Bir Psikiyatristin Günlüğü

Psych-Istanbul, Cinema-Philia, Tiyatroseverler ve Hayata Dair Ayrıntılar…

Gündelik hayatın tüm sıkıntılarından kurtulmak için yeni bir başvuru kaynağınız var, filmler…

‘Altıncı His’ ölüm acısına iyi geliyor, ‘Esaretin Bedeli’ baba oğul ilişkilerine.

Orta yaş krizi mi yaşıyorsunuz? Suçluluk duygusu içinizi yiyip bitiriyor mu? Sağlıklı ilişkiler kuramıyor musunuz? Bu sorunların çözümü evinizde oturup DVD izlemek kadar kolay olabilir.

En azından psikoterapist ve film meraklısı Bernie Wooder buna inanıyor. Filmlerin iyileştirme gücüne tüm kalbiyle inanan Wooder, film tedavisi manasına gelen movie therapy kalıbını İngiltere’de yaygınlaştırmak için de ön ayak oluyor ve bu terapinin nasıl işlediğini anlatmak için bir kitap yazdı.

Bu sistem Royal College of Psychiatrists tarafından destek amaçlı bir danışma olarak tanımlanıyor ve kişinin problemine göre uygun bir film seçilerek reçete yazılıyor, ardından da konu üzerine konuşularak durum için çözümler üretiliyor. Wooder terapiyi şöyle açıklıyor: “Film terapisi gerçekten de çok güçlü bir yöntem çünkü duygulara direk erişim sağlıyor ve onları mıknatıs gibi yüzeye çekmeyi başarıyor. Filmler insanlara rol modeller sunar, ilişkilerdeki sorunları açığa çıkarır, problemleri ve çözümlerini saptar, insanlara ilham verir ve motive eder. Ve üçüncü kişinin bakış açısından izlediğiniz için film seyrederken gardınızı düşürürsünüz, böylece film kendinizi keşfedebilmeniz için bir sıçrama tahtası görevi görür.

HER HASTALIĞA GÖRE BİR FİLM

68 yaşındaki Wooder, Rocky’den (güven sorunlarını aşması için iş adamlarına) Hayalet / Ghost’a (ölüm gibi büyük bir kayıp yaşayan kişilere) kadar çeşit çeşit filmleri tavsiye edebiliyor. Wooder’ın terapiye olumlu cevap veren hastalarından biri otuzlarında, dışarıdan bakıldığında son derece başarılı görünen ancak derin bir depresyon geçiren Bette (hasta gerçek adını vermiyor). Bette aşağılık kompleksi ile baş etmeye çalışıp sorunun kaynağını anlayamıyor ve mutluluğun onu es geçtiğini düşünürken Wooder’a gidiyor. İçinde bulunduğu durumu ona anlattığında Wooder ona Alfred Hitchcock’un 1940 yapımı gerilim filmi Rebecca’yı izlemesini ve ardında da gelip filmin ona nasıl hissettirdiğini anlatmasını söylüyor. Birkaç görüşmenin ardından (tek görüşme filmin uyandırdığı duyguları ve anımsattığı şeyleri tartışmak için yeterli olmuyor) Bette, kendini her zaman ikinci en iyi olarak hissettiğini, birincinin ise kardeşi ya da eşinin ilk eşi olduğunu düşündüğünü fark ediyor.

Elbette ki olaylar bu kadar basit bir şekilde, averaj bir Hollywood filmi edasında mutlu sona ulaşıp sonlanmıyor ancak Bette, kendini yediden keşfetme sürecine girerek zarar görmüş kendine güvenini ve saygısını onarmaya başlıyor, önceden memnun olmadığı işini bırakarak bir hemşire oluyor. Böylece hayata daha güvenli ve memnun başlamak için bir şansı oluyor.

ALTINCI HİS TEDAVİYE YARDIMCI

14 yıllık çalışmaları sonucunda buna benzer pek çok vaka ile karşılaştığını iddia eden Bernie Wooder ise “Terapinin sonunda tamamen farklı bir insandı” diyor Bette için. Başka bir hastası içinse şunları anlatıyor: “Bir müşterim bana Watership Down’un adeta hayatını kurtardığını söyledi. Ona bunu ben tavsiye etmemiştim, etmezdim de, aklıma bile gelmezdi çünkü animasyon filmlerden hoşlanmam. Ama sonuç olarak film onun babasıyla olan sorunlarının farkına varmasını sağlamış ve ilişkilerini yoluna koymuşlar.”

Wooder insanların bu terapiye sıcak bakmamalarının sebebini anlamadığını söylüyor ve Lord David Puttman’ın 2006 BAFTA ödüllerinde yaptığı konuşmada Altıncı His / The Sixth Sense filminin babasını kaybetmesinin acısını hafifletmekte yardımı olduğunu anlattığını hatırlatıyor. “Şu an film tedavisinin neler yapabileceğini öğrenmenin sadece başındayız, hapishanelerden hastanelere kadar pek çok yerde işe yarayabilir.” demeyi de ihmal etmiyor.

Sıra hangi filmleri izlememiz gerekiyor sorusuna geldiğinde ise “Eski siyah beyaz filmler insanı sakinleştirmek için bire bir çünkü insanda nostalji ve masumiyet hissi uyandırıyor.” diyor Wooder, “İzlerken hissettikleriniz film bittikten sonra geçer, önemli olan ardından size kalandır.”

