Bir Psikiyatristin Günlüğü

Psych-Istanbul, Cinema-Philia, Tiyatroseverler ve Hayata Dair Ayrıntılar…

"M. Cemal BEŞKARDEŞ" tarafından yazılmış yazıları görüntülüyorsunuz

Bekir Coşkun

Bekir Coşkun

bcoskun@htgazete.com.tr

Kriz…

20 Ağustos 2010 Cuma, 12:11:38

Memurla kriz…
HSYK ile kriz…
Anayasa Mahkemesi ile kriz…
TÜSİAD ile kriz…
İşçilerle kriz…
Sendikalarla kriz…
Ordu ile kriz…

Besiciyle kriz…
Kasapla kriz…
Hayvanları sevenlerle kriz…
Çiftçiyle kriz…
Fındıkçıyla kriz…
Fıstıkçıyla kriz…

Referandumda “hayır”lar kazanırsa Allah korusun, kriz çıkar diyorlar…

Öğretmenlerle kriz…
Medyayla kriz…
Karikatürcülerle kriz…
Yazarlarla kriz…
Doktorlarla kriz…
Hastanelerle kriz…
Grip virüsüyle kriz…
Bakkallarla kriz…
Marketlerle kriz…

Kriz çıkmaması için inşallah herkesin “evet” demesi gerektiğini söylüyorlar…

CHP ile kriz…
MHP ile kriz…
BDP ile (PKK hariç) kriz…
Sabah kriz…
Öğlen kriz…
Akşam kriz…
Her gün kriz…
Her an kriz…

Diyorlar ki; AKP giderse Türkiye‘de kriz çıkar maazallah…

Son günlerde sanat dünyasındaki eleştirileriyle polemiğe neden olan dünyaca ünlü sanatçımız Fazıl Say ünlü paylaşım sitesi Facebook’ta bu kez Başbakan Erdoğan’ı eleştirdi.

Say Facebook’taki sayfasında görüşlerini şöyle dile getirdi:

“Başbakan, referanduma ‘Hayır’ diyenlerin, 12 Eylül Anayasası’na ‘Evet’ demiş olacağı demogojisinde. ‘Hayır diyen darbecidir’ demek istiyor. 2003’te ‘yapılmamış’ darbenin ‘hayali darbecilerini’ tutuklattığına göre herhalde, hakikaten yapılmış darbenin destekçisi olarak gördüklerini kim bilir nasıl tutuklatacak? İşimiz zor. Bu işte faşizm… Keşke, referanduma ‘en az yüzde 70 katılım oranı’ zorunluluğu olsaydı, katılmayarak sözümüzü anlatırdık. Halbuki 1982’de bir referandum yapılmıştı. Yüzde 92 evet çıkan. Tayyip Erdoğan, hem darbeye karşı hem de AKP’ye karşı olunabileceğini anlamalı. Ve ettiği her tehdit kriminaldir. Bu bir tehdit referandumuna dönüştü ister istemez…”

Sezen Aksu ve babasının, referandumda “evet” oyu kullanacağı yönündeki açıklamaları üzerine Say, “Ben sanatçıların ‘resmi’ olarak ‘evet’ ya da ‘hayır’ destekçisi olarak bir şeye katkı sağladıklarını sanmıyorum. Evet diyen Sezen için de geçerli. Hayır diyen Tarık Akan için de… Sınıflar ve kesimler kesin olarak bellidir. Evet’in sayısı bellidir” dedi.

 

Dersim’i CHP bombaladı…”
Duyunca CHP‘ye çok kızdım…
Kılıçdaroğlu‘nun boyunun kısa olması yetmiyormuş gibi, Dersim‘i de 72 yıl önce (1938’de) bombalamış olmaları…
Hoş değil…
(………)
Ayrıca CHP Genel Başkanı‘nın, yazlığının önünde bir havuzun yer almış olmasının ortaya çıkması da…
Ve Başbakan‘ın Çamlıca‘daki havuzcuğunun boy olarak daha uzun olmasına karşın, en olarak ondan daha dar olması…
Bu da kötü bir şey…
“Enli havuz” sahibi olmak…
(………)
Böylece Kılıçdaroğlu boy kalitesini 13 santimle, havuzun eni avantajını 75 santimle kaybederken, bu kez Başbakan dedi ki:
“Boy önemli değil, soy önemli…”
O zaman referandumda bakacaksınız:
Soy kimde?..
Kılıçdaroğlu‘nun babası da “memur” üstelik… İyi mi?..

                                                           ★

Bence bu referandumun en önemli yanı; Türk toplumu için bir türlü test niteliği taşıması…
Testten geçiyoruz…
Zekâ testinden…
Belli ki “Evet” denildiğinin ertesi günü, Anayasa Mahkemesi üyelerinin 11‘ini bu iktidar seçecek… Ve böylece 7 yıldır kaldırmadığı dokunulmazlığını önümüzdeki 15 yıla yayacak…
Ama meydanlardaki kürsülere çıkıp da 72 yıl önce “CHP’nin Dersim’i bombaladığını”
söyleyerek insanların referanduma “evet” demesini istemek…
Boy…
Soy…
Derken havuzun eni bakımından milletin “evet” demesini beklemek…
(………)
Bir testtir bu referandum…
Zekâ testi…

Unutulan felaket ve kaybolan hayatlar

Büyük Marmara depreminin 11. yıldönümü… 7.4 büyüklüğündeki depremde resmi verilere göre 17 bin 480 kişi yaşamını yitirdi, 675 bin kişi evsiz kaldı. Depreminin ardından Yalovalılar, haber alamadıkları yakınlarını günlerce, aylarca aradılar.

 Büyük Marmara depreminde oturdukları evleri yıkılan, ancak cesetlerine ulaşılmayan, 25 yaşındaki Arzu Aksu ile 32 yaşındaki Cemal Güleç’in aileleri 11 yıldır, çalınan her kapı zilinde, çalan her telefona “Acaba o mu?” diye bakıyorlar. 17 Ağustos 1999 depreminin ardından Yalovalılar, haber alamadıkları yakınlarını günlerce, aylarca aradılar. Kayıp yakınları aradan geçen 11 yılda umutlarının tükendiğini, yalnızca dua edebilecekleri bir mezar istediklerini belirtiyorlar.

Bu ailelerden birisi de Yalovalı Güleç ailesi. 17 Ağustos 1999 depreminde evi enkaz haline gelen 32 yaşındaki ağabeyi Cemal Güleç’i kaybeden Yalova Belediye Başkanvekili Halit Güleç, depremden sonra, kardeşinin izini bulmak için 28 kent, yüzlerce hastaneyi dolaştı.

Bugüne kadar 100’e yakın ihbarı değerlendiren Güleç, ağabeyinin çiçek bırakacak bir mezarı dahi bulunmamasından yakındı.

‘Kapıyı umutla açıyoruz’

Güleç, “Bizim için çok zor günler. Çalan her telefonda, kapı zilinde hep bir umutla açıyoruz. Sanki her an gelecekmiş gibi bir hisle yaşıyoruz. Canınızdan çok sevdiğiniz bir insanın mezarının olmaması, kelimelerle anlatılmayacak kadar zor” dedi. Güleç, şunları söyledi: “Yengem sağ olarak kurtuldu. Ağabeyim Cemal’i enkaz başında günlerce aradık. Bütün hastaneleri tek tek dolaştık. Ancak izine rastlamadık. Gittiğimiz her yere bir umut diyerek yola çıktık, ama hep hayal kırıklığına uğradık.”

Yüzlerce ihbarı değerlendirdiklerini, Türkiye’yi karış karış dolaştıklarını belirten Güleç, “Geçen yıl, İstanbul’da yaşayan bir arkadaşım Maçka Parkı’nda saçı sakalı birbirine karışmış, hafızasını yitirmiş biriyle karşılaşmış. Onu rahmetli ağabeyime benzetmiş. Aynı gece İstanbul’a yola çıktık. Günlerce Maçka Parkı’nda o kişiyi bekledik ve bulduk. Ağabeyimin olmadığını anlayınca geri döndük. Ancak babam çok ısrarcıydı. Aynı kişiyi bulup DNA, kan testi yaptırdık ve kardeşim olmadığına babamı da ikna ettik” dedi.

Depremin ardından çıkarılan cesetlerin kokmaya başladığı gerekçesiyle Yalova Mezarlığı’na toplu olarak gömüldüğünü, fotoğralarının da çekilmediğini vurgulayan Güleç, “Ağabeyimin de depremden sonra fotoğrafı çekilmeden toplu mezara gömüldüğünü düşünüyoruz” diye konuştu.

‘Yüreğimiz ağlıyor’

Tiyatrocu Yusuf Nalbant ise Yalova Sanat Tiyatrosu (YASAT) kurucusu ve oyuncularından Gürcan Demirci, Ayhan Aşlan ve kız kardeşi Arzu Aksu’nun deprem de yaşamlarını yitirdiğini, kızkardeşi Arzu’nun cesedinin ise 11 yıldır bulunamadığını söyledi. Nalbant “11 yıldan bu yana yüreğimiz ağlıyor, onun çok sevdiği tiyatroyu şimdi onsuz oynuyoruz” dedi.

Yıllarca kardeşinin cesedini aradığını ifade eden Nalbant, “Birçok endişemiz var. Bunlardan biri de kardeşimin organ mafyasının kurbanı olabileceği. Yaşanan karışıklıklardan ötürü cesetlerin karıştırıldığını ve başka bir kente götürüldüğünü düşünüyoruz” diye konuştu.

AKP   ANAYASA’SINA    “HAYIR” !PEKİYİ NEDEN HAYIR ?

 Prof.Dr.Süheyl BATUM

1) DEMOKRASİLERDE ANAYASA NEDEN ÖNEMLİDİR?

ÖNEMLİDİR ÇÜNKÜ TOPLUMUN, TOPLUMDAKİ DEĞİŞİK GRUPLARIN,

KATMANLARIN İSTEKLERİNİ YANSITIR. ONLARIN AYRI AYRI HAKLARINI KORUR.

