İlhan Selçuk için-OKTAY EKŞİ,Hürriyet
SADECE basınımız değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin, kuruluş felsefesine bağlı değerleri koruyarak çağdaş uygarlığı ve çağdaş demokrasiyi en kısa zamanda yakalayacağına inananlar kuşağı da, İlhan Selçuk’un aramızdan ayrılmasıyla çok önemli bir gücünü kaybetti.
Selçuk, fevkalade güçlü bir kalem, mangal gibi bir yürekti.
Mükemmel bir analiz yeteneğiyle Atatürkçülerin ışık ve enerji merkeziydi. Hiçbir haksızlık ve hiçbir işkence onu inandığı idealler için verdiği kavgadan vazgeçiremedi.
Nitekim mücadele ideal arkadaşlarından bazılarını bu yüzden derin bir acıyla bağrına gömdü.
Çünkü bu tiplerin en önemli meselesinin, kendi kişisel huzurları olduğunu görmek onu, karşıtlarının ahlaksızlığından ve engellerinden daha çok yaraladı.
Bu “eyyamcı”ların sade suya tirit yazılarla sütun doldurmasını üzüntü ile saptadı ama -bildiğimiz kadarıyla- yüzlerine hiç vurmadı.
Hoş aslında Selçuk’un bu bağlamda bir temel yanılgısı vardı. Türkiye’deki “sömürü düzenine” karşı mücadele ederken o kişilerle birlikteydiler ama gerçek şu ki, Türkiye’nin temel değerleri konusunda görüşleri çok farklıydı. Örneğin Selçuk tüm çözümleri “ulus-devlet” zemininde ararken ötekiler sadece “ulus-devlet”ten değil, o devleti kurandan bile (hadi nefret ediyorlardı demeyelim) hazzetmiyorlar, en azından küçümsüyorlardı.
Dahası… Onların “sol”culuğu, “sağ” tarafından satın alındıkları menzile kadardı.
Oysa İlhan Selçuk için “sol” asla vazgeçilmeyecek bir temel felsefeydi.
Onlar hayata “Türk” olarak geldikleri için üzüntülüydü. Oysa İlhan Selçuk için Türk olmak bir mutluluk nedeniydi.
Onlar düşünceleri nedeniyle mağdur edildikleri zaman -haklı olarak- yedi cihanı velveleye verdiler.
Oysa İlhan Selçuk böyle bir şamataya hiçbir zaman tenezzül etmedi.
İlhan Selçuk yaşamının son 20 senesini, başında bulunduğu Cumhuriyet Gazetesi’ni yaşatmaya adadı. Çok zor günlerde, çok alçakça tertiplerle karşılaştı. Örneğin “para” için her türlü kötülüğü yapabildiği bilinen “tefeci” bir aile, Cumhuriyet Gazetesi’ni İlhan Selçuk’un dirayeti sayesinde ele geçiremedi.
Cumhuriyet gün oldu “ilan” sıkıntısı yaşadı, gün oldu “kâğıt”, gün oldu “para”, gün oldu “matbaa” bulmakta zorlandı.
Ama İlhan Selçuk bunların hiçbirini okuyucuya yansıtmadı.
Gazetenin iç düzenini şahsi otoritesiyle korudu. Çünkü okuyucuları gibi gazete çalışanları da ona her zaman güven duydular.
Selçuk, iyi bir fikir savaşçısının sesini yükseltmeye ihtiyacı olmadığını gösteren en iyi örneklerden biriydi. Sessiz, sakin bir adamın iyi bir hatip olabileceğinin kanıtı, zarafetle mücadelecilik arasında çelişki olmadığının anıtıydı.
Yaşarken bir ışık topuydu. Gitti ama ışığı sönmedi.