ANTİDEPRESAN İLÂÇLAR BAĞIMLILIK YAPAR MI?

Sevgili kadim dostum Kardiyolog ve İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Murat Kınıkoğlu Akşam Gazetesi’ndeki köşesinde ve http://www.doktormurat.net/ web mekânında şöyle bir yazı neşretti:

“Alo, doktor bey siz misiniz?”

“Evet, benim buyurun.”

“Merhaba ben A… Kusura bakmayın sizi rahatsız ettim. Kocam son günlerde çok sinirli. Bugün sizde randevusu var, ona bir antidepresan yazsanız çok iyi olur diyecektim.

“Depresyon ilâcı mı yazayım?” 

“Evet, depresyon ilâcı… Yalnız sakın benim aradığımı söylemeyin.”

“Peki, ama depresyon ilâçlarının bâzı yan tesirleri oluyor.”

“Ne gibi?”

“Mesela kocanızın performansı düşer, cinsel isteksizlik olabilir.”

“………..”

“Alo orada mısınız?”

“Evet, dinliyorum, tamam yazmayın o zaman, yalnız söyleyin sinirlenmesin.”

“Olur söylerim.”

Yukarıdakine benzer telefon görüşmelerini oldukça sık yaparım. Kadınlarımızın ne kadar kocalarının sıhhatine düşkün olduğunu(!) bilmek beni mutlu ediyor. Tabii her görüşme yukarıdaki gibi sonlanmıyor, bazılarına, “Kocanızda isteksizlik başlar” dediğimde, “Siz gene de ilâcı yazın. Benim kocada performans zaten sıfır. Sinirli olunca da hiç çekilmiyor” cevabını alıyorum.

Geçen hafta İngiliz Hull Üniversitesince yapılan bir araştırmanın sonuçları yayınlandı. Kamuoyunda geniş olarak tartışılan bu çalışmada Prof. Irving Kirsch, antidepresan ilâçların ağır depresyon dışındaki hastalarda yararsız olduğunu söylüyor. Basınımız “Antidepresan ilâçlar etkisizdir” gibi bir sonuç çıkarınca hastalarımız haklı olarak huzursuz oldular. Doktorlarını arayıp “Bu ilâçları boşuna mı kullanıyoruz?” diye soranlar olmuş. (Esasında içlerinden “Doktor bey ne iş? Sen yıllardır bu ilâçları bize yutturup duruyorsun, meğer bir işe yaramıyormuş” demek geliyor ama kibarlıklarından söyleyemiyorlar). Peki, bu İngiliz profesör neden ortalığı karıştırıyor derseniz adam şunu diyor: “Burnunuz aktığı için mide ilâcı almayın, işe yaramaz”. Bir diğer deyimle “çok sinirliyim” veya “bugünlerde biraz canım sıkılıyor” diye antidepresan ilâç alınmaz. Antidepresan ilâçlar adı üstünde sâdece “depresyonda” alınır.

Hazır konu antidepresan ilâçlardan açılmışken birkaç şey daha söyleyelim.

  1. Antidepresan ilâçlar konu komşunun, eş dostun tavsiyesi ile alınacak ilâçlar değildir. Mutlaka bir doktorun önerisi ile ve onun takibi ve kontrolü altında alınmalıdır.
  2. Antidepresan ilâçların önemli yan tesirleri vardır. Pek çok hasta, ilâca başlar başlamaz ortaya çıkan çarpıntı, fenalık hissi, ağız kuruluğu gibi tesirler yüzünden ilâcı bırakmak zorunda kalır. Uzun vâdede, kullanılan antidepresanın türüne göre değişmekle birlikte hastaların yüzde sekseni kilo alır.
  3. Antidepresan ilâçların “sinirlenmeyi önlemek” veya “rahatlamak” veya “küçük şeyleri kafaya takmamak” veya “sözlüsü ile daha az kavga etmek” amacıyla kullanılması yanlıştır. Kendinizi aşırı sinirli buluyorsanız telkinle, mantığınızı kullanarak, düşüncelerinizi ve hareketlerinizi kontrol etmeye çalışın.
  4. Antidepresanların bir diğer önemli yan tesiri “Seksüel performansı negatif etkileyebilmeleridir”. Orgazm olmayı güçleştirebilir, bâzen isteksizlik yaparlar.
  5. Antidepesanlar bağımlılık yapmaz denilmesine bakmayın, bal gibi yaparlar. Uyuşturucu ilâçlar gibi gittikçe doz artırmak istemezsiniz ama bırakmaya kalktığınızda ortaya çıkan şikâyetler tekrar ilâca sarılmanıza neden olabilir. Konu komşu tavsiyesiyle ilaca başlayan ama bırakınca ortaya çıkan şikâyetler yüzünden bir türlü ilâçtan kurtulamayan hastalar çok. Doktor kontrolünde ilâç alanlar için böyle bir tehlike yoktur. Yeterli iyilik sağlandığında ilâcın dozunda kademeli azaltma yaparak veya başka ilâçlar ikame ederek hiçbir şikâyet olmadan ilâç bırakılabilir.

