Prof. Özata; brokoli, zeytin, ceviz, kuru fasulye, balkabağını süper gıdalar arasında göstererek genç kalmanın yollarını anlatıyor
Prof. Özata’nın zayıflama, sağlıklı yaşam, gıdalar, antioksidanlar hakkında toplumu aydınlatmak amacıyla kaleme aldığı ve geçen günlerde yayımlanan “Vitamin, Mineral ve Bitkisel Ürün Rehberi” adlı kitabı, 100’den fazla renkli fotoğraf ve tabloyla desteklenmiş olarak raflardaki yerini aldı.
Endokrinoloji ve metabolizma uzmanı Prof. Dr. Metin Özata, “Vitamin, Mineral ve Bitkisel Ürün Rehberi” adlı kitabında, 65 yaşın üzerindeki kişiler, menopozdaki kadınlar, yeteri kadar yemek yemeyenler, diyet yapanlar, sigara içenler, hamileler, şeker hastaları ile vejeteryenlerin mutlaka vitamin takviyesi alması gereken grup içinde yer aldığını söyledi. Özata, brokoli, zeytin, nar, badem, ceviz, bitki çayları, somon balığı, kuru fasulye, hindi, mantar, balkabağını süper gıdalar arasında göstererek genç kalmanın sırlarını verdi.
Prof. Özata’nın zayıflama, sağlıklı yaşam, gıdalar, antioksidanlar hakkında toplumu aydınlatmak amacıyla kaleme aldığı ve geçen günlerde yayımlanan “Vitamin, Mineral ve Bitkisel Ürün Rehberi” adlı kitabı, 100’den fazla renkli fotoğraf ve tabloyla desteklenmiş olarak raflardaki yerini aldı.
Gürer Yayınları tarafından yayımlanan 200 sayfalık kitapta, vitaminlerle ilaçların etkileşimi, hangi vitaminin stresi azalttığı, hangisinin saç dökülmesi ile bacaktaki varisi yok ettiği, bebekler için hangi vitaminin kullanılması gerektiği ile süper gıdalar rehberi yer alıyor.
Prof. Özata’nın “onlar olmadan vücudun birçok faaliyeti sürdürülemez” dediği vitaminlerin hangi gıdalarda bulunduğu, günlük ne kadarlık oranın yeterli olduğu, kimlerin hangi vitaminleri kullanması gerektiğini detaylı bir biçimde açıkladığı kitabında ayrıca, anti-aging, Türkçesiyle “yaşlılığı önleme” anlamına gelen beslenme ve yaşam programı hakkında bilgi veriliyor.
Kitapta belirtilene göre gebelik döneminde olanların B9, gastrit hastalığı olanların B12, vejetaryenlerin B12, D ile kalsiyum, yaşlılar ve kadınların kalsiyum, gebelerin ise demir alması gerektiği belirtiliyor. Prof. Özata, bazı insanların 70 yaşında olup 40 yaşında gösterdiğini belirterek, bu durumun nedenini “kalori kısıtlaması” olarak açıklıyor.
Özata, “Son dönemde vitamin ve minerallerde olduğu gibi anti-aging ürünlerin tüketiminde de büyük bir artış gözleniyor. Bu kelimeden yaşamı uzatma anlamı çıkıyor ancak ne yazık ki tıp âlemi henüz yaşlılığı durduracak sihirli bir formül keşfetmedi. Bu yüzden “anti-aging”i sağlıklı beslenme ve vücut sağlığının devamı için alınması gereken önlemler olarak düşünmeli, bilinçsiz uygulamalar ile hormon tedavilerinden uzak durmalıyız” diyor.
Yaşlılar ve hamilelerin doz alımı önemli
Prof. Özata, vitaminlerin yararının yanı sıra doz aşımı durumunda yaratacağı tehlikeleri de açıkladığı kitabında, özellikle yaşlıların vücuttaki vitamin eksikliğini gidermek için vitaminleri kimi zaman adeta “avuç avuç yediğine” dikkat çekerek, bunun kişinin hayatıyla oynaması anlamına geldiğini belirtiyor.
Özata, aşırı dozda vitamin alımının hamilelerde çocukta sakatlık yaptığı, kalp hastalarına zarar verdiği, bağışıklık sisteminin bozduğu, iyi kolestrolü düşürdüğü, erkeklerde prostat kanserine neden olduğunun altını çiziyor. Uzman hekim ayrıca, üzerinde “mega”, “süper”, “hiper” yazan ürünler ile içerisinde ilave madde olan ürünlerin kullanılmaması gerektiğine dikkat çekiyor.