İŞÇİLERİN HAKLARINA YER VERİR.

SENDİKALARIN HAKLARINA YER VERİR.

SENDİKASIZ ÇALIŞTIRILANLARIN,

EMEKLİLERİN,

İŞVERENLERİN,

KADINLARIN

ÇOCUKLARIN,

ENGELLİLERİN,

DEĞİŞİK MEZHEPLERDEKİ YURTTAŞLARIN,

ÖĞRENCİLERİN,

KÜÇÜK ESNAFIN,

YARGININ,

BASIN EMEKÇİLERİNİN,

GAZİLERİN VE BU ÜLKE İÇİN CANINI VERMİŞ ŞEHİT AİLELERİNİN

TEKEL İŞÇİLERİNİN,

ÇİFTÇİLERİN,

TARIM KESİMİNDE ÇALIŞANLARIN HAKLARINI KORUR.

2) ANAYASA BUNU NASIL YAPAR?

                        ŞÖYLE YAPAR, ANAYASAYI YAPARKEN, TÜM BU GRUPLARI VE ONLARIN TEMSİLCİLERİ ÇAĞRILIR, GÖRÜŞLERİ ALINIR, TALEPLERİ ALINIR.

ANAYASA BU TALEPLERİN TÜMÜNE YER VEREBİLDİĞİ ORANDA DEMOKRATİK BİR ANAYASA OLUR.

VE ANAYASA,  ANCAK BÖYLECE BİR “TOPLUM SÖZLEŞMESİ” OLUR.

3) AKP  ANAYASASI BÖYLE Mİ YAPILDI?

                        HAYIR. AKP TEK BAŞINA ANAYASAYI YAPTI.

                        HİÇBİR  PARTİNİN GÖRÜŞLERİNİ ALMADI.

                        TÜM SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİNE  “ÜÇ GÜN SÜRE” VERDİ.

                        CHP’NİN “ÜÇ MADDEYİ AYIRIP, DİĞERLERİNİ BERABER OYLAMA” ÖNERİSİNE CEVAP BİLE VERMEDİ.

                        BUGÜNE KADAR YAPILAN TÜM ÇALIŞMALARA, DİĞER PARTİLER YA DA SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİ TARAFINDAN HAZIRLANAN TASLAKLARA DÖNÜP BAKMADI BİLE. 

4) ANAYASA BİR TEK PARTİ TARAFINDAN YAPILABİLİR Mİ?

                        HAYIR. ÇÜNKÜ O ZAMAN “TOPLUM SÖZLEŞMESİ” OLMAZ. ANCAK  “PARTİ ANAYASASI” OLUR. “AKP  ANAYASASI  OLUR”.

5) AKP’NİN İDDİA ETTİĞİ GİBİ, 1982 ANAYASASI, İLK KEZ Mİ DEĞİŞTİRİLİYOR?

                        KESİNLİKLE HAYIR. 1982 ANAYASASI, BUNDAN ÖNCE TAM 16 KEZ DEĞİŞTİRİLDİ. BU SONUNCUSU İSE, 17İNCİ DEĞİŞİKLİK OLUYOR. YANİ DARBE ANAYASASINI İLK KEZ DEĞİŞTİRDİKLERİ TAM BİR “YALAN”, TAM BİR “GÖZ BOYAMACA”.

                        ÜSTELİK BU DEĞİŞİKLİKLERİN YEDİ TANESİ, DAHA AKP İKTİDARA GELMEDEN YAPILMIŞTI.

                        HEM DE O DÖNEMDE TBMM’DE BULUNAN TÜM SİYASAL PARTİLERİN KATILIMLARI İLE. 

                        YANİ AKP’NİN  VE YANDAŞ AYDINLARIN(!) İDDİA ETTİĞİ GİBİ, 1982 ANAYASASI, İLK KEZ DEĞİŞTİRİLMİYOR.

                        BUNDAN ÖNCEKİ DEĞİŞİKLİKLER DE YİNE AYNI KİŞİLERİN İDDİA ETTİKLERİ GİBİ “MAKYAJ NİTELİĞİNDE” DEĞİŞİKLİKLER DEĞİL.

                        AKP İKTİDARININ BUNLARI BİLMEMESİ MÜMKÜN DEĞİL. BU KADAR “BİLGİSİZ” OLUNMASI MÜMKÜN MÜ SİZCE? PEKİYİ “BİLGİSİZLİK YA DA HAFIZA KAYBI” DEĞİL İSE, BU İDDİANIN NEDENİ NE OLABİLİR ACABA?

6) SON DEĞİŞİKLİKLERE KARŞI ÇIKILMASININ NEDENİ AKP’NİN YAPMASI MI?

BUNA DA KESİNLİKLE HAYIR. AKP İKTİDARI, BUGÜNE KADAR TAM 9  

KEZ ANAYASAYI DEĞİŞTİRDİ. BU SON YAPILAN DA 10. CUSU OLUYOR.

                        VE BUGÜNE KADAR YAPILAN BU 10 DEĞİŞİKLİKTEN SADECE 3 TANESİ TOPLUMDA TARTIŞMA YARATTI. ÇÜNKÜ ÜÇÜ DE, DİĞER SİYASAL PARTİLERİ, SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİNİ VE TARTIŞMALARI DİKKATE ALMADAN, TAMAMEN “BASKICI BİR ANLAYIŞ” VE “BENİM ÇOĞUNLUĞUM VAR, HER İSTEDİĞİMİ YAPARIM” MANTIĞI İÇİNDE YAPILMIŞTI. 

YANİ TAMAMEN DEMOKRASİ DIŞI BİR ANLAYIŞ İLE YAPILMIŞTI. AYNEN ŞİMDİ TARTIŞTIĞIMIZ SON DEĞİŞİKLİK GİBİ.

7)  ANAYASANIN İÇİNDE NELER OLMALIDIR? 

                        ANAYASAYA BAKARSINIZ. ANAYASANIN İÇİNDE, O GÜNE KADAR TARTIŞILMIŞ, SORUN YARATMIŞ, TOPLUMDA İHTİYAÇ OLARAK ORTAYA ÇIKMIŞ TÜM TALEPLER ÇÖZÜM BULMALIDIR.

BUNUN İÇİN ÖNCESİNE BAKARSINIZ, O GÜNE KADAR NELERİ TARTIŞMIŞSINIZ, NELER TOPLUMDA SORUN YARATMIŞ, NELER SIKINTI YARATMIŞ.

İŞTE “DEMOKRATİK ANAYASA” TOPLUMUN TARTIŞTIĞI TÜM BU SORUNLARA ÇÖZÜM BULMALIDIR. 

8) PEKİYİ TÜRKİYE’DE BUGÜNE KADAR NELER TARTIŞILDI?

                        KISACA SIRALAYALIM;

                        DOKUNULMAZLIKLAR,

                        CUMHURBAŞKANININ YETKİLERİ

                        KADIN HAKLARI,

                        PARTİLERİN İÇ İŞLEYİŞLERİNİN DEMOKRATİK OLMAMASI,

                        LİDER SULTASI,

                        YÖK,

                        YARGININ DOSYA ÇOKLUĞU NEDENİYLE GEÇ   İŞLEMESİ,

                        YOLSUZLUKLAR,

                        ALEVİLERİN HAKLARI,

                        ETNİK KÖKENLİ VATANDAŞLARIMIZIN KÜLTÜREL HAKLARI

                        SENDİKAL HAKLAR,

                        GREV HAKKININ SINIRLARI,

                        YÜZDE 10′ LUK  İNSAFSIZ SEÇİM BARAJI

                        KÜLTÜREL HAKLAR,

                        HSYK’DA BAKAN’IN VE MÜSTEŞAR’IN YER ALMALARI.

            İŞTE TÜM BUNLAR, 1982’DEN BU YANA TARTIŞILDI. VE TÜM PARTİLERİN, SİYASAL GRUPLARIN, SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİNİN TALEPLERİ OLARAK ORTAYA ÇIKTI.

            BU SORUNLARIN TÜMÜ “DEMOKRATİK BİR ANAYASA’DA” YER BULMALIDIR.  BU YOLLA BİR “TOPLUM SÖZLEŞMESİ” OLMASI GEREKEN ANAYASA’LAR HALKIN SORUNLARINA ÇÖZÜM ÜRETMELİDİR.

9) AKP  ANAYASASI BU TALEPLERE YER VERİYOR MU?

                        HAYIR. HİÇBİRİNE YER VERMİYOR.

                        AKP  ANAYASASINDA NE DOKUNULMAZLIKLAR SINIRLANMIŞ,

                        NE PARTİLERİN İÇ İŞLEYİŞİ İLE İLGİLİ BİR DÜZENLEME VAR,

                        NE YÖK DEĞİŞTİRİLMİŞ,

                        NE KADINLARA KOTA GETİRİLMİŞ,

                        NE SENDİKALARA BİR HAK GETİRİLMİŞ,

                        NE İŞÇİLERİN İNSANCA YAŞAM HAKLARI GÜVENCEYE ALINMIŞ,

                        AKP ANAYASASI, BUNLARIN HİÇ BİRİNE YER VERMİŞ Mİ? HAYIR

                        BUNLARIN HİÇ BİRİ YOK.

10) BUNLARIN YERİNE AKP  ANAYASASINDA NE VAR?

                        BUNLAR YERİNE SADECE HER ZAMAN YAPTIKLARI GİBİ, YAPAY SORUNLAR VE YAPAY BİR GÜNDEM YARATMAK VAR.

                        SADECE “GÖZ BOYAMACILIK” VAR. “HAK GETİRİYORUZ” GÖRÜNTÜSÜ ALTINDA “HİÇ BİR HAK, ÖZGÜRLÜK, YENİLİK” GETİRMEMEK VAR.

