Bir Psikiyatristin Günlüğü

Psych-Istanbul, Cinema-Philia, Tiyatroseverler ve Hayata Dair Ayrıntılar…

Mamma Mia müzikali geliyorİsveçli ünlü pop grubu ABBA’nın en sevilen şarkılarıyla hazırlanan ve 1999 yılından bu yana 170’i aşkın ülkede sahnelenen “Mamma Mia” müzikali, Ekim ayında İstanbullu sanatseverlerin karşısına çıkacak.

Bütün dünyada 30 milyondan fazla seyirci tarafından izlenen “Mamma Mia”, Garanti Bankasının sponsorluğunda, Beşiktaş Kültür Merkezi ve İstanbul Kültür ve Sanat Vakfının organizasyonunda Ekim ayında İstanbul’da olacak.

Dünyanın en neşeli, en eğlenceli, en coşkulu müzikali, tüm görkemiyle 7, 8, 9, 11 ve 12 Ekim tarihlerinde İstanbul Gösteri Merkezi’nde sahne alacak.

Masmavi bir Akdeniz hikayesini sahneye taşıyan müzikal, düğün hazırlığı yapan bir genç kızın babasını bulma hikayesini anlatıyor.

Gösterildiği tüm ülkelerde kapalı gişe oynayan müzikalin biletleri satışa sunuldu.

Seyirciyi ilk şarkısından itibaren coşkusuyla ayağa kaldıran, 2 saati aşkın bir süre boyunca neşesi ile bambaşka bir dünyaya taşıyan “Mamma Mia”, 1999 yılından bu yana 170’den fazla şehirde gösteri yaptı.

Broadway’de tüm zamanların en çok hasılat yapan gösterisi unvanını elinde bulunduran müzikal, dünyada 350 milyon albüm satan ABBA grubunun şarkıları ile hazırlandı. Londra’daki gösterimin ardından hızla büyüyen müzikal, İngilizce dışında Almanca, Rusça, İspanyolca, Japonca ve İskandinav dillerinde her akşam dünyanın farklı şehirlerinde perdesini açmaya devam ediyor.

8 yıldır Fransa’da yaşayan Fas asıllı çarşaflı bir kadının vatandaşlık başvurusu “laikliği bilmediği, kocasının sözünden çıkmadığı” gerekçesiyle reddedildi.

Fransa’ya 2000 yılında gelen ve 8 yıldır burada yaşayan çarşaflı bir kadının vatandaşlık başvurusu ülkeyi karıştırdı. 3 çocuğunu Fransa’da doğuran, ana dili gibi Fransızca konuşan Feyza adlı kadın yasal tüm şartları yerine getirdiğini savunarak Fransa vatandaşlığı için başvuruda bulundu. Ancak yapılan mülakat sırasında laiklik ve demokrasi gibi kavramların anlamını bilmediği, günlük hayatında da kocasının sözünden dışarı çıkmadığı belirlendi ve başvurusu “Fransız toplumuna yeterince entegre olamadığı” gerekçesiyle reddedildi. okumaya devam edin…

SANATÇININ delilik kavramıyla ilişkisi ne kadar çok yazıldı, ne kadar çok tartışıldı.

Öyle konular vardır ki, her zaman ona yeni bir yaklaşım sağlanır, yeni yorumlar getirilebilir.

P Dergisi‘nin Delilik ve Sanat başlıklı sayısını okurken, dünyada delilik dairesinin içinde yaşayan, sınırında dolaşan, bıçak sırtında bir ömür tüketen adları saymaya kalkıyorum.

Elbette yalnız ressamları değil, edebiyatçıları da. Akıl hastanesinde bir ömrü noktalayanlar, hastaneye girip çıkanlar.

Sanatçıların öykülerinde, oyunlarında, romanlarında işlenen deliler, tuvale yansıyan deliler.

Onlar bize neyi anlatır?

Süleyman Velioğlu‘nun Şu Kulağını Kesen Garip Adam ve Diğerleri yazısından alıntıladığım cümle, delilik ve sanat arasındaki bağlantıya genel geçer bakışın özetidir:

“Genellikle sade insanlar, sanatçıyı, ya kendilerinden ayrı, gizemli, yarı tanrısal bir varlık sayarlar; ya da toplumsal kuralların dışında yaşayan, garip, acayip, yarı deli bir kişi sanırlar.” okumaya devam edin…

BİR müzik dergisinde hepimizi ilgilendiren bir haber(1) okudum:

“Gerilimli bir hayatınız mı var? Özellikle tansiyon hastası mısınız? Öyleyse her gün mutlaka Bach, Beethoven, Brahms dinleyeceksiniz.

