Bir Psikiyatristin Günlüğü

Psych-Istanbul, Cinema-Philia, Tiyatroseverler ve Hayata Dair Ayrıntılar…

"Ahmet BEŞKARDEŞ" tarafından yazılmış yazıları görüntülüyorsunuz

İtalya’da yapılan bir araştırma, ırkçıların beyninin farklı bir şekilde çalıştığını ve diğer etnik grupların fiziksel acıları karşısında duyarsız kaldığını ortaya koydu.

İtalyan Corriere della Sera gazetesinde yayımlanan habere göre, İtalyan nörologlardan oluşan bilim adamları, bazıları Afrika kökenli 40 üniversite öğrencisine, farklı ırktan insanların ellerine iğne batırılmasına ilişkin görüntüleri izletti ve katılımcılarda oluşan davranış değişikliklerini Transkranial Manyetik Stimülasyon (TMS) aracılığıyla gözlemledi.

Bilim adamları, bazı katılımcılarda kendi ırklarından insanların görüntüleri karşısında aynı acıyı hissetmelerini sağlayacak şekilde otomatik olarak faaliyete geçen beyin devrelerinin, farklı bir etnik gruba ait görüntüler karşısında ise aynı tepkiyi vermediğini ve beyinlerinin bu kişilerin acıları karşısında nörolojik olarak duyarsız kaldığını tespit etti.

Aynı testi mora boyanmış bir ele iğne batırılan görüntüyle tekrarlayan bilim adamları, bu durumda ise tüm katılımcıların karşısındakinin acısıyla empati kurabildiğini gözlemledi.
Araştırmacılar bu durumun, bazı katılımcıların beyinlerinde diğer grupların görüntüleri karşısında oluşan duyarsızlığın bunun kendilerinden çok farklı bir görüntüye ait olmasından kaynaklanmadığını, ten rengine bağlı ön yargılardan ileri geldiğini gösterdiğini söyledi.

Current Biology dergisinin haziran sayısında yayımlanacak araştırmanın, empati eğitiminin önemini ve gerekliliğini gösterdiği belirtildi.

2010 Avrupa Kültür Başkenti İstanbul, hafta boyunca tiyatrolarda dört yeni oyun, iki sergi ve dört konsere ev sahipliği yapacak.

Metin Zakoğlu’nun, Michael Frayn’ın ”Hayır Demek Evet Demektir” adlı oyunundan sahneye uyarladığı ”Aşk Başa Gelince!” 8 Haziran-4 Temmuzda Kulis Oda Sahnesi Caddebostan’da tiyatroseverlerle buluşacak.

Zakoğlu’nun, Kerem Yılmazer genç yetenek ödülünün sahibi Burcu Altın ile baş rolünü paylaştığı eser, bir evin içine kurulan sahne ile sanatseverlere sanatın her yerde ve her koşulda yapılabileceği mesajını veriyor.

Italo Calvino’nun yazdığı ”İkiye Bölünen Vikont” isimli eser, yarın ve cuma günü Kumbaracı 50 Sahnesi’nde izleyiciyle buluşacak.

Aslı Can Kortan, Ebru Gözdaşoğlu, Eraslan Sağlam, Erkan Kortan, Gülhan Kadim Sertdemir, İhsan Dehmen, İsmail Sağır, Murat Kapu, Onur Kahraman, Onur Tuna, Özgür Tanık, Seda Yürük, Seyfi Erol, Yaman Ömer Erzurumlu ve Tomris İncer’in rol aldığı oyunda, savaşta bir gülle tarafından bedeni ikiye bölünen Vikont’un tuhaf hikayesi anlatılıyor.

Ali Poyrazoğlu’nun, Aziz Nesin’in üç öyküsünden oyunlaştırdığı ”Tanımadığım Adamlar” adlı komedi oyunu, hafta boyunca Kozzy Alışveriş ve Kültür Merkezi Gazanfer Özcan Sahnesi’nde izlenebilecek.

Poyrazoğlu, Bülent Kayabaş, Özdemir Çiftçioğu, Suat Ünaldı, Burak Alkaş, Ümit Kantarcılar ve Hüseyin Kara’nın rol aldığı oyunda, Orostopontopolis Tımarhanesi’nde hastaları iyileştirmek için kullanılan psikodrama tekniğiyle hazırlanan, eğlenceli bir müsamerenin öyküsü anlatılıyor.

Müzikal: Bir yaz gecesi rüyası

William Shakespeare’in yazdığı, Hakan Altıner’in yönettiği, Tamer Karadağlı ve Hale Soygazi’nin baş rollerini paylaştığı ”Bir Yaz Gecesi Rüyası” isimli eser, Tiyatro Kedi tarafından 5-6 Haziranda müzikal olarak Tim Maslak Center’de sahnelenecek.

Eserde ayrıca, İsmet Üstekin, Akasya Asıl Türkmen, Abdül Süsler, Elif Çakman, Eda Gülten, Sertaç Ekici, Erez Ergin Köse, Adem Yılmaz, Eser Eyüboğlu, Başak Şamlıoğlu, Fahri Öztezcan, Hüseyin Gülhuy, Merve Çaloğlu, Serenay Kazancı, Sertan Can, Tümay Revşan Genç ile Zeynep Papuççuoğlu oynuyor.

Müzik direktörlüğünü ve orkestra şefliğini Önder Bali’nin yaptığı müzikalin şarkı sözleri ve uyarlaması, İpek Kadılar Altıner’e, özgün besteleri Kağan Yavuz’a, koreografisi Atılgan Gümüş’e, kostüm tasarımı Türkan Kafadar’a, dekor tasarımı Tuba Unat’a, ışık tasarımı ise Mesut Sarı’ya ait.

Bir büyü sonucu ortaya çıkan yanlışlıkların sebep olduğu komik olayların anlatıldığı oyunda, karmaşık aşk ilişkileri, komedi, heyecan ve entrika kavramları işleniyor.

Sergiler

Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi (SSM), İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti kapsamında, İstanbul’un 8000 yıllık tarihinin anlatılacağı ”Efsane İstanbul: Bizantion’dan İstanbul’a-Bir Başkentin 8000 Yılı” başlıklı sergiye 5-6 Haziranda ev sahipliği yapacak.
İstanbul’un, Marmaray Projesi çerçevesindeki Yenikapı kazılarıyla daha da geriye giden 8000 yıllık eşsiz tarihini, 500’ü aşkın eserle gözler önüne serecek sergi, Bizantion’dan Nea Roma’ya, Constantinopolis’ten İstanbul’a, Bizans ve Osmanlı imparatorluklarına başkentlik yapmış kentin görkemli tarihine ışık tutarken, ticaret, hediye ve 4. Haçlı Seferi’nde olduğu gibi yağma yoluyla çeşitli ülkelere dağılmış hazineleri bir araya getirecek.

Sergide, yurt dışından 39, Türkiye’den 19 olmak üzere toplam 58 müzeden seçilen geniş yelpazedeki eserler, sergi aracılığıyla ilk kez bir arada sunulacak.

Sergen Şehitoğlu’nun diasec baskı tekniklerinden oluşan ”1” başlıklı fotoğraf sergisi 10 Haziran Perşembe günü İstanbul Fotoğraf Merkezi Leica Galeri’de sanatseverlerin ziyaretine açık olacak.

Konserler

”Uluslararası 3. Pera Flamenco Festivali” kapsamında Uluslararası dansçı koreograf Sevillalı David Perez 9 Haziran Çarşamba günü ilk defa İstanbul’da sahne alacak.

Kadıköy Halk Eğitim Merkezi’ndeki konserde, Perez’e ünlü gitarcı Javier Navarro eşlik edecek.
Anadolu müziği ve bu müziğin temel çalgısı olan bağlamanın, ulusal ve uluslararası düzeyde tanıtımına katkı sağlamak amacıyla kurulan ”Bengi Bağlama Üçlüsü”, yarın Türker İnanoğlu Maslak Show Center’de konser verecek.

Avea, ”Dünya Müziğinin Sıra Dışı Sesi” projesiyle dünya müziğinin önemli seslerini 8 Haziran Salı günü İstanbul’un değişik mekanlarında müzikseverlerle buluşturacak.

Beş farklı ülkeden 20 Roman şarkıcının aynı sahnede şov ve müzik ziyafeti için bir araya geleceği konserde, dünyaca ünlü isimler Alim ve Fargana Qasimov, Gypsy Queens ve Kings, Lura ve Mor Karbasi sahne alacak.

Aydın Esen Group tarafından düzenlenen ”Balık Ekmek Caz” konserleri kapsamında, Bosphorus Yatı’nda 5 Haziran Cumartesi günü, caz müziğinin virtüözlerinden Aydın Esen, grubu ile 12 Haziran Cumartesi günü, Nardis Jazz Club’ın virtüözlerinden oluşan Nardis Superband, Sibel Köse ile 26 Haziran Cumartesi günü ise besteci ve piyanist Kent Mete, triosu ile sahne alacak.

Carte d’Or ana sponsorluğunda MAP İletişim ve Atlantis Yapım’ın düzenlediği ”Carte d’Or Açıkhava Konserleri”, 4-15 Haziranda ünlü sanatçıları, Cemil Topuzlu Harbiye Açık Hava Tiyatrosu’nda müzikseverlerle bir araya getirecek.

