HAYAT SENARYOMUZ ve ‘’TRANSAKSİYONEL ANALİZ’’

Hepimizin bir başlangıcı, ortası ve sonu olan bir hayat öyküsü vardır.Her öyküde olduğu gibi kahramanları,kurbanları, kalıcı veya geçici karakterleri vardır.Yaşanan olaylardan oluşan bu öyküden kendimize göre bir senaryo üretiriz.Farkında olmadan küçük yaşlarda yazmaya başladığımız bu senaryoyu ergenlikte tekrar düzeltmeler yapıp geliştiririz.Bazı bölümleri sıkıcıdır,bazıları ise komik ya da trajik sahneler içerir.Bazen bir ömür boyu farkında olmadan aynı senaryoyu hayatımızda tekrar tekrar,farklı dekor ve kostümlerle sahneleriz.

Hayat Öyküsü ve Hayat Senaryosu kavramları Transaksiyonel Analizin kurucusu psikiyatrist Eric Berne ve psikolog Claude Steiner tarafından geliştirilmiştir. Hayat Öyküsü yaşananlardan, Hayat Senaryosu ise yaşananlardan çıkardığımız yorumlardan,bize yakıştırılanlardan ve erken yaşlarda aldığımız kararlardan oluşmaktadır. Buna göre, yaşamakta olduğumuz hayatın temel planını çocukken çizmiş olmamızdır.Yetişkin yaşamımızda çocukken almış olduğumuz kararların oluşturduğu bir senaryoyu oynarız.Bu senaryoda değişiklik ancak bunu fark etmekle ve çocukluk kararlarımızın değişmesiyle mümkün olmaktadır.Bazıları bizi yakıştırılanların,bazıları ise küçük yaşta yaşadıklarımızın sonucudur.Olumsuz olduklarında gelişmemizi, üretkenliğimizi, mutluluğumuzu etkileyip insan ilişkilerimizi bozabilirler.

 

Bizi özgürce seçilmemiş bir senaryonun oyuncusu yapanlar,küçük yaşta bize yakıştırılanlar ve ebeveyn beklentileridir.Hayat senaryosunun temelini oluşturan bu beklentiler ve yakıştırmalar,daha çocuğun doğumuyla başlayıp,çoğunlukla anne babaların kendi özlemlerini, özellikle kendi çocuk dünyalarının özlem ve endişelerini yansıtmaktadır.

 

Transaksiyonel Analiz (TA) ya da İşlemsel Çözümleme, herşeyden önce yaşama bir bakış şeklidir. İnsanların düşünce, duygu ve davranışlarını tanıyabilmek ve anlayabilmek için bir  psikoloji teorisi sunar. 

 

Kişiliği, ilişkileri ve iletişimi anlamak için kullanışlı bir model olan TA, terapi sürecinde kişinin gelişimi ve değişimi için sistematik bir çerçeve sunar.

Kuramın amacını, temel kavramlarını ve tedavi yaklaşımlarını anlayabilmek için, temelinde yer alan felsefenin anlaşılması önemlidir.

 

Psikolojinin iletişim, gelişim, kişilik, psikopatoloji ve terapi alanlarıyla ilgili bilgileri içeren TA kuramı, insanı olumlu olarak ele alan insancıl bir yaklaşımdır. TA’nın sunduğu terapi yöntemi terapistle danışanın iki eşit insan ilişkisini garantileyen bir yaklaşım sunmasıyla öne çıkar.

 

Eric Berne, insanların tedaviye aktif olarak katılabileceğini, problemlerinin ne olduğunu anlayabileceğini ve tedavide sorumluluk alabileceğini öne sürmüştür.

 

 

TA bazı temel önermeler sunar. Bunlar insan, yaşam ve değişim hedefi üzerine bazı yaklaşımlardır. Eğer kişi, bu temel sayıltıların insanlarla ilgili kendi anlayışını dile getirdiğini düşünüyorsa, TA kendisine hitap edebilir.

 

Kuramın felsefesinin dayandığı temel önermeler yalnızca insanlarla ilgili değildir. Aynı zamanda yaşamla ve değişmenin amacı ile de ilgilidir. TA yaklaşımı, aşağıdaki önermelerin insanlara, yaşama ve değişmenin amacına ilişkin olarak pratiğe dönüşmesini amaçlamaktadır.

  -İnsanlar OKEY’dir.

  -Herkesin düşünme kapasitesi vardır.

  -Yaşamında ne olacağına herkes kendisi karar verir.

 

Kuramın dayandığı temel anlayış, Berne’ün şu ifadesiyle hoş bir şekilde özetlenebilir:

“İnsanlar dünyaya prens veya prenses olarak gelirler. Ancak daha sonra kurbağaya dönüşürler. Tedavinin amacı da, insanların yeniden prens veya prenses olmalarına  yardımcı olmaktır.”

 

Transaksiyonel Analiz kuramı, temel kavramları arasında “hayat pozisyonunu” kendimize, başkalarına ve yaşama karşı aldığımız tavır olarak belirler. Eğer bu pozisyon kendimize ve dünyaya olumlu bakışı içerirse, bir başka deyişle: ”Ben de iyiyim, yapabilirim, başarabilirim, diğerleri de, genel anlamda, iyidir, yapabilir ve başarabilirler” pozisyonu, hem kendimizle barışık olur hem de başkaları ile işbirliğine girebiliriz. Bu da ruh sağlığımız kadar verimliliğimizi ve üretkenliği arttırır.

 

Dünyaya veya başkalarına olumlu baksa da kendini azımsayan kişi, edilgen ve mutsuz olur. Kendine güvenen ama başkalarının potansiyelini azımsayan kişi ise ya kimseye güvenmediği için herşeyi kendi yüklenir, yorgun düşer, ya da güvensizliğinden dostca ilişkiler geliştiremez. Kendisini beğenmeyen ve sevmeyen, aynı zamanda diğer insanlara ve yaşama olumsuz bakan kişi ise kendini çıkmazda görür, bu pozisyondan çıkamazsa ruh sağlığını da yaşamını da yitirebilir.

 

Transaksiyonel Analizin diğer bir alt kuramı ise canlılar arası “temas iletisi” veya “okşanma” ihtiyacıdır. Temel ihtiyaçlarımız arasında, fark edilmek, kabul görmek, sevilmek ve beğeni vardır. Çocuk eğitiminde anne babalar bunu yakından bilirler.

Yeterince ilgi almayan veya ilgiyi paylaşmakta zorlanan çocuğa, yaramazlık yaparak ilgi çekmek istediğinde anne veya babasının, “bak şimdi seni okşamaya geliyorum” şeklindeki uyarısı çocuk için çarpık da olsa bir ilgi, bir “okşamadır.” Çünkü olumsuz bir ilgi bile ilgisizlikten daha çok doyurucudur.