Bir Psikiyatristin Günlüğü

Psych-Istanbul, Cinema-Philia, Tiyatroseverler ve Hayata Dair Ayrıntılar…

NİÇİN DOKTOR OLUNUR?

ÇOK ÇOK PARA KAZANMAK İÇİN Mİ?

Dr.Yasemin Güneş, Adana Tabip Odası

Niçin doktor olunur?
Çok çok  para kazanmak için mi?,
Saygın bir yer kazanmak için mi?,
İnsana değer vermek için mi?,
Hastaya  hizmet etmek için mi?,
Bilim insanı olmak için mi?,
Bunun gerçek nedenini
Kendini hekimliğe adamış olanlar dışında
Hiç kimse ama hiç kimse bilemez.
Kimin için uykusuz kalınır sizce?
Doğum sancısı çeken eş için mi?
Ateşi yükselmiş sayıklayan  çocuğunuz için mi?
Askerde savaşan oğlunuz  için mi?
Böbrek sancısı çeken kardeşiniz için mi?
Dikkat ediniz, temelde bir yakınınız için
Peki ya hekim veya  sağlık personeli?
Tanır mı Ayşe Hanım’ı, Süleyman Amca’yı,
Hasan’ı, Polat’ı , Saliha’yı
Canını dişine takıp,
Hayati fonksiyonları düzelsin diye
Bir yandan uğraş verirken
Diğer yandan Yaradan’a yalvarmayı     
Koskaca altı yıl dirsek çürütür doktorlar,
Hem de en yüksek harcı ödeyerek
Gecesini gündüzüne katarken,
Siz mi ders çalıştınız onlarla beraber,
Sizin mi başınız düştü defalarca masaya
Siz mi ışık tuttunuz yollarına
Biricik destekçileri olan aileleri dışında,
Diplomasını koklayamadan daha
Siz mi düştünüz  mecburi yollarına
Dünyanın en zor sınavlarından biri olan
Tıp’da Uzmanlık Sınavını siz mi başardınız
Siz mi nöbet tuttunuz günaşırı
Bir avuç nöbet parası uğruna
Kaç defa izlediniz acaba?
Hastane penceresinden güneşin doğuşunu
Gözlerinizden uyku akarken
Siz mi devam ettiniz ertesi güne
Siz mi onun yerine fırça yediniz hocasından
Bir  kez daha mecburi hizmet uğruna
Evinden, eşinden, çocuğundan  uzaklarda  kalırken
Yapmayın arkadaşlar, yapmayın dostlarım
Almayın mazlumun ahını bile bile ,
Hani bir söz vardır ya,
 “Allah doktora düşürmesin ama onlarsız da etmesin diye”
Bu sözü söylerken dahi bencilliğiniz ortada 
Ama insan olduğu sürece hayatta gerçek şu ki
Düşeceksiniz günün birinde mutlaka
Biz doktorların şefkatli kucağına…                        
 
BİR DOKTORUN MESLEĞİNİ BIRAKIŞININ SEBEPLERİ

 
Bir yıl önce başladım ben bu greve. Kendi çapımda, hasta bakmaktan vazgeçtim. Kime ne?
Çok düşündüm yazmaya başlamadan önce. Nasıl anlatmalı, diye. Madde madde sıralamak çok kuru geldi. Çok da uzatmamalıyım, diye düşündüm. Bir taraftan da anlatacak o kadar çok şey var ki….Sonra dedim ki, örnekler vereyim, okuyan kıssadan hisse, anlasın. İlk aklıma gelenle başlayayım.
 
