Bir Psikiyatristin Günlüğü

Psych-Istanbul, Cinema-Philia, Tiyatroseverler ve Hayata Dair Ayrıntılar…

Oscar adayları açıklandı

Sinema dünyasının en prestijli ödülleri Oscar’ın adayları açıklandı.

İstanbul– Oscar adayları açıklanırken, başrolünde Colin Firth‘in yer aldığı “King’s Speech” 12 dalda adaylıkla, en fazla aday gösterilen film oldu. Coen kardeşlerin “True Grit” adlı filmi ise Oscar ödüllerine 10 dalda aday gösterildi. Bu filmleri, 8’er adaylıkla “The Social Network” ile “Inception” filmleri izliyor.

27 Şubat 2011’de düzenlenecek olan 83. Oscar törenini genç yıldızlar James Franco ve Anne Hathaway sunacak.

İşte kategoriler ve adaylar:

En İyi Film:

The Social Network
Black Swan
The King Speech
The Fighter
Inception
The Kids are All Right
127 Hours
Toy Story 3
True Grit
Winter’s Bone

 

En İyi Erkek Oyuncu:

Javier Bardem in “Biutiful”
Jeff Bridges in “True Grit”
Jesse Eisenberg in “The Social Network”
James Franco in “127 Hours”
En İyi Kadın Oyuncu:

Annette Bening in “The Kids Are All Right”
Nicole Kidman in “Rabbit Hole”
Jennifer Lawrence in “Winter’s Bone”
Natalie Portman in “Black Swan”
Michelle Williams in “Blue Valentine”
 

En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu

Christian Bale in “The Fighter”
John Hawkes in “Winter’s Bone”
Jeremy Renner in “The Town”
Mark Ruffalo in “The Kids Are All Right”
Geoffrey Rush in “The King’s Speech”
 

En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu:

Amy Adams in “The Fighter”
Helena Bonham Carter in “The King’s Speech”
Melissa Leo in “The Fighter”
Hailee Steinfeld in “True Grit”
Jacki Weaver in “Animal Kingdom”
 

En İyi Animasyon:

How to Train Your Dragon -Chris Sanders and Dean DeBlois –
The Illusionist – Sylvain Chomet 
Toy Story 3 – Lee Unkrich

‘Yıkarlarsa göğsümü siper edeceğim…’

Sanatın içine tükürmek ya da bir insanlık anıtını ucubeye benzetmek iktidar için olağan bir şey. Şimdi de Kars Belediyesi eski Başkanı Naif Alibeyoğlu’nun heykeltıraş Mehmet Aksoy’a yaptırdığı “İnsanlık Anıtı” yıkım tehlikesiyle karşı karşıya. Peki sizce tehlikede olan yalnızca anıt mı?

 Kars’a her sonbaharda gitmeye çalışırım. Önceleri Altın Kaz Film Festivali bahane olurdu, sonbaharın tadı orada başkadır hem. 2006 yılından beri, AKP’den CHP’ye geçen dönemin Belediye Başkanı Naif Alibeyoğlu’nun Mehmet Aksoy’a yaptırdığı “İnsanlık Anıtı”nın yükselişini, büyümesini de heyecanla izlerdim. Hatta basın mensuplarının kaldığı otelin anıta bakan tarafındaki oda da şansa bana düşerdi. Benim içime düşense daha anıtın temelinin ilk atıldığı dönemden bu yana heykelin nasıl yıkılacağını planlayanların söyledikleriydi. Gel zaman git zaman kubbeyi çalan kılıfını hazırladı. 2008 yılında Anıtlar Kurulu projeyi durdurdu. “Bölgede tarihi eserler bulunduğuna” kanaat getiren kurul, insanlık anıtı henüz tamamlanmadan yıkım kararı aldı. Alibeyoğlu da 2009 yılında belediye başkanlığı seçimini kaybetti. Seçilen AKP’li Nevzat Bozkuş ise “Sit alanı üstünde olduğu ve ruhsatı bulunmadığı için” heykeli yıkacaklarını açıkladı. Başbakan Erdoğan ise geçtiğimiz hafta Kars’ta “Hasan Harakani’nin türbesinin yanına bir ucube koymuşlar, garip bir şey dikmişler. Oradaki tüm vakıf eserlerinin, o sanatkârane eserlerin olduğu yerde böyle bir şey olması düşünülemez. Konuyla ilgili olarak belediye başkanımız görevini süratle yerine getirecektir. Bunu süratle bekliyoruz. İnşallah ilk gelişimizde bunu da göreceğiz. O bölgeyi de gayet güzel bir park haline belediye getirecektir” dedi. Ardından Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu da heykelin yıkılması konusunda görüş bildirdi. AKP’li Kars Belediye Başkanı Nevzat Bozkuş da karar çıkarsa anıtı “kaldıracakların” söyledi. “İnsanlık Anıtı”na ucube diyen bir başbakan, hatta onu yıkmak isteyen bir belediye, dünyada bir ilke imza atmak için kolları sıvadı. Her nasılsa sesler yükseldi, tepkiler arttı. İlk başta tepkinin bu kadar büyümeyeceğini düşünenler yanıldı.

