Bir Psikiyatristin Günlüğü

Psych-Istanbul, Cinema-Philia, Tiyatroseverler ve Hayata Dair Ayrıntılar…

Çek Cumhuriyeti’nin tur operatörlerinden Cedok’un Türkiye temsilciliğini yapan Ahoy Uluslararası Seyahat ve Turizm firması tarafından seyahat acentaları ve bazı basın mensuplarına yönelik ”Çek Cumhuriyeti Tanıtım Gezisi” düzenlendi.

Ülkenin başkenti Prag, Rönesans, Gotik ve Barok mimarisindeki binaların sıralandığı şirin sokakları, eski şehir meydanının ihtişamlı havası, her yanı süsleyen heykelleri ve akşam kaleden yansıyan ışıkların altında tekne gezintisi yapılabilen Vltava nehriyle, Avrupa’nın en romantik ve güzel şehirlerinden biri…

Özellikle, bir yandan tarihe yolculuk yapıp bir yandan da her dakika rotantizmi yaşamak isteyen aşıklara hitap eden bu şehir, dans, müzik, eğlence, tarih ve doğal güzelliği bir arada sunmasıyla da dünyanın her tarafından turist çekiyor. Öyle ki Prag sokaklarını dolaşırken Çek’lerden çok turistlere rastlanıyor. Şehrin sakinleri kenti turistlerin gezintisine bırakmış gibi her taraf fotoğraf çektiren, kafelerde oturup kenti izleyen, müzelere girmek için sırada bekleyen turistlerle dolu. Nitekim 1 milyonluk kente yılda 4 milyon turist geldiği düşünüldüğünde, bu manzaranın normal olduğu görülüyor.

Günün her dakikası devinimin devam ettiği şehirde, gezilmek için birçok mekan bulunuyor, ancak her noktasını görebilmek ve ruhunu hissedebilmek için Prag’ın yürüyerek gezilmesi gerekiyor.
Şehrin simgesi tarihi kale

Şehir turuna başlamak için en uygun nokta Prag’ın simgesi olan tepedeki Prag Kalesi… Buraya çıkmak için fayton tarzında ya da 1950’li yıllara ait arabalar tercih edilebilir. Ancak özellikle zilini çalarak ilerleyen eski tramvayın tekerleklerinin tıkırtıları arasında caddeler arasından tepeye tırmanmak ayrı keyif veriyor.

Tepeye çıkıldığında konukları ilk olarak kaleni önündeki kraliyet bahçesi karşılıyor. Kalenin büyük giriş kapısında ise Çek askerler ile dev heykeller bekliyor. Kale, içindeki saray ile mimarisi ve büyüklüğüyle göz kamaştıran katedral, müzeler, Romanesk manastır, Altın sokak ve çeşitli galerilerin olduğu binalardan oluşuyor. Turistlerin içeri girmek için uzun kuyruklar oluşturduğu kalede, her mekanı ayrıntılarıyla görmek isteyen birinin en az yarım gününü harcaması gerekiyor.

Kalede en dikkat çeken yapı, uzun yıllar inşaatı tamamlanamayan, Çek Cumhuriyeti’nin en büyük katedrali Aziz Vitus… Yapımına kral 4. Charles’in ‘‘dinde daha güçlü olma” isteğiyle 1344 yılında başlanan ancak inşaatı 1929’da tamamlanan Gotik ve neogotik tarzdaki katedral, 124 metre uzunluğu ve 33 metre yüksekliğiyle de dünyanın 5. büyük katedrali. Çevresindeki çirkin suratlı ejderha heykellerinin de yapıyı kötü ruhlardan koruduğuna inanılan katedralde, yağmur oluğu görevini de üstlenen bu heykellerin çirkinliğinin, bunları yapan heykeltraşın çok çektiği kayınvalidesini resmetmesinden kaynaklandığı belirtiliyor.

Şato izlenimi de veren kalede, Orta Avrupa’nın en eski kilisesi St. George ile savaşta kocası ölen kadınların kullanımına açılan huzurevi de ilgi görüyor. Bir zamanlar ünlü yazar Kafka’nın da çalıştığı Altın Sokak ise kalenin en popüler yeri. Surların üstüne yapılmış küçük odalardan oluşan sokakta, bir dönem simyacılar gezermiş.

Saat kulesini Osmanlı gösterişi temsil ediyor

Köprüden geçtikten sonra biraz yüründüğünde artık Prag’ın şehir hayatı ve ünlü astronomik saat kulesinin de bulunduğu eski şehir meydanı karşımıza çıkıyor.

Her saat başı birçok turistin önünde toplandığı saat kulesinde yelkovan her 12’yi gösterdiğinde ilginç bir gösteri başlıyor.

Üzerinde 12 burcun da temsil edildiği saatin üst kısmında, her saat başı çanlar çaldığında iki küçük pencere açılıyor ve içinden 12 havariyi temsil eden heykeller çıkıp izleyenlere selam veriyor. Aynı anda saatin sağ yanındaki yaşam ve ölümü temsil eden iskelet figürü elindeki asayı yere vurup, ”topraktan gelip toprağa gitmeyi” hatırlatırken, hemen yanındaki ”şatafat ve gösterişi” simgeleyen elindeki sazıyla bir Osmanlı ile saatin öbür ucundaki ”cimriliği” anlatan Yahudi, ”Hayır” dercesine kafasını sağa-sola sallıyor. Bu dünyaca tanınmış 1400’lü yıllardan kalma saat kulesinde de tıpkı Charles Köprüsü’nde olduğu gibi o dönemdeki Osmanlı’ya karşı ön yargıların izleri görülüyor.

 

Orta Çağ’da yaşıyor ve hayaletli şatosu var

Çek Cumhuriyeti’nde Prag’dan sonra en fazla ilgi çeken yerlerden biri de tüm yapılarıyla UNESCO Dünya Miras Listesi’ne giren 700 yıllık Chesky Krumlov şehri…

Tepesindeki şatosu ve tamamı bozulmamış Orta Çağ yapımı evleriyle şirin kasaba görüntüsü veren Chesky Krumlov’da eskiden yerleşim bulunmasına rağmen, artık şehir tamamen otel ve restoranların bulunduğu turistik bir mekan.

Etrafını çevreleyen nehir ve arkasındaki ormanla dünyadan bağlarını koparmış olan bu kent, gelenleri Orta Çağ’a götürüyor. Tipik Orta Çağ görüntüsü veren şehrin şatosunun bahçesinde de kurulduğu günden bu yana süren geleneğe uygun olarak ayı besleniyor. Şatonun içini gezerken, beslenen bu ayıların öldükten sonra postlarının halı olarak kullanıldığı görülüyor.
Birinci katında Rönesans, ikinci katı Barok ve Rokoko tarzında yapılan şatonun hayaleti bile var. Söylentiye göre, burada yaşayan beylerden birinin karısının hayaleti şatoda bazı geceler beyaz giysilerle dolaşıyormuş. Şatonun genellikle karanlık olan odalarından geçerken bu bilgileri dinlemek, ilginç bir ortam yaratıyor.

