CHP’nin iktidara yürüyüşü
CEMAL BEŞKARDEŞ – SARIYER MANŞET GAZETESİ
Bundan çok değil bir ay önce, CHP’nin 33’üncü Olağan Kurultayı’nın “Olağanüstü”leşeceğini, hatta “Olağandışı” laşacağını kim düşünebilirdi? Tabii ‘siyaset mühendisleri’ dışında…81 ilin CHP Örgütü’nün tümüyle katılacağı, yıllardır Baykal’ın en yakınındaki Genel Sekreter Önder Sav’ın CHP’nin önünü açacak değişimde anahtar rol oynayarak tüm Örgütü birleştiren kilit isim olacağı, kadınların ve gençlerin son çeyrek yüzyılda görülmemiş bir coşku ve ilgiyle salonu dolduracakları, onbinlerin dışarıda kalarak salondaki binlerle uyumlu bir iletişim kuracağı, soldaki tüm unsurların, küskünlerin, ayrılanların, Rahşan Ecevit’in, Kamer Genç’in, DİSK Başkanı Süleyman Genç’in tam destek verecekleri tahmin edilebilir miydi?
Kurultay Divanı’ndan Kılıçdaroğlu’nun 1246 delegenin imzasıyla Genel Başkan Adayı olduğu açıklandı. Ardından Kılıçdaroğlu konuşmasını yapmak üzere kürsüye gitti. CHP ve Türk Siyaset Tarihi’ne yaşamsal önemde bir belge olarak geçen uzun ve vurgulu konuşmasını yaptı. (Konuşma metnini SARIYER MANŞET Sitesi’nde okuyabilirsiniz.)
Tek aday olarak girdiği Kurultay’da Kılıçdaroğlu, Kurultay konuşmasından çok bir seçim konuşması yaptı. Kılıçdaroğlu seçim meydanında konuşurcasına partililere ve halka vaatlerde bulundu. Kılıçdaroğlu emekliden işçiye, esnaftan sanayiciye, toplumun tüm diğer kesimlerine kadar pek çok kesime önemli mesajlar verdi.
Bütünleşme çağrısında bulunan Kılıçdaroğlu’nun eleştiri oklarının hedefinde AKP vardı. Kılıçdaroğlu Başbakan için sık sık “Recep Bey” ifadesini kullandı.
Divan Başkanlığı’na imza veren 1246 delegeden 1189 geçerli oy alan Kılıçdaroğlu CHP’nin 7. Genel Başkanı seçildi.
12 Eylül sonrasında SODEP/SHP/CHP Ecevit’i partisine almamış olmasına rağmen DSP’yi kuran Bülent ECEVİT, DSP’yi iktidara taşımasını bilmiş ve sağlık sorunlarına karşın Başbakanlık yapmıştı. Ama ne var ki Deniz BAYKAL, CHP’ye üç defa genel başkan seçilmiş ve 11 yıl Genel Başkan olmasına karşın Partisini iktidara taşıyamamış ve Başbakan olamamıştı.
Baykal’ın bu başarısızlığının elbette bir bedeli olacaktı… Ancak ne olursa olsun bir komploya kurban giderek genel başkanlıktan ayrılmak zorunda kalması gerçekten üzücü olmuştur.
İsterseniz biraz Kurultay öncesindeki günlere geri dönüp bakalım. Aslında 15 gün öncesine kadar, bu Kurultay Deniz Baykal için tasarlanmış bir kurultaydı. Adı üstünde; “CHP 33’üncü Olağan Kurultayı”ydı. “Olağanüstü Kurultay”a dönüşeceğini, çok değil, sadece iki hafta önce kim aklının ucundan geçirebilirdi?
Bu Kurultay o kadar Baykal için ve Baykal’a göre tasarlanmıştı ki, Parti Meclisi’nin hazırladığı “Çalışma Raporu”nda, Deniz Bey’in liderliğinin tartışmaya bile açılamayacağı ilan ediliyordu.
