Akbank Oda Orkestrası’nın şefi Cem Mansur çoksesli müziğin insanlara birbirini dinlemeyi öğrettiğini söylüyor…
İstanbul Müzik Festivali’nin bu yıl gerçekleştirdiği çok sayıda yenilikten bir tanesi olan eser siparişi, günümüzün yaşayan en önemli bestecilerinden İlhan Usmanbaş’a verildi.
Eserin dünya prömiyeri, Cem Mansur yönetimindeki Akbank Oda Orkestrası tarafından, 16 Haziran’da saat 20.00’de Aya İrini Müzesi’nde verilecek “Yola Çıkanlar & Yoldan Çıkanlar” başlıklı konserde gerçekleştirilecek. Konserde Beethoven, Corigliano ve bu yıl 200. doğum yılını kutladığımız, döneminin en yenilikçi ve “protest” bestecilerinden Liszt’in eserlerine de yer verilecek. Bu kapsamda konuştuğumuz Cem Mansur, festivalden yola çıkarak çoksesli evrensel müziğin onun için ne ifade ettiğinden, önümüzdeki dönem plan ve projelerine kadar bir dizi sorumuzu yanıtladı.
– “Yola Çıkanlar, Yoldan Çıkanlar” başlıklı konserin dünya prömiyerini, sizin yönetiminizdeki Akbank Oda Orkestrası yapacak. Nasıl bir konser olacak?
Bu yıl, festival direktörü Yeşim Gürer, bazı konserlerde yolculuk diye bir tema birliği olacağını söyledi. Bir de Liszt’in doğumunun 200’üncü yılı olunca ikisini birleştirmek istedim. Hatta program içinde Liszt’in kendisini ve sonra eserlerini tarih içinde bir yolculuğa çıkmışken de görüyoruz. Beethoven, ‘Atina Harabeleri’ uvertürünün ardından, günümüzün büyük piyanisterinden Stephen Kovacevich’in çalacağı 4’üncü konçertoyla programda. “Amatör papaz” Liszt’in ne sıklıkla yoldan çıktığı bilinir. Yalnız kendi yolculukları ve Wagner’in ölümü konusunda iki eseriyle değil, John Adams’ın düzenlemesiyle de ortaya çıkıyor. Adams’la birlikte diğer önemli Amerikalı çağdaş besteci Coriligano da yollarda, “Voyage” ile. Programdaki en büyük yenilik tabii ki İlhan Usmanbaş’ın “Konçerto”su. Yeni eser üretilmesi ve çalınması, bir ülkenin müzik yaşamının bir müzeye dönüşmemesi için ilk yapılması gereken. Eseri keşfetme süreci her zaman çok keyifli. Bu defa da yaratıcılığın ve ustalığından, 90’ıncı yaşında hiçbir şey yitirmemiş bir bestecinin hayat dolu ve derin düşüncelerinin mühiş bir çeşitlilik içinde ifadesiyle karşı karşıyayız.
– 2004’te, Türkiye’nin ilk Uluslararası Çocuk Senfoni Orkestrası’nın sanat direktörlüğü ile şefliğini üstlendiniz, sonra da Ulusal Gençlik Senfoni Orkestrası’nı kurdunuz. Çocuklar ve gençlerle çalışmak sizin için nasıl bir deneyimdi?
Ulusal Gençlik Senfoni Orkestrası bu yıl kabuk ve çatı değiştirdi ve Türkiye Gençlik Filarmoni Orkestrası adıyla yeniden yapılandı. Müzisyen ve insan olarak yaptıklarım arasında bana en anlamlı, en heyecan verici ve en vazgeçilmez olarak gördüğüm; çoksesli evrensel müzik, insanlara birbirini dinlemeyi, “öteki”nin sesine saygı duymayı, gerektiğinde lider gerektiğinde takipçi olmayı, sorumluluk almayı, duygularını ifade etmeyi, bedensel varlığının en üst düzeyde koordinasyonunu, orantı kavramını ve daha birçok şeyi öğretiyor.
– Akbank Oda Orkestrası için tasarladığınız programlardan, şu ana kadar, en çok ilgi çekenler hangileri oldu?
Akl-ı Selim’in Müziği”, “İstanbul’da Erguvan Zamanı”, “Atnağmeler”. Tek konser programlarından “Montaj Sanayi”, “Beraber ve Solo Yaylılar”, “Çek Sanat Mafyası”, “Dört Vakit Haydn”, “Mevsim Salatası”, “Taklitlerinden Sakınmayınız” , “Uygarlık ve Soykırım” keyifle hatırladıklarım.
-Bugün, sanat eserlerine ve sanatçılara olan baskı ortamının arttığı bir dönemden geçerken, siz kendi adınıza, eskisine göre daha karamsar mısınız?
Karamsar olduğumu söyleyemem. Bu sığlıkla mücadelenin en etkili yolu da, belli bir derinliği paylaşmanın en kestirme yolu olan müzik eğitimi..