|
Issız Adam filmi bittiğinde, salonların ışıkları uzun süre açılmıyor. Bu garip an da filme dalıp giden insanların toparlanmasına yarıyor.
Bir film düşünün; en yakın arkadaşınızın fırtınalı ilişkisini, eski sevgilinizle yaşadığınız ilk heyecanları; yakınızdakini, yanınızdakini, onu ve sizi anlatıyor tamamen.
Öyle ki, Beyazperdeye değil, adeta bir aynaya bakar gibi hissediyorsunuz hatta. “Evet evet aynen bunu yaşamıştım”, “Bu sözlerin aynını duymuştum” “Bu davranışa aynen ben de böyle tepki verirdim” gibi sayıklayıp duruyorsunuz film boyunca.
7 Kasım’da gösterime giren ve şimdiden 378 bin izleyiciyi geçen, Çağan Irmak’ın Issız Adam‘ından bahsediyoruz. Senaryo ve yönetmenliğini Irmak’ın yaptığı film, işte böyle yakın izleyicisine; zaten o da filmi onlara ithaf ediyor, izleyicilerine.
Filmin o çok tanıdık gelen öyküsü, sade ve vurucu diyaloglar ile dikkati dağıtacak hiçbir detaya mahal vermeyen oyuncu yönetimi birleşince; fısıltı gazetesi de çalışmaya başlıyor haliyle. İlk bakışta çok da merak uyandırmayan bu filme insanlar, eş dosttan duydukları övgüler sonrasında vakit kaybetmeden gitmek istiyorlar.
Yine Irmak’ın Babam ve Oğlum filminde de aynı tecrübeyi yaşamıştık. Film büyük reklamlar olmamasına rağmen haftalarca gösterimde kalmış, Türk sinemasının en çok izlenen filmleri arasında yerini almıştı.
AVM’LERDE KUYRUK VAR
Hal böyle olunca, dün gittiğimiz büyük alışveriş merkezinin sinema salonu, hafta içi olmasına rağmen gişeleri kapatmıştı. Başka bir AVM’ye gittiğimizde ise, kalan son koltukları boş bulabildik. Biz ödememizi yaparken, merdivenlerde oturma pahasına içeri girmek için dil döken insanlar vardı. Bir aşk hikâyesinin bir erkeğin gözünden, hem de bu kadar çıplak anlatılmasının sonucu olarak; kadınlar kadar erkekler de ağlıyordu Issız Adam’da. Filmin onları kendilerini sorgulamaya ittiğini söylüyor birkaçı, gözlerinin nemini gizlemeye çalışarak. Kimisi de “İşte benim bu Issız Adam” diyecek kadar net konuşuyor, filmin zihinlere kazınan repliğinin de onu anlattığını söylüyor: “Karda donmak üzeresin, uyumak tatlı geliyor ama sen öldüğünün farkında değilsin.” Film bittiğinde, uzun süre ışıklar açılmıyor salonda, bu da yaşlı gözlerini silmek ve toparlanmak isteyenlere biraz zaman tanıyor. Buna rağmen, kendini toparlayamadığına şahit olduğumuz, hıçkırıklarla ağlamaya devam eden birkaç kadına da rastlıyoruz. Onlardan biri biraz sakinleşince film hakkında şunları söylüyor: “Hayatım gözlerimin önünden geçti; nasıl ağlamayayım.” Filmi henüz izlemeyenler kızabilir, ama sonu çok hazin bir son değil; insanları böylesine hüzünlendiren, sadece o final de değil. İçindeki öykünün; içindeki kadın ve erkeğin, anlatılanın bizim hayatımız olması.