Yıldız Kenter sanat yaşamında 60. yılını, sahneye koyduğu yeni bir oyunla kutluyor: Charles Fariala’nın bir öyküsünden Dulcinea Langfelder’in sahneye uyarladığı “Victoria” (Zafer). Sanat aşkıyla ölüme bile kafa tutan Alzheimer hastası bir oyuncuyu konu alan oyun izleyiciyle buluşuyor.
Özge Keskin
Cumhuriyet / Kültür– İlk kez 12 Aralık 1948’de “12. Gece” oyunuyla sahneye çıkan Yıldız Kenter sanat yaşamında 60. yılını sahneye koyduğu yeni bir oyunla kutluyor: Charles Fariala’nın bir öyküsünden Dulcinea Langfelder’in sahneye uyarladığı “Victoria” (Zafer). İlk kez yarın akşam Kenter Tiyatrosu’nda izleyiciyle buluşacak olan oyunda Alzheimer hastası, tekerlekli iskemleye bağlı, düşünsel ve fiziksel olarak kısıtlanmış bir oyuncu olan Victoria’nın içindeki sanat aşkıyla ölüme bile kafa tutuşu ve bakıcısıyla ilişkisi anlatılıyor.
‘Ölüme bile gülerek gidiyor’
Oyun üzerine üç aydır çalıştıklarını söyleyen Yıldız Kenter, “Bu oyunda özellikle altını çizdiğimiz nokta sanatla uğraşan insanın hayatının katlanılır hale gelmesi. Victoria karakteri bunu bilinçli değil, bilinçsiz bir şekilde yapıyor belki de, ama ölüme bile gülerek, bir zafer kazanmış edasıyla gidiyor” diyor. Ellerinde bir metin olmadan, Dulcinea Langfelder’in düşüncesini temel alarak ve kendi belirledikleri noktaları vurgulayarak oyunu sahnelediklerini belirten Kenter “Metni bire bir almadık, sadece düşünceyi aldık ve çok farklı yerlere götürdük oyunu. Her oyunda bir şeyleri çıkarabilir ya da ekleyebiliriz. Seyirciyi de nasıl yaratıcı kılabileceğimizi düşündük” diyor. Son olarak da oyunculuğu yönetmenliğe tercih ettiğini ekliyor sanatçı, “Her oyuncu yönetenin bir parçasıdır zaten; yani onlar da yöneticidir. Yönetmen toparlayan, kotaran, elindeki sazların iyi akortlu olup olmadığını kontrol edendir” diye konuşuyor.
Yeni bir oyunu sahneye koyarken “4 Büyükler” diye adlandırdığı; basın, devlet, seyirci ve sanatçı desteğinin tiyatro için çok önemli olduğunu söyleyen usta oyuncu “Bugün Türkiye’de solun hali neyse tiyatronun hali de odur; birlik, beraberlik destek yok; bölük pörçük, un ufak!” diye dert yanıyor. Eskiden salonlar dolup taşardı diyen Kenter, “En büyük dürtü seyircidir. Seyirciye oynamaya başladığın zaman doğruyu ya da yanlışı daha kolay yakalarsın.” diyor
‘Metin doğaçlamaya açık’
Oyunda Victoria’yı canlandıran Defne Halman “Bu rol Yıldız Hoca’nın bana verdiği en büyük armağan. Tiyatroya başladığım yerde yeniden sahneye çıkmak büyük keyif. Sanki her şeyi yeni baştan öğreniyor gibiyim” diyor. Rolünü “Boş bir sayfaydı; sadece bir düşünce vardı ve üstünde bu kadın oluşturuldu” diye anlatan sanatçı “Bu rolde pek çok zorlukla karşılaştım, mesela dans sahneleri, şarkı söylediğim sahneler, ama beni daha iyiye götüren zorluklardı bunlar. O zorluk, yorgunluk şevk veriyor insana; daha çok çalışmalıyım, daha iyi olmalıyım duygusunu hissettiriyor” diye konuşuyor. 14 yıldır yaşadığı Amerika’dan bu yıl Türkiye’ye dönen Halman, Türkiye’deki kadar yoğun olmasa da orada da tiyatro yaptığını, iki oyun sahnelediklerini ve bunlardan biriyle de bir ödül aldığını sözlerine ekliyor.
Oyunda hastabakıcıyı canlandıran Engin Hepileri de rolünden büyük keyif aldığını söylüyor. Hepileri, “Doğaçlamaya açık bir metinimiz var ve Yıldız Hoca’nın inanılmaz geniş düşün gücü sayesinde oyunu her gün başka bir yerlere götürüyoruz. Rolümde de aslında hiç beklemediğim bir hayatla karşılaştım, çok sağlıklı bir bakıcıyım belki, ama hastadan daha çok bakıma muhtacım” diyor.