Çek Cumhuriyeti’nin tur operatörlerinden Cedok’un Türkiye temsilciliğini yapan Ahoy Uluslararası Seyahat ve Turizm firması tarafından seyahat acentaları ve bazı basın mensuplarına yönelik ”Çek Cumhuriyeti Tanıtım Gezisi” düzenlendi.
Ülkenin başkenti Prag, Rönesans, Gotik ve Barok mimarisindeki binaların sıralandığı şirin sokakları, eski şehir meydanının ihtişamlı havası, her yanı süsleyen heykelleri ve akşam kaleden yansıyan ışıkların altında tekne gezintisi yapılabilen Vltava nehriyle, Avrupa’nın en romantik ve güzel şehirlerinden biri…
Özellikle, bir yandan tarihe yolculuk yapıp bir yandan da her dakika rotantizmi yaşamak isteyen aşıklara hitap eden bu şehir, dans, müzik, eğlence, tarih ve doğal güzelliği bir arada sunmasıyla da dünyanın her tarafından turist çekiyor. Öyle ki Prag sokaklarını dolaşırken Çek’lerden çok turistlere rastlanıyor. Şehrin sakinleri kenti turistlerin gezintisine bırakmış gibi her taraf fotoğraf çektiren, kafelerde oturup kenti izleyen, müzelere girmek için sırada bekleyen turistlerle dolu. Nitekim 1 milyonluk kente yılda 4 milyon turist geldiği düşünüldüğünde, bu manzaranın normal olduğu görülüyor.
Günün her dakikası devinimin devam ettiği şehirde, gezilmek için birçok mekan bulunuyor, ancak her noktasını görebilmek ve ruhunu hissedebilmek için Prag’ın yürüyerek gezilmesi gerekiyor.
Şehrin simgesi tarihi kale
Şehir turuna başlamak için en uygun nokta Prag’ın simgesi olan tepedeki Prag Kalesi… Buraya çıkmak için fayton tarzında ya da 1950’li yıllara ait arabalar tercih edilebilir. Ancak özellikle zilini çalarak ilerleyen eski tramvayın tekerleklerinin tıkırtıları arasında caddeler arasından tepeye tırmanmak ayrı keyif veriyor.
Tepeye çıkıldığında konukları ilk olarak kaleni önündeki kraliyet bahçesi karşılıyor. Kalenin büyük giriş kapısında ise Çek askerler ile dev heykeller bekliyor. Kale, içindeki saray ile mimarisi ve büyüklüğüyle göz kamaştıran katedral, müzeler, Romanesk manastır, Altın sokak ve çeşitli galerilerin olduğu binalardan oluşuyor. Turistlerin içeri girmek için uzun kuyruklar oluşturduğu kalede, her mekanı ayrıntılarıyla görmek isteyen birinin en az yarım gününü harcaması gerekiyor.
Kalede en dikkat çeken yapı, uzun yıllar inşaatı tamamlanamayan, Çek Cumhuriyeti’nin en büyük katedrali Aziz Vitus… Yapımına kral 4. Charles’in ‘‘dinde daha güçlü olma” isteğiyle 1344 yılında başlanan ancak inşaatı 1929’da tamamlanan Gotik ve neogotik tarzdaki katedral, 124 metre uzunluğu ve 33 metre yüksekliğiyle de dünyanın 5. büyük katedrali. Çevresindeki çirkin suratlı ejderha heykellerinin de yapıyı kötü ruhlardan koruduğuna inanılan katedralde, yağmur oluğu görevini de üstlenen bu heykellerin çirkinliğinin, bunları yapan heykeltraşın çok çektiği kayınvalidesini resmetmesinden kaynaklandığı belirtiliyor.
Şato izlenimi de veren kalede, Orta Avrupa’nın en eski kilisesi St. George ile savaşta kocası ölen kadınların kullanımına açılan huzurevi de ilgi görüyor. Bir zamanlar ünlü yazar Kafka’nın da çalıştığı Altın Sokak ise kalenin en popüler yeri. Surların üstüne yapılmış küçük odalardan oluşan sokakta, bir dönem simyacılar gezermiş.
