Bir Psikiyatristin Günlüğü

Psych-Istanbul, Cinema-Philia, Tiyatroseverler ve Hayata Dair Ayrıntılar…

Çaresizlik öğrenilmiştir.
Başarılı olmak da öğrenilebilir.
Sende sandığından fazlası var!
Gelebileceğin en iyi yerde değilsin.
Yeni bir hayat için gereken, yeni bir akıldır.
Doğru şeyi yapmak için yanlış zaman yoktur.
Rüzgarı suçlamayı bırak, yelkenleri kullanmayı öğren!
Seyirci koltuğundan sıkıldıysan, sahneye çık.
Zirvede her zaman bir kişiye daha yer var.
Her şey seninle başlar!
Başkaları yapabildiyse, sen de yaparsın.
Hayatta ya tozu dumana katarsın,
Ya da tozu dumanı yutarsın.
Seçim senin!

Mustafa Kemal’i düşünüyorum;
Yeleleri alevden al bir ata binmiş
Aşıyor yüce dağları, engin denizleri,
Altın saçları dalgalanıyor rüzgârda,
Işıl ışıl yanıyor mavi gözleri…

Mustafa Kemal’i düşünüyorum;
Yanmış, yıkılmış savaş meydanlarında
Destanlar yaratıyor cihanın görmediği
Arkasından dağ dağ ordular geliyor
Her askeri Mustafa Kemal gibi.

Mustafa Kemal’i düşünüyorum;
Gelmiş geçmiş kahramanlara bedel
Hükmediyor uçsuz bucaksız göklere.
Al bir ata binmiş yalın kılıç
Koşuyorlar zaferden zafere…

Mustafa Kemal’i düşünüyorum;
Ölmemiş bir Kasım sabahı!
Yine bizimle beraber her yerde.
Yaşıyor dört köşesinde vatanın
Yaşıyor damar damar yüreklerde.

Mustafa Kemal’i düşünüyorum:
Altın saçları dalgalanıyor rüzgârda,
Mavi gözleri ışıl ışıl görüyorum.
Uykularıma giriyor her gece.
Elllerinden öpüyorum.

Ü.Yaşar OĞUZCAN

Ulusal Kurtuluş Savaşımızın önderi ve Cumhuriyet devletimizin kurucusu büyük insan Atatürk 70 yıl önce bugün gözlerini yaşama kapamıştı.

Ne var ki bugün Atatürk üzerine tartışmalar yoğunlaşmıştır.

Bu olguyu doğal mı saymalıyız?

*

Doğal saysak bile bir temel gerçeğin altını çizmek zorundayız. Atatürk üzerine tartışmalar iki kavram göz ardı edilerek yapılırsa kasıtlı bir amaca hizmet edebilir.

Bu iki temel kavram nedir?

Emperyalizm. .

Ve Aydınlanma..

Bu iki sözcük Atatürk’e ilişkin değerlendirmeleri tartabilmek için yol göstericidir; gerekli tarihsel kültürü ve teraziyi oluşturur.

Ne yazık ki günümüzde yaşanan Atatürk tartışmalarında bu iki tarihsel ve bilimsel kavramın kasten üstü örtülmektedir.

*

Aydınlanma tarihi Batı’da beş yüzyıllık bir geçmişe sahiptir.

Martin Luther’den başlayan, Hümanizma ve Rönesans’la süregelen tohumlanmadan sonra bilimselliği öne çıkaran, sanayileşmeyle altyapısını kazanan Aydınlanma, laikliği benimseyen toplumlarda demokrasinin gerçekleşmesini sağlamıştır.

Mustafa Kemal Atatürk bu koskoca tarihi, bir devrimle, -sanayi altyapısı olmayan- Anadolu’da gerçekleştirme hedefine bağlanmış bir liderdir.

Laik Cumhuriyetin kuruluşunda sivil-asker bürokratların ve aydınların öncülüğü bir zorunluktu.