Birkaç önce de benzer bir uygulama kitaplar ile yapılmaya başlanmıştı. Aralarında Alain de Botton’un da bulunduğu bir grup yazar, Londra’nın edebiyat dünyasının kalbinin attığı Bloomsbury’de bir dükkân açıp ve stresli ve problemli kitapseverlere çözümler önermeye başlamışlardı.

Wooder’a göre tedavi edici özelliğe sahip beş film örneği ise şöyle:
* Günden Kalanlar/ Remains of the Day (1993) Başrollerde Anthony Hopkins ve Emma Thompson
Çekingen ve utangaç mısınız? Bu film duygularını ifade etmekte zorlanan insanlar için tavsiye ediliyor.

* Brokeback Dağı/ Brokeback Mountain (2005) Başrollerde Heath Ledger ve Jake Gyllenhaal
İlişkinizde yakınlık mı eksik? İçten bir şekilde şefkatli olmayı bu filmden öğrenebilirsiniz.

* Zehirli Hayat/ Imitation of Life (1959) Başrollerde Lana Turner ve Juanita Moore
Zor bir anne kız ilişkisi mi yaşıyorsunuz? Kendini kızlarına adamış iki annenin hikayesini izlemeyi deneyin.

* Esaretin Bedeli /The Shawshank Redemption (1994) Başrollerde Tim Robbins ve Morgan Freeman
Baba oğul ilişkinizde zorluk bu çekiyorsunuz? Bu filmi izlediğinizde aradığınız umudu bulacaksınız.

* Şahane hayat /It’s a Wonderful Life (1946) Başrolde James Stewart
Depresyon için tam bir panzehir. Eğer hayatın sizi getirdiği konumdan memnun değilseniz ve hayal kırıklığına uğramış hissediyorsanı z bu güçlü film her şeye farklı bakmanızı sağlayacak.

İstanbul Kitap Fuarı bu sene 27. kez yurtdışından önemli konuklarla kapılarını kitapseverlere açmaya hazırlanıyor. 1-9 Kasım 2008 tarihleri arasında düzenlenecek olan 27. İstanbul Kitap Fuarı bu sene de önemli isimleri konuk ediyor.

İstanbul Kitap Fuarı bu sene 27. kez yurtdışından önemli konuklarla kapılarını kitapseverlere açmaya hazırlanıyor.

TÜYAP Tüm Fuarcılık Yapım A.Ş. ve Türkiye Yayıncılar Birliği tarafından TÜYAP Fuar ve Kongre Merkezi- Beylikdüzü’nde, 1-9 Kasım 2008 tarihleri arasında düzenlenecek olan 27. İstanbul Kitap Fuarı bu sene de önemli isimleri konuk ediyor. Yaklaşık 550 yayınevi ve sivil toplum kuruluşunun katılımıyla düzenlenen İstanbul Kitap Fuarı’nda panel, söyleşi, şiir-dinletileri ve çocuk etkinlikleri gibi 250 kültür etkinliğinin yanı sıra 27. İstanbul Kitap Fuarı Onur Yazarı Füruzan’ın yaşamı ve çalışmalarından kesitlerden oluşan bir fotoğraf sergisi gerçekleştirilecektir.

68 Hareketinin Önemli İsimlerinden Tarıq Ali İstanbul Kitap Fuarı’nda

Teması “1968-40 Yıl Önce, 40 Yıl Sonra” olan fuara 68 hareketinin önemli aktivistlerinden yazar Tarıq Ali konuk olarak geliyor. 2 Kasım 2008 Pazar günü “Avrupa’da 68 Hareketi” konulu panele konuşmacı olarak katılacak olan yazar fuarda okurlarıyla da bir araya gelecek. Londra’da yaşayan Tarıq Ali tarihçi kimliğinin yanı sıra New Left Review dergisinin editörlüğünü de yürütüyor.

Tema çerçevesinde gelecek bir diğer konuk ise Mark Kurlansky. Amerikalı gazeteci-yazar Kurlansky ilk kez İstanbul Kitap Fuarı’nın konuğu olarak geliyor. 68’in 40. yılı nedeniyle fuarın konuğu olan Mark Kurlansky, 1 Kasım 2008 Cumartesi günü “1968: 40 Yıl Önce 40 Yıl Sonra” panelinde okurlarıyla buluşacak.

Tema kapsamında fuarın diğer önemli ismi ise Che Guevara üzerine yazdığı kitaplarla ve çektiği filmlerle tanınan Küba’lı yazar Frolian Gonzales’tir. Gonzales’in Che üzerine 10’dan fazla kitabı bulunmaktadır.

Latin Amerika’dan fuara gelecek bir diğer önemli isim ise bu sene ilk kez fuara katılan Bolivar Cumhuriyeti’nden yazar Luis Britto Garcia’dır. Garcia, Venezüella edebiyatı üzerine çalışmalarda bulunuyor ve fuarda bu konuda bir panele konuşmacı olarak katılacak.

Dokuz gün süresince 68 hareketinin ruhu ve bugüne yansımaları üzerine etkinlikler düzenlenecek; dönemin edebiyat, sinema, sanat ve kültür hayatına olan katkıları ele alınacaktır.

Fuarın diğer konukları Dürzi kökenli, Arapça yazan ve Filistin-İsrail barışında çok etkin bir rol oynayan Filistinli şairler Moaen Shalabia, Naim Aradiy, Agi Mishol, Hava Pimhas Cohen, Mageed Asakly; S. Fischer Vakfı’nın konuğu olarak Almanya’dan Thomas Brüssig, Thomas Glavinic ve Avusturya’dan Dimitre Dinev; Romanya’dan Nicolae Breban, Aura Christi ve İngiltere’den çocuk kitabı yazarı Ian Beck fuarın bu seneki konukları arasındadır.