Biz de Mehmet Aksoy ulaşmak için yola koyulduk. Buluşmaya giderken yolda bir haber geldi. Başbakan yanlış anlaşılmıştı! Bunu açıklayan ise başbakan değil Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’dı. Çark etmek terimi başka ne için kullanılabilirdi ki? “Başbakan gecekondulardan bahsetti” diyen Günay, “biz hiç kimsenin emeğini yıktırmayız” sözleriyle Aksoy’a destek verdi. Dedim ya tüm bunları Mehmet Aksoy’un atölyesine giderken haber aldık. Gerçi Aksoy, daha önce Melih Gökçek’in “Tükürürüm böyle sanatın içine” sözlerine maruz kalmıştı. “Periler Ülkesi” adlı eserine hakaret ettiği için Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkanı Melih Gökçek ile mahkemelik olmuştu. Aksoy’un açtığı dava 2002’de sonuçlanmış ve Ankara 6. Asliye Hukuk Mahkemesi Melih Gökçek’i Aksoy’a tazminat ödemeye mahkûm etmiş ayrıca eserin eski yerine konulmasına karar vermişti. Tarih ne kadar tekerrür edecek bekleyip göreceğiz?

Aksoy’un Polonezköy’deki atölyesine geldiğimizde kamyonetindeki ve dev vincindeki yazı karşıladı bizi “Taş taşırım, laf taşımam.” Hemen anlatmaya başladı sıkıntısını; “Ben orada bir insanın ortadan ikiye bölünmüş ve karşı karşıya konulmuş halini tasfir ettim. O parçalar tekrar birleştiğinde kendisi olacak. Anıtın yapılmayan kısmında da bir göz var, ilahi bir göz. Hatta vicdanın gözü. Göz savaşları anlatıyor. Gözden akan bir gözyaşı olacaktı. Heykelin altındaki tabyadan kimsenin haberi yoktu. Biz onu ıslah ettik. İçine inek bağlıyorlardı, ahırdı. Tabyayı korumaya aldık ve müze haline getireceğiz. Eski Belediye Başkanı AKP’liydi. Bütün mesele Naif, AKP’de kalmadı CHP’ye geçti ve AKP yeniden seçimleri kazanmasıyla hız kazandı. Naif’in yaptığı tüm şeyler tu kaka oldu. Yeni başkan eski başkana, benim üzerimden hesap soruyor. Sanatın siyaseti olmaz. Zaten sanatım partiler üstü benim.”

Kars’ta belediye seçimleri sonrasında heykeller kaldırılmıştı. Kars’ın sembolü kaz heykelleri bile vardı bunların arasında. Kars’ın kültür ve sanattan uzaklaşması adına atılan adımları yeni Belediye Başkanı Nevzat Bozkuş, “sanata ayıracak paramız yok, altyapıya önem vereceğiz” diye açıklıyordu. Kars’ı son yılların en gözde kültür şehirlerinden yapan festival ve etkinliklere de böylelikle son nokta kondu. Görülüyor ki altyapıya önem vermek için önce heykel ve anıtlar, özellikle de “insanlık anıtları” ortadan kaldırılmalı. Tabii anıta tepkiler farklı nedenlerden geliyor aslında. En popüleri de “Anıttakilerden biri Ermeni, kendini kasıyor. Diğeri Türk, elini uzatmış, ezik büzük özür diliyor. Gözyaşları da Ermenilerin sevinç gözyaşları” diye yorumlanıyor. Aksoy ise bu kahve fallarından bıkmış.