Osmanlının şeriat düzenini aşarak laik hukuk yapısını kazanması demokratik Cumhuriyet devleti için kaçınılmazdı.

*

Bu atılım, ancak tek partili bir iktidarla gerçekleştirilebilird i.

Aydınlanmış Avrupa’da, demokratik tarihsel mirası benimsemiş laik bir toplumda, tek parti faşizm demektir.

Ancak şeriat yasalarını benimsemiş ve Aydınlanmamış bir azgelişmiş ülkede laik içerikli yasaları tek partiyle devlet düzenine dönüştürmek bir demokratik devrimdir.

Bu devrimin lideri Atatürk, emperyalizmin Sevr Antlaşması’yla paylaşmak istediği Anadolu’da ilk Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın lideri olduğu için iki olguyu birden gerçekleştirebildi:

Kurtuluş..

Ve kuruluş.

*

Atatürk ölümünden 70 yıl sonra bile bu kadar benimseniyor ve seviliyorsa, toplumun şuuruna aşılanmış tarihsel bilinçten söz edilebilir; inanıyoruz ki halkımız Mustafa Kemal’in anlamını onun gerçek kişiliğiyle özdeşleştirecek bir sağduyunun mirasçısı ve sahibidir.

Ancak yine toplumsal ve bilimsel bir gerçektir ki, her devrim, toplumda karşıdevrim eğilimlerini de yaratır.

Bugün ülkemizdeki karşıdevrim eğilimleri emperyalistler tarafından desteklenen bir süreç yaşıyoruz; dünyanın süper gücü Amerika’nın “Büyük Ortadoğu Projesi” kapsamında Türkiye’ye yönelik “Ilımlı İslam Devleti Modeli” öngörüsü artık kimsenin meçhulü değildir ve pratikte bir hayli mesafe almıştır.

Günümüzde Atatürk tartışmalarının yoğunlaşması da bu ortamda ve süreçte değerlendirilmelidir .

*

Türkiye, Atatürk devrimi sayesinde, İslam dünyası kapsamında tek laik ve demokratik Cumhuriyet olabilme onurunu kazanmıştır.

Ancak toplumdaki karşıdevrim sürecini göz ardı etmek de çok sakıncalıdır.

Karşıdevrim yalnız sivil kesimde mayalanmaz ve çok partili rejimde boy göstermez; bu yolda Türkiye çok kötü bir dönem yaşamış, ülke 12 Eylül rejiminde Atatürkçülük edebiyatı ve görüntüsüyle gerçek kimliğini örtmeye çalışan bir askeri cuntanın güdümünde ıstırap çekmiştir.

O dönemde Başyazarımız Nadir Nadi’nin “Ben Atatürkçü Değilim” adlı başyazısı tarihsel gerçeği sergiliyordu.

Bugün çok partili rejimde karşıdevrim siyasetiyle birlikte Atatürk düşmanlığı da üstü açık ya da örtülü biçimde yürütülmektedir.

*

Cumhuriyet Türkiyesi uygarlık sınavını verebilecek midir?

Demokrasinin ‘olmazsa olmaz’ koşulu laiklik korunabilecek midir?

Avrupa’da laiklik ve demokrasinin beşyüz yıllık kanlı bir tarihsel süreci var.

Olaya bu açıdan bakılınca Atatürk’ün ölümünden bu yana geçen 70 yıl kısa bir zaman dilimi gibi görülebilir.

Ancak tarih 21’inci yüzyılda eskisine oranla çok hızlı yaşanıyor.

Biz 20’nci yüzyılda ilk Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı vermiş ve ilk demokratik devrimi gerçekleştirmiş Anadolu’da Atatürk’e layık değerlerin savunulacağına ve sürdürüleceğine inanıyoruz.

Atatürk’ü ve uygarlık savaşımını anlamış olanlar, bu yolda el ele verebilirlerse, üstesinden gelinemeyecek bir sorun ve engel yoktur.
10 Kasım 2008 – Cumhuriyet

70 yıl geçmiş…

Anıtkabir full.