İstanbul Kitap Fuarı, ARTİST 2008 18. İstanbul Sanat Fuarı ile eş zamanlı gerçekleştirilecektir.

ABD’nin ilk siyahi başkanının yaşam öyküsü, bir Amerikan rüyasının gerçek olması adeta. 60’ların ‘özgür’ ortamında Kenyalı bir Müslüman genç adamla Kansaslı bir genç kızın üniversite aşkının ürünü Obama’yı büyütense, seçimlerden bir gün önce kaybettiği anneannesi…

Beyazlığı ninesinden miras

Barack Hussein Obama’nın, bir gün ABD’nin ilk siyahi başkanı olacağını kim bilebilirdi? Müslüman olduğu iddialarına yol açarak başına “bela” olan göbek adı Hüseyin hakkındaki “Göbek adımı herhalde bir gün başkanlık yarışına gireceğimi tahmin etmeyen biri vermiştir” sözlerinden, bunu Obama’nın dahi kestiremediğini söyleyebiliriz. Gerçi bu “öngörüsüzlük” için onları suçlayamayız. Obama’nın dünyaya geldiği 1961’de, hiç kimse Amerikalıların bir siyahı başkan seçeceğini tahayyül edemezdi. Afrika kökenli Amerikalıların efsanevi kahramanı Marthin Luther King’in ırk ayrımına karşı mücadelesi başlayalı henüz birkaç yıl olmuş, “I Have a Dream/Bir Rüyam Var” konuşması daha yapılmamıştı.

AŞK ÇOCUĞU

Barack Obama’nın şu anda hayatta olmayan babası Kenyalı siyahi bir Müslüman. 1994’te kaybettiği annesi ise ABD’nin göbeğinden, Kansas’tan bir beyaz. Anlaşılan onlarınki bir gençlik hevesi, bir üniversite aşkıymış. Ann Dunham, Hawaii Üniversitesi’nde okurken Kenya’dan gelmiş burslu öğrenci Barack Obama (Sr.) ile tanışmış, çift arasındaki aşk önce nikahla 3 yıl sonra da bebeklerinin doğumu ile taçlanmış. Bebeğe kendi adını veren Barack Obama, geleneklerine uygun olarak Hüseyin ismini de eklemiş. Öykünün sonrası biraz hüzünlü. Obama iki yaşındayken ebeveynleri boşanmış, ten rengini aldığı babası ile bağ kuramamış. Kenya’ya dönen babasını 10 yaşındayken bir kez daha görmüş ama bir daha hiç bir araya gelememişler.

AMERİKALI GİBİ BÜYÜSÜN

Obama 6 yaşındayken, annesi bir Endonezyalıyla evleniyor ve aile Cakarta’ya taşınıyor. Ancak annesi Barack’ın belki de yaşamını tamamıyla değiştiren bir karara imza atarak bir Amerikalı gibi büyümesini istediği oğlunu Hawaii’nin Honolulu kentinde yaşayan anneanne ve dedesinin yanına gönderiyor.

Yani Obama’yı büyüten, belki de ABD başkanı olmasında en büyük katkıya sahip olan, 4 Kasım’daki seçimden bir gün önce hayata gözlerini yuman anneannesi. Obama ilk kez bir Amerikan okuluna gittiğinde siyah/beyaz ayrımını görmeye başladı. WASP (Beyaz-Anglosakson-Protestan) bir aile tarafından yetiştirildi ancak o bir siyahtı. Bugünkü ne siyah ne beyaz -ya da hem siyah hem beyaz- tavrı o günlerden miras kaldı. New Yorker dergisinin Obama portresini hazırlarken görüştüğü bir üniversite arkadaşı bu durumu, “Barack’ın görünürde tezat olan gerçekler arasında sentez oluşturmakta ve onları anlaşılır hale getirmekte çok üstün bir becerisi vardır. Bu, beyaz insanlar tarafından büyütüldüğü evden çıkıp, gerçek dünyada bir zenci olarak görülmekten kaynaklanıyor” diye yorumluyor.

——————————————————————————–

Değişim isteyen siyaset yapmalı

OBAMA mezun olduktan sonra büyük şirketlerde avukatlık yapmak yerine Yurttaşlık Hukuku üzerine çalışmayı tercih etti. Sürekli bu dünyada yanlış giden şeyleri değiştirmekten söz eden birinden de farklı bir hareket beklenemezdi! Kamuda çalışan, sosyal meselelere kafa yoran Obama o yıllarda şunu fark etti: Değişim isteyen siyaset yapmalı. Onun değerlerini temsil eden Demokrat Parti için çalıştı, hatta Bill Clinton’ın kampanyası için çok uğraştı. Tabandan yetişti. 2004’te yüzde 70 oyla girdiği Amerikan Senatosu’nun tek, senato tarihinin ise 5. siyahi üyesiydi.

HİTABETTE USTA

Obama’nın hitabet yeteneği, hırsı ve karizması karşısında etkilenmeden durabilmek çok zor. Öyle ki o dönemde Demokrat Parti’nin başkan adayı olan John Kerry, Obama’ya Kurultay’ın açılış konuşmasını yapma görevi verdi. Obama da bu fırsatı çok iyi kullandı. O gün yaptığı konuşmayı izleyenler bugün geldiği yere pek de şaşırmıyorlar. 2004 Ulusal Demokrat Kurultayı açılış konuşmasında Obama şöyle diyordu: “Siyah Amerika ve Beyaz Amerika, Hispanik ve Asyalı Amerika yoktur; Amerika Birleşik Devletleri vardır. Hepimiz bir milletiz, hepimiz bayrağımıza bağlılığımızı taahhüt ettik, hepimiz Amerika Birleşik Devletleri’ni müdafaa ediyoruz.”