Önümüzdeki günlerde neler olacak göreceğiz. Anıtlar kurulunun pusulası neyi gösterecek bilemiyoruz. Dünyada bir ilk gerçekleştirip bir insanlık anıtını yıkarlar mı? Aksoy’a göre yıkım fiziki açıdan da çok zor. Dünyaya bunu anlatmak da mümkün değil. Çünkü dünyada da herkes her yalana kanmaz buradaki gibi. Aksoy, “anıtı parçalayarak yıkacaklar ya da altına dinamit koyacaklar. Taliban’a dönerler” diyor.

İnsanlık anıtını yıkacak olanlar onun altında kalırlar gibi beylik laflara gelince. Bu ülkede neler oldu ve kimse bir şeyin altında kalmadı. Katiller salındı, herkesin gördüğü faili meçhuller ortada kaldı. İçerdekiler ise malum. Aksoy, 30 metre yüksekliğinde ve Ermenistan’dan görülebilen Türkiye’nin en büyük heykeli “İnsanlık Anıtı”nın barışı simgelediğini özellikle vurguluyor. “Başbakan, Cumhurbaşkanı Ermenistan’a gidiyor barış için. Ama bir yandan da barış öneren, savaş karşıtı bir anıtı yıkmaya çalışıyor. Hani barış istiyorduk?” diyor. Eğer yıkım kararı çıkarsa da göğsünü siper edeceğine hiç şüphe yok.

Balbay ve Özkan’dan Uğur Mumcu mektubu

İkinci ”Ergenekon” davasının tutuklu sanığı gazeteciler Mustafa Balbay ile Tuncay Özkan’ın, gazeteci Uğur Mumcu’nun öldürülmesinin 18. yılı dolayısıyla, kamuoyuna duyurulmak üzere Türkiye Gazeteciler Federasyonu Genel Başkanı Atilla Sertel’e mektup yazdığı bildirildi.

İzmir– İzmir Gazeteciler Cemiyetinden (İGC) yapılan yazılı açıklamaya göre, İGC ve Gazetecilere Özgürlük Platformu Dönem Başkanı da olan Atilla Sertel‘e gönderdiği mektupta Balbay, şu görüşleri ifade etti:

”Yıllar geçtikçe Uğur Mumcu’nun niçin katledildiği daha berraklaşıyor, daha netleşiyor. 2011 yılından 1993’e baktığımızda şunları görüyoruz, Uğur Mumcu, Türkiye’nin Ankara’dan yönetilmemesi için öldürüldü. Bugün, Türkiye’nin uluslararası alanda attığı pek çok adımdan, verdiği pek çok sözden, en son Ankara’daki Türkiye Cumhuriyeti devleti kurumlarının haberi oluyor.

Uğur Mumcu, yönü uygarlığa, çağdaşlığa değil Ortadoğu bataklığına dönük bir Türkiye’nin oluşması için öldürüldü. Bugün, bakmayın sahte AB söylemlerine; hükümet, Lübnan’daki hükümetin devrilmesine ülke sorunlarından daha çok üzülüyor. Uğur Mumcu, Türkiye’nin tüm temel değerlerinin, Cumhuriyetin tüm kazanımlarının yıpratılması, tüketilmesi için öldürüldü.”

Özkan ise Mumcu’nun ”Bir inanç, iman ve mücadelenin adı” olduğunu belirterek şunları kaydetti:

”Mustafa Kemal düşüncesinin 20. yüzyıla ulaşan en değerli kaynaklarından biriydi. O kaynak, Anadolu’nun gürül gürül akan nehirlerinden biri oldu 24 Ocakta. O güne kadar bizim Uğur ağabeyimizdi, şimdi özgürlük, bağımsızlık ve doğruluğun mihenk taşı oldu. Biz o ırmaktan beslenmeye o ırmağın mihenk taşlarına bilincimizi bilemeye devam ediyoruz. Anadolu ondan beslenmeye hep devam edecek.”

Ayakkabı bağlamaya başlamadan bilgisayar kullanıyorlar

Gelişmiş ülkeleri kapsayan bir araştırma, 2006-2008 tarihleri arasında doğan çocukların daha ayakkabı bağlarını bağlamayı öğrenmeden önce teknolojiyle tanıştıklarını ortaya koydu.

