“Kaygı gerekli, ama sınırında olursa”
Akdeniz Üniversitesi (AÜ) Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Özmen Metin, ”Belli bir sınıra kadar anksiyete normaldir, kişinin işlevselliğini, performansını, başarısını artırır, tehlikelerden kaçınmasını sağlar” dedi.
Akdeniz Üniversitesi (AÜ) Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Özmen Metin, kaygı, bunaltı, sıkıntı, endişe gibi anlamları da olan anksiyetenin normalde herkeste görülen, bir tür hayata uyum yeteneği olarak değerlendirilebileceğini söyledi. Kişinin yeni bir ortamda, tehdit oluşturabilecek durumlarda bir çeşit savunma mekanizması olarak kaygı hissedebileceğine değinen Metin, vücudun kaygıyla birlikte alarma geçeceğini ve olası tehditlere karşı kendini koruyabileceğini kaydetti.
Bunun normalde her insanda olması gerektiğine dikkati çeken Metin, herkesin belirli şiddetlerde kaygı yaşadığını, bunun da sağlıklı bir tepki olduğunu ifade etti. Metin, şöyle konuştu: ”Normal sınırlardaki anksiyete çoğunlukla kişinin başarısını, işlevselliğini artırır. Örneğin sınavınız vardır, sınavda başarılı olamama kaygısıyla ders çalışırsanız, bu sizin başarınızı artırır. Yeni bir durumda, tanımadığınız bir ortamda anksiyetenin oluşması dikkatli olmayı ve risklerden kaçınmayı sağlar. Yani belli bir sınıra kadar anksiyete normaldir, kişinin işlevselliğini artırır, tehlikelerden kaçınmasını sağlar. Ama ne zaman bu şiddetli olur, kişi kaygısını kontrol etmekte güçlük çeker, işlevselliğini bozar, hayatını olumsuz etkiler, o zaman bunu anksiyete bozukluğu olarak görür ve tedavi gerektiren bir durum olduğuna karar veririz. Yoksa herkes kaygı yaşar. Evrimsel olarak da insanın hayatta kalmasını sağlayan bir duygudur. Ama süreğen ve şiddetli olmaması şartıyla.”
Özmen Metin, kaygı düzeyinin kişinin yaşantısını dayanılmaz bir hale getirmesiyle sınır düzeyin aşılacağına dikkati çekti. Anksiyete bozukluğunun iç sıkıntısı, bunaltı, daralma, endişe, huzursuzluk şeklinde kendini gösterebileceğini belirten Metin, şunları söyledi:
”Bunlarla birlikte fiziksel belirtiler de olur. Bu birçok vücut sistemini içine alır. En sık kalple ilgili belirti olur, çarpıntı, kalp atım sayısında artış, kan basıncında artma ya da azalma görülebilir. Bayılma hissi, terleme, titreme, nefes almakta güçlük, boğulma hissi, nefes açlığı, solunum sayısında değişiklik görülebilir. Normalde insanın aldığı solunum sayısı bellidir, ama anksiyete bozukluğunda kişi daha sık ve yüzeysel nefes alıp vermeye başlar. Mide, bağırsak şikayetleri, sık idrara çıkma görülebilir. Karın ağrısı, mide bulantısı, ateş basması, ürperme gibi belirtiler görülür. Duygusal olarak da kontrolünü kaybedeceği, çıldırabileceği hissi olabilir. Dikkat, konsantrasyon güçlüğü yaşanır ve konuşma bozuklukları görülebilir.”
Nasıl başa çıkılır?
Yrd. Doç. Dr. Özmen Metin, kaygı bozukluklarıyla başa çıkabilmek için farklı yöntemler uygulanabileceğini kaydetti. Başta panik atak olmak üzere kaygı bozukluğu hastalıklarında nefes ve gevşeme egzersizlerinin önemine değinen Metin, ”Nefes alıp vermeyi düzenli hale getirirsek, anksiyeteyi de kontrol altına almış oluruz. Sık nefes alıp verme yerine burundan derin nefes almak, akciğerlerde toplamak ve birkaç saniye bekledikten sonra yavaş yavaş ağızdan nefes vermek şeklinde nefes egzersizleri yapılabilir” dedi.
Kas gevşetme egzersizlerinin de anksiyetenin kontrol edilmesinde olumlu etkisi olduğuna dikkati çeken Özmen Metin, ayrıca kişinin dikkatini bedeninden ve anksiyete oluşturan durumdan uzaklaştırmasının da anksiyete kontrolünde yarar sağlayabileceğini belirtti.
