Bir Psikiyatristin Günlüğü

Psych-Istanbul, Cinema-Philia, Tiyatroseverler ve Hayata Dair Ayrıntılar…

ÇOCUKLUKTAN ERİŞKİNLİĞE DİKKAT EKSİKLİĞİ- Yrd.Doç.Dr.Fuat BEŞKARDEŞ

Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) aşırı hareketlilik, kısa dikkat süresi ve ataklıkla (yetersiz dürtü kontrolü) karakterize bir bozukluktur.

DEHB çocuk ve ergen ruh sağlığı ve hastalıkları bölümlerine yapılan başvuruların en sık nedenlerinden biridir. Okul öncesi çocuklukta başlayıp yetişkin yaşamda da değişik bulgularla seyredebilen süreğen bir bozukluktur.

Tedavi edilmediği takdirde, belirtileri çocuğun eğitim ve yaşantısının hemen her alanını olumsuz etkilemekte, yoğun ruhsal, sosyal ve okul sorunları ortaya çıkmaktadır.

“Dikkat eksikliği ve hiperaktivite sendromu” adıyla, çocuklarda ve ergenlerde; dikkat ve konsantrasyon güçlüğü, dürtüsellik ve aşırı hareketlilik ana belirtileriyle dikkat çeken, gerek okul hayatına ve akademik başarıya gerekse aile ve sosyal hayatına yansıyan aksamalar ve dalgalanmalar ile farkedilen bir durumdur. Hastanın yaşı büyüdükçe koşma, tırmanma, her an kıpır kıpır olma gibi belirtilere daha az rastlanır belirtiler ön ancak bunların yerine işinde aşırı verimsiz çalışma, trafikte tehlikeli araç kullanımı gibi plana çıkar.

Yetişkinlik döneminde , daha çok, konsantrasyon, planlama ve organizasyon becerilerindeki problemlere yerini bırakarak “dikkat eksikliği sendromu” tanısıyla karşımıza çıkar; ve kişinin hem iş hayatına hem de özel ve sosyal hayatına yansıyan aksamalara neden olabilecek potansiyeldedir.

Yetişkinlik döneminde, dikkat eksikliği sendromunun belirtirileri ;

Günlük iş, uğraş ve aktiviteler sırasında dikkat ve konsantrasyon süreleri kısadır; çevresel uyanlar tarafından kolaylıkla ilgileri dağılabilir ve performansları etkilenebilir.

Söylenen bir şeyi hatırlayamayabilirler. Yönerge ve talimatları bir kerede anlamakta, akıllarında tutmakta ve hatasız uygulamakta zorlanabilirler.

Konuşkandırlar ancak genellikle konudan konuya atlayarak, hızlı ve karmaşık çağrışımlarla konuşurlar. Bazen odağı kaybederler.

Düşünmeden konuşurlar, bazen düşünmeden davranabilirler de. Bazen istemeseler de kırıcı olabilir ve bu nedenle de, söyledikleri ya da yaptıkları şeylerle ilgili sıklıkla pişmanlık hissederler.

Dinlemekte zorlanabilirler, sık sık karşıdakinin sözünü keserler, sabırsızlanırlar.

Zaman planlaması konusunda zorlanırlar; genellikle randevularına geç kalırlar, işleri ya son dakikada yetiştirirler ya da hiç yetiştiremez ve ek süre talep ederler.

Planlama ve organizasyon becerileri zayıftır; işleri ve günlük aktiviteleri önem ve öncelik sırasına koymakta, bir işin ya da aktivitenin alacağı zamanı öngörmekte, günlük programlarını ve ilişkilerinin sınırlarını ayarlamakta zorlanırlar.

Kolayca hayal kırıklığına uğrayabilir ve sıkılabilirler.

Duygulanımları değişkendir; bu bazen bazı kişilerde dengesizlik olarak adlandırılabilecek boyutlara da varabilir.

Sınırlarları belirlemekle ilgili yaşadıkları problem, ilişkilerinde de yansıma bulur. “Hayır” demekte, sınır koymakta zorlanırlar; yakın-uzak, mahrem-aleni gibi sınırları karmaşıklık ve değişkenlik sergileyebilir, gel-gitler içerir.

Yetişkinlik döneminde azalmakla birlikte, bazen bazı kişilerde hareketlilik ve yerinde duramama hali gözlenebilir. Sık sık oturuş pozisyonu değiştirmek, odanın içinde sıkça gezinmek, masaya ya da koltuğun kenarına parmaklarla vurmak, ayak ya da bacak sallamak, konuşurken ya da dinlerken göz kontağını kaybetmek gibi davranışlar gösterebilirler.

Güçlü ve yaratıcı potansiyellerine rağmen öz güven ve öz saygı açılarından dalgalanmalar ve güvensizlikler yaşayabilirler. Bu da, sürekli olarak işleri sürüncemede bırakma eğilimleri, bir işe başlamakta ve başladıklarında sürdürme ve tamamlamada güçlük çekmelerine bağlı olarak karşılaştıkları eleştiriler ve yaşadıkları başarısızlıklarla doğru orantılı olarak derinleşir. Öte yandan bu da genel kaygı seviyelerini arttırır. Bu duyguların birikimi zaman içinde depresyona zemin hazırlayabilir.

 

Erişkin bir DEHB’lu bireyde dikkatsizlik, huzursuzluk, duygusal oynaklık, dağınıklık, organize olamama, strese aşırı duyarlı olma, dürtüsellik sıra bekleyememe, acelecilik, sabırsızlık belirtilerinin ön planda olduğu kaotik, karmaşık bir yaşam biçimi izlenir. Erişkin dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğunda en sık rastlanan 5 belirti şunlardır:

  • Dikkatini verememe
  • Organize olamama
  • Huzursuzluk
  • İşleri bitirmekte güçlük
  • Eşya kaybetme

DEHB olan çocukların %30’unda genç erişkinlik döneminde belirtiler ortadan kaybolurken yaklaşık %40’ında belirtiler erişkin dönemde de çeşitli sosyal ve duygusal güçlüklerle sürer. % 30’luk bir grupta ise DEHB bulgularının yanı sıra erişkin dönemde tabloya alkolizm, madde kullanımı ve antisosyal kişilik bozukluğu gibi sorunlar da eklenir. Bu kötü gidişin en güçlü belirleyicisi çocukluk döneminde aile içi sorunların da yoğun olarak yaşanmasıdır.

Erişkin dönemde bu hastalığın doğru teşhis edilememesi ya da uygun olmayan bir tedavinin uygulanması hastanın yaşamında telafi edilmesi zor kayıplara yol açabileceği gibi, hastanın yaşamı üzerindeki denetimini kaybederek olumsuz çevrelerin içine, madde bağımlılığına, yasa dışı bir takım faaliyetler içine sürükleyebilir.

Tedavi Biçimleri
Tedavide davranış modifikasyonu tedavisi ve ilaç tedavileri bir arada kullanılır. Her vakada kişinin ihtiyacına göre tedavi şekillendirilir. Tedavi üç aşamadan oluşur.

1.Temel değerlendirme: Tanı konmasını takiben hedef belirtiler ve hastalığın sebep olduğu bozulma derecesi tespit edilir.