Ankara– İtalyan Corriere della Sera gazetesinde çıkan habere göre, merkezi Çek Cumhuriyeti’nde bulunan güvenlik yazılımı üreticisi AVG, çocuklar ve teknoloji arasındaki ilişkiyi ortaya koymak için çocuklarının yaşları 2 ile 5 arasında değişen 2 bin 200 anneyle anket yaptı. Dünyanın en gelişmiş ülkelerini kapsayan araştırmada, annelere çocuklarının alışkanlıklarıyla ilgili sorular yöneltildi. Ankete verilen yanıtlar, bu yaş aralığındaki çocukların yüzde 58’inin bilgisayar oyunlarıyla oynayabildiğini, bisiklete binebilen çocukların oranının ise yüzde 52 olduğunu gösterdi.

Araştırmaya göre, yüzde 77’si yapboz yapmayı başaran çocuklar arasında en yaygın diğer yetenekler ise yüzde 69’la mouse kullanabilmek ve yüzde 63’le bilgisayarı açıp kapatabilmek. Bu yaştaki çocuklara ev adresleri sorulduğunda ise doğru yanıt verebileceklerin oranı sadece yüzde 37’de kaldı. Ankete göre, çocukların yüzde 28’i cep telefonundan arama yapabiliyor, yüzde 25’i internete girebiliyor, yüzde 19’u dokunmatik ekrandaki bir uygulamayla oynayabiliyor, ancak yine sadece yüzde 11’i ayakkabısını bağlamayı becerebiliyor.

Anne ve babalara çocuklarına sadece dijital dünyada değil, gerçek dünyada da nasıl hareket edeceklerini öğretmeleri gerektiğini hatırlatan uzmanlar, aksi takdirde çocukların ayakkabı bağlamayı öğrenmek için bile internetten faydalanmak durumunda kalacağını belirtiyor.

Alkolsüz Gala

Korhan Bozkurt’un yönettiği, Ersin Korkut, Şahin Irmak ve Özge Ulusoy’un oynadığı ”Kutsal Damacana: Dracoola” filminin galası yapıldı. Yeni yönetmelik nedeniyle galada alkollü içki servisi yapılmadı. Uygulamay asanatçılar ve davetliler tepki gösterdi.

İstanbul – İstinye Park’ta düzenlenen galaya, baş rol oyuncularının yanı sıra BKM mutfak oyuncuları da katıldı. Basın mensuplarının filmle ilgili sorularını yanıtlayan baş rol oyuncusu Ersin Korkut, ”İddia edildiği gibi Şafak Sezer ile aramızda bir sorun yok. Film çekimlerine başlamadan önce senaryo bendeyken kendisiyle konuşmuştum. O benim abimdir. Kendisiyle aramızda bir sorun yoktur” dedi.

İyi Seyirler Filmcilik Selin Altınel ve Şenol Zencir yapımcılığında gerçekleştirilen filmin senaryosunu, Leman Dergisi yazarlarından Ahmet Yılmaz kaleme aldı.

Komik sahneleri ve diyaloglarıyla dikkati çeken filmin konusu şöyle:
”Henüz minik bir bebekken kendisini cami avlusunda bulan yavru Sebo, güvercinlerin ve kumruların yemleriyle beslenip, kendi kendini yetiştirmiştir. Aklı başına geldiğinde zengin bir iş adamının konağında iş bulan ve kızı Demet’e platonik bir aşkla bağlanan Sebo’nun mutluluğu bir anda bozulur. Bir gece yarısı ansızın müştemilatın kapısı çalınır, gelen efsanevi kan emici Kont Dracula’dır.” Çekimleri İstanbul’da gerçekleştirilen film, yarın vizyona girecek.

Yanlış beslenme hasta ediyor

Beslenme bozukluğu ile ilişkili salgın hastalıklarının son 10 yılda ikiye katlandığı bildirildi.

Edirne– Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Nefroloji Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Saniye Şen, Tıp Fakültesi Hastanesi’nde düzenlediği basın toplantısında günümüz insanının başının, yaşam kalitesini bozan, en sık ölüm nedeni oluşturan ve beslenme ile sıkı ilişkisi bulunan 5 grup hastalıkla dertte olduğunu söyledi.

Bunların, kalp damar hastalıkları, hipertansiyon, obezite, Metabolik Sendrom, diyabetes mellitus Tip 2 ve kanser hastalıkları olduğunu ifade eden Şen, beslenme hatalarının bu hastalıklarla ilişkisinin, diğerlerinden çok daha güçlü olduğunu belirtti.