                        BİR TEK “AKP İKTİDARININ YARGIYA TEK BAŞINA EGEMEN OLMASI” VAR. ANAYASA MAHKEMESİ ÜYELERİNİN TAMAMINI  İKİ KİŞİNİN SEÇMESİ VAR. ABDULLAH GÜL VE RECEP TAYYİP ERDOĞAN’IN TÜM ANAYASA MAHKEMESİ ÜYELERİNİ SEÇMESİ VAR.

                        YOLSUZLUK BATAĞINA BATMIŞ AKP’NİN SORUMLULUKTAN VE HESAP VERMEKTEN KURTULMAK AMACIYLA KENDİ YARGISINI OLUŞTURMA ÇABASI VAR.

YANİ  TÜPRAŞ

TÜRK TELEKOM

SEYDİŞEHİR ETİ ALÜMİNYUM

BALIKESİR SEKA

SABAH/ ATV

AKKUYU NÜKLEER SANTRALİ GİBİ BİR ÇOK YOLSUZLUKTAN

DOLAYI  İLERİDE KENDİLERİNİ  YÜCE DİVAN OLARAK YARGILAYACAK MAHKEMENİN TÜM ÜYELERİNİ KENDİLERİNİN SEÇMESİ VAR.

                        BÖYLECE YÜCE DİVAN’DAN KAÇMA YOLU VAR. 

11) ANAYASA MAHKEMESİ ve HSYK İLE İLGİLİ DEĞİŞİKLİKLER YARGIDAKİ PROBLEMLERİ ÇÖZMEYE YÖNELİK DEĞİŞİKLİKLER MİDİR?

KESİNLİKLE HAYIR. ÜSTELİK BU YENİ DÜZENLEME, 12 EYLÜL DARBE ANAYASASINDAN BİLE DAHA GERİDİR.

NEDEN Mİ?  BU DÜZENLEME İLE ANAYASA MAHKEMESİ ÜYELERİNİN TAMAMI ABDULLAH GÜL VE RECEP TAYYİP ERDOĞAN TARAFINDAN SEÇİLECEKTİR. BÖYLELİKLE İLERİDE KENDİLERİNİ YÜCE DİVAN OLARAK YARGILAYACAK MAHKEMENİN TÜM ÜYELERİNİ KENDİLERİ SEÇMİŞ OLACAKTIR.

ÜSTELİK  ANAYASA MAHKEMESİ ÜYELERİ ARASINDA, ESKİDEN 11 ÜYEDEN 4 TANESİ, TAMAMI İLE YÜRÜTMENİN TAKDİRİNE YANİ MUTLAK TERCİHİNE BIRAKILMIŞTI.

BUGÜNKÜ DÜZENLEMEDE İSE, 17 ÜYEDEN 10 TANESİ İKTİDARIN MUTLAK TAKDİRİNE BIRAKILMIŞTIR.   YANİ ÜYELERİN ÇOĞUNLUĞU.

NASIL MI?

4 ÜYE TAMAMEN CUMHURBAŞKANININ TAKDİRİNDEDİR.

3 ÜYE YİNE CUMHURBAŞKANININ SEÇTİĞİ YÖK‘TEN GÖNDERİLMEKTEDİR.

3 ÜYE TBMM’DE OY ÇOKLUĞUYLA YANİ İKTİDAR PARTİSİNCE SEÇİLMEKTEDİR.

            BU SİZCE TESADÜF  MÜ?  AKP NE YAPTIĞINI BİLMİYOR MU?

            ESKİDEN YÖK’E KIZARKEN, ŞİMDİ GÖNDERDİĞİ ÜYE SAYISINI NEDEN ARTTIRMIŞ DERSİNİZ? NEDEN 1 ÜYEDEN ŞİMDİ 3 ÜYEYE ÇIKARMIŞ SİZCE?    

ÜSTELİK 1982 ANAYASASINDAN GERİYE GİDİŞ BUNUNLA DA SINIRLI DEĞİL.

AYRICA, HSYK’YA İLİŞKİN OLARAK DA; ADALET BAKANI İLE MÜSTEŞARI, YENİ DÜZENLEMEDE DE HSYK’DA YER ALMAKTADIR.

BUNUN YANI SIRA AYRICA, 

1-KURULUN BAŞKANI ADALET BAKANIDIR.

            2-ADALET BAKANLIĞI MÜSTEŞARI DOĞAL ÜYEDİR.(MÜSTEŞARI BAKAN ATAMAKTADIR)

            3-KURULUN YÖNETİMİ VE TEMSİLİ KURUL BAŞKANINA AİTTİR.(BAŞKAN ADALET BAKANIDIR.)

            4-HAKİM VE SAVCILARIN DENETLENMESİ,HAKLARINDA İNCELEME VE SORUŞTURMA İŞLEMLERİ HSYK BAŞKANININ OLURU İLE (ADALET BAKANI’NIN) KURUL MÜFETTİŞLERİNE YAPTIRILMAKTADIR.

            5-HSYK GENEL SEKRETERİ KURUL BAŞKANI (ADALET BAKANI) TARAFINDAN ATANMAKTADIR.

            6-ADALET BAKANLIĞININ  MERKEZ VE BAĞLI KURULUŞLARDA GEÇİCİ VE SÜREKLİ OLARAK ÇALIŞTIRILACAK HAKİM VE SAVCILAR İLE ADALET MÜFETTİŞLERİNİ ATAMA YETKİSİ ADALET BAKANINA AİTTİR.

OYSA TÜM BU DÜZENLEMELER NEDENİYLE 1982 ANAYASASI, BUGÜNE KADAR ELEŞTİRİLMİŞTİR. BU DÜZENLEMELERİN “YARGI BAĞIMSIZLIĞINA AYKIRI OLDUĞU” KABUL EDİLMİŞTİR.  AVRUPA NORMLARINA AYKIRI OLDUĞU TÜM RAPORLARDA AÇIKÇA İFADE EDİLMİŞTİR.

ÜSTELİK KESİNLİKLE, BU DEĞİŞİKLİKTE, 1982 DARBE ANAYASASININ KOŞULLARINDAN BİLE GERİ GİDİŞ VAR.

NASIL MI? ESKİDEN ADALET BAKANININ YARGIÇLAR YA DA SAVCILAR HAKKINDAKİ SORUŞTURMA AÇMA YA DA AÇMAMA KARARLARINA KARŞI “YARGI YOLUNA” GİDİLEBİLİYORDU. BU DEĞİŞİKLİKLE İSE, BU KARARLARA KARŞI YARGI YOLU TAMAMEN KAPATILMIŞ.

NEDEN Mİ? ÇÜNKÜ YENİ DÜZENLEMEDE ADALET BAKANI “SORUŞTURMA İZNİNİ, ADALET BAKANI OLARAK DEĞİL, KURUL BAŞKANI OLARAK VERİYOR. VE KURUL’UN  TÜM  KARARLARINA  (İHRAÇ HARİÇ) KARŞI  YARGI YOLU KAPALI. YENİ DEĞİŞİKLİK BÖYLE SÖYLÜYOR.

ŞİMDİ BU DÜZENLEME, ESKİSİNDEN GERİ DEĞİL Mİ? AKP İKTİDARI BUNU BİLMİYOR MU?  FARKINA VARMADAN MI  BUNU HAZIRLAMIŞ?

GERÇEK BU İKEN, BUGÜN AKP İKTİDARI ‘AVRUPA STANDARTLARINDA YARGI REFORMU YAPIYORUZ’ DİYEREK HALKIMIZI ALDATMAKTADIR.

 

12) AKP  KADINLARA POZİTİF AYIRIMCILIK GETİRDİĞİNİ İDDİA EDİYOR

                        KESİNLİKLE DOĞRU DEĞİL.

                        SADECE “BU MAKSATLA ALINACAK TEDBİRLER, EŞİTLİK İLKESİNE AYKIRI SAYILAMAZ” DİYE BİR İBARE EKLENİYOR. BU NE ANLAMA GELİYOR?

                        HANGİ TEDBİRLER? İLERİDE ALINACAK TEDBİRLER. PEKİYİ SÜRESİ NE “BU TEDBİRLERİN”? YANİ NE ZAMAN ALINACAK BU TEDBİRLER?

                        BELLİ DEĞİL, “ALINACAK” DEMİŞ YA. PEKİYİ HAZIR ANAYASA DEĞİŞTİRİLİYOR, NEDEN ŞİMDİ, HEMEN DEĞİL DE, “İLERİDE ALINACAK TEDBİRLER”

                        BÖYLE BİR POZİTİF AYIRIMCILIK OLUR MU? ÖRNEĞİN KADINLAR BU DÜZENLEMEDEN SONRA TBMM’DE NE KADAR ORANDA TEMSİL EDİLECEK? PEKİYİ YA DİĞER ÖRGÜTLERDE?

ÇÜNKÜ ANCAK “KADINLAR VE ERKEKLERİN TEMSİL ORANLARINI BELİRLEYEN BİR KOTA”, KADINLAR İÇİN GERÇEK BİR ‘POZİTİF  AYIRIMCILIK GETİRİR. VE BU NEDENLE KADINLAR “KOTA UYGULAMASI” İSTİYORLAR. “İLERİDE ALINMASI DÜŞÜNÜLECEK TEDBİRLER” DEĞİL.

AMA MAALESEF AKP DEĞİŞİKLİĞİNDE BÖYLE BİR ORAN YOK. ÇÜNKÜ “GERÇEK BİR POZİTİF AYIRIMCILIKTAN” SÖZ EDEN YOK.

13 ) AKP  “MEMURLARA TOPLU SÖZLEŞME HAKKI” GETİRDİĞİNİ SÖYLÜYOR

 

                        KESİNLİKLE DOĞRU DEĞİL.

 

                        ESKİ DÜZENLEMEDE YER ALAN “TOPLU GÖRÜŞMENİN” ADI TOPLU SÖZLEŞME YAPILMIŞ O KADAR.

 

                        PEKİYİTOPLU SÖZLEŞME YAPILMASI SIRASINDA” MEMURLAR İDARE İLE UZLAŞIRLARSA İŞ TAMAM, AMA YA UZLAŞMAZLARSA? 