***

Maâlesef pek de doğru mesaj vermediğini düşündüğüm bu yazı hasebiyle Murat’la haberleştik ve ona şu mesajı yolladım:

Sevgili Murat,

Bağımlılık nedir, ne değildir konularında kendi web mekânımda (www.keremdoksat.com) bir yazı yazacağım; sana da yollarım. Şimdilik kısaca cevap vereyim çünkü benim sayfam Akşam gazetesinde değil ve milyonlara ulaşmıyor; dezenformasyonun her plânda yaygın olduğu günümüzde, sağlık konularında bâri bu olmamalı diye düşünüyorum.

Mezolimbik sistem (ventral tegmental alan ve nuk. akkumbens arasındaki DAerjik ve peptiderjik devre) davranışsal bağımlılığa sebep olur. Meselâ senin güzel yazılarını okumanın bağımlılık yapması bu türden… Bâzı hastaların ilâçlarına bağlılıkları böyle oluşur.

Fakat farmakolojik bağımlılığın epey alt tipi var: GABA A reseptörü üzerinden olanlar (alkol, benzodiyazepinler, barbütiratlar); kannaboidler üzerinden olanlar (mu ve kappa reseptörleri, keza K1 reseptüörleri), ACh üzerinden olanlar (öforizan olduğu için), DA üzerinden olanlar (amfetamin, kokain, ekstazi) gibi…

Hiç bir legal antidepresan bu türlerden bir bağımlılık yapmaz. Sâdece beyindeki dengeler değiştiği için, fluoksetin hâricindekiler (bunun hem kendisi hem de metaboliti aktiftir ve wash-out’u yâni vücuttan tamamen atılması 8 haftayı bulur) tedricen azaltılarak bırakılmalıdır, yoksa istenmeyen etkiler ortaya çıkar. Hepsi bu.

Bahsettiğin “bağımlılık” konusuna gelince… O hastalar haklılar aslında. Çünkü artık netleşti ki, ikinci, hele üçüncü majör depresif epizoddan sonra ömür boyu ilâç kullanmak gerekiyor. Hâttâ, ilk epizod çok şiddetliyse + süisidalite (intihar eğilimi veya girişimi) varsa + soygeçmişte psikiyatrik morbidite varsa, bunlara “mental diabetics: zihinsel şeker hastaları” deniyor ve tıpkı ensülin kesilemeyeceği gibi, antidepresan ilâcı da hiç kesmiyoruz.

Bir başka önemli husus da, idame dozu tedavi dozudur.

Depresyon %100 tekrarlayan bir hastalık; bütün vak’aların %10-15’i de 3. dereceden tedaviye direnç gösteriyor. EKT’ye dahi dirençli (4. dereceden) vak’alarda ketamin, skopolamin verilmesi, hâttâ psikoşirurji uygulanması gündemde… WHO, depresyonu en önemli 3. sağlık sorunundan 2.’ye terfi ettirecek. Bütün ünipolar majör depresyon vak’alarının en fazla %15’i tedavi görüyor; bu %15′in ise sâdece %5′i doğru tedavi ile buluşuyor. Bipolar Bozukluk’ta (Manik Depresif Hastalık) ise işler çok daha vahim. Bu sebeple pratisyenlere ve diğer uzmanlara bu konuda sürekli eğitimler veriyoruz.

Yâni, tabii ki konu komşu tavsiyesiyle ilâç alınmamalı ama doktorların da, hâttâ psikiyatrların da ciddi bir kısmı bu ilâçları hangi doz ve sürede kullanacaklarını bilmiyorlar.

Bu arada, yakınlarda bütün medyanın gündeme düşürdüğü bir araştırmada bu ilâçların şekerli tabletlerden farksız, yâni etkisiz olduğu iddia edildi, bundan sen de bahsetmişsin (Kirsch I, Deacon BJ, Huedo-Medina TB, Scoboria A, Moore TJ, Johnson BT [2008] Initial Severity and Antidepressant Benefits: A Meta-Analysis of Data Submitted to the Food and Drug Administration. PLoS Med 5(2): e45 doi:10.1371/journal.pmed.0050045); araştırıcılar arasında hiç psikiyatr olmadığı gibi, venlafaksin’in ve çoktan piyasadan kaldırılmış olan nefazodon’un SSGİ olduğunu zannediyorlardı; metodoloji de kötüydü, uzun vâdeli sonuçları es geçmişlerdi. Neyse ki bu garip yayının etkisi pek yüksek olmadı…

“Pek çok hasta, ilâca başlar başlamaz ortaya çıkan çarpıntı, fenalık hissi, ağız kuruluğu gibi tesirler yüzünden ilâcı bırakmak zorunda kalır” ifâdene de katılmıyorum, kusura bakma. İyi bir psikoedükasyon (hastanın ve yakınlarının eğitilip bilgilendirilmesi) ve hekim hasta iletişimiyle, ilâcı terk etme oranı %10’un da epey altına düşer.

Kısmen tedavi edilmiş depresyon azıcık gebe olmak gibidir.

Dostlukla…

Mehmet Kerem Doksat – İstinye – 01 Nisan 2008 Salı