Yaklaşık 400 sayfalık rapor üç genel başkanın fotoğrafıyla başlıyordu: Mustafa Kemal Atatürk (Kurucu Genel Başkan), İsmet İnönü (İkinci Genel Başkan) ve Deniz Baykal. Ya zincirin İnönü ile Baykal arasındaki halkaları? Bülent Ecevit, Hikmet Çetin, Altan Öymen? Yok!
Parti Meclisi’nin 33’üncü Olağan Kurultay için hazırladığı çalışma raporunu Baykal’ın tam 70 adet fotoğrafı süslüyordu. Kurultay’ın Baykal için ve Baykal’a göre tasarlandığını bundan daha güzel, daha somut gösteren bir örnek olabilir miydi?
Ancak, Parti Meclisi Çalışma Raporu Kurultay salonunda dağıtılmadı.
Kurultay’a getirilmeyen o rapor hazırlanırken Baykal’ın CHP gemisi çarşaf gibi bir denizde Kurultaya doğru yol alıyordu.
Ama ansızın bir kasırga koptu ve dümenin başındaki kaptan teknenin dışına savruluverdi…
Bundan çok değil iki hafta önce, CHP’nin 33’üncü Olağan Kurultayı’nın “Olağanüstü”leşeceğini, hatta “Olağandışı” laşacağını ‘siyaset mühendisleri’ dışında kim hayal edebilirdi ki?…
Kurultayda önceki Genel Başkan Deniz Baykal’ın adının geçtiği her konuşmada salondan yoğun alkış gelmesi dikkati çekti. CHP Grup Başkan Vekili Kemal Anadol tüm il başkanlarının ortak önerisiyle Divan Başkanı seçilirken, hukukçu kimliği ve titizliğiyle kurultaya damgasını vurdu. Toplam 1249 delegeden 1200’ünün Kılıçdaroğlu’nu aday göstermesine karşın, Anadol tüzük gereğince bu imzaların divan huzurunda atılması gerektiğini belirterek, yeniden imza toplanmasını sağladı. Bunun üzerine yeniden toplanan imzaların sayısı 1246‘ya ulaştı. Bu sonuç kurultay delegesi olan Baykal yanlısı MYK üyelerinin de imza verdiğini gösterdi.
Divan’dan Kılıçdaroğlu 1246 delegenin imzasıyla Genel Başkan Adayı olduğu açıklandı. Açıklamanın ardından Kılıçdaroğlu konuşmasını yapmak üzere kürsüye çıktı ve o tarihi konuşmasını yaptı.
Kılıçdaroğlu’nun konuşmasının kısa olması bekleniyordu. Ancak metne bağlı kalmadan ve prompter kullanmadan notlarına bakarak yaptığı konuşması sırasında Kılıçdaroğlu tam 72 dakika kürsüde kaldı.
Kılıçdaroğlu, salonda protokolde kendisine ayrılan bölüm yerine delegelerin arasında yer aldı. Kılıçdaroğlu’nun yanından Önder Sav, Gürsel Tekin, Hakkı Süha Okay gibi isimler ise hiç ayrılmadı.
Kılıçdaroğlu’nun parlak bürokrasi deneyiminde sırasıyla Maliye Hesap Uzmanlığı, Gelirler Genel Müdür Yardımcılığı, BağKur ile Sosyal Sigortalar Genel Müdürlüğü, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Müsteşar Yardımcılığı görevleri vardı. Özel uzmanlıkları ise sosyal güvenlik kurumları, işsizlik sigortası ve kayıtdışı ekonomiyle mücadele gibi alanları kapsıyor. Bu birikim ve deneyimlerini konuşmasına yansıttı.
CHP Genel Başkan Adaylığı yurtta büyük bir heyecan uyandıran Kemal Kılıçdaroğlu, Kurultay Salonu`nda 72 dakikalık bir konuşma yaptı. Sık sık Başbakan’a “Recep Bey” diyerek AKP Hükümeti`ne yüklenen Kılıçdaroğlu, konuşmasında partisinin iktidara gelmesi halinde gerçekleştireceği ekonomiye ilişkin projelerini ve vaatlerini de sıraladı. Kılıçdaroğlu Kurultay kürsüsünde adeta bir iktidar ve seçim kampanyası konuşması yaptı. Bu konuşmasında CHP’de ve Türkiye’de başlatılacak dönüşüm ve değişimin ana hatlarını açıkladı.
