnede bir ÅŸarkıcı kitleleri nasıl etkiler†okulu o. Sezen’le özel yaÅŸadığım bir tarafı daha var; bir prodüktör olarak, yaratan, söz ve beste yazan birinin bunları ürettiÄŸi anlara tanık olmak da benim için çok önemliydi. Bir ÅŸarkıyı yazarken nerelerden etkilendiÄŸini, çıkış noktasını görmek, o yolculuÄŸunda birlikte olmak da bambaÅŸka bir ÅŸeydi…
Â