  • İkinci çocuğa yedi aylık hamileydim. İlkinde asistandım. Bu sefer uzmanım ya, farklı olacak. Ne fark edecekse? İlkinde, bebeğim iki aylıkken sekiz nöbetle dönmüştüm hastaneye, güya süt izni altı aydı o zaman. Nöbet dönmez demişler, başladığımın ikinci günü listeye yazmışlardı. Biliyorum, ben böyle olacağını, anlatması öyle zor ki. Bir şey hemen başka bir şeyi çağrıştırıyor. Evet, yedi aylık hamileydim ve çok kötü bir trafik kazası geçirdik. Arabamız pert oldu, emniyet kemerinin izi vücuduma derin bir morluk olarak çıktı. Erken doğum tehdidi atlattım. Rapor almadım, çünkü çalıştığım birimde tek uzman doktordum. Kazadan iki hafta sonra, bu sefer gece yarısı bir sarhoş sokakta ne kadar araba varsa çarptı. Bir kalp çarpıntısı tuttu beni. Biliyorum ki, anksiyeteden. Durmadı, sabahı sabah ettim. Sabah bir kardiyoloji uzmanına gitmeye karar verdim. Erkenden aradım hastaneyi, polikliniğe gelemeyeceğimi söylemek için. Telefonu birbirine bağlayan bağlayana. Kimse sorumluluk almak istemiyor. Sebep, öğleden sonraya gün önceden verilmiş internet randevuları. Sonunda, dayanamadım “Öldüm ben bugün, tamam mı!” dedim karşımdakine. Beş dakika sonra o bir türlü ulaşamadığım poliklinikten sorumlu başhekim yardımcısı aradı. “Dr hanım, sabah adınıza yazılmış yedi sekiz hasta var, n’olacak?” diye sordu.
BU MESLEĞİ, BEN DE İNSAN OLDUĞUM VE  HASTA OLMA HAKKIMI KULLANMAK İÇİN BIRAKTIM.
  • Anadolu’nun büyücek şehirlerinden birindeyim. Haftada iki gün heyet var. Her heyet gününde en az yüz, yüz yirmi hasta var. Çoğu özürlü  veya bakıma muhtaç raporu almak için gelmiş. Raporu alırsa, devlet para verecek. Diyaloglar:
1)      Hasta yakını: Muayeneye gerek yok doktor!
Dr: Ben muayene etmek için varım.
Hasta yakını: İmzala da şu kağıdı bitirelim işimizi. Daha dolaşacak çok kapı var.
Dr: Bu kadıncağız Parkinson Hastası. Hiç tedavi aldı mı?
Hasta yakını: Neyse ne hastalığı. Bu saatten sonra tedavi mi olur!
Dr: Tedavi edilirse belki de kendi işini görür, bakıma ihtiyacı kalmaz.
Hasta yakını: Sen imzala, biz bakarız.
Dr: Hastanın tedaviyle durumunun düzeleceğini düşünüyorsam özür derecesi veremem. Poliklinikten takip edelim, ilaçlar işe yaramazsa o zaman yeniden değerlendirelim. Olura olmaza verilen bir şey değil bu bakım parası
Hasta yakını: Sana mı kaldı kadın, devletin parasını düşünmek! Allah belanı versin!
      BU MESLEĞİ, DURDUK YERE BELA ALMAMAK İÇİN BIRAKTIM.
2)      Dr: Eee.. sen geçen hafta da iki özürlü çocuk getirmiştin. Onlar da mı senindi?
Hasta yakını: Hee..
Dr: Kaç çocuğun var senin?
Hasta yakını: On iki.
Dr: Kaçı özürlü?
Hasta yakını: Sekiz. Bazısı akıldan, bazısı hem vücuttan, hem akıldan.
Dr: Karın akraban mı?
Hasta yakını: He. Teyze kızıdır. Aklı da kıttır.
Kaba bir hesapla 8×500 TL = 4000 TL. Vergisiz, temiz gelir
BU MESLEĞİ, İNSANLARI EĞİTİLECEĞİ YERDE YANLIŞ YAPMAYA DEVAM EDİYORLAR DİYE HEPİMİZİN KESESİNDEN HOVARDACA ÖDÜLLENDİRİP, İNSANLARIN AĞZINA BAL ÇALARAK KENDİ HANELERİNE YAZILAN SEÇMEN OY’UNA ÇEVİRDİKLERİ   İÇİN BIRAKTIM
3)      Dr: Ne kadarlık bu bebek?
Baba: İki aylık.
Dr: Sorunu nedir?
Baba: Anne sütü almıyor.
Dr: Dudak, damak yarığı filan mı?
Baba: Şükür, yok öyle bir şey. Bir kusuru yok, her şeyi tamam, maşallah.
Dr: Siz niye geldiniz peki?
Baba: Devlet memuruyum. Mama parası almaya geldik.
Dr:??
BU MESLEĞİ, İNSANLARIN AÇ GÖZLÜLÜKLERİNE ARTIK DAYANAMADIĞIM İÇİN BIRAKTIM.
  • Bel ağrısı olan hastanın muayenesi bitmiş, reçete yazacağım, soruyorum, “Yakınlarda ağır kaldırdınız mı?” Hasta, kollarındaki bileziklerini şıngırdatarak cevap veriyor, “Allah kabul ederse, iki kurbanımız vardı. Malum onca et, indir kaldır..Ondan oldu herhalde.” Önümdeki ekrana bakıyor, bakıyorum. Hasta Yeşil Kartlı. Hastanın “Dr hanım en iyi ilaç neyse ondan yaz. Bir de MR çektirsen iyi olur,” demesi ile kendime geliyorum.
BU MESLEĞİ, BENİM CEBİMDEN ÇALANLAR BANA HASTA HAKKINA DAYANARAK İŞİMİ KULAKTAN DUYDUKLARIYLA ÖĞRETMESİNLER DİYE BIRAKTIM.
  • Performans, performans. Kaç kişi biliyor bu “Performans”ın ne anlama geldiğini? Eminim çoğu kişinin anladığı “işini iyi yapmak.” Performans demek, puan demek. Poliklinikte bakılan hasta şu kadar puan, hastaya dikiş atılması bu kadar puan, hastaya muayene testi sırasında x testini yapmak bilmem ne kadar puan. Ay sonunda listeler asılır. Hastane birincisi bilmem kaç bin puan yapmıştır. Puanıyla orantılı olarak, döner sermayeden para alır. Zeki insanlar anlamışlardır, hemen. Bu sistemin nasıl suistimal edilebileceğini. Geçen yıl mesleği bırakmadan bu konuda olanları da iki örnekle anlatayım:
1)      Acil kapıda Aile Hekimliği sisteminden önce pratisyen hekimler duruyordu. Mantıklı olarak önce hastayı onlar değerlendiriyor, sonra ihtiyaç duyarsa icapçı konsültan uzman hekimi çağırıyorlardı. Ne zamanki, konsültan çağırdıklarında onların puanından kesildi, o zamana değin olura olmaza çağırdıkları uzmanlar bir nebze olsun rahat nefes aldı.
BU MESLEĞİ MESLEKTAŞLARIMIN PERFORMANS DENİLEN NEDAMETLE DAHA FAZLA KİRLENDİKLERİNİ GÖRMEMEK İÇİN BIRAKTIM.
2)      Şehrin eski SSK hastanesinde tek nöroloji uzmanıydım. Poliklinik, acil, servis, EEG, EMG… hepsine tek kişi koşturuyorum. Mutluyum ama, çünkü sekreterler olsun, acil ekibi,  servis hemşireleri, EEG ve EMG hemşiresi olsun, nasıl iyi bir ekip, anlatamam. Canla başla çalışıyoruz. Anadolu’dayız. Hasta İstanbul hastası değil, kimi şehrin diğer ucundan geliyor, çok uzaktan geldim, diyor, kimi de gerçekten 120 km uzaktan, dağın başından geliyor. Biz uğraşıyoruz, EEG ve EMG ile ne kadar hastanın, ne kadar kısa sürede işin hallederiz, diye. Bazen işin içinden çıkamadığım oluyor, arıyorum İstanbul’daki arkadaşlarımı, hocalarımı, hastaları onlara gönderiyorum. Arada sekreterler puanımı söylüyorlar, aklımda bile kalmıyor. Her ay daha ne kadar fazla yapabiliriz, randevuları nasıl yakın zamana verebiliriz, diye uğraşıyoruz. Malu, bakan “İsteyen gece çalışsın, kazansın,” demiş.Ay sonunda diğer hastanede çalışan eşim, oraya asılan her iki hastanenin ortak puan listelerine bakıyor (Şehirde bir Devlet, bir de eski SSK hastanesi vardı. Bir takım sebeplerle iki hastane birleştirilmiş, tek başhekimlik ile idare edilmeye başlanmıştı. Bu da ayrı bir hikaye). Benim puan her ay bizim hesaptan en az 8-10 bin puan eksik. Üç ay böyle gitti. 8-10 bin puan o zaman, yaklaşık 2000 TL döner demek. Sonunda neden kesiliyor puanlarım, diye araştırdığımda, yaptığım EMG’lerden kesildiğini öğrendim. Neden? diye sorduğumda “Etik Komisyon” daki EMG’nin ne olduğunu bile bilmeyen bir başka branşın uzmanı doktor arkadaşın kararı doğrultusunda olduğunu söylediler. Bir ay içinde o sayıda EMG yapamayacağıma kanaat getirmiş kuruldaki arkadaş, puanı yüksek olan işlerin üzeri çizilmiş. Dilekçeler gitti, geldi. Yalan Performans bildirmekle suçlandım, yani yapmadığım işi yapmış göstermekle. Gönlüm o kadar rahat ki, her şeyim arşivli, kayıtlı, raporlarımın hepsi tamam. Israr edince, Bakanlıktan Soruşturmacı talep etmekle tehdit etti başhekimlik, yani hakkımda soruşturma açılması ile. Soruşturmacı istiyorum, diye dilekçe verdim. Sonra da istifa ettim. Dosya da kapandı, gitti. Elimde yazışmaların örnekleri, üstüne gideyim, dedim. Babası bakanlıkta olan eski bir arkadaşım,” Boşver, babama sordum, canın yanarmış,” dedi. Lanet ettim.
BU MESLEĞİ, GERÇEKTEN HİZMET ETMEK İSTEMEME KARŞIN, KARŞISINDAKİNİ DE KENDİ GİBİ BİLEN, HAK YİYEN, NEREDEN GELDİĞİ BELLİ OLAN KUKLA YÖNETİCİLERİN DAHA FAZLA HEM HEKİMLİK, HEM DE İNSANLIK ONURUMLA OYNAMAMALARI İÇİN BIRAKTIM.
Fakülte girişimle beraber, on sekiz yılın sonunda, gerçekten severek yaptığım mesleğimi bıraktım. Kolay bir karar değildi. Doya doya emziremediğim çocuğumdan, binbir zahmet beni okutan ana-babama, hocalarıma kadar o kadar çok kişinin emeği vardı ki o, on sekiz yılda. Benim alternatifim vardı, bırakabildim. Eminim, iki gündür grev yapan, yapmaya çalışan, yapamasa da gönlü yapmaktan yana olan o küçük, marjinal, siyasi görüşlü arkadaşların çoğu benim yerimde olsalardı, onlar da benim gibi yaparlardı.
Şimdi artık, mutlu ve huzurluyum. Performansı düşündürmeyen bir kazancım var. Çalıştığım yerde, insanlar kibar ve nazik. Gün içinde durduk yerde hakarete uğramıyor, tehdit edilmiyorum. Gece yatağa girerken, telefon ne zaman çalacak diye düşünmüyorum. Tamamen silinmeyecek olsa da, yavaş yavaş, insanların çirkin yüzlerine ilişkin anılar berraklığını yitiriyorlar. Çocuklarıma insana inanabilmeyi öğretme konusunda umudum yeşeriyor.
Ama…
Tam bir yıl oluyor, hasta görmedim. Hasta gözünde gördüğüm, o şükran duygusunu,  felçli hastanın ilk kez yeniden ayağa kalkışını görmeyi, hasta bir lokma fazla yedi mi sevinmeyi, kafamda listeler oluşturup, adım adım ilerleyerek sonunda teşhis koymayı, varsa tedavisi, tedavi etmeyi özledim.
Halk başına ne geleceğini bilmiyor, popülist politikaya alet oluyor. Nicelik olarak artan sağlık hizmetinin aslında niteliğinin artık sıfır bile olmadığının farkında değil. Sayın bakan ve başbakan, çuvaldaki bir iki çürük elma için tüm ambarı heba etti. Çürük elmalar duruyor, onlar artık muayenehaneyi değil Performans Sistemi’ni kullanıyor.
 