Şatoda bir diğer dikkat çeken özellik ise yataklar… 1,60 metre uzunluğundaki yatakların bu boyutu, o dönem ki insanların boylarının kısa olmasından değil, boylu boyunca uzanınca öldüklerini sanıp korkmalarından ve kadınların saçlarının bozulmaması için oturarak uyumalarından kaynaklanıyor.

Şatoda dolaşırken bir odada altın kaplama at arabası ile büyük boyuttaki tavlanın bulunması da dikkat çekiyor. Bunun yanında bir dönem şatoda yaşayan Schwarzen ailesinin ambleminde, rehberlerce Türk olarak anlatılan ama Moğol görünümünde olan bir insanın gözünü karga oyarken resmedildiği görülüyor.

Değerleriyle koruma altında olan Chesky Krumlov’da, nehirde rafting veya teknelerle gezinti yapmak da mümkün. Burada bir zamanlar manastır olan, Komünist rejim döneminde otele çevrilen yapı da konaklamak ve yöresel yemek için uygun mekanlardan. Oteldeki duvarların tamamında asılı dini tablolar ile rahiplerin balmumu heykelleri de ilginç atmosfer sunuyor. Bu küçük şehre en fazla Avrupa ülkeleri ile Çin, Japonya ve Güney Kore’den turist geldiği belirtiliyor.

Türkiye Psikiyatri Derneği Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Doğan Yeşilbursa, ekonomik krizin insanların ruh sağlığı üzerinde ağır bir tahribat yaptığını söyledi.

Yeşilbursa, “İşini kaybeden bireylerin, işini koruyan kişilere göre depresyon oranları 2 kat fazladır. İşsizlik aynı zamanda riskli alkol kullanımını, madde kullanımını ve suç davranışını artırıyor. En önemlisi de işsizliğin intihar riskini 2-3 kat arttırmasıdır. İşsizlik gibi kayıt dışı çalışma da hem kadınların hem erkeklerin ruh sağlığını olumsuz yönde etkiliyor” dedi.

Yeşilbursa, bu tablo karşısında neler yapılması gerektiğini de şöyle açıkladı:
“İşsizlik yardımının miktarı, kapsamı ve süresi arttırılmalı. Sağlık hizmetleri ücretsiz ve kolay ulaşılır olmalı. İşsiz kalan kesimlere yönelik ruhsal destek üniteleri kurulmalı. Sağlık hizmetlerinden alınan katkı payları ve ilaç yüzdeleri kaldırılmalı. Her düzeyde eğitim kurumunda ruhsal ve bedensel rahatsızlıklara karşı eğitim programları hazırlanmalı. En önemlisi de işsizlik ve yoksullukla mücadelede ciddi politikalar geliştirilmelidir.”

 

“Sağlığı ayrılan pay azalıyor”

Türkiye Psikiyatri Derneği Başkanı Dr. Şeref Özer ise, ekonomik krizden en çok sağlık sisteminin etkilendiğini savundu, “Çünkü kriz sürecinde tasarruf tedbirleri kapsamında sağlığa ayrılan pay azalıyor. Aynı zamanda işsizlikle birlikte sağlık güvencesi de kesilmiş oluyor. Sağlık sistemi ağır bir darbe alıyor” diye konuştu.

Özer, ekonomik kriz döneminde insanların en çok ruh sağlığının bozulduğunu vurguladı, “Vakalar, 2-3 kat artıyor. İşsiz kalan kişi, kendini suçluyor, kendini beceriksiz, yetersiz görüyor. Saldırgan davranışlar ve şiddete başvurma da artıyor. Bu yüzden önlem alınmalı” değerlendirmesinde bulundu.

Günde bir bardak vişne suyu vücudun günlük antioksidan ihtiyacını karşılamaya yetiyor…

Yakut kırmızı rengi ile reçelini yemeğe alıştığımız vişne, içerdiği mineral ve vitaminler sayesinde, birçok hastalığa karşı koruma kalkanı yerine geçiyor. İçeriğinde bulunan ve meyveye kırmızı rengini veren “antosiyanin” ise vişneye hücre yenileme yani antioksidan özelliğini kazandırıyor. Günde bir bardak vişne suyu tüketimi ile vücut günlük antioksidan ihtiyacını karşılıyor.

Ekolay’ın haberine göre; Kalp ve damar hastalıklarından kansere hastalık riskini azaltmaya yardımcı olan vişne, kas ağrılarının hafifletilmesi, hafıza gelişimi ve kilo dengeleme gibi konularda da etkin rol oynuyor. Hemen her iklim koşulunda yetişebilen vişne meyvesi, Türkiye’nin her bölgesinde yetiştiriliyor. Dünyanın ikinci büyük vişne üreticisi koltuğuna yerleşen Türkiye’de, dünya vişne üretiminin % 16sı gerçekleştiriliyor.

Canlı kırmızı rengi ve tatlı ekşi tadından dolayı, yıllar boyu özellikle reçel ve turta yapımında kullanılan ve daha çok suyu ile karşımıza çıkan vişne, içeriğinde bulunan doğal bileşikler sayesinde birçok hastalığa karşı koruyucu kalkan görevi görüyor.

Tam bir vitamin ve mineral deposu olan vişne meyvesinde bulunan A ve C vitamini ile sodyum, potasyum, kalsiyum ve fosfor mineralleri, özellikle ateşli hastalıklara karşı güçlü bir silah.
 

Yakut kırmızısı vişnenin “ekşi” artıları saymakla bitmiyor…

Ferahlatıcı etkisi yüksek bir meyve olan vişnenin şeker oranı kirazdan düşük olduğu için daha az kalori içeriyor. Diareyi kesmesi ve idrar söktürücü özellikleri, mide ve karaciğerin düzenli olarak çalışmasına yardımcı olmasının yanı sıra, vücutta biriken fazla suyun dışarı atılmasında etkin rol oynuyor.

Sindirim sisteminin dengeli ve düzenli fonksiyonu için önemli bir meyve olan vişne ile ilgili yapılan ön araştırmalar gösteriyor ki; vişnedeki “antosiyanin”ler, kolon kanseri riskini de önemli ölçüde azaltıyor.

Kırmızının Gücü: “Vişneye can alıcı kırmızısını veren ‘Antosiyanin’ neye yarıyor?”

Kırmızı ve mor renkli meyve ve sebzelerde, çiçeklerde, morumsu yapraklı ağaçlarda bulunan renk verici bir madde olan antosiyanin, içinde bulunduğu meyvede çok güçlü bir antioksidan yani hücre yaşlanmasını önleyici bir etki yaratıyor. Antosiyanin yardımıyla sağlıklı dokuları ve hücreleri koruyan vişne böylelikle, anti-aging özelliği de taşıyor ve kanser ile kalp ve damar hastalıklarına yakalanma riskini azaltıyor. Antosiyanin oranının yükseldiği koyu renkli olan vişnelerde, aynı zamanda daha fazla miktarda minerale rastlanıyor.