Türk pop müziğinin süper starı Ajda Pekkan, açık hava konserleri çerçevesinde 4-13 Haziranda sevenleriyle buluşacak. Sanatçıya konserde, kendi özel orkestrasıyla birlikte Behzat Gerçeker şefliğinde Enbe Orkestrası da eşlik edecek.

 

Bu yazıyı okuyup bitirdikten sonra, büyük bir ihtimalle, yazı birçoğunuzun ilgisini çekecek; fakat bir müddet bu konuda özen gösterip, sonra unutacaksınız… Ama hayat kalitesinin ve süresinin artması, aynı zamanda daha sağlıklı bir yaşam için, bazı bilgileri hatırdan çıkarmamak, hatta “sık kullanılanlar” listesine eklemek gerekir…


“Elektromanyetik Alan” konusunda doktora yapmış olan, çok sevdiğim dostum Doç. Dr. Ayşegül YILMAZ’ dan , seneler önce değerli bilgiler öğrenmiş ve çok etkilenmiştim. Birçok konuda beni yarı yolda bırakan hafızam, bana bu konuda yardımcı oldu ve bu defa unutmadım öğrendiklerimi, sizlerle de paylaşabiliyorum bugün…
Seziyordum aslında bu elektronik aletlerin tehlikesini, ama emin değildim… Birçok işimizi elektronik bir alet yardımıyla gördüğümüz günümüzde, nimet gibi geliyordu bana her alet ve gereğinden fazla kullanıyordum teknolojiyi. Fakat sonradan öğrendim ki evlerimizin hatta ceplerimizin içinde taşıyormuşuz tehlikeyi. “Cep telefonlarının zararı ispatlanmadı diyenler, özellikle çocuk ve gençlerdeki lösemi artışını araştırsınlar” demişti Ayşegül hanım… Ayrıca Sağlık Bakanlığı Kanserle Savaş Dairesi Başkanlığı tarafından yapılan açıklamaya göre, aşırı radyasyona maruz kalanlarda tiroid kanseri riski de artıyor. Televizyon, bilgisayar, cep telefonu, çamaşır, bulaşık, saç kurutma makinesi, klima, vs… gibi hayatımızı kolaylaştıran bu aletlerin, aynı zamanda vücudumuza, özellikle de kanımıza en büyük zararı veren sinsi düşmanlar olduğunu bilseydik vazgeçebilir miydik acaba onlardan? Hayır. Vazgeçemeyiz! Ama en azından bilinçli kullanarak riski en aza indirebiliriz. Neler yapabiliriz? :
1. En çok manyetik alanı saç kurutma makinesi ve ütü yayar.( bunlar çalışırken elektrik saatine bakın ),  bu aletleri kullanırken acele edin, işinizi çabuk bitirin. Aynı zamanda saç kurutma makinesinin yaydığı manyetik alan sinüzit ve migrene de neden olabiliyor ( özellikle süslü kızlar, makineyle fazla oynamayın !..)
2.  Yatak odalarında bilgisayar olmamalı. Süleyman Sönmez’in     bu konuda yazdıkları çok ilginç: “Yatak odalarında televizyon, bilgisayar ya da cep telefonu bulunması tahmin edemeyeceğiniz kadar zararlıdır. Havayı iyonize eden elektromanyetik alan yüzünden çoğu zaman bir koku ile algıladığımız ancak gözle göremediğimiz elektrik yüklü parçalar havada asılı kalırlar. Saatlerce havalandırsanı z bile tam olarak ortamdan süpürülmezler. Komik gelebilir ama bu iyonize parçacıklarının katı bir süpürge gibi bir örtü kullanılarak odadan çıkarılmaları ya da vantilatör vb. güçlü bir rüzgârla uzaklaştırılmaları gerekir. Aksi halde her nefes aldığınızda ciğerlerinize bu parçaları çekiyorsunuz demektir.
Bilgisayarı oluşturan temel bileşenlere baktığımızda ekran ve kasa içindeki parçaları incelememiz gerekir. Ekran (monitör) bu parçaların en etkin olanlarından biridir. Vücuda verdiği zararların ilki, bedeni statik elektrik yükü ile yüklemesidir. Bu, topraklanmazsa vücutta biriken elektrik; yorgunluk, uykusuzluk, sinirlilik hali ve saçlarda dökülmeye yol açar. İkinci zarar ise radyasyondur. Ekranda görüntü elde etmek için kullanılan metotların hiçbiri henüz sağlıklı değildir. Bu elektromanyetik radyasyona “elektron tabancası” dediğimiz ve “katot tüpü”nün arkasında monitörün içinde bulunan parça, tam anlamıyla bir  “X ışını” yani  “röntgen cihazı” gibi çalışarak destek olur. Bildiğiniz gibi röntgen hiç de sevilen bir şey değildir. Yurtdışında hamile bayanlar özel koruyucu giysiler olmadan ekran karşısında çalışamazlar. Ayrıca ekranların bir diğer zararı, kullandıkları renk skalası yüzünden özellikle oyunlarda beyni yormalarıdır. Yıllar önce Pokemon çizgi filminde kullanılan bir sahnede titreşen, yanıp sönen ekranlar yüzlerce çocuğun hastaneye geçici sara teşhisiyle kaldırılmasıyla sonuçlandı. Birçok ülkede bu nedenle bu dizi yasaklandı. Normal bir ekran saniyede 70Hz dediğimiz bir hızda titreşir ve görüntüsünü tazeler. Oysa sağlık için alt sınır 100Hz dir. Bu, televizyonlar için de böyledir. Daha düşük hızlarda, bozulmaya yüz tutan floresan lambalar gibi, gözleri ciddi anlamda yorarlar.
Ekran dışında, kullanılan  işlemci ; içinde sürekli elektrik akımı gezen ve manyetik alanı son derece güçlü olan bir parçadır. Keza hard disklerin de en yavaşı bile dakikada 5400-7200 kez döner. Dile kolay, bu saniyede yüz dönüş demektir. Oluşturduğu manyetik alanı siz düşünün… Bilgisayar hakkında çok konuştuk ama maalesef bitmedi.
        Elinizin hemen altındaki klavye ve mouse ise her hareketinizde elektrik sinyalleri gönderir.  Aynı şekilde uzun süreli klavye ve mouse kullanımı maalesef bilekleri ve eli deforme etmektedir. “RSI (Repetitive Strain Injury)” denen sürekli aynı bedensel hareketlerin tekrarıyla oluşan eklem rahatsızlıkları ve “Carpal Tunnel Sendorumu  ( tekrar eden hareket sendromu )” ciddi sonuçları olan ve ameliyat gerektirebilen hasarlar verirler. Lazer baskı yapan yazıcılar, çalışmaları sırasında ozon gazı üretirler.
Uzmanlar kanser ve bağışıklık sistemi hastalıklarının, manyetik alanın zayıflattığı bünyelerde oluştuğunu söylüyorlar. Mesela çoğumuzun kullandığı Bluetooth kablosuz bağlantısı için HP firmasının resmi kitapçığı “lütfen sağlığınız için bir metreden kısa mesafede Bluetooth kullanmayın” diyor.  Oysa bir dizüstü  bilgisayarda siz 30 cm. den kullanıyorsunuz cihazı. Öyleyse neden manyetik alan bu kadar zararlı? Çünkü bedenin emir komuta ve iletişimde kullandığı temel dili elektro-kimyasaldı r. Güçlü manyetik alanların bu hassas iletişimi zedelediği biliniyor.
        Bütün bunlara rağmen gibi teknolojinin terk edilmesi mümkün değil. Bunun yerine gereken kurallara ve önerilere uyulması gerekir. Mesela eğer bütçeniz yetiyorsa LCD dediğimiz ince ekranlardan alın. Bunun radyasyon seviyesi daha düşüktür. Bilgisayar kasanızı bedeninizden uzak tutun. Kabloları mümkün olduğunca uzun tutarak çevrenizdeki boş alanı uzatın, dizüstü bilgisayarları asla ve asla kucağınızda, dizinizin üstünde kullanmayın. Bilgisayar masanızı metal aksamdan değil ahşap ve elektrik yükü tutmayacak şekilde oluşturun. Bilgisayarınızı n bağlı olduğu prizi mutlaka topraklı yaptırın. Günde bir kaç saatten fazla keyif, oyun ve web gibi zorunlu olmayan aktiviteler için bilgisayar karşısında zaman harcamayın. Son olarak bilinen tüm elektronik cihazlarda elektromanyetik alanı yakalama becerileri yüzünden özellikle ametist kristalleri kullanmanızı ve bilgisayarınızı n yakınına koymanızı önereceğim. Bu ametist kristalleri belli aralıklarla deniz suyuyla topraklandıkları nda elektrik yükleri sıfırlanarak gereken koruma alanını sağlamaya devam ederler.”
  3. Eğer acil servis doktoru falan değilseniz, cep telefonu uyuyacağınız odada asla açık olarak kalmamalı. Özellikle “yavuklularından” mesaj ya da çağrı bekleyen zamane veletleri, teknoloji özürlü  anne ve babalarını, “sabah kalkmak için alarmı kurdum” gibi modası geçmiş bahanelerle kandırmaya çalışabilirler.  Bu ebeveynleri uyarmayı yine bir ebeveyn olarak vazife kabul ediyorum ve vazifemi yapıyorum; telefon kapalı iken alarmının çalmaması için, o telefonun bir “takoz” olması gerekir sevgili veliler, günümüz telefonları kapalı iken de alarmları çalar, kanmayın, telefonları yatarken kapattırın!
Bazı hatlar çok ucuz ( hatta bedava ) konuşturuyor diye cep telefonları ile uzun konuşmamalı ( beni tanıyanlar “söyleyene bak” demesinler lütfen… ).  Yapılan araştırmalara göre 20 dakika boyunca cep telefonu ile kesintisiz konuşanların, bir sağlık kuruluşunda beyin kontrolünden geçmesi gerekiyor. Nitekim telefon ile konuşurken sınırı aştığımda hep başım ağrır… Bütün bunların yanında, telefon şarj olurken konuşurken telefonun patlama gibi bir tehlikesi oluğunu da unutmayalım…
Telsiz telefonlarda da benzer tehlikeler mevcut, ev telefonunuz telsizse değiştirin, kablolu alın. ( Bu fikir beylerin daha çok hoşuna gidecek sanırım, çünkü telefonla konuşurken gezemeyeceğimizden telefon faturası belirgin bir biçimde düşer! Doğruluğu tarafımdan denenerek ispatlanmıştır…)
4. Kablosuz internet erişiminin kansere neden olduğu, ilk olarak da çocukları ve gençleri etkilediği ispatlandı. İnternet bağlantınız da kablolu olsun ve çocuklarınız internette az önce belirttiğimiz gibi sınırlı kalsınlar, onların internet bağımlısı olmalarını engelleyin. İnternet bağımlılığının tedavi gerektirecek kadar önemli bir hastalık olduğunu, bunun için birçok ülkede ve de İstanbul’da internet bağımlıları için rehabilitasyon merkezleri açıldığını unutmayın…Ayrıca müziği kulaklıkla dinlemeyin.Dinleyec ekseniz de kısık sesle dinleyin.
5. Çamaşır ve bulaşık makineleri çalışırken yanında durmayın     ( mesela bulaşık makinesini çalıştırıp yanındaki masada keyif çayı içmeyin veya masa keyfi yapmayın ), çünkü çok manyetik alan yayarlar. Özellikle çamaşır makinesinin, çamaşırları döndürme aşamasında hemen uzaklaşın…
6. Son olarak;
kullanmadığınız aletleri fişten çekin. ABD’de yapılan araştırmaya göre, “stand by” da yani bekleme modunda kalan aletler, ABD’ ye yılda 4 milyar dolara mal oluyor ve California eyaletinde geçen yıl çıkarılan yasaya göre artık bilgisayar, DVD player, Play Station gibi elektronik cihazların kitapçıklarında, bekleme modunda tükettikleri elektiriğin de belirtilmesi gerekiyor. Ve ABD’de bekleme modunda tüketilen elektiriğe “ vampir elektirik” deniliyor. Bu da gösteriyor ki elektronik aletler fişten çekilmediği, en azından güç düğmesinden kapanmadığı sürece bizim için tehlike yaymaya devam ediyor.
Tüm bu aletlerin neden oldu
ğu masraf ve küresel ısınma yetmiyormuş gibi, bizi de tüketiyorlar yavaş yavaş. Gördüğünüz gibi hayat kolaylaşırken kısalıyor sanki. Kolay ve hızlı; fakat kısa. Bu manyetik kirlilik içinde, eğer dikkatli olmazsak, bizim küçükken birlikte yaşadığımız nine ve dedelerimiz, gelecekte birer masal olacaklar sanırım, insanların genç yaşlarda hayata veda etmelerine bakılırsa yeni nesil nine ve dedelerini tanıyamayacak çünkü.