Şen, ilk çağ insanın ve Sibirya’nın kuzey doğusunda yaşamış olan atalarımızın doğal beslendiklerini, yaklaşık 320 yabani ot ve sebze, ormanın doğal yemişleri, meyve ve tohumları, yağsız, çiğ ve farklı av eti yiyerek, yağ asidi içeren bitkisel yağları az kullanıp aktif yaşadıklarını anlattı. Orta çağ insanının, üç beyazla (şeker, un, tuz) tanıştıktan sonra boyunun ve ömrünün kısaldığını söyleyen Şen, raşitizm ve çocuk ölümlerinin arttığını, kemik erimesi ve vitamin eksikliğinin geliştiğini bildirdi.

Yirminci yüz yıl insanının, sigara, alkol ve kahve ile birlikte hazır gıda ile tanıştığını anlatan Şen, şöyle konuştu:
”Lifi, minerali ve vitamini alınmış buğdaygiller, rafine unlu yiyecekler, toksit beyazlatıcılı yiyecekler, bol asit, şeker ve tatlandırıcı, kirletilmiş meyve ve sebze, yağlı besi eti, yüksek oranda tuz kullanımı, endüstriyel doymuş tarns yağlar, GDO’lu nitratlı-hormonlu besinler gibi, albenisi ve kar payı yüksek, dağıtımı ve servisi kolay, raf ömrü uzun olan bu yiyeceklerin kullanımı hızla yayıldı.

Bunun sonucunda son 20 yılda obezite, Dünya sağlık Örgütü’nün 2000 yılı raporuna göre 3 kat arttı. Dünya genelinde, 1 milyar olan hipertansif insan sayısının 2025 yılında 1.6 milyara, diyabetik sayısının da 2030 yılında 366 milyona ulaşılacağı düşünülmektedir. Beslenme bozukluğu ile ilişkili salgın hastalıklar, son 10 yılda ikiye katlandı. Yetişkin insanların yüzde 32’si açık hipertansiyonlu bir o kadarı da ön hipertansiyonlu. Yüzde 14’ü açık, bir o kadarı da ön-gizli diyabetik. 1/3’ü obez, 1/3’ü metabolik sendromlu hale gelmiştir. Yanlış beslenme ve tuz kullanımı ile ülkemizde hipertansiyon da ABD, İngiltere, Çin ve Japonya’nın önüne geçerek en yüksek düzeye ulaşmıştır.”
 

Şeker ve tatlandırıcı kullanımı yüksek

Saniye Şen, Türkiye’deki besi maddelerinin kullanımındaki son durumu hakkında da bilgi verdi.

Şen, ülkemizde tuz kullanımının, kişi başına günde 18 gramla, dünyada en yüksek orana sahip olduğunu ifade ederek, ”Zeytinyağı kullanımı, kişi başına yılda 2 kilogram. Bu, yılda 25 kilogram olan Avrupa ülkelerinin 20’de biri kadar. Ülkemizde zeytin ağacı 150 milyon. Bunun 50 milyonu, Cumhuriyetin ilk yıllarında yetiştirilmiş. Şimdi ise getiri düşüklüğünden desteklenmediği için kesiliyor, yetiştirilmiyor. Trans yağ kullanımı, diğer ülkelerde yüzde 9’la sınırlandırılmış. Bizde ise bazı bölgelerde yüzde 40’lara ulaşıyor. Şeker kullanımı, yılda kişi başına 25 kilogram. Ülkemizde yapay tatlandırıcı sınırlandırılması yüzde 15. Dünyada, en yüksek ikinci ülke olan ABD’de bu oran yüzde 2’ler seviyesinde sınırlandırılmış. Ülkemizdeki tatlıların çok önemli bölümünde GDO’lu mısırın şurubu kullanılmaktadır. Sebzelerin büyük bölümünde dolapta 3 gün bile tutulamayacak düzeyde hormon, yüksek düzeyde nitratlı gübre kullanılmaktadır” dedi.

Şen, beslenme bozukluğuna bağlı olarak, ülkemizdeki yetişkin insanların yüzde 33’ünün ilaç alması gereken düzeyde bulunduğuna da dikkati çekerek, şunları söyledi:
”Bu da 25 milyon insan demektir. Bir o kadarı da gelecekte ilaç almak zorunda olacak ön hipertansiyonlu. Bu insanların yüzde 14’ü olan 8 milyon kişi ise sürekli ilaç almak zorunda olan şeker hastası. Yetişkin insanlarımızın 3’de biri şişman ve metabolik sendromlu. Bu durumda, hepimize ve yönetenlere çok önemli görevler düşmektedir. Sağlık sorunu soyut ele alınmaz. Doğal, lifli, sebze ağırlıklı beslenme koşullarını sağlamak görevi kişisel sorumluluklarla başlamaktadır.”