                        AKP ANAYASASI ŞÖYLE DİYOR; “UYUŞMAZLIK ÇIKMASI HALİNDE TARAFLAR KAMU GÖREVLİLERİ HAKEM KURULUNA BAŞVURABİLİR”. NASIL BİR KURUL BU? BÜROKRATLARDAN OLUŞAN BİR KURUL. YANİ MEMURLAR İDARE İLE ANLAŞAMAZLARSA, İDARE’NİN KURDUĞU “HAKEM KURULU” KARAR VERİYOR.

                        PEKİYİ NASIL BİR SÖZLEŞME BU? SONUCU YİNE İDARE’YE BAĞLI.

                        ACABA “KAMU GÖREVLİLERİ HAKEM KURULU’NUN” KARARLARINI BEĞENMEZLERSE, MEMURLARIN YARGIYA GİTME HAKLARI VAR MI?   HAYIR.

                         AKP ANAYASASI ONU DA ENGELLEMİŞ; “KURULUN KARARLARI  KESİNDİR” DİYOR.

                        YANİ TAM BİR “YALAN”. ORTADA NE TOPLU SÖZLEŞME VAR. NE UZLAŞMA OLMAZSA GREV HAKKI VAR. NE UZLAŞMA VAR. NE DE YARGIYA GİDEBİLME HAKKI VAR.

 

                        AKP  ANAYASASINDA BUNUN ADI “TOPLU SÖZLEŞME” OLUYOR.

ÜSTELİK “GREV HAKKI DA” KESİNLİKLE YER ALMIYOR. SÖZÜ BİLE EDİLMEMİŞ.

VE DAHASI DA VAR. “MEMURLARIN MALİ HAKLARI, ÖZLÜK HAKLARI” ESKİDEN YASA İLE DÜZENLENİRKEN, YANİ GÜVENCE ALTINDA İKEN,  YENİ DEĞİŞİKLİK İLE ARTIK “TOPLU SÖZLEŞME” İLE DÜZENLENİYOR. YANİ İKTİDARIN KURDUĞU VE YARGIÇ DENETİMİNE DE  BAĞLI OLMAYAN  “HAKEM KURULUNUN” İKİ DUDAĞININ ARASINA BIRAKILMIŞ.

SİZ BUNA GELİŞME Mİ DİYORSUNUZ? İYİLEŞTİRME Mİ DİYORSUNUZ? HAK TANINMIŞ MI DİYORSUNUZ?

YOKSA TESDÜF MÜ ZANNEDİYORSUNUZ? YA DA BECERİKSİZLİK Mİ DİYORSUNUZ?     NE DİYORSUNUZ?

 

 

14) AKP  “ÇOCUKLARI CİNSEL İSTİSMARDAN KORUDUĞUNU” SÖYLÜYOR

 

                        ANAYASA AYNEN ŞÖYLE BİR DÜZENLEME GETİRMİŞ. “DEVLET, HER TÜRLÜ İSTİSMARA VE ŞİDDETE KARŞI ÇOCUKLARI KORUYUCU TEDBİRLERİ ALIR”.

 

                        PEKİYİ BU DÜZENLEME OLMAZSA, “DEVLET ÇOCUKLARI İSTİSMARA VE ŞİDDETE KARŞI” KORUYAMAYACAK MI? ENGEL Mİ VAR?

                        SOKAKTA YAŞAYAN VE ÇALIŞTIRILAN 240 BİN ÇOCUK BU MADDE İLE SOKAKLARDAN KURTULUYOR MU? BU KORKUNÇ DURUMUN NEDENİ, BU MADDENİN OLMAMASI MIDIR ?

 

                        ANAYASADA ZATEN 41. MADDEDE “ÇOCUKLARI KORUR” DİYE BİR DÜZENLEME YOK MU? BUNUN YENİ GETİRİLENDEN FARKI NE?

 

                        HAYIR HİÇ BİR FARKI YOK. AMAÇ ZATEN “YENİ BİR HAK GETİRİYORMUŞ” GİBİ YAPMAK. VE GÖZ BOYAMAK. ESAS AMACI SAKLAMAK. YANİ AKP TEMSİLCİLERİNİN SÖYLEDİKLERİ GİBİ “HAPI HAZIRLAMAK”.

 

                        ÖYLE BİR HAZIRLAMAK Kİ, HAPI KOLAYCA YUTABİLELİM.

KALDI Kİ TÜRKİYE, TARAF OLDUĞU ULUSLARARASI SÖZLEŞMELERLE, ÇOCUKLARI ÇOK DAHA KAPSAMLI KORUMAK ZORUNDA OLDUĞU HALDE, BU DEĞİŞİKLİKLE SANKİ BU HAKLAR İLK DEFA TANINIYORMUŞ GİBİ GÖSTERİLMEKTEDİR. YANİ ASIL BU YOLLA KADINLAR VE ÇOCUKLAR OY AVCILIĞI YAPILARAK İSTİSMAR EDİLMEKTEDİR.

 

 

15)  AKP “KAMU DENETÇİLİĞİNİ” GETİRDİĞİNİ SÖYLÜYOR

                        AKP ANAYASASI ŞÖYLE DİYOR; “KAMU DENETÇİLİĞİ KURUMU İDARENİN İŞLEYİŞİYLE İLGİLİ ŞİKAYETLERİ İNCELER”.

                        BU KADAR. TABİİ BİR DE “İKTİDAR PARTİSİ ÇOĞUNLUĞUNUN TEK BAŞINA SEÇECEĞİ” GETİRİLMİŞ.

SAKIN BU DEĞİŞİKLİKLE, KAMU DENETÇİLİĞİ KURUMUNUN YETKİLERİ, KAPSAMI VE BAŞDENETÇİNİN SEÇİMİ İKTİDAR ÇOĞUNLUĞUNA BIRAKILARAK, ÖZERK KURUMLAR VE İDARE ÜZERİNDE BASKI KURABİLECEK BİR TÜR PARTİ MÜFETTİŞLİĞİ KURUMU OLUŞTURULUYOR OLMASIN?  YANİ BÜROKRATIN DENETLENMESİ DE İKTİDAR PARTİSİNE BIRAKILIYOR OLMASIN?.

                        PEKİYİ KURUMUN YETKİLERİ, GÖREVLERİ?  BUNLARIN HİÇBİRİ ANAYASADA YOK.

                        ÖRNEĞİN NE ZAMAN BAŞVURULUR? KARARLARI YARGI İLE ÇATIŞABİLİR Mİ?  ÇATIŞIRSA NE OLUR?

                        ŞİKAYETLERİ İNCELER İNCELEMESİNE DE, SONRA NE YAPABİLİR?

                        PEKİYİ AKP İKTİDARI NEDEN BUNLARI DÜZENLEMEMİŞ? ACABA UNUTMUŞ MU? OYSA DÜNYADAKİ ÖRNEKLERİNDE DE, EN ÇOK SIKINTI YARATACAK KONULAR BUNLAR. VE ANAYASA’DA BUNLARA ÇÖZÜM GETİRİLMESİ GEREKİR. ACABA AKP İKTİDARI, TÜM BU KONULARI VE DÜNYADAKİ ÖRNEKLERİ VE UYGULAMALARI BİLMİYOR OLABİLİR Mİ?

                        BU DENLİ “YETERSİZ BİR DÜZENLEMEYİ” SAKIN BİLEREK, İSTEYEREK GETİRMİŞ OLMASIN? YANİ DİĞER MADDELER GİBİ, SADECE “DOSTLAR ALIŞVERİŞTE GÖRSÜN” DÜŞÜNCESİ İLE GETİRİLMİŞ OLMASIN?

SAKIN BU HALİ İLE KAMU DENETÇİSİ SADECE İŞLERİN YAVAŞLAMASINA NEDEN OLAN, VATANDAŞ-İDARE ANLAŞMAZLIKLARINDA YARGIYA GİDİŞİ BİR SÜRE ERTELEYEN BİR KURUM OLMASIN?

YANİ  ESAS  AMAÇ “YENİ BİR HAK GETİRİYORMUŞ” GİBİ YAPMAK VE GÖZ BOYAMAK OLMASIN. YANİ AKP TEMSİLCİLERİNİN SÖYLEDİKLERİ GİBİ “HAPI HAZIRLAMAK” OLMASIN.

16) AKP ANAYASASI, “EKONOMİK VE SOSYAL KONSEY” GETİRDİĞİNİ SÖYLÜYOR

                        AKP ANAYASASI ŞÖYLE DİYOR; “HÜKÜMETE İSTİŞARİ NİTELİKTE GÖRÜŞ BİLDİRMEK ÜZERE EKONOMİK VE SOSYAL KONSEY  KURULUR”.

                        ŞİMDİ BURADA “YENİ BİR KURUM MU” KURULMUŞ ? KESİNLİKLE HAYIR.

                        EKONOMİK SOSYAL KONSEY ZATEN VAR. BAKAN İSTEDİĞİ ZAMAN TOPLANIYOR, İSTEMEDİĞİ ZAMAN TOPLANMIYOR. VE BU KONUDA HİÇBİR YETKİSİ YOK.

                        PEKİYİ   AKP   ANAYASASINDA BU DEĞİŞİYOR MU? O DA HAYIR.

                       

                        GÖRÜŞ BİLDİRMEKTEN ÖTE BİR GÖREV YA DA YETKİ VERİLMİŞ Mİ? ONA DA HAYIR

                        PEKİYİ AKP İKTİDARI NEDEN BUNLARI DÜZENLEMEMİŞ? ACABA UNUTMUŞ MU? ACABA AKP İKTİDARI, TÜM BU KONULARI VE DÜNYADAKİ ÖRNEKLERİ VE UYGULAMALARI BİLMİYOR OLABİLİR Mİ?

                        BU DENLİ “YETERSİZ BİR DÜZENLEMEYİ” ANAYASAYA KOYMUŞ OLMANIN BİR ARTISI VAR MI? KESİNLİKLE HAYIR.