Tunceli bağımsız milletvekili Kamer Genç, TBMM’de her kürsüye çıkışında olay oluyor.

Hazırlayan:Ayşe Sayın

 Dertleşecek bir arkadaşı kalmasa bile millete vefa ve vicdan borcunu ödeyebilmek için her fırsatta kürsüye çıkmaya devam edeceğini söylüyor. “Ben bu dönem Meclis’te olmasaydım AKP her şeyi sessiz sedasız geçirecekti” diyecek kadar da kendine güveniyor. Milletvekilliğinde final dönemini yaşıyor ama hedefi büyük; cumhurbaşkanlığı.

– Meclis’in “tek kişilik muhalefet partisi” diye anılıyorsunuz, bundan memnun musunuz?

– Muhalefette kendime özgü hitabet tarzım var, karşımdaki insanların ülkeye yaptığı kötülüğü açık net söylüyorum. Başbakan, cumhurbaşkanı, bakan da olsa, bunu kibarlık sınırları içinde söyleyerek, kırılır mı kırılmaz mı diye bir sınırlamam yok. Birisi bir suiistimal yapmışsa, onu en yalın dilde, en açık şekilde söylüyorum. Siyasi hayata atıldığımdan beri hep sağ iktidarlar baştaydı ve bunların hepsi devleti talan ettiler. Ve işte Tayyip (Erdoğan) ekibi bunlara rahmet okuttu. Türkiye ekonomisi çöktü, kamunun elinde mal mülk kalmadı, KİT’lerin malları yok pahasına satıldı. Bunları söyleyince, AKP’nin, Tayyip’in bekçileri bana hakaretler ediyorlar. Ama Meclis’te bana söz verilmeyince onların söylemi gündemde kalıyor. Bu beni son derece rahatsız ediyor, adam geliyor, “yalan iftira çamur ağzından akıyor” diyor ama Meclis’i yöneten meclis başkankanvekilleri söz vermiyorlar. Hele Mehmet Ali Şahin, TBMM Başkanlığı makamına gelebilecek en son adam. Yani tamamen talimata göre hareket eden, yönetimde kişilik göstermeyen bir kişi. Zaman zaman bana hakaret ediyor. İşte kürsüde bana hakaret etmiş, tutanağı gösterdim, “Bak hakaret etmişsin” dedim. Sonra bana “Özür dilerim” diye mektup göndermiş. “Niye hakaret ediyorsun o zaman” diyorum, “ağzımdan kaçmış” diyor. Televizyonlara da intikal etti, “kafayı çekmiş gelmiş demişsin” diyorum, “tutanakta yok” diyor. Yani tutanakları silmişler. TBMM Başkanı sahtekârlık yapıyor, tutanaklarda yer alması gereken ifadeleri, koydurmuyor…

– “Kafayı çekip” geldiğiniz oluyor mu peki?

– Şimdi bakın, AKP’nin meşru zeminlerde benimle mücadele gücü yok o nedenle, iftiraya dayalı, halkın nezdinde küçümseyen iftiralar atıyorlar. Yandaş basın da hep aleyhime iftiralar atıyor. Kendimizi savunacak bir durumumuz, fırsatımız da yok, çünkü söz istiyoruz vermiyorlar. Tabii AKP’nin çok üzerine gidince, medyada da tartışmalara çağırmıyorlar. Bir zamanlar “Teke Tek”, “32. Gün”, “Siyaset Meydanı” gibi programların en büyük müşterisi bendim. Ama şimdi çağırmıyorlar. Çünkü Tayyip Erdoğan bunların üzerinde büyük korku yaratmış. Tek amaçları beni her ne pahasına olursa olsun, siyasette yok etmeye çalışmak. Ama benim de millete karşı vicdani borcum var, diyet borcum var, bu devletin yatılı okullarını okuyarak büyüdük. Vefa borcumuz var, ben de görevimi en iyi şekilde yaparak bu vefa borcumu ödemek istiyorum.

– Bu sivri sözler, bunlar size tazminat davası olarak dönüyor mu?

Benim kullandığım laflar onlara hakaret içermiyor. Benim yaptığım, yaptıkları suiistimalleri söylemek. Tayyip, 2 bankadan 750 milyon dolar almış, damadının şirketlerine vermiş. İşte Manisa’da Bülent Arınç’ın seçim bölgesinde, KİT’e ait bir arazi, bir kuruma 3 milyon dolara verilmiş, 6 ay sonra arazinin yarısı 15 milyon dolara verilmiş. Yani bu kadar büyük suiistimaller var. TÜPRAŞ, TELEKOM satışları belli. İstanbul Belediyesi’nde yapılan suiistimaller belli, ihalelerde yapılan yolsuzluklar belli.

AKP iktidarı demek, soyguna bulaşmış bir iktidar demek. Ben de bu memlekette yaşıyorum. Her gün yüzlerce binlerce insan bize telefon açıyor, “işsiziz, işimiz yok, açız, yol paramız yok” diyorlar. Çıkarıyoruz yol parasını veriyoruz, ekmek parası veriyoruz. Gerçekten öyle acı olaylarla karşılaşıyorum ki…

– En faal milletvekillerindesiniz, hemen her konuda bir şekilde kürsüye çıkıp konuşmayı başarıyorsunuz… Nasıl hazırlanıyorsunuz, önceden hazırlık yapıyor musunuz?

