Ruhsal bozukluklar, tüm akut ve süreğen sağlık sorunlarının önemli bir oranını oluşturmaktadır; bu nedenle de ruh sağlığının önemi, günümüz dünyasında özelikle önem taşır duruma gelmiştir. Üstelik, kişinin ruhsal durumu, beden sağlığını ve toplumsal yaşamını önemli ölçüde etkilemektedir. Yaşam kalitesi, önemli oranda kişinin ruhsal durumu tarafından belirlenir. Tıbbi bakıma ihtiyaç duyan kişilerin büyük bölümü aynı zamanda ruhsal bozukluklara veya beyin bozukluklarına sahiptir. Birçok bedensel hastalığın önemli ruhsal yönü vardır. Ruhsal bozukluklar, erken ölümler ya da kalıcı hasar geliştirebilirler.
Ruhsal sağlık sorunlarına önem vermek ve nedenlerini araştırmak bu nedenle önem ve aciliyet taşır. Sağlık korumanın önemi Eski Yunan’dan beri bilinmektedir. Eski Yunan, tedavi tanrıçası Panacea’dan çok koruyucu hekimlik yanrıçası tapınmakla korumanın önemini kabul etmişlerdir. Adalf Meyer, William Alanson White, C. Macfie Campbell, Thomas W. Salmon ve Elmer E. Southard gibi ünlü psikiyatrlar koruyucu psikiyatrinin önemini vurgulamışlar. Gene de bazı psikiyatrlar mental hijyen çalışmalarına aktif olarak katılmakla birlikte bazısı konuya ilgisiz kalmışlardır.
Önemi eskiden beri bilinmekle birlikte ruhsal bozuklukların toplumda ne kadar yaygın olduğu konusundaki çalışmalar, gerçek anlamda 20. yüzyılda yapılmıştır. İkinci Dünya Savaşı öncesi kayıtlardan çıkarılan bilgilerde, tüm ruhsal bozuklukların toplumda yaygınlık oranı % 3.6 olarak saptanmıştı. İkinci Dünya Savaşından sonra, ruhsal bozuklukların şiddetini belirlemek amacıyla psikolojik ve psikosomatik belirti envanterleri kullanılarak toplumu temsil eden örnekler üzerinde doğrudan görüşmeler yapıldığında ruhsal bozukluk oranı %20’lerde bulunmuştur. Bu yöntem kuşkusuz öncekine göre daha geçerlidir ve çağdaştır. 1970’ler sonrasında, yapılandırılmış tanı görüşmeleri ve en yeni sınıflandırma modelleri kullanılarak yapılan çağdaş çalışmalarla yaşam boyu ruhsal bozukluk gösterme oranı %30’lara çıkmıştır. Bu demektir ki her üç kişiden biri, yaşamının bir döneminde dikkate değer şiddette bir ruhsal bozukluğu yaşayacaktır. Bu gelişmeler sonucu, ruhsal bozuklukların toplumdaki yaygınlığı hakkkında, bedensel hastalıklardaki gibi geçerli bulgulara ulaşılmıştır.
Bugün için bütün toplumlarda ve teoplumların her kesiminde ruhsal bozuklukların bireysel ve toplumsal, maddesel ve yaşamsal önemi iyice anlaşılmıştır. Konunun önemini kavramak için, yayımlanan dergilere, kitaplara, gazete yazılarına, radyo ve televizyon yayınlarının nicelik ve niteliğine bakmak yeterlidir. Eğer bugün hemen herkes, paniki depresyon, stres gibi sözcükleri her an başvurabiliyorsa, konunun önemini kavramış demektir..
Çağdaş yaşama ve düşünme biçimi, toplumlara ve toplum kesimlerine göre değişik oranlarda ama mutlaka, ruhsal bozukluğu reddetme, görmeme, gizleme, ruhsal bozukluk geçirenleri damgalama davranışları giderek aşılmaktadır. Ruhsal bozuklukları daha iyi anlamamıza yol açan araştırmalar, son analizde bazı beyin aminleri metabolizmasındaki sapmalar sonucu ortaya çıktığını göstermiştir. Böylece, ruhsal bozuklukların, mesela tiroid hormonlarındaki değişmelerle ortaya çıkan tiroid hastalığından farklı olamadığı söylenebilir duruma gelmiştir.