2.Tedavi stratejisi: Hedef belirtilerin azaltılmasına yönelik en uygun tedavi stratejisi seçilir.

3.Belirti takibi ve tedavinin düzenlenmesi: Öğrenme, akademik başarı, aile içi etkileşim gibi alanların taranması ve tedavinin sorunlara göre güncellenmesini içerir.

Kişinin ve yakın çevresinin, bu sendrom hakkında bilgilenmesi en temel gelişim ve yardım aracıdır. Kişi, yaşadığı zorluğa dair farkındalık kazandıkça, bilgilendikçe, yaşamını yapılandırması ve baş etme becerilerini o yönde geliştirmesi kolaylaşır. Kişinin zorlandığı başlıca alanlar olan, planlama ve organizasyon becerilerini geliştirmesi adına bu konuda hazırlanmış kitaplardan, eğitimlerden, seminerlerden ve grup çalışmalarından faydalanması yaygın ve iyi sonuç veren alternatiflerdir. Psikoterapi ve buna paralel ilaç tedavisi de; kişiye, durumun özelliklerine ve sendromun etki boyutlarına göre yapılandırılarak faydalanılabilecek profesyonel yardım alternatiflerindendir.

 

ANTİSOSYAL KİŞİLİK BOZUKLUĞU- Yrd.Doç.Dr.Fuat BEŞKARDEŞ

Kişinin başkalarının haklarını gözetmediği,onları hiçe saydığı davranışlarla giden bir kişilik bozukluğudur. Toplumda “Psikopat” diye tanımlanan kişilerin dahil olduğu bir kişilik bozukluğudur.

Antisosyal kişilik bozukluğu 15 yaşından beri süregelen ve yetişkinlikte devam eden, yaygın olarak birçok davranışı ile toplumsal yasalara ters düşen, suç sayılan davranışlar gösteren kişiler bu tanıya girerler.Bu kişiler çocukluk çağında da yalancılık, hırsızlık, evden kaçma, kavgacılık davranışı göstermiş kişilerdir.Çocukluk çağında davranım bozukluğu tanısı alan bu kişilere 18 yaşından sonra antisososyal kişilik bozukluğu tanısı konur.Yetişkin yaşta da süren antisosyal (psikopat) davranışlar nedeniyle bu kişiler sık sık karakollara düşerler, tutuklanırlar.Gördükleri cezalardan, deneyimlerden ders almazlar.

 

‘Manüplatif’ davranan kişilerdir, yalan söylemeleri ve evden kaçıp gitmeleri çoktur.Rasgele cinsel ilişkilere girdiği,yakınlarını sömürdüğü tespit edilir.Bu kişiler vicdan azabı çekmezler,pişmanlık duymazlar.Dürtü denetim bozuklukları olur,tasarlayarak davranmazlar.Başkalarına karşı duyarlı ve düşünceli  değildirler,huzursuzluk içindedirler ve saldırgan tutumlar sergilerler.Başkalarını aldatma ve sorumsuzluk yaşam biçimleridir.Başkalarının ve kendilerinin güvenliğini umursamazlar.Çoğu kişi bu tür kişiliği olanlardan çekinir.Sert,kaba ve kavgacı tutumları insanları yıldırır.Soğuk ve ‘hissiz’, başkalarının duygularına karşı duyarsız ve herkesi küçük düşürmeye eğilimli insanlar olarak görülürler.Bu saldırgan yönelimli kişilikler, sürekli olarak bir tartışma ve çekişme yapma eğilimindedirler.Ters,insafsız ve kötü niyetli olabilirler.

Antisosyal kişiler, kavgacılık, sahtecilik, hırsızlık, alkol ve başka uyuşturucu maddelere, kumara düşkünlük, toplum içinde ve aile yaşamında çeşitli sorumsuz davranış örnekleri gösterirler.Sürekli ve tutarlı ilişkiler kuramazlar.Kurdukları ilişkilerde kısa sürede aldatıcı olabilirler.Süperego gelişmemiş gibidir; genellikle suçluluk duygusu duymazlar.Pişmanlıkları olsa bile yüzeysel ve geçicidir.Bir başka deyişle kendini içten yargılama, özdenetim zayıftır ya da hiç yoktur.Dış dünyadan gelen engel ve yargılara aldırmazlar; sanki dürtüsel doyum ve haz almak her şeyin üstündedir.

‘Güç haklılığı doğurur’ anlayışının olduğu,’orman kanunu’ felsefesinin geçerli olduğu yaşamlarında onlar için ayakta kalabilmenin tek yolu gözüpek,eleştirici,iddiacı,hatta acımasız olmaktan geçer.Onlara göre ‘büyük balık’ her zaman ‘küçük balığı’yiyecektir.’iyiler sonda gelir’ gibi önermeleri vardır.Onlar için,bu dünyada kalabilmenin tek yolu,yaşadıkları çevrede egemenlik kurmak ve denetimi elden bırakmamaktır.

Bu hızlı ve uçarı yaşam 30-35 yaşlarında duraklar fakat bencillik ve sorumsuzluk devam eder.

Antisosyal (Sosyopat, Psikopat) Kişilik Bozukluğunun Nedenleri

  • Çocuklukta      beyin disfonksiyonu, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu      gösterenlerde antisosyal kişilik bozukluğu riski daha yüksektir.
  • Karışık      bir ev ortamında büyüyen çocuklarda görülme ihtimali daha yüksektir.
  • Yaşamının      ilk 5 yılında annesinden ayrı kalana çocuklarda sosyopati görülme ihtimali      daha yüksektir.
  • Yapılan      araştırmalar antisosyal kişilik bozukluğunda genetik geçişlerin de etkili      olduğunu göstermektedir.
  • Antisosyal      kişilik bozukluğu bulunan bir ailede erkek çocuklarda antisosyal kişilik      bozukluğu ve uyuşturucu madde bağımlılığı; kız çocuklarda ise somatizasyon      bozukluğu riski yüksektir.

Antisosyal Kişilik Bozukluğu Tedavisi

Kişilik bozukluğu olanlar genellikle tedavi için başvurmazlar.Antisosyal kişilik özellikleri gösterenler çoğu kez su işlemiş olma nedeni ile ruh hekimine bir değerlendirme ve tedavi için gönderilirler.

Yakınmaları kendilerine değil, çevrelerine yönelik olduğundan tedaviye başvurmak için nedenleri yoktur.

Ancak başı sıklıkla derde giren, başarısız ve mutsuz olan ya da başka bir bozukluk belirtisi de bulunan (alkole düşkünlük, nevrotik belirtiler, cinsel sorunlar, aile geçimsizliği gibi) kişiler tedaviye başvurabilirler.

NARSİSİSTİK KİŞİLİK BOZUKLUĞU- Yrd.Doç.Dr.Fuat BEŞKARDEŞ,APEX Psikoterapi Ünitesi

Kendini büyük görme ve benlik saygısıyla ilgili konularla aşırı ilgilenmeyle belirli bir kişilik bozukluğudur.Narsisistik kişilik bozukluğu olanlar, özel insanlar olduklarına, özel haklarla donandıklarına inanırlar.Eleştirilmeye ya da yenilgiye büyük bir kızgınlıkla ya da depresyonla karşı koyarlar.Başkalarını kendi çıkarları için kullanma eğiliminde olurlar,başkalarıyla empati yapamazlar.Dış görünüşleriyle aşırı derecede ilgilidirler ve kendilerine hayran olunmasını beklerler.

