Psikanalizin babasının ölümünün üzerinden 70 yıl geçti. Psychologies Dergisi, Freud rolüne bürünen üç psikiyatrla konuştu.
23 Eylül’de Freud’un ölümünün üzerinden tam 70 yıl geçmiş olacak. Psikanalizin babası, bugün günlük hayatımızda, özel ilişkilerimizde anahtar olan tabu, ego, bilinçdışı gibi kavramları ortaya çıkardı. Psikanaliz de Freud da hep eleştirildi. Psikanalizin işe yaramadığı, uzun sürdüğü, Freud’un her vakayı sekse bağlaması gibi… Psychologies Dergisi Eylül sayısında Freud’u “konuşturdu.” Freud rolüne bürünen 3 psikiyatr Freud’un gözünden bugünü ve psikanalizi değerlendirdi. Söz Freud’da…
Hataları meşrulaştırıyorlar
– Siz henüz 1900’de psikanalizi buldunuz. Şu an neler gözlemliyorsunuz?
Bir zamanlar uğruna savaş verdiğim ‘çocuklukta cinsellik’, ‘bilinçdışına itme’, ‘Oidipus kompleksi’ gibi kavramlar artık günlük hayatın içinde kullanılan, alışıldık kavramlar haline gelmiş. O kadar ki insanlar zayıf yönlerini, hatalarını da ‘ben’lerine bağlıyor. Gerek cinsel isteklerini tatmin konusundaki ısrarcılıkları, başarı konusundaki hırsları, yalnızlıkları, onların narsistik bir bakış açısına sahip olmalarına da yol açıyor. Herkes derin bir ‘ben’i olduğunu düşünüyor ve kibirleniyor. Uygun olmayan tüm davranışlarını ise ‘bu ben değilim, bilinçaltımın suçu’ diyerek kendilerini meşru gösteriyor.
Her sorunun ilacı var
– Bilinçaltından bahsetmek artık moda haline de geldi.
Bilinçdışı her zaman vardı. Her zaman da olacak. Bilinçdışı insanın psikolojik sorunlarının ortaya çıkmasını sağlayan bir alandır. Rüyalar, unuttuğumuz anılarımız, dil sürçmelerimizin tamamı bilinçaltının alanında. İnsan var olduğu sürece de hayatı bilinçaltı tarafından yönetilecek.
– Peki rüyalar?
Rüyalar bilinçdışına itilmiş bir arzunun görsel gerçekliğidir ve bulmacalar şeklide inşa edilirler zihinde. Ve kesinlikle bir mesaj içerirler.
– Yeni nevroz türleri ortaya çıktı mı?
Uçak ve hız fobisi gibi fobiler çıktı ortaya. Ama yeni bir nevroz? Hayır. Buna karşılık toplumda bozulma ve anormallik olarak kabul edilen her şey değişiyor zamanla. Bir zamanlar anormallik olarak kabul edilen şeyler zamanla normal karşılanmaya başladı. Örneğin homoseksüellik. Ben bunun ahlaki bozulmalardan biri olduğunu asla düşünmemiştim. Ancak toplum bu durumu bir hastalık olarak gördü. Başlangıçta hastaların isteği üzerine tedavi etmeye çalıştım ancak çabalarımın boşuna olduğunu farkettim.
– Depresyon çağımızın hastalığı ama siz adını bile anmadınız…
Bu doğru değil. Depresyon her zamam ilgilendiğim bir konuydu ama adına depresyon demiyordum. Daha ağır biçimleri içinse bildiğiniz gibi melankoli terimini kullanıyordum.
– Siz nevrozlar ilaçla tedavi edilebilir demiştiniz. Ama bugünün antidepresanlarını ön görmemiştiniz herhalde?
Nevrozların ilaçla tedavisi mümkün demiştim. Ama her zaman değil. Eğer ilaçlar zor zamanları geçirmeye yardımcı oluyorsa, kaygının etkilerini yok ediyorsa, hastalığın gelişeceği durumlarda çalışmayı kolaylaştırıyorsa tedavi etmez. Ayrıca kapitalist toplumun ilaç endüstrisi kar etsin diye yeni psikolojik ilaçlar icat edeceğini öngöremedim. Her psikolojik soruna tekabül eden bir ilaç var artık.
– Sürekli olarak psikanaliz bitti dense de hala yaşıyor. Neden?
Psikanaliz her zaman eleştirildi. Benim için yeni bir durum değil Ancak hâlâ kaygı gibi pek çok fenomenin en tatmin edici açıklaması psikanalizde. Ben kelimelerin gücüne inanıyorum. Kelimelerle insanı ağlatabilir, güldürebilir, onu ölümcül şekilde yaralayabilir, unutamayacağı bir mutluluk verebilirsiniz. Sadece dil sayesinde kaygıya iten bir durumu çözebilirim.
– Peki neden psikanaliz durmadan saldırıya uğruyor?
Çünkü insan hayatında cinselliğin durduğu yeri önemseyen tek söylem psikanaliz. Sözcükler ve cinsellik arasında bir bağ var. Saklı ama çok derin. Bu öfkeyi, bu nefreti insanların hala cinsel arzularını sorgulamaktan kurtulamadıklarına bağlıyorum. Ehlileştirilemeyen bir arzudan söz ediyorum. Karanlık ve rahatsız edici. Bu yanımızı görmek korkutuyor bizi.