DAHA ÇOK ANLATABİLİRDİM. UMARIM BUNLAR SİZE SAĞLIK ÇALIŞANLARININ NEDEN GREV YAPTIĞI KONUSUNDA BİR FİKİR VERMİŞTİR.
 
Bir  Nöroloji Doktoru…

Sağlıkçılar 19 ve 20 Nisan’da Neden GREV’deler?Neden ‘Çok Ses,Tek Yürek,Bu Bilek Bükülmeyecek’ Diyorlar?

1) 19-20 NİSANDA GREVDEYİZ.

2) ARTIK HASTANELERDE ANCAK APENDİSİT(APPENDEKTOMİ) AMELİYATLARI YAPILIR HALE GELECEĞİ İÇİN GREVDEYİZ

3)DOKTOR KANSER HASTASINI İYİLEŞTİRMEKTEN ÇEKİNİR HALE GELECEĞİ İÇİN GREVDEYİZ.

4)ÖLÜRKEN SADECE HASTANIN ELİNİ TUTMAMIZ İSTENECEĞİ, ÖLÜRSE FAZLA PUAN ALIRSIN KARIŞMA DİYEN SAĞLIK GÜVENLİK KURUMUNA (SAĞLIK BAKANINA) KARŞI GREVDEYİZ

5)PERFORMANS SİSTEMİ GEREĞİ PUANLAMA;

a)EĞER HASTA TAM TEDAVİ OLUR YATMADAN HEMEN ÇIKARSA EN DÜŞÜK PUANI ALIRSIN

b)EĞER HASTADA KOMPLİKASYON GELİŞİR VE HASTANEDE DAHA FAZLA YATMASI GEREKİRSE PUAN ARTACAK

c)EĞER HASTA YOĞUN BAKIMLIK HALE GELİRSE PUAN BİRAZ DAHA ARTACAK

d)EĞER HASTANIN KALBİ DURUR VE NEFES ALAMAZSA EN YÜKSEK PUANI KAPARSIN:(

6) NE KADAR FAZLA PUAN YAPARSAN O KADAR FAZLA PARA VERİRİM DİYEN BİR SAĞLIK SİSTEMİNİN MUHATTABI HALKTIR, DİYEREK GREVDEYİZ

7)TÜRK HEKİMİNİN VİCDANA SALDIRAN, DİŞİNİ SIKA SIKA ÇALIŞTIRAN, TÜM TEDAVİLERİ RİSKLİ SAYAN, HASTAYLA ARAMIZA PARA SOKMAYA ÇALIŞAN SİSTEME İNAT GREVDEYİZ.