——————————————————————————–

ESRAR VE KIZLAR BOZMADI

Barack Obama hep başarılı bir öğrenci oldu. Hemen hemen her Amerikalı genç gibi “biraz esrar, biraz kızlar”dan oluşan bir dönem yaşasa da başarısı hiç gölgelenmedi. Bu hırs onu Harvard Üniversitesi’nde hukuk eğitimine kadar götürdü… Okul yıllarında eşi Michelle ile tanıştı. Bu güzel, hırslı ve başarılı kadın da şimdi ABD’nin ilk siyahi first lady’si unvanını taşıyor.

Vildan AY

Can Dündar’ın yönettiği “Mustafa” belgesinin Türkiye’de yarattığı tartışmalar, yabancı basının ilgisini çekti. İngiliz The İndependent gazetesi, “Mustafa” belgesine ilişkin polemiğe dikkat çektiği haberinde “Mustafa filmi, “reel’ Atatürk portresiyle Türkiye’yi böldü” başlığını kullandı.

The İndependent, “Mustafa filmi, “reel’ Atatürk portresiyle Türkiye’yi böldü” başlıklı haberinde Türklerin, “cumhuriyetin kurucusu ve 20. yüzyılının en başarılı sosyal modernizasyon programının mimarı” olarak Atatürk’e büyük bir saygı gösterdiği belirtilerek, “Ancak, yeni bir belgesel geçen hafta gösterime girmesinden sonra patlak veren öfkeye bakılırsa onun hakkında gerçekten bilgi sahibi olmak istedikleri kuşkulu” yorumu yapıldı.

İstanbul kaynaklı Nicholas Birch imzalı haberinde belgeselin “Şimdiye kadar lekesiz bir laik sicili” olan Can Dündar tarafından yönetildiğine işaret eden The İndependent, “Mustafa”nın, Atatürk’ün “özel yönlerine vurgu yapan” ilk Türk filmi olduğunu kaydetti. Buna karşın belgeselin Atatürk’e ilişkin herhangi bir “tabu”yu kırmadığını belirten gazete, Can Dündar’ın açıklamalarına da yer verildi.

Can Dündar, gazeteyle ile konuşmasında, “Mustafa Kemal’ı daha samimi, şefkatli bir ışığın altında sunmak istedim. Tüm bu heykeller, büstler, bayraklar insani niteliklerden yoksun bir şef yarattı” dedi.

Belgeseli eleştirilenin esas noktayı kaçırdığını ifade eden Dündar, “Oğlum, benim ve babamın okulda iken Atatürk konusunda söylediğimiz şiirlerin aynılarını söylüyor” dedi.

Gazete de, belgeselin gösterime girmesinden sonra ilk beş günde 470 bin kişi tarafından izlendiğini belirterek galasında yönetmen ve ekibinin ayakta alkışlandığını, ancak aynı zamanda “öfkeli eleştiriler”e maruz kaldığını kaydetti.

Eleştirilerin bir kısmını da aktaran gazete, “saldırıların” etkisini gösterdiğini belirtirken bunun örneği olarak bir okulun öğrencilerini belgesele götürmekten vazgeçmesini gösterdi.

The İndependent, “Mustafa”nın etkisinin ne olacağı konusunda farklı görüşleri olduğunu belirtirken de Dündar gibi bazılarının askeri ve sivil arşivlerde bulunan ve henüz halka açılmayan, Atatürk’ün günlükleri ve mektuplarının yayınlanması zamanının geldiğini düşündüğünü de yazdı.

