Dikkat eksikliği bozukluğunun, ünlü ressam Pablo Picasso, şair Lord Byron ve müzisyen Kurt Cobain gibi ünlü kişiliklerin yaratıcı güçlerinin ardındaki ateşleyici “kıvılcım” olabileceği ileri sürülüyor.
“Dikkat eksikliği ve hiperaktivite” bozukluğu, İngilizce’deki isminin (Attention Disorder and Hyperactivity) kısaltması ile genel olarak ADHD (ya da bazen ADD) olarak bilinir. Ben de yazıda kısaltma ismiyle kullanmak kolayıma geldiği için bu şekilde bahsedeceğim.
BBC‘nin sitesinde son günlerde yayınlanan bir habere göre, Dublin’deki Tirinity College akademisyenlerinden Prof. Michael Fitzgerald, akademik bir toplantıda yaptığı sunumda, ADHD’den muzdarip kişilerin ilgilerini çeken konulara aşırı derecede konsantre olabilme yetenekleri olduğunu ve bu sayede o alanlarda üstün başarılara ulaşabildiklerini iddia etmiş. Fitzgerald’a göre, Jules Verne ve Mark Twain gibi birçok ünlü tarihi kişiliğin hayat hikayeleri incelendiğinde de, ADHD semptomlarını görmek mümkünmüş.
Michael Fitzgerald’ın yaratıcılık, nöroloji ve bozukluklar ile ilgili yaklaşımı konusunda görüşlerimi şimdilik kendime saklayacak, öncelikle son derece saygın bir bilimsel topluluğun yıllık toplantısında gündeme getirilen bu teori hakkındaki detayları özetleyeceğim.
Michael Fitzgerald, ADHD durumunun, bu özelliğe sahip kişilerde belirli bir konuya çok fazla odaklanma yeteneği sağladığını ileri sürüyor. Dolayısıyla, ADHD’li kişiler odaklandıkları bu alanlarda diğer insanlara göre çok daha fazla çalışıp, üzerinde daha fazla zaman harcayabiliyor ve bu sayede o alanda yeni, özgün ve yaratıcı eserlere imza atabiliyorlar. Bu görüşe karşı çıkan psikologlar ise, ancak ılımlı ve hastanın hayat kalitesini etkilemeyen düşük yoğunlukta ADHD bozukluğu o kişi için bazı alanlarda bir avantaj oluşturabileceğini söylüyor.
ADHD’nin genel olarak toplum tarafından kavranış biçimi
ADHD, yani dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu, bazı ebeveynlerin en büyük sıkıntılarının başında geliyor ve doktor doktor çocuklarının bu “sorunlarına” bir çözüm bulmak için uğraşıp duruyorlar. Günümüzde geçerli olan genel anlayışa göre, konsantrasyon ve dikkat toplamadaki eksiklik gibi tipik davranış özellikleri nedeniyle, ADHD‘li kişilerin eğitim, iş ve özel hayatlarında onlar için önemli problemler oluşturma potansiyeli yüksek bir bozukluk. Özellikle hiperaktif teşhisi konulan çocuklar, çok çeşitli, uzun süreli ve bazıları farklı komplikasyonlara neden olan tedavi yöntemleri ile “yola getirilmeye” çalışılıyorlar.
(Bu arada, kimsenin sorununu küçümsediğim sanılmasın, bu tür şeyleri ancak yaşayanın bildiğini, bazı ana babaların karşı karşıya kaldıkları ailevi ve toplumsal sorunların zorluğunu biliyor, ve asla küçümsemiyor ya da göz ardı etmiyorum).
Michael Fitzgerald’ın görüş ve iddiaları
Fitzgerald ise, Royal College of Psychiatrists‘in yıllık toplantısında bu durumun aslında avantaj oluşturabileceğini öne sürmüş. Ona göre, geçmişte yaşamış pek çok ünlü kişide ADHD‘ye özgü davranış özelliklerini görebilmek mümkün; bu kişiler arasında (yukarıda sayılanların yanısıra) Sir Walter Raleigh, Thomas Edison, Oscar Wilde, James Dean, Clark Gable ve hatta Che Guevara gibi tarihe geçmiş kişilikleri saymak mümkün.
Fitzgerald yaptığı sunumda, “İnsanların risk alma davranışları ile bağlantısı olduğunu bildiğimiz genler, aynı zamanda ADHD ile de yakından ilişkili” demiş, ve tezini şu şekilde sürdürmüş:
“Bu tür dürtülerin çoğunlukla problemli ve hatta kendine zarar verici davranışlara sebep olduğu doğrudur. Bu davranışlar arasında görevlerini sürekli olarak ihmal etme, madde bağımlılığı, hatta bazı suçlar işleme gibi durumlar bile yer alabiliyor, fakat bazen aynı dürtülerin sanat, bilim ya da keşifler gibi alanlarda çığır açan büyük başarılara yol açtığı da görülebiliyor.”