8)GREV HEPİMİZ İÇİN, BENİM İÇİN, BAŞKA BİR DOKTORA GİDEN YAKINIM İÇİN, MİLLETİN GELECEĞİ İÇİNDİR DİYEREK GREVDEYİZ

9)HALKIN SAĞLIĞINA SAHİP ÇIKMAK İÇİN GREVDEYİZ.

10)MAAŞLARIMIZ DÜŞECEK OLMASINA RAĞMEN GREVDEYİZ.

11)3 DAKİKADA 1 HASTA BAKMAMAK İÇİN GREVDEYİZ.

12)100. HASTA OLMAYIN DİYE GREVDEYİZ.

13)KANSERDEN ÖLÜRKEN SADECE ELİNİZDEN TUTMAK İÇİN DEĞİL, CANINIZDAN TUTMAK İÇİN GREVDEYİZ.

14)KENDİMİZ İÇİN, HALKIMIZ İÇİN GREVDEYİZ.

15)ANLAYAN İÇİN GREVDEYİZ. ANLAMAYIP BAKAN’A GÖREVDEYİZ….

Fikret BİLA,Milliyet Gazetesi,19 Nisan 2011
Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi Başkanı Dr. Eriş Bilaloğlu’na, “Tüm doktorlar bırakırsa hastaların hali ne olur?” diye sorduğumda şu yanıtı verdi:

Bayram Gibi

 
“Şöyle söylersem eylemimiz daha iyi anlaşılır. Biz, bayram gibi bir eylem yapacağız. Bayram tatillerinde sağlık kuruluşları nasıl hizmet veriyorsa, eylem boyunca aynı hizmet verilecek. Acil hastalara ve yoğun bakım hastalarına bakılacak, bu hastalarda hizmet eksiği olmayacak. Ayrıca bayram tatillerinde olduğu gibi yaşamsal vakalarda ihtiyaç duyulan uzman arkadaşımız da çağrı aldığında vakaya bakacak. Hastalarımızı mağdur etmeden, eylemi gerçekleştireceğiz.”

Duygusal çatışma

 

“O halde hastanelerde olacaksınız, ancak hasta kabul etmeyeceksiniz; ayrıca başkaca eylem de olmayacak, biçiminde anlayabilir miyiz?” diye sorunca da şöyle devam etti:
“Yürüyüş de yapacağız. Özellikle büyük kentlerde yürüyüşlerimiz, açıklamalarımız olacak. Ancak bu yürüyüşleri hastane çevresinde yapmayacağız. Gürültülü bir ortamda hastalarımızı rahatsız etmeyeceğiz. Hastalarımızla biz duygusal çatışma istemiyoruz. Bu dikkate alınarak öğle saatlerinde toplanıp belirlenen meydanlara yürüyeceğiz.”

“Akdağ tehdit ediyor”

 

TTB Başkanı Dr. Bilaloğlu, Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın, “Bir tek hasta zarar görürse doktorlar hakkında suç duyurusunda bulunurum” sözlerine karşılık şu değerlendirmeyi yapıyor:
“Sayın Bakan Akdağ doktorları, diğer sağlık çalışanlarını tehdit ediyor. Biz, yasal hakkımızı kullanıyoruz, herkese sağlık ve güvenli gelecek hakkını istiyoruz. Sayın Bakan, daha önce katıldığı televizyon programında bir daha böyle açıklamalar yapmayacağını, çünkü, bir dahaki sefere bu eyleme kimsenin katılmayacağını söylemişti. Şimdi bu tepkiyi verdiğine göre eyleme katılımın yaygın olacağını Bakan da görmüş olmalı. Eylemin iki günden fazla süreceğini bildiren sağlık kuruluşları da var. Türkiye’nin her yerinde eyleme katılımın yaygın olacağını biliyoruz.”

Doktorların talepleri


Eylem kararı alan doktorlar taleplerini şöyle sıralıyorlar:
1- Hastaları puana dönüştüren, hekimlik uygulamalarını değersizleştiren “performansa göre ücretlendirme” kaldırılmalıdır.
2- Sosyal Güvenlik Kurumu’nun kısıtlamaları kaldırılmalıdır.
3- Tıp fakülteleri hastanelerinin Sağlık Bakanlığı’na devredilme girişimleri durdurulmalıdır.
4- Başta asistan hekimler olmak üzere bütün hekimlerin nöbet ertesi izin hakkı istisnasız uygulanmalı; haftalık çalışma süreleri, nöbetler de dahil 56 saati geçmemelidir (Sağlık Bakanlığı bir genelge yayımlayarak asistan hekimlerin nöbet sonrası izinlerinin, izin kullanılmaması halinde ise ücretlerinin verileceğini açıkladı.)
5 – Taşeron uygulamasına son verilmeli, taşeron şirket personeli de dahil tüm sağlık çalışanları devlet memuru kadrosuna geçirilmelidir.
6- Özel sağlık kurumlarında çalışan hekimlerin sözleşmelerinde TTB taraf olarak kabul edilmelidir. İşten çıkarmalar, Sağlık Bakanlığı ve TTB’nin iznine bağlanmalıdır.
7- Kurum hekimleri dahil birinci basamakta çalışan hekimler arasındaki ücret farklılığı giderilmelidir.
8- Aile hekimleri, devlet memuru statüsüne geçirilmelidir.
9- Sağlık ortamının şiddetten arındırılması için Türk Ceza Kanunu’nda değişiklik yapılmalıdır.
10- Hekim ücretleri, TTB’nin önerdiği tam gün insanca yaşam koşullarında ve emekliliğe yansıyacak şekilde düzenlenmelidir.
Sağlık çalışanları, iş, gelir ve can güvencesi taleplerini dile getirmek için yarın ve 20 Nisan Çarşamba günü hizmet üretmeyeceklerini açıkladı.