MEHMET ALİ KIŞLALI-Radikal

Yaşar Büyükanıt ‘Mustafa’ filmini, açılış gecesinde seyrettikten sonra, çıkarken beğendiğini söylemiş. Sonra çeşitli yazardan, çeşitli değerlendirmeler geldi.
***
Nazlı Ilıcak, Sabah’ta ‘Tapınmayalım… Atatürk’ü sevelim’ başlıklı yazısında, ‘Yıllardır Atatürk’ü putlaştırmayın, tabuları kırın’ dedik durduk. Demokratik bir ülkede gerçeklerin bilinmesinin memlekete hizmet eden büyük adamların değerini aşındırmayacağını, birçokları gibi biz de söyledik. Aksine aziz bir hatırayı ideolojik kalıba sokup ‘dokunulmaz’ ilan ederseniz, daha fazla düşman üretirsiniz, insanları kutuplaştırırsınız” dedi.
‘Mustafa’ filminin ‘putu’ değil, ama bazı tabuları yıktığını yazdı.
‘Can Dündar şahane bir eser ortaya çıkarmış’ ise genel değerlendirmesiydi.
***
‘Mustafa’ya gittim…’ başlıklı köşesinde Yılmaz Özdil’in değerlendirmesi farklıydı.
“Sarhoş/Kafayı bulunca ağlayan/Hoyrat/Soğuk/Kalpsiz/Çevresine eziyet eden/İtiraz edeni asan/Arkadaşlarını satan/Goygoycuların dolduruşuna gelen/Milletten bihaber/Hatta milleti küçümseyen/Alay eden/Hesabını kitabını bilmeyen/Batı hayranı/Sefa düşkünü/O balo
senin/Bu balo benim, gezen/ Zampara/Cephede bile karı-kız düşünen/Savaşmadığı için sıkılan/Ordu varken, çete kurmaya kalkan/Devrimleri intikam için yapan/Dinsiz/Kendi heykellerini diktiren/Megaloman/Bencil/Günde üç paket sigara içen/Usul usul intihar eden/Psikolojik bunalımda/Yalnız/Çaresiz/Basiretsiz/Zavallı bir adam…/ Mustafa’daki Mustafa bu/…Anafartalar bir saniye/İşgal 2 saniye/Tası tarağı toplayıp kaçmak için, sığır
sürüsünün çıkardığı toz bulutundan bile tırsan/Sığır sürüsüyle düşman ordusunu ayırt etmekten aciz biri/Başkomutanlık meydan muharebesi desen/Taktiğini falan başkasından araklamış zaten…/Hak edilmiş bence Oscar…/En azından Nobel” dedi.
***
Hıncal Uluç ise Sabah’taki ‘Mustafa’ başlıklı notunda, “Boşuna beklemeyin. Mustafa’ya gitmeyeceğim, Görmeyeceğim, yazmayacağım. Yazılanları okudum. Daha önemlisi filmi kimlerin sevip alkışladığını ve de nasıl kullandıklarını gördüm. Bana yeter! Filmin sponsorluğundan çekilen Turkcell’i alkışlıyorum. En doğru kararı vermişler. Adlarına yakışanı yapmışlar” diye yazdı.
***

Hadise – Hadise
Pasaj Müzik – 2008

Sözleri Sezen Aksu’ya bestesi kendisine ait “Deli Oğlan” şarkısı ile bu yaz radyolarda ve gece klüplerinde en çok çalınan parçalarından birinin sahibi Hadise’nin albümü, 24 Eylül’de müzik marketlerde yerini aldı.

Prodüktörlüğünü Yves Gaillard’ın üstlendiği “Hadise” albümünde, Deli Oğlan ve Aşkkolik dışındaki şarkıların söz ve besteleri Hadise ye ait. 17 şarkının yer aldığı albümün kayıtları Brüksel,mMilano ve İstanbul’da tamamlandı.

Müziğini “şehir müziği” olarak tanımlayan Hadise dünyadaki dans müzik trendlerini gündelik konuşma dilini kullandığı şarkı sözleri ile buluşturuyor.

Deli Oğlan’ın da içinde bulunduğu “Hadise” albümünün ikinci hiti “Aşkkolik” sonbaharda yine listelerde 1 numara olmaya aday… Sözleri Deniz Erten, bestesi Özgür Buldum’a ait Aşkkolik; enerjisi ve akılda kalıcı sözleri ile öne çıkıyor.

BİYOGRAFİ:
1985 yılında Belçika’da Anvers yakınlarındaki Mol kasabasında doğan Hadise, Ekonomi ve Çağdaş Diller eğitimi aldıktan sonra, en büyük tutkusu olan müziğe yönelmeye karar verdi. Müzik yapımcıları ve müzikseverler tarafından ilk olarak, Belçika’nın pop idol yarışması ‘‘Idool 2003’’te fark edildi.

Yarışmayı birincilikle bitirmiş olmasa da albüm teklifleri alan Hadise, ilk single’ı “Sweat”i 2004 yılında yayınladı ve single’ın hit olmasıyla müzik kanallarında klipleri sık sık gösterilmeye başlandı. Yurtdışında çıkardığı ikinci single’ı Stir Me Up (Kışkırt Beni-6 Mayıs 2005) ile tüm Avrupa’da farkedildi ve çıkış parçası “Stir Me Up”, pek çok Summer Hits albümüne girdi. Üçüncü single’ının adı olan Milk Chocolate Girl (Sütlü Çikolata Kız-9 Ekim 2005), daha sonra Hadise’nin lakabı haline geldi. Dördüncü single’ı Ain’t No Love Lost (13 Ocak 2006) albümündeki Ain’t No Love Lost adlı şarkının Burdayım adıyla Türkçe bir versiyonu oluşturuldu. Hadise’nin beşinci single’ı Bad Boy (Kötü Çocuk – 4 Ağustos 2006), yazın piyasaya sürüldü ve diğer albümler gibi o da dinleyici kitlesinden olumlu tepkiler aldı. 3 Ekim 2007 tarihinde yeni single çalışması olan “A Good Kiss” adlı single ‘ı piyasaya çıkardı ve şarkının klibini İstanbul’da çekti.

Haziran 2008’de yurtdışında yayınlanan Hadise albümü ile müzik serüvenine devam eden sanatçı Sezen Aksu’nun sözlerini yazdığı Deli Oğlan şarkısı ve klibi ile 2008 yazında Türk radyolarında ve müzik televizyonlarında 1 numaraya kadar yükseldi.

1. Intro
2. Deli Oğlan
3. Aşkkolik
4. My man and the devil on his shoulder
5. My body
6. Prisoner
7. A good kiss
8. All together
9. Men chase women
10. Creep
11. Good morning baby
12. Don’t ask
13. Intimate
14. Busy bee
15. Comfort zone
16. Who am I ?
17. A song for my mother

BİCE İSTANBUL

Bice, 1926 yılında Milano’da “il Ristorante Da Gino e Bice” ismiyle bir küçük aile restoranı olarak Beatrice Ruggeri tarafından kuruldu. Misafirperverliği ve sıcakkanlılığı ile tanınan Beatrice Ruggeri, o dönemde misafirlerin kendilerini evinde hissedebilecekleri bir mekan yaratmıştı. Sonraki yıllarda oğulları Remo ve Roberto Ruggeri annelerinin vizyonunu dünyaya yaymayı başardılar.