Japon beslenme uzmanları tarafından, Tsuda Üniversitesi’nde 2003 yılında gerçekleştirilen bir araştırmaya göre, hipoinsülinemi ve hipoglisemiye yol açabilen yüksek yağ içeren besinlerin verdiği söz konusu zararlar, antosiyanin sayesinde dengelenebiliyor.

Diğer bir deyişle, şeker düzeyi düşük olan vişne, kilo kontrolünde önemli bir görev üstleniyor. Michigan Üniversitesi’nde yapılan çalışmalar, antosiyanin maddesinin kolesterolün, kan şekerinin düşürülmesi ve karaciğerde daha az yağ birikimi konusunda çok etkili olduğunu ortaya çıkarıyor. Vişne ise, antosiyanin açısından en zengin meyveler arasında yer alıyor.
 
 
Günde bir bardak vişne suyu, vücudun günlük antioksidan ihtiyacını karşılıyor…

Beslenme uzmanları, günlük antioksidan ihtiyacının karşılanması adına günde 3,000 – 5,000 ORAC (Oksijen Radikalleri Emilme Kapasitesi) ünite alınmasını öneriyor. Yaklaşık 100 gram vişne suyu konsantresinde ise, 12,800 ORAC ünite bulunuyor. Bu da gösteriyor ki, günde bir bardak olarak tüketilecek vişne suyu, vücudun antioksidan ihtiyacını ciddi ölçüde karşılıyor. American Journal of Clinical Nutrition (Amerikan Klinik Beslenme Yayını) tarafından 2006 yılında yapılan açıklamaya göre vişne, kırmızı şarap, bitter çikolata ve portakal suyunu geride bırakarak, en yüksek antioksidan içeriğe sahip 50 besin arasında 14üncü sırada yer aldı.
 

Doğal bir ağrı kesici: Vişne Suyu !

Michigan Eyalet Üniversitesi tarafından yürütülen bir araştırmaya göre, “antosiyanin” olarak bilinen kırmızı kimyasalların aynı zamanda kas ağrılarını hafifletebileceği belirtiliyor. Spor egzersizleri ve ağırlık çalışmalarının hemen sonrasında oluşan geçici kas zedelenmelerinde, içeriğindeki antosiyanin sayesinde vişne etkin rol oynuyor. Yaklaşık olarak 100 – 120 vişnenin antosiyanin içeriğine sahip olan bir şişe vişne suyu, ağrı kesici yerine doğal ve keyifli bir alternatif sunuyor.
 

Zihin açıklığı için vişne suyu!

Damar sertleşmesini önleyen, kan basıncını düzenleyen ve iltihaplanmaları durdurucu özelliğe sahip olan vişne, aynı zamanda halk arasında “zihin açıklığı” olarak tabir edilen zeka açıklığı ve hafıza gelişimi için de son derece faydalı.

Tufts Üniversitesi tarafından yapılan açıklamaya göre antosiyanin, beyin hücre duvarlarına en etkili şekilde nüfuz ederek antioksidan koruması gerçekleştiriyor. Uzmanlar, sürekli olarak öğrenmeye koşullanmış öğrencilerin, günde bir bardak vişne suyu tüketmesini öneriyor..

Türkiye vişne üretiminde dünya ikincisi!

Hemen her türlü iklim koşulunda yetişebilen ve Türkiye’nin her bölgesinde üretimi yapılan vişne, meyve suyu üretimine oldukça uyumlu bir meyve olarak karşımıza çıkıyor. Türkiye İstatistik Kurumu’na göre, dünya vişne üretimi verilerine bakıldığında Türkiye, 186 bin ton ile Polonya’nın ardından, tüm dünyada ikinci sırada yer alıyor.

2008 verilerine göre, 2002 – 2008 yılları arasında % 86 oranında önemli bir artış gösteren ve dünyanın ikinci büyük vişne üreticisi koltuğuna yerleşen Türkiye’de, dünya vişne üretiminin % 16sı gerçekleşiyor. Türk tüketicisi tarafından en çok tercih edilen iki tat arasında yer alan vişne, bu defa şeftali nektarının ardından % 24 oranla yine ikinci sıraya yerleşiyor.
 

MEYED hakkında

1993 yılında kurulan MEYED (Meyve Suyu Endüstrisi Derneği) bünyesinde 35 üye firma bulunmaktadır. Sektördeki firmaların tümünü buluşturan MEYED, 1997 yılından bu yana IFU (ULUSLAR ARASI MEYVE SUYU ÜRETİCİLERİ FEDERASYONU) ve 2005 yılından bu yana AIJN (AVRUPA MEYVE SUYU BİRLİĞİ) nin üyesi.

Derneğin başlıca amaçları; meyve suyu kavramını kamuoyuna doğru tanıtmak, sektör içi işbirliğini geliştirmek, firmalar arasındaki bilgi değişimini hızlandırmak, konu ile ilgili araştırmaları desteklemek, kamuoyunu ve ilgili kuruluşları meyve suyu faydaları konusunda bilgilendirmektir.

Günde bir bardak vişne suyu vücudun günlük antioksidan ihtiyacını karşılamaya yetiyor…

Yakut kırmızı rengi ile reçelini yemeğe alıştığımız vişne, içerdiği mineral ve vitaminler sayesinde, birçok hastalığa karşı koruma kalkanı yerine geçiyor. İçeriğinde bulunan ve meyveye kırmızı rengini veren “antosiyanin” ise vişneye hücre yenileme yani antioksidan özelliğini kazandırıyor. Günde bir bardak vişne suyu tüketimi ile vücut günlük antioksidan ihtiyacını karşılıyor.

Ekolay’ın haberine göre; Kalp ve damar hastalıklarından kansere hastalık riskini azaltmaya yardımcı olan vişne, kas ağrılarının hafifletilmesi, hafıza gelişimi ve kilo dengeleme gibi konularda da etkin rol oynuyor. Hemen her iklim koşulunda yetişebilen vişne meyvesi, Türkiye’nin her bölgesinde yetiştiriliyor. Dünyanın ikinci büyük vişne üreticisi koltuğuna yerleşen Türkiye’de, dünya vişne üretiminin % 16sı gerçekleştiriliyor.

Canlı kırmızı rengi ve tatlı ekşi tadından dolayı, yıllar boyu özellikle reçel ve turta yapımında kullanılan ve daha çok suyu ile karşımıza çıkan vişne, içeriğinde bulunan doğal bileşikler sayesinde birçok hastalığa karşı koruyucu kalkan görevi görüyor.

Tam bir vitamin ve mineral deposu olan vişne meyvesinde bulunan A ve C vitamini ile sodyum, potasyum, kalsiyum ve fosfor mineralleri, özellikle ateşli hastalıklara karşı güçlü bir silah.
 

Yakut kırmızısı vişnenin “ekşi” artıları saymakla bitmiyor…

Ferahlatıcı etkisi yüksek bir meyve olan vişnenin şeker oranı kirazdan düşük olduğu için daha az kalori içeriyor. Diareyi kesmesi ve idrar söktürücü özellikleri, mide ve karaciğerin düzenli olarak çalışmasına yardımcı olmasının yanı sıra, vücutta biriken fazla suyun dışarı atılmasında etkin rol oynuyor.