Narsisistler, alçak gönüllü olmaktan uzak, aşırı derecede benmerkezci  ve verici olmayan kişiler olarak görülürler.Genellikle farkında olmaksızın,karşılığında pek bir şey vermeden, başkalarını kendi çıkarları için kullanırlar,onları sömürürler ve kendi isteklerini yerine getirmelerini beklerler.

Narsisistikler, hayal güçlerinin alabildiğince rahat çalışmasına bağlı olarak günlük yaşamlarında genel bir iyilik hali içindedirler,umutsuzluğa pek kapılmazlar,yaşama bakışlarında iyimserdirler.Gerçeklikten yarı-grandiyöz bir sapmaya bağlı olarak ortaya çıkıyor olsa da,neşeli ve kaygısız olmasalar bile,genelde rahattırlar.Ancak balon bir kez patlamayagörsün,bu duygudurumları hemen alınganlık göstermeye ve başkalarına sinirlenmeye dönüşür ya da kibirleri kırılır ve değersizlik duygularıyla birlikte kederli bir havaya bürünürler.Gerçekle yüzyüze gelmeleri zaman zaman onları güç durumda bırakır.Günlük yaşamın sıradan gereklerini bile usandırıcı bulabilirler. Girdikleri her ortamda en güzel, en başarılı, en gözde olmak ilk hedeftir. Bu şekilde kendilerini güvende hissederler. Başkaları ile işbirliği kurmakta zorlanırlar çünkü üstünlüklerini ispatlamaya çalışırlar ya da eksikliklerinin görülmesini istemediklerinden işbirliği kurmaya yanaşmazlar. Fakat bu süper kişiliğin altında, aşırı kırılgan bir öz saygı ve kolayca incinebilir bir hal vardır. Başkaları ile ilişki kurmasının nedeni bir şeyler paylaşmak değil kendinin ne kadar mükemmel biri olduğunun onaylanmasına duyduğu müthiş ihtiyacıdır.

Antisosyal kişilikten farklı olarak narsisistikler insafsız olmayı,bir şeyin üzerinde iddialı olarak durmayı ve engellendiklerinde saldırgan olmayı öğrenememişlerdir.Histrioniklerin ödüllendirilme ve korunma için uyguladıkları baştan çıkarıcı yöntemleri de bilmezler.Amaçlarına ulaşamayınca ve başka yapabilecekleri bir şey kalmayınca, kendilerini toparlamak ve huzur sağlamak için yine kendilerine dönerler.

 

Narsisistik kişilik bozukluğu olanlar,kendini beğenmiş, burnu büyük,böbürlenen ve züppe kişiler olarak tanımlanırlar.Ayrıca sabırsız, küstah,bilgiçlik taslayan, ancak aşırı duyarlı insanlardır. Narsisistik kişilik bozukluğunun başlıca özelliği, genç erişkinlik döneminde başlayan ve değişik koşullar altında ortaya çıkan,üstünlük duygusu, beğenilme gereksinimi ve empati yapamama örüntüsünün sürekli olmasıdır.Bu kişilerle duygusal ilişkiye girenler,bu kişilerdeki duygusal soğukluğu ve ilgi yoksunluğunun olduğunu fark ederler.Bu kişiler, çoğu zaman, başkalarını  kıskanırlar ya da başkalarının kendilerini kıskandığını düşünürler.

 

Kendini beğenme ve öz saygı ile aşırı ilgilenmenin olduğu bozukluktur. Üstünlük duygusu, beğenilme gereksinimi, kendini karşısındakinin yerine koyamama, küstahlık temel belirtileridir.
Tedavisi zordur,dinamik yönelimli  psikoterapi  kullanılır.

HİSTRİONİK KİŞİLİK BOZUKLUĞU – Yrd.Doç.Dr.Fuat BEŞKARDEŞ, APEX Psikiyatri&Psikoterapi Ünitesi

Histrionik kişilik bozukluğu olan kişiler rol yapıyormuş gibi duygusaldırlar ve kendileriyle ilgili olumlu izlenimler bırakmaya çalışırlar.Histrionik kişilik bozukluğunun toplum içerisinde ‘İlgi Arsızlığı’ olarak adlandırıldığını da görebiliriz. Bu kişiler,diğerleri üzerinde duygusal ve olumlu izlenimler bırakma çabasındadırlar.Başkalarını etkilemek ve övgü almak, bu kişiler için kilit noktadır.Çok renkli,aşırı süslü, göz alıcı,alımlı olmaya çalışırlar; dikkatleri üzerlerine çekmeye yönelik,ayartıcı ve baştan çıkarıcı tutumlar sergilerler.Duygusal açıdan derinlikleri  yoktur,sığdırlar ya da içten değildirler.Sanki rol yapıyormuş gibi konuşurlar.Çoğu zaman telkine yatkındırlar.Yüzeysel olarak bakıldığında hoşa giderler,albenileri vardır.

Bu kişilerin egzibiyonistik (teşhirci) ve etkileyici yetenekleri vardır,kaprislidirler, kolay tahrik olurlar ve engellenmeye, düş kırıklığına gelemezler. Histrionikler, ilişkilerinde sadece dost tavırlı ve yardımsever görünümde olmakla kalmazlar; övgüye de çok meraklıdırlar, çekiciliklerini ‘pazarlarlar’ ve  çoğu kez eğlenceye düşkünlük gösterirler, cinsel yönden kışkırtıcıdırlar.Kadınlar cezbedici ya da cilveli bir şekilde davranabilirler; erkekler tipik olarak başkalarını övmede çok cömert davranırlar ve baştan çıkartıcı olurlar.

Histrioniklerin bir çok tanıdıkları vardır,ancak arkadaşları azdır.Kişisel etkinliğin çoğu alanında iyi bir başlangıç yaparlarsa da ilişkilerde derinlik ve süreklilik gerektiğinde çoğu kez duraksarlar ve geri çekilirler.Kendilerini, kendi özellikleri içinde değil,ancak başkalarıyla olan ilişkilerine göre ve onlar üzerinde bıraktıkları ya da bırakmak istedikleri izlenimlere göre tanımlarlar.Histrionikler sanki ‘içi boş organizmalar’ gibi, kendi içlerinden çok ,dış uyaranlara göre davranırlar.Kabullenilmeyi ve sevgi göstermeyi bekledikleri kişilerin görüşlerine ve duygudurumlarına karşı ileri derecede duyarlıdırlar.Duruma göre ‘manipülatif’ davranırlar.

Geçmişte yaşadıklarından deneyim kazanmadıkları için kendi başlarına pek işlevsel olamazlar ve bu yüzden başkalarına olan bağımlılıklarını sürdürürler.Histrionik kişiliğin iç ruhsal dünyası ‘yarım yamalık’tır.Dış dünyaya ilişkin sezgileriyle uğraştıkları için içsel zenginlik ve derinlikten yoksundurlar.