– Yok yok, spontane gelişiyor. Ben 13-14 sene Danıştay’da yargıçlık, savcılık yaptım. Bir bilgi birikimim var, bir Maliye okulu dönemim var, vergi denetmenliği yaptım. Birçok konuda bilgimiz var. Meclis açıldığı saatten, kapanana kadar buradayım. Benim konuşmamam için AKP grup başkanvekilleri, özellikle Mustafa Elitaş çok engellemeye çalışıyor, grubu benim aleyhine tahrik ediyor. İki kez saldırıya maruz kaldım, başrolde Elitaş var. Bir noktada bakıp fırsat yakalayınca çıkıp konuşuyoruz. AKP’liler sürekli laf atıyorlar. Kamuoyunda, “daldan dala konuyor” gibi bir izlenim doğuyor ama işte fiili imkânsızlıklar nedeniyle, böyle olmak durumunda kalıyor.

– AKP’nin canını acıtan konuşmalar yapıyorsunuz. Hatta AKP kulislerinde “Genç’i biz alsak da sustursak mı” diye espriler de yapılıyor. Böyle bir talep gelse tavrınız ne olur?

– Hiçbir güç hiçbir makam ve mevki, hiçbir servet beni AKP’li yapamaz. Çünkü onlar laik Türkiye Cumhuriyeti devletine düşman, bu ülkenin dostu olmadığına inanıyorum. Benim varlığım ise laik cumhuriyetin yaşaması için gerekli olan mücadelenin emrindedir. O bakımdan onları iyi tanıyorum. Tayyip Erdoğan’ın İsmet Paşa’yı Hitler’e benzetmesi de çok maksatlı. Tayyip Erdoğan bazı şeyleri en kritik zamanda getiriyor. Mesela şimdi anayasa değişikliğinin geçmesi için her türlü tavizi veriyor. Taksim’in 1 Mayıs’a açılmasının altında bile bu yatıyor, böylece bir sempati yaratmaya çalışıyor. Aslında Tayyip Erdoğan, tam köprüyü geçiyor, köprüyü geçerken de kime ne taviz isterse veriyor.

Hırsızsan hazmedeceksin

– Meclis’teki konuşmalarınız nedeniyle, kendinizi hiç “yaşamsal tehlike” içinde hissettiniz mi?

– Tabii burada, Meclis’te 2 kere çok ciddi saldırıya uğradım AKP’liler tarafından. Birincisinde eski AKP’li TBMM Başkanvekili Eyüp Cenap Gülpınar kürsüdeydi, sanırım geçen seneydi. Bir anda AKP’liler etrafımı sardı, en az 20 kişi. Diğer partiden arkadaşlar devreye girdi. AKP’liler küfürler etti, saldırdılar, garaja kadar takip ettiler. Bir de geçen Anayasa görüşmelerinde oldu. Tabii, AKP’liler bir yandan suiistimal yapıyorlar, söylendiği zaman da hazmedemiyorlar. Yani, ya dürüst olacaksın ya da hırsızsan eleştirileri hazmedeceksin. Biz kimseye iftira atmıyoruz, Deniz Feneri faciası ortada, bunu söyleyince kızıyorlar. l

DYP’de vicdanen sıkıntı çektim

– Diğer partilerden size teklif geliyor mu? Ya da gelse geçmeyi düşünür müsünüz?

– Ben sosyal demokratım, yani sağ partilerden teklif gelmez. Ben tabii DYP’den milletvekili olunca, hakikaten büyük sıkıntı çektim. Yani vicdanen sıkıntı çektim. Gerçek olan şudur, orada bir ya da iki arkadaşım olmuştur. Onun dışında gönül rahatlığıyla gidip, kaynaşabildiğim insan olmamıştır. Sağ partilerin bakış açısı belli, devletin kamu mallarını çok seven zihniyet yerleşmiştir. Bunu düzeltmek için ciddi bir sosyal demokrat partinin iktidara gelmesi lazım. Tabii şimdi tek sosyal demokrat parti var, o da CHP. Oradan da bir teklif gelmedi. Gelse de halkıma sorarım. Benim için söz sahibi, Tunceli halkıdır, halkıma gider sorar, ona göre karar veririm. Ben bu dönem Meclis’te olmasaydım, AKP her şeyi sessiz sedasız Meclis’ten geçirecekti. Ben kapılarına çıkınca, muhalefet partilerinde hareket oluyor. Tabii muhalefet partileri de muhalefet yapıyor, ama ben ateşi yakıyorum… l

Arkadaşım yok

– Bağımsız milletvekili olmaktan memnun musunuz? Avantajı, dezavantajı ne sizce?

– Bağımsız olmanın çok dezvantajları var. Mesela bir arkadaşın, dostun yok. Kulislerde tek başına oturuyorsun, nadiren biriyle oturuyorsun, dertleşeceğin arkadaşın yok. Ama benim için en önemlisi, parlamentoda söz hakkın yok ya da daha doğrusu çok sınırlı. Kanunlar üzerinde önerge veremiyorsun, gerçekten bağımsızlık zor bir olay. Ama ben tabii her fırsatı değerlendiriyorum, kürsüye çıkıyorum, her şeyi doğru dürüst söylüyorum, kimseden çekinmiyorum. Sadece Tanrı’ya ve millete karşı sorumluluğum var, onun dışında kimseye hesap vermek durumunda değilim, bu da tabii bağımsız olmanın avantajı. l

Meclis’te muhalif evde kuzu !

– Meclis’te bu kadar yoğun tempodan sonra, özel yaşantınızda nasıl rahatlıyorsunuz? Hobileriniz var mı? Spor yapıyor musunuz?

– Yani spor olarak, yürüyüş yapıyorum. Onun dışında da tüm zamanımı burası dolduruyor. Ayda 1 filan Tunceli’ye giderim mutlaka.

– Bu kadar göz önünde olmanız ve sert çıkışlarınız nedeniyle, eşiniz, çocuklarınız ne diyor? Evde de muhalif misinizdir örneğin?

– Tabii, eşim devamlı sıkıntı yaşıyor. “Yeter artık, niye hep sen çıkıp konuşuyorsun, her şeyi söylüyorsun. Başına bela alacaksın, seni perişan ederler” diyor. Ama tabii ben madem milletvekiliyim, hakkınca görevimi yapmalıyım diyorum. Çocuklarım pek bir şey söylemez. Tabii evde muhalif durum yok. Evde biliyorsunuz hanımlar daha söz sahibi, bizde de öyle. Hanım kendini ilgilendiren konularda kendisi kararlarını alır, ortaklaşa konularda da ortak karar alırız.

– Yani evde “kuzu gibi” misiniz?

– (Gülerek) Dur, Burhan Kuzu’ya benzetme beni… O kadar da değil.

Final cumhurbaşkanlığı seçiminde

– 5. dönemden sonra bir final düşünüyor musunuz?

– Bu dönem final olacak. Ciddi bir projem var, yeniden milletvekili seçilirsem, cumhurbaşkanlığına aday olmak istiyorum, kamuoyundan büyük itibar görüyorum. Günde o kadar çok telefon geliyor ki Türkiye’nin her yerinden. Sokakta bile “sen ülkenin birliğini bütünlüğünü savunan bir insansın, seni seviyoruz” diyorlar. Bu konuşmalardan büyük haz alıyorum. Üniversite gençleri her gittiğim yerde çevremi sarıyorlar. Fotoğraf çektirmeye çalışıyorlar. Çok büyük sempatimin olduğunu görüyorum. Seçimi kazanırsam, Tayyip Erdoğan, Gül’den de çok iyi cumhurbaşkanlığı yaparım, Türkiye’yi getirdikleri noktanın da hesabını sorarım.

– Halk, sevgisini gösteriyor ama bunu oya “tahvil” ederler mi sizce, siyasette geçmişte çok sevilen politikacıların sandıkta umduğunu bulamadığı da biliniyor…

– Tunceli halkı bunu gösteriyor, o kadar büyük güçlerle mücadele ediyorum, 6 bağımsız vardı 20 tane parti vardı ama Tunceli halkı beni seçti. AKP beni Tunceli’de kaybettirmek için her türlü gücü kullanacak, parasal gücü kullanacak, kamu olanaklarını aleyhime seferber edecek. Ben tavsiye ediyorum: Ne verirlerse alın, oyunuzu vicdanınıza göre kullanın diyorum. Bakalım seçime daha 1 sene var. Eğer seçilirsek, mücadele ederim, seçilmezsek teşekkür eder, yerime otururum. Ama kendi kendime “tezkereyi” vermek istemiyorum. 

130 çocuğa burs

– “Sivri diliniz” nedeniyle çok tazminat davasına maruz kalıyor musunuz? En çok kime kazminat ödediniz ya da siz dava açıp AKP’lilerden tazminat kazandınız mı?

– Henüz hiç tazminat kazanmadım, çünkü dava açmadım. Bir kere Erdoğan benden 4 bin 500 liralık bir dava kazandı. Onun dışında yok. Tabii ben kendimi özellikle kürsüde çok sıkıyorum, hakarete varmayan kelimeler kullanmamak için, kullanmıyorum da. Ben daha önce dava açmıyordum. Ama şimdi AKP’liler hakkında açmayı düşünüyorum, çünkü onlar bana çok ağır hakaretler ediyorlar. Eğer kazanırsam da, 130’a yakın çocuğa burs veriyorum, onlara dağıtacağım.