Deniz Baykal’ın 18 yıllık genel başkanlığı döneminde CHP bir Radikal Cumhuriyetçi Parti’ye dönüşmüştü. Parti bu dönemde, Ülkede yükselen siyasal İslamcı siyasete tepki olarak, ana eksenini Cumhuriyet’in kazanımlarını ve kurumlarını korumak ve savunmak üzerine kurmuştu. Bunların başında laiklik geliyordu. Parti’nin ‘halkçı’ ve ‘solcu’ yakın geçmişine ilişkin temalar ya tamamen silinmiş ya da çok derinlere itilmişti.
Bu vurgu partinin ulaşabildiği kitleleri daralttı. Partililerin ve CHP sempatizanlarının Örgüt ile bağları zayıfladı. Halka erişim, daha çok Batı’da ve sahillerde yaşayan yüzde 20 dolayında bir nüfusla sınırlı kaldı.
Kurultay’da yaşananları ve Kılıçdaroğlu’nun konuşmasını bir ölçü sayarsak, bundan böyle vurgu ‘halk’a kayacaktır. Bu arada Kılıçdaroğlu’nun vurguladığı örgüt (parti) içi demokrasi sağlanabilirse CHP yeni bir canlılık kazanacak, AKP İktidarının karşısına güçlü bir Ana Muhalefet Partisi ve iktidar seçeneği olarak çıkacaktır.
CHP’nin Türkiye Cumhuriyeti’ni kuranların temsilcisi olarak laiklik ve Cumhuriyet’in kazanımları üzerinde titizlenmesi elbette doğrudur ve buna devam etmelidir. Türkiye’yi bu coğrafyada farklı ve özgün kılanlar bu özellikleridir. İyi kötü bir demokrasimiz varsa, onların üzerine bina edilmiştir.
Baykal döneminde hatalı olan, Partiyi ‘radikal’ yapan, bu vurgunun diğer süreçlerden koparılmış, adeta fetişleştirilmiş olmasıydı.
Oysa, Eski Genel Başkan’ın yönetiminde gerilere atılmış olan ‘Halk’ ve ‘Parti’ vurgusu, insanların yalnızca fikirlerini değil, nasıl yaşadıklarını da siyasi formülün içine sokuyor. Yeni Genel Başkan sol düşüncenin yapması gerekeni, yani ideoloji ile somut yaşam koşulları ve yaşanan arasındaki bağlantıyı yeniden kurmaya hazırlanıyor.
Kılıçdaroğlu önce tohumu toprağa sokuyor ve ardından sulamaya başlıyor ki filizler çıksın.
Böyle bir vurgu kayması, hayatın nasıl değiştirileceğine dair somut politikalar üretilmesi demektir. Kılıçdaroğlu AKP İktidarını eleştiri aşamasında çok başarılıydı. Türkiye’nin gerçek bir bilgi toplumuna dönüştürülmesinden, tarım ve hayvancılığın ihya edilmesine kadar bu iktidarın başarısız olduğu ama somut hayatı değiştirerek yeni düşünceler filizlenmesini sağlayacak o kadar çok alan var ki…
Radikal Cumhuriyetçi Parti kimliği ile CHP elitlerin bir fikir kulübüne dönüşmekte idi. Halk’a dönüp ‘parti’leşirse iktidara talip olacaktır. Baykal’dan Kılıçdaroğlu’na geçiş bir nöbet değişimden ibaret değildir. CHP ilkelerine dönecektir. Cumhuriyetçilik ve Laikliğin yanına olmazsa olmazları olan Halkçılığı, Devrimciliği, ayrıca elbette gerçek Milliyetçilik ve Devletçiliği de katacaktır. (Bakınız:CHP TABAN HAREKETİ Sitesi www.chptabanhareketi.org)
‘Gandi Kemal’in liderliğindeki CHP, sosyal demokrat kimliğiyle, ilkelerine sımsıkı sarılarak, Örgütüyle kaynaşmış bir kitle partisi olarak iktidar yürüyüşüne başlamıştır. Vatanımıza, ulusumuza hayırlı ve uğurlu olsun!