Albenilerine ve başkalarını ‘memnun etme’ yeteneklerine karşın histrionikler uzun süreli gerçek bir sevgi gösteremezler.Kabul görmeye karşılık tüm verdikleri, gelip geçici ve çoğu kez yüzeysel olan sevgi gösterileridir.Genelde başkalarıyla anlamlı ve sürekli bir ilişkiyi sürdüremezler.

Histrionik kişilik bozukluğu olanlar dürtüsel davranma eğilimi gösterirler, olaylara çözümsel yaklaşamazlar ve belli bir konuya saplanıp kalırlar.Bu kişilerin duygusal ya da cinsel ilişkilerinde duygusal yakınlık sağlamakla ilgili güçlükleri olur.Hem cins arkadaşlarıyla araları genelde bozuk olur,arkadaşları kendilerinden uzaklaşırlar.

Kişilik bozukluğu yaşayanlar genellikle kendi başlarına tedavi için başvurmazlar. Fakat çevreleriyle ilişkilerinin getirdiği bazı sorunlar ya da başka psikiyatrik bozukluklar nedeniyle hekime başvurabilirler. Kişilik bozukluklarının tedavisi oldukça güçtür. Histrionikler genellikle motive ve telkine yatkın oldukları için hekim- hasta ilişkisinin bağımlı ve çocuksu niteliği üzerinde baştan durmak koşuluyla, dinamik yönelimli bireysel psikoterapiden yararlanabilirler.  Histrionik kişilik bozukluğunda nesne ilişkilerine ve kendilik psikolojisine ağırlık veren analitik psikoterapiler uygulanabilir. Aynı zamanda bazı durumlar için ilaç tedavisi de gereklidir.

BORDERLİNE (SINIR) KİŞİLİK BOZUKLUĞU – Yrd.Doç.Dr.Fuat BEŞKARDEŞ, APEX Psikiyatri&Psikoterapi Ünitesi

Tanımlanması en güç olan kişilik bozukluğudur; psikiyatrik rahatsızlıklardan psikozlar, duygudurum bozuklukları ve bilişsel bozukluklarla örtüşen pek çok özelliği mevcuttur.Borderline kişilik bozukluğunun bir kişilik bozukluğu olmaktan çok bir klinik rahatsızlık olduğunu dile getirenlerde vardır.Bu kişiler,benlik-kendilik  algısı sorunları,ayrışma bireyleşme sorunları, duygulanım denetim sorunları ve kişisel bağlanma sorunları yaşarlar.

Bu kişiler her zaman bir ‘bunalım’ içindedirler, hep bir kriz yaşıyorlardır.Gerçeği değerlendirmelerinin bozulduğu gelip geçici dönemleri olabilir,bunlar genellikle paranoya ya da geçici dissosiyatif belirtilerden oluşur.Kendilerine zarar verici davranışlarda ya da intihar girişimlerinde bulunabilirler.Başkalarıyla ilişkileri çok çalkantılıdır,yalnız kalmaya katlanamazlar.Gerçek ya da hayali terk edilmeden kaçınabilmek için olmadık yollara başvurabilirler.Çok kolay öfkelenebilirler ve çoğu zaman manipülatif davranırlar.Benlik imgeleri ve kimlikleri tutarsızdır.Para ve cinsellik gibi konularda dürtüsel davranırlar.Madde kötüye kullanımı, pervasızca araba kullanma ya da tıkınırcasına yemek yeme belirtileri olabilir.Duygudurum fırtınaları, her konuda kaygılar yanında uyumsuz ve karmakarışık bir cinsellik anlayışları vardır.

Borderline kişilik bozukluğu olanların en çarpıcı özellikleri duygulanımlarının yoğunluğu ve davranışlarının değişkenliğidir.Bir duygudurumdan diğerine,bir tutumdan başka bir tutuma hızla geçişleri olur.Öngörülemezlik ve düşünmeden davranma, tutarsızlık dürtüsellikle alakalıdır.Bu kişilerin davranışlarında kırılganlık, oynaklık, değişkenlik ve süreklilik göstermeme gibi özellikler ve birbirine ters duygudurumlar arasında döngüsel gidip gelmeler de olur.

Sınırda kişilik bozukluğu olanların kendilerini algılamalarında ya bir karmakarışıklık ya da bir dağınıklık vardır.’Kim’ olduklarına dair kararlı bir algıyı sürdürmekte zorluk çekerler,kendilerini sunuş ya da kimliklerini nasıl algıladıklarını anlatış biçimlerinde sürekli bir değişiklik olur.Bu belirsizlik sonucu kişi, nereye ‘demirleyeceğini’ bilemeden,yalpalayıp durur.Darmadağınıklık ve bütünleşememişlik yüzünden sürekli bir kararsızlık içindedirler,yaşamlarında sendeleyip dururlar ve bir çocuk gibi gelip geçici ilgi ya da isteklerine göre tepkiler vererek geçici yollar çizerler.

Borderline kişilik bozukluğu olanların çocukluk gelişimlerinin ayrışma-bireyselleşme evresinde bir yetersizlik olmuştur.’’Yeterince iyi bir anne bakımı’’ olmayınca nesne sürekliliği yaşanamamıştır,dolayısıyla ayrılmaya katlanılamamaktadır.Bu kişiler, bağımlılık gereksinimlerini doyurmada daha az başarılı olurlar,yoğun bir ayrılma kaygısı yaşarlar.

Depresyon,en sık görülen duyguların örtülü dışavurum biçimidir.Depresif uyuşukluk,somurtkanlık,surat asmak,küsmek,kızgınlığı dışavurmanın başlıca yollarıdır.Depresyon,aynı zamanda kendilerine yapılan kötülüklere karşı dengiyle cevap vermek,misillemek babında bir araç gibi de kullanılır.

Borderline kişilik bozukluğu olanlar intihar girişimlerinde bulunabilirler, kendilerine zarar verme davranışları ya da kavgayı kışkırtıcı davranış örüntüleri sergilemeleri de olabilir.Toplumsal ve mesleki başarıları,genellikle zeka ve becerilerinin gerektirdiğinden daha düşüktür. Kişilerarası ilişkiler açısından aykırı bir tutarsızlık gösterirler.Belirli bir kişiyi,bütün üstünlükleri üzerinde toplamış biri olarak ülküleştirip, ona sıkı sıkıya tutunmakla,aynı kişiyi değersiz görüp,ona karşı çıkmak arasında hızla gidip gelirler.Yalnız kalmaya hiç katlanamazlar ve gelişigüzel cinsel ilişkilere girmek,yakın geçmişte tanıştıklarına gece yarısı telefonlar açmak, belirli belirsiz yakınmalarla olmadık saatlerde hastanelerin acil servislerine başvurmak gibi davranışlarda bulunabilirler.

Sınırda kişilik bozukluğu olan kişilerin 3 yerleşik düşüncesinin olduğundan söz edilir: ‘Güçsüz,savunmasız ve kırılganım’ ; ‘Yapımdan ötürü kabul edilebilir bir insan değilim’; ‘Dış dünya tehlikeli ve kötü niyetli’.Kendilerine düşman olan bu dünyada bir güvenlik kaynağı bulamadıkları için çaresiz kaldıklarına inanan bu kişiler, her ikisine de bir güven duymadan, özerk ve bağımlı olma arasında gidip gelirler.Uçlarda olma eğilimi gösterirler, ya çok iyidir ya da çok kötü, ya tam bir başarıdır ya da başarısızlık,ya tam güvenilir ya da hiç güvenilmez.