Dede-bebe.

Kadın-erkek.

Türbanlı-türbansı z.

Zengin-fakir.

Türk, Kürt, Laz, Çerkez.

Niye?

*

9’u 5 geçe…

Türkiye esas duruşta.

Kasketli.

Piercingli.

Nasıl olabilir?

*

Ya Dolmabahçe?

Gidersin de…

Küllenmiş olması lazım.

Ağlamazsın.

Ağlıyor herkes.

*

10 Kasım’ı anlarım, 29 Ekim’i anlarım, tatildir, cumartesi pazarı da anlarım…

Mesela, perşembe günü insan niye Anıtkabir’e gider arkadaş? Salı?

Ankara’nın nüfusu 4 milyon…

Geçen sene 13 milyon kişi gelmiş!

*

Bağımsız ruh desen… Bağımsızlık sevdalısı olduğumuz söylenemez pek… Öyle olsa, Amerika’nın Avrupa’nın kucağına oturmaktan, IMF’den emir almaktan rahatsız olurduk, mandacıları baş tacı yapmazdık… Sorsan, Cumhuriyet’in anlamını bilenlerin oranı, üzücü çıkabilir. Say desen, çoğumuz devrimleri bile sayamaz. Egemenliğe baksan, kayıtsız şartsız milletin olmadığını hepimiz biliyoruz… Çanakkale zaten geçildi. İstanbul’un kurtuluşunu, Dokuz Eylül’ü fener alaylarıyla falan kutluyoruz ama, telefonu İngiliz’e, bankaları Yunan’a satmaktan gocunmuyoruz.

*

Peki, bunca karalamaya rağmen…

Niye seviyoruz O’nu bu kadar?

Niye unutmuyoruz?

Niye özlüyoruz?

*

Benim cevabım şu…

Bu milleti soymadı!

*

Ülkesini işgalden kurtaran, rejimini değiştiren, devrimler yapan lider, dünyada çok… Ama bu işleri yaptıktan sonra, milletini soymayan dünyadaki tek lider o…

Rakıyı filan anlatırlar, bunu anlatmazlar.

21. İSTANBUL FOTOĞRAF GÜNLERİ (Tema “GERÇEK”)

BAKIRKÖY RUH VE SİNİR HAST. HASTANESİ PROJESİ- FOTOĞRAF SERGİSİ

(24 Kasım-16 Aralık 2008 – İFSAK Sergi Salonu – Açılış: 24 Kasım st: 19.30)

“GERÇEKTEN GERÇEKLER”

Öteki… Her şey işte böyle başladı.

Asırlardır hep ayrı tuttuk, kendimizi onlardan ve onları hayattan. Yıllardır yaşadıkları psikiyatrik hastalıklar ise onları gerçeklerden, gerçeklikten uzaklaştırdı ve bazen de gerçekler ağır geldi omuzlarına. Ve biz toplum olarak ne kadar kendi gerçeğimize dalıp gerçekleri görmezden geliyor olsak da onlar gerçekti.

Onlar; günlerden bir gün Bakırköy’de Gündüz Hastanesi’nde kesişmişti yolları, burası gerçeklerini kabullenmek, sosyalleşmek, hayata karışmak için bir fırsat, bir basamaktı . Ve dört ay önce burada fotoğrafla tanıştılar. İfsak ve Olympus desteği ile sağlanan fotoğraf makinalarıyla fotoğraf çekmeye başladılar ve gerçeği aradılar. Başlangıçta tedirginlikleri oldu. Hayata ve insanlara uzaktan bakarken insanların arasına karışıp fotoğraf çekebilmek zordu. Önceleri kimsesiz sokaklar, kediler, ağaçlardı çektikleri sonra gözler gözlerle buluşunca çekindiler, zoom yetişti imdatlarına böylece uzakları yakın ettiler. Bazı zamanlar ise kendilerine karşı mücadele verdiler evden dışarı çıkıp fotoğraf çekmeye gidebilmek için. Hastalıklarıyla savaşmak yeterince zor iken buna bir de ilaç yan etkileri eklenmişti. İlaçlardan eller titriyor, makinanın titreşim önleme sistemi bile yetmiyordu çoğu zaman. Ama yılmadılar tekrar tekrar denediler. Her hafta çekilen fotoğrafları seçerken başarmanın, gelişmenin, hayata karışmanın, gerçekliğe bir adım daha yaklaşmanın heyecanını yaşadılar.