Bu gelişmeler sonucu, paralel zamanlama içinde, bedensel hastalıklar konusundaki koruyucu tıp çalışmalarının ruhsal bozukluklar için de geçerli olacağı fikri önem kazanmış ve bu konuda çalışmalara yönelinmiştir. Konu genelde koruyu tıp, özelde koruyucu psikiyatridir. Ve madem ki ruhsal bozukluklarla bedensel hastalıklar benzer mekanizmalarla ortaya çıkmaktadır, ruhsal bozuklukları önleme çalışmaları için kullanılacak yöntemler, bedensel hastalıklar için kullanılan halk sağlığı yöntemlerinden farklı olmayacaktır.
Hızlı hayat akışı içinde pek farkına varamadığımız koruyucu hekimlik çalışmalarının bugün ulaştığı sonuç görkemlidir ve uygarlığın parlak kazanımlarından biridir. Çok eskilerde uygarlıkları yok eden “kara veba” bugün korucu yöntemlerle “eradike” edilmiş, sağlık uzmanlarınca bile unutulup gitmiştir. Daha yakın zamanlara dönersek, ürpertici, yok edici, en azından yaşamı kabus haline getiren firengi, sıtma gibi hastalıklar da benzer akıbete uğratılmıştır.
Ne var ki ruhsal bozuklukların ortadan hemen tümüyle kaldırılması, verilen örneklerdeki kadar kolay değildir; gene de koruma çalışmalarıyla önemli kazanımlara elde edildiği bilinmektedir.
Önemi ruhsal bozuklukların bireysel ve yoplumsal maliyetinin dikkate alınmasıyla giderek önemi artan “Koruyucu Psikiyatri”, pisikiyatrinin bir alt dalıdır; koruyucu hekimliğin yöntemlerini kullanır. Son yüzyılda, Halk Sağlığı hekimlerinin, hastalığın tedavisi, hastalığın ortaya çıkardığı sekellerin giderilmesi ya da azaltılmasındaki geleneksel rollerinin dışında, hastalığı oluşmadan önlemenin önemini kavranmıştır.
Yirminci Yüzyıl’ın ikinci yarısının başlarında, ruhsal bozuklukların ortaya çıkmadan önce önlenebileceği ümidi doğmuştu. Bu yıllarda hem psikiyatri ileri düzeye ulaşmış, psikiyatrik hastalıkların oluşumu aydınlanmış; hem eğitim, öğretim, gazete, kitap yayımı, radyo, televizyon gibi kitle iletişim araçları yaygınlaşmıştı. Ayrıca, bireyler ve toplum, daha bilgili, uyanık, ruhsal hastalıklar konusunda daha duyarlı ve bilinçli hale gelmişti.
Çocuklar, ana karnına düşmesinden olgunluğa erişinceye kadar uygun çevresel, bedensel, ruhsal ve toplumsal koşullarda büyütülür, uygun gelişimsel ilkeler uygulanabilirse sağlıklı bir ruhsal yapı kazanmış olurlar; ruhsal bozukluğa yakalanma şansları azaltılabilirdi. Bu amaçla, toplum ruh sağlığı programları araştırılmaya ve geliştirilmeye başlandı.
Tüm insanların, özellikle çocuğun gelişimi üzerine etkili olabilecek hekimlerin, kadın-doğum uzmanlarının, çocuk uzmanlarının, öğretmenlerin, ruh sağlığı konusunda eğitimi ele alınmaya çalışıldı. Bunun yanında anne babaların, ruh sağlığı konusunda eğitimine önem verildi.