Borderline kişilik bozukluğu olan kişilerde, kendilerine zarar verme olasılığı yüksek en az iki alanda dürtüsellik görülür.Kumar oynayabilirler, sorumsuz bir biçimde para harcayabilirler,tıkınırcasına yemek yiyebilirler,madde kötüye kullanımları olabilir,güvensizce ve korunmadan cinsel ilişkiye girebilirler.Bu kişilerin %8-10’unda sonlandırılmış intiharlar ortaya çıkar, girişimler daha da sık görülür.

Sınırda kişilik bozukluğu olanlar, amaçları tam gerçekleşmek üzereyken kendi ayaklarını kaydırabilirler.Bir takım kişilerde de zorlandıkları dönemlerde psikotik belirtilere benzer tepkiler geliştirirler.Sık sık işlerini kaybettikleri, eğitimlerinin kesintiye uğradığı ve evliliklerinde ayrılıkların olduğu görülür.Çocukluk dönemlerine ilişkin öykülerinde bedensel ve cinsel sömürü, ihmalkarlık,düşmanca çatışmalar ve küçük yaşlarda anababa kaybı ya da ayrılığı daha sık olarak gözlenmektedir.

 

Hastaya bakım veren kişi olmak, tıbbi bakım ve fiziksel bakım kadar, ruhsal destek ve arkadaşlık etmeyi kapsar.Hastaya bakım veren kişinin aynı zamanda kendi zihinsel ve fiziksel sağlığına da çok dikkat etmesi etmesi gerekir.

Eğer Aileden Biri Alzheimer Hastalığı Tanısı Alırsa?

-Tanıyı içinize sindirmek için kendinize zaman tanıyın.

-Habere üzüntü,suçluluk, öfke,inkar gibi çeşitli tepkiler göstermeniz doğaldır.

-Kendinize tanıyı hazmetmek için zaman verdikten sonra hastaya bakım veren kişi olma sürecine başlayabilirsiniz.

Başlangıçta Atabileceğiniz Adımlar

-Hastalık hakkında bilgi toplayın. (Alzheimer Derneği, www.alz.org.tr)

-Tıbbi bakım hakkında karar vermeye hazır olun.

-Yasal belgeleri hazırlayın : Hastanızın tanıdığı bir arkadaş, aile bireyi veya profesyonel bir kişiyi sürekli vekil olarak ataması için gereken yasal belgelerin en kısa zamanda tamamlanmasını sağlayın.Sağlık bakımı vekaleti, vekil atanan kişinin hasta kişi namına önemli tıbbi kararları alma hakkını vermektedir.

-Tanıyı diğer kişilere söylemenin önemi: Yardım elini uzatmaları daha yüksektir.

-Hastaya sosyal ortamda destek sağlama: Hastanıza sosyal ortamlarda yakınında bulunarak ve ne yapacağından emin olmadığında devreye girerek güven verebilirsiniz.Hastaya bakım veren bazı kişiler yanlarında ‘’Benimle birlikte olan kişi Alzheimer hastasıdır.Sabrınız için teşekkürler.’’ Yazan bir kart taşırlar.

-Rolleri ve sorumlulukları değiştirmek:Aile üyelerini, hastanın durumu ve yaşanılan zorluklar konusunda bilgilendirmek için düzenli aralıklarla toplamayı düşünebilirsiniz.Uzmanlar size geleceği planlama, ihtiyaçlarınızı belirleme ve karar verme konusunda yardımcı olacaklardır.

-Uzaktan destek olmak: Hastaya bakım veren kişiden uzakta otursanız bile, ziyaret etmeye çalışın ve eğer yardımcı olacaksa hastaya bir süre bakmayı teklif edin.Hastaya bakım veren kişiye destek olmanın en önemli yolu,onun kararların yargılamamaktır.Durum hakkında sorular sorun ve dikkatle dinleyin.Duygusal desteğiniz, sevginiz ve yüreklendirici tavrınız bu sürecin ayrılmaz bir parçası olabilir.

-Kendi duygusal tepkilerinizle başa çıkmak: Hastaya bakım verenin moralinin zaman zaman bozulması ve hastaya karşı öfke hissetmesi normaldir.Bu durumlarda destek gruplarıyla paylaşım, yürüyüş ve sportif faaliyetler, düzenli aralar vererek tükenmişlik duygusunun önüne geçmek faydalı olacaktır.

-Kendinize bakım vererek hastanıza da bakım vermiş oluyorsunuz: Düzenli aralıklarla doktorunuza görünün ve kontrollerinizi yaptırın.İstirahat edin,düzenli ve dengeli beslenin ve düzenli egzesiz yapın.Haftada en az 1-2 kez 2şer saatlik molalar vermenin bir yolunu bulun.Mizah duygunuzu korumaya çalışın ve hoşlandığınız şeyleri hastanızla birlikte ya da tek başınıza yapmaya devam edin.

Alzheimer Hastalığı ve Davranış Değişiklikleri

Alzheimer’li bir çok hast kendisini endişeli ve üzüntülü hisseder.Bazıları kontrol edilemez hale gelip başlarını alarak gitmeye çalışabilirler.Bazıları saldırgan tarzda davranışlarda gösterebilirler.

Hasta yakını olarak sabırlı olmak, onun duygularına cevap vermeye çalışmak, endişelerini anlayıp gidermeye çalışmak ve tartışarak ikna etmeye çalışmamak gerekmektedir.

‘Katılın, onaylaın, meşgul edip dikkatini başka noktaya çekin’: Hastanızın gerçeğine katılmak ve söylediği şeyin doğru olduğuna inanırmış gibi tepki vermek en iyisidir.Hastaların duygularının nedenleri çok mantıklı olmasa da, duygularının kendileri çok gerçekçidir.Hastanızın gözlerine bakarak ve cevaplar vererek,kendisini dinlediğinizi ona gösterin.Hastanızın dikkatini başka bir yere çekecek bir faaliyet bularak olumlu bir şey üzerine odaklanmasına yardım edin.

-İletişim Becerileri: Sabır, anlayış ve iyi bir dinleyici olma yeteneğini içermelidir.Anlaşılır ve hastaya hitap ederek konuşmak faydalıdır.İşaret etmek veya yaparak göstermek gibi görsel ipuçları verilmesi yararlıdır.

Günlük Yaşam Faaliyetleri İçin Öneriler

-Hastanızın özbakım işlerine yardım ederken acele etmeyin.

-Giyinme veya diş fırçalamanın içerdiği tüm hareket basamaklarını hatırlamakta zorluğu olabilir.

-Yavaş olun ve işleri basit basamaklara bölün.

-Hastanızın geçmişte kullandığı aynı programı sürdürmeye çalışın.

-Bugün neyin işe yaradığını bulmak için çeşitli yaklaşımları denemenizin gerekmesi büyük olasılıktır ve bugün işe yarayan şey yarın yaramayabilir.