Bir kendini gerçekleştirme yolculuğuydu bu

Zaten sanat da değil miydi kendini gerçekleştirmenin bir yolu?

Ve şimdi sizler hazır mısınız gerçeklere?

Evet

onlar gerçek ,

ve bu fotoğraflar

Gerçekten gerçekler…

Proje Danışmanları: Sibel Coşkun, Özlem Yıldız

Kürator: Barış Şimşek

Katılanlar: Mesut Çiftçi, G.E, Lidnan Hartum, İ.K, Senem Odabaşı, O.K, Hikmet Can, T.S, Nusrettin Elik, Ç.D,

SERGİYE BEKLİYORUZ

Çocuk,
>
> Beni anlatan bir film yapmýþsýn çocuk. Kýzgýným, utanç içindeyim. Sana
> deðildir kýzgýnlýðým. Filmdeki Mustafa?dan da utanmýþ deðilim.
> Baþaramamýþým. Bundandýr utancým. Komutam altýnda bu vatan için
kanýný akýtan mehmetlerden utandým. Özgürlük demiþtim çocuk, benim
karakterimdir.
> Ýlim demiþtim çocuk, tek yol göstericidir. Karanlýktan korkardý demiþsin
> benim için. Korkardým evet. Bu ulusu boðmak üzere olan karanlýktan
> korktum. Ama insaf be çocuk, korkup da kaçmadým ya. Söküp atmadým mý
o karanlýðý bu ülkenin üzerinden? Diktatör demiþsin bir de. Hiç okumadýn mý
> çocuk? Nerede benim nesilleri emanet ettiðim öðretmenler? Anlatmadýlar mý
sana? Baþkomutan olarak cepheden cepheye koþarken, ülkede hala padiþahlýk
> rejimi varken ve bütün kararlarý tek baþýma verebilecekken neden bir
> meclis kurdum ben çocuk? Böyle diktatör olur mu? Ah be çocuðum. Neden, m
nasýl düþman ettiler seni bana? Baktým aþktan, sevgiden, aileden bahseden
güzel þeyler yazmýþsýn
> bugüne kadar. Belli iyi bir insansýn. Çalýþkansýn, zekisin. Hacýlarý,
> hocalarý anlarým da çocuk, seni anlayamýyorum. Onlar hiç sevmedi beni.
> Yüzyýllardýr süren iktidarlarýný aldým ellerinden. Kara cüppeleri ile
> çöktükleri milletin ümüðünden çekip aldým hepsini. Sevmeyecekler beni
> elbette çocuk. Peki sen çocuk, sen neden kol kola girdin bu kara
> kalplilerle?
>
> Dedim ya çocuk sana deðil kýzgýnlýðým. Baþaramamýþým. Anlatamamýþým
demek ki özgürlüðün kýymetini, baðýmsýz bir ulusun, onurlu bir bireyi
olmanýn ne büyük bir nimet olduðunu bunca konuþmamda. Yazýk olmuþ be çocuk.
Onca vatan evladýnýn kanýna, onca ananýn göz yaþýna. Veremem ki þimdi
hesabý çocuk, ne o gencecik bedenlere, ne gözü yaþlý annelere. Bu muydu
uðruna bizi ölüme gönderdiðin vatan derlerse, bu nesiller miydi
ölü evlatlarýmýzýn kanýyla kurduðun ülkeyi emanet ettiðin diye sorarlarsa
ne derim ben onlara be çocuk?
>
> Olmadý be çocuk olmadý….
>
> Yazan : Taner Yenidoðan

Amerikalı araştırmacılara göre, agresif gençler başkalarının acı çektiğini görmekten hoşlanıyor. Gençler, bir kişinin bir başkasına kazara ya da isteyerek acı çektirdiğini gösteren videoları seyrederken beyinlerindeki haz merkezinin bulunduğu bölgenin faaliyete geçtiği ortaya çıktı.