Sindirim sisteminin dengeli ve düzenli fonksiyonu için önemli bir meyve olan vişne ile ilgili yapılan ön araştırmalar gösteriyor ki; vişnedeki “antosiyanin”ler, kolon kanseri riskini de önemli ölçüde azaltıyor.

Kırmızının Gücü: “Vişneye can alıcı kırmızısını veren ‘Antosiyanin’ neye yarıyor?”

Kırmızı ve mor renkli meyve ve sebzelerde, çiçeklerde, morumsu yapraklı ağaçlarda bulunan renk verici bir madde olan antosiyanin, içinde bulunduğu meyvede çok güçlü bir antioksidan yani hücre yaşlanmasını önleyici bir etki yaratıyor. Antosiyanin yardımıyla sağlıklı dokuları ve hücreleri koruyan vişne böylelikle, anti-aging özelliği de taşıyor ve kanser ile kalp ve damar hastalıklarına yakalanma riskini azaltıyor. Antosiyanin oranının yükseldiği koyu renkli olan vişnelerde, aynı zamanda daha fazla miktarda minerale rastlanıyor.

Japon beslenme uzmanları tarafından, Tsuda Üniversitesi’nde 2003 yılında gerçekleştirilen bir araştırmaya göre, hipoinsülinemi ve hipoglisemiye yol açabilen yüksek yağ içeren besinlerin verdiği söz konusu zararlar, antosiyanin sayesinde dengelenebiliyor.

Diğer bir deyişle, şeker düzeyi düşük olan vişne, kilo kontrolünde önemli bir görev üstleniyor. Michigan Üniversitesi’nde yapılan çalışmalar, antosiyanin maddesinin kolesterolün, kan şekerinin düşürülmesi ve karaciğerde daha az yağ birikimi konusunda çok etkili olduğunu ortaya çıkarıyor. Vişne ise, antosiyanin açısından en zengin meyveler arasında yer alıyor.
 
 
Günde bir bardak vişne suyu, vücudun günlük antioksidan ihtiyacını karşılıyor…

Beslenme uzmanları, günlük antioksidan ihtiyacının karşılanması adına günde 3,000 – 5,000 ORAC (Oksijen Radikalleri Emilme Kapasitesi) ünite alınmasını öneriyor. Yaklaşık 100 gram vişne suyu konsantresinde ise, 12,800 ORAC ünite bulunuyor. Bu da gösteriyor ki, günde bir bardak olarak tüketilecek vişne suyu, vücudun antioksidan ihtiyacını ciddi ölçüde karşılıyor. American Journal of Clinical Nutrition (Amerikan Klinik Beslenme Yayını) tarafından 2006 yılında yapılan açıklamaya göre vişne, kırmızı şarap, bitter çikolata ve portakal suyunu geride bırakarak, en yüksek antioksidan içeriğe sahip 50 besin arasında 14üncü sırada yer aldı.
 

Doğal bir ağrı kesici: Vişne Suyu !

Michigan Eyalet Üniversitesi tarafından yürütülen bir araştırmaya göre, “antosiyanin” olarak bilinen kırmızı kimyasalların aynı zamanda kas ağrılarını hafifletebileceği belirtiliyor. Spor egzersizleri ve ağırlık çalışmalarının hemen sonrasında oluşan geçici kas zedelenmelerinde, içeriğindeki antosiyanin sayesinde vişne etkin rol oynuyor. Yaklaşık olarak 100 – 120 vişnenin antosiyanin içeriğine sahip olan bir şişe vişne suyu, ağrı kesici yerine doğal ve keyifli bir alternatif sunuyor.
 

Zihin açıklığı için vişne suyu!

Damar sertleşmesini önleyen, kan basıncını düzenleyen ve iltihaplanmaları durdurucu özelliğe sahip olan vişne, aynı zamanda halk arasında “zihin açıklığı” olarak tabir edilen zeka açıklığı ve hafıza gelişimi için de son derece faydalı.

Tufts Üniversitesi tarafından yapılan açıklamaya göre antosiyanin, beyin hücre duvarlarına en etkili şekilde nüfuz ederek antioksidan koruması gerçekleştiriyor. Uzmanlar, sürekli olarak öğrenmeye koşullanmış öğrencilerin, günde bir bardak vişne suyu tüketmesini öneriyor..

Türkiye vişne üretiminde dünya ikincisi!

Hemen her türlü iklim koşulunda yetişebilen ve Türkiye’nin her bölgesinde üretimi yapılan vişne, meyve suyu üretimine oldukça uyumlu bir meyve olarak karşımıza çıkıyor. Türkiye İstatistik Kurumu’na göre, dünya vişne üretimi verilerine bakıldığında Türkiye, 186 bin ton ile Polonya’nın ardından, tüm dünyada ikinci sırada yer alıyor.

2008 verilerine göre, 2002 – 2008 yılları arasında % 86 oranında önemli bir artış gösteren ve dünyanın ikinci büyük vişne üreticisi koltuğuna yerleşen Türkiye’de, dünya vişne üretiminin % 16sı gerçekleşiyor. Türk tüketicisi tarafından en çok tercih edilen iki tat arasında yer alan vişne, bu defa şeftali nektarının ardından % 24 oranla yine ikinci sıraya yerleşiyor.
 

MEYED hakkında

1993 yılında kurulan MEYED (Meyve Suyu Endüstrisi Derneği) bünyesinde 35 üye firma bulunmaktadır. Sektördeki firmaların tümünü buluşturan MEYED, 1997 yılından bu yana IFU (ULUSLAR ARASI MEYVE SUYU ÜRETİCİLERİ FEDERASYONU) ve 2005 yılından bu yana AIJN (AVRUPA MEYVE SUYU BİRLİĞİ) nin üyesi.

Derneğin başlıca amaçları; meyve suyu kavramını kamuoyuna doğru tanıtmak, sektör içi işbirliğini geliştirmek, firmalar arasındaki bilgi değişimini hızlandırmak, konu ile ilgili araştırmaları desteklemek, kamuoyunu ve ilgili kuruluşları meyve suyu faydaları konusunda bilgilendirmektir.

Alışkanlık yapan, sevdiğiniz her şey vücudunuza zararlı değil, bazıları sağlığınıza iyi bile geliyor… İşte ömrü uzatan gıdalardan birkaçı…

Kahve, tarçın, patates, zeytinyağı ve çay… Bunlar ömrünüzü uzatan besinler. Nereden mi biliyoruz? Amerikan Kanser Araştırmaları Enstitüsü (AICR), vücudu kanser, kalp krizi, Alzheimer ve diyabet gibi ciddi rahatsızlıklara karşı koruyan besinlerin listesini açıkladı. ekolay’ın haberine göre; Uzun ve sağlıklı bir yaşamın yolu bu gıdalardan geçiyor.