 

ÇÖZÜM ODAKLI TERAPİLER            

Yrd.Doç.Dr.Fuat Beşkardeş&Uzm.Psk.Süreyya Öztürk, APEX Psikiyatri&Psikoterapi Ünitesi 

Çözüm odaklı terapi kısa sürede etkili olabilen bir terapi yaklaşımıdır.Araştırma sonuçlarına göre 5 oturum sonucunda %83’lere varan iyileşme oranlarına sahiptir.

Çözüm odaklı terapi kısa sürelidir, geleceğe odaklanır ve bireyin geçmişiyle çok fazla ilgilenmez.Bireyin güçlü yönlerini ortaya çıkartarak bireye bu yönlerini nasıl kullandığını ya da kullanacağını fark ettirmeye çalışır.Bu terapi yaklaşımı bireyin problemini çözmekten ziyade,bireyin kendi problemleri için çözümler üretebilmesini amaçlar.

Çözüm odaklı terapiyi Amerika’da ilk geliştirenler Steve de Shazer ve Insoo Kim Berg’dir.Bu terapistler e göre kimsenin problemsiz bir olamaz,ancak bu problemlerin planlanarak çözümlenebilmesi mümkündür.Shazer ve Berg, bireyin geçmişinde karşılaştığı benzer durumlarda ne yaptığını araştırarak geçmişte bireyin kullandığı ancak şu anda fark edemediği çözüm yöntemlerini hastalarına fark ettirmeye çalışmışlardır.

Çözüm odaklı terapi işe kişinin hayatındaki farklı bir durumun ne olabileceğini keşfetmekten başlar.Problem hakkında soru sormak yerine hastaya terapiden en iyi beklentiniz diye sorar.Bu soruyla hastanın neyi başarmak istediğinden çok,neleri geride bırakmak istediğine yönelir.Bu yöneliş, hastanın geçmişinde problemleri nasıl çözdüğünü ona fark ettirmek ve bu problemleri çözebilecek potansiyelin kendisinde varolduğunu hissettirmeyi hedefler.

3 temel soru çözüm odaklı psikoterapilerin ana temellerini oluşturur:

1.Sizin bu terapiden maksimum (en fazla)  beklentiniz nedir?

2.Eğer bu beklentiniz gerçekleşirse günlük yaşantınız nasıl olur?

3.Bu beklentilerinizin gerçekleşmesine bugün için katkıda bulunabilecek yaptığınız şeyler nelerdir?

Terapistin görevi her bir hastanın bu 3 soruya verecek cevabının olduğuna emin olmak ve hastanın bu sorulara cevap vererek kendi probleminin çözümünü üretmesine yardımcı olabilmektir.

Temel  Yaklaşımlar

Çözüm odaklı terapide terapist hastayla yürüttüğü seanslarda hastanın söylediklerinden hareket ederek bazı varsayımlar oluşturur.Bu varsayımlara,terapi boyunca odaklanılarak hastanın neleri nasıl yaptığını fark eder ve kendi fark ettiği potansiyeli hastaya da fark ettirmeye çalışır.Bu konudaki temel yaklaşımlar şunlardır :

1.Kaçınılmaz ve değişmez olanı değiştirin :

Çözüm odaklı terapistlerin yaptıkları araştırmalara göre hastaların terapiye gelmeden önce de hayatlarında bir takım değişiklikler olmaktadır.Hasta yaşamında bu değişikleri başlatmamaktadır,ancak kendisi de bunların farkında değildir.Terapistin görevi hastayla beraber bu değişimlere odaklanmak ve hastaya bu değişimlerin terapiye gelmeden öncede meydana geldiğinin fark edilmesini sağlamaktır.

2.Küçük değişimler büyük değişimlere neden olur:

Çözüm odaklı terapiden geçen hastalarla yapılan çalışmalarda hastanın hayatında bir kez bile meydana gelen bir değişikliğin kar topu gibi bir etkisi olmakta ve giderek büyüyerek etkisini göstermektedir.Hastanın yapabildikleri ve yapabilecekleri hakkında konuşmak onun gelecekte probleminin çözümü için yapabileceği daha ileri boyuttaki sorumluluklara olumlu yönde hizmet edecektir.Önemli nokta hastanın ,problemin çözümü için gereken hayatındaki değişikliğe nereden başlayacağını seçmesidir.

3.Geçmiş değiştirilemez :

Çözüm odaklı terapi bireyin geçmişinde başardığı işlere odaklanır, bireyin geçmişindeki travmaları araştırmaz.Bu terapi yaklaşımı bireyin şimdiye kadar olan yaşamını nasıl sürdürdüğünü ve karşılaştığı problem durumlarının nasıl üstesinden geldiğine odaklanarak bireyin geçmişteki  kendi potansiyelini fark etmesine odaklanır.Bireyin geçmişini yeniden yaşatmayı hedef belirlemez.

4.İnsanlar problemlerinin çözümü için gerekli kaynaklara sahiptirler :

Çözüm odaklı terapistler hastalarına kendi problemleri için yararlı olabilecek metodları fark ettirir ve onların karşılaştığı bu problemler karşısında kendi fark ettikleri çözüm yöntemlerini kullanmaları konusunda hastalarını uzmanlaştırmaya çalışırlar. Terapistler, hastalarının problemleri için etkili olabilecek çözüm yollarını, hastaların hayatlarında geçirdikleri olumlu yaşantılardan çıkarabilecektir.Terapide,hastadan geçmişte yaşadığı olumlu yaşantıları anlatması istenir.Böylece hastanın getirdiği problemin çözümü yine hastanın aktardığı olumlu yaşantılardan çıkarıma dayandırılır ve bu durumda hastaya hissettirilir.

5.İnsanlar diğerlerinden etkilenirler:

Meteorolog olan Edward Lorenz’in ortaya çıkardığı ‘kelebek etkisi’ teoremine göre Çin’deki bir kelebeğin kanat çırpması  Amerika’daki hava şartlarını etkilemektedir.Daha kompleks bir sisteme sahip olan insanda ise, küçük değişimler farklı sonuçlar üretebilmektedir.İnsanların çok farklı sosyal  ilişkileri vardır.Bu sosyal ilişkilerdeki küçük değişimler insanlarda farklı sonuçlara neden olabilmektedir.Bu noktada çözüm odaklı çalışan terapistler hastanın sosyal yaşantısına da yönelirler.

APEX Psikiyatri Kliniğimizde 1 psikiyatri uzmanı ve 1 uzman psikolog çalışmaktadır. Psikiyatri polikliniğimizde hafta içi 10.00 – 18.00 arasında ve Cumartesi günleri 11.00-15.00 saatleri arasında hizmetinizdeyiz.

APEX Tıp Merkezi Psikiyatri ve Psikoloji Ünitesinin amacı, hastalarımızın yaşam ve gelişim süreci içinde yaşadıkları psikiyatrik hastalıkları tedavi ederek yaşam kalitelerini ve işlevselliklerini arttırmak, koruyucu ruh sağlığı olarak da yaşam içinde karşılaştıkları güçlükleri henüz problem haline dönüşmeden çözmelerine yardımcı olmak ve kendilerini tanıyan, uyum ve iletişim becerisine sahip,çözüm odaklı düşünebilen, çevresine duyarlı, mutlu, sağlıklı, yaratıcı bireyler olarak yaşamalarına katkıda bulunmaktır.