Washington- Chicoga Üniversitesi psikoloji ve psikiyatri profesörü Dr. Jean Decety, scanner ile beyinleri incelenen agresif yapılı gençlerin, bir kişinin bir başkasına kazara ya da isteyerek acı çektirdiğini gösteren videoları seyrederken beyinlerindeki haz merkezinin bulunduğu bölgenin faaliyete geçtiğinin ortaya çıktığını açıkladı.

Buna karşılık, agresif eğilimleri olmayan gençlere bu türden video gösterildiğinde beyinlerinin bu bölgesinde bir tepki görülmediğini belirten Dr. Decety, normalde merhamet uyandırması gereken bu sahnelere verilen tepkilerin incelenmesi için ilk kez scanner kullanıldığını da kaydetti.

Memur-Sen Genel Sekreteri ve Sağlık-Sen Genel Başkanı Mahmut Kaçar, yaptıkları anketle halkın yüzde 96’sının hastaneye gittiklerinde hekimler tarafından özel muayenehanelere yönlendirilmekten rahatsızlık duyduklarını belirttiklerini söyledi.

Sağlık-Sen’in teşkilatlarına yönelik olarak Aydın’da düzenlenen Bölge Eğitim Toplantısı’nda konuşan Memur-Sen Genel Sekreteri ve Sağlık-Sen Genel Başkanı Mahmut Kaçar, hekimlerin tam gün çalışmasına halkın büyük oranda destek verdiğini belirtti.

Sağlık-Sen’in Tam Gün Yasası ile ilgili 7 bölgede düzenlediği anket sonuçlarını değerlendiren Kaçar, ”Vatandaşlarımızın yüzde 96’sı hastaneye gittiklerinde hekimler tarafından özel muayenehanelere yönlendirilmekten rahatsızlık duymaktadır” diye konuştu.

Sağlık-Sen’in sosyal tarafları tam gün konusunda düzenlediği bir panelde bir araya getirdiğini hatırlatan Kaçar, Sağlık Bakanlığı verilerine göre hekimlerin yüzde 74’ünün yasa çıkmadan tam gün uygulamasına geçtiklerini kaydetti.

Kaçar, tam gün çalışma konusunda Sağlık-Sen’in temel yaklaşımının, sağlık hizmeti alanlarla birlikte sağlık hizmeti sunanların haklarının da korunduğu ve çağdaş düzeye ulaştırıldığı bir düzenlemenin hayata geçirilmesi olduğunu belirtti.

Sağlık-Sen yetkiye hazırlanıyor

Sağlık-Sen’in kurumsallaşması sürecinde eğitim programlarının çok önemli bir yeri olduğunu vurgulayan Kaçar, ”Bugün burada gerçekleştirdiğimiz, önümüzdeki haftalarda Mersin, Antalya, İstanbul ve Ankara ile sürdüreceğimiz bölge eğitim toplantılarıyla teşkilatımızın tüm birimlerini önce 2009 yılındaki yetki mücadelesine, daha sonra da geleceğin sendikacılığına hazırlayacağız” diye konuştu.

İki gün sürecek olan eğitim toplantısında, hukuk, mevzuat, sendikal motivasyon, etkili iletişim ve beden dili konularında katılımcılara seminerler verilecek.

”Akıl ve Ruh Sağlığı Alanında İnsan Hakları” adlı bir rapor yayınlandı. Rapora göre, bakım merkezlerinin kent dışında olması, çocukların toplumla ve aileleriyle ilişki kurmasını engelliyor.