Bu konuda dikkatler gelişme çağındaki çocukların bir arada bulunduğu kreşler, ana okulları, okullar ve diğer sosyal kurumlar üzerine odaklaştırıldı. Sağlıklı çocuk yetiştirme üzerine tüm kitle eğitim araçlarıyla konferanslar, toplantılar, seminerler, eğitim programları düzenlenmeye başlandı.
Bu çalışmalar yapılırken görüldü ki çocuklara ruhsal sağlık yönünden daha iyiye ulaşma çabaları çok etkili değildi. Çünkü bu çabalar tüm yopluma yöneltilmişti. Daha çok, zaten iyi koşullarda yaşayan eğitimli, bilinçli çocuklar ve aileleri hedef alınmıştı. Başka deyişle, bu programlar, genellikle, zaten en iyisini yapan kişiler tarafından izleniyordu. Çalışmaların daha verimli olabilmesi için bu çabaların daha çok ruhsal hastalık yönünden riskli kişiler ya da gruplar üzerine yapılması gerekiyordu.
Eğitim çabaları, çocuklarını yetiştirmede daha az yetenekli, daha az olanaklı anne-babalar, bu gibi ruhsal bozukluk açısından yüksek risk taşıyan çocukları eğitmekle görevli sağlık görevlileri, özel eğitim öğretmenleri, çocuk hapishaneleri görevlileri, polisler ve rahatsız ailelerle temasta olan görevliler üzerinde yöneltilmeliydi. Amaç, uygun olmayan çocuk yetiştirme kalıplarını yok etmek, çocukların ruhsal hastalık açısından risk altında yetişmelerini önlemekti.
Araştırmalar sonucu, ruhsal bozuklukların biyolojik nedenleri konusunda daha çok bilgi elde edinildiğinde birincil koruma konusunda daha yeni modeller geliştirilmesi gereği ortaya çıktı. Bu gelişmeler sonucu “genetik danışma” salık verildi. Ancak konuya sadece kalıtım açısından yaklaşmak da yeterli değildi.
Gene de, birincil korumanın birçok alanlardaki çabalarının yararları sürmektedir. Araştırmalar göstermiştir ki, çocukluktaki fiziksel ya da cinsel istismar, kötüye kullanım, erişkin yaşamında kişide özel ruhsal bir hastalığa neden olmasa bile, ömür boyu ruhsal bozuklukların bazı belirtilerine yol açmaktadır. Çocuğa yönelik böyle bir istismar, iyi bir eğitimle önlenebilir en azından azaltılabilir.
Bir birincil koruma yöntemi olarak, stresi yönetme ve azaltma, stresle baş etme eğitimleri, birincil korumanın yararlarına bir örnektir. Stresle baş etme konusunda kayda değer yöntemler geliştirilmiştir. Her türlü spor faaliyetleri, en azından yürümek, sağlıklı beslenme, bedensel sağlığı koruma örnek verilebilir. Genellikle sanılanın aksine, zihinsel faaliyetler, okuma, yazma, düşünme, sanat faaliyetleri, özel yeteneklerin değerlendirilmesi ve geliştirilmesi, olanak ölçüsünde hobiler, kendini geliştirme ruh sağlığını koruma konusunda bireysel görevlerimiz olmaktadır.
Yaşam içinde kaçınılmaz olan “stresle baş etme” çalışmalarının önemi giderek artmaktadır ve bu konudaki çalışmalar özellikle gelişmiş ülkelerde bir endüstri haline gelmiştir. Her zaman kitlelerle karşı karşıya kalan yöneticiler, bu konuda eğitim almakta, konunun uzmanlarınca verilen kurslara katılmakta, bir yandan kendi maruz kaldıkları stresle baş etme konusunda yeterlilik kazanırken diğer yandan muhatap oldukları kişi ve grupların stresli tepkileriyle karşılaştıklarında nasıl davranacakları konusunda bilgi ve yetenek sahibi olmaktadır. Konu yönetim bilimi kitaplarında yerini çoktan almıştır.