Psikiyatriye başvuran hastalarımız psikiyatri uzmanımız tarafından değerlendirilip psikiyatrik muayenelerini olduktan sonra ,hastalıkları hakkında bilgi alır, gerekiyorsa psikolojik testler için klinik psikologumuza yönlendirilirler.Tanı için gerekiyorsa laboratuvar tetkiklerinden ve görüntüleme yöntemlerinden de yararlanılabilir.
Tedavi aşamasında ilaçla yapılan farmakolojik tedavi ve takiplerimiz mevcut olduğu gibi, hastalığın seyrine ve yarar oranına göre psikoterapi metodları uygulanır.

APEX Psikiyatri ve Psikoloji Ünitemizde Yapılan İşlemler:

• Genel Psikiyatrik (Ruhsal) Değerlendirme ve Muayene

• Psikolojik Değerlendirme ve Testler

• Zeka Testleri

• Kişilik Testleri (MMPI)

• Psikogram (Rorschach Testi)

• Nöropsikolojik Testler

• Psikofarmakolojik Tedaviler (İlaç Tedavileeri)

• Bireysel Psikoterapileer

• Psikodinamik Terapiler

• Davranışçı Terapiler

• Kognitif Terapiler

• Bütüncül (Eklektik) Terapiler

• Yaşlılık Psikiyatrisi (Geriyatrik Psikiyatriri)

• Yaşlılıkta Depresyon ve Kaygı Bozuklukları

• Yaşa Bağlı Unutkanlık

• Senil Demans (Bunama) Türleri

• Alzheimer Hastalığı


• Depresyon Tedavi Programları

• Şizofreni Tedavi Programları

• Bipolar Hastalık Tedavi Programları

• Panik Atak Tedavi Programları

• Çeşitli Fobilere Yönelik Tedavi Programları

• Obsessif-Kompulsif Bozukluk (Takıntılar ve Tekrarlar) ile İlgili Tedavi Programları

• Uyku Bozuklukları Tedavi Programları

• Cinsel İşlev Bozuklukları Tedavi Programları

• Aile ve Evlilik Terapileri

• Evde Psikiyatrik Muayene

APEX Psikiyatri Ünitesinde Tedavisi Yapılan Psikiyatrik Hastalıklar:

-Alkol Bağımlılığı ve Madde Bağımlılığı

-Bipolar Bozukluk (İki Uçlu Duygudurum Bozukluğu)

-Depresyon

-Duygudurum (Mizaç) Bozuklukları

-Dürtü Kontrol Bozuklukları

-Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu

-Kaygı (Anksiyete )Bozuklukları

-Kişilik Bozuklukları

-Korkular

-Kronik Yorgunluk ve Tükenmişlik Sendromu

-Takıntılar – Obsessif Kompülsif Bozukluk (OKB)

-Panik Atak / Panik Bozukluk

-Saç ve Kıl Koparma Hastalığı (Trikotillomani)

-Sosyal Fobi

-Stres ve İlişkili Bozukluklar

-Şizofreni ve diğer Psikotik Bozukluklar

-Travma Sonrası Stres Bozukluğu

-Geriatrik Psikiyatri (Alzheimer Hastalığı ve diğer demanslar)

-Sigara Bırakma Polikliniği

-Cinsel İşlev Bozuklukları

-Cinsel Sorunlar

-Uyku Bozuklukları

-Uyum Bozuklukları

APEX Psikiyatri Ünitesinde Uygulanan Psikoterapiler:

1-Bilişsel Davranışçı Terapiler (KDT)
Depresyon, Anksiyete (Kaygı) Bozuklukları: Yaygın Anksiyete Bozukluğu,Panik Bozukluğu, Obsessif Kompülsif Bozukluk,Travma Sonrası Stress Bozukluğu, Sosyal Fobi.
Ergenlik Çağı Sorunları, Alkol ve Madde Bağımlılığı Tedavileri,Dürtü Kontrol Bozuklukları

2-Psikodinamik Yönelimli Terapiler:Kişilik bozuklukları, ilişki problemleri,psikosomatik hastalıklar,uyum bozuklukları

3-Cinsel Terapiler:
Cinsel İşlev Bozuklukları: Vaginimus, Erken Boşalma, Sertleşme problemleri,Orgazm Bozuklukları, Cinsel kimlik Bozuklukları.

4-Aile ve Çift Terapileri

 

Hekimler

 

Psikiyatri Uzmanı Yrd.Doç.Dr. A.Fuat BEŞKARDEŞ Apex Cerrahi Araştırma ve Uygulama Merkezi nde göreve başlamıştır.
Ruh Sağlığı ve Hastalıkları (Psikiyatri), Psikoloji
APEX Psikiyatri Kliniğimizde 1 psikiyatri uzmanı ve 1 uzman psikolog çalışmaktadır. Psikiyatri polikliniğimizde hafta içi 10.00 – 18.00 arasında ve Cumartesi günleri 11.00-15.00 saatleri arasında hizmetinizdeyiz.
APEX Tıp Merkezi Psikiyatri ve Psikoloji Ünitesinin amacı, hastalarımızın yaşam ve gelişim süreci içinde yaşadıkları psikiyatrik hastalıkları tedavi ederek yaşam kalitelerini ve işlevselliklerini arttırmak, koruyucu ruh sağlığı olarak da yaşam içinde karşılaştıkları güçlükleri henüz problem haline dönüşmeden çözmelerine yardımcı olmak ve kendilerini tanıyan, uyum ve iletişim becerisine sahip,çözüm odaklı düşünebilen, çevresine duyarlı, mutlu, sağlıklı, yaratıcı bireyler olarak yaşamalarına katkıda bulunmaktır.
Psikiyatriye başvuran hastalarımız psikiyatri uzmanımız tarafından değerlendirilip psikiyatrik muayenelerini olduktan sonra ,hastalıkları hakkında bilgi alır, gerekiyorsa psikolojik testler için klinik psikologumuza yönlendirilirler.Tanı için gerekiyorsa laboratuvar tetkiklerinden ve görüntüleme yöntemlerinden de yararlanılabilir. Tedavi aşamasında ilaçla yapılan farmakolojik tedavi ve takiplerimiz mevcut olduğu gibi, hastalığın seyrine ve yarar oranına göre psikoterapi metodları uygulanır.