İstanbul – Ruh Sağlığında İnsan Hakları Girişimi ve İnsan Hakları Gündemi derneklerinin işbirliğiyle ”Akıl ve Ruh Sağlığı Alanında İnsan Hakları” raporu hazırlandı.

Ekimde açıklanan rapor ve York Düşesi Sarah Ferguson’un Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu’na (SHÇEK) bağlı zihinsel engelliler merkezlerinde yaptığı gizli çekimlere ilişkin, Sabancı Üniversitesi İletişim Merkezi’nde basın toplantısı düzenlendi.

Toplantıda konuşan İnsan Hakları Gündemi Derneği üyesi avukat Nalan Erkem, 7 kentte yürütülen rapor çalışmasının, Sağlık Bakanlığı’na bağlı 6 akıl ve ruh sağlığı hastanesi ile SHÇEK’e bağlı 6 rehabilitasyon merkezinde gerçekleştirildiğini söyledi. Erkem, raporun hazırlık sürecinde, kurumları, İşkenceyi Önleme Komitesinin kriterleri çerçevesinde ziyaret ettiklerini ifade etti.

Raporda, bakım merkezlerinin kent dışında olmasının, çocukların toplumla ve aileleriyle ilişki kurmasını engellediği, mekansal anlamda tüm kurumların neredeyse şehirlerin dışında ve engellilere uygun olmayan mekanlar durumunda olduğunun vurgulandığını belirten Erkem, çocukların bu mekanlarda kendi engelliliklerini aşacak olanaklara sahip olmadıklarının da tespit edildiğini kaydetti.

Ziyaret ettikleri kurumlardan birinde, normal zekalı çocuk grubunun, ağır zihinsel engellilerle aynı ortamda bulunduğunu belirten Erkem, bunun sakıncalarına işaret etti.

Saray Rehabilitasyon Merkezi

Raporun hazırlık sürecinde Saray Rehabilitasyon Merkezi’ni de ziyaret ettiklerini vurgulayan Erkem, buradaki koşulların da kötü olduğunu ifade etti. Burada, ”çocukların ellerine pet şişe benzeri şeylerin takıldığını ve çocukların yataklara bağlandığını gördüklerini” söyledi.

Sarah Ferguson’un iddiaları

Erkem, York Düşesi Sarah Ferguson’un, SHÇEK’e bağlı zihinsel engelliler merkezlerinde yaptığı gizli çekimlere ilişkin de Saray Rehabilitasyon Merkezi’nin çok büyük bir kompleks olduğunu, her bölümde tespit (bağlanma) odası bulunmadığını ifade etti.

”Tıpkı Sarah Ferguson’un gördüğü gibi biz de yataklarda bez parçaları, ip parçaları gördük. Bunlar tespit amaçlı mı kullanılıyordu bilmiyoruz” diyen Erkem, ayrıca bazı psikiyatri hastalarının ilaç dozlarının uzmanlar tarafından düzenlenmesi gerekirken hemşireler tarafından düzenlendiğini iddia etti.

