Psikolojide geçen adıyla ve Türkçesiyle “bağlanma” dediğimiz “attachment”, bir bireyin (yetişkin ya da bebek) bağlılık duyduğu, ihtiyaç duyduğu diğer bir insanla kurduğu ilişkiye denir. Bu ilişki sonucunda duygusal ve sosyal bağlar oluşur.

 

Bağlanma kuramı ise ilk olarak bebekler ve bakıcıları arasında incelenmiştir. Bu bakıcılar genelde annelerdir ancak annesiz yetişen çocuklar veya yetimhane gibi yerler de dikkate alındığında “bebek ve bakıcısı” olarak genellenmiştir.

 

Bağlanma kuramıyla ilgili ilk deney ve gözlemleri, John Bowlby ve arkadaşları yapmıştır. Önce hayvanlar üzerinde gözlemlenmiş ve daha sonra Ainsworth tarafından da insanlar üzerinde incelenerek desteklenmiş ve çok önemli bulgulara ulaşılmıştır.

 

Bowlby’nin bu kuramı, yetişkinlerin yakın ilişkilerinde yaşadıkları duyguları incelemek için kuramsal bir çerçeve oluşturmuştur. Ainsworth ve arkadaşları bağlanmayı çocuklarda gözlenen üç bağlanma biçimini temel alarak geliştirdikleri üçlü sınıflama yöntemi ile ölçmüşlerdir.

 

Birçok araştırmaya göre yetişkinlikte bireylerin karşı cinse veya başka birine karşı kurdukları bağlanma aslında çocukluk zamanlarında “annelerine” yada “bakıcılarına” karşı kurdukları bağlanma ile temellendirilmiştir. Üçlü model şu şekildedir: güvenli bağlanma, kaygılı bağlanma ve kaçınmacı bağlanma.

 

Yetişkinlikte bağlanma bozukluğu; çocukluktaki çözülememiş bağlanma problemlerinin etkileri yetişkin yaşamda da belirgin şekilde kendini göstermesidir.

Çocuklukta gelişen bağlanma şekli kişinin yetişkin yaşamını da ciddi düzeyde etkiler. Yetişkin yaşamda da bağlanma problemi yaşayan kişiler kolay incinirler ve güvenli ilişki kurmakta zorlanırlar. Bu durum yaşamları boyunca benzer ilişkiler kurarak devam eder ve hep aynı döngüyü yaşamak bu kişiler için rahatsızlık vericidir. Kişi ilişkisinde kendini güvende hissetmiyorsa reddedilmek veya reddedilmeye yönelik davranışları vardır ancak bu davranışlarını ayırt etmek kişi için oldukça zordur. Diğer bir görünümü de kişi kendini güvende hissetmediğinde endişeleri nedeniyle partnerine yapışabilir. Bağlanmanın yetişkinlerde de farklı stilleri vardır.

 

Peki, bu bağlanma türleri bireyde nasıl gelişir?

 

Burada bakıcının rolü devreye girer. Bakıcı olan kişi, çocuğun ihtiyaçlarına ve isteklerine tutarlı ve devamlı karşılık veriyorsa, yakınlığı koruyabiliyorsa çocuk “güvenli bağlanma” sınıfına girer. Bu tip çocuklar bakıcılarıyla çok güvenli bir ilişki kurarlar, ve yakınlıktan emin oldukları için çevrelerini keşfetmeleri onlar için daha kolaydır. Eğer “ulaşılabilirlik” tehdit altında değilse bakıcının olmadığı durumlarda bile kaygılanmazlar, ve kurdukları bağı koparmazlar. Güvenli bağlanan kişiler yakın ilişki kurmakta zorlanmaz. Karşısındaki kişiye güven verir, kendi de güvenir(belirgin sorunlar yoksa) Tek başına olmaktan, yalnız kalmaktan kaygılanmaz. Karşı tarafın duygularını anlayabilir. Açık iletişim kurarlar.

 

Kaçınıcı bağlanan yetişkinler  takıntılı biçimde güvende hissetmek  ihtiyacındadırlar. Güvende hissetmediklerinde pasif şekilde ortamdan uzaklaşırlar. Yakın ilişkilerden korkarlar ve kaçınırlar. İdealize ilişkiler bekledikleri için kolay ilişki kuramazlar veya ilişkileri başlasa da kısa süre sonra sona erer. Bu kişiler insanlarla birlikte çalışmak yerine kendi başına çalışmayı tercih eden kişilerdir. Kaçınmacı kişiler de bakıcı bebeği umursamaz ise, ihtiyaçlarına karşılık vermez ve uzun süre yakınlık kurmaz ise, erken yaşta kopma ihtiyacı hissederler ve hayatları boyunca biriyle bağ kurmaları güçleşir. İlişkilerde kolaylıkla kopabilen insanların bu sınıfta olmaları muhtemeldir. Ve “psikopat” insanlar da genelde kaçınmacı bağlanmaya sahiptir.