Dünya Sağlık Örgütü’nün çağdaş tanımıyla, sağlık, sadece hastalığın olmayışı değil, bedenen ruhen ve sosyal yönden tam iyilik halidir. Stres altındaki kişilerin ruhsal sorunlar yaşamaları, ruhsal bozukluklar ortaya çıkarmaları yanında bazı bedensel hastalıklara daha kolay yakalandıkları, toplumsal sorunlara yol açtıkları bilinmektedir. Örneklemek gerekirse, işlerinde daha az verimli, her türlü kazalara daha yatkın olabilmektedirler. Bu kişilere yönelik koruma çalışmaları özellikle öncelik taşımaktadır.
Bazı ruhsal bozuklukların nedenleri bedensel hastalıklardır. Örneğin tiroid bezinin az hormon salgılamasıyla ortaya çıkan hipotiroidi bir bedensel hastalıktır. Ancak bir dizi bedensel belirtilerinin yanında ruhsal bozukluk belirtileri de ortaya çıkarır. Piyasada satılan tuzlara ölçülü oranda iyod eklenmesiyle bu hastalık önemli oranda azaltılmış ve dolaylı olarak ruhsal bozuklukları önleme konusunda da kazanımlar elde edilmiştir.
Yüksek riskli kişiler, birincil koruma yöntemleriyle alkolizmden kurtarılabilir. Hamilelik sırasında bazı ilaçların kullanımı önlenerek, doğacak çocuktaki ciddi ruhsal ve emosyonel hasar önlenebilir.
Frengi örneğine dönelim. Koruyucu hekimlik çalışmalarıyla artık pek bilinmeyen ancak cinsel niteliği nedeniyle damgalanmış ve seyri itibariyle çok yıkıcı olan bu hastalık, nasıl bulaştığı konusunda bireylerin bilgilendirilmesi sonucu, kişilerin rast gele cinsel ilişkililerden kaçınması, en azından bu tür ilişkilerde koruyucu önlemlere başvurması sonucu hemen hemen ortadan kaldırılmıştır. Örneğin bu yanı sağlığı koruma konusunda bireyin kendisine düşen görevi vurgulamaktadır; ancak yeterli değildir. Toplumsal örgütlenmeye düşen görevler de vardır ve yerine getirilmiştir. Profesyonel anlamda cinsel eyleme giren kişilerin sifiliz konusunda periyodik muayeneden geçirilmesi, hastalığı yaydıkları saptanan kişilerinçalışmalarının engellenmesi ve tedavi edilmesi birincil koruma alanındaki örgütsel çalışmalardır.
İkincil koruma, hemen tüm psikiyatri uzmanlarının ve diğer ruh sağlığı profesyonellerinin üstlendiği görevdir; amacı ruhsal bozuklukların erken teşhis ve tedavisidir
Kuşkusuz, herhangi bir ruhsal bozukluk, görüldüğü en erken andan itibaren tedavi edilmeye başlanmalıdır. Böylece, gelişen ruhsal bozukluğun erken teşhis ve tedavisi, hastanın, bu hastalıktan en az zarar ile kurtulmasını sağlayacaktır. Teşhis ve tedavi geciktikçe tedavi süresinin uzaması, tedavinin zorlaşması, hastalığın daha çok hasar bırakması kaçınılmazdır. Kısaca erken teşhis ve tedavi, zaman, masraf, işgücü ve hastalığın kalıcı hasarlarını azaltma ya da ortaya çıkışını önleme yönünden önemli kazançlardır.
Bu kavram, kanserle savaşta “kanserden korkma, geç kalmaktan kork” sözleriyle sloganlaşmıştır. Sifiliz örneğimize tekrar dönelim. Koruyucu hekimlik uygulamaları sonucu frengiden nasıl korunulacağı konusunda bilgi sahibi olan kişi, anılan hastalık yönünden minimum risk altındadır. Gene de hastalığa yakalanırsa ve sağlık koruma bilgisi yeterliyse, korkunç hastalığı hemen yenme şansı vardır. Hastalığın ilk ve erken belirtisi cinsel organında ortaya çıkacağı için konunun hassasiyeti, utanma ve damgalanma konusunu bir tarafa bırakır ve erken tedaviye yönelirse kısa süreli penisilin kürüyle korkunç hastalıktan kurtulmuş olur. Erken teşhis ve tedavi şansını kaçırırsa, sonraki ömrünü sakat bir birey olarak yaşamak zorunda kalır. Bu işleyiş, ruhsal bozukluklar için de geçerlidir.