                        O HALDE SAKIN BİLEREK, İSTEYEREK YAPMIŞ OLMASIN? YANİ DİĞER MADDELER GİBİ, SADECE “DOSTLAR ALIŞVERİŞTE GÖRSÜN” DÜŞÜNCESİ İLE GETİRİLMİŞ OLMASIN?

                        YANİ  ESAS AMAÇ “YENİ BİR DÜZENLEME GETİRİYORMUŞ” GİBİ YAPMAK VE GÖZ BOYAMAK OLMASIN. YANİ AKP TEMSİLCİLERİNİN SÖYLEDİKLERİ GİBİ “HAPI HAZIRLAMAK” OLMASIN.   

17) AKP, “KİŞİSEL VERİLERİN KORUNMASINI SAĞLADIĞINI” SÖYLÜYOR

            KESİNLİKLE DOĞRU DEĞİL.

TELEFON VE ORTAM DİNLEMELERİNİ OLAĞAN HALE GETİREREK, ÖZEL HAYATIN GİZLİLİĞİNİ AYAKLAR ALTINA ALAN BİR İKTİDAR, KİŞİSEL VERİLERİN KORUNMASINDAN SÖZ EDEREK, HALKIMIZLA ALAY ETMEKTEDİR.

ÇÜNKÜ AYNI AKP İKTİDARI,  “KİŞİSEL VERİLERİN KORUNMASI KANUNU” ADI ALTINDA HAZIRLANAN VE  TBMM ADALET KOMİSYONU’NDA BEKLEYEN YASA TASARISINDA; “ÖZEL NİTELİĞİ OLAN KİŞİSEL VERİLER, KİŞİLERİN, IRK, SİYASİ DÜŞÜNCE, FELSEFİ İNANÇ, DİN, MEZHEP VEYA DİĞER İNANÇLARI, SAĞLIK VE ÖEL YAŞAMLARI VE HER TÜRLÜ MAHKUMİYETLERİYLE İLGİLİ KİŞİSEL VERİLERİ”, BAKANLAR KURULU’NUN ATADIĞI 7 KİŞİLİK BİR KURULUN İZNİNE BAĞLAMAKTADIR.

YANİ KİŞİLERİN İŞLENMESİNE YANİ “FİŞLENMESİNE” OLANAK TANIYAN YASA, AKP İKTİDARININ AÇIK AMACINI ORTAYA KOYMAKTADIR.

AKP İKTİDARI, TELEFON DİNLEMELERİNİ, FİŞLEMELERİ,  TEKNİK İZLEMELERİ, GİZLİ TANIKLIĞI OLAĞAN HALE GETİREN TÜM YASALARI YAPMADI MI?  DİNLEMELERİ SADECE “BAŞBAKAN TARAFINDAN ATANAN BİR TELEKOMÜNİKASYON BAŞKANINA” BIRAKAN YASAYI YAPMADI MI? BU YASA ANAYASA MAHKEMESİ TARAFINDAN İPTAL EDİLMESİNE KARŞIN, “O KİŞİYİ” HALEN GÖREVDE TUTMADI MI?

YOKSA BU ÇELİŞKİLER SADECE TESADÜF MÜ? 

YA DA TÜM BUNLARI YALANLAYAN ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİNE İNANIYOR MUSUNUZ?

18) AKP, 12 EYLÜL DARBECİLERİNE YARGI YOLU  AÇIYOR  MU?

BUGÜN ARTIK SADECE SİMGESEL BİR ANLAM TAŞIYAN GEÇİCİ 15NCİ MADDEYİ KALDIRMAK, 12 EYLÜL DARBECİLERİNE YARGI YOLU AÇMAYACAKTIR. ÇÜNKÜ GEÇİCİ 15. MADDE BİR TÜR SORUMSUZLUK GETİRMİŞ. BU “DOKUNULMAZLIKTAN” FARKLI BİR DÜZENLEME. YANİ O DÖNEMDE YETKİ KULLANANLARIN SORUMSUZ OLDUKLARINI  SÖYLÜYOR. BİR ANLAMDA “GENEL AF” GİBİ, TÜM SONUÇLARI YANİ CEZAYI KALDIRAN BİR DÜZENLEME.

BU NEDENLE DAHA SONRA ÇIKARILAN BİR DÜZENLEME İLE “TEKRAR SORUMLULUK” GETİRMEK MÜMKÜN DEĞİL.

ZATEN BU NEDENLE AKP YÖNETİCİLERİ, “ONLARA BİR ŞEY YAPAMASAK DA” DİYORLAR. AMA HEMEN ARDINDAN DA “12 EYLÜL’LE HESAPLAŞIYORUZ” YALANINI SÖYLÜYORLAR. ÜSTELİK 28 ŞUBAT’I YAPANLAR, 27 NİSAN E-MUHTIRASINI VERENLER, BÖYLE BİR KORUMANIN ALTINDA DEĞİLKEN, BAŞBAKANLA “DOLMABAHÇE’DE SIRDAŞ OLARAK” YAŞAMLARINI SÜRDÜRMÜYOR MU? KENDİLERİNE SAĞLANAN OLANAKLARDAN YARARLANMIYOR MU? ONLAR İÇİN BÖYLE BİR KORUMA YOK İKEN, AKP ONLAR İÇİN NE YAPTI?

AMA İŞ HALKI KANDIRMAYA GELİNCE “ANAYASA’YA EVET ÇIKARSA, 12 EYLÜL İLE HESAPLAŞACAĞIZ” YALANI! 

KALDI Kİ CHP, BU SORUMSUZLUK ENGELİNİ AŞMAK İÇİN BİR “GEÇİCİ MADDE” ÖNERMİŞTİ. BU ÖNERİ BELKİ “MUTLAK SORUMSUZLUK ENGELİNİ” AŞAMAYACAKTI, AMA EN AZINDAN “ADI SANI BELLİ OLMAYAN BİR ÇOK KİŞİNİN” DEĞİL ANCAK “BELLİ SORUMLULARIN” YARGILANABİLMELERİ İÇİN BİR ÖNERİ İDİ.

AMA NE OLDU? CHP’NİN BU ÖNERİSİ TBMM’DEKİ GÖRÜŞMELERDE AKP’NİN OYLARI İLE REDDEDİLDİ.

ACABA BU BİR “TESADÜF MÜ” DERSİNİZ? YOKSA AKP BUNU BİLE BİLE  Mİ YAPTI? 

AKP GERÇEKTEN DE “DARBELER” İLE DARBECİLER İLE HESAPLAŞMAK MI İSTİYOR, YOKSA SADECE BUNDAN OY KAZANMAK MI İSTİYOR? SİZ NE DERSİNİZ?

19)  AKP  ANAYASASI, TEMEL SORUNLARA ÇÖZÜM GETİRİYOR MU?

 

KESİNLİKLE HAYIR.

 

21. YÜZYILDA TÜRKİYE’YE KILAVUZLUK EDECEK ÇAĞDAŞ BİR ANAYASA METNİNİN, İLK OLARAK, ÇAĞDAŞ NİTELENDİRMESİNİ HAK EDEN, DEMOKRATİK HUKUK DEVLETLERİNİN YER VERMESİ GEREKEN KURUM, KURAL VE GÜVENCELERE YER VERMESİ GEREKLİDİR. 

 

                        ANCAK BU YETERLİ DEĞİLDİR. AYRICA ÜLKENİN KENDİ KOŞULLARINDAN, KENDİ TOPLUMSAL İHTİYAÇLARINDAN DOĞAN KURUM VE KURALLARA DA YER VERMESİ ZORUNLUDUR.

 

                        OYSA AKP ANAYASASI BUNLARA YER VERİYOR MU?  HAYIR. KESİNLİKLE BUNLARIN HİÇBİRİNE YER VERMİYOR.

 

 

20)  ÖRNEĞİN AKP ANAYASASI  ASKERİ  YARGITAY’I  KALDIRMIYOR

 

                        AKP ANAYASASININ, ÇAĞDAŞ, DEMOKRATİK ÜLKELERİN UYGULAMALARINA GÖRE HAZIRLANDIĞINI İDDİA EDİYORLAR. AMA ÖRNEĞİN ASKERİ YARGITAY KALDIRILMIYOR, ASKERİ MAHKEMELERİN KARARLARININ ASKERİ YARGITAY YERİNE YARGITAY”IN ÖZEL BİR DAİRESİNE GİTMESİ SAĞLANMAMIŞ.

                        PEKİYİ NEDEN DERSİNİZ ? SORUN “BİLGİSİZLİK Mİ” ACABA, YOKSA BAŞKA BİR ŞEY Mİ?

21) ÖRNEĞİN AKP  ANAYASASI, HSYK KARARLARINI DENETİME AÇMIYOR

 

KESİNLİKLE AÇMIYOR.

OYSA HAKİMLER VE SAVCILAR YÜKSEK KURULU’NUN TÜM KARARLARININ DENETİME AÇILMASI, TÜM HUKUKÇULAR TARAFINDAN İSTENEN BİR DÜZENLEME İDİ. VE 1961 ANAYASASINDA “İDARİ GÖREVLERİ BULUNAN HSYK’NIN TÜM KARARLARI YARGI DENETİMİNE BAĞLI İDİ”.

BUGÜNE KADAR, TÜM KARARLARIN YARGI DENETİMİNE BAĞLI OLMASI GEREĞİ, HEM HUKUKÇULAR, HEM BİZZAT YARGI MENSUPLARI TARAFINDAN, HEP DİLE GETİRİLDİ.                      

OYSA AKP  ANAYASASINDA, BU YOK. SADECE “İHRAÇ KARARLARI” YARGI DENETİMİNE BAĞLANMIŞ, DİĞER TÜM ATAMA, TERFİ, YER DEĞİŞTİRME, SORUŞTURMA İZNİ, SORUŞTURMA GİBİ KARARLAR,  YARGI DENETİMİ DIŞINDA KALMIŞ. 

ACABA BASİT BİR UNUTKANLIK MI ? YOKSA BİLGİSİZLİK Mİ? YOKSA BAŞKA BİR NEDENİ VAR MI?