– Kendi olanaklarınızla mı burs veriyorsunuz?

– Evet, yani bunu söylemek de istemiyordum aslında. Ben dönem başında maaşımın 4’te birini burs vermek için ayırmıştım, 350 çocuk başvurdu. Ama tabii bu 2 bin 500 lira ediyor. Hepsini karşılayamadım, şimdi değiştirerek her ay 130 çocuğa veriyorum. Ama veremediklerimi de bazı firmalara havale ettim, onlar burs buluyor.

Alman Focus dergisi, eğlenmek, rahatlamak ve gezmek için İstanbul’da gidilmesi gereken 17 yerin tanıtımını yaptı.

Berlin– Derginin yazısında ”İstanbul Alaaddin’in lambası gibi. 13 milyonluk metropol her dileği yerine getiriyor” denildi. Yazıda tanıtılan 17 yer şöyle sıralandı: ”Sunset Grill & Bar, Eftalya restoran (Beşiktaş), Hamdi restoran (Eminönü), Borsa Restaurant, Asmalı Mescit (Beyoğlu), Mikla restoran (Beyoğlu), Biber bar (Nişantaşı), Club Reina (Ortaköy), Tarihi balık restoranı (Beylerbeyi), Santral Sanat Fabrikası (Eyüp), Müzedechanga (Emirgan), Borusan Müzik Evi (Beyoğlu), Suada Club İstanbul (Kuruçeşme), Babylon (Beyoğlu), Namlı Gurme (Karaköy), Park Hyatt İstanbul Maçka Palas (Nişantaşı) ve The House Cafe Teşvikiye (Nişantaşı)”

Yazıda görüşüne yer verilen ”Öger Tours” turizm şirketinin sahibi Vural Öger, kendi favori restoranının Müzedechanga olduğunu belirterek, buranın Boğaziçi manzarasını övdü. Öger, restoranın gün boyunca cafe gibi olduğunu, akşamları da kaliteli Akdeniz mutfağı sunduğunu kaydetti.

”Dünya Sigarasız Günü” yarın kutlanacak

”Dünya Sigarasız Günü” yarın kutlanıyor. Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu (TAPDK) Başkanı Mehmet Küçük, dünyada sigara içen 1 milyar kişinin, 200 milyonunu kadınların oluşturduğunu bildirdi.

Ankara– Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu (TAPDK) Başkanı Mehmet Küçük, yaptığı açıklamada, tütün ürünleri tüketiminin ve tütün dumanına maruz kalmanın yol açtığı yıkıcı sağlık, sosyal, çevresel ve ekonomik sorunlara karşı yürütülen mücadele kapsamında, her yıl 31 Mayıs gününün ”Dünya Sigarasız Günü” olarak kutlandığına işaret etti.

Bu yılki Dünya Sigarasız Günü’nün ana temasının ”sigara ve kadın” olarak belirlendiğini belirten Küçük, bu çerçevede ülkemizde de sigaranın zararları konusunda başta kadınlar olmak üzere, toplumu uyarıcı etkinliklere yer verileceğini kaydetti.


Amaç gençleri sigaradan korumak

Küresel tütün salgınını önlemek üzere, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) önderliğinde hazırlanan ve bugün itibarıyla 168 ülkenin taraf olduğu Tütün Kontrolü Çerçeve Sözleşmesi’nin, 2004 yılında Türkiye adına Sağlık Bakanlığı tarafından imzalanmasının ardından Türkiye’nin tütün ürünlerinin zararlarından korunmak yolunda önemli adımlar attığına işaret eden Küçük, bu konuda etkin hukuki düzenlemelerin de uygulamaya konulduğunu belirtti.

Başta kanser olmak üzere çeşitli hastalıklarla mücadele için tütün mamulleri tüketiminin azaltılmasının amaçlandığına dikkat çeken TAPDK Başkanı, bu kapsamda, çocuklar ve gençler başta olmak üzere, vatandaşları sigaradan uzak tutmaya ve başkalarının içtiği sigara dumanından korumaya çalıştıklarını anlattı.

Küçük, bu çerçevede, Türkiye’de Ulusal Tütün Kontrol Programı ve Eylem Planı’nda ifade edildiği gibi ”2012 yılına kadar 15 yaş üzerinde tütün ürünü tüketmeyenlerin oranını yüzde 80’nin üzerine çıkarmayı, 15 yaş altında ise yüzde 100’e yaklaştırmayı” istediklerini bildirdi.


“Bu yıl tema, sigara ve kadın”

Dünya Sağlık Örgütü’nün bu yıl 31 Mayıs Dünya Sigarasız Günü’nün teması olarak ”sigara ve kadın”ı belirlediğine işaret eden TAPDK Başkanı, şöyle devam etti:
”Bu temanın seçilmesinin özel bir anlamı bulunmaktadır. Zira Dünya Sağlık Örgütü’nün ‘Kadın ve Sağlık Raporu’na göre, dünyada sigara içen 1 milyar kişinin yüzde 20’sini (200 milyonunu) kadınların oluşturmakta, sigara, kadın ölümlerinin yüzde 6’sından sorumlu tutulmaktadır.
Akciğer kanseri ölümlerinin çok büyük bir kısmının sigaradan kaynaklandığı, dünyada eğer acil önlem alınmazsa, 20 yaş ve üzeri kadınlarda 2004 yılında 1,5 milyon olan ölüm sayısının, 2030 yılında 2,5 milyona çıkacağı tahmin edilmektedir. Bu ölümlerin yüzde 75’ine yakın kısmının orta-düşük gelir seviyelerindeki ülkelerde olacağı da belirtilmektedir.”


“Kızlarımız ve kadınlarımız, sigara endüstrisinin hedefi”

Türkiye İstatistik Kurumu Küresel Yetişkin Tütün Araştırmasına göre, Türkiye genelinde 15 ve daha yukarı yaştaki bireylerin yüzde 31,3’ünün her gün veya ara sıra tütün ürünleri kullandığını belirten Küçük, bu oranın erkeklerde yüzde 47,9, kadınlarda ise yüzde 15,2 seviyesinde bulunduğunu bildirdi.

TAPDK Başkanı Küçük, Türkiye’de 13-18 yaş grubu gençlerin yüzde 8,4’ünün sigara kullandığına da vurgu yaptı. Gençlerde sigara kullanım oranının, erkeklerde yüzde 9,4, kızlarda ise yüzde 5,3 olarak belirlendiğini söyleyen Küçük, şöyle devam etti:
”2003 yılında yapılan aynı çalışmanın sonuçları, gençlerde sigara kullanımının yüzde 6,9, bu oranın erkeklerde yüzde 9,4, kızlarda yüzde 3,5 olduğunu ortaya koymuştu. Bu çalışma, maalesef gençlerde, özellikle de kızlarda sigara kullanımının arttığını göstermektedir.
Rakamlar, kızlarımızın ve kadınlarımızın sigara endüstrisinin en öndeki hedef grupları arasında bulunduğunun göstergesidir. Gençlerimiz ve kadınlarımız giderek daha fazla sigara kullanmaktadır. Bu durum, ülkemizin sağlıksız bir erişkin nüfusa sahip olması ve hastalık yükünün artması tehlikesini beraberinde getirmektedir.”

Türk Eczacıları Birliği, obeziteyle mücadelede konunun uzmanı hekim tarafından tavsiye edilmemiş ve eczaneden alınmamış zayıflama ilaçlarına itibar edilmemesi gerektiğini bildirdi.

Ankara– Türk Eczacıları Birliği’nden yapılan yazılı açıklamada, birliğin de gözlemci üyesi olduğu Avrupa Birliği Eczacılık Grubu’nun (PGEU) obeziteyi ülkelerin gündemine taşımak amacıyla 22 Mayısı ”Obezite ile Mücadele Günü” ilan ettiği belirtildi.

Obezitenin son 20 yıldır tüm dünyada ”salgın hastalık gibi yayıldığı” ifade edilen açıklamada, Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) verilerine göre, obezite yüzünden her yıl 2,6 milyon kişinin yaşamını yitirdiği vurgulandı.

Ölüm nedenlerinde sigaradan sonra ikinci sırada yer alan obezitenin, ömrü ortalama 10 yıl kısalttığı belirtilen açıklamada, kalp krizinden kansere, diyabete kadar birçok hastalığa neden olan obezitenin, nüfusunun yüzde 15’ini obezlerin oluşturduğu Türkiye’de de ciddi sorun olduğu bildirildi.

Açıklamada, DSÖ’nün, obezite tehlikesine dikkati çekmek için yaptığı araştırmaya göre, 2015 yılında 15 yaş ve üzeri kilolu insan sayısının 2,3 milyara, obez sayısının ise 700 milyona ulaşmasının beklendiği ifade edildi.
 