İkincil koruma için öncelikle halkın eğitimi gerekir. Bu görev, önce ruh sağlığı profesyonellerinin görevidir. Araç ise, yayınlar, kitle iletişim araçları, toplantılar gibi etkinliklerdir. Ruh sağlığı profesyonellerinin de kendi eğitimleri itibariyle iyi donanımlı ya da iyi eğitimli olmaları gerekir. Eğitimin önemli bir diğer yanı, halkın ruhsal hastalıklar konusundaki kavrayışlarıdır.
Erken teşhis ve tedavi ile düzeltilebilecek küçük bir ruhsal sorun, bu yapılmadığında ya da yapılamadığında, söz konusu çocuk ya da ergen , erişkin yaşamına ulaştığında önemli bir ruhsal sağlık sorunlarıyla karşımıza çıkacaktır. Burada hedef, özellikle yüksek risk altında bulunan çocuk ve ergenlere yönelmedir. Bu çocuklar, aileleri, yakın çevreleri ile ve çok yönlü olarak ele alınmalıdır. Amaç, risk altındaki çocukların yaşama alanı içinde güçlendirilmesi, çocuk için daha iyi çevre yaratılmasıdır. Bu uygulamalar, çocuğun ruhsal yapısındaki yıkımı azaltacaktır.
Erken teşhis ve tedavide, birinci basamak hekimlik önem taşır. Çünkü, birçok psikiyatrik hasta, başlangıçta bu kurumlara başvurmaktadır. Bu nedenle, birinci basamak hekimlerin, ruhsal bozukluk konusunda iyi donanımlı olmaları gerekir. Psikiyatrik hastaların diğer başvuru kurumları psikiyatri poliklinikleridir. Erken teşhis ve tedavide, psikiyatri polikliniklerinin önemi büyüktür. Ülkemizde üniversite, devlet ve sigorta hastaneleri poliklinik hizmeti vermektedir. Konuya eleştirel yaklaşımla bakıldığında, en azından bazı örneklerde, polikliniklerin, hastanelerin bodrum katlarında, havasız, bakımsız koşullarda bulunduğuna dikkat çekilmelidir. Polikliniklere, hekim dahil poliklinik personeline yeterice önem verilmediği görülmektedir..
Modern toplum psikiyatrisi, akut olarak rahatsızlık olduğu zamanlar bile, hızlı müdahalelerle, hastaneye yatma süresini kısaltmayı amaçlamıştır. Bu açıdan bakıldığında da kaliteli ayaktan tedavinin önemi ortaya çıkmaktadır.
Kriz önleme teorileri ve ruhsal krizleri önleme çalışmaları, ikincil korumanın önemli çalışma alanlarından biridir. Kriz daha ilk ortaya çıktığında gereken müdahale yapılırsa, yeni başlayan yangın hemen başlangıçta söndürülmüş olur; yoksa yangın tüm alanı kapsar, ondan sonra uzun zaman ve emek kaybıyla, uzun uğraşlarla söndürülebilse bile, önemli bir yanmış yıkılmış yangın alanı ve yangının verdiği yaygın hasar kaçınılmazdır. Bu nedenle ruh sağlığını koruyucu çalışmalar içinde “krize müdahale” önemli yere sahiptir. Çevresel koşulların, zorlu yaşam deneyimlerinin bireylerin ruh sağlığını tehdit eden düzeylere ulaştığı günümüzde kriz ve krize müdahale kavramları daha da önem kazanmıştır