BU DENLİ “YETERSİZ BİR DÜZENLEME” SAKIN BİLEREK, İSTEYEREK GETİRİLMİŞ OLMASIN?

ADALET BAKANININ, YANİ YÜRÜTMENİN YARGI ÜZERİNDEKİ BASKISINI DEVAM ETTİRMEK İÇİN UNUTULMUŞ(!)  OLMASIN

 

 

 

22) AKP ANAYASASI, YÜKSEK ÖĞRETİM KURUMUNU NEDEN DÜZENLEMEMİŞ? 

            BUGÜNE KADAR AKP TEMSİLCİLERİ HER ZAMAN “YÜKSEKÖĞRETİM KURUMUNDAN”  ŞİKAYETÇİ  İDİLER. HER ZAMAN “YÖK” ÜN KALDIRILMASINI, ÇAĞDAŞ DEMOKRASİLERDE BÖYLE İŞLEYEN BİR KURUMUN OLMADIĞINI SÖYLÜYORLARDI.

OYSA YENİ ANAYASA DÜZENLEMESİNDE HİÇ BİR ŞEY YOK. ACABA BASİT BİR UNUTKANLIK MI?

            YOKSA “NASIL OLSA ARTIK ELE GEÇİRDİK” MANTIĞININ BİR UZANTISI MI?   

23)  AKP ANAYASASI, CUMHURBAŞKANININ İŞLEMLERİ KONUSUNU DA UNUTMUŞ

 

            AKP İKTİDARI, 2007 YILINA KADAR “CUMHURBAŞKANININ YETKİLERİNİN FAZLALIĞINDAN” ŞİKAYET EDİYORDU.

 

            ANCAK ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİNDE, BU KONUYU TAMAMEN UNUTMUŞ GÖRÜNÜYOR. HATTA CUMHURBAŞKANININ YETKİLERİNİ ÇOK DAHA ARTTIRMIŞ.

NASIL MI ARTTIRMIŞ? ANAYASA MAHKEMESİNE “KENDİ BAŞINA” SEÇTİĞİ ÜYELERİN SAYISINI ÇOĞALTMIŞ. ESKİDEN 11 ÜYEDEN 4 TANESİNİ (3 ÜYE DOĞRUDAN +  1 ÜYE YÖK’TEN) ATARKEN, ŞİMDİ BU ÜYELERİN SAYISI YEDİ (7) YE ÇIKARTILMIŞ.

 

                        HANİ CUMHURBAŞKANININ YETKİLERİ ÇOK FAZLA İDİ? HANİ BU YETKİLERİ İLE BİR  “VESAYET KURUMU” OLURDU? 

 

                        ACABA YİNE “NASIL OLSA ARTIK ELE GEÇİRDİK” MANTIĞININ BİR UZANTISI MI?

24)  AKP ANAYASASINDA “KÜRT KÖKENLİ VATANDAŞLARIMIZ” UNUTULMUŞ

 

                        AÇILIM YAPTIK DEDİLER, İLK ÖNCE KENDİ YANDAŞLARI İLE TOPLANTILAR DÜZENLEDİLER.

                        SONRA “KÜRT AÇILIMI”NDAN VAZGEÇİP  “BİRLİK, BERABERLİK AÇILIMI” DEDİLER.

                        İÇERİĞİNİ SORDUK, HİÇ SÖYLEMEDİLER,

                        “HABUR’DA GÖRECEKSİNİZ AÇILIMI” DEDİLER. VE “HABUR”DA AÇILIMI BAŞLATTILAR. YARGIÇLARA BASKI YAPIP “SAHRA MAHKEMELERİ” KURDULAR.

                        BAŞBAKAN “HABUR’DA ÇOK GÜZEL ŞEYLER OLUYOR” DEDİ.

                        BU AÇILIM OLMAZSA “DEMOKRASİ YOKTUR” DEDİLER. “AÇILIMA DESTEK VERMEZSENİZ İKİ CİHANDA LEKELİSİNİZ” DEDİLER.

 

                        VE YAPTIKLARI ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİNDE KÜRT VATANDAŞLARIMIZLA İLGİLİ TEK CÜMLE BİLE KOYMADILAR. ONLARI UNUTTULAR.

                        PEKİYİ BU NASIL DEMOKRATİK VE ÇAĞDAŞ BİR ANAYASA ?

 

 

25)  AKP ANAYASASINDA, “ALEVİ YURTTAŞLARIMIZ” DA UNUTULMUŞ

 

                        SAYISIZ AÇILIM YAPTILAR, TOPLANTILAR DÜZENLEDİLER. ALEVİLERİN TALEPLERİNE KARŞILIK VERECEKLERİNİ SÖYLEDİLER.

 

                        AMA UNUTMUŞLAR. ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİNDE “ALEVİLERLE” İLGİLİ TEK SATIR YOK. BİR TEK HAK YOK. NE “ZORUNLU DİN DERSİ”, NE DE BAŞKA BİR HAK. ACABA UNUTTULAR MI DERSİNİZ?

                        YOKSA BU NASIL ÇAĞDAŞ VE DEMOKRATİK BİR ANAYASA?

 

                       

                        ŞİMDİ BİR KEZ DAHA DÜŞÜNELİM.

                        YUKARIDA SÖYLEDİKLERİMİZ DOĞRU DEĞİL İSE,

                        ELEŞTİRİLERİMİZ HAKLI DEĞİL İSE,

                        UNUTULANLARIN GERÇEKTEN UNUTULDUĞUNU DÜŞÜNÜYORSANIZ,                ANAYASA’YA “EVET” VERİN,

                        AMA SÖYLEDİKLERİMİZ DOĞRU İSE, ANAYASAYA “HAYIR” VERELİM.

                        OYLARIMIZ     “HAYIR’LI”     OLSUN.

BOĞAZ SAHİPSİZ BİR YER Mİ?

 M.Cemal BEŞKARDEŞ,Sarıyer Manşet

Neden Boğaz’daki gemi trafiği ve olası deniz kazaları yüksek risk unsuru taşımaya devam eder?

Örneğin, kıyılardaki çeşitli konumlara güvenlik nedeniyle (!) döşenen şamandıralara yakın geçen gemilerin pervanelerine bu şamandıraların zinciri dolanabilir… Anımsıyorum, 2008 yılında böyle bir kaza yaşanmıştı!.

Zincir, halat gibi yüzmeyeceğine ve şamandıra zincirle dipteki bir tonoza normalde dikey bağlanmış olacağına göre, şamandıraya çarpmadan bu kaza nasıl olur, bunu anlamak da kolay değil. Bizim burada asıl dikkatinizi çekmek istediğimiz konu, şamandıraların İstanbul Boğazı’ndaki son konumları…Uzun yıllardan beridir denizle iç içe, “Boğaz” kıyısında yaşar, denizde balık avlar ve gezeriz. Son dönemde dikkatimizi çeken bir dağınıklık ve başıbozukluk yetkililerin gözlerinden kaçıyor …

Şamandıralar sahillerin önünde yan yana, düzensiz biçimde sıralanmakta. Biri küçük, biri büyük, bir diğeri ise kocaman ve hepsi ayrı ayrı renge boyanmış…Birkaçı hariç üzerinde uyarıcı bayrak ve geceleri yanıp-sönen ışık yok…

Boğaz uluslararası deniz yolu olduğuna göre, deniz trafiği için tehlikeli olan bu engeller, deniz haritalarına işlenmiş midir? Bilmiyoruz.

Şamandıralar yüzünden boğazlarda bazı koylara girmek olanağı zaten kalmamış. Çünkü tonoz-şamandıralar, öylesine konulmuş, düzensiz, denize atılmış duruyor…

Eskiden beri adı “Nato İskelesi” olan yerler vardır Boğaz’da. Buralara devamlı (askeri amaçlar hariç) tekne bağlanamaz. Tekne buraya yanaşır, ihtiyaçları karşılanır ve sonra iskele terk edilirdi… Şimdi bakıyorsunuz, ticari amaçlı bir tekne, kıçtan kara Nato İskelesi’ni yıl boyu işgal ediyor. Tarabya  Sahilinde, Cumhurbaşkanlığı Köşkü ile Almanya Büyükelçiliği’nin Yazlık Rezidansı’nın arasındaki rıhtımda yıllardır bir balıkçı teknesi bağlı durur. Tarabya Koyu’ndaki Nato Rıhtımı’nda yıllardır koca tekneler bağlıdır. Kimse merak edip sormaz. Sarıyer’den Rumelihisarı’na kadar uzanan kıyılarda bulunan sağlı sollu, irili ufaklı tonozlar da cabası. Denizin üstü de içi de karmakarışık.

İnsanlar, sahilde gezsin, balık tutsun diye sahil yolları boyunca yapılan rıhtımların önünde bağlı çok sayıda tekne bekliyor. İnsanlarımız ise demir yığınlarını seyretmeye mahkum ediliyor…Aslına bakarsanız, İstanbulluların Boğaz’da zevksiz, kötü görünümlü teknelerin oluşturduğu böyle bir görüntü kirliliği ile karşı karşıya kalmasını engellemek etkili yetkililer için hiç de zor olmasa gerek.

Bir de şu denizin dibini kazıyan trol denen balıkçı takımlarını sayalım… Balık avı yasakları zamanında dahi kaçak ya da “kitabına uydurulmuş yollardan” avlanmak, midye çıkarmak için sürekli faaliyet halindeler. Boğaz’da deniz dibinin doğal yapısını tahrip ediyorlar. Balık üretimi büyük zarar görüyor. Bunlara dur demek o kadar zor değil. Herkesin, bu arada Sahil Güvenlik ve Deniz Zabıtası yetkililerinin gözü önünde yapılan uygulamalar bunlar.

Deniz trafiğinden de söz etmek gerek. Her türlü radar ve yönlendirme sistemlerine rağmen, birbirlerini yan yana geçme yarışında olan yük gemileri ayrı bir tehlike kaynağı…

Bunlar radarlarda görünmüyor mu? Kural ihlali yapan gemilere ne ceza kesiliyor? Merak etmemek elimizde değil.