Amerikan Yüksek Tansiyon Derneği’nin yıllık toplantısında, testler sonucu şu gerçek ortaya çıkmış: Günde 30 dakika müzik dinleyenin tansiyonu normale düşüyormuş.”

Bunu da açıklayan Floransa Üniversitesi’nden Profesör Modesti.

Yazıda güzel de bir illüstrasyon var: Beyaz gömlekli doktor, kızgın ve gergin görünen hastasına yazdığı reçeteyi gösteriyor:

“Beta-Hoven Blockers. Günde iki kez.”

Ben bu tavsiyeyi, Türkiye’de yaşayan her yurttaşıma tavsiye ediyorum. Eğer tansiyonunuz yoksa bile dert etmeyin, nasıl olsa bir gün olacak. Onun için şimdiden önlem alın. Ben bugünden itibaren tansiyon ilacımı kesiyorum, Bach, Beethoven, Brahms tedavisine geçiyorum. okumaya devam edin…

KEDİLER, günlük hayatlarının yüzde 85’ini hiçbir şey yapmadan geçirirlermiş.

Yani sadece oturarak veya uyuyarak…

Yemeye, içmeye, avlanmaya ve çiftleşmeye ayırdıkları zaman sadece yüzde 4’müş.

Geriye kalan yüzde 11’i de volta atarak geçirirlermiş.

Bir bilgi daha.

Kediler bundan 3500 yıl önce, Mısırlılar tarafından evcilleştirilen son hayvanmış.

Ama başka bir iddiaya göre, insan kediyi değil, kedi insanı evcilleştirmiş.

Amerika Birleşik Devletleri’nde, kedi sahiplerinin sadece yüzde 25’i, bir petshop’a gidip kedisini alırmış.

Geriye kalan yüzde 75’inde ise kedi gelip sahibini bulurmuş. okumaya devam edin…

Alzheimer'a karşı büyük umutBilim adamları, domatesi Alzheimer hastalığına karşı aşı olarak kullanmayı planlıyor.

İngiliz Daily Mail gazetesinin internet sitesindeki habere göre, hastalığı önlemek için bağışıklık sistemini güçlendirecek “yenebilen” bir aşı üretilmek üzere domates genetik değişikliğe uğratıldı.

Aşı, beyin hücreleri arasındaki hayati bağlantıları tahrip eden zehirli “beta amiloid” proteininin hedef alınmasını sağlıyor. Bu proteinin güçlenmesini engellemenin, hastalığı önleyebileceği veya geciktirebileceği belirtiliyor.

Bilim adamları, aşıyı geliştirmek için “beta amiloid” proteinin ardındaki geni domatesin genetik koduyla birleştirdi. Böylece ortaya çıkan domates üç hafta boyunca haftada bir kez olmak üzere farelere yedirildi.

Farelerden alınan kan örneklerine bakıldığında, domatesin bağışıklık sistemini, hastalıkla savaşacak antikorları açığa çıkaracak şekilde harekete geçirdiği görüldü.

Kore Biyobilim ve Biyolteknoloji Araştırma Enstitüsünden bilim adamları, bu çalışmanın ardından, bağışıklık sisteminin verdiği cevabı daha fazla güçlendirmek için aşının etkisini artırmaya çalışacak.

Domatesin bir aşı olarak hayli kullanışlı olduğunu, çünkü sevilen bir sebze olduğunu belirten bilim adamları, bununla birlikte domates pişirilirse aşı etkisinin ortadan kalkacağını belirtti.

Alzheimer Derneğinden Prof. Clive Ballard, bu araştırmanın bitkilerden aşı elde etmenin mümkün olduğunu gösterdiğini söyledi.

Mevcut ilaçlar hastalığı tamamıyla iyileştiremiyor, sadece ilerlemesini yavaşlatıyor.