Badem: Her gün, bir çay fincanın yarısını dolduracak miktarda, yani 30 gram badem yemeyi ihmal etmeyin. Omega-3 asitli yağları açısından oldukça zengin bir besin olan badem, kandaki kötü kolesterol oranını yüzde 4.4 oranında düşürüyor. Badem böylece damar tıkanıklıklarını önleyerek, dolaşım sisteminin düzenli olarak çalışmasını sağlıyor; kalbi koruyor.

Kahve: Günde iki fincan kahve, özellikle orta yaşlardan sonra görülen Parkinson ve Tip-2 diyabete karşı vücudu koruyor. Kahvede bulunan kafein maddesi, diyabete yakalanma riskini yüzde 35 azaltıyor. Ayrıca ağrı kesici özelliği de bulunuyor. Ancak kahveyi mutlaka kalsiyum deposu olan sütle için. Böylece kafeinin kemikleri zayıflatmasını engellemiş olursunuz.

Tarçın: Her yemekten sonra içinde bir miktar tarçın bulunan bir tatlı yemeyi unutmayın. Tatlı yemek istemiyorsanız, küçük bir çay kaşığı dolusu tarçını doğrudan suya ekleyerek içebilirsiniz. Tarçın kan şekerini düzenliyor, ayrıca sinir sistemini rahatlatıyor. Öte yandan köri baharatının içinde bulunan Tumerik adlı maddenin eklem iltihabını ve romatizmayı önlediğini unutmayın.

Patates: Antioksidanlar yönünden çok zengin. Amerikan Tarım Dairesi’ne göre en yararlı 100 besin arasında 17. sırada yer alıyor. Akciğer kanseri, diyabet ve kalp krizine karşı koruyor. Ancak patatesi kızartmak yerine, yağsız bir şekilde haşladıktan veya fırında pişirdikten sonra yemeyi tercih edin.

Sebze çorbası: Doyurucu ancak kalorisiz bir yiyecek olduğu için özellikle kilo vermek isteyenlerin bir numaralı tercihi. Ayrıca, özellikle sebze çorbası sodyum bakımından zengin. Bir kase sebze çorbasında 500 miligram sodyum bulunuyor. Sodyum, sinir sistemi ve kasların düzenli olarak çalışmasını sağlıyor. Ayrıca vücuttaki sıvı miktarının dengesini düzenliyor. Ancak günde 1500 miligramdan fazla sodyum tansiyon ve kalp rahatsızlıkları konusunda tam bir ters etki yaratıyor.

Zeytinyağı: Zeytinyağı kanser riskini azaltıyor. Günde 25 ml. zeytinyağı alanların idrarlarında, hücrelere zarar veren “8oxodG” adlı maddenin seviyesinin azaldığını ortaya çıkardı. Zeytinyağı kanserin yanı sıra iyi kolesterol (HDL) oranın artmasını sağlayarak kalbi koruyor, 1 çorba kaşığı zeytinyağında 120 kalori bulunuyor. Bu nedenle günde 6 çorba kaşığını geçmeyin.

Çay: Siyah veya yeşil olsun, çayın her türü kanser riskinin azaltılmasında etkili bir rol oynuyor. Çay, kadınlarda rahim kanserine yakalanma riskini yüzde 50 azaltıyor. Göğüs kanseri içinse bu oran yüzde 60’a kadar çıkıyor. Çay ayrıca Alzheimer ve kalp krizine karşı vücudu koruyor.

Trakya topraklarının Ege denizindeki kıyısı Saros Körfezi, su altı zenginlikleri, tertemiz kumsalları ile amatör ve profesyonel dalgıçları bölgeye çekiyor.

İstanbul’a yakınlığı dolayısıyla dalıcıların gözdesi olan Saros, özel firmalar tarafından düzenlenen dalgıçlık kursları sayesinde her hafta onlarca dalış meraklısını ağırlıyor.

Özel firmaların düzenlediği dalgıç kurslarına katılarak teorik eğitimin ardından, dalış yapan kursiyerler, Saros Körfezi’nin mavi derinliklerinde harika bir dünyayı keşfediyor.

Saros Körfezi’nde dalış kursu düzenleyen Tayfun Karataş Dalıcılık Okulu eğitmeni Tayfun Karataş, yaptığı açıklamada, Saros Körfezi’nin önemli dalış merkezlerinden biri olduğunu belirtti.

Saros Körfezi’nde 35 yıldır dalış yaptığını ifade eden Karataş, körfezin 144 çeşit balık, 78 tür deniz bitkisi ve 34 tür süngere ev sahipliği yaptığını söyledi.

Bu özellikleri ile Saros’un, deniz biyologları ve dalış meraklıları arasında büyük ve doğal bir akvaryum olarak nitelendirildiğini vurgulayan Karataş, şöyle devam etti:

”Kaptan Cousteu 1970’li yıllarda gemisi ‘Calipso’ ile Türkiye’yi ziyareti sırasında bu körfezde dalış yapmış ‘kızıl denizin kuzey versiyonu olarak’ nitelendirmiştir. Körfezde yapılan araştırmalarda 243 çeşit deniz canlısının yaşadığı tespit edilmiştir.
Ben 35 yıldır İbrice Limanı’nda dalıyorum. Çünkü İbrice, Saros Körfezi’nde en çok tercih edilen yerdir. İbrice Limanı etrafında ve daha açıktaki kayalıklarda, birçok dalış noktası bulunuyor. Eğitimleri burada veriyoruz. Bunun dışında Minnoş Kayalıkları, Harmankaya ve Toplar Burnu önemli dalış noktalarıdır. Kısaca, Saros Körfezi dünyadaki nadir koylardan bir tanesi. Körfez, kendi kendini temizleme özelliğine sahip.”

Bilinçsiz avlanma önlenmeli

Karataş, Saros Körfezi’nde bilinçsiz avlanma ve kıyılara yeteri kadar önem verilmemesi nedeniyle gün geçtikçe canlı sayısının azalmasına neden olduğunu ifade etti.
Karataş, şöyle devam etti:

”Saros’ta gün geçtikçe canlı sayısı azalmakta, çünkü bilinçsiz avlanma yapılmakta. Bu mutlaka önlenmeli. Burada dalış turizmini geliştirmek için bir takım aktiviteler yapmak gerekli. Bunlardan bir tanesi bize göre yapay resif ve batıklar. Batıkları valilik kanalıyla temin edip burada batırabiliriz. Bodrum ve Kaş’ta uygulanıyor. Hurdaya çıkmış kargo uçaklarını ya da gemileri alıp burada batırabiliriz.

Bu konuda bölgedeki yerel yönetimler ve sivil toplum örgütleri destek olmalı. Ayrıca, federasyonumuzun bu konuya sahip çıkması gerekir. Edirne Valisi Mustafa Büyük bu konuda bizlerle toplantılar yapıyor. Yakında bir batığımız olacak.”

Dalgıç Eğitmeni Ahmet Us da Saros bölgesinde birçok dalış noktası olduğunu ifade etti. Bunlardan bir tanesinin Kiremitlik olduğunu anlatan Us, ”onun haricinde Asker Taşı, Cennet Cehennem gibi pek çok dalış noktası var. Buraları genellikle plankton bakımından çok zengin olduğu için canlı barındıran noktalar. Saros Körfezi dünyadaki nadir koylardan bir tanesi ” dedi.