Genç kalmanın doğal yolları var
Kitapta brokoli, zeytin, nar, badem, ceviz, bitki çayları, somon balığı, kuru fasulye, hindi, mantar, balkabağı süper gıdalar arasında gösterilirken genç kalmanın sırları da veriliyor. Prof. Özata, doğal gıda, margarin yerine zeytinyağı, günde 8- 10 bardak su ya da saf meyve suyu tüketiminin yanı sıra çevre ile iyi ilişkiler ile düzenli cinsel ilişkiyi de genç kalmanın yolları arasında gösteriyor.
Sağlıklı yaşam için haftada bir kez tansiyon ölçtürülmesi, 50 yaşından sonra kalın bağırsak kontrolü, 20 yaşından itibaren beş yılda bir kalp ve diş muayenesi, kadınlar için üç-beş yılda bir rahim kanseri testi yapılmasının gerekli olduğunu belirtiyor.
Kitapta ayrıca, ıhlamur çiçeği çayı, adaçayı, kuşburnu gibi bitkisel çayların özellikleri ve ne işe yaradığı da belirtiliyor, adaçayı “antibiyotik gibi bir çay” olarak tanımlanırken, ıhlamur çiçeğinin “gribal enfeksiyonlara iyi gelen çay”, rezene çayının ise “idrar söktürücü olduğu bildiriliyor.
Sağlıklı beslenin, şeker hastası olmayın
Prof. Özata, görevi kandaki şekeri hücrelere taşıyıp onu dengede tutmak olan insülinin hayatımızdaki yerinin oldukça önemli olduğunu da belirtiyor. Yokluğunda şeker hastalığının kaçınılmaz olduğu insülinin, fazlası da çeşitli hastalıklara yol açıyor.
Özellikle karbonhidratın kan şekerini yükseltme hızı anlamına gelen Grisemik İndeksi (Gİ) yüksek karbonhidratlı gıdaları sevenlerin vücudundaki “şeker organizatörü” pankreasın bu maddeyi dengelemek için insüline daha fazla yükleneceği belirtilirken, bu durumda şekerle birlikte insülinin de yükseleceği belirtiliyor.
Pankreas, bu sürdürülemez tempoya dayanamayarak teslim bayrağını çekerken en güvendiği askeri insülin de şekerin hücreye girişine engel olmaya çalışıyor. Böylelikle vücuttaki tüm dengeler altüst olup, bir sonraki adım olan şeker hastalığına geçiliyor.
ABD’nin Harvard Üniversitesi’nde yapılan geniş kapsamlı çalışmanın sonuçlarına göre uzun dönem yüksek glisemik yiyecek tüketmek, Tip 2 diyabet ve kalp hastalığı için ciddi risk taşıyor. Avrupa’daki 31 merkezde 3 binden fazla Tip 1 şeker hastasının katıldığı EURODIAB adlı çalışmada da düşük Grisemik İndeksli diyet tüketen kişilerde iyi kolestrol değerleri daha yüksek çıkmıştı.
Prof. Özata, “İyi beslenir ve Gi diyetini dikkatlice uygularsanız şeker hastalığına yakalanmaktan kurtulabilirsiniz” diyerek kişinin yemek yeme sıklığı, miktarı, nerede yediği, o anki ruhsal durumu ile hareketliliğinin kilo verme açısından kaçınılmaz faktörler olduğunu belirtiyor.
Şişmanların üzüntü ve kızgınlık hallerinde aşırı yemek yediğini, bu tip insanların psikolojik desteğe ihtiyacının olduğunu belirten Prof. Özata, yemek yeme alışkanlığını değiştirmenin yollarını ise özetle şöyle sıralıyor:
“Günde üç ana, üç ara öğün yiyin, yemeğinizi her gün aynı yerde aynı saatte yiyin, yemek yerken gazete okumayın, televizyon seyretmeyin, yemeğe konsantre olun, porsiyonlarınızı küçültün, yemeği az miktarda pişirin, her lokmadan sonra çatalınızı masaya bırakıp hızınızı azaltın, iki lokma arasında su için, acıkınca tatlı yerine meyve yiyin.”
Prof. Özata kitabında, beyaz ekmek yerine tam buğday ekmeği, çavdar veya kepekli ekmek, pasta yerine bir dilim tam buğday ekmeği, simit yerine içinde üzüm olmayan müsli, pasta yerine yoğurt, beyaz patates yerine tatlı patates, cips yerine erik veya çilek, kraker yerine dilimlenmiş havuç veya biber, pirinç yerine buğday, makarna ya da erişte, gazoz ya da kola yerine suyun tercih edilmesi gerektiğini vurguluyor.