 

İstanbul Tabip Odası, SES İstanbul Şubeleri ve Devrimci Sağlık İşçileri Sendikasından yapılan yazılı açıklamada, sağlık çalışanlarının, sosyal ve ekonomik şartlarının iyileştirilmesi, vatandaşların nitelikli sağlık hizmetinden faydalanabilmesi ile ilgili taleplerini kamuoyuna ve hükümete iletmek için 2 günlük hizmet üretmeme eylemi gerçekleştirecekleri bildirildi.
Eylem ile ilgili bilgi veren İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri Dr. Ali Çerkezoğlu, sağlık sektöründeki sıkıntıları kamuoyu ile paylaşmak ve hükümete duyurabilmek için yarın ve 20 Nisan’da hizmet sunamayacaklarını ifade ederek, ”Yasal olarak bir grev olmasa da ülkemizde yaşanan sağlık sorununa demokratik bir tepki göstermek amacıyla hizmet üretiminden gelen gücümüzü kullanarak, iki gün çalışmayacağız” dedi.
Çerkezoğlu, sağlık alanında iş güvencesi, taşeronlaştırma gelir ve can güvenliği sorunlarının acilen çözülmesi gerektiğini savunarak, ”Herkese eşit, nitelikli ve ücretsiz sağlık hizmeti talebimizin yanında, sağlıkta uygulanmaya çalışılan performans sisteminin yarattığı hasta-doktor ilişkisinde yaratığı güvensizlik ve parça başına hasta bakmak durumunda olduğumuz için düşen sağlık kalitesine karşı da mücadele etmek için iş bırakacağız” diye konuştu.
İki günlük eylem kapsamında, yarın İstanbul Tıp Fakültesi Temel Bilimler Binası önü ve Haydarpaşa Numune Hastanesi bahçesine ”Görev Çadırı” kurulacağı, İstanbul Tıp Fakültesinde gerçekleştirilecek merkezi basın açıklamasının ardından, sağlık çalışanları önce Cerrahpaşa’ya daha sonra Haseki’ye yürüyüş gerçekleştirileceği bildirildi. Sağlık çalışanlarının 20 Nisan tarihinde ise Haydarpaşa Numune Hastanesinden Kadıköy Meydanı’na bir yürüyüş yapacağı açıklandı. İki günlük iş bırakma eylemi sırasında, yatan ve acil hastalar dışında kimseye sağlık hizmeti verilmeyeceği kaydedildi.
 
 
“Acil durumlar dışında gelmeyin”
Türk Tabipleri Birliğince (TTB), yarın ve çarşamba günü gerçekleştirilecek ”iş bırakma eylemi” nedeniyle halkın sağlık kuruluşlarına acil durumlar dışında gelmemesi çağrısında bulunuldu. TTB’den yapılan açıklamada, 19-20 Nisan günleri acil vakalar dışında sağlık hizmeti sunulmayacağı, eylem süresince resmi tatillere benzer biçimde hizmet verileceği belirtilen açıklamada, bu nedenle halkın ve hastaların herhangi bir sorunla karşılaşmasının söz konusu olmayacağı ifade edildi.
”Halkın sağlık kuruluşlarına acil durumlar dışında hizmet amacıyla gelmemesi” çağrısında bulunulan açıklamada, herkese sağlık, güvenli gelecek, sağlıkta özelleştirmeye karşı iş, gelir, can güvencesi, mesleki bağımsızlık, her türlü katkı katılım payının kaldırılması ana talepleriyle sürdürülecek bu eylemde yer almak için illerde yapılacak etkinliklere katılım beklendiği kaydedildi.
Hekimlerden, ”eyleme hiçbir gölge düşmemesi için sorumluluk içerisinde, hiçbir tartışmaya yer vermeyecek tarzda, ağırbaşlı, sakin, kararlı, halkı bilgilendirici, açıklayıcı, etkinliklerde birlikte olmanın verdiği coşkuyla davranılması ve özen gösterilecek kurallara dikkat edilmesi” istenen açıklamada, acil hastaların tedavisi için dikkat edilmesi gerekenlerle ilgili şunlara dikkat çekildi:
”-Birinci basamak sağlık hizmeti sunan birimler dahil olmak üzere acil tanı ve tedavi endikasyonu olan hastaların bakımı aksatılmayacak. Acil servisler eylem süresince gerektiğinde görevli hekimlerce takviye edilecek.
-Acil hizmetin verilebilmesi için sağlık kuruluşlarının acillerine ulaşımın istemeyerek de olsa engellenmemesi amacıyla (aciller önünde uygunsuz toplanma, yürüyüşler nedeniyle trafik akışında sıkıntıya yol açma ve acil hasta getiren araçların gelişini zorlaştırma/olanaksızlaştırma gibi durumlara izin verilmemeli) önlemler alınmalı.
-Yoğun bakım hastalarının tedavilerinde eylemler nedeniyle hiçbir aksamaya yol açılmaması için her zamanki duyarlılıkla hizmetin sürdürülmesine dikkat edilecek.
-Hamilelerin, diyaliz hastalarının ve kanserli hastaların hizmetleri yukarıdaki uyarılar çerçevesinde yerine getirilecek.
-Servislerde yatarak tedavi gören hastaların her türlü tıbbi işleminin aksatılmadan yürütülmesini sağlayabilecek sayıda sağlık çalışanı, mesai dışı sürelerde (gece ve hafta sonu nöbetleri) olduğu gibi servislerde hazır bulunacak.
-Bütün sağlık çalışanları eylem boyunca hasta ve yakınlarına eylemin amacını açıklayacak, acil ve yatan hastaların acı ve sıkıntılarına hürmet eden bir tarzla eylem sürdürülecek.
-Bu hususlar, çağrıcı örgütlerin yöneticileri ve her birimdeki temsilcilerince denetlenecek ve belirtilen çerçevede gerçekleşmesi sağlanacak.