Saros’ta ilk dalış

Kursiyerlerden Bahar Akyüz de, ilk dalışını gerçekleştirdiği Saros’tan çok keyif aldığını söyledi.

Dalmanın hiçbir zorluğu bulunmadığını vurgulayan Akyüz, ama buna rağmen ilk dalışın heyecanını yaşadığını kaydetti.

Su altının çok güzel olduğunu da anlatan Akyüz, ”burası bambaşka bir dünya. Dalgıçlığı herkese tavsiye ediyorum” diye konuştu.

Günde 5 porsiyon meyve tüketin

Sağlık Bakanlığı, yaz aylarında dengeli beslenmeye daha fazla önem verilmesi gerektiğine dikkat çekerek, günde en az 5 porsiyon meyve tüketilmesi tavsiyesinde bulundu.

Sağlık Bakanlığı, yaptığı bilgilendirme açıklamasında, yaz aylarında vücut direncini artırmak ve vücuda yeterli miktarda vitamin ve mineral alınmasını sağlamak için sebze ve meyve çeşitlerinden yararlanılması gerektiğinin önemini vurguladı, “Günde en az 5 porsiyon sebze ve meyve tüketilmesi ve her gün 2-2.5 litre (12-14 su bardağı) su içilmesi gerekir. Kahvaltıda az yağlı peynirler, zeytin ve taze sebzeler tüketilmeli,kafein içeren içecekler yerine süt, meyve suyu, ıhlamur ve kuşburnu gibi bitki çayları tercih edilmeli” denildi.

Açıklamada, yaz aylarında besinlerin daha kolay bozulduğu ve bunları yiyenler arasında zehirlenme vakalarının görüldüğü de hatırlatıldı, çabuk bozulan et, yumurta, süt ve balık gibi besinlerin saklanmasına özen gösterilmesi istendi.

Kirazla gelen sağlık

Bu yıl bol miktarda ve kaliteli rekolte elde edilen kirazın, B ve C vitaminleri açısından zengin olduğu, antioksidan etkisiyle bağışıklık sistemini güçlendirdiği ve kanı sulandırdığı, kaynatılan sapının ise idrar söktürücü özelliği bulunduğu bildirildi.

Çukurova Üniversitesi (ÇÜ) Tıp Fakültesi Balcalı Hastanesi Diyetisyeni Özgen Arı, yaz meyvesi olan kirazın, hasadının başlamasıyla son günlerde manavlarda ve sofralardaki yerini aldığı söyledi.

Kirazın meyve ve sapının ayrı ayrı yararlı olduğunu belirten Arı, ”B ve C vitaminleri ile magnezyum ve kalsiyum açısından zengin olan meyvesi, bu vitaminler ve antioksidan etkisiyle soğuk algınlığına iyi geliyor ve bağışıklık sistemini güçlendiriyor. Tüm kanser türlerine karşı direnç sağlıyor. Ayrıca kanı sulandırıcı etkisi var” dedi.

Kirazın sapının kurutulduktan sonra kaynatılmasıyla elde edilen çayın da içildiğini ifade eden Arı, şu bilgileri verdi:

”30 gram kiraz sapını 1 litre suda 10 dakika kaynatarak hazırlanabilecek bu çayın, yani idrar söktürücü ve bağırsak düzenleyici özelliği bulunuyor. Böbrekleri çalıştırarak, ürik asit ve ürat tuzlarının vücuttan atılmasını kolaylaştırıyor. Böylece romatizma ve gut hastalıkları, eklem kireçlenmesi ve damar sertliğine karşı olumlu etki yapıyor.”

Bitkilerin ilaçların ham maddesi olduğuna dikkati çeken Arı, ”Bu nedenle her meyve ve bitki ile bunlardan yapılan çay gibi ürünlerin, ilaçlarda olduğu gibi uygun dozlarda tüketilmesi gerekli. Aksi halde fayda yerine zarar getirebilir. Kirazı ve çayını da böbrek hastalarının dikkatli tüketmesi önemli” diye konuştu.

 

İstanbul Kültür Sanat Vakfı tarafından düzenlenen “16. Uluslararası İstanbul Caz Festivali” yarın The Marmara Esma Sultan’da gerçekleştirilecek açılış töreni ve konseri ile başlıyor. Festival 15 Temmuz’a kadar sürecek.

İstanbul’da caz festivali başlıyor. 15 Temmuz’a kadar devam edecek Frstival, 30’un üzerinde konserle cazın coşkusunu İstanbul sokaklarından Boğaz’ın sularına ve değişik semtlere taşıyarak İstanbul’u bir “caz kenti”ne dönüştürecek.

Festival kapsamında 3 Temmuz Cuma günü, New Orleans’ın köklü caz bandolarından New Wave Brass Band, İstiklal Caddesi’nde Galatasaray Lisesi’nin önünde vereceği sokak konseriyle kenti renklendirecek. Grup, canlı ve eğlenceli müzikleri ile önümüzdeki hafta boyunca Kadıköy ve Nişantaşı’nda cazseverlerin karşısına çıkacak.
 

Festival’de ilk hafta

Amerika’yı İngiliz punk’ıyla tanıştıran üç büyük isimden biri, new wave, pop-cazın usta yorumcusu Joe Jackson, 4 Temmuz Cumartesi akşamı saat 21.00’de, İstanbul Modern’de ilk kez İstanbullu hayranlarıyla buluşacak. Elvis Costello ve Graham Parker ile 1970’lere damgasını vuran Jackson, 2000 yılında “En İyi Enstrümantal Pop Kaydı” dalında Grammy kazandı. Bir stilden, bir diğerine geçişler yaparak ve hepsinde de başarılı olarak hayranlarını şaşırtan Jackson için eleştirmenler, sıklıkla “bukalemun” tabirini kullanırken o kendini “eklektik” olarak tanımlamayı tercih ediyor.

7 Temmuz Salı akşamı The Marmara Esma Sultan’da saat 22.00’de sıcak ve yalın yorumuyla Melody Gardot, festival dinleyicilerine Boğaz’a karşı caz keyfi yaşatacak. Müzisyen ve besteci Festival kapsamında blues’dan caza, akustik folktan Latin tınılarına zarafetle ustalığı buluşturan yorumuyla sahne alacak.

European jazz club geceleri başlıyor

Festival kapsamında Avrupalı solistlerle Türkiye’den virtüözleri özel projelerde buluşturan “European Jazz Club” geceleri, Nardis’te saat 22.30’da başlayacak konserlerde Türkiye’nin caz ustaları Avrupalı solistlerle aynı sahnede buluşacak. European Jazz Club’ın ilk konserinde, farklı gitar türlerini çalmadaki ustalığı ile tanınan, genç ve yetenekli müzisyen Cenk Erdoğan Trio’ya, Avrupa’nın en başarılı kadın saksafoncularından Hollandalı Tineke Postma eşlik edecek. Konser 3 Temmuz Cuma akşamı saat 22.30’da başlayacak.