Bugün dünyanın değişik şehirlerinde 40’ı aşkın restoranıyla hizmet veren Bice, başlıca Milano, New York, Chicago, Los Angeles, Dubai, Miami, Tokyo, Buenos Aires, Singapur, Seoul, Sao Paulo şubelerinde gerçek İtalyan lezzetleri sunuyor.

Bice’nin Milano’da başlayan hikayesi İstanbul’da devam ediyor. İstanbul’un merkezinde bulunan Süzer Plaza’nın giriş katında yer alan Bice, yemek zevkini en üst seviyede yaşamak isteyenlerin buluşma noktası. İtalyan mutfağı dendiğinde akla ilk gelen Bice, keyifli bir öğle yemeği ile iş arasında tatlı bir mola vermek isteyenlerin, sevdikleriyle unutulmayacak bir akşam yemeği planlayanların, şarap tutkunlarının, gerçek İtalyan tatlarını deneyimlemek isteyenlerin ilk adresi.

80 yıllık deneyimini ambiyansa olduğu kadar, kaliteli servis anlayışına ve tabii ki eşsiz yemeklerine en iyi şekilde yansıtan Bice, sıcak mutfağı, özel mönüsü ve İtalyan, İspanya, Şili şaraplarından oluşan seçkin bir şarap koleksiyonu ile misafirlerini bekliyor. Bice’nin hem yönetim ekibinde, hem de mutfağında, konularında çok deneyimli İtalyan yöneticiler ve şefler hizmet veriyor.

Hızlı ve lezzetli bir yemek için öğle saatlerinde servis edilen “Express Lunch” ve hafta içi 16:00-19:00 saatleri arasında yapılan “Happy Hour ve Coffee Break” ise İstanbul Bice’nin misafirlerine sunduğu ayrıcalıklardan yalnızca birkaçı.

Bice’nin İtalyan şeflerinin tavsiye ettiği tatlar; başlangıç olarak deniz mahsülleri salatası, ana yemekte Istakozlu Linguini, tatlı olarak ise ise kekin içinden akan erimiş çikolatanın en lezzetli halini yansıtan Volcano…

Dünyadan Al Pacino, Robert De Niro, Madonna, John Travolta, Jennifer Lopez, Brad Pitt, Penelope Cruz, Sean Connery, Mel Gibson, Frank Sinatra, Michael Jordan, Sting, Sophia Loren, Kevin Costner, ve Cameron Diaz gibi birçok tanınmış simanın uğrak yeri olan Bice, Istanbul’da da bu geleneğini bozmuyor, ünlülerin buluşma noktası oluyor.

SERVIS GÜNLERİ VE SAATLERİ :
Hafta içi hergün 12:00-23:00; Cuma-Cumartesi 12:00-24:00; Pazar 17:00-23:00

Yemek Türü : Bar-Cafe-Pub, İtalya Mutfağı
Adres : Süzer Plaza, Elmadağ
Tel : 0212 – 334 40 40
Açılış/Kapanış : 12:00 – 24:00
Web Sitesi : www.bice.com.tr
CC : Visa / Master / Amex

Bu hafta vizyona giren filmler arasında Çağan Irmak’ın “Issız adam” filmi göze çarpanlar arasında.

Quantum of Solace

Gösterim tarihi : 07 Kasım 2008
Yönetmen : Marc Forster
Oyuncular : Daniel Craig , Judi Dench , Mathieu Amalric , Jeffrey Wright
Senaryo : Neal Purvis, Robert Wade, Paul Haggis, Ian Fleming
Müzik : David Arnold
Görüntü yön. : Roberto Schaefer
Tür : Aksiyon-Macera-Dram
Süre :
Yapım yılı : 2008
Ülke : ABD / İngiltere
Dağıtıcı :

Sevdiği kadın Vesper tarafından ihanete uğrayan 007, içinden gelen dürtüye karşı koyarak son görevini kişiselleştirmemeye çalışır. Kararlılıkla doğruyu ortaya çıkarmaya çalışırken Bond ve M , Mr White’ı sorguya çekerek, Vesper’a şantaj yapan, kimsenin tahmin edemeyeceği kadar karmaşık ve tehlikeli bir şebekeyi ortaya çıkarırlar. Adli bilgiler Mi6 ’ya ihanet eden bir kişi ve Haiti’de bir banka hesabı arasında bir ilişkiyi ortaya koyar ve başkasıyla karışan kimliği, Bond’un burada kendi kan davası için çalışan güzel fakat alıngan kadın Camille ile tanışmasını sağlar. Camille, Bond’u doğruca gizemli bir organizasyonun başındaki nereden geldiği belirsiz iş adamı Dominic Greene’e götürür. Görevi nedeniyle Avusturya, İtalya ve Güney Amerika’ya giden Bond, Greene’in dünyanın en önemli doğal kaynaklarından birinin tüm kontrolünü ele geçirmek için sürgündeki General Medrano ile anlaşma yaptığını öne sürerek komplo düzenlediğini ortaya çıkarır. Greene, organizasyondaki ortaklarını, CIA ve İngiliz hükümetindeki güçlü kontaklarını kullanarak, General’e görünürde verimsiz olan bir bölgeyi almak karşılığında Latin Amerika’daki rejimi yıkacağına ve kontrolü ona vereceğine dair söz verir. İhanet ve yalan ortamında Bond gerçeği ortaya çıkarmak için eski dostları ile güçlerini birleştirir. 007, Vesper’ın ihanetinden sorumlu olan kişiyi bulmaya yaklaştıkça Greene’nin tehditkar planını ortaya çıkarmak ve organizasyonunu durdurmak için, CIA’in, teröristlerin ve hatta M’in bir adım önünde olmak zorundadır.