 

Üçüncüsü ise, Doğu kültüründe, özellikle ülkemizde Batıya göre çok daha fazla görülen kaygılı bağlanma’dır. Bakıcı, bebeğin ihtiyaçlarına tutarsız karşılık verdiğinde, mesela aynı durum karşısında bir sevip bir kızdığında, çocuk kaygılı bağlanmaya sahip olur. Bu tip çocuklar anneleriyle birlikteyken bile huzursuzlardır, anne gidince ağlarlar, gelince de çok yapışırlar ve öfkelenirler, sürekli “ulaşılabilirlik” tehdidi yaşarlar, yakınlık kuramamaktan korkarlar. Kaygılı bağlanan yetişkinler karşı tarafa aşırı ilgi gösterirler. Bir süre sonrada değerli görülmediklerini hissederler.  Yaşadıkları ilişkiyi, birlikte oldukları kişiyi idealize ederler. Reddedilmeye karşı aşırı hassastırlar. Partnerleri yaşamlarının merkezindedir. Yaşamını ondan gelen tepkilere göre şekillendirir. Zihninde ilişkiyle çok fazla uğraşır. Duyguları hızla değişir ve duygularını abartılı şekilde yaşarlar.

 

Yetişkinlerde eğer “kaygılı” bağlanma türüne sahip isek bağlandığımız karşı cinsten kopamamamız gayet doğaldır. Yanlış anlaşılmasın, ilişkilerin gerçekten bitmesi gerektiği durumlar da ortaya çıkar. Aksi takdirde sağlıklı bir ilişkide bireyler elbette birbirlerinden kolayca kopamazlar. Bu her türlü sosyal ilişkiye de uyarlanabilir. Güvenli bağlanmaya sahip insanlar patolojik vakalara da en az bulaşan kişilerdir. Ancak kaygılı bireyler, sürekli güvensizdirler, şüphecidirler, gereksiz yere kuruntulara girerler ve isteseler de bu şüpheleri aşamayacakları durumlar olur.

 

Burada anne ve çocuğun ilişkisi, ileride bütün hayatını etkileyecek derecede önemlidir, ve çocuğun bakıcısının bir “anne” olması çok önemlidir. Çünkü çocuk anneyle diğer insanlarla kurmadığı bir bağ kurar. Annenin kokusundan, ses tonuna kadar çocuk için çok önemli unsurlardır. Bu sebeple yetimhanede büyüyen insanların sağlıklı bağlanma kurma ihtimalleri düşük olduğundan, kaygılı ya da “büyük ihtimalle” kaçınmacı bağlanma türüne sahip olmaları olasıdır.

 

Toparlayacak olursak, romantik ilişkilerde insanımızın gösterdiği “şüpheci, güvensiz, kaygılı ve ilişkinin kopacağına dair kafada büyüyen kuruntulara olan temayül”, bağlanma türleriyle ilgili olabilir. Annelerinizle çocuklukta kurduğunuz ilişki bugün romantik ilişkinize yansımıştır. Türkiye’de ise batıya göre “kaygılı” insanlar olduğumuz gözlemlenmiştir.

 

Yetişkinlerde bağlanma bozukluğu üzerinde psikoterapi ile çalışılır. Terapi de erken dönemdeki çocukluk yaşantıları üzerinde çalışılır. Çözülmemiş aile içi ilişki problemleri üzerinde durulur. Kişinin bağlanma şekline bağlı psikolojik tepkileri düzenlenir.

 

Kaynak:

 

Sümer, N., & Güngör, D. (1999). Yetişkin Bağlanma Stilleri Ölçeklerinin Türk Örneklemi Üzerinde Psikometrik Değerlendirmesi ve Kültürlerarası Bir Karşılaştırma. Türk Psikoloji Dergisi, 14(43), 71-106

 

Bowlby, J. (1973). Attachment and loss: Seperation, anxiety and anger. New York: Basic Books.

 

Bretherton, I. (1992). The origins of attachment theory: John Bowlby and Mary Ainsworth. Developmental Psychology, 28, 759-775.v