Genç müzik dahisi, kompozitör, aranjör ve piyanist Genco Arı’ya, güçlü doğaçlama teknikleri ve besteciliğiyle dikkatleri çeken genç saksofoncu İtalyan Ada Rovatti eşlik ediyor. Konser, 4 Temmuz Cumartesi akşamı, saat 22.30’da izleyenleri ile buluşacak.
Caz müziğinin dünyaca ünlü sesi Yıldız İbrahimova, 6 Temmuz Pazartesi akşamı, Hollandalı piyanist, besteci ve aranjör Mike Del Ferro eşliğinde, eşsiz vokal teknikleri ve müzikal yetkinliğiyle dinleyenleri büyüleyecek.

European Jazz Club konserleri kapsamında, Müzik kariyeri boyunca caz ve emprovize müziğin farklı türlerinde birçok projeye öncülük eden bas ustası Kâmil Erdem ve grubuna, 7 Temmuz Salı gecesi akordeon ustalarının yanı sıra Santana ve Chick Cora’dan da ilham alan Fransız akordeoncu Renê Sopa eşlik edecek.

 

 

Popun kralı Michael Jackson’ın yazdığı belirtilen vasiyetnamenin bilgisine sahip, adının açıklanmasını istemeyen bir kişi, belgeyi ünlü şarkıcının ailesi ve avukatlarının incelediğini söyledi.

ABD’nin Los Angeles kentinde 25 Haziran’da ölen pop kralı Michael Jackson’ın çocuklarının velayetini annesine verdiği ve tüm malvarlığını bir vakıf fonuna bıraktığı iddia edildi. Jackson’un 7 Temmuz 2002 tarihinde yazdığı belirtilen vasiyetnamenin bilgisine sahip, adının açıklanmasını istemeyen bir kişi, Associated Press ajansına yaptığı açıklamada, ünlü şarkıcının ailesi ve avukatlarının belgeyi incelediğini söyledi. Söz konusu kişi, vasiyetnamede, vasiyeti yerine getirecek kişilerin Jackson’ın uzun süre avukatlığını yapan John Branca ve müzik piyasasından aile dostu John McClain olduğunu kaydetti. Wall Street Journal gazetesinin haberinde, Michael Jackson’ın 2002’de bir vasiyetname taslağı hazırladığı ve buna göre mirasının annesi, 3 çocuğu ve bir ya da birkaç hayır kurumuna verilmesini öngördüğü bildirilmişti. Güçlü müsekkin Bu arada, Jackson’ın evinde çok güçlü bir müsekkin bulunduğu bildirildi. Pop kralının ölümünü ilk duyuran internet sitesi TMZ.com’un haberine göre, şarkıcının evinde anestezistlerin ameliyatlarda kullandığı “propofol” adlı çok güçlü sakinleştirici ilaç bulundu. İnternet sitesinin dayandığı kaynaklardan biri, “Bu tür ilaçlar evde kullanılmaz” dedi ve ilacın en önemli yan etkisinin, ağrı kesicilerle birlikte alınırsa kalbin durmasına yol açması olduğunu belirtti. Aynı kaynak, “İlaç öyle güçlüdür ki, tek başına alındığında bile kalbi durdurabilir” dedi. Provalar kaydedilmiş ABD’de 25 Haziran’da ölen popun kralı Michael Jackson’ın İngiltere’nin başkenti Londra’da vermeye hazırlandığı konserler öncesi yaptığı provaların filme kaydedildiği ortaya çıktı. AEG Live Başkanı Randy Phillips, İngiliz televizyon kanalı Sky News’taki röportajında, bir soru üzerine, Michael Jackson’ın ölmeden önce yoğun bir tempoyla hazırlandığı konserlerin provalarının filme alındığını ve sanatçının provalarda sağlığının gayet yerinde olduğunu halka gösterebileceğini ima etti. Phillips, Jacskon’ın ölmeden önceki sağlık durumuyla ilgili olarak bu kayıtları gösterebileceklerini kaydetti. 50 yaşında ölen Jackson, müzik yaşamı boyunca hiç canlı albüm çıkarmamıştı, dolayısıyla Londra konserleri için yaptığı provalar sırasındaki bu kayıtların inanılmaz bir ticari değeri olacağı belirtiliyor. Phillips, ölmeseydi Jackson’ın Londra’da vereceği konserlerin kayıtlarının gelecekte Jackson ailesi ve sanatçıya yakın başka yıldızlarla birlikte sahnede kullanılabileceğinin de işaretini verdi. Konserlerin organizasyonunu üstlenen AEG Live, satışa çıkar çıkmaz tükenen konser biletlerinin paralarının eksiksiz olarak iade edileceğini açıklamıştı.

Adalet Bakanı Sadullah Ergin, Almanya’daki Deniz Feneri Derneği’nin, Türkiye’de aynı adı taşıyan derneğe yardımda bulunduğunu açıkladı. Konya’da yardım yapılan bir başka derneğin başkanı ise, AKP’li ve Kanal 7 yöneticisi çıktı.

Almanya’da milyonlarca euroluk vurgun yapan Deniz Feneri e. V Derneği ile Türkiye’de aynı adı taşıyan dernek arasındaki bağlantı olduğu ortaya çıktı.

Adalet Bakanı Sadullah Ergin, Almanya’daki derneğin Türkiye’deki derneğe yardımda bulunduğunu açıkladı.

Deniz Feneri yolsuzluğunu yakından takip eden CHP’li Atilla Kart, bir soru önergesi ile, Deniz Feneri e.V’nin Türkiye’de yardım yaptığı derneklerin açıklanmasını istedi. Kart’a ilk cevap Mehmet Ali Şahin’in Adalet Bakanlığı döneminde geldi. Şahin, Almanya’daki Deniz Fenerinin, Türkiye’de 9 derneğe yardımda bulunduğunu belirtti amcak bu derneklerin isimlerini açıklamadı.

“SEHVEN” HATA, GERÇEĞİ ORTAYA KOYDU

Sadullah Ergin’in bakanlık koltuğuna oturmasıyla yeniden önerge veren Kart, 9 derneğin isimlerini istedi. Ergin’in yazılı cevabı ise, Almanya’da mahkum olan dernek ile Türkiye’deki dernek arasındaki bağı ortaya çıkardı.

“Almanya’da kurulu bulunan Deniz Feneri e.V isimli derneğin Türkiye’de yardımda bulunduğu dernek sayısının sehven dokuz olarak bildirildiği; kayıtların tetkikinden 3 dernek ve 1 federasyona yardımda bulunulduğunun anlaşılmıştır’’ diyen Bakan Ergin, bu dernekleri Deniz Feneri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği, Sofular Alaaddin Camii ve Çevre Koruma Derneği, Türkiye İlahiyat Tedrisatına Yardım Eden Dernekler Federasyonu ve İlim Yayma Cemiyeti Konya Şubesi olarak açıkladı.