Güneşin Oğlu

Gösterim tarihi : 07 Kasım 2008
Yönetmen : Onur Ünlü
Oyuncular : Haluk Bilginer , Özgü Namal , Hümeyra Akbay , Ferit Kaya
Senaryo : Onur Ünlü
Müzik :
Görüntü yön. : Aras Demiray
Tür : Komedi
Süre :
Yapım yılı : 2008
Ülke : Türkiye
Dağıtıcı : Tiglon

Bütün hayatını bir mucize bekleyerek geçiren Fikri Şemsigil, sonunda bu mucizeyi yaşar ve ‘Güneşin Oğlu’ olduğunu öğrenir. Fakat yaşadığı mucize, düşündüğünün aksine Fikri Bey’in hayatını alt üst eder. Fikri Bey’in ruhu artık, çevresindeki insanların bedenlerine girip çıkmaktadır.

Ve sonunda Fikri Bey, bu kez, yıllarca beklediği mucizeden kurtulmak için, gerçeklerin peşine düşmek zorunda olduğunu anlar. Olaylar çığırından çıkmıştır. Peki, karşı apartmandaki komşusu dünyalar güzeli kız ne olacaktır?

Issız Adam
Gösterim tarihi : 07 Kasım 2008
Yönetmen : Çağan Irmak
Oyuncular : Melis Birkan , Yıldız Kültür , Goncagül Sunar , Gözde Kansu
Senaryo : Çağan Irmak
Müzik : Aria
Görüntü yön. : Gökhan Tiryaki
Tür : Dram-Romantik
Süre :
Yapım yılı : 2008
Ülke : Türkiye
Dağıtıcı : Most Production

Alper 30lu yaşlarda, gurme sayılacak düzeyde yemek kültürü olan kendi restoranının sahibi iyi bir aşçıdır. Lüks yaşamayı seven, işinde başarılı ama özel yaşantısını her gün farklı kadınlarla birlikte olarak düzene koyamamış, hayatını; yaptığı yemekler, günübirlik ilişkiler, paralı kadınlar üçgeninde yaşayan birisi iken; Hayatının akışı, bir gün Beyoğlu’ nun arka sokaklarında, aradığı eski plak için bir kitapçıya girmesiyle değişir.

Ada 20′ li yaşlarının sonlarında, güzel, çocuk kostümleri tasarlayıp diken, Alper’ in modern yaşamının aksine çok mütevazı, hayatta fazla inişleri çıkışları olmayan genç bir kadındır. Bir gün eski bir kitabi bulabilmek için Beyoğlu’ nda dolaşırken Alper ile ayni kitapçıya girer. Çapkın bir adam olan Alper, Ada’ nın güzelliğinden etkilenir ve Ada’ yı takip etmeye başlar. Ada’ nın aradığı kitabi bulmuştur. ilk sayfasına telefon numarasını yazar. Ada’ nın işyerine kadar devam eden takip, Alper’ in tanışma bahanesiyle aldığı kitabı Ada’ ya vermesiyle son bulur. Ada ve Alper’ in yaşamlarında ilk defa karşılaştıkları tutkulu aşkın ilk sinyalleri bu kitapla başlar. Alper kopamadığı özgür hayatinin içersinde Ada’ ya yer açmaya çalıştıkça, yaşamının daraldığını fark eder. Aşkı ve özgürlüğü arasında kalan Alper’ in sessiz çığlıklarını duyamayan Ada, kendini aşkın rüzgârına kaptırmıştır bir kere; Ve yaşam bir kere daha aşk oyununun perdelerini Ada ve Alper için açacaktır.

Issız Adam, modern hayatın yalnızlaştırdığı insanları anlatan, yemekler, anneler, eski şarkılar ve aşk üzerine bir film.

Son Cellat

Gösterim tarihi : 07 Kasım 2008
Yönetmen : Şahin Gök
Oyuncular : Kadir İnanır , Sırrı Elitaş , Mazlum Çimen , Erol Demiröz , İskender Bağcılar
Senaryo : Macit Koper, Hülya İniş
Müzik : Mazlum Çimen
Görüntü yön. : Ali Utku
Tür : Dram
Süre :
Yapım yılı : 2008
Ülke : Türkiye
Dağıtıcı : Medyavizyon

Son Cellat, 12 Eylül sonrası askeri cunta yönetimi sırasında, savcı Yusuf ile arabacı Yusuf’un, dönemin eylemci gençlerinin de tutuklu bulunduğu hapishanede gelişen dostluklarını anlatıyor. Bu, onların dostlukla başlayan ve ibretlik bir acıya dönüşen yaşamlarından bir kesitin öyküsü…

Filmde, ülkenin askeri cunta ile yönetildiği bir dönemde hapse atılan savcı Yusuf (Atilla Saral) ile cinayetle yargılanan cahil bir köylünün, arabacı Cabbar’ın (Kadir İnanır) arasında kurulan dostluğun çerçevesinde karanlık bir dönemde geçen insanlık acıları, idam edenlerle idam edilenlerin dramı anlatılıyor.