”Türkiye için de tehdit”

Obezitenin, dünyada olduğu kadar Türkiye için de büyük tehdit oluşturduğu belirtilen açıklamada, şunlar kaydedildi:
”Türk Obezite Vakfının yaptığı araştırmaya göre, Türkiye’de yaşayanların yüzde 19’u fazla kilolu, yüzde 15,6’sı ise obez. 30 yaşın üzerindekilerde kilo ve obezite sorunu daha sık görülüyor. Kentli kadınların yüzde 27’si, kırsal alandaki kadınların yüzde 30’u, kentli erkeklerin yüzde 8’i, kırsal alandaki erkeklerin de yüzde 10,4’ü bu hastalıktan mustarip. Araştırmada ayrıca bu kişilerin sadece yüzde 5’inin doktora başvurduğu, diğerlerinin ise piyasada kontrolsüzce satılan, hem etkileri belirsiz hem de sakıncalı sonuçlar ortaya çıkarabilecek zayıflama haplarından medet umdukları vurgulanıyor.”
Obeziteyle mücadelede, konunun uzmanı hekim tarafından tavsiye edilmemiş ve eczaneden alınmamış zayıflama ilaçlarına kesinlikle itibar edilmemesi gerektiği bildirilen açıklamada, şöyle devam edildi:
”Zayıflatıcı ilaçlar, doktor kontrolünde kullanılmadığı takdirde, kullanılan diğer ilaçlar veya alınan besinlerle tehlikeli etkileşmeler gösterebilir, hastanın hayatını tehdit edecek derecede ciddi kardiyovasküler yan etkiler ortaya çıkarabilir. İçerdikleri maddeler Sağlık Bakanlığından onaylanmamış, bu nedenle tam bilinmeyen ve öngörülemeyecek metabolik ve psikolojik bozukluklara yol açabilecek, özellikle aktarlarda satılan hap ve ‘zayıflama çayı’ diye tabir edilen bu tür karışımların asla satın alınmaması gerekiyor.”

Birliğin, bu tür ürünlerin kontrolsüz şekilde kullanılmasına şiddetle karşı olduğu belirtilen açıklamada, ”Biz eczacılar, dünyanın gündeminde olan bu hastalık konusunda gerek ilgili bakanlıkların gerek sivil toplum örgütlerinin, gerekse bilim çevrelerinin birlikte hareket etmesi gerektiği düşüncesindeyiz’‘ ifadesine yer verildi.

Wall Street Journal gazetesi, Kemal Kılıçdaroğlu’nun, CHP Genel Başkanlığı’na getirilmesinin, Türkiye’deki “siyasi manzarada potansiyel bir transformasyon yarattığı”nı belirtirken, Baykal döneminde “adeta önemsiz bir duruma düşen partiye yeni bir hayat enjekte ettği” yorumunu yaptı.

New YorkKemal Kılıçdaroğlu‘nun CHP liderliğine seçilmesi ve bunun Türk siyaseti üzerindeki olası etkileri, yabancı medyada haber ve yorumlara konu olmayı sürdürüyor. Wall Street Journal gazetesi, Kılıçdaroğlu’nun, CHP Genel Başkanlığı’na getirilmesinin Türkiye’deki “siyasi manzarada potansiyel bir transformasyon yarattığı”nı belirtirken, Baykal döneminde “adeta önemsiz bir duruma düşen partiye yeni bir hayat enjekte ettiği” yorumunu yaptı. Gazete, “61 yaşındaki Sayın Kılıçdaroğlu, lider seçilmesinin ardından Türkiye’nin yumuşak sözlü Mahatma Gandi lakabına meydan okudu. İktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi veya AKP’yi yolsuzluğa batmış ve dikta olarak resmederek iğneleyici bir saldırıda bulundu” diye yazdı.

ABD’nin en çok satan gazetesi Wall Street Journal, Türkiye muhabirini Marc Champiom imzasıyla yayımladığı haber analizde, “Türkiye’nin ana muhalefet partisi, hafta sonunda yeni bir lider seçerek, Avrupa ile Ortadoğu’yu bağlayan ve önemi gideren artan bu ülkedeki siyasi manzarada potansiyel bir transformasyon yarattı” yorumunu yaptı.

CHP’nin, “Büyük bir hevesle yapılan Kurultay’da, seks skandalının ardından istifa eden eski lider Deniz Baykal döneminde adeta önemsiz bir duruma düşen bir siyasi harekete yeni hayat enjekte ettiği”ni de değerlendirmesini yapan gazete, “61 yaşındaki Sayın Kılıçdaroğlu, lider seçilmesinin ardından Türkiye’nin yumuşak sözlü Mahatma Gandi lakabına meydan okudu. İktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi veya AKP’yi yolsuzluğa batmış ve dikta olarak resmederek iğneleyici bir saldırıda bulundu” ifadelerini kullandı.

WSJ, bu çerçevede Kılıçdaroğlu’nun “yedi yıldız otellerde yaşıyor, cipler kullanıyorlar” yönündeki sözlerine yer verdiği haberinde Kılıçdaroğlu’nun, iki üst düzey AKP’linin istifasına yol açtan yolsuzluklara karşı yürüttüğü kampanyasına da dikkat çekti.

Baraj indirme sözü

Kılıçdaroğlu’nun, Kurultay’da yaptığı konuşmada son dönemdeki CHP politikalarıyla ilgili bazı önemli değişikliklerin olabileceğini ortaya koyduğunu kaydeden gazete, bu çerçevede “Beklenmeyen bir çıkışla” Kılıçdaroğlu’nun, iktidara gelmesi halinde yüzde 10 barajını indirmeye söz verdiğini belirtirken “Bu, Türkiye’nin büyük Kürt azınlığını temsil eden partilerin ana bir talebidir. Şimdiye kadar hem hükümet hem de CHP, yüzde 10’luk barajı düşürmeyi reddetmişlerdi” diye yazdı.

ABD’li gazete, Kılıçdaroğlu’nun, yoksullar ve emeklilere yönelik olarak “sosyal demokrat mesajlarına odaklanmasını” da diğer önemli değişiklik olarak niteledi. “Türkiye’nin laik-İslami bölünmesinden de konuşmaktan kaçındı” diyen gazete, bu kapsamda AKP’nin, ifade ve din özgürlüklerine ilişkin sert yasalarda değişiklik yapılmasını benimsendiğini, CHP’nin ise şimdiye kadar bu değişikliklere karşı çıktığını kaydetti.

CHP’nin modern Türkiye kurucusu Mustafa Kemal Atatürk tarafından yaratıldığını ancak, partinin son yıllarda güç kaybettiğini, 2007 seçimlerinde AKP’nin yüzde 47’lik desteğine karşı oyların yüzde 21’ini elde ettiğini yazan WSJ, “Son dönemdeki kamu oyu yoklamaları, AKP’nin gerilediğini gösterse de CHP bundan yararlanamadı ve geçen yıl yapılan yerel seçimlerde oyların ancak yüzde 23’ünü kazanabildi” yorumunu yaptı. Analizde şöyle devam edildi:

“Siyasi gözlemciler bunun, partinin, Atatürk’ün laik devrimine yönelik iddia olunan İslamcı tehditten korunmak için demokratik süreçten çok orduya dayanan, modası geçmiş bir otokratik ideolojinin tutsağı imajından kaynaklandığını söylüyorlar.”

Kemal Kılıçdaroğlu’nun görkemli bir Kurultay’da ve büyük bir destek ile CHP Genel Başkanlığına seçilmesi dünyada da yankılandı. Yabancı medya, “Türk Gandi muhalefete liderlik yapacak”, “Analistler, partiye yeni bir soluk verebileceğini sölüyüyorlar”, “Türk solu için çok olumlu bir işaret”, “APK’lilere ilişkin yolsuzluk dosyaları ile gündemi etkilemişti” dedi.

Londra/New York– Kemal Kılıçdaroğlu’nun görkemli bir Kurultay’da ve büyük bir destek ile CHP Genel Başkanlığına seçilmesi dünyada da yankı buldu. Yabancı medya “Türk Gandi muhalefete liderlik yapacak”, “Analistler, partiye yeni bir soluk verebileceğini sölüyüyorlar”, “Türk solu için çok olumlu bir işaret”, “APK’lilere ilişkin yolsuzluk dosyaları ile gündemi etkilemişti” gibi yorumlar yapıldı.
 

FT: Türk Gandi muhalefete liderlik yapmak için seçildi

İngiliz Financial Times gazetesi, “Türkiye’nin ana muhalefet partisi, gelecek genel seçimde iktidardaki İslami eğilimli AK Parti’ye meydan okumak üzere yeni lideri olarak yolsuzluklara karşı mücadele eden birini seçti” diye yazdı. “Aralarında askerler ve üst düzey yargıçların bulunduğu laik güçleri temsil eden CHP’nin uzun yıllarca parti liderliğini yapan Deniz Baykal’ın, seks videosu skandalının ardından istifa etmesi nedeniyle altüst olduğu”nu kaydeden gazete, Baykal döneminde CHP’nin birçok reformu bloke ettiğini, ülkenin değişen gerçeklerden habersiz olmakla suçlandığını kaydetti.

Ahmet Duran Demir adındaki 67 yaşındaki emeklinin “Kılıçdaroğlu’nun Türkiye’deki yoksuzluğu yeneceğine ve herkes için eşitlik getireceğine güveniyorum. O bizim umudumuz” sözlerini de aktaran gazete, 43 yaşındaki turizmci Özlem Kalay‘ın “O CHP için çok, çok büyük bir şanstır” değerlendirmesini de yansıttı.