Ancak şu sorulara cevap aramak da görevimiz olmalı, eğer biz bu şehri seviyorsak, dünyada eşi benzeri olmayan “BOĞAZİÇİ”ne gerçekten değer veriyorsak;

-Boğaz kıyılarına atılan düzensiz şamandıraların izinleri var mı? Ayrıca, hepsi belirli bir izne ve bir düzenlemeye tabi olsa, ilgili idareye gelir getirmez mi?

Kıyılara yanaşık devamlı duran ticari tekneler, açık denize bağlansa (örneğin Haydarpaşa Limanı gibi), daha estetik ve güzel durmazlar mı? Sahillerin rahatlaması dışında kıyıdaki beton rıhtımların gelişigüzel parçalanması da önlenmiş olmaz mı?

-Nato İskelesi adlı yanaşma yerleri kimin denetimindedir? Bunlara sahip çıkmak bu denli zor mudur?

-Trol çekenlere “Dur” denilemez mi? Balık türlerinde ve üretim miktarlarında yıllardır devam eden korkutucu azalma karşısında tüm sorumlu merciler neden hala etkili kampanyalarla harekete geçmiyorlar?

Yalı sahipleri kale gibi bahçe duvarları ile Boğazı halktan saklıyor!

Boğaziçi imar yönetmeliği, deniz kenarındaki yalıların ve diğer binaların bahçe duvarı yüksekliğini bir metre ile sınırlı tutuyor. Ancak, Boğaz sahil şeridinde yaşayanlar yönetmeliğe uymayıp bahçelerini metrelerce yükseklikte duvarlar çevirip, sahilden içeride oturanların veya sahilde gezintiye çıkanların denizi görmelerine engel oluyor. Aynı şekilde, Boğaz sahilinde denize açılan pek çok sokak özel şahısların işgali altında bulunuyor.

-Yalılar, villalar ve köşkler yasal kılıfına uydurulmuş “tamir ruhsatlı yeniden inşa edilmeler” ile sürekli büyüyor!

Sahildeki yalılar ve yamaçlardaki villalar-köşkler son yıllarda el değiştirdi. Bunların yeni sahipleri, Boğaziçi İmar Müdürlüğü’nden aldıkları sözde tamir ruhsatları ile binalarını gözler önünde enine-boyuna-yüksekliğine büyütüp duruyorlar. Bu durum o kadar trajikomik bir şekilde sürüyor ki, böyle yapmayan enayi durumuna düşüyor. Önce yapıyı bir perde ile çepeçevre sarmalayıp görünür bir yerine Boğaziçi İmar’dan aldığınız “Yapı Onarım Ruhsatını” asıyorsunuz. Ardından eski binanızın dış duvarlarını içine alacak şekilde temellerinizi atarak perde beton duvarlarla yeni bir bina inşa ediyorsunuz. Yeni binanın dış duvarları bitince içeride kalan eski binanızı tamamen yıkıyor, yeni binanızın içini tamamlıyorsunuz. Tabii bu arada çatınızı da makul (!) bir ölçüde yükselterek sözde onarımınızı tamamlıyorsunuz. Egemen güçler yasal engelleri (!) aşıyor, vicdan ile cüzdan arasında gidip gelen yetkili ve etkililer Boğaz’ın öngörünümünde yeşil alanların azalmasına göz yumuyor.

Oysa İstanbul’u ve Boğaz’ı sevmek demek, Onlara sahip çıkmak, güzelliklerini korumak ve yaşatmak anlamına gelmeli…
 
Bir sabah gözlerimizi açtığımızda Boğaz’ın güzelliklerinin yerinde yeller estiğini görmek istemiyorsak tabii…

M. Cemal Beşkardeş

Tarabya-Sarıyer, 09.08.2010

Yalnızlık erken yaşlandırıyor

Dünya Yaşlanma Konseyi (DUNYAK) Başkanı Kemal Aydın, ”yalnızlığın yaşlılığı erkene aldığını” belirterek, ”Araştırmalara göre özellikle erkekler bu konuda son derece zayıf. Kadınlar, yalnızlıklarıyla daha barışık yaşayabiliyor ancak, erkekler bunu başaramıyor” dedi.

Yaşlılık bilimi uzmanı (Gerentolog) Aydın, Pozantı ilçesinde düzenlenen ‘‘Akdeniz Yaşlanma Forumu Çalıştayı” için geldiği Adana’da, konseyin 2009 yılında İstanbul’da kurulduğunu ve 190 ülkede yapılanma çalışmasını tamamladığını bildirdi.

DUNYAK’ın Birleşmiş Milletler ve Dünya Sağlık Örgütü gibi uluslararası kurumların yaşlanma ile ilgili politika ve programlarının bölge, ülke, il ve ilçelerde uygulanması için kurulmuş, kar amacı gütmeyen sivil toplum kuruluşu olduğunu vurgulayan Aydın, ”Amacımız konseyimizin çatısı altında tüm dünya yaşlılarının yaşam kalitesini yükseltmek” dedi.

Aydın, yaşlanmanın anne karnından ölünceye kadar devam eden bir süreç olduğunu, bu nedenle konseyin sadece yaşlılara hizmet eden bir oluşum gibi görülmemesi gerektiğini ifade etti.

Yaşlılığı hızlandıran birçok etken olduğunu, ”yalnızlığın yaşlılığı erkene aldığını” belirten Aydın, ”Araştırmalara göre özellikle erkekler bu konuda son derece zayıf. Kadınlar, erkeklere oranla yalnızlıklarıyla daha barışık yaşayabiliyor ancak, erkekler başaramıyor. Kadınlar kendilerini toplumdan fazla soyutlamıyor, sosyal ilişkileri daha güçlü tutabiliyorlar, bunun bedelini de uzun ömür olarak geri alıyorlar” şeklinde konuştu.

Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de ortalama yaşam süresinin uzadığını, yapılan araştırmalara göre bu sürenin 72 yaşına kadar çıktığını belirten Aydın, ”Bu nedenle, yaşlılarımız için acil eylem planını bir an önce hazırlanmalı. Çünkü, Türkiye bu konuda geç bile kaldı” dedi.

“Türkiye, yaşlı dostu ülke”

Aydın, Türkiye’nin doğası, kültürel değerleri, iklimi, sıcak kanlı insanları ve yaşlıyı her zaman baş üstünde tutan kültürüyle ”yaşlı dostu ülke” olduğunu, ancak, bunun diğer ülkelerce de kabullenilmesi gerektiğini belirterek, ”Bu nedenle imza kampanyası başlattık. Türkiye’nin ‘yaşlı dostu’ ülke olması için bugüne kadar 7 bin imza topladık. İmza atanların önemli bir bölümünü yönetim kademesinde olanlar oluşturuyor. Bugüne kadar sadece birkaç ülkede ‘ben imza atmam’ diyen, Türkiye’ye ön yargılı yaklaşan az sayıda kişiyle karşılaştık” dedi.

Bu statünün elde edilmesinin Türkiye’nin kalkınmasına önemli katkı sunacağına inandığını belirten Aydın, bu kapsamdaki stratejik planda Türkiye ve komşuları, yani Orta Doğu ülkelerine öncelik verdiklerini kaydetti.

BM’nin, 2002 yılında İspanya’da yaşlanma eylem planı yayımladığını hatırlatan Aydın, şöyle devam etti:
‘Bu eylem planına bütün ülkeler imza attı. 2007 yılında Türkiye’de, Devlet Planlama Teşkilatı, ulusal yaşlanma eylem planını hazırladı. Ama bu plan ülke genelinde 7 bölge bazında gerçekleştirilmeli. Her bölge kendi eylem planını hazırlayıp artılarını eksilerini ortaya koymalı.

Örneğin, ‘Akdeniz Eylem Planı’ kapsamında, Adana ”kür merkezi” olma özelliklerine sahip. Yarım saatlik mesafeden denizden çıkıp boğucu sıcaktan kurtularak yayla havası almak mümkün.”

Aydın, Dünya Yaşlanma Konseyi’ni Türkiye’de kurduklarını, etkisi alanının genişlemesi ve gücünün artması için devletin desteğine ihtiyaçlarının bulunduğunu, bundan sonraki süreçte de ”Dünya Yaşlılar Fonu”nu oluşturmayı hedeflediklerini sözlerine ekledi.

Çukurca'dan kara haber: 6 şehit

 
 
Terör örgütü PKK üyeleri ile güvenlik güçleri arasında çıkan çatışmada, ilk belirlemeye göre 6 asker şehit oldu.

 

 

 

Hakkari’nin Çukurca İlçesi kırsalında askeri birliğe sızmak isteyen teröristlerle güvenlik güçleri arasında çıkan çatışmada 6 asker şehit oldu, 17 asker de yaralandı. Terör örgütü PKK üyeleri, Kayseri’den gelen birliğin bulunduğu Kavuşak köyü Hantepe mevkisinde konuşlu askeri birliğe saldırdı.

Çukurca İlçesi’ne 30 kilometre uzaklıktaki Hantepe’de konuşlu Kayseri Komando Tugay Komutanlığı’na bağlı askeri birliğe sızmaya çalışan PKK’lı teröristler, saat 01.30 sıralarında iki ayrı noktadan uzun namlulu silahlar ve roketatarlarla saldırıya geçti.

Askerlerin anında karşılık vermesi ve bölgeye sevk edilen takviye birliklerin gelmesiyle çatışma aralıklarla sabah saatlerine kadar sürdü. Teröristlerin açtığı ilk ateşle henüz kimlikleri açıklanmayan 6 asker şehit oldu, 17 asker de yaralandı. Yaralılar helikopterle Hakkari Asker Hastanesi’ne getirilerek tedaviye alındı.

Çatışmaların sabah saatlerine kadar sürdüğü belirtilirken bölgeye çok sayıda takviye birlik gönderildi.