Altın Küre Ödülleri sahiplerini buldu

Facebook’un kurucusu Mark Zuckerberg’in yaşam öyküsünü anlatan “The Social Network” filminin 4 ödül alarak damga vurduğu Altın Küre Ödül Töreni’nde, yıldızların jüri üyelerini yerden yere vuran esprileri şok yaşattı.

Washington– 68’inci Altın Küre ödülleri, Beverly Hills’de düzenlenen görkemli törenle sahiplerini buldu. ”Social Network” filmi, kazandığı 4 ödülle geceye damgasını vurdu. Törende film, en iyi yapım ve en iyi yönetmen ödüllerinin yanısıra, en iyi senaryo ve en iyi beste ödüllerine layık görüldü. Filmin müziğinin bestesini Trent Reznor ve Atticus Ross, senaryosunu da Aaron Sorkin yazmıştı.

FOTO GALERİ İÇİN TIKLAYINIZ

En iyi erkek oyuncu ödülünü ”The King’s Speech” filmindeki rolüyle Colin Firth, en iyi kadın oyuncu ödülünü de ”Black Swan” filmindeki başarısıyla Natalie Portman kazandı. Bunun yanında, en iyi yardımcı erkek oyuncu ödülünü, ”The Fighter” yapımındaki performansıyla Christian Bale, en iyi yardımcı kadın oyuncu ödülünü de aynı filmdeki rolüyle Melissa Leo elde etti.

Komedi dalında en iyi film ödülü, ”The Kids Are All Right” filmine giderken, bu alandaki en iyi erkek oyuncu ödülüne ”Barney’s Version” filmindeki oyunculuğuyla Paul Giamatti, en iyi kadın oyuncu ödülüne ”The Kids Are All Right” filmindeki rolüyle Annette Bening değer görüldü. En iyi animasyon ödülü ”Toy Story 3”, en iyi yabancı film ödülü Danimarka yapımı ”In a Better World”e gitti. En iyi orijinal film müziği ödülünü de ”You Haven’t Seen the Last of Me” filminde yazdığı parçayla Diane Warren kazandı.
 

Televizyon yapımları

Televizyon yapımları arasında da en iyi drama ödülü ‘‘Boardwalk Empire”a, en iyi komedi dizisi ödülü ”Glee”ye, en iyi mini tv dizisi/filmi ödülü de ”Carlos”a verildi. Drama dalında en iyi erkek oyuncu ödülünü ”Boardwalk Empire” dizisindeki rolüyle Steve Buscemi, en iyi kadın oyuncu ödülünü ”Sons of Anarchy” dizisindeki performansıyla Katey Sagal aldı. Komedi dizileri arasında da en iyi erkek oyuncu ödülü ”The Big Bang Theory” dizisindeki oyunculuğuyla Jim Parsons‘a, en iyi kadın oyuncu ödülü de ”The Big C” dizisindeki rolüyle Laura Linney‘e takdim edildi.

Mini tv dizisi/filmi dalında da en iyi erkek oyuncu ödülü ”You Don’t Know Jack” yapımındaki rolüyle Al Pacino’ya, en iyi kadın oyuncu ödülü de ”Temple Grandin” yapımındaki performansıyla Claire Danes’e gitti. Televizyon dizileri arasında en iyi yardımcı erkek oyuncu ödülü ”Glee” dizisinden Chris Colfer‘a, en iyi yardımcı kadın oyuncu ödülü de aynı diziden Jane Lynch‘e sunuldu.

Törende şok!

Törene, yıldızların jüri üyelerini yerden yere vuran esprileri damgasını vurdu. Törende en sert espriler, sunucu Ricky Gervais‘ten geldi. İngiliz komedyenin “Turist filmi adaylar arasında alındı çünkü jüri, Angelina Jolie ve Johnny Depp ile fotoğraf çektirmek istedi” sözleri jüriye ilk şoku yaşattı. Robert de Niro da, “Bu sektörde hep beraberiz. Film yapımcıları ve yıldızlarla fotoğraf çektiren jüri üyeleri” diyerek ikinci darbeyi vurdu.
 