Financial Times, habere son verirken de “Analistler, nüfusu çoğu Kürt olan Güneydoğu’dan gelen, yumuşak sözlü, CHP yönetim kadrolarından Kılıçdadoğlu’nun Temmuz 2011’de yapılması gereken seçimler öncesi partiye yeni bir soluk verebileceğini söylüyorlar” diye yazdı.
 

NYT: Türk solu içi çok olumlu bir işaret

ABD’nin büyük gazetelerinden New York Times ise, “Kamu yolsuzluklarına muhalefeti ve hükümette şeffaflığa desteğiyle tanınan 61 yaşındaki Kemal Kılıçdaroğlu’nun parti lideri seçilmesi ile Cumhuriyet Halk Partisi veya CHP, ülkenin laik solunun temsilcisi olarak imajını yeniden tesis etmeyi umuyor. CHP’nin etnik azınlıklara daha çok hak verme isteksizliği, siyasete elitist yaklaşımı ve işçi sınıftan seçmenlerle bağ kurma başarısızlığı, sık sık gerileyen popülaritesinden ve son on yılda tekrarlanan seçim yenilgilerinden sorumlu tutuluyor” yorumunu yaptı.

Rekor sayıda delegelerin Kılıçdaroğlu için oy kullandığını belirten gazete, Rahşan Ecevit‘in Kurultay’a katılmasına da dikkat çektiği haberinde “Uzun bir süreden beri bölünmüş olan birçok sol eğilimli grup, en az şimdilik, siyasi çevrelerde sakin kişiliği, kendisine ‘Gandi Kemal’ lakabını kazandıran Sayın Kılıçdaroğlu’nun liderliğinin altında birleştiği gibi görünüyor” ifadesini de kullandı.

NYT, birçok analistlerin, Kılıçdaroğlu’nun seçilmesini Türk sol için çok olumlu bir işaret olarak gördüklerini söylediklerini de kaydederken, “Sayın Kılıçdaroğlu’nun liderliğinde CHP’nin, güçlü İslami kökleri ve işçi sınıfı arasında yaygın popülaritesi olan Adalet ve Kalkınma Partisi’ne(AK Parti) karşı çok daha güçlü bir performansına göstermesi bekleniyor” diye yazdı.
 

BBC: AKP’lilere ilişkin yolsuzluk dosyalarıyla gündemi etkilemişti

İngiliz yayın kurumu BBC, Kılıçdaroğlu’nun bazı AKP’lilere ilişkin yolsuzluk iddialarıyla gündeme geldiğini ve gündemi etkileyen bir siyasetçi olduğunu belirterek Kılıçdaroğlu’nun Kurultay’da coşkuyla ve “Hoş geldin sakin güç”, “Hoş geldin halkın adayı” gibi anonslarla karşılandığını kaydetti. Kılıçdaroğlu’nun, protokole ayrılan yerlere ancak 30 dakikada ulaşabildiğine dikkat çeken BBC, “Kılıçdaroğlu’nun jest yaparak kendisine ayrılan yere değil, delegelerin arasına oturdu” dedi.

CHP Genel Başkanlığı için tek aday olarak çıkan Kemal Kılıçdaroğlu, CHP’nin bugün yapılan 33. olağan kurultayda yoğun alkışlar arasında tarihi konuşmasını yaptı. Kılıçdaroğlu, 70 dakika süren konuşmasının ardından Bülent Ecevit ile özdeşleşen kasketi takarak, salondakileri selamladı.

İstanbul– Kamuoyunda Gandi Kemal olarak anılan Kemal Kılıçdaroğlu yoğun katılımlı kurultayda konuşmasını yaptı. Kılıçdaroğlu, 70 dakika süren konuşmasının ardından Bülent Ecevit ile özdeşleşen kasketi takarak, salondakileri selamladı. Yoğun alkış ve “Başbakan Kemal” sloganlarla konuşması sık sık kesilen Kılıçdaroğlu’nun konuşmasından satırbaşları şöyle:

– Geliyoruz, geliyoruz iktidara geliyoruz!  Hepinizi en içten duygularla selamlıyorum.

“O failleri bulmak boynumuzun borcudur”

– Böylesine görkemli bir toplantıda, İnönü, Ecevit ve Deniz Baykal’a kadar görkemli tarihin sahibi olacağız ve o görkemli tarihi ileri taşıyacağız. Hepinizi en içten duygularla selamlıyorum. Hepinize yürekten, içten ‘Merhaba’ diyorum. Sayın Baykal’a yapılan komplonun failleri ortaya çıkmış değil. O failleri bulmak boynumuzun borcudur.

“Taşeronculuğu CHP iktidarında gömeceğiz”

– Zonguldak’ta kara elmas için alın teri döken madenciler gündemimiz. Recep Bey diyor ki bu yörenin insanları bu olaylara alışık. Ölüm bu mesleğin kaderinde var diyor. Bizim kadar yaşamını yitiren işçiler var. Nasıl oluyor da başka yerde yaşamını yitirmeyenler Zonguldak’ta kader oluyor. Onların ailelerine başsağlığı diliyorum. Meraklanmasınlar iş sağlığı ve iş güvenliği nedir, biz onarla öğreteceğiz.

-Bu işçilerimizin bir sorunu daha var. Yaşamlarını kaybeden bu işçilerin tamamı taşeron işçisi. CHP iktidarında taşeronluğu tamamen gömeceğiz. Kamuda çalışan hiçbir işçi yaşamı boyunca asgari ücrete mahkum olmayacak. Örgütlü toplum olacağız. İlk gideceğim yer Zonguldak olacaktır, emeğin başkenti Zonguldak olacaktır.

– Bu kongre tarihi bir kongredir, artık düğmeye basıyoruz artık iktidara koşuyoruz. Halkla beraber yürüyeceğiz.

“Önce halk”

– Türkiye’de rüşvetin, haksızlığın sonunu getirmek inşallah bize nasip olacak. Bunlar hukuk dediler, hukuku katlettiler, demokrasi dediler, demokrasiyi katlettiler. Söz veriyorum, özel yetkili mahkemelere de son vereceğiz. Bunlar onurlu dış politika diye Dubai’ye gidip 10 milyar dolara Türkiye’nin onurunu masaya yatırdılar. Artık iktidara koşuyoruz. Mustafa Kemal bu ülkeyi kurarken ’önce halk’ dedi.

 – Biz Türkiye’yi içinde bulunduğu çıkmazdan çekip çıkarmaya mecburuz. Bunu ancak CHP yapabilir. Çünkü CHP, Kuvayı Milliye demektir, çünkü CHP Müdafaa-i Hukuk demektir, çünkü CHP Anafartalardır, Conk Bayırı’dır İzmir’de Hasan Tahsin, Lozan’da İnönü’dür. Erzurum’da Nene Hatun, Kahramanmaraş’ta Sütçü İmamdır. Genlerinde ulusal çıkarları korumak, halkının çıkarlarını korumak vardır. CHP değişimci ve devrimcidir. Değişimi ve devrimi sonuna kadar götüreceğiz. Türkiye’yi yeniden inşa edeceğiz. Demokrasinin çıtasını yükselteceğiz. Korku imparatorluğu değil, sevgiyi egemen kılacağız. Kardeşçe beraber olacağız. Kine kitabımızda asla yer yoktur. Bir ozanımızın dediği gibi ‘yok edeceğiz insanın insana kulluğunu’. Kardeşçe yaşayacağız, barış türküleri söyleyeceğiz. Hep beraber bu coğrafyada kucaklaşarak güzel Türkiye’yi yeniden yaratacağız. Bütün toplum katmanlarıyla beraber olacağız. Bu ülkeyi kuran lider şunu söylüyor; ‘çalışmadan yorulmadan ve üretmen rahat yaşamanın yollarını aramayı alışkanlık haline getirmiş milletler evvele hasiyetlerini, sonra hürriyetlerini daha sonra da istikballerini kaybetmeye mahkumdurlar’….

– Soruyorum Sayın Başbakan’a: “Recep Bey, işsizlik fonundan aldığın paranın ne kadarını GAP’a harcadın?” Açıkla bakalım. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da yapılan ayrışma politikalarını ters yüz edeceğiz. Herkesin karnı doyacak. Türkiye’de barış rüzgarları esecek. İnançlara ve her etnik kimliğe saygılı olacağız.

“Neden AKP’ye oy veriyorsun?”

– Geçinemiyorsan neden AKP’ye oy veriyorsun, senin haklarını ben savunuyorum. Emekli dediğimiz bir köşeye atılmış bir insan değil. Yıllarca çalıştı. Bu kadar çalışmanın bedeli bu mudur? Biz onları atılan köşeden çıkarmak istiyoruz. Bunun yolu CHP’nin iktidarından geçer.