Saat kulesini Osmanlı gösterişi temsil ediyor
Köprüden geçtikten sonra biraz yüründüğünde artık Prag’ın şehir hayatı ve ünlü astronomik saat kulesinin de bulunduğu eski şehir meydanı karşımıza çıkıyor.
Her saat başı birçok turistin önünde toplandığı saat kulesinde yelkovan her 12’yi gösterdiğinde ilginç bir gösteri başlıyor.
Üzerinde 12 burcun da temsil edildiği saatin üst kısmında, her saat başı çanlar çaldığında iki küçük pencere açılıyor ve içinden 12 havariyi temsil eden heykeller çıkıp izleyenlere selam veriyor. Aynı anda saatin sağ yanındaki yaşam ve ölümü temsil eden iskelet figürü elindeki asayı yere vurup, ”topraktan gelip toprağa gitmeyi” hatırlatırken, hemen yanındaki ”şatafat ve gösterişi” simgeleyen elindeki sazıyla bir Osmanlı ile saatin öbür ucundaki ”cimriliği” anlatan Yahudi, ”Hayır” dercesine kafasını sağa-sola sallıyor. Bu dünyaca tanınmış 1400’lü yıllardan kalma saat kulesinde de tıpkı Charles Köprüsü’nde olduğu gibi o dönemdeki Osmanlı’ya karşı ön yargıların izleri görülüyor.
Orta Çağ’da yaşıyor ve hayaletli şatosu var
Çek Cumhuriyeti’nde Prag’dan sonra en fazla ilgi çeken yerlerden biri de tüm yapılarıyla UNESCO Dünya Miras Listesi’ne giren 700 yıllık Chesky Krumlov şehri…
Tepesindeki şatosu ve tamamı bozulmamış Orta Çağ yapımı evleriyle şirin kasaba görüntüsü veren Chesky Krumlov’da eskiden yerleşim bulunmasına rağmen, artık şehir tamamen otel ve restoranların bulunduğu turistik bir mekan.
Etrafını çevreleyen nehir ve arkasındaki ormanla dünyadan bağlarını koparmış olan bu kent, gelenleri Orta Çağ’a götürüyor. Tipik Orta Çağ görüntüsü veren şehrin şatosunun bahçesinde de kurulduğu günden bu yana süren geleneğe uygun olarak ayı besleniyor. Şatonun içini gezerken, beslenen bu ayıların öldükten sonra postlarının halı olarak kullanıldığı görülüyor.
Birinci katında Rönesans, ikinci katı Barok ve Rokoko tarzında yapılan şatonun hayaleti bile var. Söylentiye göre, burada yaşayan beylerden birinin karısının hayaleti şatoda bazı geceler beyaz giysilerle dolaşıyormuş. Şatonun genellikle karanlık olan odalarından geçerken bu bilgileri dinlemek, ilginç bir ortam yaratıyor.
Şatoda bir diğer dikkat çeken özellik ise yataklar… 1,60 metre uzunluğundaki yatakların bu boyutu, o dönem ki insanların boylarının kısa olmasından değil, boylu boyunca uzanınca öldüklerini sanıp korkmalarından ve kadınların saçlarının bozulmaması için oturarak uyumalarından kaynaklanıyor.
Şatoda dolaşırken bir odada altın kaplama at arabası ile büyük boyuttaki tavlanın bulunması da dikkat çekiyor. Bunun yanında bir dönem şatoda yaşayan Schwarzen ailesinin ambleminde, rehberlerce Türk olarak anlatılan ama Moğol görünümünde olan bir insanın gözünü karga oyarken resmedildiği görülüyor.
Değerleriyle koruma altında olan Chesky Krumlov’da, nehirde rafting veya teknelerle gezinti yapmak da mümkün. Burada bir zamanlar manastır olan, Komünist rejim döneminde otele çevrilen yapı da konaklamak ve yöresel yemek için uygun mekanlardan. Oteldeki duvarların tamamında asılı dini tablolar ile rahiplerin balmumu heykelleri de ilginç atmosfer sunuyor. Bu küçük şehre en fazla Avrupa ülkeleri ile Çin, Japonya ve Güney Kore’den turist geldiği belirtiliyor.