APEX Psikiyatri ve Psikoloji Ünitemizde Yapılan İşlemler:

• Genel Psikiyatrik (Ruhsal) Değerlendirme ve Muayene
• Psikolojik Değerlendirme ve Testler
• Zeka Testleri
• Kişilik Testleri (MMPI)
• Psikogram (Rorschach Testi)
• Nöropsikolojik Testler

• Psikofarmakolojik Tedaviler (İlaç Tedavileri)

• Bireysel Psikoterapiler
• Psikodinamik Terapiler
• Davranışçı Terapiler
• Kognitif Terapiler
• Bütüncül (Eklektik) Terapiler
• Yaşlılık Psikiyatrisi (Geriyatrik Psikiyatriri)
• Yaşlılıkta Depresyon ve Kaygı Bozuklukları
• Yaşa Bağlı Unutkanlık
• Senil Demans (Bunama) Türleri
• Alzheimer Hastalığı
• Depresyon Tedavi Programları
• Şizofreni Tedavi Programları
• Bipolar Hastalık Tedavi Programları
• Panik Atak Tedavi Programları
• Çeşitli Fobilere Yönelik Tedavi Programları
• Obsessif-Kompulsif Bozukluk (Takıntılar ve Tekrarlar) ile İlgili Tedavi Programları
• Uyku Bozuklukları Tedavi Programları
• Cinsel İşlev Bozuklukları Tedavi Programları
• Aile ve Evlilik Terapileri
• Evde Psikiyatrik Muayene

APEX Psikiyatri Ünitesinde Tedavisi Yapılan Psikiyatrik Hastalıklar:

? Alkol Bağımlılığı ve Madde Bağımlılığı
? Bipolar Bozukluk (İki Uçlu Duygudurum Bozukluğu)
? Depresyon
? Duygudurum (Mizaç) Bozuklukları
? Dürtü Kontrol Bozuklukları
? Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu
? Kaygı (Anksiyete )Bozuklukları
? Kişilik Bozuklukları
? Korkular
? Kronik Yorgunluk ve Tükenmişlik Sendromu
? Takıntılar – Obsessif Kompülsif Bozukluk (OKB)
? Panik Atak / Panik Bozukluk
? Saç ve Kıl Koparma Hastalığı (Trikotillomani)
? Sosyal Fobi
? Stres ve İlişkili Bozukluklar
? Şizofreni ve diğer Psikotik Bozukluklar
? Travma Sonrası Stres Bozukluğu
? Geriatrik Psikiyatri (Alzheimer Hastalığı ve diğer demanslar)
? Sigara Bırakma Polikliniği
? Cinsel İşlev Bozuklukları
? Cinsel Sorunlar
? Uyku Bozuklukları
? Uyum Bozuklukları

APEX Psikiyatri Ünitesinde Uygulanan Psikoterapiler:

1-Bilişsel Davranışçı Terapiler (KDT) Depresyon, Anksiyete (Kaygı) Bozuklukları: Yaygın Anksiyete Bozukluğu,Panik Bozukluğu, Obsessif Kompülsif Bozukluk,Travma Sonrası Stress Bozukluğu, Sosyal Fobi. Ergenlik Çağı Sorunları, Alkol ve Madde Bağımlılığı Tedavileri,Dürtü Kontrol Bozuklukları
2-Psikodinamik Yönelimli Terapiler:Kişilik bozuklukları, ilişki problemleri,psikosomatik hastalıklar,uyum bozuklukları
3-Cinsel Terapiler: Cinsel İşlev Bozuklukları: Vaginimus, Erken Boşalma, Sertleşme problemleri,Orgazm Bozuklukları, Cinsel kimlik Bozuklukları.
4-Aile ve Çift Terapileri

 

Şizofrenler tehlikeli ve saldırgan mı olurlar? Çevreye karşı birer tehdit midirler? Şizofrenler çalışamazlar mı? Şizofren hastalarının çocukları da şizofren mi olur? İşte şizofrenide yanlış inanışlar.

sizofreni teshis tedavi  Şizofrenide yanlış inanışlarYRD. DOÇ. DR. FUAT BEŞKARDEŞ

Genetik, çevresel ve sosyal durumların hastalık üzerindeki etkisi nedir? Şizofrenideki mitleri Yrd. Doç. Dr. Fuat Beşkardeş anlatıyor. Beşkardeş hasta yakınlarına da önemli uyarılarda bulunuyor.

Kişinin düşüncesini, hareketlerini, duygularını ifade şeklini, gerçeği algılamasını çarpıtan ve kişinin diğerleriyle ilişkilerini bozan ciddi bir beyinsel rahatsızlık olarak tanımlanan Şizofreni, kişilere işte, okulda ve ilişkilerde problemler yaşattığı bir gerçek. Ancak doğru tedaviyle rahatsızlık kontrol altına alınırken toplumda şizofreniye ilişkin bazı mitler, yanlış inanışlar söz konusu olabilmekte

NPİSTANBUL Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Fuat Beşkardeş şizofreniye ilişkin yanlış bilinenleri anlattı.

sizofreni teshis tedavi  Şizofrenide yanlış inanışlarBeşkardeş;

– Şizofrenler tehlikeli ve saldırgandır; şizofreni hastalarının çevreye karşı tehdit oluşturdukları gibi yanlış bir inanış maalesef toplumumuzun büyük bir kısmında halen mevcuttur. Dünyada yapılmış onlarca çalışmadan elde edilen veriler şizofreni hastalarındaki saldırganlık davranışının, normal sağlıklı bireylere benzer hatta daha az oranda olduklarını göstermektedir

– Şizofrenler çalışamazlar;  Maalesef bu yanlış inanış nedeniyle hastalar aileden toplumun geneline kadar çoğu alanda stigmatize edilerek takip ve tedaviden yoksun bırakılmaktadırlar. Bu durum hastalığın yıkımla gitmesine ve iş gücü kaybına neden olmaktadır. Artık uygun takip ve tedavi ile şizofreni hastalarının çalışabildikleri bilinmektedir.

– Şizofrenlerin çocukları da şizofren olur; Şizofreni birden fazla etkenin neden aldığı bir hastalıktır. Genetik, çevresel, sosyal durumların hepside rol oynayabilir. Şizofreni rahatsızlığı olanların çocuklarında şizofreni mutlak olacaktır demek sadece safsatadır. İstatistiksel olarak normal ailelere göre daha fazla görülebilmekle birlikte şizofrenin tek bir nedeninin olmadığı, birden fazla-çoklu- etkenlerin rol oynadığı unutulmamalıdır.” Dedi.

Yrd. Doç. Dr. Fuat Beşkardeş, hasta yakınlarına da önerilerde bulundu.

ŞİZOFRENİ HASTALARININ YAKINLARINA ÖNERİLER

– Verilen ilaçların, doktorun tavsiye ettiği şekilde ve süreyle (gerekiyorsa yıllarca) uygulanması gerekmektedir. Hastanın artık iyileştiği düşünülerek ilaç tedavisinin kesilmesi halinde, çoğu zaman hastalık tekrar ortaya çıkabilmektedir. Hastalığın tekrar ortaya çıkma süresi, kişiden kişiye değişebilir.

– Kendileri istemeseler dahi, şizofreni hastalarını hastaneye yatırmak gerekli olabilir; çünkü hayatları tehlike altındadır.

– Tatlılıkla ve iyi niyetle bile olsa, tutarsız düşünceler üzerinde tartışılmamalıdır. Gerçeklik sınırları içinde düşünmeye devam edilmelidir.

– Kesin, basit ve güvenilir yönergeler verilmelidir. Zor seçimlerle karşı karşıya bırakmamalıdır.

– Saldırganlığa saldırganlıkla cevap vermemeli; hastaya belirli sınırlarının olduğu yumuşaklıkla anlatılmalıdır.

– Düşünceyi uyaran, ancak çatışma yaratmayacak konular üzerinde konuşulmalıdır. Onun acı çektiğini anladığınızı ileten mesajlar verilmeye çalışılmalıdır.

– Bütün depresyon belirtilerinin intihar girişimiyle sonuçlanabileceği unutulmamalıdır.

Şaban Özdemir (NPGRUP)