CAN DUNDAR’A CEVAP

Bu genc arkadas Antalya Universitesi’ in,aslanlar gibi iktidara direnen,rektorunun ogludur.. Bu iletiyi tek basina kaleme aldigini da ogrendim..Helal olsun bu gence. Bu yasta; bu kadar gozlem , bilgi ve ciddiyet…. Bizim Anadolu’muz ne cevherler yetistiriyor. . Okudukca gururlandim. . Ulkemizin yarini asla karanliklarda kalmayacak hatta bir gunes kadar parlak olacak.. Ben zaten umudumu asla kaybetmedim Ne mutlu Turkum diyene,mutlu boyle genclere.. .
******** ***********************************************************
Sayın Can Dundar,
Ben Bilkent Universitesi Bilgisayar Muhendisliği bolumunde yuksek lisans yapmakta olan bir oğrenciyim. Adım Ateş Akaydın.
Ataturk ille ilgili yaptığınız belgeseli uzulerek soyluyorum hic beğenmedim. Ozetle belgeselde rahatsiz oldugum konular şunlar: Oncelikle, Vahdettin’in Ataturku bilinci olarak vatani kurtarmasi icin Samsun’a gonderdiği konusundaki iddia halen tartışılan,temelsiz ve acık soyleyim Fethullah taraftarları ve Osmanli sevdalilari tarafindan sIklikla dile getirilen bir goruştur. Boyle bir konuya belgeselinizin son derece taraflı yaklaşması kanimca cok uzucudur. Bilakis Vahdettin Ataturk icin tutuklama ve idam karari cıkartılmasına on ayak olmuş biridir.
Ikinci olarak, Mustafa Kemal’i Ataturk yapan ve en buyuk savaşlardan biri Canakkale savaşına son derece az yer verilirken, Ataturk’un ozel hayatina, ozellikle Madame Corinne’e yazdiği mektuplara gereksiz derecede cok ye verilmistir.
Belgeselinizde Ataturk’un yuksek idealleri ve amaclari etrafinda sekillenmek yerine, Ataturk’un aldigi – ve kanimca alinmasi Cumhuriyetimiz icin hayati zorunluluk teskil eden – kimi kararları Ataturk’un kişiliğine zarar verecek şekilde kullanmanız kabul edilemez. Ozellikle Ataturk’un Ankara Meclisinin acılması sırasında takiyye yaptiğini ima eder şekildeki aciklamalariniz, Ataturk’ un Lenin kozunu oynadiğini dile getirirken ustune vura ;musluman ve komunist yoldaşlarım;şeklinde ifadelerin gectiği gazete kupurlerine ozellikle yer vermeniz, uslup acisindan cok uzucudur ve kullandiginiz ifadeler de Ataturk’umuzu dinsiz bir komunist gibi gostermektedir. Bu olaylar ile ilgili gercekler, maksatlar ve yontemler ayirt edilebilir şekilde ve duzgun bir uslup ile sunulabilirdi ama siz bundan gordugum kadariyla kacinmissiniz.
Ataturk’un not defterindeki, kendisinin iktidara gelmesi halinde bir darbe ile ve zorla sistemi baştan aşagıya değiştirecegi konusundaki ifadelerin pek cok kere vurgulanmiş olmasi,Terakkiperve r Cumhuriyet Fırkasının liderleri ve silah arkadaslarnı idama gondermiş olması ya da onları bastırmış olması, Mussolini’nin ressamina bir portresini yaptırmıs olmasına ve ressamin yorumlarina ozellikle yer verilmesi ve Avrupada kimi gazeteler tarafından bir diktator olarak nitelendirilmesine ozellikle yer verilmis olması bence Ataturk’un kişiliğine hakarettir. Yine ayni donemdeki gazeteler Ataturk’un dunya tarihinde bin yilda bir gorulen bir dahi oldugunu beyan etmektedir. Ve sizin calismaniz, Ataturk’un butun dunyanin kabul ettigi bir dahi ve gercek bir lider oldugunu adeta saklamak ister bicimde secilmis gazete kupurleriyle doludur. Bunlar Ataturkumuzu sanki bir diktator gibi gostermektedir! Size soruyorum sayin Dundar siz Şeriatla ve Faşizmle yonetilen bir ulkede Cumhuriyeti getirmeyi başaran, kadınları sosyal hayata katan, nerdeyse