Özellikle panik ataklar yaşayan kişilerin ilgilerini vücutlarından uzaklaştırmaları gerektiğine işaret eden Özmen Metin, ”Dikkatinizi sürekli bedeninize verirseniz, ‘Kalbim az çarptı, çok çarptı’ gibi belirtiler görmeye başlayabilirsiniz. Bu tip durumlarda dikkat bedene değil, başka yerlere vermeli” diye konuştu.
Kaygı bozukluğunun pek çok çeşidi var
Özmen Metin, kaygı bozukluğu başlığı altında pek çok farklı rahatsızlık bulunduğunu bildirdi. En sık görülen problemlerden birinin özgül fobi olduğunu anlatan Metin, bu rahatsızlığı bulunan kişilerde kapalı alanda kalamama, hayvanlardan korkma, kan verme, enjeksiyon yaptırma gibi durumlarda aşırı kaygı yaşadıklarının görüldüğünü söyledi.
Genelleşmiş anksiyete-kaygı bozukluğunun ise hayatı olumsuz etkilediğini belirten Metin, bu kişilerin sürekli kaygılı halde olduklarını, endişelerini kontrol etmekte güçlük çektiklerini kaydetti. Genelleşmiş kaygı bozukluğu olan kişilerde her an kötü bir şey olacakmış gibi sürekli kaygı yaşadıklarını ifade eden Metin, bu kişilerin üzüntülerini, endişelerini kontrol etmekte güçlük çektiklerini, beraberinde uyku bozuklukları, dikkat, konsantrasyon güçlüğü, enerji kaybı gibi belirtilerin eşlik ettiğini bildirdi.
Metin, panik atağın ise, hiç beklenmedik bir anda başlayabileceğini ve 5-10 dakika içinde en yüksek seviyeye ulaşabileceğini söyledi. Bu kişilerde yoğun kaygı, endişe ve korku görüldüğünü anlatan Metin, panik atağı olan hastalarda fiziksel belirtilerin yaygın görüldüğüne dikkati çekti. Özmen Metin, şöyle devam etti: ”Çarpıntı, terleme, titreme, nefes almakta güçlük, boğazda sıkılma hissi, göğüs ağrısı, mide bulantısı, delireceği korkusu, kontrolünü kaybedeceğine dair panik hali gibi tüm vücut sistemlerini etkileyen ve genellikle kişilerin o anda bunu kontrol etmekte güçlük çektikleri, ölüm korkusu yaşadıkları ve bu nedenle acil servislere başvurdukları bir rahatsızlık bu. Sık sık acil servislere başvururlar ve daha sonra da kardiyoloğa, göğüs hastalıklarına, dahiliyeye giderler. Genellikle en son psikiyatriye başvururlar. Panik bozuklukları kişinin kontrol altına alamadığı panik, dehşet, korkunun egemen olduğu bir bozukluktur. Kişinin yaşamını olumsuz etkiler.” Metin, bu hastalıkta tedavi oranının oldukça yüksek olduğunu, hastalığın en çok genç, üniversite mezunu, kentli kişilerde görüldüğünü kaydetti.
Yrd. Doç. Dr. Metin, travma sonrası stres bozukluğunun da bir kaygı bozukluğu türü olduğunu, travma geçiren kadınların yüzde 20’sinde, erkeklerin ise yüzde 10’unda travma sonrası stres bozukluğunun ortaya çıkabildiğini bildirdi.
Toplumda sıklıkla görülen bir başka kaygı bozukluğunun halk arasında takıntı olarak adlandırılan obsesif kompülsif bozukluk olduğunu anlatan Metin, bu kişilerin de mantıksız olduğunu bildiği halde bazı duygu, düşünce eylemlerin önüne geçemediklerini anlattı.
Bir başka kaygı bozukluğu olan sosyal fobinin ise çok sık rastlanmasına rağmen doktora en az başvurulan kaygı bozukluğu türü olduğuna değinen Metin, bu kişilerin toplum içinde küçük düşecekleri, alay edilecekleri kaygısıyla toplumsal etkinliklerden kaçındıklarını belirtti.
Metin, sosyal fobisi bulunan kişilerin yaşamlarının bu rahatsızlıktan olumsuz etkilendiğini, iş, eğitim, kişiler arası ilişkilerde yoğun sıkıntılar yaşayabildiklerini ifade etti.