İstanbul Tabip Odasına üye bir grup sağlıkçı, 19-20 Nisan tarihlerinde yapacakları iş bırakma eylemini duyurmak için Kadıköy’de eylem yaptı.

İstanbul– Kadıköy İskelesi önünde toplanan grup, ”19-20 Nisan’da sağlık hizmeti sunulmayacaktır” yazılı pankart açarak, çeşitli sloganlar attı. Grup adına açıklama yapan İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri Ali Çerkezoğlu, Türkiye’deki bütün sağlık çalışanlarının 19-20 Nisan tarihlerinde sağlık hizmeti sunmayacaklarını bildirdi.

Bu eylemin hastalara karşı olmadığını kaydeden Çerkezoğlu, ”Eylemimiz sağlık çalışanlarını mutsuz, hastaları mağdur eden, sağlığı ticarete, hastaları müşteriye, hastaneleri ticarethaneye dönüştürmeye çalışan sağlık politikalarına karşıdır” dedi. ”19-20 Nisan Salı ve Çarşamba günleri Türkiye’deki bütün sağlık kurumlarında, tıpkı hafta sonlarında olduğu gibi, tıpkı 9 günlük bayram tatillerinde olduğu gibi, yatan hastalar ve acil servisler dışında sağlık hizmeti sunmayacağız” diyen Çerkezoğlu, eylemde önlükleriyle, dövizler, pankartlar ve sloganlar eşliğinde hastane bahçelerinde toplanıp basın açıklamaları ve bildiriler okuyacaklarını kaydetti.

Mesleki bağımsızlıklarına, mesleki onurlarına saygılı, herkese eşit, ücretsiz, nitelikli sağlık hizmeti isteyeceklerini dile getiren Çerkezoğlu, ”Sağlık hizmetini üreten biz sağlık çalışanları, ‘Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın mağduru olmak istemiyoruz” diye konuştu.
Grup üyeleri, açıklamanın ardından yanlarında getirdikleri beyaz balonları havaya uçurduktan sonra dağıldı.

Öte yandan, İskele Meydanı’nda toplanan Sağlık ve Sosyal Hizmet Çalışanları Değişim Sendikası (Sağlık Değişim Sen) üyesi bir grup sağlıkçı da sağlık çalışanlarının özlük hakları, anayasal hak olan aile bütünlüğünün sağlanması, adil döner sermaye dağılımı, sağlık sistemindeki farklı statülerin ortadan kaldırılması ve taşeronlaşmanın kaldırılması istemiyle eylem yaptı.
 

En az spora vakit ayırıyoruz

Türkler en az zamanı, ortalama 45 dakikayla kişisel bakıma, 30 dakikayla ise spora ayırdığı tespit edildi.

Online pazarlama platformu Napolyon.com, gerçekleştirdiği  ankette, üyelerine “24 saati nasıl değerlendirdiklerini” sordu. Elde edilen cevaplardan, Türk halkının en az zamanı, ortalama 45 dakikayla kişisel bakıma, 30 dakikayla ise spora ayırdığı tespit edildi. Çalışmaya; 81 ilden, 15 yaş üstü, her sosyo-ekonomik sınıftan 13.350 kişi katıldı.

Ankete göre; çalışmaya uykudan daha fazla zaman ayrılıyor, günün ortalama 8 saati işyeri, okul ve ev işleri için harcanıyor, 7 saat ise uykuda geçiyor. Yemek yemek, banyo yapmak gibi zorunlu ihtiyaçlara ayrılan zaman yaklaşık 2 saat iken, trafikte veya yolda 1,5 saat harcanıyor. Yaklaşık 1,5 saat eğlence ve kültürel aktivitelere, 1,5 saat ibadet ve dinlenmeye, 1 saat ise hobilere ayrılıyor. SES gruplarına göre bakıldığında, DE grubu en çok uyuyan, işyeri, okul veya ev işlerine en az zaman ayıranlardan oluşuyor. Sosyoekonomik sınıf geriledikçe, eğitim veya çalışmaya ayrılan zaman azalıyor. AB grubuna dahil olanlar ise hobilerine en fazla zamanı ayırıyor.

Çalışmadan bazı sonuçlar:

·        Kadınlara göre daha fazla çalışan erkekler, spora, kadınlar ise hobilerine ve özel saatlere daha fazla zaman ayırıyor.

·        En çok uyuyan kesim 24 yaş altı gençler, en fazla çalışan grup 25-45 yaş arasındakiler.

·        Spor, en fazla 18 yaş altındaki gençler tarafından yapılıyor. Gençlerin spora ayırdıkları zaman ortalama 1 saat 10 dakika.

·        55 yaş üstündekilerin 2 saatten fazla zamanı, ibadet ve dinlenmeyle geçiyor.

·        Eğlenceye ve kültürel aktivitelere en çok zaman ayıran kesim, 2 saat ile 18-24 yaş grubu.

·        Büyük illerde yaşayanlar, trafikte/yolda daha fazla zaman harcıyor.

·        Trafikte / yolda geçen zamanda İstanbul birinci; Anadolu yakasında oturanlar, Avrupa yakasında yaşayanlardan daha fazla zamanı trafikte harcıyor

·        Ankara ve İzmir’de, diğer Anadolu şehirlerine göre daha fazla zaman trafik ve yolda geçiyor.

·        Trafik ve yola en az zaman harcayan Karadenizliler, aynı zamanda en fazla uyuyanları oluşturuyor.

·        Trafikte/yolda daha az zaman geçirdiklerinden, İstanbul, Ankara ve İzmir dışında yaşayanlar; kişisel bakıma, spora, kültür-sanata ve kendilerine daha fazla zaman ayırıyor.

·        Hobilerine en fazla zaman ayıranlar ise İzmirliler.

Karikatüristler, Mehmet Aksoy’un “İnsanlık Anıtı” nın yıkım kararını kabul etmediklerini dün Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi, Yıldız Sarayı Dış Karakol Binası’nda açtıkları sergiyle duyurdular. Sergide 80 karikatür yer aldı.