9 Ekim 1925

Her uygar ve çağdaş devlette olduğu gibi, Türk Cumhuriyeti Adliyesinde de, Cumhuriyet Savcılarını yüksek ve son derece önemli bir görev ve makamın temsilcileri olmak üzere tanırım. Devrim Savcılarının, kendilerine verilen bu büyük görevin önemine uygun olarak gayretli ve çalışkan olmaları konusunu, adliyemizin başarı ve üstünlüğünün en önemli etkenlerinden sayarım. Laik Türk Devrimi, çağımızın uluslara yaşama ve yükselme yeteneğini veren en son ve en uygar ilkelerinin bir ifadesi ve Türk Ulusunun büyük fedakârlıklarıyla sürdürülen ve kazanılan büyük mücadelesinin eseridir. Devrimlerin gerçekleşmesi, kararları ve kanunlarıyla, ulusal irade ve ulusal egemenliğin bir görünümü; bütünü itibariyle de Türk Ulusunun bütün haklarıdır. Devrimlerin her biri, ulusun emeği ve hakkı ile gerçekleşmiştir. Cumhuriyet Savcılarımızın, devrimin gerekleri etrafında, en kıskanç ve uzakları gören hassas nöbetçiler olmalarını, asıl görevlerinden sayarım.

Türk Cumhuriyeti, ulusun kaderini yıllarca hastalıklı ve korkunç gelenekleriyle, zulüm ve baskının kan ve yangınları içinde sürükleyen saltanat ve hilâfet tarihini yıktı. Bu mücadelenin asıl amaçlarından biri de, zayıf olanları zorbaların baskısından ve entrikacıların âleti olmaktan kurtarmak ve ulusu kendi kaderine sahip kılmaktır. okumaya devam edin…

Compliance with antipsychotic medications can reduce violent behavior in schizophrenic patients without a history of childhood antisocial conduct, according to a report in The British Journal of Psychiatry for July. In those with this history, other medications and interventions are likely to be required.

The findings also suggest that the newer, more expensive atypical antipsychotics are no better at reducing violence than perphenazine, an antipsychotic agent that has been used for decades.

“There are some (schizophrenic) patients with acute psychotic symptoms — hallucination and delusions — who become violent. In those patients, treating the symptoms should reduce the risk of violence. This study suggests that is the case,” lead author Dr. Jeffrey W. Swanson, from Duke University School of Medicine in Durham, North Carolina, told Reuters Health. okumaya devam edin…

Üniversite sınavlarına bir buçuk milyondan fazla öğrenci katılmış.

Önemli bir sayı bu.

Ve gençlerin bilgi düzeyleri ve öğrenme yetenekleri açısından dev bir araştırma yerine de geçebilir.

Sonuçlara baktığımız zaman görüyoruz ki kız öğrenciler, erkeklerden daha başarılı.

Hepimizin bildiği gibi bu ülkenin kızları erkeklere göre çok daha fazla baskı altında.

Evden dışarı çıkarılmayanı da var, erkeklerin yanında konuşmaması isteneni de, erkenden başgöz edileni de…

Kız çocuklarının küçük yaştan itibaren ev işlerinde çalıştığı, ağabeylerine babalarına hizmet ettiği de bir gerçek.

Buna rağmen genel bilgi sınavında kızlar oğlanlardan daha başarılı çıkıyorsa, bu sonucu çok önemsememiz gerekir. okumaya devam edin…

Sahnelerde 16 yıldır romantik zamanların şarkılarını söyleyen Saro, geniş Türk pop müziği arşivi yapmış. Saro, “Eskiye düşkün bir insan olduğum için çocukluğumda dinlediğim şarkıları bugüne taşımayı seviyorum. Benim zamanımın da şarkıları bunlar” diyor.

Müzik dünyasının adı çok duyulmayan emektarlarından biri olan Saronun ilk albümüO GeceTMC Müzik tarafından yayımlandı. Saro, ilk albümünde 17 yıllık sahne deneyimini aktarırken 1960’lar tadında şarkılar söylüyor.

Müzik yaşamında soyadını kullanmayan Saro Secikyan, henüz 5-6 yaşlarında duyduğu şarkıları çalmaya başlayarak müzik yeteneğini ortaya koymuş. Özel Pan-galtı Lisesi’nde okuyan Saro, bu yıllarda hobi olarak akerdeon ve piyano çalmış. Piyanist olan ancak halen baba mesleği tekstil işini sürdüren ağabeyi dışında müzisyen bulunmayan ailesi, Saro’nun müziği meslek edinmesini sıcak karşılamamış: Rahmetli babam tekstil ile uğraşıyordu. Annem 50 yıl özel terzilik yaptı. Ülkenin genel şartlarının getirdiği kaygılarından dolayı her aile çocuğunun belli bir maddi geliri, masa başında iyi bir işi olsun ister. Ailemin de böyle kaygıları vardı ama benim ciddiyetimi, müziğe sarılışımı gördükçe zaman içinde en büyük destekçim haline geldiler. okumaya devam edin…