Jüri ile ilgili iddialar

Öte yandan Golden Globe (Altın Küre) Ödülleri, 80 kişiden oluşan Hollywood Yabancı Gazeteciler Derneği’nce veriliyor. Dernek hakkında, film stüdyolarından rüşvet aldığı iddiaları var.

Yüksek Sadakat’in rakipleri belli oldu

Yüksek Sadakat, Eurovizyon’da ilk yarı final gecesinde sahne alacak. Aynı gece final için yarışacak ülkeler arasında Ermenistan, Norveç, Rusya, Sırbistan, Azerbaycan ve Yunanistan da var.

Düsseldorf– Türkiye’yi Yüksek Sadakat grubunun temsil edeceği 56. Eurovizyon Şarkı Yarışması için bugün, finalin düzenleneceği Düsseldorf kentinde kura çekimi ve anahtar teslim töreni düzenlendi.

Bu yıl toplam 43 ülkenin katılacağı Eurovizyon Şarkı Yarışması’nın kura çekimine 4. torbadan katılan Türkiye, 10 Mayıs’taki ilk yarı final gününde sahneye çıkacak.

Türkiye, Arnavutluk, Finlandiya, Ermenistan, İsviçre, Norveç, Gürcistan, Rusya, Polonya, Sırbistan, Hırvatistan, Azerbaycan, Litvanya, Macaristan, Malta, San Marino, İzlanda, Portekiz ve Yunanistan ile birlikte yarışacak.

12 Mayıs’ta düzenlenecek olan ikinci yarı final gününde de Hollanda, Bosna-Hersek, Ukrayna, Kıbrıs Rum kesimi, Avusturya, İsveç, Belçika, Slovakya, Moldovya, İsrail, Makedonya, Danimarka, Beyaz Rusya, Letonya, Bulgaristan, Estonya, Romanya, Slovenya ve İrlanda final için yarışacak.

56. Eurovizyon Şarkı Yarışması’na uzun yıllar katılmayan İtalya, Avusturya ve San Marino’nun bu yıl tekrar yarışmaya katılacağı açıklandı. Yapılacak yarı finallerden sonra toplam 25 ülke finalde birincilik için mücadele edecek.

Ayrıca bugünkü törende Norveç’in başkenti Oslo’dan gelen bir heyet, Eurovizyon Şarkı Yarışması’nın sembolik anahtarını Düsseldorf Büyükşehir Belediye Başkanı Dirk Elbers’e teslim etti.

Elbers, Eurovizyon Şarkı Yarışması’nın Almanya’da ve özellikle Düsseldorf’ta düzenlenecek olmasından dolayı büyük mutluluk duyduğunu belirterek, çok güzel bir organizasyona ev sahipliği yapmak istediklerini söyledi.

Almanya, İtalya, Fransa, İspanya ve İngiltere’nin doğrudan katılacağı finaller 14 Mayıs’ta Düsseldorf Arena’da yapılacak. Final biletlerinin tamamen tükendiği ve yarı final biletlerinin yarın satışa çıkacağı bildirildi.

‘Eyvah Eyvah 2’ gişede de güldürdü

Demet Akbağ ve Ata Demirer’in başrolünde olduğu ‘Eyvah Eyvah 2’yi ilk 3 günde 801 bin kişi izledi.

 Ata Demirer‘in senaryosunu yazdığı ve Demet Akbağ ile başrolünü oynadığı ‘Eyvah Eyvah 2’ ilk üç günde 801 bin kişi tarafından izlenerek zirveye oturdu.

Türkiye’de bugüne kadar ilk üç günde en çok seyredilen altıncı film olmayı başaran ‘Eyvah Eyvah 2’, ilk 3 günde 703.330 gişeye sahip olan ‘New York’ta Beş Minare’yi de geçmiş oldu.

NTV’den alınan habere göre, 2010’un en fazla izlenen yapımlarından olan ilk filmden sonra ikinci filmin de tüm zamanlar içerisinde yer alacağı tahmin ediliyor.

Toplamda 2 milyon 459 bin kişi tarafından seyredilen ‘Eyvah Eyvah’ı ilk 3 gününde 259 bin kişi izlemişti.