Usta ve genç 47 karikatüristin 80 çizgisiyle katıldığı sergide Mehmet Aksoy’un da çizgileri yer alıyor. Serginin açılışında konuşan heykeltraş Mehmet Aksoy “Bugün bir korku cumhuriyeti haline gelmeye başladık. Pervasızca kanunlar kullanılarak başka bir şey yapılmaya çalışıyor. Hukuk hiçe sayılıyor.” sözleriyle yargıdaki son hakim atamalarına tepki gösterdi.

Yıkım kararını durdurma kararı alan mahkeme başkanının tenzili rütbeye uğradığını, bu kararı kaldıran mahkemenin üyesinin ise İdare Mahkemesi’ne başkan olarak atandığına dikkat çeken Aksoy şunları söyledi; “Anıtı seçimden önce yıkmak istiyorlar. Bu anlaşıldı. Çünkü Belediye, durdurma kararına itiraz ediyor. Hakim okumadan karar veriyor. Bir aciliyeti var işin. Bizim dava şimdi o yeni hakim tarafından görülecek. İşin komedi yanına bakın.” Aksoy, Cumhuriyetin bu kadar değerlerinin nasıl bitebildiğine bir anda bu kadar savcının, hakimin nasıl bu hale geldiğine şaşırdığını ifade etti.  “Hani Cumhuriyetin ilkeleri?” diye soran Aksoy, önümüzdeki günlerde heykelin yıkımına dur demek için çeşitli eylem ve etkinlikler düzenleneceğini söyledi. Aksoy; “Cumhuriyetin kazanımları, 90 yıllık resim heykel geleneği ile, heykelin yıkılmasını isteyenlere karşı dik duruyorum, dik duracağım. Bugün bu sergide 80’e yakın karikatür var. Yalnız olmadığımı bilmek, bizim gibi düşünen insanların olduğunu görüyorum.” dedi. Karikatürleri çok beğendiğini, onlardan ilham aldığını da ekledi. Mimarlar Odası İkinci Başkanı Sabri Orcan; “Çok karşı çıktığımız bir konu ama her şey de bir hayır vardır. Bizde mimarlar olarak kendimizi sanatçı addediyoruz. Sanatçı birlikteliği bu ucubenin altından kalkacak.” sözleriyle desteklerini dile getirdi. Karikatüristler adına söz alan en genç çizer Aslı Yücel; “Bu saldırı Mehmet Aksoy’a değil sanatı, barışı yıkmak için kurgulanmış küresel bir saldırıdır. Bunu çalışmalarımızla kınamaya devam edeceğiz.” dedi. Yazarımız Oktay Ekinci ise yıkma çabasının altında Kars’taki milliyetçi oyları almanın yattığının altını çizdi. Heykelin  yer seçiminin içinde Metin Sözen’in de olduğu uzman bir kurul tarafından yapıldığını hatırlatarak; “Hiç bir kurum ya da kurul tarafından yıkılacağı kanısında değilim.” sözleriyle başından beri içinde bulunduğu heykelin sipariş sürecini açıkladı.

İnsanlık Anıtı Yıkılmasın sergisi 15 Nisan’a dek Yıldız Sarayı Dış Karakol Binası’sında izlenebilecek. Karikatüristler, ilk kez 14 Şubat’ta Ankara, ODTÜ’de sergi açarak Aksoy’u desteklediklerini duyurmuşlardı.

Sergiye katılan sanatçılar
 
Ahmet Erkanlı, Aslı Yücel, Asuman Küçükkantarcılar, Atay Sözer, Atilla Atala,  Beti Gül Umuroğlu, Canol Kocagöz, Cemal Arığ, Coşkun Göle, Çiğdem Demir, Elgin Akpınar, Emre Yılmaz, Eray Özbek, Erdoğan Karayel, Firuz Kutal, Günberk Gülderen, Hakan Demirci, Hamdi Ümit Kartoğlu, Hasan Seçkin, Hayati Boyacıoğlu, Hicabi Demirci, Hilmi Şimşek, Hülya Erşahin, Hüseyin Çakmak, İsmail Doğan, Kamil Eser, Kamil Masaracı, Levent Elpen, Mehmet Aksoy, Mehmet Arslan, Menekşe Çam, Mert Gürkan, Mete Arif Tokmak, Muammer Olcay, Muhammet Bakır, Muharrem Akten, Mustafa Bilgin, Nezih Danyal, Nural Birden, Oğuz Gürel, Recep Bayramoğlu, Saadet Demir Yalçın, Semih Poroy, Sezer Odabaşıoğlu, Turgay Karadağ, Uğur Demir, Vahit Akça.

Son dönemlerde çocuğunun hareketli olduğunu görüp, bu hıza yetişemeyen ebeveynlerin “Çocuğum hiperaktif, yapacak bir şey yok” söylemlerine sıkça rastlamak mümkün. Oysaki hiperaktivite doğru tanı ve tedavi yöntemleri uygulanmadığı takdirde çocuğun ileriki yıllardaki yaşamını olumsuz etkileyebilecek önemli bir sorundur ve dikkat gerektirir.

Hiperaktif çocuk çizgi filme dahi dikkatini veremez

Çocuklar sıklıkla hareketlidir, hareket özgürlüktür ve bağımsızlığını, yapabilirliğini sınamak isteyen çocuk hareket eder. Çocuğunuz sevdiği aktivitelerde, mesela çizgi film izlerken veya oyun oynarken dikkatini verebiliyorsa, yerinde durabiliyorsa sadece konsantrasyonunun diğer alanlarda da geliştirilmesine çalışılabilir. Hiperaktivite aileyi ve çevreyi rahatsız edecek boyutlarda görülüp çocuğun psikolojisini de olumsuz etkileyebilir. Bu nedenle hiperaktivite ve dikkat eksikliğine doğru yaklaşım çok önemlidir. 

