EVET / HAYIR-OKTAY AKBAL
Bayramınız Kutlu mu?
Atın bir şeker ağzınıza ya da bir çikolata parçası!..
Bugün bayram!.. Bir şair, “Bayram bize mahrem” demişti… Hapishanede iken mi, yoksa çıktıktan sonra mı?
Bugün Şeker Bayramı! Silivri’deki Ergenekon sanıklarını kutluyorum. Savcılarını, yargıçlarını da kutlamak isterdim, ama içimden gelmiyor. Bir büyük haksızlık görüyorum. Bir yıldan çok zamandır sürüp giden bu anlamsız dava!.. Daha da yıllarca sürecek mi? Bu gidişle içerde sağlam adam bırakılmayacak, öyle mi? Amaç aydınlığın söndürülmesi mi? Tek tek ya da topluca!..
Balbay’ın eşi, aldı çocuklarını Silivri’ye taşındı. Hiç değilse ara sıra Balbay’ı görebilmek için… Kaç ay geçti ya da geçecek? Mustafa Balbay Cumhuriyet’in Ankara temsilcisi, yazarı… Ne yapmış ki! Geçenlerde birileri sordu: “Ne suçu var ki?” Yanıtladım, onun suçu büyük, önce Atatürk’ü seviyor, Cumhuriyet devrimlerine inanıyor, şeriatçıları, gericileri, yağmacıları, çıkarcıları sevmiyor, gazetedeki yazılarında gerçekleri bir bir açıklıyor, cilt cilt kitaplarla uygarlığı, çağdaşlığı, güzellikleri anlatıyor… Bundan büyük “suç” mu olur?
***
Bugün bayram, güzel şeyler yazmak istiyorum. Öyle güzel şeyler ki, yalnız bugün değil, gelecekte de okunsun, sevilsin. Yeni kuşaklara biraz sevgi, umut, direniş versin! Yazarların işi budur! Yalnız içinde oldukları günün insanları değildir onlar! Yüzyıllar geçer, kitaplarla şiirlerle, öykülerle romanlarla konuşurlar. Açarsın bir şiiri, bir öyküyü yeni baştan yaşarsın, yaşamanın anlamını duyarsın…
Silivri’ye gitmek, Balbay’ı da, öteki dostları, arkadaşları da bir cam perdenin ardından görmek de, eline tutuşturulan bir telefonla konuşmak… Ben bunu daha önce de yaşadım. Sağmacılar’da barış davasının sanıkları Ali Sirmen, Erdal Atabek, Orhan Apaydın’la üç beş laf edebilmek için… Daha daha önce de Maltepe’deki askeri tutukevinde bir tel örgü önünde İlhan’la, Çetin’le konuştuğumda… Gözyaşlarımı tutamadığımda!..
Ben Cumhuriyet çocuğuyum. İlkokul, ortaokul, lise yıllarımda mutluluk denen duyguyu yaşayanlardanım… Geleceklerin, bize çok büyük güzellikler getireceğine inananlardan!.. Yaşlandıkça işin rengi değişti. Demokrasi diye tutturulan bir çıkmaz sokak aldı ülkeyi bir başka garip, çirkin bir dünyaya soktu. Bir yağmadır başladı. Bir ezme, ezilme dönemi. Asker geldi kurtardı. Asker geldi batırdı. Sivil geldi önce kendini kurtardı. Sivil gitti asker geldi, işler yine karıştı. Bir o, bir bu! O gelecek bu gidecek sözleri, yazıları, çekişmeleri…
Sürüp gitmiyor mu hâlâ? Bakın seller basmış, insanlar ölmüş, yetmez, bir daha gelir sel, yine silip süpürür. O da olmazsa, deprem gelir kent insanları gerçek acı, gerçek felaket nedir, yaşar. Yaşatılır demek istiyorum. O koskoca kırk-elli katlı yapılar, lüks apartmanların topraklara devrildiğini umarım bir gün görmez insanlarımız!
Şeker Bayramı’ndayız. Atın bir çikolata, bir badem şekeri, o güzel eski günlerimizden bir tat, bir esinti gelsin bir anlığına!.. Bayram, birkaç gün kendini dinlemek olanağı verir, vermelidir, dosta düşmana…
Bunu da yapamazsak, sizler, bizler, içerdekiler, dışardakiler… olmaz olsun böyle bayramlar…