Mustafa

Gösterim tarihi : 29 Ekim 2008
Yönetmen : Can Dündar
Oyuncular : Bahadır Yazıcı , Gökhan Akyüz , Burak Onaran , Ediz Mehmedali
Senaryo : Can Dündar
Müzik : Goran Bregovic
Görüntü yön. : Candan Murat Özcan
Tür : Belgesel
Süre :
Yapım yılı : 2008
Ülke : Türkiye
Dağıtıcı : Warner Bros.

10 Kasım 2008, Atatürk’ün ölümünün 70. yıldönümü. Türkiye 70 yılda Ata’sı için dört başı mamur bir film yapamadı. Yapılan belgeseller, Türkiye ölçeğiyle sınırlı, belli bir dönemle kısıtlı ve resmi bir dilde tutsak kaldı.

Selânik’ten Dolmabahçe’ye kadar hayatını başından sonuna mercek altına alan, onu şablonlardan uzak olarak askeri, siyasi, insani boyutlarıyla anlatan bir filmin eksikliği hep hissedildi. Mustafa, işte bu ihtiyaca cevaben hazırlandı.
Seslendirenler : Yetkin Dikinciler, Beyhan Saran, Arif Soysalan

Düşes

Gösterim tarihi : 31 Ekim 2008
Yönetmen : Saul Dibb
Oyuncular : Keira Knightley , Charlotte Rampling , Dominic Cooper , Ralph Fiennes
Senaryo : Jeffrey Hatcher, Amanda Foreman (Kitap)
Müzik : Rachel Portman
Görüntü yön. : Gyula Pados
Tür : Dram-Tarih
Süre : 110 dk.
Yapım yılı : 2008
Ülke : Danimarka / ABD / İngiltere / İtalya / Fransa
Dağıtıcı :

On sekizinci yüzyıl sonlarında geçen filmde, dönemin en güzel ve karizmatik kadınlarından olan Düşes Georgiana Cavendish (Keira Knightley) yaşadığı aşk, müsrifliği ve politikaya el atması sonucunda itibarını kaybeder.

Devonshire Dükü ile evli olmasına rağmen Earl Grey ile yasak aşk yaşaması, en iyi arkadaşı Leydi Bess Foster, kocası ve kendisi arasında karmaşık bir ilişkiye dönüşür.

Can Dündar’ın çok tartışılan belgeseline en ağır eleştiri Müjdat Gezen’den geldi.

Can Dündar’ın yapım ve yönetmenliğini yaptığı “Mustafa” adlı belgesel ile ilgili tartışmalar sanal aleme de sıçradı. Facebook’ta Dündar için yabancı “John” benzetmesi yapıldı. Filmin gelirinin ise vakıflara bağışlanması istendi.

Gazeteci Can Dündar’ın yapım ve yönetmenliğini yaptığı ‘Mustafa” adlı belgesel bazı kitleler tarafından büyük tepki aldı. Günlerdir süren tartışmalara bir de internet eklendi. Dünyanın en büyük paylaşım sitelerinden ‘Facebook”ta Dündar fanlarının kurduğu ‘Can Dündar” sayfası, Mustafa belgeseli tartışma platformuna döndü.

Bazı protestocular Dündar için ‘John” benzetmesi yaparken, bazı üyeler ise, ‘Dündar’a kına yollayalım” linki oluşturdu. Sanal platformda Dündar’ın destekçileri de bulunuyor. Çocuklarını filme götüren velilerin ‘Korkmayın çocuklarınız izlesin, liderler de insandır” mesajları dikkat çekiyor. Dündar’a yapılan bir çağrı da belgeselin gelirinin vakıflara bağışlanması.

Tiyatro Dergisi tarafından bu yıl altıncısı düzenlenen “Tiyatro Ödülleri” sahiplerini buldu. Harbiye’deki Kenter Tiyatrosu’nda düzenlenen ödül töreninde, “Yılın Yapımı” ödülüne Dostlar Tiyatrosu “Sivas’93 adlı oyunuyla layık görüldü.

“Yılın Yönetmeni” ödülünü “Şeylerin Şekli” adlı oyunla Mehmet Ergen kazanırken, “Yılın Kadın Oyuncusu” ödülünü Ayça Bingöl, “Yılın Erkek Oyuncusu” ödülünü de Sezai Altekin aldı.

“Yılın Yazarı” ödülüne “444” adlı oyunla Yiğit Sertdemir’in değer görüldüğü gecede, “Yılın Çevirmeni” ödülünü “Bana Bir Picasso Gerek” adlı oyunun çevirisiyle Şükran Yücel aldı.

“Yılın Sahne Tasarımcısı” ödülü “Bir Şehnaz Oyun”da ki tasarımıyla Ali Cem Köroğlu ve “Mutlu Yıllar” oyunundaki tasarımıyla Barış Dinçel arasında, “Yılın Işık Tasarımcısı” ödülü ise “Savaş İkinci Perdede Çıkacak” adlı oyunla Yakup Çartık ve “Oyunu Bozuyorum” oyunuyla Yüksel Aymaz arasında paylaştırıldı.

“Yılın Giysi tasarımcısı” ödülünün “Bayazıt” adlı oyunla Canan Göknil’e verildiği gecede, “Yılın Oyun Müziği” ödülünü “Savaş İkinci Perdede Çıkacak” adlı oyunun müziğini yapan Çiğdem Erken kazandı.