3 yaştan itibaren anlaşılabiliyor

Dikkat eksikliği ile hiperaktivite bozukluğunun temel özelliği, dikkat süresinin kısalığı, engellenmeye yönelik denetim eksikliği nedeniyle davranışlarda ya da bilişte ortaya çıkan ataklık ve huzursuzluktur. Başlangıcı genellikle 3 yaş dolaylarında olmakla birlikte tanı ilkokul yıllarında konulur. En sık görülen semptomlar; aşırı hareketlilik ve kıvranma, yerinde oturmada güçlük, çok konuşma, dikkatini sürdürmede güçlük, dikkatin kolay dağılması, sıklıkla bir şey kaybetme, sorulara birden atlayıp cevap verme, kuralları takip etmede güçlük, sessizce oynamada güçlük, oyunlarda sırasını beklemede güçlük, bir aktiviteden diğerine kayma, sıklıkla ne söylediğini bilememe, tehlikeli aktivitelerle uğraşma olarak sıralanabilir.

Çocuğunuz ödevlerini yapmayıp kendini okula veremiyorsa “tembel” değil hiperaktif olabilir

Dikkat eksikliği ve hiperaktivitesi olan çocuklarda genellikle agresiflik, anksiyete tabloya eşlik eder. Bu çocuklar arkadaşları tarafından reddedilme sorunları yaşarlar, bunun nedeni karşı gelme davranışı, düşük toleranslı olmaları, inatçılık ve azalmış güven duygularıdır. Çocuğun ödevlerini yapmaması, kendini vermemesi tembellik olarak düşünülür. Yukarıdaki belirtilerin her zaman kendini göstermemesi ebeveynin çocuğun bunu istemli yaptığını düşünmesine sebep olur.

Aile ve okul dayanışmasına ek olarak uzman yardımı alınması şart
 
Bu rahatsızlıkta tek başına ilaç tedavisinin başarı oranı düşüktür. Aile ve okul ile beraber davranışları düzenleyici bir çalışma gereklidir. Belirtiler çok önemli sorunlara sebep olmadıkça bu çocukların normal sınıf ortamında okumaları ve en ön sırada oturmaları tercih edilir. Çocuğun dürtü ve öfke yönetimi kazanmasına çalışılması, yaz için programlar düzenlenmesi, zaman kullanımı ile ilgili çalışmalar yapılması önemlidir

Sağlık Bakanlığı’nca gönderilen sigara bırakma ilaçlarının alışkanlıktan kurtulmakta zorlanan tiryakilere ücretsiz verilmeye başlanması sigara bırakma polikliniklere müracaatı arttırdı.

Sigara alışkanlığından kurtulmak için polikliniklere başvuran tiryakilere psikolojik destekle tedavi yolunun denenmesinin ardından başarılı olunmazsa nikotin bandı, daha sonra da ilaç öneriliyor.

Nikotin bandıyla da alışkanlığından vazgeçemeyen tiryakiler için tedavide son aşama olan ve fiyatlarının 500 lirayı aşması nedeniyle temininde sorunlar yaşanan ilaçların ücretsiz dağıtılmasıyla tedavide başarı oranının artması hedefleniyor.

Zonguldak Uzunmehmet Göğüs ve Meslek Hastalıkları Hastanesi Başhekim Yardımcısı ve Sigara Bırakma Polikliniği Sorumlusu Metin Çelikiz, kendilerine müracaat eden vatandaşların sigara alışkanlıklarıyla ilgili test yapılmasının ardından cihazla vücutlarındaki karbonmonoksit miktarını ölçtüklerini söyledi.

Tiryakilere öncelikle psikolojik destek verdiklerini, bundan sonuç alamamaları durumunda nikotin bandı önerdiklerini anlatan Çelikiz, şöyle konuştu:
”Nikotin, mutluluk hormonunun yerini alıyor. Bundan dolayı ilk 72 saat bizim için çok önemli. Bu süreyi sigara içmeden tamamlayanlar alışkanlıktan daha rahat kurtuluyorlar. Nikotin bandından da sonuç alamazsak ilaç tedavisine geçiliyor. İlaç tedavisinde kesin sonuç elde edebiliyoruz. Sağlık Bakanlığı yetkililerinden ilaçların ücretsiz dağıtılması çalışması kapsamında Ankara’da eğitim aldık. Hazırlanan bilgisayar programı doğrultusunda tiryakilere ilaçlar veriliyor. İki tip ilaçtan hangisinin alınacağını program tayin ediyor. Müracaat edenler ilk başvurularının ardından 4-11 gün içinde polikliniklere gelmesi durumunda uygulamadan yararlanabiliyor. Söz konusu sürede gelmeyenler 6 ay süreyle haklarını kaybediyorlar.”

Hedef madenciler

Çelikiz, bakanlıktan 50 kutu ilacın gönderildiğini, bunların dağıtımına başladıklarını ifade ederek, şunları kaydetti:

”Daha sonra yeni ilaçlar gönderilecek. Herhangi sosyal güvencesi olmayan kişiler de ücretsiz ilaç için müracaat edebiliyor. Polikliniğimize 2010’da 376 tiryaki gelmişti. Şu anda 2,5 aylık sürede başvuru sayımız 376’ya ulaştı. Bunda ilaçların ücretsiz verilmeye başlanması etkili oldu.
Türkiye Taşkömürü Kurumundaki madencilerde sigara içme oranı oldukça yüksek. Daha önce 5 bin kişinin üzerinde yaptığım çalışmada yüzde 85 oranında sigara içme alışkanlığı tespit ettim. Sigara dumanı titrek tüyleri felç ettiği için madencilerde tozlar akciğere fazla oranda takılıyor. Fazla oranda sigara içen madenciler hedef kitlemizdir. Bunların kesinlikle sigara içmemesi lazım.”

Dönem dönem sigara polikliniğine başvuran herkese, ”Sigara dumanı değil, manolya soluyun” sloganıyla manolya tohumu dağıttıklarını anlatan Çelikiz, ekilmelerinin ilk yılında fide, daha sonraki yıllarda hoş kokulu ağaca dönüşen manolyanın, sigarayı bırakan insanların verdiği mücadelenin birer anıt gibi yaşaması için seçildiğini kaydetti.
Polikliniğe başvuranlardan 26 yaşındaki Yüksel Maşalıoğlu, 9 yıldır günde 1 paket sigara içtiğini belirterek, ”Alışkanlıktan kurtulmak için polikliniğe müracaat ettim. Bugün ilacımı aldım. Umarım yarar sağlar” dedi.