hic okuma yazma bilmeyen bir halkı 10 sene gibi kısa bir surede okuma yazma bilir hale getiren kac tane diktator gordunuz? Medeniyet icin gerekli yol ve yordamları lutfen diktatorlukle karistirmayiniz. Siz Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının irticai faliyetlerinden bahsettiniz mi? Kubilay olayindan ve Ataturke gonlunu vermis diger kemalistlerden bahsettiniz mi? Gercekten bir diktatorluk ve faşizm ornegi gormek istiyorsaniz lutfen bir İran’a bakin, bir Misir’a bakin, Afganistan’a, Pakistan’a bakin. Ve hatta hatta ozellikle AKP iktidariyla birlikte son donem Turkiye’sine bakin. Hele hele Turkiyemizde Ergenekon gibi eşi kara carşaflı ve kendisi imam hatipli olan ve adı yolsuzluklara bulaşmış bir savcının yonettiği bir dava varken, Ataturkcu dusunce derneginin uyeleri, profesorler, emekli komutanlar, Cumhuriyet gazetesi yazarlari, Cumhuriyet mitinglerini organize edenler, Cumhuriyetle yaşit olan insanlar ve halkin bilinclenmesine gercekten yardım eden insanlar haklarindaki suclama bile netlik kazanmadan ve onlara bildirilmeden tutuklanirken, ceza evlerinde olume terkedilirken ve DARBECILIKLE suclanirken, sizin cikip da Ataturk’e DARBECI demeniz igrenc ve acıklı bir benzetme olsa gerek! Turkiye’nin her gun PKK teroru yuzunden sehit verdigi gunumuzde, ulke ic savaşın ve bolunmenin eşiğine gelmişken, o kadar sacmalıkla doldurdugunuz belgeselinizin arasında sanki cok gerek varmiş gibi “Ataturk de Kurtlere Ozerklik verilmesi ile ilgili konusmustu” gibi ifadeler kullaniyor olmaniz yangina benzinle gitmek demek degil de nedir sayin Dundar? Sizin belgeseliniz vizyona girdigi sırada farkındamısınız ki mecliste DTPliler guzelim ulkemi 25 parcaya bolebilmek icin uğraşmaktaydı?
Ataturk’un gunde bir şişe raki bitiren, sarhoş ve yalniz bir adam olarak nitelenmiş olması ve devletin onemli meselelerinin tartisildigi ve Cumhuriyetin coşkusunun yaşandığı Ataturk’un sofrasinin bayagi ve sıkıcı olarak gosterilmesi de ayrı bir konu…
Sayin Sureyya Ciliv’in ve Turkcell’in sponsorlugunuzu yapmaktan vazgecmiş olmasına şaşmamak gerek. Zaten bu karar bile nasil bir manzara ile karşilaşacagimizi işin en başindan haber vermişti. Zaten size olsa olsa “Bizim Universitemizde Ataturku bile eleştirebilirsiniz” diyen vakıf universiteleri sponsor olabilirdi ve oldu.
Sonuc olarak ben bu belgeseli izledikten sonra sizi gercekten cok ayipladim. Siz benim eskiden tanidiğim Can Dundar olmaktan cıkmışsınız. Bu yapim kanimca sadece iki maksatla yapilmiş olabilir diye dusunuyorum. Ya siz Cumhuriyet’in ve Kemalizm’in ilkelerine ters dusup fethullahcilarin, yobazların ve boluculerin ekmegine yag surer bir hale geldiniz ya da entellektuel anlamda Turkiye’de vatan sevdasini, Ataturk sevdasini yitirmis kimi sanatcilar ve yazarlar gibi doğru bilinen ve kabul edilen degerlere radikal ve uygunsuz bir şekilde ters duşuyor olmanin sanat olduğunu dusunmeye başladiniz. Şahsen ben Turkiyenin ikinci bir Orhan Pamuk’a ihtiyacı olduğunu duşunmuyorum.
Şayet size Ataturk’umuze diktator diyen O Avrupadan ya da O Amerikadanbirkac ay icinde ‘Mustafa’ dan oturu oduller yağmaya başlarsalutfen bu dediklerimi hatirlayiniz ve ozellikle Şevket Sureyya Aydemir’in “Tek Adam”‘ini Ataturk’;un “Nutuk”‘unu tekrar ve busefer anlayarak okuyunuz ve Mustafa’ya Ataturk demeyi ogreniniz!

Vakit ayirdiginiz icin tesekkur ederim,

Ateş Akaydın