-Sanayici artık bu ülkenin kamu görevlisidir. Sanayici üretecek, istihdam yaratacak. Onun önünü biz açacağız. Esnaf özü itibarinde sosyal demokrattır. Siz esnafı bitiriyorsunuz. Ben esnaftan da oy istiyorum. Kim bu aklı fikri veriyor Recep Bey’e onu da anlamıyorum ben.
Recep Bey ekonomiyi bilmiyor

– Türkiye’nin en büyük sorunu işsizlik. Recep Bey ekonomi nedir bilmiyor, piyasa nedir bilmiyor. Ekonomi bilmeyen adamların ülkeyi yönetmesine hazır mısınız? O zaman bunları alşağı etmeliyiz, sandığa gömmeliyiz. Recep Bey diyor ki, ‘’Her üniversiteyi bitiren iş bulacak diye bir şey mi var?’’ Bu kural senin için geçerli olabilir ama fakir fukara için nasıl geçerli olacak. İşsizliği bitireceğiz diye söz verdiler. Verdiği sözün arkasında durmayan adam yiğit değildir.

“Sen de insaf yok mu?”

– Ama meraklanmasın CHP iktidarında ekonominin ne olduğunu görecek. Diyarbakır’ın Bağlar semtinden yıllar önce bir kamyondan kadınlara ekmek dağıtıyorlar. Bu görüntüde kadınlar ekmek almak için birbirlerini eziyorlardı. Sende insaf yok mu? Sen bunu nasıl teşhir edersin. Bunlar insanın yoksulluğunu kullanıp rant elde ettiler. Halkın devrimcisi olacağız, halk için çalışacağız. Bu coğrafyada bir tek çocuk bile yatağa aç girmeyecek. Herkese söylüyorum, bu düzen bizim aşımıza ekmeğimize göz koyan düzendir. AKP mutlaka hesap verecek

– Her ailenin sigortası olacak. 1971’den beri bu sigortalar uygulanmıyor. Neden aile sigortası yok? Çünkü yoksulun yoksulluğunu sürdürmek bunların politikası. Bize oy verip vermemesi önemli değil. Bizim için o bir insandır. Onun yoksulluğunu gidermek bizim boynumuzun borcudur.

“Madur edebiyatı

– Bir mağdur edebiyatıdır gidiyor. 7 yıldızlı otellerde tatil yaparsın, adam mağdur. Saraylarda düğün yaparsın adam mağdur. Havuzlu villada oturursun, adam mağdur. Anlamak mümkün değil. İşsizlik, yoksulluk var, yatağa aç giden çocuklar var, beyefendiye bir uçak yetmiyor, Recep Bey ikinci bir uçak alıyor yine mağdur. Çocuğunu Amerika’da okutursun, masrafını da bir işadamına yüklersin ama Recep Bey mağdur. Katar emirinin düğününe Başbakanlık uçağı ile gidersin ama beyefendiler mağdur. Anlamak mümkün değil. Bu ülkede işsizler, yoksullar, sokakta kağıt toplayanlar mağdur değil mi? Dersane parası ödemedi diye çocuğu intihar eden aile mağdur değil mi? Geçimi için böbreğini satan mağdur değil mi? Böyle bir anlayış olabilir mi? Bu anlayışı da ters yüz edeceğiz. AKP iktidarında doğru eğri, eğri de doğru oldu. Bunu değiştireceğiz. Eğri eğri olacak, doğru da doğru.

“Korku imparatorluğuna son vereceğiz

-Tam bir korku imparatorluğu yaratıyorlar. Medya, sivil toplum kuruluşları korkudan konuşamıyor. Bunun adına demokrasi diyorlar. Buna demokrasinin faşist yönetimi diyoruz. Hukuku yüreklendirmek, yargı bağımsızlığını sağlamak lazım. Kimse korkudan Recep Bey’i eleştiremiyor. Bu nasıl düzen. Benim bildiğim iktidarlar eleştirilir. Bu korku imparatorluğuna biz son vereceğiz.

“TRT= Tayyip Radyo Televizyon”

-Sizin her yaktığınız elektrikten TRT’ye pay gider. TRT’nin yeni Tayyip Radyo Televizyon. Buna da isyan ediyorum. Benim vergimler bana haber vermiyorsun. İstanbul’un merdiven altı atölyelerinde binlerce genç kız üretim yapar. Siz hiç Recep Bey’in bu kızlar kayıtdışı çalışıyorlar, bunları sigortalı yapalım dediğini duydunuz mu? Ama biz o kızlarımızı sigotalı örgütlü yapacağız.

“Recep bey bu işi bilmiyor

– İşsizlik açlıktır moral değerleri yitirmedir. Peki işsizlik giderildi mi? Recey beyin çok güzel buluşu var. Her işveren işçi alsa sorun çözülür. Mucize gerçekleşti mi? Recep Bey ekonomiyi ve piyasayı bilmiyor. Çünkü ekonomi nedir bilmiyor. Ekonomi bilmeyen birinin ülkeyi yönetmesine razı mısınız?  O halde al aşağı etmeli sandığa gömmeliyiz.

“Fakir fukaranın gemileri mi var?”

– Her üniversite bitiren iş bulacak diye bir şey yok diyor Recep Bey. Fakir fukaranın gemileri mi var? Verdiği sözü tutmayan yiğit değildir.

– 30 insanımız canını yitirdi. Özelleştirdiğimiz fabrikalarda kapının önüne koyduk. O bölgede istihdam yaratacağız. Özel sektör fabrika kuracaksa sıfır faizle kredi vereceğiz. Mayınlı arazileri topraksız köylüye vereceğiz.

Dış politika

Dış politikaya satranç ustalığıyla yaklaşmak lazım. Kişisellikle dış politika yürütülemez. Oldu bitti ile dış politika yönetilemez. ben imza atayım dediğinizde sorun çözülmez. Çözemediler işte. Kıbrıs’ı gördünüz. Kıbrıs halkı AKP’nin getirdiği iktidarı sandığa gömdü. Şimdi sıra bizim milletimizde. Önümüzdeki seçimde Kıbrıslıların yaptığı gibi AKP’yi sandığa gömeceğiz. Duygusallıkla, at pazarlıklarıyla dış politika gitmez. 1 milyar dolara Türkiye’nin dış politikasını masaya yatıracaksın… Bunu dış politika denmez. Bunun hukuktaki adı vatana ihanettir.

-AB çok önemli. 2. Genel Başkanımızın imzasıyla başladı bu süreç. Bir çağdaşlaşma projesi olarak görüyoruz. Ama bize uygulanan çifte standardı kesinlikle kabul etmiyoruz. Ya adam gibi gibi oturur müzakere eder, tarih verirsiniz ya da kusura bakmayın biz size mahkum değiliz. Çünkü, gelecek, dinamizm, gençlik bizde. Elbette ki AB’nin standartlarını yakalamak isteriz, ama artık Türkiye’yi ikinci sınıf ülke olarak görmekten vazgeçsinler. Türkiye, onurlu bir ülkedir. Çifte standart bizi rahatsız ediyor. AB temsilcileri Türkiye’de otel lobilerinde oturarak Türkiye gerçeğini öğrenemezler. Son istişare raporları bunun belirtisidir. Verdikleri raporlar arasında çelişkiler var. Nasıl bunlar oluyor? Son anayasa değişiklikleri desteklediklerini söylediler. Bu değişiklikleri niye kendi ülkenizde yapmıyorsunuz? Yapmıyorlar. Peki niye bize dayatıyorsunuz.

-CHP demokrasiyi getirmiş bir partidir, çok partili rejimi getirmiş bir partidir. Bu ülkeye demokrasiyi getirdik, parti içi demokrasiyi de getireceğiz. Daha demokratik bir yapı olacak. Tüzüğü değiştirerek bunu yapacağız. Bütün partilere örnek olacağız.

-Türkiye önemli bir noktadadır. Raydan çıkmış bir tren nereye çarpacağı belli olmadan gidiyor. Her alanda belirsizlikler oluşmaya başladı. Başbakan bu belirsizlikleri sadece seyrediyor. Bizim artık bu saatten sonra bölünme lüksümüz yoktur. Bu ülkenin aydınları, sanatçıları, solcuları, işçisi, çiftçisi, memuru temiz toplumdan yana olmak zorundadır. Hayatın her tarafında hukuku egemen kılacağız. Yargı bağımsızlığını getireceğiz. Artık bir yürüyüş başlattık, temiz Türkiye yürüyüşü, halktan yana yürüyüş. Herkesi kucaklamak zorundayız. Buna inanan bütün yurtseverler, inancı, etnik kimliği ne olursa olsun CHP çatısı altına gelsin. Burada ona yer var. Önce birleşeceğiz.

“Talan düzeni kurdular”

-Bunlar 3 Y ile mücadele edeceğiz dediler. Bunlar Y’yi ”yemek” olarak anladılar. Artık bunların kırdığı ceviz bini aştı. Talan düzeni, vurgun düzeni yarattılar. Bunun hesabını sormak hepimizin boynunun borcudur. Hep beraber çalışacağız. Halkı aydınlatacağız, kucaklayacağız. Onun dertlerine derman olacağız. Halk için politika yapacağız. Biz zengin olmayacağız, yakınlarımız zengin olmayacak. Kazandığının hesabını vermeyene siyaseten hesap soracağız.

-Bu kurultay, iktidar koşusudur. İktidar koşusunu yapacağız. Hazır mısınız? Siz hazırsanız söz veriyorum, ben de hazırım. Hep beraber gideceğiz. Bir sloganımız olacak: Bir ağaç gibi tek ve hür, bir orman gibi kardeşçe yürüyeceğiz.