2009’da 6 asker şehit olmuş, 8 asker de yaralanmıştı

Hantepe’de, 28 Mayıs 2009 tarihinde de operasyona giden askerlerin geciş güzergahına bırakılan mayının patlatılması sonucu yine 6 asker şehit olurken, 8 asker de yaralanmıştı.

(Alternatif Başlık: DENİZE NÂZIR, KEBAPLAR HAZIR!)

Adına ister ‘sosyo-kültürel yapısal dönüşüm’ deyiniz, ister son günlerin çarpıtılan moda deyimi “açılım”ı kullanarak ‘damak açılımı’ deyiniz, Sarıyer’de ve Boğaz’da (İstanbul’un genelinde olduğu gibi) balık kültüründen kebap ve et kültürüne doğru bir geçiş yaşanıyor.

Gençlik yıllarımın Sarıyer’inde ise, başta Yeniköy, Tarabya ve Büyükdere gelmek üzere, balık kültürü egemendi. Onlarca balık lokantası, meyhane ile mezeciler cadde ve sokakları süslüyordu. Örneğin, Yeniköy İskele Sokağı’nda Rumların işlettiği 3 adet balık lokantası ve bir de Haralombos Hırvatidis’in meyhanesi ile yanında Vangel Nikolaidis’in fıçı bira ve fıçı şarap da satan mezeci dükkanı vardı. 6/7 Eylül 1954’te yaşadığımız acı olaylardan sonra bunlar göç eden Rumlarla birlikte kayboldular.

Son yıllarda, Yeniköy parklarında, Kalender, Tarabya ve Kireçburnu sahillerinde mangal sefası yapmak halkımız arasında giderek yaygınlaşıyor. Pîr aşkına siz şu çelişkiye bakar mısınız? Deniz kıyısında oltalarını savurup balık tutanlar, onların hemen arkasında mangal yakıp ızgara et pişirenler! Özellikle bahar ve yaz aylarında sahilde yürüyüş yapanların burunlarına denizin iyot kokusu yerine duman ve yanık et kokuları geliyor gayrı.

Gençlik yıllarımızda, Eylül’e girerken Boğaz’ın gelini diye adlandırılan lüferlerin akını başlayınca ispirtolu lüks lambalarını küpeştelerine asan balıkçı kayıkları denizin üstünde donanma alayları gibi kümelenirlerdi. Lüferleri peşpeşe tutup neşesini bulan balıkçının sandalındaki en kıdemsiz balıkçı mangalı yakar, hemen oracıkta lüferleri pişirmeye koyulurdu. Kayıklarda ufak mezelerin eşliğinde başlatılan bu nefis ziyafete, Boğaz’ın iyotlu havasına bir anda karışıveren ızgara lüfer ve rakı (anason) kokuları da eşlik ederdi. O renkleri, o ışıkları, o bolluğu ve o balık kültürümüzü ileride geri getirebilir miyiz?

Yanılmıyorsam 1999 yılındaydık. Yeniköy’de, İskele Sokağı’nın köşesinde Köybaşı Caddesi üzerinde, 1950’lere kadar Panayot Elatos’un işlettiği Akaska Restoran’ın bulunduğu yerde, yenilenen o beyaz ahşap eski Rum evinde önceki yıllarda Mafalda adıyla açılan bir İtalyan lokantası vardı.  Lokantanın işletmecileri Murat ve Seba Kösematoğlu’nun o tarihte burada Kebap Evi’ni açmalarına çok şaşırmıştık. Kıtır pizzaları ve makarnalarıyla ünlenen bu restoranın isim değişikliği sebebini, 1998’de Öcalan’ın İtalya’ya sığınmasının ardından İtalyan mallarına ve markalarına karşı uygulanan boykotla açıklamıştı Murat Bey. Ve hemen ilave etmişti: “Halkımız artık Boğaz’da kebap yemek istiyor. Halkın bu talebine karşı direnmemiz imkansız!” Bu nedenle, Mafalda’nın İtalyan mutfağını ve pizzasını binanın alt katına alıp, üst katını kebapçı dükkanı yapmışlardı. Belki de Yeniköy’deki kebap dönüşümü bununla başlamıştı.

1970’lerde ayrıldığımız Sarıyer ve Tarabya’ya 2008’de geri dönüp yerleştiğimizde, değişim  dikkatimizi çekti:Kebapçılar bir zamanlar balık lokantalarının bir kolyenin incileri gibi dizildiği Tarabya Koyu’na yerleşmeye başlamışlardı. Örneğin, Urfa’dan Kebap Lokantası gelmiş, kolyenin en başına yerleşmiş.Büyük Tarabya Oteli şantiyesine sınır olan Hamam Sokağı köşesinde Güneydoğu’nun et çeşitlerini halka sunuyor.

Boğaz’da ve denizlerimizde avlanan balık çeşitlerinin giderek azalmasının sonucunda, çiftlik balıkçılığının gelişmesine karşın  lokantalardaki fiyatların av yasaklarının uygulandığı aylarda nisbeten yüksek olduğunu görüyoruz. Et lokantalarının balık restoranlarına karşı rekabeti bu nedenle de ileride giderek hızlanabilir.

Yeniköy’de bir Gaziantepli aile Yoğrum Antep Sofrası adıyla bir et lokantası açmıştı. (Açıklama:Gaziantep ağzında yakın arkadaşlara “yoğrum” diye hitap edildiğinden “Yoğrum” bir çeşit samimiyet ifadesi sayılıyor.) Yeniköy’de Küçük Tepe Sokak No. 1/A’da bulunan Yoğrum’u karı-koca Songül ve Nurettin Vural işletiyor. İkisi de Gaziantep’in Islahiye’sinden. Songül Vural akrabası ve memleketlisi Mustafa Akıl ile mutfağı yönetiyor. Taş fırında ve kömür ateşinde pide, lahmacun, kebap pişiriyorlar.Yoğrum’un özelliği, yemeklerinin lezzeti ile fiyatlarının ucuzluğu. Ekşili Gaziantep Yuvalamasının lezzetine bayıldık gerçekten.  Nasıl yaptıklarını sorup öğrendik. Antep ekşili yuvalama yanında közlenmiş nar ekşili arpacık soğan salatasını yemek pek güzel oluyor. Songül Vural’ın içli köfteleri pek lezzetli. Kuru patlıcan ve kuru biber dolmasının tadı ayrı güzel…

Son olarak bu Haziran ayında, Yeniköy’de Zeynel Dondurmacısı’nın yanında,  Askerlik Şubesi ile Sandal Balık Evi’nin karşısında, Tiryaki Kebap Lokantası çok şık ve keyifli bir mekanda faaliyete geçti. Tiryaki Kebap’a ilk gidişimizde nefis et ve kebap çeşitleri ile fiyatlarının uygunluğu dikkatimizi çekti. Gönlümüzce uzattığımız akşam yemeğinde bize sunulan kekikli kuzu külbastı, kaşarlı ve etli Tiryaki Pide, tereyağlı ve soya soslu Tiryaki Köfte gibi lezzetleri büyük iştihayla tadımladık. Soframıza getirilen soğuk mezelerin yanı sıra, ara sıcakları, lahmacun, içli köfte, künefe ve fıstıklı kadayıfı da büyük bir hazla midelerimize indirdik. O akşam önceden girdiğim sıkı rejime ara verdim, ama bu nedenle hiç pişmanlık da duymadım. Ulus’taki eski Tiryaki’nin şeflerinden Murat Demiryak kebap bölümünü yönetirken, Necati Ulaş da mutfak şefliğini üstlenerek ara sıcakları, salata ve soğuk mezeleri üretiyor. Binanın iç ve dış mekanlarını son derece zevkli bir tarzda dekore ettiren  işletmeci Karslı kardeşler Fuat ve Sedat Saltık’ı bu vesileyle bir kez daha kutlarız.Tiryaki Kebap’ın biz de artık bir tiryakisiyiz.

Sarıyer ve Yeniköy’de balıktan kebaba dönüşüm hızlanarak artabilir…

Yakın bir gelecekte lokantaların reklamlarında şu sloganı görürsek şaşırmayalım:“Denize nazır, kebaplar hazır!”

M. Cemal Beşkardeş

Tarabya-Sarıyer, 12.07.2010

İstanbul Klasik Otomobilciler Derneği (İKOD) üyeleri aileleriyle birlikte 40 klasik araçtan oluşacak konvoyla iki günlük Ege Bölgesi gezi programı için 17 Temmuz Cumartesi günü İstanbul’dan İzmir’e hareket edecek.

 İKOD’dan yapılan yazılı açıklamaya göre, bir döneme damgasını vurmuş ve tarihsel değeri olan klasik otomobillerin bugünün koşullarında muhafaza edilerek gelecek kuşaklara aktarılmasını kendisine misyon edinen derneğin kuruluşunun ikinci yılı dolayısıyla Ege gezisi programı düzenlendi.

40 klasik araçtan oluşacak konvoyla yola çıkacak dernek üyeleri, iki günlük gezi programında ilk olarak Manisa Akhisar’da Keskinoğlu şirketler grubuna ait klasik otomobil müzesi ve Keskinoğlu torunlarının dedeleri adına kurdukları tarihi Ravika köyünü ziyaret edecek.

Dernek üyeleri, daha sonra İzmir Alsancak Gündoğdu Meydanı’nda klasik otomobillerini sergileyerek, İzmirli klasik otomobil sevenleri buluşturacak.

Gezi sürecince bölgede bulunan çeşitli klasik otomobil koleksiyoncularıyla temaslar kuracak dernek üyeleri, Ege Bölgesi’nden de katılacak klasik otomobilcilere ait araçlarla Alsancak, Göztepe, Karşıyaka’da şehir turu atacaklar ve izleyicileri nostaljik bir yolculuğa sürükleyecekler.
Dernek üyeleri geçen yıl da kalabalık bir konvoyla Ankara’ya giderek, Anıtkabir ziyaretinde bulunmuş, İstanbul’daki 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı resmi geçit törenine 50 klasik otomobille katılmışlardı.