AKP VE KANAL 7 İLE İLİŞKİ

Yardım edilen dernekler arasında yer alan, Deniz Feneri Derneği’nin dışında İlim Yayma Cemiyeti Konya Şubesi ilginç bir bağlantıyı da ortaya koydu. Çumra Belediye Başkanlığı da yapan ve son seçimde AKP’den yeniden aday olan Nasır Ersöz, derneğin yönetiminde yer aldı. 14 yıl Niğde ve Konya’da imamlık yapan Ersöz, Kanal 7 TV’nin bölge koordinatörlüğünü yaptı. Son seçimde ise başkanlığı MHP’li adaya kaptırdı.

“KAMU YARARINA” ÇALIŞAN FEDERASYON

Deniz Feneri e.V’nin yardımda bulunduğu Türkiye İlahiyat Tedrisatına Yardım eden Dernekler Federasyou ise, Başbakan Erdoğan ile Cemil Çiçek ve Abdülkadir Aksu’nun da kurucuları arasında bulunduğu Birlik Vakfı içinde yer alıyor. Bu federasyon Bakanlar Kurulu kararı ile “Kamu yararına faaliyet gösteren dernek” statüsü kazandı. Halen federasyona bağlı olarak hizmet veren Saadet Narin Din Öğretimine Yardım Vakfı ise Ankara Gençlik Caddesindeki 4 dükkanının gelirini İmam-Hatip liselerinden seçilen öğrencilere burs olarak veriyor.

“HÜKÜMET DELİLLERİ KARARTIYOR”

Bakan Ergin’e “yardım yapılan dernek sayısı neden daha önce 9 olarak bildirilmiş daha sonra 4 olarak düzelmiştir? MASAK’ın çalışmaları soruşturmayı sürdüren Ankara Cumhuriyet Savcılığı’na iletilmiş midir, yoksa MASAK göstermelik bir inceleme mi yapmaktadır?” sorularını yönelten Atilla Kart, “Mevcut anayasal sistemin zafiyet ve çelişkileri istismar edilerek kamu kaynakları talan edilmektedir. Sistemi çökerten, içini boşaltan ve sistemden öç alan bu süreçler yaşanırken, Türkiye’yi yönetemeyen, Türkiye’de Fetret dönemini yaratan, Türkiye’yi diktaya ve kutuplaşmaya götüren bu siyasi iktidar diğer taraftan da Türkiye’yi müstemleke bir ülke haline getirme görevini üstlenmiş durumdadır.” diye konuştu.

“MASAK’A DA MÜDAHALE EDİLİYOR”

Kart bir soru üzerine, dernek sayısının önce 9 daha sonra 4 olarak bildirilmesinin kuşkuların ne kadar yerinde olduğunu gösterdiğini ifade ederek “Hükümet delilleri karartmaktadır. Karartabildiğini karartıyor, karartamadığını bırakıyor. Mehmet Ali Şahin’in bakanlığı döneminde MASAK’ın analiz ve inceleme yaptığı belirtiliyor. Sadullah Ergin yapılan çalışmaların inceleme aşamasına geldiğini söylüyor, nasıl bir çalışma ciddiyetiyse mesafe alınamıyor, 8 aydır bu inceleme ve çalışmalar sürüyor. Hükümet İçişleri Bakanlığının kayıtlarına da MASAK’a da müdahale ediyor.” diye konuştu.


Sezen Aksu’nun başka sanatçılarca yorumlanan eserlerini yeni düzenlemeleriyle yeniden seslendirdiği eserlerden oluşan “Yürüyorum Düş Bahçeleri’nde…” isimli albümü dinleyicilerin beğenisine sunuldu.

1996 yılında benzer bir konsept ile yayınlanan “Düş Bahçeleri” albümünün devamı niteliğindeki albüm akustik ve elektronik altyapılardaki 29 şarkının yer aldığı 2 CD’den oluşuyor. Albümdeki Aykut Gürel, Aytuğ Yargıç, Fahir Atakoğlu, Kıvanch K, Mithat Can Özer, Mustafa Ceceli gibi müzisyenlerin düzenlemeleri, daha önce dinleyici ile buluşmuş eserlerin taze bir sound ile müzik severlere sunulmasını sağlıyor.

“Kaçak”, “Kurşuni Renkler”, “Elveda”, “Sorma”, “Unutamam” ve “Lale Devri” gibi bilinen ve sevilen eserler Sezen Aksu’nun sesinden akustik versiyonlarıyla yer alırken, “Kibir”, “Çakkıdı”, “Yok ki” ve “Büklüm Büklüm” gibi eserler yepyeni elektronik altyapılarıyla dinleyicilerin beğenisine sunuluyor.

Albümde, daha önce yayınlanmamış “Itirafçı Olma”, “Pardon” ve “Tören” isimli 3 eser de yer alıyor.

Çağdaş Sanat performanscılarından Cevdet Erek’in “Katkısız” isimli “yerleştirme” çalışmasının DVD olarak albümle birlikte müzik severlerler paylaşılıyor olması albümdeki diğer bir yenilik olarak dikkat çekiyor. Sezen Aksu, hayatın içindeki farklı anların video görüntülerinden oluşan bu çalışmaya albümünde yer vermesinin nedenini, popüler sanatın büyük kitlelere daha kolay ulaşabilmesi nedeniyle, daha az bilinen sanat dallarının gün ışığına çıkmasına aracılık etmek olarak açıklıyor. Aksu ayrıca, “Günlük hayatın rutin telaşları içinde yuvarlanırken, farkına bile varmadan dikkatimizden kaçan anlara, seslere ve karelere odaklanmak çok kolay değil doğal olarak. Oysa, bütün bunları parantez içine alıp üzerine fazladan hiçbir söz söylemeden, büyük resimden küçük kareleri “olduğu gibi” çekip, çekiştirmeden bize sunan, bunu yaparken de mucizevi bir şekilde ama yine doğallıkla bizi bambaşka bahçelere götürebilen, bize hiç beklenmedik yeni pencereler açıveren gizli gözler var…” şeklinde yorumladığı ve heyecanlandığı bu türden çalışmaları, “bir ömür paylaştık” dediği dinleyicileri ile paylaşmak istediğini söylüyor.

Albümün kapak tasarımında ise, daha önce Aksu’nun “Eksik Şiir” isimli kitabının kapağını da tasarlayan ve ülkemizde ve dünyada birçok önemli filmin afişlerinde imzası bulunan tasarımcı Emrah Yücel’in imzası yer alıyor.

CD 1:
1. İzmir Yanıyor
2. Unutamam
3. Kaybedenler
4. Uslanmadım
5. Elveda
6. Tutunamadım
7. Kurşuni Renkler
8. Uçurtma Bayramları
9. Pardon
10. Lâl
11. Sorma
12. Kaçak
13. Lale Devri
14. Takvim
15. Muhabbet Kuşları

CD 2:
1. Tören
2. Kibir
3. Yok Ki
4. Çakkıdı
5. Anadilim Aşk
6. Bile Bile
7. Gidemem
8. Gelsin Hayat Bildiği Gibi
9. İtirafçı Olma
10. Bekleyelim De Görelim
11. Büklüm Büklüm
12. Söz Bitti
13. Tören
14. İtirafçı Olma