İlk üç günde en çok seyredilen 10 film
1 – Recep İvedik 2 – 1.209 .453
2 – Recep İvedik 3 – 1.153 .071
3 – Kurtlar Vadisi: Irak – 1.099 .219
4 – Yahşi Batı – 906.6 63
5 – A.R.O.G – 816.3 04
6 – Eyyvah Eyvah 2 – 801.8 63
7 – Recep İvedik – 791.5 36
8 – New York’ta Beş Minare – 703.3 30
9 – Organize İşler – 583.8 70
10-Güneşi Gördüm – 507.9 32

7-9 Ocak gişe rakamları:

1 – Eyvah Eyvah 2  – 801.863
2 – Hür Adam: Bediuzzam 239.176
3 – Av Mevsimi 49.242 (Toplam: 2.031.893)
4 – Karmakarışık 29.838 (Toplam: 170.894)
5 – Gulliver’in Gezileri 28.017 (Toplam: 97.657)
6 – Turist Pinema 13.093 (Toplam: 447.852)
7 – Zor Baba 3 11.928 (Toplam: 96.529)
8 – Çakallarla Dans 5.104 (Toplam: 220.628)
9 – Hırsızlar Şehri 3.723 (Toplam: 55.865)
10-Memleket Meselesi 2.875 (Toplam: 19.035)

Çeşitli üniversitelerden bir grup öğrenci, hastanede tedavi gören Hababam Sınıfı’nın ”Mahmut Hocası” ünlü sanatçı Münir Özkul’a sevgi ve desteklerini bir mektupla iletti.

Yıldız Teknik, İstanbul Teknik, Mimar Sinan, Boğaziçi ve İstanbul üniversitelerinden gelen öğrenciler, Münir Özkul‘un tedavisinin sürdürüldüğü Bahçelievler Medical Park Hastanesi önünde toplandı.

İstanbul Üniversitesi Ekonometri Bölümü öğrencisi Sibel Eliçora, grup adına şu mektubu okudu:
”Sevgili Hocam, biz Hababam Sınıfı’nı tekrar tekrar izleyerek büyüdük. Sen bizim için ilk önce Mahmut Hoca oldun. Sonradan Adile Naşit ile kavgalarını izledik. Fabrikatöre insanlık dersi verirken senin tarafını tuttuk. Ama en çok aklımızda Mahmut Hoca olarak kaldın. Biz üniversite öğrencisi olduk, hala Hababam Sınıfı’nı izliyoruz. Sen, parasız öğrencileri paragöz müdüre karşı savunuyorsun. Öğrencileri hiç umursamayan, onları sokağa atarken bile kar-zarar hesabı yapan müdüre karşı sesini yükseltiyorsun. Okulu ‘dükkana’ çeviren rektörlere karşı az da olsa sesimizi yükseltebiliyorsak, bu biraz da senin sayendedir.
Okulun 4 duvar arası olmadığını da senden öğrendik. Okulu okul yapan duvarlar değil, içindeki insanlardı. Önemli olan insandı. Hababam Sınıfı’na insanları umursamayı öğrettin. Bu yüzden arkandan ‘Kel Mahmut’ diyen, hiçbir şeyi umursamaz görünen talebeler, senin için topluca hastaneye geldiler. Biz de okuldan çıktık. Bize insanları umursamayı öğreten Mahmut Hocamıza geldik. Biz de Mahmut Hoca gibi sesimizi öğrenciyi umursamayan müdür ve rektörlere karşı yükseltiyoruz, yükselteceğiz ve haksızlığın karşısında dimdik duracağız. Senin sesin öğrencinin yanında, hep bizim tarafımızda oldu. Seni yalnız bırakmayız, sen de bizi yalnız bırakma.”

Mektubun okunmasının ardından bir açıklama yapan Münir Özkul’un doktoru Ahmet Selvi, durumu iyi olan sanatçıyı birkaç gün içerisinde taburcu edeceklerini, ancak Özkul’un istirahatinin evde de devam edeceğini söyledi.

Öğrencilerin Münir Özkul’u görme ısrarına karşı Selvi, Özkul’un zatürre geçirdiğini ve yorgun olduğunu ifade etti.

Selvi daha sonra öğrencilerin getirdiği mektup ve çiçeği Özkul’a iletmek üzere teslim aldı.

Öğrencilerden Veysel Can Karakaş da Münir Özkul’un filmlerini izleyerek büyüdüğünü belirterek, Özkul’un öğrencinin yanında yer alan karakterleri oynadığını, kendilerinin de bu sebeple ziyaretine geldiklerini anlattı.